@18_murat_18
|
Sesin gelmesiyle yüzümüzde garip bir gülümseme, içimiz de korku oluştu. Gidenlerin geri dönmediği bu yerde, karşılaşabileceğimiz her şey, bizim sonumuz olabilirdi. Ses, dağın içinde yankılanıyordu. Yön tayini yapamıyor, ne tarafa koşmamız gerektiğini bilemez olmuştuk. Durun dedi Ali. Biraz sakin olup sesi dinleyelim. Ali, imanının verdiği cesaretten dolayı olacak ki, bizden daha soğukkanlı davranıyordu. Daha mantıklı fikir olmadığından, hepimiz Aliye uymaya başladık. Gelen ses netti. Fakat nereden geldiği bilinmiyordu. Hatta nefes sesleri duyabilecek kadar da bize yakındı. Sonra omzumda bir el hissettim. Alperen, korkmuş vaziyette, işaret parmağını kaldırarak karşıda bir yeri gösterdi. Bakın, karşıda biri var. Gösterdiği yöne doğru dikkatlice baktık. Evet, yaşlı bir adam, elindeki baltayla kurumuş bir ağacı parçalıyordu. Yaşlı amcayı görünce çok sevindik elbette, ama temkinli davranıp biraz izlemeye başladık. Aramızdan en az 70-80 metre mesafe vardı. Fakat nefes alış verişini bile net duyuyorduk. Önce ağacı okşuyor, sonra baltayı yavaşça kaldırıyor ve bismillah diyerek darbeyi indiriyordu. Bunu her defasında tekrarladı. Ali, bu insan kötü olamaz, bize zararı dokunmaz diyerek yerinden kalkıp yaşlı amcanın yanına gitmeye başladı. Bizde ondan cesaret alarak yürüdük. Yaşlı amcanın bize arkası dönüktü. Yanına yaklaşıp Ali, selamun aleyküm amca diyerek selam verdi. Amca bize dönüp selamı aldı. Selamı alması normal tabi ki, ama sonuna Ali demesi beni etkilemişti. Aleyküm Selam Ali, hoş geldin. Nur yüzlü, mübarek bir amcaydı. Yaşadığımız bu korkudan sonra, bu hadise pek ilginç gelmemişti herhalde; kimse, bizi nereden tanıyorsun amca diye sormadı. Kestiği ağacın üstünde garip garip şekiller vardı. Birazı da yanmış olan ağacın üstünde büyükçe 666 sayısı yazıyordu. Amca, biz öğrenciyiz, öğretmenlerimizle beraber buraya gelip kampa girdik, yukarıdaki düzlükte çadırlarımız var. Sonra bu ormanları merak edip aşağıya indik ve kaybolduk. Bize yardım eder misin? Diye söze girdi Ali. ((6-6-6 rakamları, şeytanı temsil eden sayıdır. 6-6 sayısıda zuzumbile cin reisini temsil eder.)) Amca, Aliye acınacak bir şekilde baktıktan sonra; keşke buraya hiç gelmeseydin evladım, dedi. Amca merak ettik dedi Ali. Aslında Amcanın demek istediği çok farklı bir şeydi. Ama biz o an anlamamıştık. Buraya yaklaşmayın evladım, hele ki köye falan hiç girmeyin. Bu orman sizi yutar, geri dönemezsiniz. Amcanın dedikleri doğruydu. Neredeyse 1 saattir uğraşmamıza rağmen, bu lanet olası yerden çıkamamıştık. Fakat gençlik işte, hiçbir zaman nasihat dinlemiyorduk. ''Amca, gece iki gibi tepeden aşağıya baktım. Bu köyün olduğu yerde ışıklar yanıyordu, herkes dışarıdaydı, düğün vardı sanki'' dedim. Bu köyün sakinleri farklı evladım. İnsan bulamazsın bu köyde, ama bu civarın en kalabalık köyüdür, dedi. Açıkça cinler yaşıyor demiyordu. Belki de bizi korkutmak istemiyordu. Biz neden bahsettiğini biliyorduk aslında, ama