@1907_busra
|
Selammmm
Yorum ve oylar beni motive eder şimdiden teşekkür ederim
Umarim beğenirsiniz
Flasback
İyi bir hayat.Herkes ister değil mi? Ama kimse sahip olamaz.Hem de kimse fakir de zengin de herkesin derdi var kimse ben mutluyum demez kimse o mükkemel hayatta erişemez
Zaten Bahar'ın istediği mükkemel hayat değildi. Sadece huzur istiyordu o oğlu yanında olsun, karnındaki bebek ölmesin isterdi.
Zordu her şey her şey Zordu üstüne üstüne geliyordu ölen bebeği, kemal, hele ki Çınar'ın elindeki o yanık izi
Bir ay geçti.
Bebeği Öleli tam bir ay geçti.
Çınar'ın kendi babası tarafından eline sigara bastırılmasının üzerinden tam bir ay geçti.
Kemal bu sürede eve hiç gelmedi, zaten ne Çınar ne de bahar onu merak etmedi. Gelmesindi istemezdi bu iki kişi onun yüzünü dahi görmek istemezdi.
Bir ay bu sürede toparlandılar, ya da sadece öyle sanıyorlar çünkü toparlanamazlar yıllar sonra da toparlanamayacaklar. Sadece daha az düşünüyorlar geceleri ağlıyor ikiside birbirine asla belli etmiyordu.
İlk günler çok zordu. Çınar için ayrı zor, Bahar için ayrı zordu ikiside ne yapacaklarını bilmiyorlardı nasıl davranacaklarını bu acıya nasıl tahammül edeceklerini..
Annesinin yaralarına krem süren Çınar'ın gozlerindeki yaşlar git gide ağırlaşmaya başlıyordu. Dayanamıyordu boğazı acıyor,gözleri yanıyor adete ağlamak için yalvarıyordu. Ama olmazdı, ağlayamazdı annesi üzülürdü. Bu yüzden annesi mutfağa doğru geçtiğinde hemen
"Anne ben dışarı çıkıyorum" diyip Bahar'ın ne diyeceğini beklemeden kendini dışarıya attı, ve ilk göz yaşı gözünden düştü annesi onu çağırmasın diye sessiz gözyaşları ile uzaklaştı hızla parka geldi oturdu bir banka sessizce gözlerinden yaşlar düştü zihninde aynı ses tekrar etti
"Karnındaki artık yok bu sana ders olsun"
Tekrar etti sürekli tekrar etti Çınar ağladı kulaklarındaki ses silinmedi olmadı ne kadar ağladı bilmiyordu ellerini kulaklarına kapattı "sus artık sus" dedi ama ne fayda ne kulağında ki ses sustu ne ağlaması dindi.
Annesi ağlamasını görüp üzülmesin diye çıktı dışarıya tek başına ağladı..
Hala ağlamak istiyordu ama daha fazla durursa annesi onu aramaya çıkardı. Ağlamasını durdurdu biraz bekledi gözlerinin kızarıklığı geçsin ağladığı belli olmasın diye.
Bu sırada parka cocuklar gelmeye başlamıştı. Bir çocuk takıldı gözüne ve onunla birlikte gelen babasına hiç parka Kemal ile gelmemişti o hiç baba dememişti mesela..
"Düşme tamam mı dikkatli oyna" demesi çalındı kulağına Çınar'ın kiminin babası dikkatli oyna düşme derdi kiminin babası elinde sigara söndürürdü avuç içine düştü bakışları yanık izine baktı sıktı avucunu sıktı canı acıdı ama sıkmaya devam etti
Biraz sonra o çocuk yere düştü çocuğun gözlerinden bir kaç damla yaş düştüğünü hemen fark etti Çınar ağlayan insanı hemen anlardı zaten. Çocuğa yardım etmek istemişti ama ondan önce çocuğun babası çoktan oğlunun yanına varmış onu kontrol ediyordu.
