@18_murat_18
|
Baba, ben yokken bu köye taşına birilerimi oldu, dedim. Yok olmadı, kim niye gelsin bu dağ başındaki köye. 15, 20 saniye sonra, niye sordun ki, dedi. Az önce kahveye çıktım, ama kahvede tanıdığım kimse yoktu. Dün muhtar emmiyi gördüm, o da 6 sene önceki gibiydi, hiç yaşlanmamıştı. Hatta bırak yaşlanmayı, daha da gençleşmiş gibiydi, dedim. Babam garip bir yüz ifadesiyle bana baktı; evladım köye ne birileri taşındı, ne de yeni bir şey yapıldı, dedi. Evladım kelimesi söylerken bile, yüzündeki manasız hali değişmiyordu. Kahvede Davutların Hasanla konuştum, fakat benim tanıdığım Davutların hasan o değildi, başka birisiydi. Ama ben Davutların hasanım dedi. Ayrıca kahvede ne bir şey içiliyor, ne bir oyun oynanıyor, ne de konuşuluyor, öyle put gibi oturuyorlar. Kurban olayım baba, anlat bütün her şeyi, kafayı yemek üzereyim, dedim. Abartma, her şey eskisi gibi, dedi. Tamam, gel kahveye gidelim sende gör gariplikleri, dedim. Bir iki mırın kırın etse de sonunda ikna ettim kahveye gitmeye. Hemen evden çıktık. Babamla beraber birbirine bitişik evlerin bulunduğu çamur içindeki sokakta yürürken gökyüzüne baktım, hava yine kapalıydı, lacivert bulutlar güneş ışınlarının yeryüzüne düşmesini engelliyordu, ama yağmur da yağmıyordu. Bu durum havanın iç bunaltıcılığını daha da arttırıyordu. Ağır bir şekilde yürürken, bir ses duydum. Bu ses, uğultuya benziyordu, ama insanın çıkardığı bir uğultu. Kafamı sesin geldiği yöne doğru çevirdim, karşımda duvarları taştan örülmüş bir ahır duruyordu. Baba dedim, dur bir saniye. Ne oldu dedi. Dur dedim sadece. Dinle, bir şey duyuyor musun? Biz durunca ses kesilmişti. 10-15 saniye sessizlikten sonra, yine aynı sesi duydum. Baba dedim, duydun mu sesi. Ne sesi, dedi. Resmen benimle dalga geçiyordu, duyulmayacak kadar düşük bir ses değildi. Ses yine gelmeye başladı. Şimdi duydun mu? Sinirli bir şekilde, yok ses falan duymuyorum ben, dedi. Tahta pencereden ahırın içine doğru bakmak istedim, belki göreceğim şeyden korkuyordum, ama bu düşünceye de engel olamıyordum. İstemsizce tahta pencereye doğru yaklaştım ve içeriye doğru baktım. Bu dehşetli görüntüyü görmesi için babamı da çağırmak istedim, kafamı ona doğru çevirdim, ama babam yoktu. Yolun ileri tarafına doğru baktım, ordaydı, babam gidiyordu. Benim bulunduğum yerden uzaklaşmıştı. Tekrar kafamı ahıra doğru çevirmiştim ki, betim benzim attı. Az önce yerde sırtı bana dönük şekilde yatan adam, şimdi yüzümün bir kaç santim ilerisinde bana doğru bakıyordu. Nefesini yüzümde hissediyordum. Gözbebekleri yukarı doğru bakıyor gibiydi, çünkü gözünde sadece beyazlık vardı. Ben donakalmış şekilde ona bakarken, bana şu sözcükleri söyledi “men ene vema ente “ Ben mi her şeyi garip olarak görüyordum, yoksa her şeye bir haller mi olmuştu. Eve vardım direk odama çıktım. Kafam düşüncelerle doluydu, balon gibi olmuştu. Uzandım yatağa, nasıl olduysa, sağa sola dönemeden bile uyuya kalmışım. Uyandığımda akşam olmuştu. Karnımda aşırı derecede acıkmıştı. Akşam yemeği hazırlanmış mı diye bakmak için aşağıya indim. Mutfağa baktım, lakin annem yoktu. Alt katta mutfak kapısının açıldığı bir koridor var, o koridordan ilerleyince de salona ulaşılıyor. Çıktım koridora, salonun ışığı kapının kenarından sızıyordu. Ama değişik bir şekilde, beyaz florasan lambası değil; sarı gibi bir ışıktı dışarı süzülen. Meraklandım, yavaşça yaklaştım kapının aralık kalmış kısmına doğru. Aralıktan içeri bakmaya başladım ve gördüklerimle dilim tutulmuştu. Asıl korkunç olanı ise, odadaki diğerleriydi. Dün gece balkondayken gördüğüm kadınlar gibiydi hepsi, kapkara çarşaflı yüzleri ve gözleri görünmüyordu. Çünkü hepsi yere bakıyordu. 4 tane kara çarşaflı kadın, annemin ve babamın karşısında dizlerinin üstünde oturuyorlardı. Konuşan veya ses çıkaran yok, öyle oturuyorlardı. Mumlar odayı tam olarak da aydınlatamıyordu. Odanın yarı karanlık hali, bu karşımdaki manzarayı daha da korkunç vaziyete sokuyordu. Ses çıkarmamaya çalıştım, nefes bile almıyordum neredeyse... Düşündüm, acaba kime anlatabilirim yaşadıklarımı ve gördüklerimi diye, ama aklıma kimse gelmedi. Bu köyden gitmeyi kaçmayı düşündüm. Mantıklı olabilirdi, ama kimden kaçacaktım, ailemden mi? Arkamı döndüm, kapı aralığından salonu izlemeyi bıraktım. Sessiz ve yavaş adımlarla yukarıdaki odama çıktım, çantayı alıp kaçacaktım. Odamın kapısını açtım ve Karşımdaydılar... Aşağıda gördüğüm kara çarşaflılar karşımdaydı. Benim odamdaydı, ama oturmuyorlardı, ayaktaydı hepsi. Yere bakar şekilde ayaktaydı, dördü de yanyana dizilmiş şekilde duruyordu. Onları karşımda görünce tüylerimin diken diken olduğunu hissettim, damarlarımda akan kanın sesini bile duyabiliyordum... Bu ilk şoku atlatmamla birlikte hemen arkamı döndüm. Kaçmalıydım bu evden. Arkamı döndüm, ama arkamda annem ve babam vardı. Onlar kara çarşaflılar gibi yere bakmıyordu; ileri, bana doğru bakıyorlardı, fakat gözlerinde hiçbir ifade yoktu. Heykel gibi bomboş bakıyorlardı.
|
0% |