Yeni Üyelik
14.
Bölüm

Cinlerin Oyunu 9

@18_murat_18

Gün doğmuştu, kendimi biraz daha rahat hissediyordum. Aslında kendimi Sammeyi öldürdüğüme inandırmak istiyordum.

Telefonla annemi aradım, sesi iyiydi. Bunlar beni daha da mutlu ediyordu.

Adam elime bir muska tutuşturdu ve bir dua verdi.

10 yatsı arka arkaya bu duayı okumamı, bir süre ayna, tablo gibi yansıtıcı şeylere bakmamamı söyledi. Beni bu derde atan oydu, ama yine de ona güvenmiştim, ne yaptığını bilen bir adam gibiydi.

Fidyekızıktan dolmuşa atlayıp terminale gittim. Memleketime dönmek istiyordum.

Okan gitmişti. Harmancık köyünden ve oradaki anılardan kurtulmuştum. Samme'yi öldürdüğümü düşünüyordum. Kısacası bir şeyler en azından yolundaydı.

Otobüsten inince Cemal'i aradım. Beni yine almaya gelmişti sağ olsun.

Sabahın köründe bizim buraların havası mis gibi olur. Arabayı köyün girişine bıraktık, yürüye yürüye eve gidiyorduk. Cemal'in işi çıkmış, tekrar arabaya dönmek zorunda kalmıştı. Ben ormanlık alanda tek başıma yürüyordum.

O sırada gözüm ormanın derinliklerine ilişti. Bir tabut vardı; üstünde kırmızı bir gelinlik. Bir sürü köylü sırtlamış yürüyordu. Taşıyanlar arasında kadınlar da vardı, erkekler de.

Acaba kim ölmüş diye yanlarına yaklaştım. Hiç bir tepkileri yoktu, sadece dere kenarına doğru yürüyorlardı.

Biraz daha yaklaştıktan sonra, görüş açım iyice düzelmişti. Bakmaya başladım.

Yavaşça kafalarını bana çevirdiler. Evet şerli varlıklardı bunlar. Sırtlarında bir cenazeyle ormana yürüyorlar ve öylece bana bakıyorlardı.

Koşmaya başladım, arada arkama dönüp bakıyordum. Oldukları yerde kalmış bana bakmaya devam ediyorlardı. Arkam dönük koşarken bir şeye vurup yere düştüm... Behçet'e çarpmıştım...

Ayağa kalktım, döndüğümde arkada kimse kalmamıştı. Behçet'e dönüp nereye gidiyorsun böyle diye sordum.

Köyde iyi şeyler olmayacağını ve gitmesi gerektiğini, babasının onu beklediğini söylemişti.

Senin baban ölmedi mi yıllar önce Behçet dedim.

Yok, o beni bekler, sen de beni tutma acelem var benim dedi yürümeye devam etti.

O an Behçet umurumda değildi, bir an önce o patikadan çıkıp kendimi insanların olduğu bir yere atmak istiyordum.

Hızlı hızlı yürüyerek nihayet köye vardım. Her şey normal gözüküyordu. Eve gittiğimde annem uyuyordu.

Annem uyuyordu, ama evde bir garip koku vardı. Mutfağa gittim, gaz açık kalmıştı. Az daha bayılacaktım, zor zahmet gazı kapattım. Evin her yerini havalandırdım.

Annemi uyandırıp "Sen gece kapatmadın mı bu tüpü anne" dedim.

"Kapattım evladım. Adım gibi de eminim, açık mı kalmış" dedi.

"Acık kalmış anne, ya biraz daha geç kalsaydım" dedim.

"Ne bileyim oğlum, ama bütün gece açık olsa zaten her yeri sarmaz mıydı" dedi.

Bir şey demedim, bir fikrim yoktu. Annemin saçının teline zarar gelse çok üzülürdüm, ama bu sefer şaşırmamıştım bu olana.

"Bir daha kine dikkat et anacım" dedim. Gittim elini öptüm kahvaltımızı ettik, o günü evde yatarak geçirdim.

Sonra bir ses ile uyandın, karşımda annem vardı, yüzü bembeyazdı. "Ne oldu anne" dedim.

"Behçet" dedi.

"Eee ne olmuş bizim sıpaya" dedim.

"Ölmüş. Paramparça olmuş." dedi ve ağlamaya başladı. Nasıl bir şey gördü bilmiyorum, olduğu yere yığıldı.

Annemi kucaklayıp yan eve, Selda ablalara bıraktım ve köy meydanına indim. Behçet'in cansız bedeni yatıyordu yerde.

Jandarma gelmişti. Bütün köylü toplanmıştık... (bu olay haberlere vahşi hayvan saldırısı, engelli genci canından etti diye yansıtıldı)

Behçet'in yanına doğru gittim, yüzü tanınmayacak haldeydi, sadece alnında bir işaret vardı.

Bu işaret "kul velsulu efhimi cinniyah" anlamına geliyordu. (De insanlara, hepiniz cinlere tapacaksınız). (Bu Arapça cümleyi okuduktan sonra kelime-i şehadet getirmeyi unutmayın)

O zaman ne olduğunu bilmiyordum, anlamını sonradan öğrendim. Kısacası Behçet ölmüştü... Onu cinler öldürmüştü.

Behçet'in "babam beni bekler, onun yanına gideceğim" derken belki de bahsettiği şey buydu.

 

Loading...
0%