"iyi misin? Ah be oğlum ben sana dikkatli ol demedim mi?"
diyordu çocuğun babası, baba oğulu izledi Çınar avucunu sıka sıka izledi. O gün aslında Çınar bir baba oğulun nasıl olduğunu gördü ve asla böyle olmayacağını bir kez daha fark etti
babanın oğlunu yerden kaldırışını, göz yaşlarını özenle silişini, çocuğun elinde oluşan yaraya bakıp yara bandı yapıştırışını izledi kendi avucuna baktı ve bir göz yaşı düştü avucunda ki yanığın tam üzerine.
Burada kalırsa daha fazla ağlayacağını biliyordu. Bu yüzden döndü arkasına yürüdü yüreğindeki sızı avucundaki acıdan çok daha fazlaydı. Dışarıdan bakan biri onun için çocuk derdi ama o küçük cüsessine çok fazla acı, hüzün, ve yara sığdırmıştı
Ama ne yaşadığı acı tükenmişti ne de onda açılan son yaralar bunlar oldu bugün ağlayan bir çocuk ve onun göz yaşını silen bir baba görmüştü öyle ya dün gece onun babası kardeşini öldürmüştü değil mi?
O ise babasının onda ve annesinde açtığı yaralara kardeşinin kaybına ağlarken annesi görmesin diye dışarı çıkıp dışarıda ağlamıştı
Yolda yürürken yine aklında tek ses vardı
"Artık karnındaki yok bu sana ders olsun"
Kulaklarında bu ses zihninde o baba oğulun görüntüsü oynadı.
Çınar eve vardı belli ki tam zamanında gelmişti çünkü Bahar kapıdan çıkmış ve belli ki Çınar'ı aramak için geliyordu. Çınar'ı görünce rahatlamış gibi nefesini verdi
Çınar çıkalı biraz olmuştu, ve oğlunu henüz yeni bir bebeğini kaybetmişken bu kadar ortadan kaybolmasına dayanacak gücü yoktu. Ayrıca Çınar da kendisi gibi iyi bir ruh halinde değildi
Anlıyordu Bahar zira yaşadıkları bir çocuğun kaldırabileceği türden şeyler değildi.
işte ilk günler böyle epey zorlu geçmişti. Bir ay boyunca gizli ağlamalar yutulan hıçkırıklar belli edilmeyen yürek sızıları ile geçmişti.
Bahar pazardan bir şeyler almak için dışarı çıkacaktı. Çınar ise içeride çizgi film izliyordu, ve bu yüzden dışarı çıkmak istemiyordu Bahar onu zorlamayarak kapıyı kilitleyip içeride oturmasını söyledi.
Çınar annesi evden çıktığında kalkarak kapıyı kilitledi. Tekrar yerine oturup çizgi filmini izlemeye devam etti.
Çınar çizgi film izlemeye devam ederken, birden kapı çaldı. Annesinin geldiğini düşünen Çınar kapıya giderek açtı.
Ama karşısında gördüğü kişi annesi değildi. Karşısında gördüğü kişi Kemal Zorlu idi.
Tüm tüylerinin diken diken olduğunu hisseti. Ense tüyleri bile dikelmişti, içi yaprak gibi titredi. Karşısında kardeşinin katili duruyordu.
Korktu Çınar hemde çok korktu. Karşısında ki adam babası değildi, annesini döven, elinde sigara söndüren , kardeşini öldüren kişiydi.
Hemen kenara çekildi Çınar, içeriye girdi kemal Çınar'ın ondan korkması hastalıklı zihninin hoşuna gitmişti işte Kemal böyle bir psikopattı.
İçeriye girdiğinde Çınar'a bakarak "annen nerde?" Diye sordu Çınar korkusundan Kemal'in yüzüne dahi bakamıyordu
"Pazara gitti" dedi Çınar sesini titremesine özen göstermişti. Korkusunu belli etmek istemiyordu. Kemal tekrar Çınar'a bakmadan içeriye geçip oturdu. Çınar hala kapının önündeydi. Kemal odadan Çınar'a seslenerek
"Bana bir bardak su getir" diye bağırdı. Çınar onun o bağıran sesini duyunca bile irkiliyordu, aklına yeniden o ses geliyordu
"Artık karnındaki yok bu sana ders olsun"
Onu kızdırmak istemiyordu. Annesi de evde yoktu, ve bu onun daha da korkmasına sebeb oluyordu. Mutfağa geçti ama boyu musluğa henüz yetmiyordu. Banyo kürsüsünü alıp getirdi, üstüne çıktı ilk önce bardağı aldı. Daha sonra da musluğu açarak bardağı doldurdu.
