Yeni Üyelik
39.
Bölüm

Bir Sana Kalmış Hâlim

@1benzen

"Öpme desem öpmez misin gerçekten?"

01.31

Herkes hayatın çizdiği yolda düşe kalka büyür ama her şeye rağmen büyür. Halbuki içimizdeki çocuk biz ne kadar büyüsek de büyümez. Gözlerinizi kapatın ve hissedin mutlu huzurlu olduğunuz zamanları! Eminim ki vardır! Gözlerimi kapattım ve camı açık olan arabadan elimi dışarıya çıkartıp tenimi değen havayı selamladım, derin derin nefes aldım! Yaşadığımı hissediyordum, her şeye rağmen yaşadığımı hissediyorum!

San Laçin'e iki saatimiz kalmıştı, yüksek ihtimalle vardığımızda hava kararmış olacaktı! Ne kadar dört saatlik yol gitmiş olacak olsak da buna değecekti, hissediyordum! Hem size eşlik eden bir yoldaşınız bir de müziğiniz varsa saatlerce gidilen yorgunluğun ne önemi kalırdı ki? Radyomuz asla susmuyordu, ne varsa aşure mantığıyla dinliyorduk. Bildiğim her şarkıyı yüksek sesle söylüyordum, Sarper'se halinden gayet memnun olmalıydı ki ses çıkartmıyordu, hatta arada hayran kalmış bakışıyla bakıyordu. Sesimin kötü olduğunu biliyorum ama o gözler hiçte öyle olmadığını söylüyordu! Direksiyonda tutturduğu ritimle ya da sesiyle bana eşlik ediyordu! Kaçamak bakışlarla dikiz aynasından ona bakıyordum, bazen de net ve belirgin bir şekilde! Konuşmasak da tek bakışla anlaşabiliyorduk...

"Al beni, al beni buralardan!" diye devam ettirdim şarkıyı!

"Al beni, al beni buralardan

Çek beni kuyulardan

Al beni korkarak uyandığım tüm kabuslardan!"

Gülümsemeden edememiştim, uzun zamandır kabuslarıma eşlik ediyordu! Her kabusumdan sonra kendimi onun kollarında buluyordum! Murat Sarper beni alıp kendimden uzağa götürüyordu!

"Al beni, al beni buralardan

Çek beni kuyulardan

Al beni yaralıyım, yorgun düştüm bu tutsaklıktan!"

Adım gibi emindim ki bu kaçamak bize çok iyi gelecekti! Birbirimizi tanıyacak, eksiklerimizle yüzleşecek, yaralarımızı saracaktık! Duygularımızı tanısak da birbirimizi fiilen tanımıyorduk! Birbirimizi tanıyacak çok vaktimiz olmamıştı. Olsa bile çoğunda hislerimizi reddederek geçirmiştik zamanı.

"Yürüyüp durduğum bu yollar

Yorgunum ve biliyorlar etrafımdaki kurtlar

Yaralandığım tüm savaşlar

Ölüler var etrafımda ve hepsi uyanıklar!"

Susakaldım ve derin düşüncelerimden birine kaydım, Pera acaba yaşadıklarımız izleyip de bu şarkıyı bana mı yazmıştı? Tabii Lavin, koskoca Gökhan Mandır'da nasıl Lavin'le tanışırım diye kendini yiyip bitiriyordu! Çok kırıcısın, göreceksin bir gün tanışacağım canım Gökhan Mandır ile!

"Kendimi kaybettim, kendimi vurdum

Canım yandı korkuyordum

Ateşe atladım ve üşüyordum

Aklım gitti, düşüyordum!”

Buruk bir şekilde gülümsedim ve gözlerim yanımdaki adama kaydı!

"Al beni, al beni buralardan!" diye söylemeye başladım şarkıyı. Sarper'in gözleri saliselik olarak bana kaydı! Bu halim karşısında ettiği tebessüm iyice büyüdü, yanağındaki tek gamzesi belirdiğini dikiz aynasından görebiliyordum! Elimi gamzesiz yanağına koydum ve baş parmağımla yanağını okşadım, dudakları iyice gerildi! Yanağına kocaman bir öpücük bıraktım!

