Yeni Üyelik
55.
Bölüm

1.Kitap Finali

@1benzen

11 Aralık 2022

Sonu başından belli bir kitabın birincisinin finaline geldik... Benim için deli dolu ve aşk dolu bir kitap oldu... Çok özel!

Sensiz gecemin son nefesinde

Kabus olsan gel güzel bir düş seninle

Yıldızlar yağıyor üzerine

Deniz kokusu var saçının her telinde

Sana değilse aşk inan haybeye Sensiz olmaz

01.35

"Özür dilerim Murat!"

Hayatım boyunca pek çok yerde çaresiz hissetmiştim, bu çok daha farklıydı! Korkuyordum, o kadar çok korkuyordum ki tir tir titriyordum! Ben gerçekten onu kaybetmekten o kadar çok korkuyordum ki, çaresizliğimi ruhuma bağlayanda bu korku oluyordu...

"Eğer..." diye mırıldandım. Göz yaşlarımı silip gözümü tavana dikerek.

"Eğer devam etmek istemezsen anlarım!"

Güçlükle dudaklarımdan çıkan sözcükler kalbimi delip geçti! Onu buna mahkum edemezdim, gözlerinin önünde değişmemi izlemesine izin veremezdim! Her şeye rağmen aklında iyi kalmak isterdim! Sevgi... Sevgide geçmişte kalan bir izdir, geçmese bile yoluna devam etmen gerekir, ne kadar çok sevsen de devam etmen gerekir. Fedakarlık mı oluyordu bu yoksa bencillik mi? Bencilliğimi takınıp ona yalvarabilir miydim? Ben gerçekten bir adamın önünde diz çökmeye bu kadar hazır mıydım? Fedakar olmayı yeğlerdim, gururumun adı fedakarlık olurdu...

"Gerçekten mi?" diye sorduğunda, "Gerçekten!" diye yanıtladım!

Eğer gerçekten isterse şu an burada beni bırakıp gidebilirdi! Sevgi içeren sözcükler çürüyüp gider, geriye sadece nefret dolu anılar kalırdı. Annem, babamdan nefret ederek ölmüştü oysaki onu bu dünyadaki her şeyden çok sevmişti. Sevgi kendi iplerinizi karşılıksız, delicesine güvenle karşınızdakine vermekten ibaretti ve sevgi her şeye rağmen, herkese rağmen sizi dizleriniz üzerine çöktürebilirdi...

Eğer gerçekten gitmek isterse yapabileceğim tek şey kenara çekilmek olurdu...

"Hıh!"

Sinirle gülümsemesini de anlayabilirdim. Ne sanıyordun ki Lavin, savaşmadan vaz mı geçecek? Savaşta herkes kaybeder, sözde kazananlar kaybettiklerinin üzerlerine mum dikenlerdir. Dikilen mumlardan sonra kazanmak ne kadar anlamlıdır? Bir şeyler için, boşu boşuna ölmek ne kadar anlamlıdır? Hiç, hem de hiç, anlamsızdır, ölmekte ölmemekte! "Sen gerçekten bunu düşündün mü? Kulaklarım mı bana oyun oynuyor yoksa sen mi?"

Gözlerimi ona doğru çevirdim. Sinirden yoksun hayal kırıklığıyla doluydu.

"Ne yani, bipolar olduğun için seni bırakıp gidebileceğimi mi düşündün? Bunu nasıl düşünebilirsin Lavin, sana hiç mi geçmedim?"

Geçip, geçmemek?

"Mesele senin bana geçip geçmemen değil Sarper!" dedim sinirle! Her şey sevmekten ibaret değildi!

"Mesele benim bile dayanamadığım bu hastalığa seni de mahkum etmem! Bu senin sandığın kadar kolay bir şey değil! Sen Murat, senin bile benim bu hallerime katlanamadığın zamanlar oluyor! Ben senin düzenini yerle bir ederim, şu zamana kadar ki gördüğün dengesizliklerim bunun yanında bir hiç kalır, üzerim seni, kırarım, çekilemez olurum Murat! İşte o zaman, senin beni çekemediğin zaman yok olurum..."

İleride bana bırakabileceği bir keşke bile zarar verirdi çünkü dayanamazdım!

Kaybetmenin ya da kazanmanın ne demek olduğunu ziyadesiyle anlamıştım. Kaybetmek en umutlu anda gerçekleştiğinde, ruhunu yerle bir etmek için zaman kollayan bir şeytandan farksızdı.

"... Yaralı yol seni de acıtır!" diye devam ettim.

Sevmek başka bir meseleydi, bu durumsa tamamen bambaşkaydı... Sevgi doğru yerlerde vazgeçilebilmeliydi, vazgeçilemediği yerde sizi esir alıp boyunduruğu altında yaşatırdı, bağımlı olmanın bağlı olmaktan farkını anlayamazdınız. Ben ne bağımlı ne de esir olmaya dayanabilirdim.

"Doğrul..." diye mırıldandı.

"Doğrul Lavin!"

Üzerimden çekileli çok olmuştu, yine de ben yerimden kımıldayamamıştım. Canım çekilmiş, ruhum sömürülmüş gibi hissediyordum. Kolumu kaldıracak halim dahi yokken sözlerim ne kadar da pervasızcaydı!

"DOĞRUL DEDİM SAVCI!"

Eli koluma vardığında buna izin vermeden kendim doğruldum! Sevgi ve vazgeçilmezlik dolu birkaç kelime duyacağıma ismimin Lavinia olduğu kadar emindim.

"Bunu seninle son kez konuşuyorum! Son kez..."

Gözlerim gözlerine değmiyordu bile ama ben görebiliyordum gözlerini... Hayal kırıklığıyla bakan gözlerini...

"Sevdiğim kadından lanetlenmiş gibi bahsedemezsin! Anlıyor musun beni Lavin Yılmaz! Bahsedemezsin!"

Heceleye heceleye söylemişti, kafana sok der gibi! Birkaç saniye öncesine göre oldukça sakindi, ya da öfkesinin sakinliğini taşıyordu.

"Senin için vazgeçebilmek bu kadar kolay mı? Vazgeç diyebilmek bu kadar kolay mı ya? Yarınımız bile bilmediğimiz şu hayatta bana bir şey olduğunda çekip gidecek misin Lavin?"

Asla... Asla... Allah korusun!

"VAZ MI GEÇECEKSİN?"

Gözlerimi gözlerine yerleştirmeden, "Hayır!" diye mırıldandım!

"Yaralı yol başımla gözüm üstüne savcı! İstersen dengesizliğin dibine vur, sonuna kadar çekilmez ol, değişmeyecek tek bir şey var Yılmaz ve ben bunu sana hatırlatmaktan çok sıkıldım, gözlerinin önünde olanı sana hatırlatmaktan çok yoruldum! Ben seni ne olursa olsun sevmekten vazgeçmem Lavin Yılmaz! Ben sana bir kere Murat Sarper herkesten gitse bile senden gitmez demiştim! Gidebileceğimi nasıl düşünürsün?!"

Anlamıyordu, aşkı onun gözünü kör mü etmişti? Psikolojik bir yenilgiyi nasıl diğerleriyle karşılaştırabilirdi?

"MURAT! Manik, depresif dönemlerim olacak! Uyuyamadığım, uyanamadığım zamanlar olacak! Hiçbir şey yapasım gelmeyebilir, yerimde de duramayabilirim!"

Bunlar en kolayıydı.

"İntihara meyilli bir insanım Sarper biliyorsun bunu! Bu istek o kadar çok artıyor ki...

Halüsinasyonlar görmeye başlıyorum! Kıskanç bir insanım ve bu kat ve kat artacak! Olmayan şeyleri iddia edebilirim! Cinsel isteğim tavan olabilir, durma eğilimim olmaz! Bu duygu hiçte olmayabilir, duygusuzun teki olabilirim! Kuşku duyabilirim her şey olabilir Sarper! Her şey..."

Yaşadığım olaylardı bunlar! Geçmişimde taşıdığım, çok sıkıntılar yaşadığım bir hastalıktı! Çok rahat bir hayatım olduğunu söyleyemezdim! Stres ve sinirle bipolar bozukluk iyice tetiklenecekti! Çok üzerdim, zamanında çok üzmüştüm!

"Anlıyorum..." diye mırıldandı.

Anlaması fayda veremezdi, diretirdim, var olmayan her şeyi diretebilirdim, gözleri önünde küçülmekten farksız kalırdı bu, bana yine bu hayal kırıklığı ifadesiyle bakardı. Hayır anlamıyordu, benim şu hayatta sevmediğim birinci özellik hayal kırıklığıyla doldurulmak...

"Korkuyorsun Lavin! Herkes gibi seni bırakıp gitmemden korkuyorsun! Annen, baban ve diğerleri gibi olmamdan korkuyorsun! Anlıyorum... Korkma Lavin. Bunun da üstesinden geleceğiz!"

"Murat..." dediğimde işaret parmağı susmamı istercesine dudağıma kapandı!

"Şşt, boşuna dil dökme Yılmaz! Hiçbir yere gitmiyorum!"

Parmakları dudaklarımdan boynuma doğru bir yol izlerken başımı göğsüne doğru çekti. Direnmek istesem de direnemedim. Haklıydı korkuyordum...

"Aklından bensiz bir yol geçmesin!"

Başımı göğsünden kaldırdım. Başımı iki tarafa doğru salladım.

"Hayır Murat, şu an bile anlamıyorsun. Aşkın o kadar çok gözlerinin önündeki farkına bile varamıyorsun. Ben ya, ben, sana zarar veren kişi benden başkası olmayacak Murat! Sana zarar veren insan benden başkası değilken buna nasıl dayanırım Murat?" "Bencilsin."