Kürsüden inerek içeriye geçti. Kemal Çınar'ı gördüğünde "nerde kaldın lan kurudum burada" diye söylendi. Çınar'ın ayakları yere sabitlenmiş gibi kımıldayamadı.Çınar hareket etmeyince Kemal daha da sinirlendi.
"Getirsene lan şu suyu" diye sesi yükseldi bu Çınar'ı harekete geçiren şey oldu. Adım atmaya başladı Çınar ama eli titriyordu. Bardak elinde sallanıyordu elinin titremesini durdurmaya çalışan Çınar'ın eli daha da titriyordu. Kemal'in yanına vardığında Kemal Çınar'ın titreyen eline bakarak
"ver lan şu suyu dökeceksin şimdi" diye yükseldi Çınar'ın elinden suyu şiddetle çekti ve su üzerine döküldü.
"Ulan ben seni ne yapayım şimdi" diye bağırdı Çınar'ın yüzüne doğru bağırdı. Çınar geriye doğru adım attı bu bağrış karşısında fakat onun geri çekilmesine izin vermeyen Kemal kolundan sıkı bir şekilde tuttu.
"Üstümün başımın haline bak it" diye bağırdı ağzından tükürükler saçarak, kendini kurtarmaya çalıştı Çınar ama bu sadece nafile bir çabaydı. Kemal hıncını alamamış olacak ki kolundan tuttuğu Çınar'ı yere düşürmek isteyerek savurdu ama Çınar'ın kafası yemek masasına çarptı öyle yere düştü kafasında oluşan yaradan kan boşalıyordu Çınar'ın, o sırada Bahar koşarak içeriye daldı.
Dışarıdan gelen Bahar, ellerinde poşetler pazardan aldıkları ile geliyordu ama evden duyduğu sesler resmen Kemal'in eve geldiğin habercisi idi ve tabi ki Çınar'ın güvende olmadığının ellerinde ki poşetler an itibari ile yeri boylamıştı.
Koşarak içeriye daldı.Odaya girdiğinde yerde yatan oğlunu gördü başında dikilen Kemal'i.
Kemal'i iterek "Allah senin belanı versin" dedi oğlunun yanına çöktü kafasında yara olduğunu anlamıştı, kafasında kanama vardı Çınar'ın "oğlum Çınar duyuyor musun beni oğlum" dedi ama Çınar hareketsizdi.
Beklemenin faydasız olduğunu anlayan Bahar hemen yerde yatan oğlunu kucağına aldığı gibi dışarıya çıktı. "YARDIM EDİN LÜTFEN AMBULANSI ARAYIN" diye bağırdı.
Bu esnada Kemal de evden çıktı. Babası polis olayında "bu son olsun bir daha böyle bir şey olursa ne pisliğini örterim ne de artık benden tek kuruş alabilirsin" demişti Bahar ise yine insanları başına toplamak üzereydi buna engel olmalıydı.
"arabaya binin ben götürüceğim" dedi Kemal Bahar Çınar'ı kucağında böyle baygın bir şekilde ambulans bekleyemezdi. Arabaya bindi, Kemal arabaya bindiklerinde Bahar'a
"Doktora hiç bir şey demeyeceksin oyun oynuyordu düştü, kafası taşa çarptı anladın mı beni?"
Dedi Bahar'a "yoksa her şey o gün den daha beter olur hemde her şey" diyerek aynadan baharla göz göze geldi sanki kendi oğlunu bu hale getirmemiş gibi umursamaz ve rahattı.
"Allah seni bildiği gibi yapsın canavarsın sen canavar" dediğinde korkusunu bu şekilde bastırmaya çalışıyordu. Çınar hala hareketsizdi, bu Bahar'ı korkutmaya yetiyordu.
