Yeni Üyelik
77.
Bölüm

Elinin Altında Çırpınan Kalbim

@1benzen

Upuzun bir bölüm, hem de Murat Sarper'in ağzından. Hemde bolca sevgi dolu... Size bir sır vereyim -daha önce vermiş miydim bilmiyorum-; Murat aslında benim tüm hayallerimi gerçekleştirmek istediğim adam xhsjfksksm biraz saçma oldu. Kısacası aslında ben istediğim karakteri yazıyorum. Anlamışsınızdır umarım. Bir karakter ne kadar sevilebilirse onu o kadar çok seviyorum xhsmdndns -yalan çok fazla-

Neyse iyi okumalar, oy vermeyi unutmayınız!

Aa bu arada bahsettiğim gibi bölümler bundan sonra pazar, perşembe gelecektir.

Boş bölümlerden rahatsız olup olunmadığını da merak ediyorum. Kitabımızın daha çok öne çıkması için yapıyorum. Oraya da yazdığım gibi boş bölümlere bakmanıza gerek yok. Pazar ve perşembe saat 21'de yeni bölümler gelecektir. Bunlara direkt bakarsınızz.

Müziğimizi açmayı unutmayınızz!

 

Yaşanmış ne varsa geçmişte benimle yıprandı her zerrem Çürürken senin ellerinde bir parça ruhum

Hayat denen bu düzlükte yaptıysam koca yanlışlar

Hepsi senin yüzünden

02.04

Murat Sarper:

Saatlerce uyuyor olamaz değil mi? Akifler uyuduğunu söyledi! Soru sorunca mırıldanarak cevap veriyormuş ama sonra uyumaya devam ediyormuş! Hiç dikkat etmiyor kendine! Arabaya bindim ve hızlı bir şekilde Ormanlı yolunu tuttum. Bazen kendine neden bunları yaptığını anlayamıyorum! İki saati nasıl geçirdim bilmiyorum ama varabildiğim en hızlı şekilde eve vardım.

"Akif arabadakileri daha sonra odama yerleştirirsiniz!" dedim. Benim odamda uyuyormuş! Bizim odamız oldu. Montumu aceleyle askılığa asarak hızlıca odama çıktım. Bağımlılık gibi!

Odanın için çok sıcak, kalın giyinmiş! Yanına doğru geldim. Elim kâkülüne gittiğinde ismini fısıldayacakken kalakaldım. Yanıyordu...

"Lavin!" dedim şokla! Çok ateşi vardı, cevap bile vermedi.

"Lavin!"

"Ben kırmadım o vazoyu!" dedi, ne görüyordu.

Aceleyle Azra'yı aradım! Ne yapmam gerekiyordu, çok ateşi vardı!

"Alo Azra Lavin'in çok ateşi var! Ne yapabilirim hastaneye çok uzağız?"

"Sakin ol Murat, ateşini ölç..."

Niye aklıma gelmemişti, aptal mıydım? Hızlıca banyoya gittim ve dolaptaki ateş ölçeri alıp yanına geldim.

"Ben kırmadım..." diye sayıkladı.

"38.5" dedim. Ateşi çok yüksekti.

"Soğuk değil Murat ılık suyla duş alsın! Üstü kalınsa çıkart! Daha kötü olursa ara beni geleyim! Birkaç ilaç ismi göndereceğim, onları alın. Tamam mı?"

"Tamam teşekkürler!" dedim.

Banyoya gittim, suyun kaç derece olması gerekiyor? Saçmalama Murat, sakin ol! Küvete suyu doldurmaya başladım ve Lavin’in yanına döndüm. Elimi üzerine giydiği sweetinin içine ittirdiğimde vücudunun gereğinden fazla sıcak ve terlemiş olduğu fark ettim. Hasta olduğunu biliyordu! Yine de kendine hiç dikkat etmemişti!

"Vazoyu ben kırmadım Yekta yaptı..."

Hayır Murat duyma!

Üstündeki kalın sweeti ve eşofman altından çıkardım!

"Soğuk, çok soğuk..."

Onu kucağıma aldığımda sıcaklığı arar gibi göğsüme sığındı.

"Birazdan geçecek güzelim!"

"Üşüyorum!"

Yavaşça onu suya bırakmaya başladığımda sıçrayarak bana sımsıkı sarıldı! Gözlerini açamıyordu.

"Çok soğuk, çok soğuk!"