"Lavinn!" diye seslendi tatlı tatlı.

"Nee?" diye yanıtladım aynı tatlılıkla. Ne vardı yani öpemez miydim sevgilimi?

"Araba kullanıyorum güzelim!"

Elimi yanağından çektim.

"Ay öpüyorum yine de yaranamıyorum!"

Gülüşü sesine yansırken, "Sonraya sakla!" deyiverdi.

Omuz silktim.

"Banka kartı mıyım da taksit taksit istiyorsun?"

Gözleri yoldayken sağ eli sol elimi tuttu ve dudaklarına götürdü, içimde inceden bir sızı oluştu.

"Nazenin sevgilim!"

Elimi tutan elini ayırmadan aramıza koydu! Trip atabileceğim süre tam da buraya kadardı. İlgisi, sevgisi karşısında eriyip bitiyordum. Böyle yapınca karakoluna suç olasım geliyordu.

"Çok şanslıyım Sarper!" deyiverdim içimdeki sesi dışıma vururken!

Ne kadar bana nazenin dese de, o bana gelene ya da ben onu bulana kadar aşk içinden bilemesem de geberip ölmüştüm...

🌌🌌

Bir saat sonra yol üstündeki bir restoranın önüne arabamızı park etmiş ve içeriye el ele girmiştik! Ben lazanya sipariş ederken Murat portakal soslu biftek, tatlı olaraksa ikimizde böğürtlenli pasta sipariş etmişti. Bende ona sufle sipariş etmek isterdim...

"Yolun devamında arabayı ben kullansam?" diye soruverdim.

"Kullanırken dans etmeyeceğine söz vermen gerekiyor!"

Gülerek söylediği bu kelimeler hiçte hoş değildi, sonucunda sevgilim benim sesimi de çekebilmeliydi!?

"Haha, şakacı sevgilim!" dedim gülümseyerek.

Araba sürerken tabii ki de dans etmiyorum! Etsem ehliyetimi elimden alırlardı herhalde, Allah korusun!

Murat telefonu çaldığında izin isteyerek yanımdan ayrılırken göz kırpmayı da ihmal etmedi. İşiyle alakalıydı, sonucunda o bir patrondu ama bence artık Deniz'i de aramaları gerekiyordu sonucunda Murat'ın da artık bir sevgilisi vardı. Her şeyden nasıl da kendine pay çıkartabiliyorsun? İçimdeki sesi dinlemeyerek etrafıma bakınmaya başladım. Onca hayat, onca acı, onca mutluluk ama hepimiz gördüğü koca bir et yığını. Bazen ne ara bu hâle geldik diye soruyorum kendime ya da bu büyük şehirlerin bize altın tepsiyle sunmuş olduğu yalnızlığı neden kabullendiğimizi düşünüyorum. Hiçbirimiz diğerini önemsemiyoruz. Hiç kimseyi önemsemiyoruz, kırmaktan çekinmiyoruz, küçümsemekten de. Ne ara bu kadar katılaştık? Aynısını sende yaptın! Kendimi savunmuyorum, kendime de kızıyorum. Günlük uğraşlarda kaybolup gittik, insanlar birbirlerini unuttu. Hepimizin gözünü artık büyük bir hırs bürüdü. Hep daha fazlasını istiyoruz, sağımıza solumuza bakmadan birbirimizi ezip geçiyoruz. Ne için yapıyoruz bunu, takdir edilmek için mi? Yoksa sosyal medyalarda herkese ben başardım sloganını gösterip onlardan üstün olduğumuzu kendimize kanıtlamak için mi? Kimse farkında değil sevilmeden yaşıyoruz! Halbuki profillerimiz yalancı gülümsemelerle dolu, o kadar mutluyuz ki... Hayatımızdaki eksik, kötü şeyleri saklayıp sadece en iyi yanlarımızı insanların gözlerine sokuyoruz. Belki de bu yalnızlığın öcünü toplumdan almak istiyoruz? Artık hepimizin kendine dur deme zamanı geldi. İnsanların başarılarını tebrik etmeye çalışmalıyız onları kıskanıp dibe çekmeye değil! Hepimiz insanız, bir çuval et parçası değiliz. Unutmayın gözümüzün gördüğü ile kimsenin ruhu bir değil.