"oğlum Çınar duyuyor musun beni aç gözünü" diye yakınıyordu. Gözlerini bir an için Çınar Bahar için büyük sevinç kaynağı oldu "Çınar oğlum iyi misin?" Diye sordu oğlunun yüzünü severek zorlukla dudaklarını aralayan Çınar
"iyiyim anne" dedi Çınar ne zaman iyiyim dese ağlayası gelirdi Bahar'ın daha yaşı bir elinin parmak sayısını geçmeyen oğlu bunca şey yaşayıp da iyiyim demesini kaldıramıyordu. Yine dayanamadı gözünden iri bir yaş tanesi düştü.
Çınar gözlerini fazla açık tutamadı ve tekrar gözleri kapandı.Kemal bu sırada aracı durdurduğunda Bahar ilk önce kapıyı açtı daha sonra da Çınar'ı kucağına alarak arabadan indi oğlunu kimseye bırakmazdı. Özellikle de kendisi ve oğlunu bu hale getiren Kemal'e asla.
Hastaneye adım attığı gibi "YARDIM EDİN OĞLUM BAYGIN KAFASINDA KANAMA VAR" diye avazı çıktığı kadar bağırdı görevliler hemen bir sedye getirdi. Çınar sedyeye yatırıldı,doktor çağrıldı doktor geldiği gibi ilk sorusu
"Yara nasıl oluştu?"
Oldu. Bahar söz alamadan Kemal araya girerek "oyun oynarken düşüp kafasını çarptı" dedi doktor müdahale etmeye başladı. Kemal ilgili baba rolü oynayarak "oğlum nasıl iyi mi?" Diye sordu Bahar artık bu adama şaşırmıyordu bile.
Doktor "kafa röntgeni çekilecek kafa travması yok zannediyorum,ama röntgen çekip önlem almak en iyisi olacak ve tabi dikiş atılması gerekiyor" dedi
Çınar'ın kafa röntgeni çekildi. Kafa travması yoktu. Bu yüzden dikiş atıldıktan sonra taburcu edilmesine karar verildi.
O gün Çınar'ın kafasına tam 5 dikiş atıldı..
ŞİMDİKİ ZAMAN
ÇINAR GÖKSOY
Ecrin gelmemişti.
Sanırım nasıl bir hayal kırıklığı yaşadığımı anlatabilecek herhangi bir kelimem yoktu. Birlikte derbi izlediğimizden beri ilk defa bizim evde izleyecektik. Ben onu kendi evimde görme hayalini sevmiştim, bunu yapmayı öyle çok istemiştim ki şu anda ki büyük hayal kırıklığım bu yüzden di
Herkes içeri geçmişti. Bu yüzden bende artık kapının önünde dikilmeyi bıraktım ama bırakmadan önce son kez dışarı baktım belki gelir diye ama kimse yoktu..
Bende içeriye geçtim maçın başlamasına 15 dakika kala gelmişlerdi. Feride abla çay koymuş onu getirmişti. Biliyordu Ecrin'i beklediğimi benim önüme çayı bırakırken göz kırpıp gülümsedi, üzülme der gibi ah be abla demesi kolay gel de sen üzülme.
Benim yaptığım kurabiyelerden koymamıştı tabaklara, galiba artık yaptığım kurabiyenin de bir anlamı kalmamıştı.
Ege'nin güneş'le olan konuşmalarına dikkatimi verdim. Ege
"Kız cimcime o yanaklardaki boyalar ne kız ısırırım o yanakları" dedi Güneş ise koşarak benim yanıma geldi ellerini yanaklarına bastırmış bir şekilde
"Abi omaz, yayaklayım uff oyuy ısırmak omaz dimi" dedi bana bakarak güldürdü bu hali beni
"Olmaz ege abisi olmaz benim kardeşimin Yanakları uf olur ben onun yanaklarını öperim hiç ısırmam"
Deyip Güneş'in yanağına bir öpücük kondurdum. Bu defa o beni öpmek isteyince yanağımı ona doğru uzattım güneş beni öperken "klik" diye telefondan fotoğraf çekme sesi duyuldu. Tüm gözler sesin odağına yani Feride ablaya çevrildiğinde Feride abla
"Ne var ya fotoğraf çekemez miyim ben ne var yani Allah Allah" diye yüzünü çevirdi. Bizimkilerin hobisi fotoğraf çekmekti çokça fotoğrafımız vardı sayelerinde, maçın başlamasına beş dakika kala artık herkes yerini almış maçın başlamasını bekliyorduk.
