Yeni Üyelik
29.
Bölüm
@1benzen

Bu bölümü yanlışlıkla sildiğim için yeniden yayımlıyorum. İyi okumalar...

 

Ben bilmem hangimiz yüz karası?

Ben düşersem o gözleriyle bile beni tutardı, o düşerse yerde kalması için ilk tekmeyi atan kişi yine ben olurdum!

Nasıl kıyabilmişti bize?

01.22

Büyüklerimiz aklına ne gelirse başına geldiğini söylerdi, bence bunun tek açıklaması evrene gönderdiğimiz negatif sinyallerden ibaretti. Ne kadar saçma olduğuna inanmak istesem de nedense tamamen gerçek olurlardı. Benimse sürekli aklıma gelen Murat ve işimin bir arada ne kadar yürüyebileceğiydi! Murat'ın bir katil ya da suçlu olabileceği ya da olduğundaysa benim nasıl davranacağım asla düşünmek istemediğim bir denklemdi! Aklıma gelen başıma gelmiş ve ben bunun yerine aklımın gitmesini istemiştim. Murat birini mi vurmuştu ya da vurulmuş muydu? Bu onun kanı mıydı? Yoksa başka birinin mi? Kendine gel Lavin, kendine! Aklını çalıştır, aklını çalıştır. Murat birini öldürmez, kendine gel Lavin! Öldürür diye fısıldadım kendi kendime, o birini öldürebilirdi! Peki ya öldürmediyse, o bir katil değilse? Bilmiyordum, kafam allak bullak olmuştu. Kendine gel ve gömleğe bak Lavin, anlarsın sen, anlarsın! Gözlerimi gömleğe çevirdim, çok kan bulaşmıştı; gömleğin neredeyse her tarafı kandan ibaretti. Murat Sarper yaralanmış olamazdı değil mi? Gömleği çevirerek iyice baktım, gömlekte delik yoktu. Onun kanı değildi... Birini vurunca üzerinize bu kadar kan sıçramasının imkanı yoktu daha çok bir kanamayı durdurulmak üzere bastırılmış gibiydi. Ya da bir boğuşma sırasında adam onun üzerindeyken ölmüş ve Murat'ın üzerine adamın kanı akmıştı.

Aklım almıyordu, ne gelmiş olabilirdi başına? Ne gelmişti de birini vurabilmişti? Başına ne gelmişti de birinin yarasına gömleğini bastırmak için kullanmış olabilirdi? Muhbir olmasına rağmen hâlâ pis işlerine devam mı edebilmişti? Birini vurmuştu, kalbim hâlâ onu suçlamak istemiyordu ama içimdeki bir yerden adalet duygusu fışkırıyordu! Peki ya Murat adamanın ölmesine sebebiyet vermişse.... Böyle bir durumda ne yapacaktım? Emniyete haber mi verecektim yoksa olayın üzerini örtebilecek miydim? Olayın üzerini bir savcı olarak örtebilecek miydim? Yoksa sıradan bir insan olup sevdiğim adamı mı koruyacaktım? Ne yapacaktım ben? Hayır Lavin, Murat birini öldürmedi ve sen hiçbir şey yapmak zorunda değilsin! Başıma artık kötü bir şey gelmeyecekti, artık kötü bir şey olmamalıydı, artık savaşmak istemiyordum, özellikle de onunla! Murat Sarper böyle bir şeyi yapamazdı, yapmamalıydı.

'Ölüm mü yaşam mı?'

O gün eğer depoda yakalanmasaydım gözünü kırpmadan o adamı vurur muydu? Gerçekten bunu yapabilir miydi? Adamın şakağına silahı dayamıştı. Belki de korkutmak içindi, olamaz mıydı?

Bilmiyordum, ben artık hiçbir şey bilmiyordum. Ben artık hiçbir şeyi bilmek istemiyordum!

Salondaki kanepeye oturmuş ve cevaplara kavuşmak için onun gelmesini bekliyordum. Deniz'in söylediği vakti çoktan geçmiştik! Her an gelebilirdi, belki Deniz'e Murat ne zaman gelecek yazabilirdim ama gereği yoktu! Belki de bugün buraya gelmemesi en hayırlısı olurdu! Peki gelmezse ne yapacaktım? Engin'i mi arayacaktım. Yapamazdım, bu sefer ona güvenmeliydim... Bu sefer ona güvenmeliydim, onu dinlemeliydim. Murat Sarper merhametliydi, yapamazdı böyle bir şeyi. Hem hemen gelmesini hem de hiç gelmemesini istiyordum!

Allah'ım, neye karıştım ben böyle?! En başından beri yanlış mı yapmıştım? Ne sanmıştım, bu bir hikaye değildi! O gün o depoya gitmemem gerekirdi daha sonrasındaysa Murat ile aynı evde kalmam, ona aşık olmam gerekirdi. Bunların hepsi en büyük hatam ve benim için kesin bir yenilgiden ibaretti! Böyle olmamalıydı, böyle olmak zorunda değildi! O depoya hiç gitmemiş olmayı isterdim! O depoya hiç gitmeyip Murat ile seneler sonra karşılaşmak isterdim! Yine karşılaşıp yine ona aşık olmak isterdim! Ben ona hep aşık olmak isterdim ama asla ve asla bir katili sevmeyi kendime yediremezdim! Sebepler Lavin, sebepler seni hiç mi ilgilendirmez? Ya mantıklı bir açıklaması varsa?

