Yeni Üyelik
9.
Bölüm

Derman 2

@1benzen

“Ben Tarık’ın öz yeğeni değilim.”

Tanık koruma programı mı uygulanmıştı ona? İsmi Murat Sarper değil miydi? Böyle bir şey olamazdı, olması için çok daha erken muhbir olmalıydı. Ki dediğune göre bu imkansız duruyordu. Murat Sarper’in kim olduğunu bilememekle birlikte onu deli gibi merak ediyordum. İşime geri döndüğümde Murat’ın dosyasını tekrardan imceleyecektim. Zamanında önemsiz gördüğüm tek kişi de de tıkanmış bulunmaktaydım.

“Koruman SARS tarafından verilse de bu kadar zengin olmayı nasıl başardın?”

Konuyu değiştirmiştim. Murat Sarper arada sırada magazinlerde çıksa da o kadar popüler bir insan değildi. Hoş hangi magazinlerde çıktığını bilmemekle birlikte sürekli yakışıklı mimar şununla görüntülendi haberlerinin olduğunu tahmin edebiliyordum.

“İyi bir mimarım.”

Güldüm, hatta onun gururla söylediği bu şeye kahkaha attım.

“Mimarlığın legal yani?”

Bozulduğu belli olsa da o gülmüştü. Neye güldüğünü anlayamamıştım.

“Hakiki legal, diplomam var kızım!”

“İşime geri döndüğüm bir zaman getirde kontrol ettireyim!”

Hoş işime döndüğümde zaten bunların hepsine baktıracaktım. Hatta arttırıyorum elime bir telefon geçer geçmez onun hakkında her şeyi araştıracaktım.

“Nerelisin sen?”

“Haklıymış!”

Kollarını göğsüne bağlamış gerçekten birine hak veriyor gibiydi.

“Kim?”

“Serdar abi. Gerçekten susmuyormuşsun.”

“Haklıymış!” dedim onun gibi.

“Yasalar mı?” diye benimle dalga geçti.

“Deniz. Gerçekten için geçmiş senin.”

“Orduluyum!”

“Serdarla birbirinizi böyle çektiniz demek!”

Ne saçmalıyorsun Lavin? Serdar’da Samsun’lu ya hani dip dibeler. Sende Samsun’lusun. Kağıt üzerinde!

“Kim bilir seni de öyle çekmişimdir.”

“Öyle mi çektin bilemiyorum ama ayağımın kopacağını düşünmüştüm. İnsan biraz nazik davranırdı.”

“Karşına geçip rica etsem rahat durmazdın!”

Tabii ki durmazdım.

“Kaç yaşındaydın sen ben oralara iyi çalışmamışım!”

Daha neler savcım. Birinci kaynaktan öğreniyorum işte.

“33. Doğum tarihimi de öğrenmek ister misin? Yoksa oralara iyi çalışmış mıydınız savcım?”

“Ne yapacağım senin doğum gününü!”

Büyük bir rahatlıkla, “Kutlarsın!” dedi. Yeniden dediğine kahkaha attım.

“Rüyanda görebilirsin.”

Bu adam neden bana sinir olmuyordu? Ben ona o kadar sinir oluyordum ki gülen suratına yandan bir yumruk atmamak için zor duruyordum. Bir de gülmüyor muydu? Hani 3S Murat’tı o.

“Hem neden sorduğum her soruya cevap veriyorsun?”

“Serdar abinin kızı olduğun için olabilir mi Lavin?”

“Sana olmadığımı söylemiştim.”

“Bu bir şeyi değiştirmez.”

Madem Serdar’ın kızı olduğum için soruma cevap veriyordu bende soru sormazdım ona.

“İki oldu bu!” dedim.

“Ne?” diye sordu.

“İkinci kez hayatımı kurtardın. Bunun hatrına sorduğun her soruya yanıt verebilirim.”

Yine gülümsüyordu, ben güldüğünü göremesem de hayal edebiliyordum. Çünkü gözlerimi kapatıp sadece ana odaklanmıştım. Oysa soru falan sormamıştı. Soru sormasını beklerken üzerime ağırlık çökmüş, ona soru sormak için zaman bekliyordum. Ama o sormuyordu. Eğer sorsaydı sende bana soruyorsun diyebilirdim. Ama diyemedim çünkü o da bana soru sormadı. Zaten zihnimde yüksek ihtimalle ilacın etksiyle bulanıyordu.

