@1benzen
|
Evett bu bölümden sonra tekrar açılıyoruz, yavaş yavaş yükselip hep birlikte düşeceğiz. Aslında hep yükseklerde olacağız. İyi okumalar dilerim, oy vermeyi unutmayınız! Yıldıza bas, Yıldıza!! 02.16 1 Ay Sonra Esaret; kölelik, tutsaklık, esirlik durumu. Sözlükteki anlamının bu olduğu söyleniyor. Bana kalırsa yalnızlığın boyunduruğu altına girmek esaretin en derin tanımı. Benim tutsaklığımsa buraya kadardı. Kendime verdiğim süreç buraya kadar. Kendime verebileceğim zarar, ceza buraya kadardı. Vicdanımın konuşması gereken yeri geride bırakmıştım. Ben kendi cezamı çekmiştim ve bitmişti. İyileşiyorum, halüsinasyonlar sona erdi. İki haftadır ne Murat’ın ne de ailemin halüsinasyonunu görüyorum. Yalnız hissedişim bundan mı bilemesem de bildiğim tek şey rahatlamış olmamdı. Kendi kafamda çizdiğim yalnızlık, ceza bitmişti... Artık kendimi olmam gerektiğim yere bırakmamın zamanı gelmişti. Yapraklarım dökülmüştü; açacağım, serilip serpilebileceğim tek toprak ondan başkası değildi. Hadis kitaplarının birinde Hz. Muhammed'in şu sözünü okumuştum; Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Deniz'in bir kere bana güçsüz insanların kendi adaletlerini kendilerini yarattıklarını söylediğini hatırlıyorum. Kendi adaletlerine hükmeden insanlardan bahsediyordu. Bense kendi kendim için adaleti sağlamıştım şimdiyse bana emanet olan kalbinin parçasını onunla buluşturmam gerekiyordu. Artık eskisi gibi yarım, kırık bir kalple ne onunkinin ne de benimkinin atması gerekiyordu. Ruh kendinden ayrılan parçasını bulduğunda kendine vereceği cezanın da bir sınırı vardı... Eda’nın yanından çıkıp otele geldiğimde ilk işim önce resepsiyona iki saat içinde çıkış yapacağımı bildirmek olmuştu. Sonrasındaysa yarım saat içinde tüm eşyalarımı toplamış ve odadan çıkarak Akif'e eve döneceğimizin haberini vermiştim. O ise havaya uçarcasına hemen telefonuna koşmuştu. Onu zar zor durdurmuştum çünkü dönüşüm Murat Sarper'e bir sürpriz olmalıydı. Murat ise şu an evde değildi, Japonya'dan dönüyordu. Evet, Megumi'nin yanına gitmişti... Daha sonra odaya dönerek banyoya girmiş önce güzel bir duş almıştım. Saçlarımı özenle kuruttuktan sonra maşayla hafif su dalgaları vermiştim. Banyodaki bir buçuk saatjmi tamamen güzelleşmek için harcamıştım. Aynadan baktığımda -ne kadar zayıflamış olsam da- bu sabaha nazaran daha da toparlanmış duruyordum. Saçlarıma önüme aldığımda kokusu bana Murat’ı hatırlatıyordu. Buraya geldiğinde bu şampuanı kullanmıştı. Şampuan gerçekten çok güzel kokuyordu... Murat'a sandaldan sonra yakıştırdığım tek koku bu olabilirdi. Ne mi? İnanır mısınız ben bile ismini bilmiyorum, sadece garip bir kokusu var ama güzel anlamda bir garip. Yanlıyorsun Lavin Yılmaz, Murat Sarper'e en çok yakışan vanilya kokusu... Bu da Murat Sarper'e göre olan bir düşünce tarzı. Belki bir gün Murat'ın üzerine kendi parfümümü sıkıp denerdim. Bu düşünceyle kıkırdayarak ve büyük bir hevesle şampuanları poşete koyarak odaya doğru girdim. “Zaten kokularımızı karıştırmaya dünden razı!" Gerçekten çok komik bir durumdu, düşünsenize kendisi parfümümü alıp sıkıyor falan? Maşayı yatağıma bırakıp çantama doğru yöneldiğimde kaşlarım kendiliğinde çatıldı. Omurgalarımdan boynuma doğru bir ürperti yayıldığında yine o korkuyu iliklerimde hissetmeye başladım... Hayır, diye mırıldandım bu bir halüsinasyondan ibaret... Birazdan gidecek ve bende bu odadan gideceğim. Gece Murat yanımda olacak ve ne olursa olsun korkmama izin vermeyecek. O yüzden sil içindeki, ruhundaki bu korkuyu. Bir daha da gelmeyecek, unuttun mu bitti! Bu son olacak! Gözlerimi kapattım ve açtım, siyah büyük kumaş poşetin içinde saçları görünen bir ceset vardı. Sakin ol Lavin sakin ol, sadece halüsinasyon. Takmadığını görünce birazdan gidecek, yok olacak ve bir daha gelmeyecek! Halüsinasyon cesedin yanından geçerken ona bakmamaya dikkat ettim, önce şampuanları poşete koydum sonraysa yatağıma bıraktığım maşayı aldım ve onu da bavula koyarak fermuarını çektim. Odadaki her yere baktığımda, halüsinasyona bakmamaya dikkat ediyordum. Her