Herkesin katil olmak için bir sebebi vardır; kimisinin karısı ya da kocası aldatmış, kimisinin kan davası, kimisinin de namus davası vardır! Bazıları ise tozdan ufak olaylarda sırf psikopatlık olsun diye katil olurdu ve benim artık katil hikayelerine karnım doymuştu çünkü her insanın kendi iradesi vardı! Katil olmak ya da olmamak herkesin kendi seçimiydi! Eğer Murat bir katilse arkamı bakmadan buradan kaçmam gerekirdi çünkü bu içimdeki yanan cayır cayır adalet aşkı susmuyordu! Ve bu alev beni çok yormuştu! Sevdiğim adamı bile sevemiyordum, bu her şeyden öte çok ağırdı! Adalet duygum sevgimin önüne geçiyor ve ben ona aşık olmamın altında eziliyordum. Hata... Hataydı... Hata yapmıştım...

Kapı sertçe çarptığında oturduğum yerde irkilirken aldığım soluk ciğerlerimde kalakaldı. Etraftan oksijen çekildi ve zaman durdu. Boşluktaydım, boşluk hissi ya da hissizlik...

Üzerime çullanan suçluluk hissi, üzerine yapışan katil tabiri... Boşluk hissine rağmen saatin tik tak sesleri, kulaklarıma dolan acı, ruhumun tiz çığlığı... Murat Sarper bir katildi... Zaman artık durmalıydı, daha fazla akmayıp durması gerekiyordu! Hayatın tam da şu anda yok olması gerekiyordu, dünya tam da şu anda yerle bir olmalıydı! Olacaklardan deli gibi korkuyordum. Korku zehirli bir sarmaşık misali her tarafımı sarmıştı, en çokta kalbimi. Sanki kalbimin pimini çekmek üzereydi. Sanki kalbimi parçalamak istercesine daha fazla dolanmıştı... Kalbim sıkışıyor, kulaklarım uğulduyordu. Ne diyecektim? Ne söyleyebilirdim? Onu nasıl suçlayabilirdim? Nasıl yerle bir edebilirdim? Bugün bu eve hiç gelmemeliydim, o gün o depoya hiç gitmemeliydim! Murat'a böyle bir hayatta aşık olmamalıydım! Daha fazlasına dayanamazdım. Daha fazla acıya dayanamazdım... Onun yokluğuna dayanamazdım. Tanrım, ben ne yapacağım?

Yaklaşan ayak sesleri ve gerim gerim gerilen vücudum... Zaman akmıyordu, zaman geçemeyecek kadar yavaştı. Aklım yavaşlıyordu, aklımı yitiriyordum... Ayak sesleri sanki beynimin içinde ilerleyip bir anda durdu. Beynimi durdurdu... Kulaklarımdan tüm ses ve hava çekildiğinde artık tamamen boşluktaydım...

"Lavin?"

Hayretle doluydu. Beni burada gördüğüne şaşırmış, belki de bir an hatamı düzeltmek için geldiğimi zannetmişti. Sadece bir anlık, bir anlık düşünce... Ağırlaşmış başımı zorlukla ona doğru çevirip yorgun gözlerimi ona diktim! Parmak uçlarım karıncalanırken ayağa kalktım ve Murat'a doğru yalpalaya yalpalaya ilerledim, gözleri asla bırakmadı beni! Sanki düşersem gözleriyle beni tutacak gibiydi. Ben düşersem o gözleriyle bile beni tutardı, o düşerse yerde kalması için ilk tekmeyi atan kişi yine ben olurdum! Kalbimin döndüğünü hissediyordum! Belki de artık durmasının zamanı gelmişti!

"Murat..!" diye mırıldandım zorlukla.

Kolumu kaldıramıyordum, ellerim kollarım bağlanmıştı! Bugün burada onun karşısında dikilmek istemezdim. Elimde tutuğum kanlı gömleği daha çok sıktım ama yer çekimi sanki gömleği kendine çekmek istiyordu. Dünya onu benden kurtarmak istiyordu... Ben ondan bile daha kötü bir insandım...

"Lavin?"

Korkuyla bakıyordu gözleri gözlerime, düşüp bayılmamdan korkuyordu bir bilebilseydi hayatlarımızın içine edebileceğimi arkasına bile bakmadan kaçardı, tıpkı iki gün önceki gibi! Korku, yorgunluğu da gözlerine çekmişti ama o da tıpkı benim gibi korkuyordu ben duyacaklarımdan o da olacaklardan... Sarmaşıklar boğazıma dolandı, nefesimi kesti... Sarmaşıklar kalbimi parçalamak için son bir hamle daha yaptı...

Acı çeken kısık bir sesle "Bu ne..." diye sorabilmiştim... Kolumu birkaç santim yukarıya zorlukla kaldırdım... Vücudum ruhumu reddediyordu, aklım kalbimi reddediyordu, adalet ikimiz de reddediyordu...

"Murat, bu ne?"