“Uyuyacaksın...”

“Hıı...”

Zihnim bulanıklaşırken her tarafımı bir sıcaklık kaplamıştı. Beni odamam mı götürüyordu? Kokusu neden bu kadar yakınımdaydı? Hiçbirini anlayamadan zihnimi karanlığa teslim ettim.

🌌🌌

“Lavin!”

Yine mi gaipten sesler duyuyordum yoksa bunların hepsi aklımın uydurması mıydı? Yoksa yine rüyamdan mı duyuyordum? O zaman görüntü neredeydi?

“Lavin, hadi yemek hazır. Uyan artık!”

“Iııh, çok uykum var!”

Gözlerimi açamıyordum. Neden bu kadar zorlanıyordum. Kesin rüyadaydım.

“İlaçlarını alman gerekiyor. Kalk hadi!”

Sesi gerçekten gerçekten mi geliyordu? Yok canım daha neler, rüyamda ilaçlarımı düşünüyor olamazdı!

“Kimsin sen?”

Murat’tı Lavin! Bunu zaten biliyordum. Uyanmak için zaman kazanmaya çalışıyordum.

“İki can borcun vardı hani, Murat! Hatırlayabildin mi?”

“Bacaklarımı da sen mi kontrol ediyorsun?”

Ne diyordum ben ya? Gözlerimi karanlığa açtığımda tam da tepemdeydi.

“Bacaklarını bilmiyorum ama biraz daha devam edersen beynini ben kontrol etmeye başlayacağım.”

Sözlerini umursamadan üzerimdeki yorganı açmaya çalıştığımda vücudumu kastığım için inledim.

“Seni hiç hareket ettirmemek gerekiyor.”

Yorganın devamını üzerimden kaldırarak elini belime yerleştirdi. Daha sonra doğrulamamı sağladı.

“Canın çok mu acıyor?”

Yerimden doğrulmama yardım ederken bir eli hâlâ kol dirseğimdeydi.

“Arada. Teşekkür ederim.”

Yavaşça beni kapıya doğru ilerletti.

“Ne yaptın yemeğe?”

Yemek yapabileceğini zannetmiyordum. Zaten şu an onun aklını benden almaya çalışıyordum. Zira her hareketime karışacak gibi duruyordu.

“Ben değil Selma yaptı.”

“Selma kim sevgilin mi?”

Daha neler Lavin, ne alaka sevgilisi. Hem sevgilisi mi vardı? Olsaydı mutlaka bu evde görürdüm. Belki de daha önce birine çok aşık olmuştu ve hâlâ onun yasını tutuyordu.

“Evin işlerine bakan görevlimiz.”

Başımı aşağıya yukarıya doğru salladım.

“Murat sen yemek yapabiliyor musun?”

“Yine çenen açıldı Lavin.”

Çünkü elinle tüm hareketlerime karışıyorsun! Merdivenden inerken elini belime yaslamana gerek yoktu mesela. Hoş hâlâ eli belimdeydi. Olmasa zor adım atardın savcım!

“Ee ama yemekte ne var söylemedin.”

“İnince göreceksin zaten Lavin, az kaldı!”

Daha fazla laf etmeden mutfağa girdiğimizde beni sandalyeye otuturdu.

“Meyve suyu ister misin?”

Başımı salladım. Birkaç dakika içinde tabaklarımıza yayla çorbası doldurmuş, ikimize de vişne suyu koymuştu. Tüm yemek boyunca ikimizde konuşmamıştık. Daha sonrasında ise mutfağı toplamaya geçmişti. Kati bir suretle yardımımı reddedince bende canıma minnet diyerek oturmuş vişne suyunu yudumluyordum.

“Telefonum kırılmış.”

“Evet.”

“Beni merak etmişlerdir.”

“Evet!”

Bulaşıkları makineye yerleştiriyordu.

“Yani haber versem iyi olacak.”