Dudaklarından çıkan tek kelime su misali yüzüme çarptı. Gerçeklerin su yüzüne çıkması gibiydi, yaranın kabuğunun kaldırıp iyileşmediğini görmek gibiydi... Ona zarar vermemek için onu benden vazgeçirmeye çalışmak mı? Fedakarlık mı oluyordu bu yoksa bencillik mi? Ben bir kez daha bencilce mi davranıyordum?

"Ben sadece sana zarar vermekten korkuyorum..."

Bencillik, bu yaptığımım bencillikten farkı yok!

"Veremezsin!" dedi net ve yumuşak bir sesle! Bana zarar veremezsin dese de ben adımım Lavinia olduğu kadar emindim, ona en büyük zararı ben verirdim!

"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?"

Eliyle başımı göğsüne yatırdığında geriye çekilmedim.

"Yüreğini biliyorum sevgilim..."

Cümlesinin hedefi ben değilken vurulmuş gibi hissediyorum. Bu öyle bir vurulmaktı ki o benim yüreğimden bu kadar emin olurken, ben onun aşkının gözünü kör ettiğine emindim. Sahiden ben bu düşünceyi ne kadar bilinçaltımda taşımıştım? Belki de kendimi herkesin beni terk edebileceğine o kadar inandırmıştım ki, yalnızlık gözlerimi kör etmişti. Uyanması gereken Murat değildi, Lavin'di.

Elleri saçlarımda dolaşmaya başladığında dizlerine uzanmak istedim! Başımı dizlerine koyup biraz daha ağlamak istedim. Siz hiç istemediniz mi? Her şey olması gibi giderken olduğuna evrildiğinde hayal kırıklığına uğramış olmak aklınızdan bir şerit gibi geçtiği zaman son damlasına kadar ağlamayı istemediniz mi? Saçınızı okşayıp sizi seven biri olduğunda ağlamanın tadına varmak istemediniz mi? Dizlerine başımı koyup gözlerimi şömineye yerleştirerek kıvrıldım. Elimin biri başımın altındayken diğeri belimin üzerindeydi! Hareketlerim Murat'ın biraz es vermesine neden olsa da saçımla oynamaya devam etti. Dokunuşları beynimin içini rahatlatıyordu! Sanki her düşünceyi yok edebilecek bir yağmurdan ibaretti.

Bencildim, fedakardı. Hak etmiyordum, daha iyilerini hak ediyordu. Bunu ilk defa bu kadar dürüst söylüyordum, ben hayatımda ilk defa birini hak etmediğimi söylüyordum.

"Seni hiç hak etmiyorum!" dedim dayanamayarak. Bazı şeyleri kazanabilmek için hak etmek gerekirdi. Ama ben Sarper için hiçbir şey yapamamıştım.

Söylediğime karşılık güldü, sinirden mi yoksa komik mi buldu tayin edemiyordum! Bunun için azar yiyeceğimi biliyor olsam da bu düşünceden çıkamıyordum, bazen hayat size öyle bir seçenek sunar ki neden size sunduğunu düşünmeden edemezdiniz!

"Hak etmiyorsun!" dediğinde eli saçımda gezinmeyi bıraktı.

Bir yandan da içinizden bir ses bağırır, neden hak etmeyeyim ki diye. İşte o zaman ruhunuzun size hiçbir şeyi sunmadığını, aç kaldığınızı hissedersiniz.

Ona doğru döndüm, neden saçımı okşamayı bırakmıştı? Sinirden mi söylüyordu bunu yoksa gerçek miydi? Başımı salladım ve gözlerimi gözlerinden ayırdım. Eski pozisyonumu aldım ama konuşmadım. O da konuşmadı. Niye konuşmuyordu? Mesela yalandan da olsa hakediyorsun diyebilirdi? Tamam hak etmiyor da olabilirdim ama pat diye söylemesi gerekmezdi.

Ruhumun isteğini göz ardı eden, kendimi sevgiye layık görmeyen belki de benden başkası değildi? Neden hâlâ debeleniyordum ki, ne kadar hak etmesem de ne kadar benden daha iyilerine layık olduğunu düşünsem de onu kendimden ayrı düşünemiyordum. Ona doğru birden döndüm.

"Hak etmiyor muyum?" diye sordum. Yani ben öyle söyleyebilirdim ama bence o böyle söylememeliydi! Dudaklarının arasından erkeksi bir kahkaha çıktığında beni kucağına çekerek sımsıkı sarıldı. Ne vardı söylediğimde bu kadar gülünecek? Komik değildi söylediğim.

"Niye gülüyorsun? Hayır yani gülünecek ne var ki? Bak ben gülüyor muyum? Sorumu bence bu kadar hafife alınma..."

"Şştt Lavin!" dudağıma tekrardan kapanan işaret parmağı konuşmam gerekenleri boğazıma diziyordu!

Cezası mıydı bu yoksa ödülü mü?

"Lavin Yılmaz, hak etmiyorsun!" dedi gözlerime bakıp gülerken. Sanki dudakları başka gözleri başka bir şey söylüyordu.

"Hak etmiyorum?"

Başını aşağıya yukarıya doğru salladı.

"Hak etmiyorsun!"

"Hak etmiyorum?"

Daha çok hak etmiyorum öyle mi demek gibiydi bu? Ruhum ne kadar da ayran gönüllüydü!

"Hıhı, hak etmiyorsun!"

Hak etmek en çokta bana yakışırdı!

"Hak ediyorum!" diye direttim.

"Hak ediyorsun!"

"Hak ediyorum!"

Murat o an durdu ve ne dediğimin farkına vardı! Dili hak ediyorsun demiş ve ikincisinde durmuştu. Hak etmenin en çok bana yakıştığını kabul etmişti.

"Sonuna kadar!"

Kim önce sarıldı bilinemez ama ben aynı anda sarıldığımıza oy verebilirdim. Sımsıkı sarıldım ona, kokusunu ciğerlerime doldurdum! Sandal... Sandal kokusuna takıntım yoktu ben bizzat Murat Sarper'in kokusuna takıntılıydım.

"Allah'ın lütfusun Lavin, sen bana Allah'ın lütfusun!"

Onu hak etmek, onun kaderinin benimkiyle kesişmesi, gerçekten de Allah'ın lütfundan başka bir şey değildi..

Murat Sarper'e olan sevgim gökyüzü kadar uçsuz bucaksızdı, kendimi kaybedecek kadar!

Göğsünde biraz daha dindikten sonra doğrulup sırtımı sehpaya yasladım.

"Seni dinliyorum!" dedi.

Bir şey sormak için doğrulmamıştım ki!

"Efendim?"

"Birbirimizi tanımak için geldik!" dedi hatırlatırcasına.

"Anlatmak istediğin pek çok şey olmalı!"

Kaşlarımı çattım, gerçekten anlatmaya devam etmemi mi istiyordu? Aylarca anlatmama rağmen.

"Neyi anlatabilirim ki?" diye sordum. Zaten her şeyi biliyordu.

"En başından başla, hiçbir şeyi atlamadan!"

En başını gerçekten biliyor mu? Bilmiyordu, biraz o yüzden birazda bir an önce sıranın ona geçmesi için anlatmaya koyuldum.

"En eski hatırım üçüncü yaş günüme ait, büyük bir masa kurulup etrafında herkesin olduğu bir an! Yekta, Hakan, Halil amca, Meral anne, annem, babam... Tam pastamı üfleyecekken Yekta dilek tutmamı istemişti! Seneye aynı masada hep birlikte oturmayı diledim, biliyor musun Sarper bunu her sene diledim taa ki 1998 yılına, yedi yaşıma gelene kadar! Hayatımızın tepetaklak olmadan önceki birkaç günü hatırlıyorum! Yekta ile tahtadan bir kutu yapmıştık, içine en değer verdiğimiz eşyaları koyup içine de bir de not bırakmıştık, birbirimiz için! Yaşımızın üç katı yıl sonra buluşalım diye söz vermiştik! Ama yaşımız uyuşmuyordu! 2024 demiştik! Nerdeyse iki yıl sonrası! Birkaç gün sonra kaderimiz değişti! Akşam babamın odama geldiğini hatırlıyorum hayal meyal! Seni seviyorum deyip geri geleceğine söz vermişti! Anlayamamıştım o zaman, babam gideceği zaman geri geleceğine hiçbir zaman söz vermemişti."

Soluklanıp zihnimi karıştırdım! Bu hatırlarımın ruhumu paramparça etmesi gerekmez miydi? Neden şimdi canım yanmıyordu?

"Ertesi gün büyük bir karmaşa yaşanıyordu, Meral anne çığlıklar içinde ağlıyordu! Anlayamamıştım zaten orasını çokta hatırlamıyorum! Sadece ondan bir hafta sonrası var aklımda, babam ile Halil amcanın olmadığı bir hafta... Annelerimiz bizden bir şeyler saklıyorlardı, Yekta'nın bildiğine emindim ama bilmese bile o her şeyi sezerdi! Dokuzuncu his denilen şeyin varlığını ondan öğrenmiştim ben!"

Gülümsedim, o her kim olursa olsun adı her geçtiğinde yüzümde bir tebessüm oluşturmaktan beni kimse alıkoyamazdı. Ne olursa olsun o benim çocukluğumdu, çocukluğuma dair tek iyi kilerimdi!

"Çok üşüdüğümdü, ellerimi ısıttığını hatırlıyorum! Üzgündüm, annemle anneannemin yanına gideceğimizi öğrenmiştim! Biz gidiyorduk ve o uzun bir süre hiçbir şey demedi! En sonunda kurduğu bir cümlesini hatırlıyorum; Gökyüzüne bak Lavin, gözlerimiz buluşacak..."

Kendi kendime sinirle güldüm.

"Hoş hiçbiri de verdiği sözü tutmadı!"

Tüm güvensizliğim ailemin bana bıraktığı servetti...

"Apar topar Ankara'ya geldik, anneannemin yanına! Oraya alışmaya çalışıyordum ki bu olaylardan bir yıl sonra annem..." Annem gitti...

