Yeni Üyelik
8.
Bölüm

Derman 1

@1benzen

"Ne o bu seferde sen mi bana derman olacaksın?"

01.07

Kendimi kumar masasına oturmuşum gibi hissediyordum. Murat'a yarı açık oynasam da artık her şeyi biliyordu! Şimdiyse geri plana geçme zamanıydı, Murat'ınsa öne atılma. Tüm bu fikir ondan çıkacaktı. Ortam da gerilim havası mevcuttu, buram buram stres kokusu alıyordum.

Murat Sarper deliliğime ortak olmuştu. Bana hâlâ güven veremese de benim tarafımda olduğu için ona minnettardım.

"Anlamıyorum Murat." dedi Marc şaşkınlıkla.

"Deli saçmalığı gibi konuşuyorsunuz, Lavin'i sana mı vereceğiz?"

"Ben mal değilim Marc!" dedim sinirle. Alınıp verilemem, satılıp satın alınamam! Kendine gelip burada benim de olduğumu anlasa iyi olurdu.

"Mal olsan burada olmazdın AWE!"

Parmaklarım sinirle avuçlarıma sarıldı, yumruğumu geçirmek istiyordum. Pislik herif!

"Ağzını toparla Marc!"

Murat ikaz dolu ve tükürürcesine söylediği laf hanesine artı bir puan kazandırmıştı!

Muhbir olmasından mı bilmiyorum ama adamın sözü geçiyordu! Sözlerine uyuluyordu! Dost muydu düşman mı? Cellat mı hayat veren mi? Altında mı kalacak üstüne mi çıkacaktım? Bilinemezdi. Bir kumar oynuyordum, kartlar üzerime mi devrilecekti yoksa kartlara hüküm mü edecektim?

"Tek başıma karar verebileceğim bir şey değil bu!"

"Üstünle konuşmaya ne dersin Marc?"

Araya dalmadan duramıyordum! Ne yapsaydım beni de kale almalıydı, ben üçüncü sınıftım ya üç, üç!

"Yanındakine mi güveniyorsun?"

"Hıh! En azından bir aşağılık gibi davranmıyorum."

"Kimmiş aşağılık gibi davranan!"

"SARS Marc, SARS! Ne haldeyim görmüyor musun? Her tarafım mosmor, tek kolum var, doğru düzgün yerimden kalkamıyorum! En kötüsü de ne biliyor musun? Ölüyordum Marc, ölüyordum! Peki siz ne yaptınız? Koca bir hiç! Önemli olduğumu söylüyorsun, tamı tamına bir aşağılık gibi. En azından biraz dürüst ol!"

İçimdeki öfkeyi kussam rahatlardım, kusamamıştım. Artık altı olmak istemiyordum, gerekirse Murat ile gerekirse başka yolla üstü olmalıydım. Artık bana emir veremezlerdi!

"İfşa oldum, ifşa! İstediğinizde zaten buydu Murat Sarper'in yanında olmam. Kabul ediyorum işte daha ne istiyorsunuz?"

Başıma gelmeyen kalmamıştı ve Marc yine ortadan çekilmişti! Sanki hiçbiri kendi suçu değilmiş gibi. En azından insan bir özür dilerdi. Ortaya atılmış ve orada bırakılmış gibi hissediyordum. Beni alınıp satılan bir mal gibi görüyordu!

"Konuşacağım dedim AWE!"

"AWE değil Lavin, Türkiye Cumhuriyeti Savcısı Lavin Yılmaz! Aklına kazısan iyi edersin!"

"Bir savcı olduğun daha yeni mi aklına geliyor AWE?"

Sinir bozukluğuyla güldüm.

"Aklım başıma daha yeni geliyor Marc!"

Ve bu korkulacak bir şey Marc! İpleri elime alacağım, buna emin olsan iyi olur!

"Sözleşmenin zaten iptal olması gerekmiyor mu? Lavin ifşa oldu!"

"Gerekiyor!"