Karşı masamızdaki iki genç çifte kaydı gözlerim, kız somurtuyor oğlansa ter içindeydi. Aralarındaki negatif enerjiyi buradan hissedebiliyorum. Ne kadar doğru olmasa da zaman geçirmek için söylediklerine kulak misafiri oldum.

"Hayır yani neden getirdin beni buraya?" dedi kadın. Halinden o kadar memnun değildi ki...

"Yemek yeriz."

Adamsa gayet sakindi ama ne kadar mutluydu işte o tartışılırdı!

"Biz zaten ancak yemek yeriz! Kaç yaşındaysak?"

Kadının gerçekten kırıldığı bir nokta vardı ve söyleyemiyordu!

"Bebeğim yaşla ne alakası var?"

"Yaşımızı başımıza aldık zaten!" dedi genç kız.

Kadın gerçekten bir şeye çok alınmıştı ve adama bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.

Kulak misafirliğim Murat'ın karşımdaki sandalyeye oturmasıyla son bulmuştu.

"Kimmiş?" diye sordum öylesine.

"Deniz, yine taş sipariş edecekmiş!"

Murat'ın dertle söylediği şey yüzümü güldürmüştü. İçimden bir ses o yüzden mi seni aradı demek istese de bunu yapmayacaktım.

"Sevgilim bu çocuk seni iflas ettirecek, ortaklığı bozmalısın!" dedim şakayla karışık.

Deniz'in bu taş meselesi de beni benden almıştı, andezit olayını hayatım boyunca unutabileceğimi zannetmiyordum. Zaten Deniz'de bize unutturabilecekmiş gibi durmuyordu.

Tatlı faslına geçtiğimizde bende kendimden geçiyordum. Bu böğürtlen gerçekten mükemmel bir meyveydi. Çikolata ile uyumuna bayılıyordum. Bıkkınlıkla, "Banyo yapmam gerekiyor!" diye mırıldandım.

Bu benim için takıntı gibiydi, yola çıktığınızda ister istemez terliyordunuz. Gözlerim tekrardan Murat'a ulaştığında dudağının tek kenarının kıvrıldığını gördüm.

"Ne tesadüf benim de!"

Ne tesadüfüydü, resmen bilerek yapıyordu. Sanki senin de aklında hiç yokmuş gibi! Olabilir, olmayadabilir. İster yaparız ister yapmayız o seni hiç ilgilendirmez.

“Hayır yani niye benim tatlıma sen karar veriyorsun!” Yandaki kadının sesiyle ister istemez bakışlarım oraya kaydı.

“Ama sen böğürtlenli pasta seversin!” dedi adam.

Yalnız kadının bu dediği pastaya büyük hakaretti. Bir çatal daha aldım pastadan.

"Baya iyi!" dedim.

Tamam sesimi duyurmakta istemiş olabilirim ama ne yapayım karşımdaki sıradan bir pasta değildi, böğürtlenli pastaydı! Murat sanki olanları hiç duymamış gibi gülümseyerek bir dolu çatal aldı ve bir anda yüzü bozuldu. Gerçekten beni sinir etmek için mi yapıyordu? Bilmiyor muydu böğürtlenli pastanın benim kırmızı çizgim olduğunu! Masadaki peçetelerden biri aldı ve ağzındaki şeyi peçeteye çıkardı. Anlamsızca ona bakakaldım, peçeteyi açtı ve içine baktı ardından gözleri bana doğru döndü. Ne vardı, kıl falan mı çıkmıştı?

Şokla, "Lavin?" diye sordu.

"Ne oldu!"

Peçetenin içindeki her neyse silip bana gösterdi. Göstermesiyle birlikte şoktan dudaklarım birbirinden ayrıldı, bu bir tektaş yüzüktü. Bunu kim buraya koymuştu! "Murat!"