Kollarım kalkmıyordu ama gözleri ellerimi, ellerimdeki kanlı gömleğini bulmuştu! Gözleri donarak orada kalakalmıştı... Murat Sarper donakalmıştı...

"Kimin kanı bu Murat?"

Gözlerimin yaşlarla dolduğunu hissedebiliyordum ama akmıyorlardı hiç bir zamanda akmamışlardı. Sanki gözlerimin içinde donakalmıştı, zamanın donması gerekirdi. Seslenişimle dolmuş gözlerime şokla baktı. Gözleri gözlerimde donakaldı, zaman akmaya devam etti. Gözleri kabullenişle acı çekerek gözümden akan yaşa kaydı. Kalbim alevini kabul etmiş yanmaya başlamıştı. Sarmaşık son gücüyle kalbimi paramparça etmişti. Göğsümün ortasındaki sancıyla, kalakaldım. Acıyordu; tarifi olmayan, sözcüklerle ifade edilemeyen bir acıyla yanıyordum! Nasıl anlatırsam anlatayım eksik

kalacaktı... Sadece ölüm dindirebilirdi bu amaçsız gayemi! Sadece ölüm dindirebilirdi acılarımı, sadece yok olmak beni görünür kılabilirdi... Acılarımdan kurtulmak için ölüme sığınırdım, hep...

Gözleri kabullenişinin ilk saniyesinde dolmuş ve dudakları sanki birbirine yapışmıştı. Murat Sarper kalbimi parçalayan suçunu kabul etmişti... Murat Sarper, beni ezip geçen bir katildi. Ben zannetmiştim ki eğer yanında olursam onu bu hayattan kurtarabilirim, ben zannetmiştim ki onu katil olmaktan onu bir suçlu olmaktan aklayabilirim. Ben zannetmiştim ki içimdeki adalet duygusu ona da bulaşabilir... Ben zannetmiştim ki, onu severek nasıl adalete ilk lekemi atarsam o da kötülüğe ilk adaletinin lekesini atardı... İnanmıyormuş gibi gözlerine baktım gözlerindeyse suçluluk izi vardı! Nasıl kıyabilmişti bize?

"VERECEĞİN SADECE BİR CEVAP!"

Acıyla çıkan yüksek sesim hâlâ kabullenmek istemiyordu. Yapmadım demeliydi, yapmış olamazdı... İnanmak istemiyordum... İnanırsam yok olurdum... Vereceği cevapta benim istediğim yanıt yoktu!

"Yapmadığını söyle Murat, yapmadım de!" dedim kendi acizliğimden utanarak! Üzerime kir pas bulaşmış gibi hissediyordum, sanki bir el boğazımı sıkmış ve beni bir bataklığa batırıyor gibiydi. Sarmaşıklar kalbimin kanıyla boğazımı sımsıkı sarıyordu... Nefes alamıyordum, ellerimi istemsizce sarmaşıklardan kurtarmak için boğazıma götürdüm ve ovuşturdum. Murat'a arkamı dönüp etrafta dolanmaya çalıştım. Beynimin içindeki sesi durdurmak istedim. Murat Sarper yapmış olamazdı... Yapamamalıydı... Nefes alamıyor, boğuluyordum!

Birden ona doğru döndüm, yakasına yapışmak istedim, yakasına yapışıp onu sarsmak istedim! Bağırmak çağırmak istedim! Yapmadım demesi için yalvarmak istedim... Yapamadım... Hayal kırıklığıyla omuzlarım çöktü elim boğazımdan kaydı!

"Ya ben sana güvenmiştim be!" dedim elimin tersi kalbine çarparken, tiksinmiş gibi çarpmış ve yerini terk etmişti! Tiksinmiş miydim?

"HANİ DİYORDUN YA BANA NEDEN GÜVENMİYORSUN DİYE! BEN SANA DELİ GİBİ, ÇILDIRMIŞ GİBİ GÜVENİYORDUM! Ben sana hiç kimseye güvenmediğim kadar güveniyordum, ben senin kötü bir insan olduğunu bile bile seni seviyordum..."

İtiraflar en çok sahibini yakar... İtiraflar zehirli bir oktur, kendinize saplarsınız... Murat Sarper utançla başını yere doğru eğmiş ve dudakları birbirine yapışmıştı. Murat Sarper günahlarının acizliğiyle kalakalmıştı...

"SUSMA BİR ŞEY SÖYLE! NASIL YAPTIN BUNU SARPER? NASIL YAPTIN! NASIL YAPABİLDİN YA?!! NASIL?! NASIL?!"

Yapmadım demeliydi, yapmadığını söylemeliydi! Şu anda bile yapmadım demeliydi...

Cevabı duyamayacağım kadar kötü müydü? Vereceği cevap gerçekten bu kadar kötü müydü?

"Yazıklar olsun sana!" elimden çarpıp yüzüne savrulan gömlekle birlikte kapı sesi duyuldu!

"Azra diyorum çık dışarı."