“Bence de vermelisin!”

“Telefonum yok!”

“Deniz birazdan geliyor gelirken sana yeni bir telefon getirecek.”

“Tamamdır, gelince sana ibandan atarım.”

Vişne suyunu kafama diktim.

“Sabır Allah’ım sabır!”

“Bak yardım istemedin zorlandın işte!”

“Lavin!” dedi uyarıcı bir sesle.

“Noldu?”

“Affedersin ama ne iban atması ya? Ben dinsiz ibansız mıyım?”

O an anlamam uzun sürsede dalga geçerek beni red mi etmişti o? Savcım bu adam çok kurnaz, dikkat et bir yerine kadar almasın! Yazıklar olsun, hiç yakıştıramadım! Cık, cık, cık!

“Bende onu diyorum ibanının var telef...”

“Lavin bu konuyu hiç konuşmamış olalım.”

Tamam Lavin diretme, bırak sana telefon almak istiyorsa alsın! Adam zaten çok zengin, 15 bin liran koymaz ona! Sana koyar! Sana! Fermuarıı çekerek uzun süre orada oturdum.

“Murat!” dedim dayanamayarak.

“İlk gün ne güzel laf sokup susuyordun, maşallah şimdi asla susturamıyoruz seni!”

“Rahatsızsan odama çıkayım, zaten ilaçlar uyutur beni! Yani hiç sıkıntı değil.”

Ellerini yıkayıp mutfak bezine sildiğinde bana doğru döndüğünde yüzünde gıcık bir gülümseme vardı.

“Kahve içer misin?”

“İçebilir miyim? Yani ilaç alıyorum ya!”

“Azra’ya sorayım istersen.”

Başımı büyük bir mutlulukla salladım. Keşke şu an sufle de yiyebilseydik! Sen şimdi sufle parasını da adama ibandan atarsın! Yok daha neler canım, ona kırık lira koymaz! Dakikalar içinde yukarıya çıktıktan sonra aşağıya kalın polar bir sweetle geldiğinde beni göndermeye karar verdiğinde karar kıldım. Keşke iban atayım demeseydim. Belki de Azra kahve içmemi istememişti. Ne saçmalıyorsun Lavin? Kafana çok mu vurdular?

“Sıkılmışsındır sen, bahçeye çıkalım ama önce üzerine bunu giydirmemiz lazım.”

Murat’ın gerçekten sabrının sonu yoktu. Yoksa gerçekten beni kapıya koymuştu. Allah’tan dayanabiliyordu.

“Kahve?”

“İçebilirmişsin, onu da şimdi makineye koyacağım.”

Önce kahveyi makineye koydu sonra üzerime poları geçirmeme yardım etti. Daha sonra birlikte bahçeye çıktığımızda etrafta tatlı bir esinti vardı. Yerimde öylece durup gözlerimi kapatarak nefesi içime çektim. Rüzgar saçlarımı, tenimi okşadı. Gözlerimi açtığımda ne kadar aralıklı olsa da iki meşe ağacının kavgaya tutuştuklarını gördüm. Bu beni gülümseti. Meşe kardeşler birbirinizden alıp vermediğinizi palamutlarınızla Sid’e mi vereceksiniz?

“Gülüyorsun?”

Türkçe meali neye gülüyorsun demekti.

“Hiç aklıma eski bir anım geldi.” diye geçiştirdim. Bu palamut mevzusunu ona anlatamazdım.

Biraz daha ilerledikten sonra bahçeye yerleştirilmiş yazlık bahçe takımlarının koltuğundan birine oturdum. Murat kahveleri almak için mutfağa gittikten sonra Deniz’i de önüne katarak geri döndü. Bir şey konuşuyorlardı. Deniz daha çok Murat’ı sinir ediyor gibi görünüyordu. Bu hallerine gülümsemeden edememiştim. Arkadaştan daha çok kardeş gibi duruyorlardı. Onlara imrenmiştim. Benim hiçbir zaman kardeş yerine koyabileceğim bir dostum olmamıştı.

“Vay, vay, vay Lali hanımlar meydanlara dönmüşler.”

Gülümseyerek, “Hoşgeldin Deniz!” dedim.