"Ee o zaman?"

Benim yerime Murat konuşmaya başlamıştı. Benim aksime gayette sakindi, benim aksime ihanete uğramamıştı, benim aksime sağlıklıydı! Ayağa kalkmaya çalıştım ama beceremedim. Şu lanet olası yerden ayağa kalkarak gitmek istiyordum!

"Halledeceğim Murat!"

"Tamam o zaman kalkabilirsin!" dedi Murat eliyle kalkmasını belli ederken. Bir muhbir SARS'ın gözü önünde bir savcıdan daha üst basamaktaydı! Murat zannettiğimden daha güçlüydü! Benimse başından beri üstümdü! Üstüne üstlük artık ulaşabileceğim bilgiler, adliyeyle sınırlıydı! Kim bilir belki de onunla!? Onu çözebileceğimi zannetmiyordum, kendini anlatmasını bekleyecektim. Çünkü gözleri bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu, dudaklarından çıkması çokta uzun süremezdi.

Marc çıkıp gittiğinde ikimiz baş başa kalmıştık.

"Depoyu nasıl buldunuz?" diye sordum. Sakindim.

"İçlerinde adamımız var..."

Nasıl yani?

"...dı!"

"Anlamadım?"

Artık yoktu, neden? Bir şey mi olmuştu o gün? Ben bayıldıktan sonra?

"İfşa oldu, bize haber uçururken."

Onların arasındaydı o zaman, madem aralarına adam sokuyorlardı nasıl Tarık’ı yakalatamıyorlardı?

"Neden?" olmuştu ilk sorum.

"Neden hâlâ yakalanmıyor?"

"Sandığın kadar kolay değil savcı! Tarık Sarper korunuyor." dedi üstüne bastıra bastıra.

"Alelade bir suçtan yakalatamazsın onu!"

SARS benden Tarık Sarper’in bir açığını istiyordu ve şimdi Murat bana onu alelade bir suçtan yakalayamayacağımızı söylüyordu. Sinirden gözlerimin dolduğunu hissediyordum, sınır dışı bırakılmıştım! Kullanılmıştım ve bunu SARS'ın yanına da bırakmayacaktım. Zamanı gelince SARS'tan da intikamımı alacaktım. Hepsinin teker teker zamanı gelecekti ve ben o gün intikam aşkıyla dolacaktım.

"Kim koruyor?"

"Rusya..."

Bu da Tarık'ın yakalanabileceği bir zamanda rahat bir şekilde dışarıya çıkartılabileceğinin kanıttı! Duyduklarım bugün için yeterliydi! Daha fazla bilgi ve hayal kırıklığı duymak istemiyordum! Uzun süre hayatıma kulaklarım kapalı, hiçbir şey olmamış gibi devam edecektim! Kör sağır gibi davranan ama her şeyden haberi olan biri gibi! Olayları tahkik edecek ve kendime ona göre bir yol çizecektim!

♧♧♧♧

"Murat bu çok sıcak!" diye inledim, sıcak su sanki tüm bedenimi kavuruyor gibiydi!

"Tamam kaldırma kafanı üzerini ıslatacaksın."

Oysaki sadece saçlarımı yıkamaya çalışıyorduk.

"İyi mi?"

Murat sonunda suyun sıcaklığını ayarlayabilmiş ama bu süre içinde de beni deneme tahtasına çevirmişti. Aşağıda biraz sohbet etmeye çalışırken saçlarımı yıkamam gerektiğini söyleyince yardım edebileceğini söylemiş bense mantık çerçevesi içinde düşününce sadece duş başlığını tutmasının yeterli olacağını söylemiştim.

"İyi. Şampuanı dökebilir misin?"

Murat'ın şampuanı saçıma sıkmasıyla sağ elimle iyice köpürterek yaydım.

"Suyu açıyorum."