Önemli bir maçtı. Derbiydi bir kere bu önemli olması için yeterli bir sebebti, ama Fenerbahçe için daha önemliydi puan farkının düşmesi için bizim açımızdan kazanmak daha fazla anlam ifade ediyordu. Kadıköy'de beraberlik yaşanmıştı, gol olmamıştı ama bu defa heyecanlı bir maç izlemek istiyorduk tüm taraftarlar olarak.
Hepimiz ekrana kilitlenmişken bir yanım da Ecrin'i düşünmeden edemiyordu. Acaba o maçı kiminle izliyordu ailesiyle herhalde diye düşündüm ve düdük sesi geldi maç başladı.
Ege "hakem de arda kardeşler oğlum ben güvenmiyorum lan" dediğinde belki de haklıydı pek güvenmeye gelmiyordu. Maç başlamıştı zaten ilk dakikalar fazla olaylı değildi diyebilirim genelde top ortada dönüyordü.
Ta ki 21. Dakikaya kadar djikunun Galatasaray futbolcusu ile olan mücadelesi sonrası sarı karttan kırmızı kart gördü bizim baktığımız açıdan ayağa olan bir temas yoktu. Okan
"Hay anasını, bu ne lan temas yok" dediğinde Ege'nin de küfür etmemek için zor durduğunu fark ettim ederdi ama toprak abiler etmemesi için büyük etken olmuştu.
Toprak abi bile sessiz kalamayıp "ben böyle hakemin de" deyip devamını getireceği sırada Feride abla elini ağzına kapatıp kaşları ile de Güneş'i işaret ettiğinde toprak abi başını sallayarak onu onayladı.
Şu an ciddi ciddi olmayan kırmızı kart çıkmıştı herhangi bir temas yoktu. Maç öylece elimizden kayıp gidiyordu hepimiz sessizleştik. Moralimiz aşırı bozulmuştu, çalan kapıya çok dikkat etmedik bu yüzden
Feride abla kalakarak kapıyı açmaya yöneldiğinde hala maça dikkatle bakıyorduk bu defa da sözü ada aldı
"Hadi be kazanın şu maçı Fenerbahçe neymiş herkes görsün" Diyen oldu sesindeki hırsı ben bile fark ettim tabi Okan'ın ışıldayan gözlerle ona baktığınıda avaller.
Feride abla salona girdiğinde gelen kimmiş demeye kalmadan arkasından gelen Ecrin'i gördü gözlerim o an kalbimin atışı öyle hızlandı, onu görünce ki heyecanımı anlatamam ilk an ki hayal kırıklığından 10 katı büyük bir heyecan yaşıyordum.
"Çok şey kaçırdım mı?" Diye sordu heyecanım yanında aynı zamanda şaşkınlık bir diğer duyguydu gelmişti.
Geldi.
Ada "ne oldu sen gelemeyecektin" diye sorduğunda bu sorunun cevabını bende oldukça merak ediyordum. Cevabı şu şekilde oldu
" bu formayı her maç giyiyorum biliyorsunuz, ömer'i geçen babama ispiyonladım diye formamı saklamış evden de kaçtı iki saat formamı aradım o olmadan maçı izleyemezdim"
Sebebi anlaşılmıştı. Üzerinde yine 19 numaralı forması vardı bu onun totemiydi ama ekrana baktığında onun da yüzü anında düştü yüzün düşmesin diyesim geldiyse bile bunu kendime sakladım ama yüzü düşmese olmuyor muydu?
"Kırmızı kart?" Dedi sorarcasına bu defa söze karışan Asaf oldu "sorma be hakem anamızı belledi" Deyince Feride ablanın delice bakışlarının hedefi oldu ve kendini savunmak istercesine "abla niye öyle bakıyorsun küfür bile etmedim ki küfür müydü yok değildi yani" dedi
Ecrinde oturdu güneş uykuya daldığı için, ondan boşalan yere yani benim yanıma oturdu. Kırmızı kar yemiştik ama Ecrin gelmişti. Fenerbahçeden özür dilerim ama mutluyum.