"Karne günümdü, karnemi anneme göstermek içim eve gelmiştim! Evin içi derin kan kokusuyla dolmuştu! Çok fazla ölü insan gördüm ama hiçbiri bana o günkü derin kokuyu hissetiremedi! Duvarda bir kan yazısı hatırlıyorum, bitti yazan! Odaya nasıl girdim, annemi nasıl yerde buldum tam hatırlamıyorum, üstü başı hep kandı!"

Ona doğru döndüm zorla.

"İşte o günden sonrası benim için bir travma... Kabuslarıma eşlik eder oldular, her gece, kabuslarıma gelmekten bıkmadılar. 10 yaşındaydım. Uyuyamadığım geceleri hatırlıyorum! Günlerce uyumadığımı! Babamın gelmesini istiyordum, gelmedi! Serdar Yılmaz hiçbir zaman gelmedi Murat! Hani sen bana diyorsun ya seni düşünmediği bir gün olmadı diye! Asıl benim onu düşünmediğim bir gün olmadı! Ya ben onu kabuslarımda yaşatmamak için uyumadım ya! On yaşındaydım, on! Ellerime ilk bulaşan kan anneminki oldu benim! Ne zaman bir yerde kan görsem ilerisini hatırlayamadım! O neredeydi Murat, neredeydi? Benim gözüme uyku girmezken o neredeydi? Herkes benimle dalga geçip, benden uzaktayken o neredeydi?"

Çok kızgındım, bitmeyen bir kızgınlık!

"Kaldıramıyorum Murat! İnsan öz kızını hiç mi görmeye gelmez?"

Yüzüne baktığımda yüzündeki siniri hissedebiliyordum! Sarper neye sinirliydi? Onu asla affetmeyip anlamadığımı düşünen bana mı yoksa babası gibi gördüğü adamın bu yüzüne mi?

"Geldi!" dedi üzerine bastıra bastıra!

"Defalarca geldi!"

"Gelmedi!" diye yanıtladım onu.

"Ben büyüdüm o yine de gelmedi! Ayaklarına İstanbul'a kadar geldim! Davasına baktım! Yüzümü görmemek için davasını başkasına aldırdı!"

"Yanılıyorsun!" dediğinde susmak istesem de dayanamayıp ona doğru döndüm.

"Bak sana bu konuda asla lafım yok, beni yanlış anlama ama ben kaldıramıyor Murat! Seni ve Deniz'i koruyup kollarken, size babalık yaparken b... benim hayatımın neresindeydi? Ben..."

"Senden uzak durmak zorunda kaldı!"

"Zorunda mı kaldı?"

On numaralık cevaptı, zaten hep böyle olur, insanlar bir şeyler için hep zorunda kalırdılar!

"Hiçbir insan sevdiği insandan zorunda olduğu için ayrılmaz Sarper!"

"Ayrılır Lavin, çok seviyorsa ayrılır!"

Güldüm, sevmek bırakmak değildi! Ve Murat Sarper ona değil onu affetmeyen bana kızgındı.

"Neyin zorunda kaldı ya? BAŞIMA SİLAH MI DAYADILAR? ALI MI KOYDULAR? NE OLDU? Ha ne oldu?"

Hayır, hiçbiriydi! Babam beni bile isteye bırakmıştı! Çünkü hiçbir şey, hiçbir şey sevdiğiniz bir insanı bırakmaya sebep olmazdı! Bir yolunu er ya da geç bulurdunuz!

"Gelemezdi..."

Kaşlarım çatıldı, gelmezdi değil gelemezdi!

"Sebep?"

Eğer beni inandırmak istiyorsa bir sebep söylemeliydi ama bir sebep söylemek yerine gözlerindeki çöküntü, üzgünlük ve hayal kırıklığı istemsizce beni de tuzağına düşürdü.

"Seni korumak için yanına dahi yaklaşamadı."

Beni nasılda güzel korumuştu ama? Ölmemiştim ama yıllarca yaşayamamıştım. Murat ona hak vermeye devam edecekti, bense karşı çıkacaktım. Bu yüzden konuyu daha da fazla uzatıp zaman kaybetmek istemedim. Hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya devam ettim.

"Tüm gerçeği öğrendiğimde 13 yaşındaydım! Babam Halil amcayı dolandırmış ve ölümüne sebep olmuştu! Yekta'nın babası... Hani sen dedin ya Sarper; Yekta, Serdar'ı öldürdü diye! Ben babamın ölmesine ya da öldürmesine gram üzülmedim. Üzüldüğüm tek şey Yekta'nın katil olmasıydı! Zaten babam benim için ölmüştü Murat, o gün ölen kişinin Mehmet ya da Ahmet olması önemli değildi!"

Gaddar bir insan değilim! Herkes hak ettiğini bulmalıydı!

"18 yaşıma geldiğimde anneannem öldü ve İstanbul Üniversitesinde Hukuk kazandım. O sene Ahmet abiyle tanıştık. Onunda oğlu hukuk 4.sınıftı. Dördüncü sınıfın sonuna geldiğimdeyse bipolar olduğumu öğrendim. Uzun bir süre hastanede yattım ama Ahmet abi sayesinde bu raporlara geçmedi. Bundan 3 sene sonra savcı oldum, 6 senedir de savcıyım işte!"

Hayat hikayem buydu!

"Zaten sende bunun çoğuna hakimsin!"

Ağlamadan tek gözyaşı dökmeden anlatmıştım. Zaten bu hikayeyi ilk kez Murat'a anlatıyordum oysa benim ifadesizliğime şaşıyordu. Bugün o kadar çok ağlamıştım ki belki de buna gözyaşım kalmamıştı.

"Ama benim asıl istediğim sensin Sarper. Gözlerine her baktığımda ruhunun derinliğini fark ediyorum!"

Avuç içlerimi iki yanağına da yaslayarak yüzünü yerden kaldırdım.

"Beni boğabilecek o derinliğe nasıl dayandığını düşünmeden edemiyorum!"

Gözlerindeki derinlik o kadar belirgin o kadar kasvetliydi ki, nasıl ayakta durabildiğini düşünmeden durabilmek olanaksızdı.

"Ben çok konuştum, tamı tamına dört buçuk aydır hep ben anlattım. Seni dinlememin zamanı geldi de geçiyor, sahne senin Sarper!"

Üzerimden büyük bir yük kalkmıştı, bilmiyorum, tüm hissettiklerimi tek bir ağızdan anlatınca incitebilirliği azalmıştı, rahatladığımı hissediyordum.

"Neyi anlatabilirim ki?" diye sordu.

"Her şeyi." diye mırıldandım.

En başından sonuna kadar her şeyi! Bir elim elini tutmaya yeltenirken diğer elim boynuna gitti ve yavaşça dizime doğru çektim! Saat üçe doğru geliyordu! Sabaha kadar yolumuz vardı. Elim saçlarında dolanmaya başlarken Murat söze girdi.

"Kendimi ilk hatırladığım anım 10 yaşıma aitti. Bir ormanda gözlerimi açtım, üşümüş ve acıkmıştım, kendimi ifade edemiyor, hiçbir şeyi hatırlayamıyordum."

"Nasıl?" olmuştu ilk sorum. İlk anısı nasıl 10 yaşına ait olabilirdi?

"Hafızamı kaybetmişim." dediğinde elim saçında kalakaldı. Murat bunu o kadar soğuk kanlılıkla söylemişti ki... Hafızasını mı kaybetmişti?

"Gördüğüm ilk yüz Deniz'inkiydi..."

Sırtının üzerine doğru döndüğünde gözleri donuk gözlerimi hedef aldı. Murat Sarper'in de mi ailesi onu terk etmişti?

"Deniz beni alıp evine götürdü. Aslında herkesin bir isminin olduğunu o gün öğrendim ben. Benimse bir isim yoktu Lavin. Ömer abi Deniz’n öz abisi bana o gün bir sürü isim sıraladığında ben kendi ismimi seçtim. Murat olsun istedim. İkimizi de Ömer abi büyüttü! Uzun bir süre onların yanında kaldım. On beş yaşımıza geldiğimizde de Ömer abis vefat etti! Deniz'le okulu bırakıp çalışmaya başladık! Bundan neredeyse birkaç ay sonra babanla karşılaştık, araba kazası geçirmişti! Yakınlarda da hastane yoktu, durumu da çok ağır değildi, onu evimizde misafir ettik! O günden sonra bizi yanına aldı!"

Babamın şu hayattaki yaptığı en doğru şey Murat ile Deniz'e sahip çıkması olmuştu. Dediğim gibi benim sitemim beni bırakmasınaydı, Deniz ve Murat'a sahip çıkmasına değil! Saçıyla oynmaya devam ettim.

"Geçmişimde dair hiçbir şeyi hatırlayamıyordum, hayatımda on yıllık bir kayıp vardı Lavin..."

Bazen hatırlamamak daha iyidir Sarper...

"Bir kızı varmış..." dedi gülümseyerek.

"Elinde olmayan sebeplerden dolayı ayrı kalmışlar, öyle demişti Serdar abi."

Bile isteye Sarper, bile isteye!

Bir elini havaya doğru kaldırdığında saçıma dokundu.

"Annenden aldığın uzun dalgalı kahve saçlarından, ondan aldığın kahve gözlerinden bahsederdi... "

Avuç içlerini yanaklarıma yasladı.

"Annesine çekmiş derdi inatçı, savaşan, güçlü... Tıpkı soyadı gibi!"

-Anne bizim saçlarımız aynı renk!

-Evet güzelim, annenin saçları kadar güzel! Hatta tıpkı onun ki gibi...

Küçükken birbirlerine çok aşık olduklarını zannederdim... Büyüdüm!

-Gözlerinde tıpkı babanın ki gibi, baban gibi derin derin bakıyor.