belli etmedik. Hadi sizde durmayın bu yerde. Arkadaşlarınızın yanına gidin, sonrada bir an önce bu bölgeden uzaklaşın dedi. Bu sözlerini söylerken hep Aliye bakıyordu, sanki bize değil de, sadece Aliye söylüyordu. Elini kaldırıp bir yeri gösterdi. Hadi evladım, hiçbir yere sapmadan bu yönden gidin, birkaç dakika yürüdükten sonra buradan çıkacaksınız dedi. Hemen gösterdiği yöne doğru koşmaya başladık. Biraz koştuktan sonra arkamı döndüm, sonuçta bir teşekkür bile etmemiştik. Tam teşekkürler amca diyecektim ki, yine ortalıkta kimseler yoktu. Biraz önceki hali gibiydi. Yaşlı amcadan esen kalmamıştı. Hiçbir yöne sapmadan iki dakika koştuktan sonra, bu lanet ormandan, yani giden gelmez dağından çıkabilmiştik. O anki korkumuzdan dolayı, hiç ara vermeden kamp kurduğumuz düzlüğe kadar koştuk. Daha ortalıkta kimse yoktu, diğer arkadaşlar gelmemişti. Kendimize gelmemiz en az bir saat kadar sürdü. Sonrada diğer arkadaşlar ve öğretmenlerimiz geldi ve yemeğimizi yedik. Ardından kimisi kitap okudu, kimisi uyudu. Hiçbir şey yapmadan akşama kadar uyudum bende. Çünkü aşırı derecede yorulmuştum. Birkaç saatlik uyumadan sonra, kalkıp arkadaşların yanına gittim. Yanan ateşin etrafında herkes arkadaş grubuyla sohbet ediyordu. Bizimkilerde ateşin az uzağında toplanmış, sus pus oturuyorlardı. Bende yanlarına gidip oturdum. Birkaç dakika daha sessiz kaldıktan sonra Alperen lafa girdi; Hocalarımıza söyleyen, hemen gidelim buradan, başımız belaya girecek, dedi. Âlinin tersine Alperen çok ürkek birisiydi. Dün gece gördükleri ve bu gün yaşadıkları onu fazlasıyla etkilemişti. Hayır dedi Ali. Bir yolunu bulun o köye girmeliyiz. Ama nasıl... Âlinin bu çıkışı ben dâhil herkesi şaşırtmıştı. Daha ormanı geçemedik, kaybolma tehlikesi, hatta ölme tehlikesi vardı. Bizde geri dönemeyen insanlar gibi olabilirdik. Biz bunları konuşurken, rehberimiz İlhan abi konuşmamızı duymuş olacak ki; Yapmayın, yazık edersiniz kendinize, dedi. Oraya gitmek isteyen insanlar oldu, ama geri dönemediler. Defineciler altın buluruz diye gittiler, ama cesetleri bile bulunmadı. Gitmeyin o köye falan, hatta ormana bile girmeyin dedi. Girmeyiz abi, asla girmeyiz dedik hepimiz, ama Alinin hiç sesi çıkmıyordu. Bu gün yaşadığımız olayı anlatmadık. Sadece merak ettiğim bir kişi vardı, onu sordum İlhan abiye: ''İlhan abi, sen Cebrail amcayı tanıyor musun? Aslında o, oralıymış, hiç gördün mü onu,'' dedim. Birkaç kere gördüm kardeşim; Fazla görünmez o, sabah erkenden baltasını alır çıkar, akşamda kararınca, bir yük odunla geri gelir. Akli dengesi bozuk diyen var, ama ben inanmıyorum. O, deli değil, velilerdendir, dedi. Evet, o veli bir zattı. Bu gün gördüğümüz yaşlı amca, Cebrail amcadan başkası değildi. Sonra ilhan abi yanımızdan kalktı. Ben aslında bu işin peşini çoktan bırakmıştım, ama Ali gitmeye niyetliydi. Onu oraya çeken bir şeyler olmalıydı. Cebrail amcanın Aliye bakarak, keşke buraya hiç gelmeseydin evladım, demesi boş bir söz değildi. |
0% |