şeyi almış olmalıydım. Arkamı döndüğümde ceset tam da gözlerimin önündeydi. Başını çevir Lavin, birazdan gidecek. Kafayı yediğimi hissediyorum, delirdiğimi hissediyorum... O an ruhumun sızladığının farkına vardım, halüsinasyonlar tekrardan gelmişti ve ben bir adım dahi atamadan Murat'a geri dönecektim. İçimdeki burukluk hissi dışıma taştığında göz yaşlarım yavaş yavaş akmaya başladı. Özür dilerim sevgilim, beceremedim. Kendime yenildim Murat, kendime... Ben zannettim ki iyileşirim, ben zannettim ki başarabilirim! Başaramadım... Yine en başa döndüm sevgilim. Bana verdiğin zamanı boşuna harcadım... "Git! Neden geldin ki?" Gözlerimi sımsıkı kapadım ve beynime halüsinasyonu yok etmesini söyledim! Gözlerimi açtığımda hâlâ oradaydı... Tekrardan kapattım ve tekrardan açtım! Aklım benden daha ne istiyordu? Daha ne kadar dibe batmamı istiyordu? Kalbime dikenlerini batırdığını artık anlamalıydı! Aklım artık ruhumu rahat bırakmalıydı. Can çekişiyordum, bugün olmazdı, bugün olmamalıydı! Bugün sevdiğim adama tedavinin işe yaradığını söyleyecektim... Ama ben bir adım dahi ilerleyememişim, çok geride kalmışım. "Nolur, beni artık rahat bırak! Nolur, nolur, nolur, nolur!" Yapma bana bunu, yoruldum artık. Yaşamaktan yoruldum! Anlıyor musun, artık yoruldum! Kalbim için yaşıyorum, kalbimdeki için yaşıyorum. Artık karışma aklıma kalbime. "Nolur, benden bu isteği çalma nolur! Nolur..." Gözlerimi tekrardan sımsıkı kapattım. Allah'ım nolur bu sefer gitsin, çok korkuyorum! Nolur Allah'ım, nolur? Canım çok yanıyor, canım çok yanıyor. Nolur bana yardım et, nolur! Zihnimin ruhumu ele geçirmesine izin verme, nolur kurtar beni! Göz yaşlarım sicim misali boşalıyordu. Onun için çabalamıştım, onun için yaşıyordum. Şu halde bile hâlâ kendime bir şey yapamadıysam bunun sebebi şu hayatta beni seven bir insanın olmasıydı! Ben ilk defa sevildim, beni ilk defa sevdiler. Zihnim, nolur bana bunu yapma... Gözlerimi büyük bir inançla açtığımdaysa, halüsinasyon hâlâ oradaydı! Göz yaşlarımı silerek ayağa kalktım! Oraya gitmemi istiyordu, zihnim ölümle yüzleşmemi istiyordu! Zihnim beni karanlığına davet ediyordu ama ben griydim... Siyaha boyanamazdım... Halüsinasyona doğru eğildiğimdeyse şokla gözlerim açıldı, yüzü bembeyaz olmuştu... Gerçek bir ceset gibi duruyordu. Tüylerim diken diken oldu, ruhumun tekrardan çatırdadığını hissettim... Ya gerçek bir cesetse Lavin? Kalakaldım... Hemen elimi cesedin boynuna, nabız alabilmek adına götürdüğümde dudaklarımdan bir çığlık firar etti. Ceset buz gibiydi, halüsinasyondan ibaret falan değildi. Gerçekten odamda bir ceset vardı. "Lavin Hanım!" Sakin ol Lavin, sakin... Hemen kapıya doğru koşarak kapıyı açtığımda Akif'in korku dolu gözleri kızarmış gözlerimle buluştu. "İ.iii...içeride bir ceset var!" Akif beni es geçerek odaya daldı, bense odadan çıkarak kat görevlisinin bulunduğu yere doğru koştum. Görevliyi tam karşımda bulduğumda, "Acilen polisleri 407 numaralı odaya yollayın!" dedim. "Savcım!?" dedi adam korkuyla. "Acil dedim!" Arkamı dönüp odaya koşarak gittiğimde, kalbim hızla atıyordu. Ben banyodayken odama biri girmiş ve cesedi bırakmıştı! Tüylerim tekrardan ürperdi. Odaya geri döndüğümde Akif cesedin önünde duruyordu. "Akif geriye çekil, polisler geliyor!" Akif cesetten bana doğru döndüğünde yüzündeki ifada kanımı dondurdu. "Ne polisinden bahsediyorsunuz Lavin hanım?" Soğukkanlıydı, sanki defalarca ceset görmüş biri gibi davranıyordu. Akif'e bir cevap veremeden iki tan polis odaya daldıklarında kalakaldılar. "Savcım?" 