Bir salonun ortasındaydık. Bir katil, bir katilin yandaşı ve bir savcı. Bir salonun ortasındaydık. Sevdiğim adam, dostum ve ben... Deniz karşımda olay yerini incelerken Murat ve ben iki suçludan ibarettik! Ellerim ayaklarım titriyordu, deli gibi bağırmak kırmak ve dökmek istiyordum! Beni yerle bir etmişti... Beni yerle bir edebileceğini bilirken ona aşık olmuştum... İkimizde suçluyduk, ben onu sevdiğim için oysa bir katil olduğu için... Ona benziyordu, gözlerimin önünde tam da ona benziyordu...

"BEN SENİN O ADAMDAN FARKLI OLDUĞUNU ZANNETMİŞTİM!"

Murat'a bakmadan Deniz'i de es geçerek bacaklarımın dayandığı yere kadar gitmiş ve sonucunda da merdivenin korumalığına tutunarak basamağına çökmüştüm. Neredeydim, ne yapıyordum ben? Zaman üzerime çullanmış, yavaş akmaya yemin etmişti. Zaman beni ezmek için yer aramıştı. Zaman beni öldürmek için yer aramıştı ama ben bir ölüydüm! Tekrardan ölemezdim... Sarmaşıklar beni öldürmek için harekete geçti, beni bir ölüydüm tekrardan ölemezdim... Ruhumu almışlardı benden, ruhumu daha ne yapabilirlerdi? Hayat bir kez daha beni dibe çekmekten çekinmedi...

"Ben senin babamdan farklı olduğunu zannetmiştim!"

Seni baban bile sevmemişti ki Lavin, sen elin oğlunun seni sevmesini bekliyordun. Seni annen bile sevmemişti Lavin niye Murat sana değer versindi ki? Beni kimse sevmemişti! Herkes ama herkes teker teker bırakıyordu beni, herkes! Hiçbirinde sorun bende değildi ama belki de ben suçluydum! Bu dünyaya gelerek, bu hayatta var olmaya çalıştığım için en çokta ben suçluydum! Sen kimseyi sevme demişti ya bana, beni de kimse sevmemeliydi! Çünkü beni ailem bile sevmemişti! Beni kimse sevmemeliydi ben bu hayatta hiçbir şeyi hak etmiyordum... Zaman akmıyor sanki yerimde titriyordum, parçalanmış kalbim kan kusarken bedenim hâlâ direniyordu. Neye direniyorsun diye fısıldadım... Neden direniyorsun?

Ellerimin sarsıldığını hissediyordum! Titremiyordum, yaşamak için tepki vermiyordum! Yaşatılmak için sarsılıyordum. Gözlerimi mavi gözlere çevirdim.

"Bak bana bak. Lavin. Bana bak!"

Ne zamandır buradaydı, ne ara yanıma gelmişti bilmiyordum... Zaten önemli de değildi... Ona da hayatımda yer yoktu! Paramparça kalbimde onun da bir yeri yoktu! Kolumu ellerinden kurtularak, belki de ondan kaçarak bir üst basmağa çıktım.

"LAVİN"

Korkarak kendimi daha çok geriye çekmeye çalıştım, gözlerinde her ne görüyorsam aklım kaçmamı söylüyordu. "Dokunma bana!" dedim kendime iyice çekilirken. Ne yapacaktım? Hani o yapmazdı, hani o yapamazdı? Bir cevap bile veremiyordu! Ben yapmadım diyemiyordu! Ne yapacaktım ben?... Deniz hâlâ beni sarsıyor bense hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordum ama göz yaşım akmıyordu! Korkuyordum, yapacaklarımdan ve karşılık bulacaklarımdan...

"DENİZ BIRAK!"

Başımı dizlerime yaslayıp kendi karanlığımla buluştum. Herkese uğursuzluk bulaştırıyordum... Vücudum sanki uğursuzluk tarafından lekelenmiş gibiydi, sarmaşıklar geçtiği yerlere sürtünüyor ve en sonunda beynime doğru yöneliyordu.

"NE BIRAK Murat? NEYİ BIRAKAYIM! Uzak dur, bu sefer uzak dur!"

Kulaklarımı sımsıkıca kapatıp başımı yere doğru eğdim. Çok korkuyorum, o kadar çok korkuyorum ki ellerim ayaklarım titriyor; o kadar çok korkuyorum ki vücudumun her tarafına sanki bir delik açılmış ama ben yine de kan kusuyordum; doğruyu yapamamaktan o kadar çok korkuyorum ki beynim resmen benimle oynuyordu... Yeter diye mırıldandım, yeter... Sarmaşıklar yerinde durdu, geçtiği yerlerin acısı cam kırıkları gibi bedenimi zedeledi. "Lavin bak bana."

"DOKUNMA BANA!"

Kendimi biraz daha geriye çekmeye çalıştım ama başarılı olamamıştım... Elleri yara izlerime teker teker dokundu ve canımı tekrar tekrar yaktı. Dokunduğu her yer acıyordu!

"Kimse dokunmasın bana, dokunmayın bana, dokunmayın!"

Titrediğimi bilinçsizleştiğimi hissediyordum. Nefes alamıyor ama almakta istemiyordum! Ölmek istiyordum, yok olup gitmek istiyordum! Bir sefer de ben yok olmak istiyordum! Bir sefer... Hiç kimse bana dokunmamalıydı, dokunan herkes benden gidiyordu, herkes yok olup gidiyordu!

