Yeni Üyelik
40.
Bölüm

Kamp 7

@18_murat_18

Sabah olunca, insandışı bir yöntem ile uyandırıldık. Ali ve Musa, ellerine aldıkları şişedeki suları üstümüze dökmek suretiyle bizi uyandırmıştı. Tabi gece iki buçuğa kadar ayakta olduğumuzdan haberleri yoktu.

Çok severdim Ali ve Musa'yı, bizim sınıfın en efendi insanlarıydı. Ama bu şekil sulu şakaları da, yapmaktan geri kalmazlardı.

Ali, bu geziye gelmek istememişti aslına bakarsanız, fakat bizi kıramadığı için gelmek zorunda kaldı. Aslen Burdurluydu Ali; Onunla da hemşerim, toprağım diye hitaplaşırdık.

Musa'da Ankara bebesiydi. Alperende Bursalı. Beni biliyorsunuz zaten...

Saat 10.30 olmuştu bile, herkes kahvaltının başına oturmuş, enfes menemene yumulmaya başlamıştı.

Bu geziden, ben dâhil herkes memnundu, sadece Ali dönmek istiyordu nedense.

Öğretmenimiz Kazım hoca ayağa kalkarak, ''çocuklar beni dinleyin'' dedi.

Biliyorsunuz ki, kamp süremizi 3 gün diye tasarladık, o yüzden yarın sabah dönmeliyiz.

Fakat bazı arkadaşlar, biraz daha kalalım hocam, diye ısrar ettiler. Daha da 3-4 günlük yiyeceğim ve içeceğimiz var. Ne dersiniz, 3 gün daha kamp yapalım mı diye sordu.

Bazı arkadaşlar hemen, bazıları da ailesiyle görüşüp evet dediler. Sadece hayır diyen Ali olmuştu. Lakin geri kalanlar evet dediği için, mecbur olarak oda duracaktı.

Kahvaltımızı bitirdikten sonra, herkes arkadaş grubuyla oturup sohbetler etmeye başladı.

Bu günkü programımız şu şu, diye öğretmenlerimiz ve rehberimizin bir şeyler söyledi. Ama bizim programımız farklıydı.

Kimisi kitap okuyor, kimisi kendi arasında sohbet ediyor, kimisi de programlara dâhil oluyordu.

Öğretmenler ve rehber eşliğinde ki bir grup, eski bir su değirmenini görmek için, İlvat köyü tarafındaki bir bölgeye gittiler. Geride kalanlarda, kitabı ve sohbeti bırakıp, onları takip ettiler.

Çadırların yanında sadece dördümüz kalmıştık. Biz gitmediğimiz için çadırları gözetleme vazifesi de bize verilmişti.

Doğrusu çadırlar falan umurumda değildi. Korksam da bu heyecanı yaşayacak, Karakadı köyüne girecektim.

Dedim ya, cinlere pek inanmam, ama dün gördüklerimde cinden başkası olmamalıydı. Bundan tam emin olmak için, mutlaka gitmeliydim.

Alpereni bir köşeye çekip sordum, ''Kanka benimle köye gelir misin?''. Alperen'in cevabı tabi ki hayır oldu.

Tek gidebilir miydim diye düşündüm biraz, ama gözüm yemedi doğrusu. Hem tek gidersem kaybolur, ya da bir uçurumdan düşer, ölüp gider, geri dönemeyebilirdim. Sonuçta köye varmak için, giden gelmez dağını geçmem lazımdı.

Aşırı ısrarım sonuncunda Alperen ikna oldu. Fakat bir şartı vardı. Ali ve Musa da gelsin.

Ali'nin ve Musa'nın hiç haber olmamıştı bu zamana kadar, beklide bu köy hakkında da bir bilgileri yoktu.

Konudan ve dün geceki manzaradan bihaber olan Ali ve Musa'ya, dünkü olaydan biraz bahsettim. Hiç düşünmeden teklifimizi kabul ettiler.

Ali, söylediğim gibi dindar ve bilgili birisiydi. Dün gece gördüğünüz kalabalık, cinlerden oluşan bir kalabalık olmalı, büyük ihtimal düğünleri vardı.

Allah gündüzleri bize, geceleri onlara vermiş. Bizler düğünü, düğün salonlarında yaparken, onlarda dere kenarlarında, suyollarında yapar. Eğer ki köyün kenarında dere geçiyorsa, büyük ihtimal dün gördüğünüz bir düğündü, dedi.