Devre arasına 0-0 girildi. Üstünlük yoktu gol yoktu bu bizim için iyiydi, 10 kişiydik direniyorduk Ecrin
"Gol yok eşitlik kaleyi bulan şutları yok hala şansımız var" dediğinde sesindeki isteği umudu anında hissetmiştim Toprak abi de
"10 kişiyle kazanmak nasip et Allah'ım" dedi ona katılıyorum 10 kişiyle kazanmak Ali Sami Yen' de onların evinde nasip et.
Maça tekrar dikkat kesildiğimizde, aslında hala kazanmamız için umut olduğunu gördük çünkü 10 kişi kalmamıza rağmen Galatasaray bize karşı bir üstünlük kuramadığı aşikardı, evet top genel olarak onların ayağında olabilirdi, fakat kaleye isabetli tek şutları yoktu.
Bu hepimize bir umut ekmişti doğrusu gol gelirse kazanabilirdik. Buna inanmıştık hepimiz bir gol bekliyorduk. Spiker
"Fenerbahçe korner kullanıyor, Szymański topun başında kullanıyor, vurduu çağlaarr topa dokunuyor gooooooll"
Asaf "Helal olsun dayı oğlu helaaal" diye bağıran kişi olmuştu.
Ege "Gol ulan gol işte böyle al sana 10 kişi" Okan onu kendine çekip sarılmıştı bir yanda da "gol be gol" diye bağırıyordu
Hepimiz ayaktaydık gol lan işte bu be gol, hepimizin sevinci birbirine karışmıştı herkes birbirine sarılıyordu, gooool bağırışları havada uçuşuyordu.
"71. Dakikada gol geliyor 10 kişi kalan Fenerbahçe golü buluyor"
"Golün adı Çaglaar Söyüncüüü"
Ve benim belime dolanan kollar. Ecrin
Bana sarılan kişi ecrindi an itibari ile kolları bana dolanmış bana sarılıyordu. İnanılmaz bir şey inanılmaz, bana sarıldığını hayal ederken bile içimin titrediği kız şu an bana sarılıyordu, ve bu hayal değil gerçekti kollarımı ona sardıktan kısa süre sonra geri çekildi.
Üzücüydü, henüz dilediğim kadar sarılabilmiş değildim, ama sadece hayallerimde yaşayabildiğim bir anı gerçekte yaşamıştım sanırım daha fazlasını istemek bencillikti.
Şimdi ona sarılmış olmanın nasıl bir his olduğunu biliyordum, ne kadar iyi hissettirdiğini biliyordum. Sürekli isteyecektim ama sarılamayacaktım. Bu durum beni daha da üzecekti biliyorum ama şimdi anın tadını çıkarmalıyım.
Ecrin geri çekildiğinde yüzünde ışıl ışıl gülümsemesi vardı, "Kazanıyorum iki türlü de" kelimesini anlamam biraz zamanımı almıştı.
Ama yine de anlamıştım iki türlü derken kast ettiği şey iddia idi hem iddiada kazanıyordu hemde takımı kazanıyordu bundan bahsediyordu. Kazandığı takdirde bana istediği şeyi yaptıracaktı. İstediği şeyi yapmak benim için zorunluluk değildi ne isterse başım gözüm üstüne kabulümdü cefası da sefası da.
Benden sonra Ada'nın yanına giderek ona sarıldı. Sarıldıkları zaman aynı zamanda zıplayıp, dönüyorlardı Ege Asaf'ın yanına gelerek onları gösterdi ve
"Bizde yapalım mı?" Diye sordu aldığı cevap ise son derece yalın bir cevap oldu.
"Siktir git."
Diyen Asaf hepimizin gülmesine sebeb oldu. Toprak abi de yanıma gelip kolunu omzuma sardı. "Bu birlikte izlediğimiz kaçıncı derbi" diye sordu yüzünde görmeye alışık olduğum bilmiş gülümsemesi vardı ben biliyordum ama o biliyor muydu?
