Yeni Üyelik
11.
Bölüm

Üç Gölge Köyü 11

@18_murat_18

Onları nasıl öldüreceğimizi sordum.

Zamanında annesi ve babası da bir cini öldürmeye kalkışıp başarmıştı, ancak cinin soyu Azad'ı rahat bırakmayıp anne ve babasını öldürmüştü.

"Onlar büyük bir detayı atladılar" dedi.

"Nedir bu?" dedim.

"Bir cini sen öldürürsen sadece sana musallat olur, ancak bir cini farklı kabileden bir cin öldürürse (Müslüman olmayan kabile) burada sana bir zarar gelmeyecektir" dedi.

Sözlerinden anladığım kadarıyla Havis, Efhas ve Hoca'yı biz öldürmeyecektik. Onları öldürebilmesi için farklı kabilelerden cinler çağıracaktık.

"Azad bu çok tehlikeli bir şey" dedim.

"Oktay, 7 yaşından beri bu işlerin içinde olan benim, sen mi yoksa ben mi doğrusunu bileceğiz? Artık kurtulabileceğini mi sanıyorsun?

Sen kaç yaşındasın Oktay?" dedi.

26 olduğumu söylemiştim, hatta yaşıttık.

"Zahize öldürüldüğüne 2000 yaşına yaklaşıyordu. Cinler ve insanlar âleminde zaman kavramı farklı işler, Zahize insan yaşıyla öldüğünde 27 yaşındaydı.

Biz 27 yaşımıza girdiğimizde onun ruhunu bizim bedenimizde canlandıracaklar" dedi.

Bu söyledikleri doğruysa ki öyle gözüküyordu bu kadar tesadüf fazlaydı, Onları yok etmemiz gerekiyordu.

Azad sandıktan mühürlü kitaplar çıkardı. Üstleri belki 20 tane çarşafla örtülmüştü. "Bu evde ihtiyacımız olan her şey var?" dedi.

Havis ve Efhas kapı önünde bizi gözlüyordu. "Onlar bu dediklerimizi anlamaz mı?" diye sordum.

"Evin içinde ne olup bittiğini bilmezler, bu eve Havis ve Efhas da dâhil cin giremez" dedi. Bir yandan eşyalarını toparlıyor, bir yandan da bana güven aşılamaya çalışıyordu.

Azad masanın üstünde bir kitap koydu, bu kitabın yanına da bir İncil çıkarmıştı. Bu köyün zamanında Hristiyan köyü olduğunu ve Müslüman cinler kadar Hristiyan cinlerin de var olduğunu söyledi.

"Peki, yapmamız gereken şey ne?" diye sordum.

"Bunları bugün yapmayacağız. Bu ayın üçüncü perşembesi, yarın akşam. Biz de bu seansı yarın yapacağız" dedi.

Bu kitapların ne işe yaradığını sordum.

"Ben bu kitaptan İbrani dilindeki tılsımlı sözleri okuyup şerli cinlerle bir bağ kurmaya çalışacağım, sen de İncil'den Yuhanna kısmındaki duaları okuyacaksın" dedi.

Başımı sallayıp kabul dedim.

Bununla kalmayacaktı tabi ki, Evinin duvarına üç kömür ile üç tane gölge çizmişti. Bu tıpkı köydeki harabe evdeki görselin aynısıydı.

Bu sefer bu üç gölgenin kucağında bebek değil uzun bir kılıç vardı. "Bu kılıç gladio hançeridir, Yehuda incilinde, Hz. Isa cinlerle irtibat kurarken bu kılıcın bir gücü olduğunu söyler" dedi.

Azad bu konularda çok bilgili birisiydi. Mutfaktaki kavanozlarından defne yaprağı, incir ağacı kökü suyu ve sarımsak ezip değişik bir sıvı elde etti.

"Bunu seansa başlamadan önce, ellerine sürüp burnuna götüreceksin, fazla dökme ellerini yakar" dedi.

Söylediği her şeyi sorgusuz sualsiz kabul ediyordum. Ahırdaki telef edilmiş koyunları henüz gömmemişti, hatta o günden sonra ahıra adım dahi atmamıştı.

Bu seanslar için hayvansal metaryellere de ihtiyacımız olduğunu söyledi ve ahıra girip onları ayarlamaya çalıştı. Ben de odama çıkıp biraz dinleneyim dedim.

Ahırdan et kesme sesleri geliyordu. Azad'ın kararlı olduğu her halinden belliydi. Yatağa uzandım. Onun baltayla koyunların kemiklerine vurmasından kaynaklı çıkan sesler beni ilginç bir şekilde rahatlatmıştı, uykuya dalmıştım.

***

Rüyamda Eskişehir'deydim. Yıllar önce kaybettiğim annemle evde oturuyorduk. Çok şükür geri döndün anneciğim deyip sarılıyordum.

Trafik kazasında kaybetmiştim onları, Azad'la aramızda benzerlik vardı; o da, ben de annesiz ve babasız büyümüştük.

Annemle salonda otururken kapı çalıyordu. Ben ayağa kalkıp kapıya doğru yöneldim. Kapıdaki de annemdi.

Ben şaşırmıştım. Kapıdan gelenin kolunu sıkıca tutup onu salona doğru çektim ve salona baktım.

Bu sefer koltukta olan annem değildi. O up uzun boylu, çarşaflı, korkunç şey oturuyordu masamda.

Yüzüme bakıp "Canın canımıza, kanın kanımıza" diye bağırıp, gırtlağıma yapışıyordu.

Annem kılığında olup eve sonradan gelen ikinci şey de tıpkı onun gibi çarşaflı ve korkunç bir hal alıyordu ve ikisi bir den beni boğmaya kalkıyordu.

Kan-ter içinde uyandım ve uyanır uyanmaz tekrar çığlık attım, çünkü pencerenin önünde Havis ve Efhas beni izliyorlardı.

Kapının önünden ayrılmazlardı, ancak anlamsızca bana bakıyorlardı. Yüzleri gözükmüyordu, hatta yüzleri var mı onu da bilmiyordum.

 

Loading...
0%