"Lavin!"

"Murat bu ne?"

"Ben de sana bunu soruyorum. Bu da ne?" dedi gülümsemeye geçerken.

Hayır, hayır; bunu oraya ben koymamıştım. Bir anda kafamızın üzerine konfetiler patlatılmaya başladı.

"Hayır, hayır, yanlış anladınız!" dedim birden.

"Onu oraya ben koymadım!"

"Yüzüğüm!" dedi Murat'ın arkasında oturan adam. Bu adam böğürtlenli pastayı yeren kadının eşiydi!

"Yüzüğüm orada!"

Adam hayal kırıklığıyla yere çöküverdi ve ellerini başının arasına aldı. Kadın anlayamamış halde etrafına bakıyordu. Adamın yüzüğü karışmıştı, hem de Murat'ın tabağına! Ne alakaydı yani göz var izan var!

Adam sinirle, "Hiçbir haltı beceremiyorum!" dedi.

"Sana evlenme teklifi edecektim Beril ama onu bile beceremedim, biliyorum uzun zamandır bu anı bekliyorsun ama karşındaki adam salak herifin teki! Daha bir evlenme teklif bile edemiyor. Hayır anlayamıyorum da senin gibi akıllı bir kadın nasıl beni sevebiliyor, gerçekten berbat bir adamım!"

Bence adam kendisine haksızlık ediyordu, bu olanların hiçbiri onun suçu değildi. Ne kadar rezil olmuş olduğunu düşünse de bence rezil olmamıştı.

Gözlerim kadına kaydı, kadın bir yerdeki sevgilisine bir de Murat'ın elindeki yüzüğe bakıyordu. En sonunda karar verdi ve adımları bize doğru yöneldi.

"Beyefendi yüzüğü alabilir miyim?" diye sordu. Murat başını sallayarak yüzüğü kadına uzattı. Kadın yüzüğü alarak sevgilisinin yanına gitti ve yere çömeldi. Elini adamın dizine koydu.

"Bazen hiçbir şey seyrinde gitmeyebilir ya da bazen olayların başka şekilde olması gerekir."

Adam başını kadına doğru kaldırdı.

"Bazı şeylerin açıklaması olmaz aşkım zaten her şey seyrinde gitseydi yaşayabildiğimizi anlayamazdık, hem öyle çok sıkıcı olmaz mıydı?"

Kadın birden yüzü adama doğru uzattı.

"Seni seviyorum Berk, seninle alakalı her şeyi seviyorum! Benimle evlenir misin?" Adamın yüzünde kocam bir "Nasıl yani?" ifadesi oluştu. O kadar şaşkın şaşkın bakıyordu ki elli metre öteden anlaşılabilirdi.

"Beril?"

Beril başını sallayarak sıkıntı yok dercesine gülümsedi.

Adam kadından aldığı güçle, "Deli misin? Tabii ki de evlenirim!" deyiverdi.

Bu o kadar muhteşem bir andı ki, resmen kadın adama evlenme teklifi etmişti ama peki ya şimdi kadın adama mı pırlantayı takacaktı? Birbirlerine sımsıkı sarıldılar. Bende tam o sırada Murat'a döndüm, tüm bu olanları ilgiyle izliyordu.

Berk, Beril'in elinden yüzüğü alarak Beril'in parmağına geçirince tekrardan sımsıkı sarıldılar. Restoran tam da bu anda tüm olanları toparlamak için araya dans müziğini sıkıştırdılar.

Tekrardan Murat'a doğru döndüm, hâlâ ilgiyle izliyordu! Biraz feyz alması gerekiyordu, sonum her an Beril gibi olabilirdi! Dansları boyunca onlar izledik ve ikinci bir şarkı çaldığında herkes ayağa kalkmaya başladı. Sezen Aksu'dan Hoş geldin şarkısı çalıyordu.

"Savcı Hanım!"

Başımı ona doğru çevirdim, elini bana doğru uzatmıştı.

"Bu dansı bana lütfeder misiniz?"

Seve seve Sarper... Uzattığı eli tutum, dans edenlerin arasına karıştık. Ellerini belime koydu, ellerimi boyuna doladım.