"Abi ben biliyorum da sen biliyor musun?" Diye sordum
"Bilmiyorsun sen değil mi o yüzden bu topu bana atmalar Yemezler oğlum yemezler" dedi
"Ayıp ettin abi tabi ki biliyorum 20. Derbimiz" dediğimde bana gülümseyerek baktı. Bu gülümsememe çok şey vardı gözlerinden okuyabiliyorum. Yaşanmışlık vardı, yıllar önce yaşananlar vardı biliyorum omzumu sıkıp
"Aferin sayıyorsun" dedi
"Sayıyorum abi sayıyorum" kurtulmanın üzerine ne kadar geçti sayıyorum.Kemal Zorlu'yu görmeyeli ne kadar oldu biliyorum. Ömrümün sonuna kadar ne adını duymak, ne sesini işitmek, ne yüzünü görmek istiyorum eğer bir gün onu tekrar görürsek yıllar önce ki gibi korur musun beni Toprak abi?
Çünkü bana baba olan sen oldun, biliyorum sana baba dememi bekledin. Diyemedim affet.
Maçın bitimine az kaldı. Galatasarayın bir gol bulabileceğini zannetmiyorum. Bir Fenerbahçeli olarak bu maçın buradan dönmeyeceğini gayet net bir şekilde biliyorum, ama neticede futbol bu top yuvarlak her şey olabilir.
Yerlerimize oturduğumuzda Ecrin "sen bence ne isteyeceğini düşünmeye başla" dedi ah be zalimin kızı sen benden hiç uğraşmadan istemeden kalbimi almışsın kalbimle birlikte aklımı da beraberinde götürmüşsün. Daha benden ne alabilirsin, ne isteyebilirsin senin isteğini yerine getirmek bana ceza mı olacak sanki.
Ve maçta son düdük çaldı.Maç bitti.
"Hakem son düdüğü çalıyor, Derbinin kazananı Fenerbahçe oluyor."
Okan " helal be yusufi helal aldık maçı" dedi bende "aldık, hak ettik bu maçı helal olsun takıma da hocaya da" dediğimde hepsi bana katıldığını belirtti.
Feride abla "şimdi kutlama falan diye ben bir şeyler hazırlamıştım bekleyin getireyim." Ecrin
" Feride abla bizde yardım edelim" teklifini sunduğunda Feride abla oturmasını kendisi halledeceğini söyledi Feride abla mutfağa geçtiğinde sokaktan gelen müzik sesini duyduk.
"Beni terk ediyormuş
Ne kadar da üzüldüm
Yakıyormuş gemileri birileri
Duyduğumda ne güldüm (hahahahaa)
Şarkı sesini duyduğumuzda, Ecrin kalkarak balkona doğru gittiğinde bizde kalakarak balkona yöneldik. Gördüğümüz manzara, üç veya dört Fenerbahçe formalı çocuk belli ki galibiyeti şarkı ile kutluyorlar.
Kaçıyormuşum ondan
Çok uzaklaşmışım
Değişmiş olabilirim
Bende haklıymışım (hahahaa)
Bir yandan da şarkıya onlar da eşlik ediyorlardı. Ecrin bir anda şarkıya yüksek sesle eşlik etmeye başladı.
"Söyle ona sebastian
Ağzımı açtırmasın
Kalbini kırdırmasın akşam akşam
Eğer bir derdi varsa gelsin burada konuşsun
Öyle atıp tutmasın arkamdan"
Diye yüksek sesle şarkıya ve çocukların neşesine eşlik ederken, bana nasıl bir manzara sunduğundan bir haberdi. Bu doğal halleri beni büyüleyen en etkili silahıydı, çocuklar kendi seslerine bir sesin daha eşlik ettiğini fark edince sesin kaynağı olan Ecrin'e baktılar.
Ecrin onlara gülümseyip el salladı, hemen ardından da "Hadi devam" dediğinde çocuklar da Ecrin'e el sallayıp devam ettiler. Onlar gözden kaybolduğunda bizde içeriye girdik.
Feride abla da hazırladığı yiyecek içecekleri getirmişti bu süre içerisinde, bu sefer tabakta benim yaptığım kalpli kurabiylerden de vardı. Feride ablaya baktığımda bana göz kırptı.
sende az değilsin abla
Ecrin'in kurabiyeye uzandığını fark ettiğimde oturduğum yerde dikleştim. Çocuk gibi heyecanlandım, o kurabiyeyi yiyip bir fikir söyler belki diye. Akıl kârı değildi sırf bir kurabiye yiyor diye bu kadar heyecanlanmam akıl kârı değildi. Zaten bir insanı bu kadar sevmenin de akıl ile değil kalp ile ilgiliydi.