"Buradayım güzelim!"

"Baba..." diye sayıkladı... Paramparça olduğumu hissediyorum.

"Baba gitme..." diye sayıkladı bu seferde. Suyun içine onu tamamen bıraktığımda ise elleri hâlâ boğazıma sımsıkı sarılmış ve gözlerinden yaşlar akıyordu. Ne görüyordu o güzel gözlerinin arkasında? Ellerini yavaşça boynumdan çekip suya bıraktım.

"Gitme nolur!"

Suyu açarak duş başlığını elime alıp yavaşça saçlarının arasını ıslatmaya başladım! Gözlerini sımsıkı kapatmıştı, titriyordu! Gözlerinden yaşlar akmaya devam ediyordu. Hepsi bizim suçumuzdu... En başından beri bir yalanın içinde! Gözlerimizin önünde boğuldu, kör olduk! Hâlâ baba diye sayıklıyordu. Çok seviyordu babasını, dinmeyen bir kırgınlığı vardı...

Her şey ortaya çıkınca daha da kötü olacak...

Kimse istemedi, ne ben ne de Serdar abi! Hiçbirimiz istemedik ama tüm bunlar bizim suçumuzdu! Yüz üstü bıraktık onu... Defalarca...

"Baba..."

Suyu kapattım ve odamdan çıkıp odasına gittim. Dolabından ince geceliklerini ve iç çamaşırlarını alıp odamdaki yatağın üzerine bıraktım. Tekrardan banyoya döndüm. Kollarıyla kendini sarmıştı, titriyor ve sayıklıyordu.

Bornozumu alarak yavaşça yere doğru eğildim.

"Lavin, şimdi sudan çıkarıyorum seni." dedim. Duyuyor muydu bilmiyorum. Yavaşça onu kendime doğru çektim ve ayağa kaldırdım, ayakta duramıyordu! Bir elim beline destek verirken diğer elimle de bornozu giydirdim ve tekrardan kucağıma aldım.

"Lavin duyuyor musun beni?"

Ses gelmedi, onu yavaşça yatağa bıraktım. Banyoya geri dönerek saç havlusunu alıp saçlarını havluya sardım. Üzerini değiştirmeliydim. Önce bornozunu çıkarttım, üşüdüğünü belli edercesine dişleri birbirine vuruyordu, kolları tekrardan vücuduna dolandı. Üzerini nasıl değiştirecektim? Keşke yardımcılardan biri olsaydı, yine de istemezdi! Benim değiştirmemi bile istemezdi... Gözlerimi sımsıkı kapattım ve önce atletini çıkarttım. Onu bir daha bırakmayacaktım, iki gün bırakmaya gelmiyordu! Bunca yıl nasıl dayanmıştı? Sütyenini de çıkarttıktan sonra üzerini kuruladım ve temiz atleti üzerine geçirdim.

"Kız!" dediğinde gözlerim geri açıldı, gülümsüyordu. Uyuyor muydu?

Gözlerimi kapatarak altını da değiştirdim. Gözlerimi açıp ince pijamasını da giydirdikten sonra Lavin'i tekrardan kucağıma aldım. Yatak ıslandığı icin onun odasına gidip onu yavaşça yatağına bıraktığımda cenin pozisyonu aldı, üzerini örtmedim. Elimi alnına koyduğumda bir önceki kadar sıcak olmadığını fark etsem de ateşini tekrar ölçmek istedim. Koşarak odama gittim ve dereceyi alarak geri döndüm. 38 derece hâlâ ateşi var. İlaç vermeliyim, düzelmezse hastaneye götürürüm. Mutfağa indim ve demir kaba soğuk su koydum, küçükken annem alnıma soğuk bezi koyduğunda yoğun sirke kokusunu sevmediğimi hatırlıyorum. Bir bildiğinin olduğunu düşünerek suyun içine birazda sirke koyup odaya çıktım. Odasının banyosundan bir bez alıp ıslattıktan sonra başına yerleştirdim.

"Murat..." diye mırıldandı, gözleri hâlâ kapalıydı.

"Buradayım sevgilim." dedim elim yanağında dolaşırken.

Gülümsedi, "Hayal görüyorum!" dedi. Ne hayali?

"Hayır sevgilim, gerçek!"

