Yeni Üyelik
20.
Bölüm

Cinlerin Oyunu 15

@18_murat_18

Köye yaklaştım. Yol boyu ne köyden inen, ne de köye giden bir araba vardı.

Köyün tabelası karşıma çıktı. Köye girip girmemek arasında büyük kararsızlık yaşıyordum.

Telefonla, Uludağ Üniversitesindeki profesör hocayı aradım. Kendisine başımdan geçen olayları kısaca üstünden geçerek anlattım ve şu an Katır Dağlarında olduğumu söyledim.

Kendisi Bursa'da değildi, ama musallat olan Cinnianin adını sordu.

"Samme" dedim.

"Samme... Samme Afaf cin kabilesindeki cinniaların isimlerindendir. Bu cinnialar aramice konuşur.

Hz. Musa döneminde bu cinler yaptığı büyüler ile Hz. Musa'nın evlatlığı Hz. Zübeyir'i delirtmişlerdir...

Dikkat et oğul. Sana yapabileceğim tek şey dua etmek" dedi. Onun yapabileceği bir şey yoktu.

Telefonu kapattım. Köye doğru yol almaya başlayacaktım ki telefonuma mesaj geldi. Mesaj köyümüzün muhtarından geliyordu.

"Mesajı görünce bizi ara" diyordu mesajda.

Hemen aradım. Açan muhtardı, sesinde bir tatsızlık vardı. Neler oluyor diye sordum.

''Evladım neler yaşadığınızı az çok biliyoruz, şu an nerede ve ne için olduğunu da az çok tahmin ediyoruz. Biliyorum çok zamansız oldu ama'' dedi.

''Ama ne'' dedim.

Annen dedi. Gece köylü kahvede oturuyordu. Annen köy kahvesinin önüne kadar gelip bütün köylülere küfür etmeye başladı. Bembeyazdı, kendinde olmadığı belliydi.

O anlattıkça ben ağlıyordum. Bilmiyorum siz hiç annenizi kaybettiniz mi. Ama o an dünya başınıza yıkılıyor.

Gözlerim dolu doluydu. Biliyordum, her şey benim suçumdu.

Muhtar anlatmaya devam etti.

"Daha sonra köy meydanından dere kenarına doğru koşmaya başladı. Bütün köylü peşinden gittik, ama yakalayamadık. Arabalarla gittik yine de yakalayamadık.

Biraz sustuktan sonra; Dere kenarında anneni boynu kırılmış olarak gördük" dedi.

''Çocuk, çocuk nerede'' dedim...

Çocuğun da eş zamanlı olarak ortalıktan kaybolduğu ve kimsenin onu görmediğini söylediler.

Annem ölmüştü. Annem benim yüzümden, benim gittiğim dere kenarında öldürülmüştü. Onu cinnialar almıştı benden.

Çanakkale'ye dönemezdim. Annemi defin ettikten sonra da döneceğimi sanmıyordum. Bugün de orada yaşamıyorum zaten.

Arabaya atladım tekrar ve ağlaya ağlaya Samme'nin köyüne girdim.

Annemin ölümü beni tabi ki etkilemişti, ama niyeyse sanki kendimi onun ölmesine hazırlamışım gibi hissediyordum.

Belki de Samme'nin köyünden sağ çıkacağımı düşünmediğim için, anneme bir an önce kavuşacağımı düşünüyordum o an, bilmiyorum.

Köye hepten yaklaşmıştım. Virajlı yollardan gidiyordum. Hava karanlıktı, etrafta kimse yoktu, çıt dahi çıkmıyordu.

Son virajı döndüm ve arabaya yolun iki tarafından çakıl taşları fırlatılmaya başladı. Nereden geliyordu, nasıl oluyordu bilmiyordum, ama kıyamet gibi çakıl taşı yağıyordu.

Virajı dönene kadar arabanın her yerine taş atıldı. Ön cam çatlamıştı ve sonunda virajı dönmüştüm.

Sadece 8-9 tane hanenin olduğu bir köydü. Gözüme ilk çarpan şey ise, köyde mezarlığın ve caminin olmamasıydı.

Bütün lambalar sönüktü, sanki terk edilmiş gibiydi, ama evlerin içindeki gölgeler belli oluyordu.

Cinler gözükmeye başladığından beri Arapçayı da sökmüştüm. Önceden de az çok bilgim vardı. Nelerin konuşulduğunu anlayacak kadar Arapça biliyordum.

Köyde arabayla gezerken fule yakın olan depo birden bitmişti. Diğer evlerden daha büyük, konak benzeri bir evin önünde kalmıştım. Bu cinlerin bir oyunuydu, hissedebiliyordum.

Arabayla yanaşıp konağın kapısını tıklattım. Pencereden küçük bir kız çocuğu kafasını uzattı, eliyle sessiz ol hareketi yaptı.

Pencere arkasındaki gölgeler çoğalmıştı. Evin içinde bir kabile cinni vardı, belli oluyordu.

Konağın kapısı yavaşça açıldı, içeriye doğru girdim.

Çok eski bir konaktı, dışarıdan iyi gözüküyordu, ama içeri girince bir canlının yaşayamayacağı kadar kirli olduğunu fark ediyordunuz.

 

Loading...
0%