@18_murat_18
|
Köyde büyüdüm, çıplak ayaklarım toprağı eze eze nasırlaştı. Toprağın çocuklarıydık... Annem banyoda beni yıkarken, tuvalete girerken, okula başlarken. Sürekli onları görürdüm. Bazen rüyalarıma gelirlerdi. Ama anlatamazdım onları. Sara hastasıydım birde, ufak bir şeyde bayılırdım. Tıpta epilepsi derler. Aslında öyle değil işin aslı. Düğünleri çok hızlı olurdu. Teneke ve kaval gibi bir şey çalarlardı. Ama o tenekenin ve kavalın sesi öyle bir büyülerdi ki beni, sanki o sesler kulağıma, hadi gel sende gir aramıza diyordu. Çoğu zaman kalkardım yerimden, ama bayılıp düşerdim yere. Onlardan korkmazdım, ama onları gördüğümde içim sıkılıyor, nefesim kesiliyordu. Sonrada bayılıyordum. Kimse beni anlamıyordu. Şekillerini size tarif etmem mümkün, fakat etmeyeceğim. Öyle kısa boylu falan değiller. Gölge gibi de değiller. Ama bizden çok farklılar. Gözlerinin bebekleri yok ve tamamı simsiyah. Mesele düğün zamanı, gelin hiç yerinden kalkmıyordu. Başı öne eğikti hep. Ama her düğünde dikkat ederdim. Gelinler insandı, belki insan gibi görüyorlardı. Beni çağırırlardı hep, çocukları etrafımda koşuştururdu. Hadi gelsene sende diye kulağıma seslenirlerdi. Bana eliyle dokundukları anda kriz geçirir bayılırdım. Uyandığımda altımı pisletmiş olurdum. Doktora gittik, hocaya da gittik, ama bitmiyordu krizler. Doktor bir takım ilaçlar veriyordu. İşte devlet hastanesi öyle ahım şahım ilgilenmediler hiç. Hocaya gidiyorduk. Hep aynı masal. Sahiplenmişler çocuğunu, musallat olmuşlar diyordu. Her seferinde muska veriyordu, lakin bilmedikleri bir şey vardı. O muskayı benden istiyorlardı, bende onlara veriyordum. Sonra muska nerde diye kızıyorlardı bana. Dövdükleri de olurdu. Bir gün hocaya gittik tekrar. Köyümüzden oldukça uzaktı vardık hocanın evine. Kahve içtiler bizimkiler. Hocanın da evde iki tane karısı, bir tane kızı, dört de oğlu vardı. Kahveler bitince odadaki herkesi dışarı çıkardı hoca. İkimiz kaldık. Önümüzde bir leğen, leğenin içinde su vardı. "Oğlum şimdi suya doğru bak ve ne gördüğün söyle" dedi. Suya baktım. Hiç bir şey yoktu. "suya gerek yok hocam, şuan sağımda iki, solumda iki kişi var" dedim. Hocanın gözleri fal taşı gibi oldu. Sonra başım ağır geldi ve geriye doğru bayıldım. Beynimde bir acı vardı, baygın halden beni uyandıracak kadar dehşet bir acı. Sanki biri kafamı yarıyordu. Annemler hemen içeri daldılar. Babam hocanın yakasını tuttu. Ne yaptın bu çocuğa hoca dedi bağırarak. Tekrar bilincimi kaybettim, ağzımdan kan gelmiş. Doğru ilçeye hastaneye götürmüşler. Beyin kanaması geçirmişim. İki gün hastanede yattım ve eve geçtim. Hoca babama; sakın tek başına bırakmayın çocuğu, yoksa dayanamaz bedeni demiş. Daha 12 yaşındaydım. Böyle tuhaf hadiseleri kaldıracak olgunlukta olmamam gerekiyordu, ama sanki ben 30 yaşında bir yetişkin gibiydim. Sanki ben çocuk değildim. Başkasıydım ben sanki... Hoca cuma günü öğleden sonra bize geldi ailesiyle, bana yardım etmek için geldiler. Hocanın kızı demiştim. Adı Esra’ydı. Sanırım âşık olmuştum ona. Yeşil gözlüydü. Sarı ve siyah karışımı saçları vardı. Yanıma geldi ben odamda yatarken. Oturdu. Nasılsın dedi. Zar zor. İyiyim, dedim Yorma kendini, babam yardım edecek sana. Düzelecek her şey dedi. Hoca geldi sonra odama. Sonra annemler geldi. Sonra hocanın ne yapacaklarını anlattılar bana. Tamam dedim. Hoca, benim gördüğüm cinlerin başını çağıracak, ona neden bu çocuğa görünüyorsunuz diye soracak. Niyetleri kötüyse o cinlerin başını öldürecekti. Peki, kolay mıydı her şey bu kadar. Önce perdeleri kapattı. Saat akşamüzeri beşti o sıraları. Perdeler kırmızı olduğu için, odanın içi kızıla döndü birden. Hoca: karşıma otur oğlum. Şimdi senden ne görüyorsan söylemeni istiyorum dedi. Bir yandan da malzemelerini hazırlıyordu. Su dolu leğene bir şişenin içindeki yeşil bir sıvıyı boşalttı. Çocukları görüyorum, köşeden bizi izliyorlar, korkuyorlar dedi. Söyle onlara gitsinler buradan evladım dedi hoca. Hoca öyle der demez hepsi kayboldu. Kaybolurlarken bir tanesinin gözünden yaş aktı. Yine içim daralıyordu. Derin nefes alıyordum. Başka şeyler düşünmeye çalışıyordum Başka ne görüyorsun oğlum dedi. Gözümün önüne bir takım hayaller geldi. Böyle sanki bir delikten bakıyormuşum gibiydi. Ağaçlık ormanlık bir alanda hocanın kızı esma yerde yatıyordu. Bağırıyordum esma, esma diye. Kekeme değildim, gayet güzel konuşuyordum. Sonra iki cin geldi. Ayaklarından tutup sürüye sürüye götürdüler esmayı. Hocamın beni titretmesiyle kendime geldim. Ne gördüm çocuğum, anlat hemen dedi. Hocam be şey görmedim dedim yutkunarak. Evladım söyle ne gördün korkma dedi. Terlemeye başladım. Dilim düğümlendi konuşamadım. |
0% |