🌌🌌🌌 TC. Savcısı Eren Akduymaz, bu ismi her görüşümden farklı olarak bugün buraya ifademi vermem için getirilmiştim... Gece yarısı otele bir ekip gönderilmişti. Davanın savcısıysa Eren olmuştu. Eren ile birlikte içeriye girdiğimde Akif dışarıda beni bekliyordu. Murat'a böyle bir haber vermemesi için ona çok fazla dil dökmüştüm. Uçaktaydı ve uçağının inmesine altı saat vardı, onu böyle bir belirsizlikle o uçakta bırakamazdım. Yapabileceği bir şey olamazdı, eli ayağı bağlanırdı. Hem bu o kadar korkutucuydu ki... Hayır Murat Sarper'e bunu yapamazdım. Eren ışıkları açtığında, bir sivil ve savcıdan ibarettik. "Su ister misin?" diye sordu. "Hayır, teşekkürler!" diye yanıtladım. Cesedi odama kimin koyduğu pek ala belliydi! Adli tıp ekibi cesedin içinde bir not bulmuşlardı. Evliliğiniz tebrik ederim Lavin Sarper... Tarık Sarper... Tekrardan tüylerim diken diken olmuştu. Akif kapımdan bir an olsun ayrılmadığını söylüyordu. Odamda tek açık alan penceremdi ve ben banyodayken penceremden içeriye girerek cesedi yerleştirmişlerdi. Tarık Sarper inimize kadar inmişti! Düşünmek istemiyorum... Her şeyi yapabilirdi! Bana her şeyi yapabilirdi! Banyodaydım ve savunmasızdım... Düşünmek istemiyorum... "Kim yapar bunu aklım almıyor!" dedi isyan ederek. Masasına gitti ve bir bardak su doldurup kana kana içti. Tarık Sarper sadece yapacaklarının ön fragmanını veriyordu. Ceset kötü şeylerin olacağının habercisiydi. Hem bu attığı ilk adım değildi, Elif’le başlamıştı. Ve aynı olay tekerrür ediyordu. Benim anlayamadığımsa suçu benim üstüme bırakmak isteseler çeşitli yollarla bunu yapabilecek oluşlarıydı. Peki ya Tarık neden bunu yapmamıştı? Neden her defasında beni işimden vurmaya çalışıyordu? Ve nasıl oluyordu da odama bir ceset yerleştirilirken kimse bunu göremiyordu? Murat bana söylemese de SARS’tan bir ekibi otelin etrafına yerleştirdiğini biliyordum. Yine de olan olmuştu. Bir sonraki adımı neydi tahmin dahi edemiyorum. Çünkü tek yaptığı vurup kaçmaktı. Mesleğime mi zarar vermek istiyor yoksa bana mı bilemesem de aklımda tamamıyla yavaş yavaş benk acıya boğacağının düşüncesi vardı. "Hay sikeyim!" dedi. "Şimdi ben senden ifade mi alacağım?" Eren'in sinirle söylediği kelimenin derinliği çok netti. Pencereyi banyoya girmeden önce açık bırakmıştım bu yüzden içeriye giren pencereyi zorlamamıştı. Cesetse birkaç gün önce öldürülmüş gibi duruyordu. "Eren sakin ol!" dedim. Sinirlenmesi gereken kişi o değildi bendim! Her şey saatler içinde gerçekleşmişti. Önce ekip gelmiş ve ardından olay sosyal medyaya taşınmıştı. İşte o zaman dünyam başıma yıkılmıştı. Suçlamaların hedefi bendim... Oklar beni gösteriyormuş. Odasındaki cesedin katili Savcı Lavin Yılmaz mı? Oysa ki o kadar masum duruyordu! Bir de savcı olacak! Kan donduran bir haber, canice... Ünlü mimar Murat Sarper'in eşi bir katil mi? Daha yeni evlenmişlerdi kimse karısının psikopat olduğunu bilemezdi... Tweetler bu şekilde devam ediyordu. İsmim kadın vakalarının bir numaralı savcısıyken şimdi bir cinayetin katili olarak geçiyordu. Hiçbir şey bu cümle kadar bana zarar vermemişti. "Sana suçlu muamelesi yapıyorlar, nasıl sakin olabilirim?" Bense tüm bu olanları soğukkanlılıkla dinliyordum. Kendimden bir şüphem yoktu. Tweetler ne kadar canımı yaksa da kendimi toparlamam uzun sürmemişti. Gönlüm ve ruhum rahattı. Tek korkum Murat'ın bu olanları öğrenmiş olmasıydı. Uçaktan inene kadar genelde telefonu kapalı oluyordu... Eğer duyduysa ne halde olduğunu tahmin edebiliyorum. Bu yüzden duymamasını diliyorum. Ben kaldırabilirdim ama o kaldıramazdı. "Bir savcıya ya bir savcıya!" "Eren tamam!" dedim sinirle. Daha fazla canımı acıtmamalıydı. Ben görevini layıkıyla yapan bir savcıydım, insanların beni suçlamasını daha yeni sindirmiştim. Dile getirmemeliydi. "Şimdi ifademi alıyorsun, anladın mı beni? Bir savcı gibi vatandaşının ifadesini alıyorsun!" "Lavin, saçma..." "Eren dedim, ayrıcalık istemiyorum. Anlıyor musun? İnsanların ağzına laf vermekte istemiyorum. Bir savcının yapacağı gibi beni suçla! Oklarını bana yönelt!" Yapmalıydı, çünkü kendimin suçsuzluğunu ispatlayabilirdim. Eğer bana bu şansı tanımazsa okları üzerimden çekemezdim. "Saçmalama Lavin, delirdin mi sen?" Sesini bana karşı yükseltmesi umurumda değildi! Eğer Eren herhangi bir şüphe bırakırsa o zaman benim için daha kötü olurdu. "Eren, yap ŞUNU!" Eren'in gözleri gözlerimle buluştuğunda benden daha kötü bir haldeydi. "Yapmazsan eğer başsavcıdan dosyanın Baybars Savcıya geçmesini isteyeceğim. Emin ol o beni sorgulamaktan zevk alacaktır!" Bu gerçekti, Eren dostumdu... Bu