"Tamam dokunmuyorum Lavin!"

"Dokunmayın bana!"

Konuştuğu kelimeleri anlayamıyordum, sanki başka bir dilden konuşuyordu. Beynim kendini imha etmek üzereydi, önce kalbimin pimini çekmiş sıra kendisine gelmişti. Aklımın sınırları, kıvrımları yok olmuştu... Bir şeyler yapmalıydım! Yapabilmeliydim!

"Bak bana Lavin, bak dokunmuyorum! Kimse dokunmuyor sana! Şimdi sakince nefes al Lavin!"

"Deniz, s**** git şuradan!"

"Murat kendine gel! Kendine gel!"

Başımı kaldırıp nefes almaya çalıştığımdaysa aldığım her nefes sanki boğazıma batıyor geçtiği yeri tahriş ediyordu! Hiçbir şey hissedemiyordum, hiçbir uzuvumu; parçalanan kalbimin acısı dışında!

Deniz ellerini dokunmadığını göstermek için kaldırmış Murat ise Deniz'i durdurmaya çalışıyordu. Hataydı, yalandı, kanunsuzluktu. Bir şeyler yapmalıydım, bir şeyler yapabilmeliydim. Engin'i aramalıydım! Çantam neredeydi, aramalıydım, hemen arayıp Engin'e söylemeliydim olanları! Belki birisi öldürülmüştü, belki de yoğun bakımda ölüm kalım savaşı veriyordu! Aramalıydım Engin'i, aramalı! Çocukları olabilirdi ya da onu çok seven bir eşi, ailesi vardı belki de? Aramalıydım, Engin'i aramalıydım.

"Aramalıyım, aramalıyım, telefonun nerede?"

Üstümü başımı aramış ceplerime bakamayınca sinirden içindekileri dökmüş ama yine de telefonu bulamamıştım! Telefonum neredeydi? Neredeydi telefonum?

"Telefonum yok, nerde telefonum!"

"Lavin sakin ol!"

"Telefonum yok telefonum nerde? Deniz telefonumu ver, telefonum yok!"

Sarmaşıklar beynimi sarmıştı; düşünemiyordum, yok olmak istiyordum, düşünemiyordum! Aklımı kaybetmek üzereydim, aklımı yitiriyordum! Zaman anlamsızlaştı, yaşamak fazlalıkmış gibi geldi. İkisi devam etse de artık gözüm yoktu...

Anlatıcı bakış açısıyla!

Karşısındaki kadını sarstı, kadın ne kadar sarsıldığında daha çok kendini yitirse de adam bunu anlayamayarak sarsmaya devam etti. Kadın deli gibi telefonunu istiyordu, içindeki yangını nasıl yöneteceğini şaşırmıştı! En sonunda kadının yanaklarının avuç içleriyle sabitledi! Artık onun sırası gelmişti!

"Lavin sakin ol! Aramak mı istiyorsun seni zorlamayacağım ama önce beni dinlemelisin! Anlıyor musun beni, beni dinle!"

Kadın anladığına işaret olarak hiçbir tepki vermiyordu, olanları duysa da anlayamıyordu. Aklı ona oyunlar oynuyor kendi sonunu hazırlıyordu.

"Telefonum yok, aramalıyım!"

"Deniz YETER!" diye bağrınca arkadaki sesle kadın irkildi! Yerdeki adamı kolundan çektiğinde kadının yanakları ellerinin içinden kaydı. Kadın korkarak adama baktı, ondan da mı korkuyordu? O sana zarar vermez diye fısıldadı parçalanmış kalbi, o sana çok zarar verdi diye fısıldadı aklı...

İki adam karşı karşıya kaldığında "Yapma!" dedi adam acı içinde! Çünkü kadının bilmemesi gereken şeyler vardı! Bu ikisinin arasında sır kalmalıydı! Kadın duyarsa her şey biterdi, kadın duyarsa ne olursa olsun onu asla yanında tutamazdı... Yanında tutmak istiyordu, her şeye rağmen!

"Murat yeter anlıyor musun? Her şeyi bilecek! Anlıyor musun?"

Kolunu adamdan kurtarıp tekrardan kadının önüne çöktü, kadın artık titremiyordu, olayları idrak etmeye çalışıyordu ama aklı hiçbir şeyi kabullenemiyordu. Adamın kabullenmiş acı çeken ifadesi ikisinin üzerine çullandı.

"Lavin bunu sen biliyordun zaten. Bizim temiz değil de kirli işlerimizin olduğunu sen en başından beri biliyordun."

Kelimelerin yükü ağır geliyordu, olması gereken böyle değildi. Duyulması gerekenler aylar öncesine aitti.

"Kendini kandırma, sen babanın izinden giden insanların nasıl olduklarını adın gibi biliyordun Lavin. Ama biliyor musun bunun yanında sen hiçbir şeyi bilmiyorsun!"

Kadın algılayamıyordu neyi bilmiyordu ki o? Bir bilebilseydi paragraftaki küçücük bir nokta olduğunu asıl o zaman kopartırdı kıyameti! Cümlenin sonuna yerleştirilmişti, oyununun en sonuna... Ya kazanacaklardı ya kaybedeceklerdi. Yalanlar kaybettirdi...