"Sevgilim bu bizim ilk dansımız!" diye fısıldadı kulağıma.

"Hediye geldin hoş geldin!" diye fısıldadım kulağına.

"Sen bana geldin sevgilim!"

Gülümsedim, ona ilk ben gelmiştim!

"Hoş geldim!"

"Hoş buldum!" dedi göz kırparak.

Sefa geldin son ihtimalim bir sana kalmış halim

"Lavin?"

"Efendim?"

Gözlerimi gözlerine diktiğimde afalladım, mutlu olması gerekiyordu ama gözleri hüzünle bakıyordu.

"Sana böyle bir hayat vermek istemezdim!" dedi zorlukla.

Bildiğim halde, "Anlamadım?" dedim.

"Yani korkmadan yaşayabileceğin güvenli, huzurlu bir hayat. Bu yaşadığımız hayatın tam tersini, senin hakkında endişe duymayacağım bir hayatı. Çünkü sen o güzel hayatı hak ediyorsun!"

Elimi boynuna daha sıkı sarıp kafamı omzuna yasladım. Kokusunu içime çektim.

"Kulağımın duyduğuyla kalbimin hissettiği bir değil sevgilim. Bu kolların arasında kendimi o kadar huzurlu, güvende ve korkusuz hissediyorum ki..."

Yanlıyordu ben eskiden bana verdiği hayattan daha kötülerine layıktım.

"Murat evimsin sen benim, ötesi var mı? Hem kötü mü oluyor hayatımıza heyecan katıyor!" dedim omuz silkerek.

Eli başıma gitti ve başımı kendine doğru çevirdi.

"Sevgi bu Sarper yer, zaman, saat arayamazsın. Sen beni yalanlardan çektin, yanına aldın, kollarının arasına ve doğru zaman Sarper! Hem kötü mü oldu çocuklarımıza anlatacağımız bir hikayemiz var!"

Yüzünde ilk defa gördüğüm saf, sakin bir tebessüm oluştu alnıma minik bir öpücük bıraktı ve yine bana öncelliği benmişim gibi baktı!

"Çocuklarımız!" diye mırıldandı.

"Kaç tane mesela?"

Gülümsemem iyice büyüdü.

"Sipariş mi veriyorsunuz Mimar Bey?" başını salladı.

"Cık ben gayet ciddiyim Savcı Hanım!"

"Ben tek çocuktum Murat. Bence kötü bir şey, yani bir kardeşim olsun isterdim!"

"Hmm, garanti iki var diyorsun!" dedi şakaya vurarak.

"Daha evli değiliz!"

"Bu evlenmeyeceğimiz anlamına gelmiyor sevgilim."

🌌🌌🌌🌌

San Laçin'e google haritaların tarifiyle geldiğimde arabayı gecenin 11'inde otoparka park ettim. Murat yorgunluktan uyuya kalmıştı. Elimi yanağına koymuş ve yanağına küçücük bir öpücük bırakmış ardından biraz onu izlemek istemiştim. Gözlerim ezberlediğim hatlarında dolandı, aşina olduğum kapalı olsa da kahveliğini gördüğüm gözleri, uzun kirpikleri, beni sürekli gıdıklayan kirli sakalları ve tadına aşina olduğum dudakları! Murat Sarper benim bu hayatta rastladığım en güzel tesadüfümdü. Tesadüfen karşılaşmamış olsak da bir gün elbette karşılaşacaktık! Ona dediğim gibi doğru zaman, doğru yerde ona gelmiştim. Yüzüne baktığımda görebildiğim bambaşka şeylerde vardı, ruhunun derinliği! O derinlikte boğulabileceğimi, kendisinin bile dibini göremediğini biliyordum!

Yaralarımı sarıyordu, peki ya ben onun yaralarını sarabiliyor muydum? Bunun cevabını almak için buraya gelmiştik, derinliklerini görmek istiyordum!

"Sevgilim!" diye mırıldandım!

Uyanmadı, bir kez daha seslendiğimde bir anda sıçrayarak bana doğru döndü.