Elindeki poşeti kaldırarak, “Sana ne aldım tahmin et!” dedi.

Aklıma gelen dilime gelmiş ve ben, “Sufle mi?” demiştim. Hoş o poşette hiç sufle varmış gibi durmuyordu.

“Yakın bir şey, fırından sıcak sıcak browni kurabiyeler çıkmış. Seveceğini düşündüm.”

Murat karşımdaki koltuğa otururken Deniz Çaprazıma oturup eve sırtını dönmüştü. Murat’ın yaptığı sıcacık kahveden birkaç yudum aldığımda içim ısınmıştı. Daha sonra Deniz’in getirdiği kurabiyeleri yerken kendimden geçiyor ve kurabiyeye iltifat edemeden geçemiyordum.

“Telefonu içeriye bıraktım istediğin zaman alabilirsin.”

“Deniz sende mi Ordulusun?”

“Yok canım ben Maraş’lıyım.”

“Oha gerçekten mi?”

Biz Maraş hakkında derin bir sohbete dalmıştık. İlk işim beyaz tarhanalarını yerden yere vurmaktı bana kalırsa tarhana dediğin salçalı olurdu. Deniz ise beyaz tarhanayı öve öve bitirememişti. Cevizli sucuğun ne kadar harika bir şey olduğunu ikimizde vurgularken dondurmayı konuştuğumuzu unutmuş ve bir posta da ona övgü kondurmuştum. Sonra Murat’a nasıl laf attım bilmiyorum ama yeşil fındığa bayıldığımı söyledim. O ise yeşil fındığı tınlamadı. Ordu’ya en son üç yıl önce gittiğini söyledi. Ben yine de fındıkta fındık diye ona direttim ama o benimle tartışmaya girmedi.

“Murat sigaran yanında mı?”

Gözlerim Deniz’den Murat’a dönerken oldukça doğal davranıyordu.

“Ben sigara içmiyorum Deniz’ciğim!”

“Oğlum nasıl içmiyorsun, sen benden paketini mi saklıyorsun? Tamam bende var sadece çakmak versende yeter.”

“Paketim yok Deniz!”

“Tamam ateş getir.”

“Oğlum sende içmezsin ya hani sigara, ne diye tuturdun şimdi anlayamadım.”

“Off Murat sen getirmezsen ben getireceğim.”

Onları bir seyirci gibi izliyordum. Murat bence bana pembe bir yalan söylemişti, Deniz’in dediğine göde baya sigrakolikti. Deniz gittikten sonra bunu onun başına kakacaktım. Kaşınıyor muyuz savcım?

“Tamam Deniz bekle!”

Murat içeriye gittiğinde de ses çıkarmamıştım. Zaten açık havadaydık, bu sefer rahatsız edeceğibi düşünmüyordum. Murat nasıl bu kadar hızlı gelmeyi başardı anlamadım. Elindeki çakmağı sertçe masaya koydu.

“Murat bu ne?”

“Çakmak Deniz! Çakmak!”

Deniz Murat’ın suratına neden bir çakmak getirdiğini anlamak için bakıyordu.

“Hani sigara yakacaktın ya Deniz!”

“Ben sigara içmem ki!”

Deniz’in de kafasına bir şeyle vurmuş olabilirler miydi? Zira o da hiç aklı yerinde davranmıyordu. Murat birazdan Deniz ile beni kapıya koyacaktı. Ben buna emin olmuştum. Sende taktın kapıya koymaya Lavin!

“Defol git Deniz, defol!”

Gerçekten Deniz’i kapıya koyuyor Lavin! Sende yavaştan valizini hazırla! Benim eşyam yoktu, olsa bile ben hastaydım beni kovmazdı! Yani umrarım yapmazdı!

“Gideceğim zaten Azra çağırıyor.”

Deniz bizimle vedalaştıktan sonra bahçeden evin önüne doğru yürümeye başladı.

“Sen gerçekten sigara içmiyor musun?” diye sordum onu sorgulayan bakışlarımı üzerinden çekmeden.

“İçmiyorum!”