"Bu adam var ya bu adam ellerinin kanlı olduğunu söyleyip, o kanlı gömleği yüzüne çarptığın senin kalp atışlarının sebebi olan adam..."

Deniz eliyle biraz önce karşısına aldığı adamı gösteriyordu! Adamsa hüzünlü gözlerle kadına bakıyordu! O kadar aciz hissetmişti ki karşısında, utandı kendinden. Geçmiş, hatırlayabildiği geçmişi gözünün önünden geçti. Hak etmiyordu... Kadın bunların hiçbirini hak etmemişti...

"Senin haberin var mı biz seni kaç defa o adamın elinden kurtardık Lavin? O Tarık denen itin elinden sadece seni değil Burak'ı Elif'i kaç kez kurtardık haberin var mı? Olay mahallerinde sana kumpas kurdular eli kanlı dediğin bu adam ortalığı yıktı, seni korumak için canla başla çaba verdi!"

Murat Lavin için her şeyi yapmıştı, peki ya Lavin o şimdi ne yapacaktı? Arayıp verecek miydi sevdiği adamı polisin eline yoksa göz mü yumacaktı tüm bu olanlara, işine ihanet mi edecekti? Benliğine, bugüne kadar yetiştirdiği değerlere ihanet mi edecekti?

"Evine kaç kere girdiler Lavin, kaç kere odana kamera koydular. Haberin var mı bundan? Peki ya Lavin banyona da kamera koyduklarını biliyor muydun? O çok güvendiğin adalet işliyor mu Savcı Lavin Yılmaz. Evinden ses cihazları çıktı. SARS'ın bundan haberi var mıydı? Ya da ne bileyim adliyenin, emniyetin. Yok Lavin ne yapıyorlar söyle bana ne yapabiliyorlar. Ya seni korumayı bile beceremediler, Tarık Sarper'i onca delile rağmen içeriye atamadılar! Peki ya olay günü Lavin sen canını dişine takıp yakalanması için bir video gönderdin, kim yok etti onu Lavin? Sen bizi 2 aydır tanıyorsun biz seni yıllardır tanıyoruz. Serdar abinin anlattığı o kızsın sen."

Cümlelerin arasından sadece bir kelimeye odaklandı, Serdar... Babası onu sevmeyen adamın tekiydi, hiç ve hiç anlamı yoktu onun için! Hem de hiç! Deniz duraksadı onun da boğazı düğümleniyordu, kardeşinin sevdiği kadın, en güvendiği abisinin kızı vardı karşısında! Boğazı düğüm düğüm oluyordu ama o yine de yutkundu! Kadının onları yüzüstü bırakmayacağına inanıyordu... Peki ya bırakırsa, o zaman ne yapacaktı?

"Lavin benim kardeşim öldü, yaşayan hiçbir akrabam yok varsa bile ben bilmiyorum ama Murat hayatıma girdi arkadaşım oldu dostum oldu kardeşim oldu. Sonra sen girdin. Kız kardeşim oldun. Anlıyor musun? Sen benim kız kardeşimsin Lavin. Ama yine de aramak istiyorsan buyur Lavin yol senin. Ama şunu unutma savcım, adaletteki bu terazilerin kefesi doğru tartmıyor. Ne senli ne de sensiz. Bir gün... Bir gün senin de cansız bedenini bulduklarında katilin elini kolunu sallaya sallaya gezebilecek. Hem de o katilin kim olduğunu herkes bilecek ama o adam elini kolunu sallaya sallaya dolaşabilecek. Çünkü Savcım bu dünyada kötülere hiç bir şey olmuyor, iyilereyse de kendi adaletini yaratmak düşüyor. Ya şimdi burada kalır bizimle o Tarık şerefsizini yerle bir etmemize yardım edersin ya da o çok güvendiğin adaletin kollarına koşarsın. Seçim senin!"

Adam daha fazla bir şey söyleyememişti. Zorlukla yerinden doğruldu, içindeki kin ve öfkesi hiç bitmiyordu. Adalet sadece aciz insanlar için mi vardı? Güçlü insanlar niye adaletin sillesinden geçemiyordu? Neden onlara hiç bir şey olmuyordu? Güçlü, güçsüz fark eder mi diye içine fısıldadı kadın! Katil, katildi! Güçlü ya da güçsüz fark etmezdi... Her isteyen kendine adalet yaratamıyordu, o aile kendine adalet yaratabilecek miydi? Aciz insanlar kendi adaletini yaratabilecek miydi?

Hayır, her isteyen kendine adalet yaratamazdı! Hayır, kimse adaleti sorgulayamazdı. Bozuk çark bile dursaydı dünya yerle bir olurdu. En azından çalışıyordu, en azından. Adaletin fazlası da olmaz azı da... Adalet yaratılmaz diye fısıldadı kendine, adalete yön verenler vardı...

Kadın hızlıca ayağa kalktı ve salona geçip telefonu aldı. Tüm iplerin koptuğu ve umutsuzluğun hat safhaya ulaştığı o zamanda Engin'i aradı.

"Alo Engin?" dedi titreyen sesiyle!

