@18_murat_18
|
Pencereye bakmamaya çalışıp aşağıya indim. Azad çoktan işini halletmiş, salonda uykuya geçmişti. Ben de bir sandalyeye oturup Azad'ın çıkardığı kitaplara bakıyordum. Değişik kitaplardı, en az 1000 yıllıkmış gibiydiler. Kitapların üstünde değişik harfler, şekiller vardı ve kan kokuyorlardı. Belki de Azad kanlı elleriyle ellemişti, bilmiyorum. Siyah sakatat poşetinin içine baktığımda koyun kelleleri gördüm. Yüzülmüş, dişleri sökülmüştü. Hayvanların kırık bacakları, uzun bir halatmış gibi gözüken bağırsakları poşetin içindeydi. Kokuya daha fazla dayanamayıp ağzını kapattım ve düğüm attım. O sırada kafamı kaldırdım. Evin merdiveninden aşağıya Azad'ın suretinde bir cin iniyordu. Parıl parıl parladığını hatırlıyorum. Gülerek ağır ağır merdivenlerden indi ve kapıyı kapatıp çekti gitti. Nasıl olurdu bu? Azad bu eve onların giremeyeceğini söylüyordu. Ben gördüğüm olayın şokunu yaşıyordum, Azad'ı kaldırmak aklıma dahi gelmedi. Hemen kapı önünde Havis ve Efhas'a baktım. Onlar hala benim penceremdeydiler. Hızla odama çıktım, kapıyı açtım. Ben hala odadaydım. Gördüğüm şey beni şok etmişti. Yatakta benim suretimde bir şey uyuyordu, Havis ve Efhas da hala o yatakta uyuyan şeyi izliyorlardı. Bir insanın kendisini dışarıdan görmesi, herhalde dünyanın en korkunç görüntüsüydü. Odadan hızla çıktım; tekrar kapıyı açtım o yataktaki şey her ne ise gitmişti, yatağımda kül izleri vardı. Küller dökülmüştü sanki Havis ve Efhas da ortalık da yoktu. Zaten gün doğuyor gibiydi. Odadan çıkıp banyoya girdim, elimi yüzümü yıkamak istiyordum. Aynaya baktığımda fark etmiştim, burnumdan sızım sızım kan süzülüyordu. Rengi çok koyuydu, sanki zehir gibiydi. Emin olabilmek için aynaya adımlar attım. Tam elimi burnuma götürüyordum ki lavabodaki ayna büyük bir gürültüyle önce çatırdadı tam orta yerinden ve sonra patladı. Evde değişik şeyler oluyordu, gün iyiden iyiye aydınlanmıştı. Aşağıya inip Azad'ı uyandırdım. Ona olanları, gördüklerimi anlattım. Azad da korkmuştu. "Eğer Havis ve Efhas bizi korumaktan vazgeçtilerse, hızlı olmamız gerekir" dedi. Bir şeyler yolunda gitmediği belliydi. Azad atına atlayıp köye doğru gitti, ben de peşinden geldim. Bu seansı evde yapamayız diyordu, günü dere kenarında uyuyarak geçirmiştim. Azad da seans yapılacak bir yer arıyordu. Dere kenarında cinlerin mesken olduğunu ve zarar verebileceklerini söylemişti. Bir mağara benzeri oyuk bulmuş ve oraya yer etmişti. Haftanın üçüncü perşembesiydi. Güneş yavaş yavaş batmıştı. Azad her şeyi hazırladığını söylemişti. "Bismillahirrahmanirrahim, hazır mısın kardeşim?" dedi. Başımı salladım, hayatımın en zor gecesi başlıyordu. Azad bütün eşyaları hazırlamıştı. Beni de yanına çağırdı. Gitmeden önce dedemi ve babaannemi arayıp biraz daha olsa moral toplamıştım. Elinde bir kömür ile yine üç gölge çizip o meşhur gladio hançerini kucaklarına oturtmuştu. Duvara astığı gece lambaları bu gölgeleri adeta canlıymış gibi gösteriyordu. Hayvan sakatatlarından bir yuvarlak, otlarla da bir üçgen yaptı. Bu dairenin içine ve üçgenin tam ortasına mumlardan bir göz yapmıştı. Mason işaretini andırıyordu bu şekil. Ancak anlamının farklı bir şey olduğunu, bunun bir Babil geleneği olduğunu söylemişti. Ben heyecanlıydım, Azad da ilk kez o soğukkanlı halini bu kadar çok kaybetmişti.
|
0% |