Gözlerinde yalanın emaresini arasam da bulamadım. Suçsuz gibi duruyordu. Aman bende ne diye Deniz’e inanıyorsam, kafasını evinde unutup gelmiş belli!

“Murat Deniz ile ne zaman tanıştınız.”

Dakikalar sonunda yine gözlerinin parlaması beni mutlu etmişti. Galiba o somurturken geriliyordum.

“Kendimi bildim bileli dostuz biz.”

Bizimde bir zamanlar böyle bir dostumuz vardı savcım. Yekta’yı sorsam mı ona? Ya cevaplamazsa! Yarın mı sorsam?

“Ne güzel!”

Daha fazla Murat’a soru sormadan kahvemi içmeye devam ettim. Bir yandan gözlerinin içine bakıyor bir yandan ona soracağım soruya cevap verebilir mi onu tartıyordum. Bence bu akşamı garantilemeliydim.

“Telefonunu verebilir misin?”

Sorgulamadan telefonunu uzattı. Ben olsam ne yapacaksın benim telefonumu diye sormadan edemezdim. Niye bu kadar rahattı bu adam? Belki telefon bilgilerini bir yere aktaracaktım?

“Neden spotifyın yok?”

Cevap vermedi, zaten benimkide soru değildi. Hemen telefonuna spotify yükleyip kendi hesabıma giriş yaptım.

“Sana yaptığım kıyağı kimseye yapmadım.”

Ona tek gözümü kırpmaya çalıştım ve sonrasında Sezen Aksu’dan rastgele bir şarkı açtım. Giriş kısmı yine içimi okşarken Sezen Aksu Unut şarkısına başlamıştı. Telefonunu ona uzatırken gözleri hâlâ üzerimdeydi.

“Sezen sever misin?”

Telefonunu eline aldığında yüksek ihtimalle ne yaptığıma baktı. Hesabımı karıştırabilirdi, spotify konusunda kendime çok güveniyordum.

“Kim sevmez ki?”

“En çok hangisini seviyorsun?”

“Neden bunları soruyorsun Lavin?”

Sezen Aksu, belki de çocuk gibi sana küseceğim diyordu.

“Zaman geçirmeye çalışıyorum. Seninde buna çok yardımcı olduğun söylenemez Murat.”

“Suçlu bir muhbiri tanımak sana bir şey katmaz savcım.”

O sevgiler ki yoktular, onlar ümitlerimizdi

Ne ümitler yaşlandı gel zaman git zaman

Murat haklı Lavin.

“Bir şeyde kaybettirmez Murat.”

Gülümsemeye çalıştım ne kadar haklı olsa da tek doğruyu ondan dinleyebilecekmişim gibi geliyordu. Bu yüzden ona bir şeyleri sorabilecek hâle gelmek istiyordum.

“Çocuklar gibi.” dediğine gülümsedim.

Dünya Murat’a torpil mi geçiyordu bilmiyorum ama o an çocuklar gibi şarkısı çalmaya başladı. Beni girişi en çok etkileyen şarkılardan biriydi.

“Senin?” diye sorduğunda bende ona gülümsedim.

“Beni Unutma!” dedim.

O an dünya bana torpil geçmedi. Ben bugün Murat Sarper’den torpilliydim. Bir anda kendi şarkısını yarım bırakarak Beni Unutma şarkısını açtı.

Sen de kendi payından bir hatıra seç ne olur

O ben olayım, beni unutma; diyordu Sezen. Beni en çok hüzünlendiren kısmı burasıydı. Hiçbir insanın payına düşmediğim için mi gözlerim doluyordu yoksa hiçkimseyi unutamadığım için mi? Hayat bazen bana bir yerleriyle gülüyor gibiydi, ne de güzel acı çektiriyorum demeden edemiyordu. Unutulmayanlar hayatına devam ederken unutulanlarsa tek bir hatırayı yaşatmak için direniyorlardı. Çünkü onlar unutulmanın insana dokunduğunu biliyorlardı.

Ben şu hayatta kimsenin payından seçebileceği bir hatıra değildim. Bunu kabullenebilmek canımı yakıyordu.

“Ben yoruldum, odama geçsem olur mu?”


Loading...
0%