Murat Sarper sevse de katil olabilmişti, Lavin Yılmaz sevse de onu polislerin eline verebilmeliydi.

"Engin .....'deyiz acil bir ekip yolla, incelesinler evi, evden bir kanlı gömlek çıktı!"

Cevabı beklemeden telefonu yüzüne kapattı? Eğer şu anda aramasaydı bir daha arayamazdı...

İçinde vereceği adalet savaşının bir gün biteceğini bilseydi yine de verir miydi sevdiğini polislere? Bir savcı asla bir suçluya aşık olmamalıydı!

"Lavin ne yaptın sen?"

Deniz'in sesi yorgun geliyordu! Yıkılmış, hayal kırıklığına uğramıştı. Belki de ihanet uğramıştı, küçük kız kardeşi ona ihanet etmişti! Hem de o çivisi sökülmüş adalet uğruna! Yediremiyordu kendine, sinirle elleri yumruk oldu.

"Deniz, sus!" dedi Murat!

"Lütfen!" diye ekledi...

Deniz kadının yanına doğru gitti ve tam karşısına geçti! Ağır konuşacaktı, ağır konuşabilmeliydi çünkü kadın onları yok etmişti! Gözünü bile kırpmamıştı.

"Ben kardeş olduğumuzu sanmıştım!" dedi hayal kırıklığıyla! Bu kelime o kadar hüzün taşıyordu ki, bir evi bile yıkardı. Altında kalanlar yine onlar olurdu.

Kadınsa içinde kendini sorguluyordu! Ne yaptığının farkına daha yeni varmıştı ki adam arkasını dönüp ondan uzaklaşmıştı. Adamın arkasından gitti ama nafileydi, artık hiçbir şeyi düzeltemezdi. Doğruyu yapmıştı peki bu yüreğindeki darlıkta neydi? Doğruyu yapmamış gibi hissettiren de neydi? Ayakları titrerken yere kapanmamak için duvara zorla tutundu. Etrafı dönüyordu, gözlerini açamıyordu. Ne yaptım ben dedi kendi kendine, ne yaptım? Her şeyi mahvettim, herkesi yerle bir ettim.

Sırtını zorlukla duvara dayamış ve kendini yere bırakıvermişti! İçindeki tutamadığı acı güçsüzlükle dudaklarından firar etmeye, bağırmaya ve duvarları yumruklamaya başladı! İçi yanıyordu, dışarısı da yanmalıydı! Kalbi acıyordu, acısını çıkarmalıydı! Sevdiklerinin canı yanmıştı, canını yakmalıydı! Hak etmişti, acısını kendinden çıkartmalıydı! Kafasının içinde sürekli yanlış yaptığını söyleyen sesler duyuyordu, sürekli ve hiç bitmeyen sesler! Aklı ona oyun oynamıştı! Hani doğru olanı yapmıştı? Hani doğrusu buydu? Beyninin içindeki ses şimdi de susmuyordu! Sesleri susturmak isteyen elleri duvardan ayrılarak kafasını buldu, saçlarını çekiştirmeye başladı ama bunun farkında değildi! Canı yanıyordu, bedeni de yanmalıydı! Bedeni daha fazla acımalıydı, canındaki acı geçsin diye! Kafasını duvara vurmaya başladı, bu sesler susmuyordu, kafasına kafasına vuruyordu artık sessizleşmeliydi etraf! Beyninin içindeki sesler susmalıydı! Artık dayanamıyordu. Sarmaşıklar bu seferde beynini parçalasın istedi ama onlar sadece kalbini parçalayıp yok olmuşlardı. Suçlusun dedi içindeki ses, her şey senin yüzünden oldu.

"YETER, YETER!" diye haykırdı kadın, defalarca! Ne aklı susuyordu ne de kalbi! Hiç bir şey susmuyordu, sakinleşmiyordu, karmakarışıktı!

Şimdiyse kafasına bile vuramıyordu çekiyordu ellerini kafasına doğru ama elleri kafasına ulaşamıyordu!

"Şişşt!" dedi adam kadının küçük ellerini ellerinde kaybederken! Kadının ellerini belinde birleştirdi ve kendine zarar vermesini engelledi! Bir eli başının arkasındayken diğer eli iki elini de belinde tutuyordu. Kadının gözleri kapalıydı, başını hâlâ duvara vurmaya çarpıyordu. Adamın gözlerinden bir damla yaş aktı. Onun da canı acıyordu, kadının ayağına taş değse onun canı yanıyordu! Nasıl bir duyguydu bu sana bir şey olmazken kalbin acıyordu? Nasıl bir duyguydu bu kendinden önce hep ama hep onu düşünüyordun? Kadının yüzüne bile bakmaması gerekiyordu adamın ama kıyamıyordu sevdiği kadına. Biliyordu içindeki arafın, en çok kendine zarar verdiğini...

