Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm { Yakınlaşma}

@1907bne


Damla:


Yeni güne telefonuma gelen mesaj sesleri ile açmıştım.



Telefonumu elime aldığım da demir ve ozan ile olan grubumuzda mesaj vardı.


Bir süre bizimkiler ile mesajlaştıktan sonra yerimden kalkıp hazırlanmaya koyuldum.


Siyah mini bir elbise giyip üzerime de siyah bir deri ceket geçirmiştim.


Bergama bozkurtta cennette bir köşe gibiydi adeta. Arada sırada fırsat bulup giderdik yemyeşil ormanın için de göl kenarında masalar olan harika bir yerdi.


Hazırlanmış bir şekilde kahve içerken gelen korna sesi ile çantamı alıp evden çıktım.


Aşağı indiğim de demir sürücü koltuğun da ateş ise onun yanında oturuyordu.


Buda mı geliyor diye içimden geçirirken arabaya geçmiştim.


" günoo."


"günaydın bebek" diyen ozanın yanaklarından sıkmıştım.


" nasılsınız damla hanım."


"iyiyim demir bey siz nasılsınız."


"başladı gene bizimkilerin uyuzluk yarışı" diyen kafasına şakadan vurmuştum.


" bazen gerçekten çekilmez oluyorsunuz ya."


"ozannn! Sen onu ağabeyine söyle."


"ağabey, ağabey hıı kızarım bak" deyip parmak salladığın da ozan gülmüştüm, deliydi bu çocuk.


Gözlerim ateşe kaydığın da bir hayli sessizdi öylece camdan etrafı izliyordu sadece.


1,5 saatlik yolun ardından geldiğimizde araban inmiş şirin küçük bir cafe olan Meryem ablanın mekanına gelmiş kurulmuştuk.


Sürekli buraya kahvaltıya geldiğimizden Meryem abla bizi tanır ve çok severdi.


Kahvaltılarımızı yaparken Meryem abla yanımıza gelip oturmuştu.


" oo gençler ilk defa yanınızda bir yabancı görüyorum." Dediğin de ozan hemen lafa atılmıştı.


" yabancı değil ki."


"kız yoksa damla sonunda koca mı buldun? Kırdın mı o kabuğunu yoksa?." Demesi ile çay boğazıma kaçmıştı ve öksürmeye başladığım da ateşin yüzünde tebessüm oluşmuştu.


" Meryem sultan naptın buzlar kraliçesi hiç koca falan bulur mu? Maazallah kıyafet alameti. Ateş abim bizim 3 numara."


"hee tüh sevinmiştim bende. Geçenlerde birisi attım damlaya çocuk çok iyiydi yakışıklı, zengin, efendi de bir çocuktu bizim kız yok istemem de, istemem beyaz atlı prens bekliyor zaar."


Meryem abla beni ateşin önünde yerin dibine sokup, sokup çıkartıyordu gerçekten şaka gibi.


" konu gene nereden benim koca bulmama geldi acaba?."


"kurban olduğum evde galacan bu gidişle. Üzümün çöpü, armudun sapı derken bir bakmışsın otuzuna gelmişsin."


"Meryem sultan benim evlilik hayali kuran bir halim mi var? Kariyer planım, hedefim var benim."


" aman zaten şirketin başındasın daha ne kariyeri yapacan, demiri buraları bırakıp bir yere de gidemezsin."


" Meryem abla sen bu kuymağı kolot peynirinden mi yapıyorsun, yoksa tel peynirden mi?." Demem ile Meryem abla hemen kuymak tarifi vermeye geçmişti. Kuymağa ayrı bir zaafı vardı ve hangi konu olursa olsun anında boş verip kuymağa geçerdi.


" kaşarla yapıyormuş kaşarla." Dediğin de ozan gülmüştüm.


Sohbet eşliğin de kahvaltımızı yaptığımız da klasik her geldiğimiz köşede fotoğraf çekinip story atmıştım.


ve sonrasında bisiklet kiralayıp yarış yapmaya karar vermiştik.


" sona kalan hesabı öder beyler." Dediğim de yarışa başlamıştık ve hızla bisiklet kullanıyorken akıllı saatimden gelen bildirim gözüme takıldığın da annemin aradığı görmem ile duraksamıştım. Demir ve ozan çoktan uzaklaşmıştı ateşe baktığım da aramızda kısa bir mesafe vardı. Konsantrasyonumu toparlayıp tekrar bisikleti kullanmaya başladığım da başım dönmüştü ve hız yaptığımdan dengemi kuramamış bisikletten düşmüştüm.


Bileğimi burkmuş olacaktım ki çok acıyordu, kafamı kaldırdığım da ateş bana uzatmıştı, elini tutup kalkmaya çalıştığım da acıdan basamamış ve kalkamamıştım.