🌌🌌

Saçımın da kurutulmasıyla tekrardan banyoya girmiş ve becerebildiğim kadar kirlerden arınmıştım. Hasar kontrolüme bakılırsa perte çıkmak üzere olduğumu anlamıştım. Karın bölgemdeki morarmanın bir kısmı parçalı bir kısmıysa göbek deliğimin içi ve çevresi olmak üzere boya gibi yayılmıştı. Bacaklarımda da yine aynı şekildeydi. Göğüs kafesime çok fazla darbe almasamda hâlâ nefes alırken zorlanıyordum. Yüzümde ise çok fazla bir şey yoktu. Kolum ise hâlâ alçıdaydı. Üstümü de değiştirmiştim. Gerçekten aklanıp paklanmıştım.

Banyo yaptıktan sonra biraz uyumuş ve uyanmıştım. Uyanmama rağmen hâlâ yatağın içindeydim. İçtiğim ilaçlar çok fazla uyku yapıyordu bense direnemeyip ona yeniliyordum. Yatma işinden sıkıldığımı fark edince yataktan zorla doğrulup ayağa kalkmış ve yavaşça yürümeye koyulmuştum. Bebek adımlarıyla, aferin Lavin böyle.

Bir iki dakika sonra kapıya ulaşmış yavaşça kapıyı açmıştım. Murat'ın odasının ışığını açık görünce dosdoğru odasına gidip kapıyı tıklattım. İçeriden ses gelmeyince yüksek sesle, "Murat bak giriyorum." dedim. Cevap gelmeyip içeriye daldığımda içerinin sigara koktuğunu fark ettim. Normalde rahatsız olmazdım ama koku genzimi yakıp tıkamaya başlamıştı ve ben buna aldırmayıp içeriye dalmıştım. Murat'ın balkonu açıktı ve o da balkonun köşesindeki koltuğa oturmuş sigara içiyordu. Tabii ben adamın keyfinin içine edene kadar, öksürmeye başlamıştım. Gerçekten boğulduğumu hissediyordum. İnen her bir duman parçası bronşlarımı tıkıyor nefes almamı da nefes vermemi de zorlaştırıyordu. Nefes alamıyordum!

"Lavin?"

Öksürüklerim boğazımı deşiyor sanki ciğerlerim yerinden çıkacak gibi hissediyordum. Murat ile birlikte buram buram o kokuda gelirken "Murat sakın gelme!" diyerek zorlukla odadan çıkıp kendimi odama attım. Kapımı kapattığımda olduğum gibi yere yığıldım, sırtımı iki büklüm kapıya dayadım. Nefes al, nefes ver! Aferin böyle! Nefes al, nefes ver! Bir şey yok, bir şey yok Lavin! Nefes al, nefes ver!

Nefesimi toplamaya çalışıyordum. Bu da yetmezmiş gibi morluklarım sızlamaya başlamıştı. Biraz daha iyi hissedene kadar nefes alıp verdikten sonra zorlukla ayağa kalkarak yatağımın yanındaki komodinin üzerindeki sürahiden badağıma suyu boşaltmış ve hızlıca içmiştim.

Yatağıma oturup ayaklarımı bazaya uzatıp sırtımı yatak başlığına dayadım. Çok zordu...

Nefes al nefes ver, işte böyle! Bir şey yok, bir şey yok! Nefes al nefes ver! Kapım tıklatıldığında Murat'ın geldiğini anlamıştım.

"Gelebilirsin!" demiştim.

"İyi misin?"

"Daha iyiyim."

Üzerini değiştirmişti. Tahmin yürütmek istemesem de bunu benim için yaptığını düşünmüştüm, sigara kokusundan rahatsız olduğumu görmüştü.

"Özür dilerim." deyivermişti suçlulukla.

"Bilemezdin." Ben bile bilmiyordum Sarper...

"Sigara içtiğini bilmiyordum."

Tabii ki bilmiyorsun Lavin, daha neler bir de bilseydin! Çok saçma olmuştu.

"Ayda yılda bir içiyorum."