"Hıh?"

"Geldik!"

"Nereye?"

Gözlerini bile daha doğru düzgün açamamıştı!

"San Laçin'e!"

Gözleri söylediğimi inanamayarak etrafı taramıştı. “Uyandırmak istemezdim ama seni de taşıyamazdım!” Uykulu yüzü gülümsedi.

"Odamıza geçelim mi?"

Başımı salladığımda ikimizde arabadan çıktık. Akif Murat'ın işaretiyle gelirken Murat ona doğru yürüyordu. Gözlerimi onlardan çekerek San Laçin'in gecesinin güzelliğine daldım. Beyaz ışıklar etrafı aydınlatırken serin havayı ciğerlerime doldurdum. Ferahlatan orman kokusuna karışan denizin kokusu etrafımızı kaplıyordu.

Sandal kokulu adam belimi sarıp beni kendine doğru çekerken, "Gitmiyor muyuz sevgilim?" diye sordu. Başımı göğsüne koyup elimi karnımdaki elinin üzerine koydum. Kokusunu içime doldurdum. Kokusu beni sarhoş ediyordu. Ellerini iyice kavrayarak belimden kurtardım!

"Gidelim!"

Ağaçların arasından geçen taşlı yoldan el ele geçtik ve odamızın kapısına doğru beni yönlendirdi. 9 numaralı oda... Anahtarı cebimden çıkardığımda birden beni kucağına almasıyla küçük bir tepki verdim.

"Muratt, ne yapıyorsun?" diye sordum tatlı bir şekilde!

"Hadi sevgilim aç kapıyı!"

Kapıyı açtığımda ayağıyla kapıyı itip bizi odaya sokup aynı şekilde kapıyı kapattı. Beni önümüzdeki yatağın en yakın tarafına -sağa- bıraktı. Gözlerim hareketlerini izlerken yatağın etrafını dolanarak kendini bana doğru çapraz bir şekilde yüzüstü yatağa bıraktı. Bir eli yüzümü bulurken diğer eli çenesine destek oluyordu.

"Beni yatağa bıraktın ve ben buradan nasıl kalkıp banyo yapacağımı bilemiyorum Sarper!"

"Yapmayalım!" dedi kendini de katarak!

"Yapmayalım mı?" diye sordum şakayla.

"Cık! Yarın yaparsın uyuyalım!"

Kalkmalıydım çünkü koktuğumu hissediyordum! Yoldan gelmiştik hem.

"Yol kokuyorum!" diye mırıldandım!

Kaşları çatıldı, "Hayır sevgilim çok güzel kokuyorsun!" dedi boynuma doğru yaklaşıp kokumu içine çekerken!

Biraz geri çekildi!

"Her zamanki gibi..." diye mırıldandı ve yavaş yavaş yüzü bana doğru yaklaşmaya başladı. Ateş yavaş yavaş vücudumu kavurmaya başladı, tanıdığımı hissediyorum. Sarper'in bana yaptıklarına vücudumun verdiği tepki inanılır gibi değildi. Vücudum resmen kasılıyordu... Olayı biraz daha hızlandırarak dudağını dudaklarımın arasına aldığımda bir mum misali eridiğimi hissediyordum. Şehvet duygusu yavaş yavaş beni ele geçirmeden geri çekildiğimde üzerime doğru eğilmiş, iki eli başımın iki yanındaydı.

"Sana sahip olamama ihtimalim canımı çok yakardı savcı!"

Gülümsedim!

"Bir savcıya kurabileceğin en kötü cümleyi kurduğunun farkında mısın Sarper?"

"Neymiş o cümle?" diye sordu yüzündeki ifade bozulurken!

"Bana sahip olman!"

"Değil miyim?" diye sordu dudağının bir tarafı kıvrılırken!

"Değilsin Sarper, ne ben sana sahibim ne de sen bana!"

Tek kıvrılan kısmı da inerken anlamsız ifadelerle bana bakıyordu!

"Biz birbirimize aitiz, ikisi çok farklı şeyler!"