bile dosyanın Baybars savcıysa geçmesi için yeterliydi. Gözleri emin misin der gibi gözlerimi tarttı. "Eminim!" dedim. Eren ise bilgisayarını açarak koltuğuna oturdu. Hakketmediğim hiçbir şeyi yaşamayacaktım... Eren kendini toparlamak istercesine yanağına iki kez vurdu. Belki bende aynısını yapmalıydım. "Katili gördün mü?" Sorusu aleladeydi, ikimizde biliyorduk şu an burada başka bir birey olsaydı ilk sorusu bu olmazdı. "Siktir git Eren!" dedim ve sinirle ayağa kalktım. O bana bir vatandaş gibi davranmıyordu, bende ona bir savcı gibi davranamazdım. Kapıya gittiğimde kolumdan tutarak beni durdurdu. "Lavin, Lavin! Tamam dur, dur! Ben, ben sadece nasıl yapacağımı bilmiyorum. Sana inanıyorum, böyle bir şeyi yapmayacağına adım gibi eminim!" "Şu dünyada kimse için bu cümleyi kurma Savcı Eren Akduymaz." Gözleri yapma der gibi bakıyordu. Yapardım, hakketmediğim hiçbir şeyi istemiyordum. Yeri gelecek Eren’in açık bıraktığı ifade benim başıma silah olarak dayanacaktı. "Tamam geç!" dedi sakin bir sesle. "Yapacağım." Bu sefer inançla koltuğa oturduğumda sonunda sakinleşerek asıl sorması gerektiği soruyu sordu. "Maktulü sen mi öldürdün?" Ben öldürdüm ya da öldürmedim gibi cümleler kurmayacaktım. "Cesedin benim odamda bulunması, onu benim öldürdüğümün anlamına gelmez!" "Öldürmediğini reddetmiyorsun!?" "Öldürdüğümü kabul etmiyorum!" Kimsenin aklında bir soru işareti bırakmak gibi bir düşüncem yoktu. "Öyle mi?" Geriye yaslandı ve kalemini elinde döndürmeye başladı. Ben şu an Eren yerinde olsam yapamazdım. Hem arkadaşını hem de bir savcıyı sorguluyordu. "Peki Lavin, cesedin odaya nasıl geldiğini açıklamak ister misin? Banyodaydın, ses falan da duymamışsın! Ceset yoktan var olmadı ya?" Derin bir nefes aldım, şu an polislere değil de bir savcıya ifade vermemin sebebi Eren'di. İşleri kendi aklında hızlandırmak istemişti. Yanımıza Eren’in ekibinden bir polis yollamışlardı. O Eren’in aldığı ifadeyi yazıya döküyordu. Geriye kalan ekipse bu sırada kamera kaydını inceliyor aynı zamanda da adli tıpta da otopsi işlemleri yapılıyordu. "Banyoya girmeden önce camı açmıştım, koridordaki kayıtlara baktınız orada kimseyi görmediniz geriye tek bir ihtimal kalıyor. Ben banyodayken biri camdan odama girmiş ve cesedi bırakmış olmalı savcım. Dış kameralara bakınca bunu zaten anlayacaksınız! Ha bir de bence cesedin üzerinden çıkan not her şeyi açıklıyor! Tehdit ediliyorum!" Eren'in telefonu çalmaya başlayınca, komiser yazısını görsem de devamını okuyamadan telefonunu açtı. "Alo... Ne demek silinmiş?... Ne saçmalıyorsunuz Ata... Etrafta oteli gören kamera kayıtlarının hepsini istiyorum..." Eren telefonu kapattığında yüzü sinirden iyice gerilmişti ama ben anlamıştım. "Kamera kayıtları yok değil mi?" Sinirle başını salladığında ayağa kalkmış ve karşıma geçmişti. Şaka değildi, Tarık Sarper'in başka bir oyunuydu. İlkinde gözleri üzerime çekmiş şimdiyse okları üzerime göndermişti. "Sorun o değil..." "Ama kamera kayıtları da yok?" "Evet Lavin, kamera kayıtları yok." "Sorun ne?" "İki gün önce odaya bir adamla girmişsin ve adam o odadan hiç çıkmamış..." Kulaklarımdaki uğultu beni sağır edecek cinstendi. Eren şaka mı yapıyordu? Odaya iki gün önce kimle gelebilirdim? "Montajdır." dedim sakin kalmaya çalışarak. "Tabii ki montajdır Lavin ama düşün odana hiç biri geldi mi? Montaj için kimi kullanabilirler, adamın yüzü net görünmüyormuş!" Gülümsedim, odama tek bir kişi gelmişti. Zor değildi... "Bir ay önce Murat geldi." "Güzel, ara Murat'ı ifade vermeye gelsin! Üzerindeki dava düşsün." Murat Sarper uçaktaydı, gelemezdi. Sabaha kadar oklar üzerimde yaşayacaktım, çok güzel. "Gelemez, uçağının inmesine 6 saat var. Hem Murat’ın ifade vermesiyle iş nasıl çözülecek? Murat otele bir ay önce geldi, kayıtlar iki gün önceyi gösteriyor." Eren'in sinirden suratı tekrardan gerildi. Tarık Sarper durmayacaktı, söylemişti; beni rahat bırakmayacaktı. Murat Sarper'in canını benimle yakacaktı. Hodri Meydan'dı. Hiçbir şey o kadar kolay değildi. Beni suçlasa bile aklanmayı başarırdım. “Akif’inde