O neden gitmemişti yavaş kullanmıştı bisikleti anlam verememiştim.


"çok mu acıyor?."


"evet." Demem ile ateş beni kucağına almıştı."


"ne yapıyorsun be."


"seni taşıyorum damla, sürüyerek mi götürmemi istersin?."


Dediğin de sessiz kalmıştım ve kollarımı boynuna dolamıştım.


Yaklaşık bir 10 dakikadır ateşin kucağındaydım ve artık kollarının yorulmuş olmasından kayıp duruyordum.


" biraz dinlenelim istersen."


"iyi olur." Deyip beni yavaşça yere bıraktığın da tek ayağım üzerinde durup ateşe yaslanmıştım.


" kasları boşa yapmışsın sanırım bir 10 dakika taşımak zor geldi."


"sen kaç kilo olduğunun farkındasındır umarım." Ateşin dediği ile yüzüm asılmıştı.


"alt tarafı 50 kiloyum."


" kuş gibi kızsın da gerçekten kahvaltıda gömüldün her şeye, o kadar yemeğe rağmen nasıl böyle zayıfsın."


"yemek yemeyi çok severim, kilo alacağım diye yemek yemekten kaçınmam da bizim de var taktiklerimiz."


Ateş beni omzuna aldığın da ağzım açık kalmıştı.


"ne yapıyorsun ya."


"neden her şeyi sorguluyorsun kızım sen? Seni taşıyorum ha kucak, ha omuz ne fark eder."


"kızım falan ne oluyor? Ya. Şurada bir bağırırım avazım çıktığı kadar beni kaçırıyor diye görürsün."


"aman aman dur bergama psikopatlarıyla uğraşamam."


Ateş ile didişe didişe gelmiştik. Demir ve ozan beni ateşin omzunda görmesi ile hızla yanımıza gelmişti.


"ne oluyor."


Ateş beni yavaşça yere indirip belimden kavramıştı destek amaçlı.


"demir kardeşin beni kaçırıyor."


"hı evet evet aklımı peynir ekmekle yedim de senin gibi bir bela alasım geldi başıma."


"aman bende sana bayılıyordum sanki" deyip ateşin omzuna sert bir yumruk attığım da ateş sendelediğin de kendimin ondan destek aldığımı, tamamen kendimi ona yasladığımı unutup vurduğum için ateşin sendelemesi ile bende dengemi kaybedip yere düşmüştüm.


"ya Damlacım aşkımdan kendini neden yerlere atıyorsun." Deyip güldüğün de ateş sinirlenmiştim ve düştüğüm yerden ateşin bacağına tekme atmıştım ve anın "ahh" diye bağırmıştım çünkü incittiğim bacağımla vuracak kadar salaktım.


" bir damla suya muhtaç kalırsın emi de o damla ben olurumda damlamam sana."


" güzelim ben ateşim, bir damla su anca benim tenim de buhar olup, yok olur."


"bazen bir damla su o ateşi buza çevirir haberin olsun."


"senin benim tenimle ne derdin var, dokunmak falan istiyorsun da bahane mi arıyorsun."


"sen gerçek bir hastasın."


"hıı sana hastayım tedavi etsene beni."


"deli tedavim yok benim ateş Karaaslan."


Dediğimde demir ve ozanda bize şaşkınlıkla bakıyordu.


" sizi oksijen çarptı herhalde." Deyip demir yanıma çökmüştü ve bileğime bakıyordu. Dokunması ile acıdan inliyordum.


" baya incinmiş herhalde, bir acile gitsek iyi olacak."


Demir beni kucağın alıp taşıdığın da arka koltuğa ateş oturmuştu.


" geçsene öne ne işin var burada."


"senden uzak kalmamak için." Deyip göz kırptığın da bacağımı alıp kendi bacağına uzatmıştı ve hafif dokunuşlar yapıyordu.


"ne yapıyorsun lan."


" sapığım ben de ayak bileği okşama sapığı. Masaj eğitimi almıştım ağrını hafifletmek için." Dediğin de ateş

" bir insan neden masaj eğitimi alırsa artık."

" ne"

"Yok bişi, yok."Demiştim.


" ne sanıyorsun beni anlamıyorum ki."


Sessiz kalmıştım. Ozan ve demirde arabaya bindiğin e yola çıkmıştık.


Ateş:


Kahvaltı yaparken Meryem denen ablanın dediklerine aklım takılmıştı.


Abimle damla birlikte olsaydı bu abla neden damlaya koca bulmak ile kafayı bozmuş olacaktı ki. Demir kıskançtır Meryem denen kadına söylerdi muhakkak zaten birlikte olsalar neden gizli ilişki yaşasınlar anlam veremiyordum ama sonra korhan ile damlanın konuşması aklıma gelmişti, düşüncelerimden sıyrılıp masaya odaklandığım da bisiklet yarışı yapacaktık, bizimkiler hep yaparmış.