Ne hikmetse o da bize gelmişti. İçimdeki o sesin daha az konuşma vakti gelmişti de geçiyordu bile. Beynimi ele geçiriyordu resmen!

"Bende senin astımının olduğunu bilmiyordum."

Tabii ki o da bilmiyordu daha neler? Ben bile bilmiyordum. Çünkü astımım yoktu.

"Cık, astımım yok!"

Kaşları çatıldı.

"Göğüs kafesime çok fazla darbe aldım ondandır." diye geçiştirmiştim.

Gözlerk anlık olarak göğüs kafesime indiğinde gözlerime geri dönen gözleri suçlu ve üzgün bir şekilde bakıyordu. Bana acıdığını hissediyordum. Elim karnıma gitti, göbeğimin etrafındaki morluklar acıyordu. Hem de çok fena. Kaşlarım acıyla çatılsa da acı çekmiyormuşum gibi davranıyordum.

"Her yerine..." diyebildi zorlukla.

"Her yerine darbe almışsın."

Öfkesi gözlerinden akıyorken bana değil kendine kızıyor gibiydi! Bana değil o şerefsize akıyordu gözlerindeki öfkesi.

"Önemli değil." diye mırıldandım. O elinden geleni yapmıştı, en azından içimizden birinin elinden bir şeyler gelebiliyordu. Etkisiz elemandım.

"Önemli!"

Elleri kalkıp saçıma ya da yüzüme ulaşmaya çalışırken durmuştu. Nasıl karşılık vereceğimi bilemiyordum. Gözleri izin ister gibi gözlerime baksa da ona bir cevap veremezdim. Dokunmak isterse dokunabilirdi, karşı çıkmazdım. Belki karşı çıkmama gerekiyordu ama yine de karşı çıkmazdım. Çünkü feryat dolu sesi hâlâ kulaklarımda çınlıyordu. Onu da kaybedemem Deniz! Babam mıydı buradaki kastı anlayamıyordum.

Elleri kararını verip yüzüme ulaşınca yanağımda buz etkisi yarattı. Yüzümdeki morluğun elinin altında yandığını hissediyordum.

"Acıyor mu?"

Gözlerimi kapattım, acıyordu! Her hücrem acıyordu. Vücudum ilk defa bu kadar ağır bir acıyla karşılaşsa da ben yanağımdaki elinin altında bulunan acının neden rahatladığını anlayamamıştım? Elim yanağıma gitti ve dostça elini tutup gülümsedim. Elini yanağımdan çekip aramıza koydum.

"Teşekkürler." dedim. En azından geçici bir liman olduğun için.

"Dolabın içinde krem var istersen getirebilirim." dedi. Sızılarımı dindirecek bir krem iyi olurdu.

"Ne o bu seferde sen mi bana derman olacaksın?" diye sormuştum şaka yaparak.

Onda alışmadığım masum bir gülümseme belirdi. 3S 1M Murat'tı artık o. Merhametli...

Bayrakları yere mi indiriyoruz? Hayır, bizim asla göklerde bir bayrağımız olmadı. Güvenmek istememiz o kadar yanlış mıydı? Yanlıştı, kime güvenirsen güven hata yaparsın. O iki adamı hatam yapmayacaktım. Merhametliydi ama merhametten de maraz doğardı. Yanlış kişiydim...

Odadan çıkmış ve beni bu düşüncelerimle baş başa bırakmıştı. Banyoya girmeden önce işim hakkında konuşmuştuk. 6 gündür ortalıkta yoktum, Murat ise hallettiğini özel izinde olduğumu söylemişti. SARS bir tek burada olaya el atmış olmalıydı. İyileşince işime geri dönebilecektim.

Murat geri odaya geldiğinde yaralarım hâlâ sızlıyordu sırtım, karnım, alnım, dizlerim...

"Yardım edebilirim." dedi teklifvari. Göbeğimi, yüzümü, dizlerimi kendim halledebilirdim ama sırtımı zannetmiyordum.

"Olur." demiştim.