ifadesi alınıyor, kat görevlisinin ifadesi de, yüksek ihtimalle ifadeleriniz uyuşacaktır Lavin. Üstelik cesedin üzerindeki notta okları senin üzerinden çekiyor. Murat gelip ifadesini verince her şey daha da netleşecek. Birde cesedin kim olduğunu öğrenince. Sadece Murat gelene kadar beklemeliyiz.” Eren'in inançla söylediği şeye hiç gerek yoktu, eve gitmeli ve dinlenmeliydi. Zaten uykusundan uyanıp gelmişti, hiç gereği yoktu. Ben başımın çaresine bakardım. Kapı aniden açılınca Eren'inde benimde gözlerim oraya çevrildi. Başsavcı... Tabii ya kaçırır mıydı? Gözleri beni es geçerek Eren'e döndü. "Eren savcım, ne dönüyor burada?" Elinin körü dönüyor başsavcım! "Kapımı çalmadan odama dalmanız hiç hoş değil başsavcım, ifadedeyim. Şimdi odamdan çıkabilir misiniz?" Eren'in bu şekilde başsavcıya davranmasının sebebi ben değildim. O da başsavcının kendisine olan tavırlarını sevemiyordu. Hoş başsavcı hepimize üstten üstten bakmaya devam ediyordu. "Başsavcı olarak olay hakkında bilgilendirilmemin gerektiğine kanaat kıldım." "Komiser Ata size bilgi vermiş olmalı." Benim hakkımdaki kaoslara bayılıyordu. Soyadımın lekesi bir kez daha üzerime bulaştı... "Ondan değil sizden bilgi almaya geldim." "Amacınız nedir başsavcım?" diye sorduğumda gözleri ilk defa bana çevrildi. Artık aramız o kadar gerginleşmişti ki ne benim sözlerim ne de onun sözleri duruluyordu. "Ya da şöyle sormalıyım, gecenin köründe sizi yatağınızdan çıkartan nedir?" Kaşları çatılınca üzerime yağdıracağı suçlamalara hazırdım. Aramız iyi değildi, iyi olacak gibi de değildi. İpin artık koptuğunuda söyleyebilirdim. "Sosyal medya sizin haberlerinizle kaynıyor Lavin Sarper." Soyadımı kullanması beni yere seremezdi. "Lavin Yılmaz!" diye düzelttim onu. "Soyadım Yılmaz. Bir de ne zamandır sosyal medya haberlerine inanır oldunuz savcım? Yapmayın." Tüm sinirimi şu an belki de ondan çıkartıyordum. "Küstahsınız!" dedi beni hedef alırken. "Ağzınızdan çıkanı duyun başsavcım, karşınızda sıradan bir birey yok!" Eren'in cümlesiyle gözleri ona doğru döndüğünde kendine yeni bir kurban belirlemiş gibiydi. "Karşımda bir şüpheli var savcım." Erenle aynı anda güldüğümüzde suratı tekrardan bozuldu. "Yapmayın başsavcım." Kuyruk acısı neydi bilemiyorum ama benden çıkarmaya çalışıyordu. Beceremezdi. "Savcı Lavin Yılmaz'dan bahsediyoruz, meslektaşım hakkında çirkin konuşmanızı kınıyorum." "Eren Savcı, karşında bir şüpheli var!" dedi uyarırcasına. Eren ise bu tartışmadan zevk alan bir şekilde ayağa kalkarak ona doğru döndü. "Karşınızda bir şüpheli yok, dava düştü başsavcım. Murat Sarper gelecek ve ifade verecek, sonra Lavin savcının suçsuzluğu net bir şekilde belli olacak." Sarper'in üzerine bilerek baskı uyguladı. Başsavcının Sarper soyadına bir garezi vardı bu belliydi. "Suçsuzluğu belli değilse nasıl dava düşebilir?" "Meslektaşınıza güvenmiyor musunuz?" Arkasından sorduğum soru ikisinin de bana doğru bakmasına sebebiyet verince ayağa doğru kalkıp ona doğru ilerledim. "Güvenmiyorsunuz!" dedim net bir şekilde. Kimse beni suçlayamazdı, kimse içinde savaş veremezdim. "Tutuklatın beni o zaman başsavcım!" Ona meydan okuyordum o ise anlamayarak kaşlarını çatmıştı. "Eren bize izin verin!" dedi net bir şekilde. Eren ise onay almak için bana baktı ve gözlerimle onu onayladığımda yanına polisi de alarak odayı terk etti. "Bir amacın var!" dedi gözleri üzerimdeyken bense hiçbir şey olmamış gibi Eren'in masasına oturarak bacak bacak üzerine attım. Beni meslektaşı olarak görmediği yerde ona öyleymiş gibi davranamazdım. "Anlaşılan Murat gelene kadar gitmeme izin vermeyeceksiniz, o zaman tutuklatın beni başsavcım!" Bir şeyden de anla be adam! "Ama bu olursa başsavcım bütün okları sizin üzerinize çekerim!" Sesim netti, Murat ve Akif aleyhime oy veremezdi. Kat görevlisiyse her şeyi doğrudan anlatınca gözler üzerimden çekilecekti. Cesedin otopsisi yapılınca her şey ortaya çıkacaktı. Bir de SARS faktörü vardı. Tüm bu olasılıklar sonucunda sabaha suçsuzluğum kanıtlanmış olurdu. Yine de başsavcı bana acı çektirmek için eline geleni ardına koymuyordu. Beni suçsuzken içeriye attırırsa onunla uğraşacağımı biliyordu. "Tehdit mi ediyorsun beni?" "Olacakları söylüyorum ki bilirsiniz söz konusu adaletse yalan söylemem!" Gözleri gözlerimdeyken düşünmeye başladı. Kim bilir belki de Elif’in davasını bile düşünmüş olabilirdi. Sonunda, "Eren!" dedi yüksek bir sesle. Eren odaya girmeden koltuğundan kalktığımda odaya geldi. "Lavin Sarper'in suçsuzluğu kanıtlanana kadar senin gözetimin ve sorumluluğun altında!" “Yılmaz başsavcım, Lavin Yılmaz!” 