-Anne derin derin bakmak ne demek? demiştim o zamanlar! Onlarsa cevap vermek yerine gülmüşlerdi! Büyüdüğümde bunun özlem olduğuna karar verdim! Yanlarındayken bile sanki geleceği biliyormuş gibi derin derin bakmışım! Gülümsedim, çok aptalmışım...

"Lavin biz seninle aynı üniversitede okuduk!"

Gözlerim büyüdü. Okuduğu üniversite ayrımını gerçekten hafızam silmiş miydi? Halbu ki aynı üniversite olduğu için dikkatimin tamamen oraya çeklilmesi gerekmiyor muydu?

"Yok artık!"

Hüzünle gülümserken ellerini karnına koydu.

"Seni gerçek anlamda gördüğüm ilk gün üniversitenin ikinci haftasının ilk günüydü. Altında siyah kot pantolon üzerine saks mavisi bir kazak giymiştin! Ellerinde hukuk kitapların vardı! Tam karşındaydım, gözlerine baktım, bir güneşten halliceydi gözlerin... Tabii sen bana bakmadan direkt içeriye girdin!"

Çok ayıp etmişim. Eli tekrardan yüzümde gezinmeye başladı.

"Donup kaldım Yılmaz, o kadar saftın, o kadar güzeldin ki hayran kaldım!"

Yüzümde anlamsız bir gülümseme belirdi, hatırlamasam da gözlerimin önünde canlanıyordu!

"Zaman zaman kantin sırasında arkanda olurdum, bazen önümden yürürdün, bazense yan yana dizilmiş banklarda otururduk. Yine de senin benden hiç haberin olmazdı! İyi ki de olmamış..." deyince kaşlarım çatıldı, neden?

"Çünkü çökmüştüm, anılar zihnimi alt üst etmeye başlamıştı. Kesit kesit beynimi ele geçiriyordu. Yavaş yavaş birçok şeyi hatırlamaya başlamıştım."

Acıyla gülümsedi.

"Ailemi hatırlamaya başlamıştım!"

Ben onun yerine keşke karşılaşsaymışız derdim, keşke o gün kafamı kaldırıp Sarper'e baksaymışım...

"Yirmi iki yaşımdayken annemi buldum!"

12 yıl...

"Annem beni istemedi Lavin artık onun..."

Gözlerine çöken bulutları gördüm.

"Onun evladı değilmişim..."

Tüm kalbimle onu hissedebiliyordum, yanağımdaki elini tutup dudaklarıma götürdüm. İkimizin de bir ailesi yoktu, birbirimizin ailesi olmuştuk...

“Aysel abla bile bana gerçek annemden daha çok annelik yaptı. 17 yaşımdaydım Serdar abi mi istedi başka bir şey mi oldu bilemiyorum ama beni nüfusuna aldı. Anne diyorum ama bir abla gibiydi, her düştüğümde yanımda oldu. İlk defa saçlarımı o okşadı Lavin. Serdar abiye duyduğu sevgiden mi yaptı bunu yoksa zamanla beni gerçekten sevdi mi bunu hiç anlamayamdım. Zaten Serdar abide tahminimce beni tüm bu olaylardan koruyabilmek adına Aysel ablanın nüfusuna geçmemi istedi. Üniversiteye başladığım zamanlar Serdar abi beni yavaş yavaş SARS'a karıştırmaya başlamıştı.”

İlk defa saçlarımı o okşadı Lavin. Boğazımdaki yumru giderek büyüdü. Annesi ya annesi istememişti onu, hemde yıllar sonra... Belki de öldü sandığı oğlunun yaşadığını öğrenmişti. Yine de buna sağır kalmayı tercih etmişti.

"Üniversiteyi bitirdikten üç ay sonra Aysel abla vefat etti. Geriye Deniz, ben ve Serdar abi kaldık. Başta Tarık Sarper'in en güvenilir adamlarıydık, sonra bir şey oldu, Tarık Sarper Serdar abinin bir ajan olduğunu öğrendi ama yakalayamadı. Serdar abi uzun bir süre ortadan kayboldu! Devamına zaten aşinasın!"

Yekta'nın babamı öldürmesi... Benim umursamak istemediğim bu durum Murat'ın canını yakıyordu. Çünkü annesi olarak ne kadar Aysel’i kabul etse de babası olarak kabul ettiği Serdar’dı.

“Bana kardeşinin öldürdüğünü ondan muhbir olduğunu söylemiştin.”

Gülümsedi, kardeşinin ölmesinin yalan olduğunu düşünmüyordum. Sadece kendini gizlemek için ajan yerine muhbir olduğunu söylemişti.

“Biz onun yanında olduğumuz süre boyunca tüm bilgileri SARS’a sızdırdık. Annemin yanına ilk gittiğimde iki kardeşimle de tanıştım. Erkek kardeşim yanıma gelmek istedi aslında içinde bir yerde hep bize katılmak yatıyormuş. Zamanla bu istediğine de ulaştı ama aşık oldu. Aşk ise onun sonunu getirdi.”

“Tarık tüm bunlara nasıl sessiz kaldı.”

“Tarık onun gerçek kardeşim olduğunu bilmiyordu, Deniz gibiydik biz Selimle. Başta sorgulasa da sonra o da alıştı.”

Kardeşi mevzusunu çokta deşmek istemedim, isteseydi daha da fazlasını anlatırdı ama gözlerinden gördüğüm kadarıyla ona acı veriyordu o yüzden de devam etmedi.

"Serdar abinin ölümünün üzerine Selim’in ölümü benim için son nokta oldu. Daha fazla duramadım yanında. Yavaş yavaş kopmaya başladık, son damlaysa sana o gün zarar vermesi oldu Lavin. Ben seni o halde gördüğümde içim öfkeyle doldu taştı. Evini bastım, kafasına silahı dayadım ama yapamadım. Onun bu kadar kolay ölmesini istemedim. Zaten ölseydi yılların, Serdar abinin emeği boşuna gidecekti. Ben Serdar abinin benden son isteğini de yerine getiremedim..." diye mırıldandı.

"Kızımı yaşat! Ona zarar gelmesine izin verme demişti!"

Kendisi de çok güzel yaşatmıştı, ruhsuz bir beden de... Zarar gelmesine izin vermezken, kendisi ruhumu öldürmüştü! Bu nasıl bir çelişkiydi?

"Sonra sana zarar verdiği gibi Sezen’e zarar vermek istedim. Yerini buldum ama hiçbir şey yapamadım Lavin. O sana zarar vermek isterken ben zarar veremedim! Sonrasında Tarık Sezen’i yurtdışına çıkardı, izini kaybettirdi! Sonrasına zaten aşinasın. "

Birkaç dakika gözlerini kapattı. Düşüncelere daldığında yüzünü izlemeye koyuldum. Başlı başına bir eser olduğundan haberi dahi yoktu...

"Sen geldin..." dedi gülümseyerek.

"Kollarıma düştün, gözlerin gözlerime değdi!"

Dizlerimden kalkıp bana doğru döndü!

"Alıştım sana, gözlerine bakmaya, tenine dokunmaya, kokunu duymaya... Her şeyine alıştım Lavin! Ruhuna dokunamasam da ona alıştım. Hani sen beni kaybetmekten korkuyorsun ya! Ben şu zamana kadar birçok şeyimi kaybettim Lavin. Sakın, sakın seni de kaybetmeme izin verme! O güzel gözlerini benden alı koyma! Seni de kaybedersem yaşayamam Lavin! Ne olursa olsun kendine zarar verme, benim için kendini çok sev! Geçmişim ruhuma kazındı, en az seninki kadar! Kendi ruhunu kurtar Lavin, benimki de kurtulsun! Senin için iyileşeceğim, sen de benim için başar bunu! Unutma sen çok güçlü bir kadınsın! Bunu da atlatacağız, birlikte. Seni ne olursa olsun çok seveceğim sevgilim!"

Gülümsedim, ona verebileceğim büyük sözlerim yoktu bu yüzden onu kendime doğru çekip sımsıkı sarıldım.

"Peki..." diye mırıldandım.

"Annen neden seni istemedi?"

"Bilmem, sevseydi herhalde beni arardı! Sevseydi mutlaka bulurdu beni..." diye mırıldandı.

"Peki ya baban?"

" Babam ortalıkta yok! Kaçmış!"

"Sema?"

"Sonradan o da Selim gibi yanıma geldi, üniversite okumaya! Ama ben bu sefer sonu onunla aynı olmasın diye kendimden uzakta tuttum. Bu yüzden onunla da çok yakın değiliz, yirmi üç yıllık bir kaybımız var ve sanırsam beni abisi olarak görmüyor!"

“Tarık’ın yanındayken Deniz’den neredeyse hiç bahsetmedin!”

“Deniz hiçbir zaman benim kadar işlerin içinde olmadı. Özellikle de Azra ile evlendikten sonra bu işlerden neredeyse ellerini çekmişti. Ama son olaylarla da uzak kalamayacağımı anladı.”

“Gerçek ismin ne Murat, soyadın bir çiçek ama gerçek ismin ne?”

“Murat!” dedi tek bir kelimede.

“Nasıl?”

“Benim bir adım var Lavin, onu da bana Ömer abi verdi.”

Gerçek ismini duymak bu kadar mı canını yakıyordu? Annesi Lavin, sen anneni düşündüğün her gün yıkılmıyor musun? Benim aksime annesi hayattayken onu reddetmişti. Bunu bilmek kalbimi daha da rahatsız etti. Boynuna daha sıkı sarılarak saçlarının arasına bir öpücük kondurdum. Daha fazla devam etmek istemedim. Ne o benim yaramı deşti ne de ben onun yarasını. Birbirimizi bu şekilde kabullendik.

Birden, “Bana ne zaman aşık oldun?” diye sordum.