"Bayrakları yere indiriyorsun!" dedi içimdeki ses tekrardan. Artık boşunaydı, dikleşemiyordum. Yorulmuştum.

"Kolun nasıl oldu?"

Kremin kapağını dikkatle açmış ve üzerini kapatan ambalajı sökmeye koyulmuştu.

"Enfeksiyon kapmadı."

Bilerek yapıyordu! Pis herif.

"İzi kalır."

"Kaldı bile." dedi önemsiz bir şeymiş gibi. En sonunda kremin kapağını tamamen açmış ve eline biraz krem almıştı.

"Üzerindekini çıkar istersen."

Normal bir anda olsak, ne münasebet derdim. Yara bere içindeyken ağzımı bile açamadım. Hem yanlış bir şey yoktu. Hastaydım ve doktordan uzaktaydık. Üzerimdeki kahve hırkayı atletimle birlikte çıkarmaya çalıştığımda inledim. Sol kolumu kıpırdatamıyordum! Lanet olsun! Sanki kapanan yaralarım tekrardan açılıyor gibiydi. Etlerim lime lime oluyordu.

"Dur!"

Elleri hırkamın eteklerine dayanmış ve önce sağ kolumu sonrada alçılı sol kolumu çıkartmıştı. İlk gördüğüm, hissettiğim şey gözlerine değen gözlerimdi. Şok içindeydi bana bakmıyordu bile. Vücudumdaki her morluğun üzerindeydi gözleri. Darbe yemiş gibiydi! Nerden baksam tanırdım bu bakışı.

"Özür dilerim!" dedi tekrardan.

"Senin bir suçun yoktu!" Hepsi benim hatam!

"Keşke gitmene izin vermeseydim!" dedi. Kalmak isteseydim bu hâlde olmazdık.

"Yine de giderdim!" dedim. O zamanki aklım ona boyun eğmezdi. Tarık Sarper'e boynumun eğilmesindense ona teslim olmayı yeğlerdim. Gözleri hâlâ yaralarımı tarıyordu. O gerçekten benim için endişeleniyordu.

Gözleri üzerimdeki morluklardan çekildi. Yavaşça alnımdaki ve yanaklarımdaki morluklara kremi sürdü.

Bu adamda anlayamadığım bir şey vardı! Tanıdık gelen bir şey. Babamın kokusu gibi. Çok tanıdıktı, Deniz'in kollarında olduğu gibi. Babam yanımda olsaydı kimse bana dokunamazdı!

"Bir şey iste... Benden bir şey iste Savcı!" dedi. Daha çok yalvarır gibiydi! Bayraklarını suya indiren oydu! En başından beri hep yerdeydi bayrağı! Ondan hiçbir şey isteyemezdim! İstemeye yüzüm yoktu. Canım acısa da yerlerde sürünsem de, acıdan ölsem de isteyemezdim. Zaten benim için yapabileceği her şeyi yapmıştı... Buz gibi krem göbeğimin kenarlarına deyince ister istemez irkildim.

"İstedim Sarper, gerçekleştirdin."

"Başka bir şey... İntikamsa, intikam!" dedi sinirle. Sanki içinde başka biri vardı.

"Hayır! Hiçbir şey yapmayacaksın!" dedim. İntikamın sırası değildi. Yenilgiyi kabul edip beklemeliydik. En azından ben hem zihinsel hem de fiziksel olarak güçlenene kadar.

"Söz ver Murat, intikam almayacaksın!"

Benim için ona zarar gelmesine göz yumamazdım. Hem de hiç tanımıyor, tanışmıyorken. Benim için parmağını bile kıpırdatmasına gerek yoktu. Sessiz kaldı, söz vermedi.

"Eğer böyle bir şeye kalkarsan giderim!" diye uyardım onu. Gözleri sinirle gözlerimi buldu. Onu nedendir sadece bununla tehdit edebiliyordum. Onun için korunması gereken kadından başkası değildim. Ayak bağı olan, Serdar'ın kızı, onu için işte ben buydum. Ona da kanıtlayacaktım, ne kadar güçlü olduğumu.