🌌🌌🌌 Eve girdiğimizde sanki kendi evimmiş gibi Eren'den önce içeriye girerek montumu vestiyere astığımda evimin kokusunun ne kadar değiştiğini anlamıştım. Galiba sorun bendeydi ve ben bir yeri yuva hâline getiremiyordum... Kanepeye giderek kendimi bırakıverdim. Telefonumu elime almak istemiyordum ama bir yandan da Murat'ı aramak için deliriyordum. Evimize gidememiştim çünkü Eren'in gözetimi altındaydım ve öylece onu bir kenara bırakıp da gidemezdim. Zaten Murat olanları duyar duymaz eve gitmeyip beni arayacaktı. Yani eve gitmem sadece Eren’i daha da zor duruma düşürmekten başka bir şeye yaramazdı. Akif ise ifadesini vermişti. Eren ifadelerimizin birbirini tamamladığını söylediğinde Akif adliyeden bizimle birlikte çıkmıştı. Adamlarla aşağıda Murat’ı bekliyorlardı. Eren iki bardağa ne cins bir içki olduğunu anlayamadığım bir şey koymuştu. Başım çatlıyordu ve kafamın içindeki ses bana uyu diyordu, vücudum kendini kanepeye sermek istiyordu. Ayık kalmalıydım, Murat Sarper her an arayabilirdi. Çantamdan sigara paketini çıkarttığımda Eren'e de bir dal uzattım. Hayır, bağımlı değildim sadece yorgunluk ve baş ağrısı çok vurunca bir tane yakıyordum. Bu zamana kadar bir paketi yarım yamalak bitirmiş ve yeni paketten de bir tane içmiştim. Kendimi kontrol edebildiğim sürece sıkıntı yoktu. Yaşıyordum... "Viski içer misin bilmem ama?" Şu an her ne olsa içerdim, her ne olsa... "İçerim." diye mırıldandım. Evet, içki içmeye de başlamıştım ve Murat'ın bundan da haberi yoktu. Canıma okuyacağını biliyordum, özellikle de İstanbul'a ayak bastığı andan itibaren. Belki de telefonlarını açmamalıydım. Asıl açmazsan deliye döner. Telefonumu elime aldım. Gözümün önünde durmasını istiyorum. Benden önce ilk Akif'i arayacaktı zaten... Uçağının inmesine neredeyse dört saat vardı, Akif öyle söylemişti. Bana kalırsa o da tam bilmiyordu, şu an bile inmiş olabilirdi. Eren kendi sigarasını yaktığında çakmağı bana doğru uzatmıştı, elinden alarak sigaranın ucunu ateşledim. Gözlerimi kapatarak arkama yaslandığımda sigara dumanını ciğerlerime doldurdum. O da böyle mi hissetmişti? Ciğerlerini böyle mi yakmak istemişti? Kendine zarar verme şekli de bu muydu? Onu hissediyorum, onu düşünüyorum. O günü düşünüyorum. Murat Sarper acısından içiyordu! Beni Tarık'ın eline vermek zorunda kalmıştı ve beni bulduğunda belki de tanınmayacak haldeydim. Sevdiği kadının canına okunmuştu... Düşünmek dahi istemiyorum ama anlıyorum canı yanmıştı. O günü de hatırlıyorum, içtiği içkinin canını yakmasına izin vermişti. Kim bilir ona neleri hatırlatıyordum? Babamı, ailesini, Yekta'yı... Şu an kollarının arasında olmak için neyi vermezdim? "Neyi düşünüyorsun?" Eren'in sorusunu duysam da gözlerimi açmadım. "Murat'ı..." diyebildim. Ondan başkasını düşünemezdim, hem beceremezdim ki... Uzun kirpikleri, kirli sakalı, çıkık elmacık kemikleri, geniş alnı, onun üzerine dökülen uzun gece siyahı saçı... Onu düşünememek delilik gibiydi, onun yüz hatlarını hatırlayamamak ölüm demekti. Her hattını gözlerime kazımıştım, yüzünün her hattını... "Aşk böyle bir şey mi?" diye sorduğunda gülümsemem iyice artmıştı. Aşk bundan daha da güzel savcım... Aşk hayallerden bile daha güzel... "Nasıl?" "Gözlerin kapalıyken, en zor anında bile seni güldürebilecek bir şey mi?" Gülümsemeye devam ettim, Murat Sarper'in gülen suratı gözlerimin önündeydi. Gülüşünden öpmek istedim, çünkü Sarper çok güzel gülüyordu... "Karşılıksızsa ağlatabilir, karşılıklıysa bundan bile daha güzel." Ona ihtiyacım vardı, ona çok ihtiyacım