@18_murat_18
|
Gözlerimi açtığımda hastanedeydim, başımda arkadaşlarım vardı. Ahmet, Gökhan ve başka yurttan başka bir arkadaş. Kardeşim korkuttun bizi dedi Ahmet. Doktor girdi içeri hemşireyle birlikte. Siz çıkın dedi arkadaşlarıma. Hemşire nabzıma baktı. Doktor suratsızın tekiydi. Epilepsi hastasısın, ilaçlarını kullanmıyor musun, diye sordu. Ara sıra alıyorum, dedim. Bunun ara sırası mı var yahu, ölsen ne olacak bir yerde, dedi. Ses etmedim. Haklıydı doktor. Ne zaman çıkarım, diye sordum doktora. Bir kaç saat daha dur sonra çıkabilirsin, dedi. Sonra hemşireyle birlikte çıktılar. Kafamı sola çevirdim. Ağaçlardaki kuşları seyre daldım. Bu işten nasıl kurtulacağımı düşünüyordum. Esra’dan anahtarı nasıl alacaktım. Beni gördüğünde kız soğuyor hayattan. *** Mehmet hoca, bitti demişti bu iş. Hayır, Bitmemiş hocam. Bak gelmişler işte yeniden. Kendi kendime konuşuyordum. İyi değildim. *** İçim geçmiş. Uyandığımda arkadaşlar yine başımdaydı. Hadi çıkıyorsun yeter bu kadar yatış dedi Ahmet. Hemşire kolumdaki serumu çıkardı. Ayağa kalktım. İyi hissediyordum. Ardından hastaneden çıkıp, yurda doğru yola koyulduk. Aklımda tek şey vardı. Esra’ya rüyamı anlatmalıydım. Ama inanmayacaktı. Sen uyduruyorsun diyecekti. Boynundaki anahtarı hiç görmedim. Eğer hiç görmediğim bir şeyin varlığından bahsedersem o zaman gerçeği görebilirdi belki. Şimdi asıl sorun Esra’ya en kısa zamanda nasıl ulaşacağımdı. Ne bir numara, ne bir adresini biliyordum. Geçtik yurda duş aldım ve üstümü değiştim. Tekrar kafeye gittim. Bayıldığım cafeye. Belki tekrar gelir dedim. Üç saate yakın oturdum ama kimse yoktu. Tekrar yurda geçtim. Akşam yemeğinden sonra yurtta takıldım. Hafta sonu geldi geçti. Ben sokak sokak Esra’yı arıyorum meczup gibi. Rast gelme umuduyla bir sokağa giriyorum ama nafile, aklımı kaybedecek gibi oluyorum. Bulamadıkça başına bir şey geldi mi diye düşünmekten kanser olacaktım artık. Pazartesi oldu. Okulun girişinde bekledim onu yine. Ahmet ve diğer çocuklar gördü. Kerim gelsene derse dedi Ahmet. Siz gidin kardeşim, işim var dedim. Ne işin var, sadece burada bekliyorsun, dedi. Bir şey diyemedim. Tamam, siz gibin geliyorum dedim ve onları savdım başımdan. Bir saate yakın bekledim, baktım geliyor tek başına. Beni görünce yine suratı düştü. Yanımdan geçerken o vurucu cümleyi kurdum. Boynunda taşıdığın anahtar, sandığın anahtarı değil mi dedim. Bir ayağı havada kaldı, tam adım atacakken döndü bana doğru. Bakışları öfkeden, şaşkınlığa dönüşmüştü. Yanıma geldi. Ne anahtarı diye sordu. Boynunda taşıdığın ve sizin köydeki evin bodrumundaki sarı sandığın anahtarı dedim. Nerden biliyorsun sen bunları dedi. Burada ulu orta yerde olmaz, bir yere geçelim dedim. Benim dersim var şimdi, iki saat sürecek. Kantinde beklersin deyip gitti. Kantinde beklemeye başladım. İki saat geçmek bilmedi. Ahmetler geldi sonra, kanka ne yapıyorsun burada dediler. Birini bekliyorum kardeşim dedim. Sonra yan masaya oturdular. Yanlarında sınıftan kızlar da vardı. Bana bakıyorlardı. Bayıldığım gece onlarda ordaydı galiba. Kapıdan Esra girdi. El kaldırdım beni fark etsin diye. Geldi oturdu masaya. Evet, seni dinliyorum dedi. Ben ona gördüğüm rüya, ya da düşten bahsettim. Hocamın söylediklerini güzelce anlattım. Pür dikkat dinliyordu. İşte böyle, inanmıyorsun belki ama doğrular bunlar. Benden istediği buymuş dedim. Esra şaşkın şaşkın bakıyordu. Ne yani şimdi bizim evde onlardan biri mi varmış. Evet, baban yakalamış onu ve evinizi koruyormuş. Sonra da diğerleri evinize geldiğinde kaçıp gitmiş. Neyse, şimdi benim o sandığı bulmam, içindeki ilim kitabını alıp babanın Türkçeye çevirdiği tılsımları yapmam lazım dedim. Yere doğru çevirdi gözlerini. Esra anlattıklarım doğru. Baban söylemese boynunda anahtar olduğunu bilmem imkânsız, sadece sen anahtarı ver. Ben gidip alacağım sandığın içindekileri ve gerekli şeyi yapacağım. Baban kızıma sahip çık dedi, ama istersen bir daha hiç görmezsin yüzümü. Ama bırak da görevimi yapayım, yalvarırım dedim. Bana şüpheci gözlerle bakıyordu. Dışarı çıkalım dedi. Kantinden çıktık bahçeye. Boynundan anahtarı çıkardı. Eski sandık kilitlerindendi. ‘’Bu benim ailemden, çocukluğumdan kalan son bir hatıra. Onu kaybetme sakın. Kitabı alınca bana gel, sen tek başına kalkamazsın bu işin altından. Hangi tılsım olduğunu, hangi sayfada olduğunu biliyorum ben, babamın bana yaptığını hatırlıyorum’’ deyip telefonunu verdi. O an güvenini kazandığını fark ettim. Bana güveniyordu ve tılsımı beraber çözecektik.
|
0% |