"Özür dilerim..." dedi. Yine mi rüya görüyordu? Anlayamıyordum. Bir daha da bir şey söylemedi. Yeni bir bezi alnına koyup mutfağa indim ve Semra'nın yaptığı tarhanayı yapmaya koyuldum. Sıcak suyu kaynattım ve tarhananın üzerine döktüm. Telefonumla Akif'i aradım.

"Akif çabuk mutfağa gel!"

Bir dakika içinde Akif aceleyle mutfağa geldi.

"Abi bir şey mi oldu?"

"Çorbayı karıştırır mısın?" diye sordum. İngilizce bir şey söylemişim gibi yüzüme baktı.

"Akif sana diyorum!"

"Noldu abi?" diye sordu.

"Lavin'in ateşi çıktı, yanına çıkmam gerekiyor!"

Niye açıklama yapıyordum ki, karıştıracaktı işte!

"Tamam abi sen çık yukarıya, ben çorba olunca getirim yengeye!" dedi.

Yenge kelimesinden hoşlanmazdı Lavin! Azra’nın yazdığı ilaçları adamlardan birine aldırmıştım. Onu da masadan alarak odaya çıktım. Alnındaki beyaz bez sımsıcak olmuştu. Dereceyi bir kez daha koltuk altına koydum, hiçbir şeyi hissetmeksizin uyuyordu.

Baba ve Yekta vardı, Murat yoktu... Daha ona zarar vermedin Murat... Verdim, hem de çok zarar verdim... Haberi yok! Bunca yıl haberi yoktu...

Bezi sıkıp tekrardan alnına koydum, ellimi yanağında gezdirdim sıcaktı! Ateşi hâlâ 38'di.

"Murat!" diye mırıldandı, gözleri hâlâ açılmıyordu.

"Efendim güzelim."

"Geldin mi?"

"Geldim." diye mırıldandım. Yavaşça gözlerini açmaya çalıştı.

"Yarın gelecektin?"

"İşim bitti!"

Hâlâ hiçbir şeyin farkına varamıyordu.

"Gözlerimin içi yanıyor." diye mırıldandı gözleri tekrar kapanırken.

"Ateşin var..."

"Üşüyorum!"

Yatağının kenarına oturup sırtımı yatak başlığında dayarken onu kucağıma doğru çektim. Bir eli belime dolanırken diğer eli boynumda kaldı! Kucağımda bir bebek gibiydi, başını göğsüme yasladım. Boynumdaki eli göğsüme düştü.

"Daha iyi mi?"

"Çok iyi."

Bezi tekrardan ıslatıp alnına koydum. Bir tane daha bez koymalıydım. Benim aksime sirke kokusu onun hoşuna gidiyordu, gülümsüyordu.

"Murat?" diye mırıldandı.

"Ben biraz burada uyuyacağım, gitme tamam mı?"

"Saçın ıslak sevgilim kurutalım öyle uyu olmaz mı?"

"Olur!"

Onu tekrardan yatağa bırakarak banyosundan tarağıyla kurutma makinesini aldım. Yavaş yavaş doğrulurken gözlerini hâlâ açamıyor ve kafasını başında tutamıyordu. Yavaşça saçını taradım. Sevmeyince kimse bilemezdi, saçının tek telinin bile değerli olduğunu. Yavaşça ve özenle saçını taradım daha sonraysa hafif nemli kalacak şekilde saçını kuruttum. Son bir kez daha tarayıp kurutma makinesiyle saç tarağını komodine bıraktım. Hâlâ aynı şekilde duruyor ayakta uyuyordu. Kucağıma tekrardan aldığımda yine aynı pozisyona geldi. Saçları çok güzel kokuyor, hani diyor ya bana sandal kokuyorsun diye vanilya çiçeği gibi kokuyordu. O kadar naif bir kokuydu ki, defalarca içime çekesim geliyordu. Çocukluğum gibiydi! Sandal'a niye bu kadar takıntılıydı bilmiyorum, söylemiyordu zaten! Sirkeli suyu tekrardan alnına koydum!

"Sirke mi?" diye sordu gülümserken.

"Hıhı!"

Kapı tıklatıldı ve içeriye Akif girdi.

"Abi rahatsız mı ediyorum?"

"Gir Akif!"

"Yenge iyi mi?" diye mırıldandı, Lavin duyup kızacaktı şimdi! Bravo Akif!

"İyi..."

Akif'e kızamıyordum çünkü yenge kelimesi benimde hoşuma gidiyordu.

"Komodine bırakıyorum."