Ecrin kurabiyenin şeklini inceleyip "Feride abla çok tatlı olmuş bu nasıl yaptın?" Diye sorduğunda kalbim gümbür gümbür atıyordu. Onun için yaptığımı bilmediği kurabiyenin çok tatlı bir şekle sahip olduğu söylüyordu.
Beğendi, bilmese bile beğendi.
Feride abla şu an O kurabiyeyi Çınar yaptı dese düşüp bayılma ihtamil oldukça yüksekti. Feride abla ise "sende öğrenirsin nasıl yapıldığını" dedikten sonra bana bir bakış atmayı asla ihmal etmedi. Tamam abla anladım ben seni en çok imalı bakış atan sensin tamam ya yeter.
Çaktırmadan rahatlamış olarak nefesimi verdim. Ecrin "bu şekili yapmak zor olmadı mı uğraşılmış gibi görünüyor" dedi evet uğramıştım, ve uğraştığım her dakikasına her saniyesine değiyordu tam şu an çünkü ben zaten biliyordum bu kurabiyelerin bizzat onun için oldugunu bilmeyecegini sadece görsün, yesin, beğensin istiyordum iste benim isteklerim bu kadar basit şeylerdi.
Feride abla "Evet oldukça uğraştım ama değdi biliyorum" dedi bu kelimeleri benim adıma söylediğini anladım. Resmen sen söyleyemiyorsun ama ben biliyorum böyle olduğunu diyordu bana, ben de bilirim söylemeyi ama abla işte insan elindekini de kaybetmekten korkuyor be.
Tabaklar yendi, içecekler içildi. Feride abla tekrar çay teklif etse bile bizimkiler eve gitmek isteyince o da ısrar etmedi. Kapıdan geçirirken hepsini Ecrin bana dönüp "bak iddiayı ben kazandım ne istersem yapacaksın ona göre" dedi
"Tamam anladım sen kazandın tamam yapacağım ne dersen" dedim sanırım artık bu iddia meselesini Feride abla da biliyordu zira şu an yanımızda o da vardı.
Onları yolcu ettikten sonra Feride abla bana dönerek "Ah ben bilirdim o kurabiyeyi Çınar yaptı demesini ama işte istese kendisi söyler dedim söylemedim lanet olsun insan kendi düşüncesini kendi söyler kavramına duyduğum saygıya"
İyi ki insanın kendi düşüncesini kendisi söylemesi gerektiği kavramına bir saygısı vardı. Yoksa bu akşam hiç beklemediğim anda ifşalanabilirdim.
Ben içeriye geçtiğimde Toprak abi çoktan tabakları, bardakları toplamaya başlamıştı. Tam ona görünmeden yukarıya çıkacaktım ki arkamdan "Hop Çınar bey nereye bakalım tıpış tıpış yanıma gelip yardım ediyorsun" bir kere de yakalama be adam bir kere artık kaçacak yer yoktu mecburdu.
Çıktığım merdivenleri tıpış tıpış geri indim. Toprak abiye yardım etmeye başladım, onunla birlikte tabak bardak ne varsa topladık . Feride abla sabahtan yorulduğu için Toprak abi bu işi de ona yıkmak istememişti. Örnek bir baba olduğu kadar örnek bir eş aynı zamanda. Bulaşıklar makineye girdiğinde makineyi çalıştırdım ve bingo bu iş bu kadardı.
" abi bittiğine göre paydos verebilir miyiz?" Dediğimde
" kaçmaya çalıştığını yazdım bir kenara şimdilik hadi git yat" dedi güldüm bu dediğine bende yukarıya kendi odama çekildim.
Hayal kırıklığı ile başlayan gece benim hayal ettiğim şeylerin bir bir gerçeğe dönüşmesi ile son bulmuştu.
Eveeeettt
bölüm sonu inşallah beğenmişsinizdir.
Yeni bölümde görüşürüz.
Oy ve yorum bırakmayı unutmayinn🎀 |
0% |