@18_murat_18
|
Uykuya dalamıyordum bir türlü. Alt kata inip Azad'ın sigaralarından bir kaç tane aldım ve odaya geri çıktım. Odanın penceresini açtım sigara kokusu dağılsın diye. Sigarayı içime çektikçe küllerin tutuşma sesini dinliyordum. Duman gecenin karanlığında çok net belli oluyordu ve dağılışını izliyordum. Bunu ergenliğim den beri yaparım. Sigarayı içtikten sonra pencereyi kapatmaya gittim. Odanın penceresi sokak kapısının önüne bakıyordu ve evin kapısının önünde iki tane uzun çarşaflı şerlilerden gördüm. Çok net bir şekilde duruyordu. Gözümün önündeydiler. Sesler çıkardım, ancak rahatsız olmadılar. Atlarımızın yanında öylece eve bakıyorlardı. Dualar okumaya başladım. Bildiğim bütün duaları, sureleri okuyordum, ama onlar hala oradaydı. Üst kata çıkıp Azad'ın kapısına vurdum. Kapısı kitliydi ve açmıyordu. Köyde gece 12'den sonra elektrikler giderdi, lambalar da biraz sonra yanmaz oldu. Korkarak aşağıya indim. O zaman cinlerin insanları görünce kaybolduğunu duymuştum ve bu kulaktan dolma bilgiye güvenip kapıya doğru ilerlemeye başladım. Sokak kapısını açtım, o iki şey hala önümdeydi. Onlara doğru yaklaşırken ikisi birden, çok ince bir sesle çığlık atmaya başladı. Ağaçlardan kuşlar uçuşuyor, atlar sağa sola koşturuyordu. O iki şey öylesine tiz, öylesine ince bir ses çıkarmıştı ki, sanki kulaklarım sağır olmuştu. Ben korkudan titreyerek ve ağlayarak yere çöktüm. O sırada kapıdan Azad çıktı, "Bi neleke heyyem" deyip onları uzaklaştırdı. Daha sonra yanıma koştu, sadece Azad diyebiliyordum. "Korkma kardeşim, onlar bizim güvenliğimiz için buradalar" dedi. Sadece titriyordum, orada belki 1 saat öylece kaldım ve zor zahmet eve girebildim. Eve girdik, salonda tekli koltuğa oturdum. Azad ağzında sigarasıyla bir şeyler soruyordu. "Gördün mü? Onlarla, göz göze geldin mi?" diyordu. Hatırlamıyordum, sadece gitmek istiyordum buradan. Azad'ın sorularına cevap vermeden üst kattaki odaya çıkıp eşyalarımı toplamak istedim, fakat Azad kalkmama izin vermedi. "Oktay, Onlarla göz göze geldin mi, gelmedin mi?" diye sordu. Sakinleşmiştim biraz daha. Evet, geldim dedim. Azad'ın yüzü düştü, "Yapmaman gereken bir şey yaptın" dedi. "Ben gidiyorum buralardan, işte sana yapmam gereken bir şey" dedim. Sigarasını söndürdü. "Ve eüzül cann, hak kabre cinn" dedi. Ev sallanıyor gibiydi, dünya ayaklarımın altından kaymıştı sanki. Merdivenlerden aşağıya doğru yüz üstü düştüm. "Onlardan kaçabileceğini mi sanıyorsun?" dedi. Azad söylediği bir söz ile beni bu hale getirebilmiş, arkasında o çarşaflı şeyler belirmişti. "Şu an senin için dünyadaki en güvenli yer bu ev Oktay" dedi. Doğru söylediğini düşünüyordum, söyledikleri mantıklı şeylerdi. "Havis ve Efhas’dan korkma, Onlar sana zarar vermezler" dedi. "Ben bunları bugün köy yolunda gördüm" dedim. Beni izlediklerini, bunu onlara hocanın söylediğini, söyledi. Sadece dinliyordum. Havis ve Efhas kapının önüne çıktılar tekrar. Azad bir bardak su getirdi, "Eğer onları çıplak gözle görebildiysen bile ne durumda olduğunu bir düşün. Bu köye belki hiç gelmemeliydin, ama artık el ele verip seni kurtaracağız" dedi. Ben bu gördüklerimin bir rüya olması için dua ediyordum. Havis ve Efhas dediği iki şey kapının önünde hala bize bakıyordu. Kapıyı kapattım, bu sefer pencerelerden bizi izliyorlardı. "Onlardan rahatsız olma, sana da bana da zarar getirmezler" dedi. Yine de rahatsızlık duyduğumu söyledim. Azad soğukkanlılıkla bakıyordu olaylara. "Senin değişik güçlerin var Azad, doğru mu?" dedim. Evet dercesine kafasını salladı. "Ancak bunun adı güç değil, ilim" dedi. Neyse ne deyip konuya devam ettim. Bu kapıdaki şeyleri onunla ben dışında, köyden herhangi birinin görebilip, göremeyeceğini sordum. Onları sadece ikimizin görebileceğini söyledi. "Ben eve ilk geldiğimde de onlar burada mıydı?" diye sordum. "Evet" diye cevap verdi.
|
0% |