“Senin akinse ben seni ilk gördüğüm o an vuruldum Lavin.”

Gülümsedim. Beni 16 yıldır tanıdığını söylemişti bu hemen hemen onun 17 yaşına tekabül ediyordu. Aramızda iki yaş vardı yani ben o zamanlar 15 yaşımdaydım. Üç sene sonra üniversiteyi kazandığımda o 20 yaşında oluyordu. Sözün kısası Murat beni tamı tamına 11 yıldır seviyordu. Konuşmadan, sarılmadan, dokunmadan sevmişti beni. Bana verdiği onca tavizi şimdi anlayabiliyordum.

“Hiç mi sevmekten usanmadın, yorulmadın? Aklından gitmiyorum diye benden nerfet ettiğin günler olmadı mı?”

Başını göğsümden kaldırdığında gözlerinin hedefi gözlerimdi.

“Senden bir an bile nefret etmeyi bırak ben sana hiçbir kötü duyguyu beslemedim Lavin. Yıllardır beni sevmeyeceğin gerçeğini kabul ettim, senden hiçbir şey beklemeyince böylesi daha kolay oldu.”

Murat 11 yıl beni beklemişti ve sonunda da kader onun için beni yoluna çıkarmıştı.

“On bir yıl boyunca iyi ki beni sevmişsin demek biraz canicede olsa teşekkür ederim Murat. Beni beklediğin için sana ne kadar minnettarım bilemezsin.”

Şakaya almamıştım sözlerini, gayette ciddiydim.

“Ne kadar minnettarsın mesela?”

“Gökyüzü kadar!”

Seni yakıştırdığım gökyüzü kadar Murat, uçsuz bucaksız!

🌌🌌🌌

Sabah 6'ya doğru gelirken camdan dışarıyı izliyordum. Sarper kanepede, bir bacağını dizinin üzerine atmış bir şekilde oturuyordu.

"En sevmediğin davranış?"

"Şımarıklık!" dedi net bir şekilde. Bana mı göndermeydi bu? Şımarık mı diyordu bana? Ayıp ama insan eşine bunu der mi? Boşanma sebebi resmen!

"En sevdiğin davranış?" diye sormuştum bu seferde.

"Senin şımarıklıkların!" demişti göz kırparken! Bardağımı camın kenarına bırakarak kanepeye doğru yürürdüm.

"Hmm, övüyor musunuz sövüyor musunuz belli değil Mimar bey!" dedim ve kanepenin kolçağına oturdum.

Telefonuma uzandım. 5.58'di saat! İnstagrama girdim ve Murat Sarper diye arattım! Karşıma çıkan ilk hesaba -335 bin takipçili sayfasına- bastım! Fotoğraflarında gezinmeye başladım! 13 tane kendine ait olan fotoğrafı vardı geriye kalanlarsa işiyle ilgiliydi! Son attığı fotoğrafa geldim. Üzerinde ince çizgili lacivert bir takımı vardı! Biri bu adamın fotoğraflarını kaldırmalıydı! Hepsini kaldırtıp benimle fotoğraflarını koydurtmak istiyordum. Hem sevgilisi varken bu kadar ateşli fotoğraflar atmaması gerekirdi! Yorumlara geldiğimde ise alevler, oha çok seksisinler beni karşılarken dona kaldım! Ne demek seksisin? Kimdi bu kız? Hemen profiline tıkladığımda genç biri olduğunu gördüm! Başka yorumlara girdiğimde de, çok yakışıklısın keşke benimle evlensen yazısını gördüm ve sesli bir şekilde, "Oha!" dedim!

“Yazıklar olsun!” dedim Murat’a dönerken! “Yazıklar olsun!”

"N'oldu?" dedi anlamsızca! Telefonu ona doğru çevirdiğimde gülümsedi.

"İnsan yorumları sadece kişilerine açar, ayıp diye bir şey var! Senin sevgilin var ya ayıp yani ayıp! Bak bana, bana yazan hiç adam var mı? Çok seksisin demiyorlar bana! Hem kim niye sana seksi diyor ki? Ne bileyim mesela ben evlenme teklifi almıyorum! Bak bak ne yazmışlar, ateş ediyorsun bebeğim! Tövbe esetağfurulah, bebeğim ne ya! Hepsini şikayet edeceğim, resmen haneye tecavüz bu!"

Altta yazan yorumu seslice okuyunca bende kayış koptu! “Ev adresi alıyor musun?” Tövbe, tövbe! Sinirden telefonu kapatıp Murat'ın üzerine attım. Ayağa kalkıp kanepenin etrafında döndüm. Ne demekti ya ev adresi alıyor musun? Sanırsınız şey yani! Tövbe ya rabbim ya!

"Kim bu ya?"

Telefonumu tekrardan elime aldım. Hayır yani Murat'ta niye profiline savcının sevgilisi yazmıyorsa? Allah boyu posu millet baksın diye değil, Lavin baksın diye vermiş!

"Lavin sakin!"

"Ne sakini el alemin herifi gelip bana ev adresi alıyor musun dese bu kadar rahat mı olacaksın?"

Sustu, tabii ki susardı!

"Sürünsünler efendim! Ne öyle el alemin kocasına yazmalar! Hayır ama suçta sende insan yorumları kapatır! Evli barklı adamsın! Hatta hesabını da kapatmalısın! Hem ne diye senin hesabın var ki? Bak benim hesabım kapalı, el alemin adamları gelip bana yazıyor mu? Yazmıyor!"

Murat ayağa kalktı! Sakin ol Lavin kova burcu erkeği kıskanç kadını sevmez! Sevmezse sevmesin!

"Ne dedin sen?" diye sordu sanki yanlış bir şey söylemişim gibi.

"El alemin adamları bana yazıyor mu dedim!"

"Hayır hayır ondan önce!"

"Hesabını kapat dedim!"

"Hayır hayır ondan da önce!"

Nerden bileyim, ağzımdan çıkanı kulaklarım duyuyor mu benim? Demişimdir bir şeyler! "Bilmiyorum, hem konumuz bu değil konumuz sana el alemin ahlaksızca yazdığı yorumlar!"

"Sen el alemin kocası mı dedin?" diye sorunca Murat dudaklarım birbirine kenetlenip gözlerim donuklaştı! El alemin kocası mı demiştim? İnşallah dememişimdir! Allah'ım n'olur öyle bir söz ağzımdan çıkmasın! Murat'ın gülen suratına ifadesizce bakıyordum!

Hayır yani o neden gülüyordu ki? Elbette bir gün el alemin kocası olacaktı!? "Dememişimdir!"

"Dedin dedin!"

"Hayır ya dememişimdir!"

Dedik, dedik! İyi halt yedik dedi içimdeki ses el çırparak! Koca bir iyi halt yedin mimarın sevgilisi!

"Hem dediysem de ne var yani ileride el alemin kocası olmayacak mısın? Olacaksın!"

Sanırsın kocam dedim!

"Lavin!" dedi zoraki bir sesle.

"Ne?" dedim ellerim belimde ters bir sesle.

"Ben sana el alemin karısı diyor muyum?"

"Ee ama sende el alemin yorum yapmasına izin veriyorsun!"

"Hay ben el alemi..." devamını getirmeden sustu.

"Çok ayıp!"

"Ayıp?" dedi kaşlarını kaldırıp üzerime doğru gelirken bense yavaş yavaş uzaklaştım ondan! Nereye gidiyordum bilmiyorum ama inşallah bir yere takılıp düşmezdim.

"Gel, gel, kaçma!"

"Kim kaçıyor? Been?" dedim ciddiyetsizce.

"Yok eben!"

Adımları hızlanınca koşarak kanepenin diğer tarafına geçtim!

"Gelmesene ya!"

Sağa adım atınca sola adım attım ardından sola adım attı bense sağa attım!

"El alemim ya hani!" dedi imalı imalı.

Tekrar sağa atınca fırlayıp sola gittim oysa benim deminki bulunduğum yere geldi.

"Hayır yani anlamdım ne ara beni kovalamaya başladın!" dedim tekrardan eski yerime geçerken. Neden kovalıyordu ki?

"Kaçmasan kovalamayacağım Lavin!"

"Kovalamasan kaçmayacağım Murat!"

Yumurta mı tavuktan çıktı tavuk mu yumurtadan?

"Dilde pabuç gibi!" dedi sola feyk adım atarken. Yer miyim? Yemem!

"Bakıyorum da sende iyice açıldın!"

"Lavin gel şuraya!" dedi sinirle.

"Kapatacaksın o yorumları! Vallahi spamlarım seni!"

"Kazan mübarek olsun savcı!" dedi gerçek bir adım atarken!

"Yediririm sana o savcıyı!"

Yerinde durdu ve pişkin pişkin, "Yedirsene?" dedi. Şaka mıydı bu adam? "Takipçilerinin hepsine dava açarım! O zaman görürsün iki takipçili Murat!"

Yorulmuştum yahu! Yeter!

"N'olur dava aç Lavin!" dedi, bir de peşimden koş Emre der gibi!

"Yalvarıyorum sana!"

Sinirlerim tavan yaparken yastıklardan birini kafasına doğru attım, güçlü refleksleriyle hem yastıktan kurtuldu hem de anlamadığım bir şekilde yanıma çok fazla yaklaştı kaçamadan belimden tuttu ve beni kendine doğru çekti.

"Şimdi de yedirsene o savcıyı!" diye fısıldadı kulağıma.

Kucağında tepinirken, "Bırak da düzgünce konuşalım!" desem de elleri hareketimi kısıtlarcasına vücuduma kilitlendi.

"Hadi Savcı!" diye fısıldadığında hareket etmeyi kesmiştim. Başımı ona doğru çevirdiğimde yüzüme doğru eğilmişti! Gözlerimiz bir birini bulduğunda Murat'ın gerçekten kızdığını fark ettim. Madem o beni istiyordu, alabilirdi! Dudaklarımı dudaklarına doğru ittirirken geriye doğru çekildi.