"Murat!"

"Tamam." dedi, bunu sözü olarak algıladım. Yalancı mıydı sadık mıydı? Gerçekten merak ediyordum, sözünün eri miydi?

“Arkanı dönebilecek misin?” diye sorduğunda başımla onu onaylayıp ardımı döndüm.

Uzun süre hiçbir tepki gelmeyince gözlerimi ona döndüğümde hâlâ bakışları sırtımdaydı. En fazla darbe aldığım yerlerden biri de sırtımdı. Kaşları çatılmıştı, eğer daha önceki bakışını görmeseydim sırtımdaki yaraları dövmek istediğini zannederdim.

“Murat, hadi!”

Gözleri anlık olarak gözlerimle buluştuğunda soğuk merhemi sırtımdaki yaralarda gezdiyemeye başladı.

“Uyuyacak mısın?”

“Bilmiyorum ilaçları aldım, etkisini ne zaman gösterir bilemiyorum.”

“İstersen bahçeye çıkabiliriz. Hem benim odama geliyordun değil mi? Bir şey mi olmuştu?”

Sırtımdan elini çektiğinde tekrardan ona doğru döndüm.

“Sadece canım sıkılmıştı. Bahçeyi gezebilecek kadar gücümün olduğunu zannetmiyorum.”

“Odama gelebilirsin, yani balkonuna. Biraz hava almış olursun.”

“Olur, yarım edebilir misin?”

Gözlerimle kazağı ve atletimi gösterdim. Önce yavaşça atletimi giydirdi daha sonra bol kazağı. Bu kıyafetler kimdini bilemiyordum ama tepe tepe kullanacak gibiydim.

Odamdan çıktığımızda Murat’ın istemsiz bir şekilde elini sırtıma yerleştirdiğini anlamıştım. Bana destek olmaya çalışıyordu. Yavaşça odasına gittiğimizde sigara kokusundan iz yoktu. Nasıl olduğunu anlayamamıştı. Balkonuna küçük bir bahçe takımı yerleştirilmişti. Uzun büyük koltuğa oturduğumda havayı içime çektim.

“Bir şey ister misin?”

Başımı iki yana salladım.

“Otursana!”

Yanıma oturduğunda gözlerimi kapatıp başımı koltuğa yaslamıştım. Hava beni üşütecek kadar soğuk değildi.Murat’ın kokusunu da yeni fark ediyordum. Güzel kokuyordu, kokusu çok tanıdık olsa da çıkaramamıştım.

“Sandal mı?” diye sordum.

Aslında bunu sorduğuma kendim dahi şaşırmıştım. Sandalın böyle kokup kokmadığını bilemesemde deyivermiştim. Yüzümü ona doğru döndüm.

“Evet, sandal!”

“Serdar da mı böyle kokuyordu, yanlış anlama kokun çok tanıdık geliyor.”

Murat Sarper tekrardan gülümsüyordu. Peki ya babamda mı böyle gülümsüyordu? Neden bana gülüşü de tanıdık geliyordu.

“Hayır, Serdar abinin kokusu genel olarak sedir ağacı yoğunlukluydu.”

İkisi de odunsu değil miydi sonucunda? Demek ki haklıymışım.

“Murat.” Diye mırdandım daha fazla dayanamayarak.

“Tarık anneme bir şey mi yaptı?”

Gözleri yüzümde donuklaştığında ben yine hiçbir şey okuyamıyordum.

“Bunu nereden çıkardın?” diye sordu.

“Tarık söyledi. Annen gibi sende seni öldürmem için bana yalvaracaksın dedi.”

Gözleri gözlerime anlatmakla anlatmamak arasında gidip geliyor gibi bakıyordu.

“Gerçekten duymak istiyor musun?”

Başımı aşağıya yukarıya salladım.