Yarış başladığın da dördümüzde hızlıydık fakat bir ara damla yavaşlamıştı ve ardından durmuştu tekrar yarışa döndüğünde bende mesafemi korusam da onu takip ediyordum arkama bakarak, tekrar baktığımda bisikletten düşmüştü ve neden kalbim ağzıma gelmişti, neden bu kadar korkmuştum.


** 


Damlanın ayak bileğine masaj yaparken gözlerim ona kaymıştı. Camdan etrafı izliyordu nasıl böyle doğal güzel olabilirdi diye düşünmeden edemedim.


Farklı bir yapısı vardı diğerlerinden farklı hikayesini bilmiyordum ama farklıydı bunu hissedebiliyordum, bazen yaşına göre çok olgun konuşuyordu, bazen ise bir çocuk gibi davranıyordu. Ama bildiğim bir şey var ise oda çok güzel oluşuydu, çok güzeldi.


Damla:


Acile geldiğimiz de beni demir taşımıştı doktor muayene edip röntgen istemişti.


Doku zedelenmesi var deyip sarmıştı ve birkaç gün çok üzerine basmasam gerektiğini, dikkat etmem gerektiğini söylemişti.


Evime gitmek istemiştim ama demir ve ozan buna müsaide etmemişti ve beni Karaaslan evine götürmeye karar vermişlerdi.


Arabadan indiğimizde ozanın omuzuna girerek seke seke eve girmiştik.


Makbule teyze beni öyle gördüğün de panik olmuştu beni gerçekten severlerdi, kızları gibi gördüklerine emindim. Sevgi denen şeyin lafta olmadığını, hissettirmekten ibaret olduğunu çok iyi biliyordum.


Ve bana bunu hissettiriyolardı.


" damla iyileşene kadar bizde kalacak, çok ayak üstü durmaması gerekiyor."


"tabi oğlum iyi düşünmüşsünüz buraya getirerek, napıcak tek evde kız. Burası onunda evi sayılır." Dediğin de salona hilal girmişti.


" aynen, aynen burası zaten bir benim evim değil ama maşallah herkese ev." Dediğin de hilal kendimi kötü hissetmiştim, keşke gelmeseydim.


" hilal benim sabrımı taşırma." Diye tepki gösteren demir olmuştu.


" senin sabrında bir bana yok Demir Karaaslan."


"o sabrı sen kendi ellerin ile tükettiğin için olabilir mi ?."


"aman iyi iyi kıymetli ne bir şey demedik."


"siz neden böylesiniz, hilal abicim bir şey mi oldu?."


"heh bende ateş Karaaslan ne zaman abi olduğunun farkına varacak diyordum. "


"o ne demek hilal öyle?. Ne oluyor sana"


" bana bir şey olmuyor. Sen ne zaman depresyona girip geldiğin yere geri dönüyorsun?." Dediğin hilal herkes buz kesmişti. Hilalin yaşadıklarını biliyordum hiç kolay değildi elbette ama bu kadarı çok fazlaydı. Ailesi asla böyle tepkileri hak etmiyordu ki hiç suçları da yok çok güzel bir ailesi vardı ve farkında bile değildi bunun. Onun için çok üzülüyordum demir mükemmel bir abiydi ama onu kendisi kaybetmişti yaptıklarıyla.


Hilal salondan çıktığın da salonda ki sessizlik hakimini koruyordu. Ateşe baktığım da yüzünde acı bir ifade ile beraber pişmanlık hissi var gibiydi.


Acaba ne yaşamıştı da gitmişti her şeyi, herkese ardında bırakmıştı.


Sonra kendi gidişimi hatırladım bozkurttan gitmek istememiştim ama mecbur bırakılmıştım, orada o insanların olduğu yerde yaşayamazdım. Burnumun direği sızlamıştı birden anımsadıklarım ile.


Ruhsal bir acı çekmekten daha beteri ise bu acıyı sana sevdiklerinin yaşatması olmasıydı.


Her hangi bir yerim kesilmiş olsaydı kanı durdurmak için baskı yapabilirdim, ama ruhumun acısını nasıl dindireceğimi bilmiyordum.


Mükemmel bir ailem, mükemmel bir sevgilim vardı, mükemmel bir hayatım vardı ta ki o nişan gününe kadar. Nişan yüzüklerinin parmağımıza takılacağı o ana k

adar dünyanın en mutlu insanıydım. Bazı anlarda dünyanın en mutlu insanı olabilirsiniz başınıza geleceklerden habersiz ve bir anda elinizde, avucunuz da ne varsa kaybedebilirsiniz. Ve sonrasında toparlanmak hiç te kolay olmaz.


Loading...
0%