"Öyle kolay kurtuluş yok Lavin Hanım!" diye mırıldandı.

Kaşlarımı çattım, ne istiyordu ki benden?

Gülümsedim!

"O yorumlar kapatılacak Sarper!"

"Karşılığında bana bir şey vermen gerekmiyor mu?”

”Tövbe tövbe! “Ne... gibi?”

Murat'ın açılan dudakları telefonun sesiyle kapandı! Kimdi bu saate Murat'ı arayan?

"Kim o?" diye sordum. İlahi Lavin sanki adam bakamadan bilebilecek!

"El alemdir!" dedi imalı imalı.

"Bak o zaman, sen seversin el alemi!"

"Lavin!" dedi sinirle ve eli belimden çözüldü. Telefona doğru gitti.

"Efendim Deniz?... San Laçin'deyiz..."

Bakışları bana yöneldi!

"Ne demek haberleriniz çıktı... Ne haberi?... Tamam, tamam bakıyoruz!"

"N'olmuş?" diye sordum telefonu kapatır kapatmaz!

"Bilmiyorum Twitter yıkılıyormuş Deniz öyle dedi!"

Murat'ın yanına geldiğimde Deniz'den gelen linke tıklıyordu. Karşımıza çıkan haberle ikimizin de ağzı açık kaldı. Muratla aynı anda birbirimize baktık.

"S***!"

İkimizin daha doğrusu benim altta Murat'ın üste olup öpüştüğümüz fotoğraf artık el alemin gözleri önündeydi!

"Zengin yakışıklı Mimar aşka geldi!"

Gözlerimi kör eden kalın siyah puntolu haber başlığıyla gözlerim tekrardan Murat'a döndü. Telefonu elinden aldığım gibi seslice okumaya başladım. "Bir süredir ilişkisi olmayan, yakışıklı mimarın ilişkisi olduğu ortaya çıktı."

Alt başlıkta da bu vardı!

"Savcı Lavin Yılmaz ve ünlü mimar San Laçin'de bir ağaç evde samimi görüntüleriyle yakalandılar! Aşıkların samimi görüntüleri görenleri şaşkına çevirdi!" Haberin devamını okuyamadan Murat'a verdim.

"Duan kabul oldu sevgilim! Artık herkes sevgilim olduğunu biliyor!"

♧♧♧♧

Sabah saat 7'ye gelirken Murat'ın telefonu elimdeydi.

"Atıyorum?"

Başını sallayarak, "At!" dedi.

Göndere bastım ve insanların iyi ya da kötü dileklerine sus payı verdim. Bugünkü çekildiğimiz fotoğrafın altına Murat'ın isteğiyle, "Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu Lavinia!" yazıp gökyüzünün olduğu yere benim hesabımı etiketlemiştik. Daha doğrusu bunun hepsini Murat yapmış bense kontrol için elime almıştım. Ne kadar utandırıcı olsa da hoşuma gitmişti! El aleme en güzel cevabı vermiş ve yorumları kısıtlama şartıyla anlaşmıştık.

Fotoğrafı attığımda yorumları kısıtlayıp telefonu da kapatıp Sarper'e döndüm.

"Bitti!" dedim gülümseyerek.

"Uyuyalım mı sevgilim?" diye devam etti. Sarper ise cevap vermeden beni kucağına alıp üst kattaki yatağımıza götürdü.

"Acıkır mısın?" diye sordu.

"Cık uyursan acıkmam, sen?"

"Acıkmam!" dedi ve beni yavaşça yatağa bıraktı.

"Teşekkürler sevgilim!" diye mırıldandım.

Gülümseyip yanıma yatarken üzerimizi örttü.

"Rica ederim sevgilim!"

İnsanlar bizden konuşurken bizse birbirimize sarılmış uyumaya çalışıyorduk. Twitter da o kadar çok mesaj okumuştum ki... Murat'ın yanına gitmemiş, İkinci bir Ebru ve Cedi vakası, Allah çirkin şansı versin arkadaşlar, Hayır anlamıyorum ki bu adam ne buldu bu kadında, Kızlar son kalemizi de kaptılar, O kadar güzel kadın varken niye Lavin Yılmaz, Hiç olmamışlar, Yakışmıyorlar bile.... Kötü yorumlardan iyi yorum seçemiyordum. Murat bir kere o kadar ünlü bir insan değildi, ünlü biri olsaydı herhalde beni taşlarlardı!

Kadın gayet güzel abi şu gözlere baksanıza, Murat Sarper: Savcım da savcım, Allah'ım sonunda aklı başında bir ünlü, Oha oha Murat Sarper'inkine bakın, Kadın savcıymış bir de, Kadını şimdi niye linçlediniz ki gayet de doğal ve güzel gidin başka yerde havlayın... Havlayına nedense çok gülmüştüm. Kötü yorumlara başta biraz üzülsem de sonradan el alemin laflarının beni ilgilendirmediğini fark etmiştim! İnsanlar her zaman konuşur, demediklerini bırakmazlar! Bununla birçok sıradan vakada dahi karşılaşmıştım! Dediğim gibi el aleme neydi ki? Fikirlerinin neyi değiştirebileceğini sanıyorlardı? Hiçbir şeyi! Sevdiğim adam beni sevdiği sürece laflar teferruatta kalıyordu! Konuşurlar, hep konuştular, biz bile demedik mi bu bununla hiç yakışmamış diye! Hepimiz dedik! Ama artık bir şeylerin farkına varmamız gerekiyor, el alemin hayatlarından bize ne ki? Kimin ne yaşadığını bilmeden konuşup duruyoruz! Bize ne? İnsanların hayatlarını mahv etmeye hakkımız yok! Kimseyi üzmeye hakkımız yok! İnsanlar birbirini unuttukça bizden geriye ne kalacak? Herkes birbirini linçledikçe bizden geriye ne kalacak? Ön yargıları bir kenara bırakmanın zamanı geldi! Bir fikir size uymayabilir ama sizi etkilemediği müddetçe karşınızdakini üzmenin kime ne yararı var? Unutmayın, birbirimizi dibe çektikçe bizden geriye hiçbir şey kalmaz! Kuyu kazmayı, plan çevirmeyi bir yere bırakın! Hiçbirimizin hayatı bir program, kurgu değil! Hiç kimsenin üzerimizde etiketi yok! Huzura kavuşun, kafanızı boşaltın ve rahatlayın! Şu hayatı savaşarak yaşayamazsınız! Sevin, sevilin yaşamaya bakın! Unutmayın insanlardan size ne, sizden kime ne?

♧♧♧

Murat Sarper...

Lavin Yılmaz uykusunda gülümsüyor. Birinin ona söylemesi gerekiyor, kimseye böyle gülmemesi gerektiğini. Hiç değişmemiş! Yıllar önce bir hastane odasında da böyle gülüyordu! O zamanda fısıldamıştım kulağına, dünyanın en güzel gülümsemesini dudaklarına yerleştirmemesi gerektiğini! Hayatı elinden alınmış biri olarak gülümseyebiliyordu! Zayıf olduğunu düşünüyordu, bilmiyordu! Ne kadar duyurmaya çalışsam da benim sesimi duymuyordu! Lavin Yılmaz ayakları yere basan, yıkılmaz, geçilemez bir kale gibiydi!

Hiçbir şeyi düşünmek istemiyorum. Öğrenecek, bir gün duymak istemediği her şeyi zamanı geldiğini öğrenecek! O gün tekrar yıkılacak... Düşünmek istemiyorum!

Derin bir iç çektim! Saat 17.30'a doğru geliyordu. Uyanması gerekiyordu, uyandırmaya kıyamıyordum. Elimle kâkülünü kenara doğru çektim. Ah Lavin, sen bana ne yapıyorsun? Alnına bir öpücük kondurdum.

"Baban da biliyordu Lavin, seni her şeyden daha çok sevdiğimi!"

Belki de o yüzden seni bana emanet etmişti. Yaşat demişti o gün bana! Yaşıyor Serdar abi! Kaybettiğimiz bütün insanlardan sonra bu bize bir lütuf! Yaşıyor, nefesinin sesini duyabiliyorum! Düşüncesi bile nefesimi kesiyor! Yanağını yavaşça öptüm. Lavin Yılmaz, yanımda ve güvendeydi!

Elimi sımsıkıca tutmuştu, baş parmağımla elini okşadım. Diğer yanağına da bir öpücük kondurdum ve telefonuma doğru uzandım. Deniz'e bir mesaj yazdım.

Sen:

Magazine bu resimleri kim yaymışsa bul, gerisini biliyorsun!

Deniz sanki mesajımı bekliyormuş gibi birden gördü.

Deniz:

Yanına mı getireyim!

Sen:

Hayır dava aç!

Deniz'in şu an güldüğün yemin edebilirdim. Beni ne hâle getirdin kadın...

Deniz:

Lavin telefonu Murat'a verir misin? Hiç komik değilsin!

Deniz:

Yemin ediyorum bu sefer seni sevgiline şikayet ederim!

Gülümsedim, daha öncede mi Deniz'e yazmıştı? Ah sevgilim, kim bilir neler yazdın çocuğa?

Sen:

Arkadaşını ne çabuk sattın be Deniz!

Deniz:

Lali, bak ararım.

Sen:

N'olur ara Deniz!

İnanamıyorum sana Lavin, demek telefonumu arada sırada benden habersiz kullanıyordun! Bununda hesabını ceza olarak kesmeliydim.

Deniz:

Üff bir dakika, Murat abi sen misin? Ne yapıyorsunuz ya bir sen bir o mu yazıyorsunuz? Tek, tek gelin!

Sen:

Ben yazıyorum Deniz, bu arada teşekkürler Lavin'in buradan mesajlar attığını öğrenmiş oldum!