“Tarık, Serra teyzeye takıntılıydı. Ama ona zarar vermedi büyük ihtimalle hepsini sana acı çek diye söyledi. Hem seni öldürmesi için yalvaracağını mı söyledi.”

Yekta’yı ona sorabilir miydim? Sorsam bile Murat Yekta’yı tanıyor olabilir miydi? Zannetmiyordum.

“Yüzüne tükürdüğüm için sinirlendi.” diye yanıtladım onu.

“S***** herif!”

Gözleri gözlerime değdiğinde şaşkınlığımı ondan gizleyemiyordum. Oysa ettiği küfürden olsa utançla bakıyordu.

“Özür dilerim.”

Gülümsedim.

“Bence yerinde bir küfürdü.”

Gözlerime Allah Allah öyle mi der gibi bakıyordu. Bana kalırsa küfür zekice ve yerine uygun söylendiğinde iç rahatlatıcı olabiliyordu.

“Muhbir olduğuna göre Tarık ile aranız öncesinde iyi olmalıydı.”

“Ağzımı mı arıyorsun Lavin?”

“Hayır direkt sana soruyorum. Hem savcı olmamdan endişeleniyorsun muhbire boynumuz kıldan incedir biliyorsun.”

Acaba cezası ertelenmiş miydi yoksa iptal mi edilmişti? Bunu da ona sorsa mıydım?

“Suçludan muhbire geçiş yaptığımı nerden çıkardın?”

“Sizi orada gördüğümü ne çabuk unuttun Murat, seni tanımıyorum. Birini öldürdün mü öldürmedin mi bilemiyorum. Ki birini öldürdüğün takdire muhbirde olsan seni ihbar ederim orası da ayrı. Sen o gün bir adamı öldürecektin, bunu biliyorum. Ve bunu o kadar rahatlıkla yapacaktın ki. Hem Tarık ile olan aranızdaki bağı da gördüm. Daha önce onunla ilgili hiçbir suça karışmadığını söyleyebilir misin?”

Anlık bir afallama yaşasa da bunu toparlaması hatta ifadesizleştirmesi kolay olmuştu. Sorularıma bir cevap vermemişti bu da kabul ettiği anlamına geliyordu.

“Bende öyle düşünmüştüm.”

Yekta’yı sorsam cevaplar mıydı? Şu an sanki zamanı değildi. Seninle mi uğraşacağım deyip beni evinden kovabilirdi, o zaman burada durmazdım da zaten.

“Peki dayınla aranız nasıl bozuldu da sen onun muhbiri olmaya karar verdin?”

Ağzından tek bir söz çıktığında tüylerim diken diken oldu.

“Kardeşimi öldürdü.”

Şaşkın gözlerimle ona bakarken o bana bakmıyordu. Gözlerini kısmış gökyüzünü izliyordu. Aklından ne geçiyordu çözemiyordum.

“Her şey o zaman koptu Lavin, onun yanında durup muhbir olmaya karar verdim.” dedi bir çırpıda.

“Ama senin bir kardeşin yok.”

Gülümseyerek bana doğru döndü.

“Hiçbir şey göründüğü gibi değildir Lavin, dosyalar yanıltıcıdır. Bazen gözünün gördüğü dahi yanıltıcıdır ama sen neye inanmak istiyorsan ona inanırsın. Benim iki kardeşim var, biri Tarık yüzünden öldü diğeri hayatta. Ama yine de bu kayıtlarda yok. Sen şimdi bunun nasıl olduğunu soruyorsun. Ama ben sana bunun cevabını tek bir kelimeyle vereceğim. Zira bu konuda daha fazla konuşmayacağım.”

Konuşmak istemiyorum demedi, daha sonra konuşuruzda. Çizgiyi çekti, bana başka soru sorsanda yanıtlamayacağım dedi. Haklıydı, ben olsam şimdiye beni bu evden dahi kovmuştum.

“Ben Tarık’ın öz yeğeni değilim.”


Loading...
0%