"Bırak, teşekkürler."

"Ne demek abi."

Akif odadan çıktığında yavaşça Lavin'i yatağa bıraktığımda mızmızlandı.

"Bir şeyler yemen gerekiyor Lavin, ilaç almalısın. Ateşin hâlâ çok yüksek."

"Aç değilim..." dedi zorlukla. Tamı tamına bir gündür belki de daha fazladır yemek yemiyordu. İyileşince bunun için ona kızacaktım.

Kurutma makinesiyle tarağı yerlerine koyup çorbayı yanımızdaki komodine getirdim.

"Hadi sevgilim, kırma beni!"

Başını salladı, doğrulmasına yardım ederek kafasını yatağın başlığına yasladı. Gözlerini hafif aralamaya çalıştı.

Tepsiyi kucağıma aldım.

"İçebilir misin? İçireyim mi?"

Ne kadar sevgilim olsa da hâlâ ona karşı bu konularda temkinli olmaya çalışıyordum. Neyim olursa olsun bu böylede olmalıydı, onun isteği kendiminkinden öncelikliydi! Sevmek böyle bir şey sanırım, sevdiğin insanı önceliğin yapıyorsun.

"Kolumu kaldıracak halim yok." dedi. İçirebilirsin demek bu kadar zor olmamalıydı, gülümsedim. O kadar nazlıydı ki...

Yavaşça çorbasını içti ondan sonra ilacını verdim. Yatağın içine girmek istese de izin vermedim, ateşi hâlâ vardı! Dolabından pikesini çıkarttım ve üzerine örttüm.

"Sen de gel..." dedi. Üzerimi değiştirip tepsiyi indirmem gerekiyordu.

"İşimi biti..."

"Hayır şimdi gel, uyumam!" dedi!

"Üzerimi değiştireyim o zaman?" diye sordum.

"Tamam ama çabuk gel!"

Hasta ama dili de pabuç gibi! Odama gidip üzerimi değiştirip yanına geldim. Pikesinin içine girer girmez başını göğsüme koydu! Biz galiba Lavin ile aynı yastığa baş koyamayacaktık, göğsümü yastığı bellemişti!

"Bir rüya gördüm." diye mırıldandı! Babasını görmüştü kesin. İsmini sayıklıyordu.

"Noldu?"

"Gerçek olmasını istiyorum, o yüzden sana anlatamam!" diye mırıldandı. Sayıkladığı isimlerin hepsi ölmüştü, kısmen. Saçlarıyla oynamaya başladım.

"Sanırsam Deniz yüzünden etkilendim ama olsun çok güzeldi."

Saç rengi onu ilk gördüğümde açık havveydi, bir keresinde siyaha boyamış ne olduysa ondan sonra olmuştu! Saçları artık koyu kahveydi.

"Merak etmiyor musun?"

Güldüm.

"Anlatmayacağını söyledin!"

"Anlatmam, uzun zamandır hiç bu kadar güzel bir rüya görmemiştim!" diye mırıldandı.

Görsün, o hep güzel rüyalar görsün! Kabusları benimde canımı yakıyor! Bilmiyor onun tüm kabusu benim!

Hareketlenerek başını boynumla omzum arasına koydu. Başını bana çevirerek, "Japonya nasıl geçti?" diye sordu. Uyumaması gereken zamanda uyur, uyması gereken zamanda uyumazdı!

"Uyumalısın Lavin, iyileşince konuşuruz!"

"Sen anlat söz veriyorum anlatırken uyumaya çalışacağım!"

"Soru soruyorsun uyumuyorsun ki?"

"Öff Murat!"

Öff kelimesini o kadar ağız dolusu söylüyordu ki her seferinde gülüyordum buna.

"Senin otele gittim..." deyince yüzü gülmeye başladı! Çok güzel gülüyordu kendime engel olamadım dudaklarım dudaklarına vardı ve yavaşça öptüm onu! Daha fazla gülümsedi.

"Hastayım Sarper!"

"Özledim Yılmaz!"

Sarper demesinden hoşlanmıyorum, bana hep Tarık'ı hatırlatıyor. Yılmaz demeyi seviyorum oysa bunu duymayı sevmiyordu. Ben Serdar abiyi hatırlarken yüksek ihtimalle o babası yüzünden yaşadıklarını hatırlıyordu. Bir gün gerçek soyadımı alacak, o zamansa her şey sandığından daha farklı olacaktı.