Deniz:

Ha****

Abi bak söyleme Lali'yi valla beni sürüm sürüm süründürür! Çocuğum var evli barklı adamım!

Sen:

Neyse Deniz, yazdığımı unutma! Kimin yaptığını öğrenmek istiyorum.

Deniz:

Yenge seni yola getirmiş!

Kimse eline su dökemez ha!

Bu arada fotoğrafınız yedi aleme konu oldu! Yakında imzada isterler sizden!

Telefonu kapattım. Umurumda değildi, istediklerini diyebilirlerdi! Lavin'e doğru döndüğümde kafamdaki tüm düşünceler sustu. Özür dilerim sevgilim ama artık seni uyandırmam gerekiyor. Alnına bir öpücük daha bıraktıktan sonra gülümsemesi arttı! Hayır uyanmamıştı ama gülümsemesinin büyüdüğüne şahit olmuştum. Bir an dudaklarına doğru yaklaştım ve kalakaldım. Öpemezdim, öpmemeliydim! En son öptüğümde ağlıyordu... Bir daha ona kedini kötü hissettirmek istemiyordum! Kendimi frenlememi istemiyordu, bu düşünceyi bilerek hareket etmemi de ama yapamazdım. Yanağına bir öpücük daha kondurdum bu seferki biraz daha sertti.

"Yaa!" diye mırıldandı.

Öbür yanağını da öperken onu kendime doğru çektim!

"Uyan artık sevgilim!"

"Yaa gitti işte rüya!" diye mızmızlandı, aklında rüyayı tamamladığına emindim! Zaten daha uykusu da açılmamıştı.

Kaşları çatılmış, dudakları üzüntüden asılmıştı.

Biraz daha bekledim, uykuya mı dalmıştı tekrardan bilmiyordum ama yine gülmeye başlamıştı. Rüyasının devamını görüyordu sanki! Uyandırsam çok kızardı. Uyandıramadım.

"Rüyanda gülmemelisin sevgilim!" diye fısıldadım kulağına! Duysaydı kıskandığımı düşünürdü, kendisi hiç kıskanmıyormuş gibi! O kadar kıskançtı ki ağzım açık kalıyordu! Megumi'yi bile kıskanmıştı! Gülümsedim! Her erkek kendini kıskanan kadını isterdi, kova burcu olsun ikizler burcu olsun! Hoşuma gidiyordu, o kıskançlıktan delirirken içimden bir yerlerde bu kadın seni fena seviyor diyordu!

"Özür dilerim Lavin!"

Artık uyanmanın vaktiydi! Saçıyla oynarken, "Lavin!" diye seslendim. Duymadı.

"Sevgilim hadi uyan!"

Nasıl bu kadar uykulu olabiliyordu? Bir kez daha öpücük bıraktığımda, "Yaa, yapma!" diye mırıldandı tatlı bir şekilde. Bir kere daha öptüm.

"Yaa Murat, kılçığın batıyor!" dediğinde dudaklarımdan bir kahkaha çıktı. Serdar abi hep bahsederdi, küçükken Lavin kendisini babasına öptürmezmiş sakalları batıyor diye! Gözleri yavaşça aralandı.

"Mutlu musun gitti rüyam!"

"Ama sevgilim beşinci rüyanı gördün!"

Eliyle beni yatağa ittirirken direnmedim, başını göğsüme yasladı.

"Güzel bir rüya görüyordum, mahvettin! Kalkmıyorsun!"

Hâlâ uykuluydu, gülümsedim.

"Ne gördün de bu kadar kızdın bana!"

"Seni gördüm, uyandırdın beni!"

"Ama sevgilim gözlerini açınca da beni göreceksin!"

Hareketlendi ve gözlerini açıp başını bana doğru çevirdi. Gözlerini tekrar açıp kapattı. Gülümsedi.

"Olsun, rüyam çok güzeldi!"

"Nasıl güzeldi?"

"Cık anlatmam, sonra rüyamı çalarsın!" dedi. Kim bilir ne görmüştü?

"Hem niye kaldırdın ki beni, yatıyorsun hâlâ!"

"Yemeğe ineriz diye düşündüm."

Başını indirip iyice sokulurken bir bacağını bacaklarımın üzerine attı.

"Gitmeyelim, uyuyalım! Hem benim çok uykum var!" dedi yalancı bir esnemeyle.

"Sevgilim ama bende çok acıktım!"

"Ama sevgilim aşağıya kim inecek şimdi, yat yattığın yerde! Bak akşam olacak birazdan!" Asla susmuyordu, her şeye bir cevabı vardı. Her şeye!

"Twitter da neler yazmışlar gördün mü?"

Telefonuna uzanacağına adım gibi emindim! Bundan sonra da yemeğe inerdik.

“Cık!” dedi ve omuz silkti. Ne yani bakmayacak mıydı? “Beni buradan kaldıramazsın, hem zaten umurumda da değil!”

“Kaldıramaz mıyım?” diye sordum.

"Cık, kaldıramazsın!"

Gülümsedim bilerek yapıyordu, yenilecektim dediğine o da biliyordu. Bir elim beline giderken!

"Off tamam!" diye mırıldandı ve kendi doğruldu.

"Gidelim zaten uykumu da kaçırdın!"

Bende doğrulduğumda bacaklarını bacaklarıma doğru attı ve üzerimden atlayıp kalktı.

"Bungalovlara mı gideceğiz? Duş almam gerek!"

"Evet! Benimde almam gerek!"

Gözleri gözlerimle buluşunca gülümsedi.

"Beni uyandırmasaydın duşumu seninle paylaşabilirdim!" dedi ve göz kırptı. Ah Lavin seninle ben ne yapacağım?

♧♧♧♧

Lavin Yılmaz...

Duşumu almış ve odaya geçmişken Murat duşunu almak için banyoya girmişti. Siyah düz dantelden yapılma balon kollu omuzlarından başlayan siyah klasik kumaş elbisem dizlerimin üzerinde sonlanıyordu. Altıma ince bir kilotlu çorap giyip telefonu elime almış ve kendi hesabıma girmiştim. 50 bin takip isteğim vardı... Evet 50 bin... Dm kutumdaysa daha fazla istek vardı... Kim bilir neler yazmışlardı. Umursamadan arama kısmına gelip Murat'ı aratarak son gönderisine geldim. Nedense fotoğrafımız takipçi sayısından çok daha fazla beğeni almıştı, tam şu anda 458 bin beğeniye ulaşmıştı. Fotoğrafımızın maşallahı vardı. Yorumlarsa kısıtlandığı için çok azdı. 48 tane yorum vardı. Yorumlara girdiğim o an gözlerim donup kaldı! Hayır kalmaması gerekiyordu! Hem Megumi'nin hem de Murat Boz'un yorumu vardı! Gözlerimi açıp açıp kapattım! Yuh ama!

Çok yakışıyorsunuz dostlar. Yorumu Murat Bozdan gelmiş ve dost olduğumuz için sevinmiştim! Yani düşünsenize bir ünlüyle dostsunuz... Hem de Murat Boz'la!

He found his fairy! Bu yorumsa Megumi'den gelmişti. Bense bu yorumla bir kez daha yerin dibine girmiştim. Çevirisi ise o perisini buldu demekti... Çok naifti... Özür dilerim Megumi! Bilseydim erkek olduğunu senin için kötü düşüncelere kapılmazdım!

Aşağıya kaydığımda ise kabak gibi Deniz'in yorumunu gördüm.

Yenge gibi yenge! Olmuştu yorumu. Alın işte Allah'ın cezası da bu çocuk! Ne demekti yenge gibi yenge! Yok kocamda kocam! O an Deniz'e yorum yapmak istedim! Ama bilin bakalım kim yapamadı, Lavin Yılmaz! Çünkü ben kendi isteğimle kendi kendimi kısıtlamıştım! Murat'a beni takip etmesini söylemeliydim. Aşağıya doğru indiğimde çok fazla kişi olmasa da okumaya devam etmiştim. Yazılan yorumlar beni kendime getirmişti. Hepsi çok güzeldi ama en güzeli Megumi'ninkiydi! Murat bana istek atarsa altına koca bir teşekkürler yazmak istiyordum. Deniz'in yorumuna gelerek üstüne tıkladım, 180 bin takipçisi vardı. Maşallah. Yukarısındaysa bana takip isteği yolladığı görülüyordu! Onaylayıp takip isteği attım. Daha sonra fotoğraflarına girdim. Çoğu Azra'ylaydı, bence hepsi çok güzeldi! Zaten Azra çok güzel bir kadındı, Deniz'i de ne kadar gömsem de o da çok yakışıklıydı! Aşağıya doğru indikçe bütün fotoğraflarını gördüm. Evlilik, nişan... Ama bence en özeli evlilik teklifinin olduğu yerdi! Altına she said yes yazmıştı!

Kapı sesi gelince arkama doğru döndüm. Altına eşofman üstüneyse hiçbir şey giymeden elindeki havluyla saçlarını kurutarak banyodan çıktı. Gözlerim başta karın kaslarında kalsa da hemen telefonuma baktım ardından da telefonumu kapattım.

"Kurutma makinesini alabilir miyim?" diye sordu ve bir şey demeden kurutma makinesini ona uzattım. Sırtımı yatak başlığına yaslayarak onu izlemeye koyuldum. Ciddi bir tutumla saçlarını kurutuyordu, çok seksi duruyordu! Buradan tüm vücut hatlarını seçebiliyordum! Saçlarını kurutması bitince üzerine siyah bir gömlek geçirip altını yanımda çıkartırken gözlerimi kapattım. İnsan bir haber verirdi! Gözlerimi açtığımda pantolonunun düğmesini ilikleyip kemerini geçirdi! Gömleğini de pantolonunun içine koydu! Sonra saçlarını da tarayıp bana doğru dönünce dudağının kenarı kıvrıldı. Evet Sarper seni izliyorum ve bunu inkar edemeyeceğim! Bende ayağa kalktım ve bana doğru gelen Sarper'in yanına varmadan durup ayakkabımı giydim. Şimdi gözlerimiz neredeyse aynı hizadaydı. Parfümünü sıkıyor bense yavan bir sandal kokusu alıyordum, aslında kokunun Sarper'in üzerinde olmayınca pekte bir esprisi yoktu. “Hazırsan çıkalım!” Başımı salladım.