Dudağının tek tarafı kıvrılırken dudakları saliselik aralıklarla dudaklarımla buluşup ayrıldığında kendini yanıma boynumun girintisine bıraktı!

Aitlikle sahiplik aynı şeyler değildir, hiç kimse size sahip değildir, olamazda! Aitlik eki sadece bedenimiz ve ruhumuz için vardır, sahiplik kelimesiyse birinin her şeyini kendiniz için kullanabilmek demektir.

Elim belini sararken başımı başının üzerine koydum ve kokusuyla mayışmaya başladım.

🌌🌌🌌

Yavaş yavaş gözlerimi açtığımda ilk varlığını aradığım kişi o oldu! Başı göğsümün üzerindeydi ve garip bir şekilde başına sarılmıştım, ayakları dışarıda kalmıştı. Üzerindeki tişörtü bir ara çıkarmış olmalıydı ki şu an karşımda yarı çıplaktı! Dalgalı saçlarından buram buram sandal kokusu yayılıyordu! Savımda haklıydım bence! Omuzlarının genişliğini ilk defa bu kadar net algılayabiliyordum! Çok genişlerdi benimkinin iki katı gibiydi! Elimi pürüzsüz beyaz tenine değdirdim. Kolları taş gibi sertti, iyi basıyo olmalıydı! Mesela bende arada spor yapıyordum ama hiçbir zaman kollarım bu kadar sert olmamıştı! Acaba Sarperle vs atsak ne kadar yara alırdım, en iyisi hesaplamamaktı! Hem o benimle vsye bile girmezdi! Bir gün üzerine atlayıp deneyebiliriz! Sarper bunu bir fırsata çevirmezse! Omuzundan elim yüzüne doğru bir yol çizdi! Sonra da yanaklarından alnına doğru! Alnına düşen saçlarıyla oynadım, ağaç dalları gibiydi! Birbiriyle kavga eden ağaç dalları! Tıpkı Sarper'in evinin bahçesinde rüzgar çıktığında kavga ediyormuş gibi görünen ağaçlar...

Kendi saçımın bir tutamını alarak yavaş yavaş yüzünde gezdirmeye başladım, önce yanağında sonra burnu ve dudağında! Elliyle yüzünde ne varsa kovmaya çalıştığında saçımı geriye doğru çektim ve o da elini çekti! Sonra tekrar gezdirmeye başladığımda yine eliyle etrafı kolaçan etti ve bu sefer buldu elimi!

"Heh!" diye bir homurtu çıktı dudaklarından.

"Heh değil Lavin!"

Dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme oluştu! Sırt üstü konumdan bana doğru döndüğünde gözleri hâlâ kapalı eli hâlâ elimdeydi.

"Beş dakika daha!"

Elimdeki elini tutup dudaklarıma götürüp eski yerine bıraktım. Ellerim teninde yol almaya başladı. Biraz daha ve zorla ona doğru eğilip saçlarının arasına bir öpücük bıraktım! Elim biraz daha yer arayarak çenesine tutundu! Üç yaşında olmasam ben değil elim yapıyor derdim! Ama doğruydu elim benden istemsizce hareket ediyordu, lanet olası çekim yasası sende hep beni bul!

Kendimi biraz daha zorlayarak, belki de eğilip bükülerek ona ters bir şekilde yanaşmış ve kendimden istemsizce kalbimin dediklerini yapmıştım! Hayır hiçbir şeyi ben yapmıyordum, bence Murat sihirbaz falandı! Ellerimi ellerine kenetliyor, dudaklarımın dudaklarından ayrılmasını istemiyordu.

Dudağım bir iki saniyelik dudaklarına vardı! Elim tekrardan yüzünde gezinmeye başlarken gülümsüyordu! Yazık insan karşılık verirdi! Eli elimi tutu ve çok saçma sapan bir şekilde ellerimiz aramızda durdu. Sarper uyanman gereken konular var!

"Arsızsın sevgilim!"

Cevap vermedim, ona müstahaktı bile! Daha suçu neydi bilmiyorum bile!

"Beş dakikana daha bir sene var..."