Ali bunları söyleyince Alperen daha da korkup, ''bırakın gitmeyelim, geri dönelim'' dedi. Ama benim geri dönmeye hiç niyetim yoktu.

Korkma, şimdi onlar görünmez dedim Alperene, yarım yamalak bilgimle.

Nihayet düzlüğün sonuna kadar geldik. Gece ki manzaradan eser yoktu. Tam bir hayalet köyü andırıyordu. 4-5 evin çatısı ve birde cami minaresi görünüyordu.

Şimdi yamaçtan aşağı inecek, sarıçam ağaçlarının içine girecektik. Birkaç kere düşme tehlikesi yaşasam da, kazasız belası aşağıya inebildik.

Hava çok sıcaktı, hem güneşin etkisi, hem de sarf ettiğimiz çaba yüzünden, aşırı derecede terlemiştik.

Yürümeye devam ettik. Yürüdükçe ağaçlar sıklaşıyor, heybeti artıyordu. Sonunda sınıra, yani Karakadı köyünün sınırına geldik. Bir anda meşe ağaçları bitip, sarıçam ağaçları başladı.

Buranın bir sınır olduğunu, hiç bilgisi olmayan bir insan bile anlaya bilirdi.

Çok isteyen ben bile, acaba gerimi dönsek dedim. Fakat bir taraftan da, geri dönmek istemiyordum.

Ali, ''buradan sonrası mutlaka başka bir yer arkadaşlar. Burası bir sınır, ama bir köy sınırından daha farklı'' dedi.

Ben ve Ali önde olmak üzere, dördümüz de sınırdan içeri girdik. Yaptığımız işlem, sadece meşe ağaçlarından çıkıp, çam ağaçlarının içine girmek kadar basit değildi doğrusu.

Adımımı attığım, sınırı geçtiğim anda içime bir ürperti geldi. Güneşten ve yamaçtan dolay buram buram terleyen vücudum, şimdi üşümeye başlamıştı. Öyle bir üşüme ki, adeta titriyordum.

Ağaçların boyları çok uzun ve dalları çok genişti. Kökleri fazla sık değil, ama dalları çok gür olduğu için, tepeden kuş bakışı baksan, hiçbir şey göremezsin. Hatta o kadar gür ki dalları, yukarı baktığımda güneşi göremiyorduk.

Manzara çok güzeldi doğrusu, yemyeşil dalları ve kahverengi gövdesi olan ağaçların diplerinde, sarı sarıçiçekler vardı.

Yürüdükçe yürüdük, dağ bizi kendine çekmiş, kendimizden geçmiştik.

Alperen, yahu ne kadar güzel burası, bayıldım gerçekten dedi.

Bende, evet çok güzelmiş diye cevap verdim.

Biraz daha yürüdükten sonra, ne tarafa doğru gitmeliyiz diye düşündüm. Bir sağa baktım, ardından sola baktığımda, iki tarafında birbirine benzediğini gördüm.

Arkamı döndüğümde, geldiğimiz yönün neresi olduğuna şaşırdım. Hepsi bir birine benziyordu. Biraz daha ilerledik, olmadı geri dönüp çıkmaya çalıştık. Fakat çıkışın ne taraf olduğunu da bulamadık.

Bir o tarafa, bir bu tarafa... Ne tarafa gittiysek, hepsi bir birine benziyordu. En 30 dakika koştuk sağa solu, ama beyhude, hepsi birbirine benziyordu.

Ne telefon çekiyor, ne de sesimizi bir duyan çıkıyordu. Evet burası giden gelmez dağlarıydı. Buradan çıkış yoktu.

Ali, biraz dinlenelim, sakin olalım dedi. Haklıydı, çok gerilmiş ve korkmaya başlamıştık.

Biraz dinlendikten sonra Musa, benim duyduğumu sizde duyuyor musunuz dedi. Biraz dikkat kesilince bende duymaya başladım.

Bir ses geliyordu. Sanki baltayla birisi odun kırıyor gibiydi. Hiçbir görüntüsü yoktu bu kişinin, ama sesi net geliyordu.

Hemen sesin geldiği yöne koşmaya başladık. Bu bizim için tek çıkış vesilesiydi.

 

Loading...
0%