🌌🌌🌌

"Murat?" diye sordum mantıyı kaşıklarken.

"Efendim?"

"Birini takip etmiyorsun!" dediğimde kaşları çatıldı.

"Kimi?"

"Beni!" dedim pat diye!

"Senin yüzünden yorum yapamıyorum! Deniz'e iki çift lafım var!"

Murat sinsi bir gülümsemeyle, "Hani umurunda değildi?" diye sordu.

"Deniz tanıdığımız yahu!"

Dediğimi duymadan telefonunu açtı inşallah bana istek atıyordur. Bende istek için telefonum açık bekliyordum. Ee atsana hadi!

"N'apıyorsun ya istek atsana!"

"Yenge gibi yenge!" dedi gülümserken.

“Megumi’nin yorumun gördün mü?” Başını salladı.

"Çok tatlı değil mi?"

Yine başını salladı. Bu sefer bende onun gibi ekrana döndüğümde takip isteğini gördüm ve kabul ettim. Hemen yorumlara girip başta Megumi'ye teşekkür ettim sonra da Deniz'e yorum yazdım. Suç ortağı gibi dost! Yazdım... Hayır, Deniz'in de yorumu hoşuma gitmişti! Bu seferse Sarper'in fotoğrafına yorum yapmak istedim ama önce mantımdan bir kaşık aldım ama sonra vazgeçip telefonu kapattım. Gözlerim Sarper'e kilitlendi. Gözleri naifliğini üzerine bindirmişti.

"Nee?" dedim tatlı bir şekilde, ne olmuştu! Elini yanağıma uzatacakken dudağımın kenarına uzatmış ve parmağıyla dudağımın kenarını silip kendi parmağını da ağzına götürmüştü. Bense donakalmıştım onun bu rahatlığı karşısında.

"Çok tatlı!" dedi bir önceki atfımı sanki bana yapar gibi. İster istemez dudaklarım kıvrılıvermişti, hoşuma gitmemişte değildi yani! Sadece başka birisi yapsa iğrenebileceğim bir şeydi! Hiç öpüşmemişsiniz gibi konuşma Yılmaz! Tabii orası öyleydi ama bu farklıydı.

"İster misin?" diye sordum. Kaşları çatıldığında dudakları iyice kıvrıldı. Yok artık, daha neler neler neler Sarper!!

"Mantı yani!" dedim.

Kendine gel Lavin! Kendimdeyim zaten!

"Tabii beğendiysen!"

Evet, evet yaptığım şeyin adı sözlükte kurdu! Halimden gayet memnundum.

"Beğendim!"

Mantıyı kaşıklayıp ona doğru uzattığımda önce donup kalsa da daha sonrasında yiyebilmişti!

Hem zaten mantıyı kim sevmezdi ki?

"Hiç gitmesek, hep burada kalsak olmaz mı?" diye sormuştum iç çekerek! Bu anların hiç bozulmasını istemiyordum! O kadar huzurluydu ki burası Murat ile burada ömrüm boyunca kalırdım.

"Olur sevgilim pekala olur da, davalıların davacılarını yerler aman ha!" dedi gülümseyerek.

"Dalga geçme işimle ya, ben sana diyor muyum şantiyende kavga çıkar diye!" "Deniz'in işi o sevgilim!"

Tabii ya ortağı vardı onun! İşimizin başına dönme zamanı Savcı Lavin Yılmaz!

"Neyse benimde kalemim var!"

Onlarda da sekreter oluyor ama neyse!

Yemeklerimizi yedikten sonra ikimizde tatlı söyledik ve ben ilk defa gördüğüm böğürtlenli sütlacı söyledim. Tadı gerçekten çok mayhoş, çok güzeldi. Murat ise normal sütlaç almıştı. Bense yine Murat'a da yedirmiştim ama o beğenmemişti!

Tam kalkacağımız sırada etrafta bağrışlar çağırışlar duyulunca merakla dışarıya çıkmak istesem de Murat tarafından tutulmuştum. O ise hemen birini arayıp bilgi almıştı. Bağrışlar şiddetlenirken elinden kurtulup dışarıya çıkmıştım. Ağaç evlerin oradan geliyordu ses! Oraya doğru yöneldim.

"Lavin! Lavin nereye gidiyorsun?"

Murat'ın sesiyle durdum. Nereye gidiyordum?

"Merak ettim!"

Yanım geldi.

"Bir ceset bulmuşlar..." diye mırıldandı. Galiba işim beni çağırıyordu.

"Gidelim!" dedim ve sesleri takip ettim. Ağlayan bir kadın vardı!

"Açılın!" diye seslendim kalabalığa ve aralarından sıyrılarak olay mahalline giriş yaptım. Cesetten uzakta bir grup insan toplaşmıştı.

"Ne oldu burada?" diye sorduğumda. Biri olan biteni anlattı. Kadın biri ormanda gezerken bir ceset bulmuştu!

"Herkes uzaklaşsın, olay mahallinin içindesiniz!"

Telefonumu çıkartıp Engin'i aradım.

"Engin San Laçin'de bir ceset bulundu, acilen en yakın yerden bir ekip yollayın. Burası gittikçe kalabalıklaşıyor!"

Engin onayladığında kalabalığa tekrardan yöneldim ve uzaklaşmalarını söyleyip cesede doğru döndüğümde bir grup gencin cesede doğru yöneldiğini gördüm.

"Hop, nereye gittiğinizi sanıyorsunuz?" dedim önlerine geçerken.

"Sen nereye gidiyorsan bizde oraya gidiyoruz!" diye söylendi genç adam.

"Herkesin içine sizde dahilsiniz!" dedim net bir şekilde. Çocuk ağzını açtığında daha fazla konuşmasına izin vermedim.

"Haa illaki ben gideceğim diyorsan, buyur ama bir adım daha ileriye gidersen delili yok etmeye teşebbüsten içeriyi boylarsın!"

Arkamı dönüp maktule doğru flaşımı açıp yürüdüğüm sırada Murat insanların arasında bana doğru bakıyordu. Uzun kahve saçları vardı. Buradan bir kadın gibi duruyordu. Maktüle iyice yaklaşıp, yüz hatlarını seçmeye başladığımdaysa büyük bir şokla geriye doğru sendeledim. Ağzım ellerimde kalakaldığındaysa dengemi kaybedip yeri boyladım! Hayır, hayır bu olamazdı! "Lavin!"

Geri geriye doğru gitmek istesem de yere mıhlanmış gibiydim! Hayır bu gerçek olamazdı! "Has****!"

SON!

EVET ARKADAŞLAR 1.KİTABIN SONUNA GELDİK! BUNU SİZE ÇOK GEÇMİŞTEN YAZIYORUM! 18 ARALIK 2022!

Sizinle buluşmamıza çok az kaldı! Umarım hepimizin yüreğine değecek bir hikaye olur! Lavin Yılmaz hikayesini benimle 2021'de paylaşmıştı ama benim bunu sizinle şimdiye nasip oldu! Ve şimdi bende sonu belli bu hikayeyi size anlatıyorum! Umarım hepimiz için güzel bir sezon finali olmuştur! Bu 1. kitabın en uzun bölümü oldu! İçinde her şeyi barındıran bir bölüm! Benim için en özel bölümlerinden biri! Lavin'in çaresizliğinin sesini en içimden duydum! Bırakırsan anlarım diyordu! Murat Sarper ise gerçekten bende çok ayrı bir yeri var! Aslında ilk yazdığımda çok sert bir karakterdi yani ben öyle olmasını istemiştim ama o bu kalıbı kabul etmedi! İyi ki de etmedi... Peki ya Murat'tan okuduğumuz o kısım? İleriki bölümler de de çok fazla onun ağzından okuyacağız!

Ve asıl soruya geliyorum!Peki ya sizce ölen kişi kim? Lavin'i bu kadar sarsan bir ölüm kime ait olabilir? 2.Kitapta görüşmek üzere! Şu an yoksunuz ama bilin ki sizleri çok seviyorum!

 

Yıl güncellenmesi, 25 Ağustos 2024! Neredeyse 1 aydır sizinle birlikteyiz, bu benim için çok özel, çok anlamlı! Onların hikayelerine değer veriyor oluşunuz pahabiçilemez. Oy veren, yorum yapan, BAY'ı okuyan herkese sonsuz teşekkürle. Yllar sonra buraya gelenler tarihin 2024 olmasıyla karşı karşıya gelecekler, yıllar geçse de, yıllar sonra bile hepiniz benim için çok değerlisiniz! Yıllar bizden insanları götürdüğü gibi yeni insanları da hayatımıza katar. Çok sevdiğim bir söz vardır, bu bir bitiş değil bu bir başlangıç! Her yeni başlangıcınız size uğur getirsin 2025, 2026, 2027... Hepsine inşallah hep birlikte burada oluruz!

30 Ağustos'ta 2.kitabın giriş bölümünü yayınlayacağım. Hoş onu daha yazmadım... Ama yazarım ya (umutlu). Şu an ikinci kitabı düzenliyorum. Ve her bölümü çok uzun. Belki ara ara buraya birkaç kesit atarım. Aslında ben çoğunuzun düşüncelerini de merak ediyorum. Buraya neleri düşündüğünüzü, teorileriniz yazarsanız çok mutlu olurum.

BAY

1.Kitap Finali

BenZen

Lavin&Murat

 

Loading...
0%