"Sakin ol güzelim!" diye mırıldandı adam, o da ne yaptığını bilmiyordu! Belki de bir katilin ellerinin savcının ellerinde işi olmamalıydı. Ama o yine de umursamadı, çünkü biliyordu kadını kendinden bile çok sevdiğini. Başındaki eli yanaklarına giderken kadını sakinleştirmek ve düşüncelerini susturmak istiyordu. Saçına ve başına küçücük öpücükler bıraktı, kadının susmayan düşünceleri duruldu. Uzun zamandır fark ettiği ilk şey tanıdığı sandal kokusuydu, Murat'a özel olan sandal kokusu! Gözlerini yavaş yavaş araladığında ağladığını fark etti... Gözleri net göremese de adamın gözlerindeki kederi fark etmişti. Çok güzel kokuyordu adam, çok nazikti ona karşı! Çok kaba davranmıştı ona karşı!

Kadının iki elini bıraktığında iyice kendine sardı, sıkı sıkı sardı, içinde nasıl can çekiştiğini en iyi o biliyordu! Bir yandan bas bas bağıran vicdan, diğer tarafında yanan bir kalp! O an fark etti adam, kadın da onu seviyordu... Belki de tüm cümlelerin sonu olmuştu... Sona gelmişlerdi.

"Neden kızmıyorsun bana?" diye sordu acı içinde. Onu şikayet etmişti bağırmalıydı, kızmalıydı, bırakıp gitmeliydi! Ona sarılmamalıydı, yüreğindeki acıyı katlamamalıydı.

"Kız, söv bana, kov beni ama iyileştirme! Yapma bana bunu, kız bana Murat, kız!"

Kızsaydı ruhuyla kavga etmezdi kızsaydı rahatlıkla çekerdi acıyı ama ona karşı gösterdiği merhamet ruhunu parçalıyordu! Sahiden onun bir ruhu var mıydı?

"Bağır, çağır ama öpme beni Murat, kız bana!"

Gözlerinden akan yaşlar adamın göğsünü ıslatıyordu. Adamsa kadını göğsüne daha çok bastırdı.

"Sen doğru olanı yaptın güzelim, asıl böyle davranmasaydın ben sevdiğim kadından şüphe ederdim!"

Sesi kadını sakinleştirmek ister gibiydi, kendi içinde kızmıştı kadına ama adam biliyordu o ne kadar siyahsa kadını da o kadar beyaz olduğu için sevmişti. Kadın melek gibiydi ama adam onun cehennemi değildi! Ne kadar kızsa da ona, doğru olanı yapmıştı kadın ve bir de kadın sevince adam yaşadığını hissediyordu! Elleri ellerinde en kötü günde bile olsa adam yine de yaşardı!

"Sevme beni Murat, ben severken zarar veriyorum, sevme beni! Kimse sevmesin beni! Kimse! Ben severken öldürüyorum Murat, sen yaşa!"

Acıyan bir kalp daha da fazla acıyabilir miydi? Acıyordu işte, söylediği ve pişman olduğu her kelime canını yakıyordu adamın! Kadının her acısından öpmek o yarayı sarmak istiyordu ama ona dokunamıyordu bile çünkü o bu savaş uğruna çoktan katil bile olmuştu! Kadının kalbini karartmak istemiyordu çok seviyordu onu, insan sevdiği insana gelecek en ufak zarardan bile kaçınırdı! Adam becerememişti, ona en büyük zararı vermişti. Kadını arafta bırakmıştı... Kadını geriye doğru çektiğinde alnını alnına yasladı.

"Yanılıyorsun Lavin..." dedi kadının nefesini solurken. "...Yanılıyorsun! Soluğunda bile nefes veriyorsun bana, bu yaşatmak değilse nedir?"

Kadın kendini geriye çekerken adamın yüzüne bakmak istemişti. Gözlerine bakmış ve orada son bulmak istemişti.

"Özür dilerim Murat, özür dilerim ama burası susmuyor, burası susa öbür taraf susmuyor!" dedi sağ eli önce kafasını sonra kalbini gösterirken!

"Yapma." dedi adam. Artık yanındaydı ve kadın acı çekmemeliydi. Artık istediği gibi buradaydı ve acı çekmemeliydi.

Dışarıdan siren sesleri gelmeye başladığında, kulaklarındaki uğultu kalbindeki acı acı çığlıklara eklendi. Tüm bunlar kadının kendi eseriydi...

"Gitme!" dedi zorlukla. Elleri adamın kollarını sıkı sıkı tuttu. Gitmesini istemiyordu. "Gitme!"

Adam gözlerini kadınla buluşturdu ve ona güven verircesine baktı! Kollarını geriye doğru çekerek ellerinin ellerine düşmesine izin verdi.

"Hiçbir şey olmayacak Lavin! Bekle beni burada olur mu? Gidip geleceğim!"

Adam kadının saçına bir öpücük daha kondururken kadın adamın oradan çıkamayacağını biliyordu! Adam onu rahatlatmak için söylüyordu değil mi? O da dönemeyecekti, tüm bu olanların suçlusu kendisiydi! Öpmek istedi adamı, hep dikkatini çeken deli gibi hapis olmak istediği dudaklarını öpmek istedi ama yapmadı, yapamadı! Adam kadının yanağına son bir öpücük bıraktı.

"Yer soğuk Lavin, kalk!"

Adamın dudaklarından çıkan son sözle ayağa kalkarken elleri de artık kadını tutmayı bıraktı...

 

 

Loading...
0%