vardı. Kollarının arasına girmeye, orada dinlenmeye ihtiyacım vardı. Sigaramdan derin bir nefes daha çektim. Gözlerimi aralayıp Eren'e döndüm. Bakışları üzerimdeydi, gülümseyen dudaklarını araladı ve sigarasından derin bir nefes çekti. "Yaşamadan bilemezsin!" diyerek ona göz kırptım. Bu sinyalimi algılayıp harekete geçmeliydi zira ona yakışan mükemmel bir aday vardı aklımda. Sigaradan derin bir nefes daha çekerek başının küllüğe bastırdım ve viskiyi elime aldım. "Neden Murat?" diye sorduğunda hâlâ gülümsese de benim kaşlarım çatılmıştı. Ona aşık olmam için bir sebebe ihtiyacım mı vardı? "Anlamadım?" "Dışarıda yüzlerce insan varken neden onu seçtin? Onu diğerlerinden ayıran ne?" Benim aksime sigarası yanarken viskisinden bir yudum aldığında suratı ekşidi. Yudumu fazlaydı... "Ben değil, o beni seçti." Murat Sarper benden vazgeçmeyerek beni seçmişti. Karşımdaki eğer o değil de başka bir x kişisi olsaydı ben belki de o adamı seçmezdim. Ben doğrudan Murat’ın karakterini seviyordum. "Merhametli..." diye mırıldandım. İlk başta onun merhametine hayran kalmıştım. "Ona güveniyorum, bana asla yalan söylemez!" Murat Sarper bana hiçbir zaman yalan söylememişti. "Beni hayata bağlıyor." Daha fazla bir açıklama yapmayacaktım. Murat Sarper bana özel kalmalıydı; gülüşü, ses tonu, üzerime sinen kokusu, şakaları, hareketleri, bitmek bilmeyen bir sevgiyle dolu olması, doğum lekesi, vücudundaki her bir iz... Bana yaptıkları, benim için yaptıkları paha biçilemezdi. Murat Sarper başlı başına bir markaydı... "Sen onu bunu bırakta, ben seni ne zaman sevgilinle göreceğim onun haberini ver bana!" Söylediğim sözle yüzündeki ifade afalladı. Viskiyi derin yudumlarla bitirip yenisi doldurdum. "Aşık olmakta gözüm yok savcım!" dediğinde bu lafına kahkahalarla güldüm. Komik mi der gibi suratıma odaklanırken hâlâ gülmeye devam ediyordum. Çünkü komikti! "Zaten gözünün de dediği oluyordu Eren!" Tamam onunda dediği oluyordu ama kalp diyordu ki sana; ben bunu beğendim, kimseye söz düşmez! Gerçekten tam da böyle diyordu sonra beynin süzgecinden geçiriyor kalp ne derse o oluyordu! "Bu bu kadar komik mi?" dedi ciddi bir tavırla. "Her gözü olmayanın istediği olsaydı Eren ben şu an bekar bir kadın olurdum!" Durdu durdu ve gözlerini kapatıp başını kanepeye yasladığında dudaklarından derin bir off kaçıverdi. Aşık değildi, birini sevemiyordu, birini sevememek onun canını acıtıyordu. Varlığı ya da yokluğu fark etmiyordu, aşk her daim acımaya meyilli bir yara gibiydi. "Oğlum saçmalama, olmayan bir aşk seni yıldıramaz!" dedim gülerek. "Dalga geçme be Lavin!" "Aşık mısın yoksa?" Aşık olsaydı anlardım ama ben şimdiden onu ve biri için çok güçlü bir çekim hissediyordum. "Ne aşkı?" Daha fazla güldüğümde viskiden bir yudum aldım. "Utanma, utanma!" "Lavin!" dedi. Sinirden gülüyordu, bir gün birine aşık olunca tüm raylar yerinden oynayacaktı. "Aşıksın, aşıksın!" Bana göz devirirken yüz şekli daha komik bir hâl almıştı. "Sen aşıksın arkadaş!" dedim şarkı söyler gibi. "Değilim da, değilim!" dedi. Şivesi şu an kaymamıştı ama kayınca daha da komik oluyordu. Değilum dedum sana değilum! "Bence etrafına bakıp gözlerini açsan iyi edersin!" Bardağı fondip yapıp tekrardan doldurduğumda, "Yavaş be kızım!" dedi. "Komaya gireceksin!" Bu dediğine güldüm, yüksek ihtimalle sarhoş olmaya başlıyordum. Çünkü genelde bu kadar içmezdim. "Şunu unutma ki Eren Savcı, Allah'ın izniyle bana hiçbir şey olmaz!" Bu dediğime güldüm, bir şey olacaksa o en önce benim başıma gelirdi! "Hem, hem benim sevgilim var!" diye mırıldandım. Murat şu an burada olmalıydı. Neden Japonya'ya gitmişti ki? Bir kez de o adam gelseydi! Bir kez ya! Ah Megumi kadında olsan erkekte olsan benim için ayrı bir dertsin! "Bu kadar içki içtiğini görse ikimizi de yakar!" dedi. Murat'ı tanımıyordu, o ikimize değil kendine kızardı. "Yaksın!" dedim omuz silkerek. Yeter ki bir şey yapsın. Gelsin... "İnstagram hesabını gördün mü?" diye sordum. Görse bir şey olacağından değildi ya! "Kimse beni ona yakıştıramıyor." dediğimde buruk hissettim. İnsanların ne