"Bir sene boyunca beni öpecek misin demek oluyor bu?"

"Öpmeyeyim mi?"

Gözleri güneşin doğuşu gibiydi, yavaş yavaş parlayan bir güneş!

"Öpme desem öpmez misin gerçekten?"

"Öpmem!" dedim öpeceğimi bile bile! Öpme dese şu an mesela inadına öperdim! Naza çekiyordu!

"Öp!" diye mırıldandı dudakları dudağıma yaklaşırken! Birkaç saniye kendimi dudaklarına bıraktım.

"...me!" dedi gülümsemesi artarken! Ve ben yine öptüm! Dudaklarında bir şey vardı sanki sadece bana özgü! Mıknatısın iki ucu gibi birbirimizi çekiyorduk sürekli! Onunla olmaktan kendimi alıkoyamıyordum!

"Lavin..."

"Hıhı?"

"Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyor, iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük..." diye mırıldandı uyku mahmurluğuyla.

"Murat..."

"Efendim güzelim!"

Söylemekle söylememek arasında gidip geliyordum ki söylememeye daha yakındım! Bilmiyorum bunu bilmeli miydi? Ya da bilirse kötü mü olurdu? Belki bana karşı sevgisi azalabilirdi, tamam biliyorum olmazdı öyle bir şey ama planlı yaşardı! Yani belki de söylememeliydim! Daha sonra söylerdim, zamanı değildi en azından şu anlık...

"Acıktım ben, biraz daha beni meşgul edersen hiç hoş şeyler olmaz..." deyiverdim. Kaşları öyle mi Lavin Hanım dercesine yukarıya kalktı!

"Hmm!"

Şimdi bu yataktan kalkmalıydık, kumar oynamak istemiyordum Sarper'le çünkü biliyordum bu kumarda ikimizde kaybederdik!

🌌🌌🌌

Yataktan zar zor çıkmış ve kahvaltıya gitmiştik, sabahın daha 6.30'u falandı! Anlamamıştım da neden bu kadar erken uyandığımızı! Biyolojik saatimiz yine iş başındaydı. Kahvaltıdan sonra üstümüzü değiştirmek için odaya geri gelmiştik. Ben üzerime saks mavisi dikdörtgen yakalı bir kısa kollu, altımaysa siyah İspanyol paça pantolonu giyip üzerime siyah yağmurluğumu almıştım. O sırada Murat banyodan üzerini giyinmiş bir şekilde çıkmıştı. Birbirimizi süzmeye başlamış ve aynı anda kahkahalara boğulmuştuk!

"Pişti olduk!" dedim kahkahalarımın arasında! Çift kombinlerini asla sevmeyen bir insandım, düştüğümüz duruma bakar mısınız? Artık şirin şirin gezeriz...

"Hayır ya niye benim kombini çalıyorsun?" dedim şakayla.

"Hmm..." dedi tek dudağının kenarı kıvrılıp hınzırca gülümseyerek!

"Çıkartmana yardım edebilirim!"

Bense daha çok kahkahaya boğulmuştum! Aslında laf asla o yere gitmiyordu sadece Murat dalgaya vurmak için söylemişti, zaten bunu da kendini tutamayıp gülmesinden anlamıştım!

"Neyse iyi tarafından bak, dışarıdan bakılınca sevgili olduğumuz anlaşılıyor!"

Cümlemi tamamlarken yanıma gelmişti. Elleri ellerimi tutunca baş parmağı elimi okşamaya başladı.

"Anlaşılmasına gerek yok bebeğim, dışarıdan bakan herkes bizim birbirimiz için yaratıldığımızı anlayabilir!"

Birbiri için yaratılmış iki insan, acıyla gülümsedim... Murat Sarper'in artık haberinin olması gerekiyordu ama ben nasıl söyleyebileceğimi bilmiyordum! Kendini geri çekmesini istemiyorum, bir gün öğrenecekti! Belki de biliyordu ki bu bence imkansızdı! İlk benden duymalıydı. Bugün söylemeliydim, kendime bir iyilik yapıp bunu bugün söylemeliydim!

 

 

 

Loading...
0%