düşündüğü önemli değildi ama ben gerçekten onun yanına yakışmıyor muydum? Güzel bir insan değildim, standarttım ama o çok yakışıklıydı. Standarttın üzerindeydi, bir de tam bir İstanbul beyefendisiydi... Bense inatçı keçinin tekiydim. Bu sefer kahkahalarla gülen Eren olmuştu. Neden gülüyordu, dertliydim işte. Ona sinirlenerek bardağı kafam diktiğimde genzim yandı, bu his hoşuma gitti. Canım yanıyordu... "Bana kalırsa o senin yanına yakışmıyor." dediğinde sinirle ona döndüm. "Seni silikleştiriyor savcım." Sinirle güldüm sorun onun Sarper olması mıydı? Artık bende bir Sarper'dim. Küçük Sarperlerin annesiydim hatta! Komikti bu çünkü hiçbirimiz Sarper değildik. "Sevgi silikleştirmez savcım." diye yanıtladım onu. "Sana hayranım!" diye mırıldandığında içkisini bitirip yenisini koydu. "Cesursun, kimsenin olamayacağı kadar!" Islık sesi, hoşuma gitti lafı... Gülümsememeye çalışmam, Murat Sarper... "Nasıl başarıyorsun bunu, hiç mi seni lekeleyeceğini düşünmedin?" "Düşündüm!" dedim cesurca. Sonra gülümsedim, Murat Sarper olmasaydı bu kadar cesur olamazdım. "Çok düşündüm ama o öyle bir adam ki sevmekten kendini alıkoyamıyorsun savcım. Romeo ve Juliet’te bir sahne vardı." dedim gülerek. "Onda bu san olmadan bulunan kusursuzluk, yine kalırdı onda!" Murat Sarper, başka bir ad alsa da başka bir isim soy isimle çağrılsa da o benim gözümde kalbi sevgiyle dolu olan çocuk olarak kalırdı. Ben onun hayalini dahi kuramayacağı muhteşem sevgilisiydim oysa benim başka bir bedende dahi gelsem tekrardan ve tekrardan aşık olacağım adamdı. "Bin kez beter olsun gece senin ışığın yoksa!" dedi ve ardından ikimiz de kahkaha attık. Çünkü Murat Sarper yoktu ve gece bin beterdi. Gülünecek bir yanı yoktu belki de ama beynimiz uyuşmuş gibiydi. "Cimri hepsini içmiş!" dedim içki şişesini sallarken. Hepsi bitmişti. Biraz daha içmek istiyordum. "Ben mi çok içtim sanki, kör kütük sarhoşsun kızım!" "Kızım diyor bana bir de ya kızım ne kızım!" Güldüm ve içki şişesini kafaya diktiğimde birkaç damla için yalvarıyor gibiydim. "Kör de olurum kütükte!" dedim şişeyi masaya bırakırken. Eren komik olmayan isyanıma kahkaha atmaya başlayınca hiç durmadan gülüyor arada da özür diliyordu. En sonunda benim de sinirim bozulunca gülmeye başladım. Neydi bu kahkaha senfonisi mi? Kendimi durdurmaya çalıştıkça daha fazla gülüyordum, içimdeki tüm içkiyi şimdi şuraya çıkartacaktım. "Güldürme! Hahahah, bak tüm içkiyi çıkaracağım!" dedim. Eren ise kendini durdurmaya çalışırken kapı çalmaya başladı. Hatta ve hatta alacaklıymış gibi çalıyordu. Zorla ayağa kalktığımda tekrar koltuğa düştüm ve tekrardan kalktığımda kendimi koltuğun başına dayadım. Eren gülmeye devam ederken kapıya doğru gitti benim aksime ayıktı. "Geldim, kırma kapıyı!" Kapı mı kırılacaktı, ben o kapıya da para ödemiştim! Kendimi dikleştirmeye çalışırken yine beceremedim... "Lavin nerde?" Gözlerim tanıdık sesle kapıya dönerken onunla göz göz geldik. Gülümsedim, gelmişti sonunda. "Sevgilim gelmiş!" dediğimde ayağa kalkmaya çalıştım ve koltuğa düşüverdim. "Lavin!" dedi, onun sesi sinirli mi geliyordu. Kesin çok içtim diye kızacaktı ama umursamadan gülmeye başladım gelmişti sonunda... Ama hiçte aramamıştı. "Çok sarhoş!" dedi Eren. Sarhoş değildim ben, tamam öyleydim ama çok değildim. Zorla doğrulmaya çalıştığımda sonunda kalkmıştım. "Neden bu kadar içmesine izin verdin?!" Murat soru sormaktan daha çok bağırıyordu. Eren ise şokla ona bakıyordu. "Kendisi istedi!" dedi sakince. Murat ise onu umursamadan yanıma gelip beni naziklikten uzak bir şekilde koltuktan kaldırdı. "Napıyorsun ya, yavaş olsana!" dedim sinirle. Kolum acımıştı. "Sus Lavin!" Bana gerçekten sinirli miydi? "Kızma bana!" dedim itiraz edercesine oysa umursamadan beni yürütmeye çalışıyordu. "Napıyorsun ya?" diye sordum. Cevap vermeden beni yürütmeye devam etti ve portmantodan montumu aldığında Eren'e döndüm. Gidemezdim ki ben! "Lavin hiçbir yere gidemez!" dedi beni duymuş gibi. Murat ise benim kolumu bırakıp Eren'e doğru döndü. "Heee demek öyle, kim karar veriyor buna?"
|
0% |