Lavin Sarper... Ona bir sürpriz hazırladım! İyileşmesi gerek.

"Olsun öpme yinede!"

"Giderken öpmemiştim zaten!"

Keşke öpseydim!

"Öptün ya!"

"Öpmedim."

"Öptün!"

Dudaklarım tekrardan dudaklarına vardı.

"Şimdi öptüm."

İyice kendime doğru çektim alnı boyun girintime yaslandı. Diğer elim komodine uzarak dereceyi aldı, yavaşça koltuk altına koydum.

"Kaçmış?" diye sordu, derecenin sesi gelmeden.

"En son 38'di ama bu kadar konuşabildiğine göre düşmüştür."

"Ne yapayım manevi kocam bana çok iyi bakıyor!" dedi.

Ateşi çıkınca aklı başından gitmiş olmalıydı, kocam mı demişti o bana?

"Kocan?" demiştim şaşkınlıkla. Derecenin sesi geldi.

"Benim herif!" dedi. Yok, yok gerçekten aklı başında değildi bu kadının.

"37.5 olmuş."

"Dilek hakkımı hâlâ kullanmadım Murat!"

"Kullanacak mısın?" diye sordum.

"Belki bir gün!"

Dilek hakkını ilk kazandığında direkt kullanır sanıyordum ama baya bekletti! Hâlâ şaşkınım, normalde kullanırdı. Yine yaptı, cümlesini yarım bıraktı. Dilek konusunu içinden tamamladı. Ne istiyordu acaba?

"Sabah kalktığımda unutacağım ama utanacağım bir şey yapmak istemiyorum!"

Alnındaki bezi aldım ve suyunun içine tamamen bıraktım.

"Yap Yılmaz." dedim. Yalnız benim aklımda kalacaksa sıkıntı yoktu. Bacağını büküp bacaklarımın üzerine attı, gözleri yavaş yavaş açılırken kafasını biraz daha geriye çekti.

"İyi geceler benim herif!"

Sözü biter bitmez dudaklarımı esir aldı dudakları. Benim herif... Kelimelerini yüzüne vurmak için zamanını bekliyordum. Manevi kocamı da yeğlerdim, az bir zaman için! Onun istediği gibi resmi bir şekilde kocası olacaktım. En azından bir süreliğine kocası olmak istiyorum. Dudakları dudaklarımı hissizleştiriyor kalbimdeyse dayanılmaz bir tekleme bırakıyordu. Onunla her böyle olduğumuzda, kalbimde sanki hiç yok olmayacak bir canlılık yaşanıyordu. Onunla doluyor onunla taşıyordu... Dudaklarını yavaşça dudaklarımdan çekip boyun girintime yerleşti.

🌌🌌🌌

"Murat...Hayır... Gitmesin... Anne..."

Kulaklarımın içini dolduran sayıklamalarla uyandım.

"Lavin?"

Hemen alnını öptüm, cayır cayır yanıyordu. Bu böyle olmayacaktı, çok fena ateşi vardı. Dereceyi hemen koltuk altına yerleştirdim.

"Lavin!"

Duymuyordu yine! 38.7 olmuştu ateşi! Uyumamalıydım, nasıl da uyumuştum? Üstünü giydirirken Akif'i arabayı hazırlaması için aramıştım.

"Murat!"

"Efendim güzelim?"

"Murat!"

Yine sayıklıyordu! Kendime diyecek söz bulamıyordum, bok mu varda uyumuştun Murat? Hemen arabaya geçerek Akif'e arabayı hastaneye sürmesini söyledim.

"Soğuk..."

"Şşt, geçecek sevgilim!" diye fısıldadım.

Ateşi düşmüştü, iyiye gidiyordu! Uyumasaydım artmayacaktı ateşi! Neredeyse bir saat sonra hastaneye varmıştık, yarı baygındı! Doktor serum vereceklerini söyleyerek Lavin’i bir odaya almıştı! Refakatçisi olarak yanında bekliyordum. Her şey bambaşka olabilirdi, Serdar abi Serra abla yaşıyor olabilirdi! Lavin bu halde olmazdı. Herkesi kaybetmişti, herkesi! Benimse her şeyim vardı... Ben istenmeyen evlattım ama ailem hâlâ hayattaydı! Onunsa hayatında dindiremeyeceği bir boşluk vardı, biz açmıştık...

"İki bilet aldım sevgilim 25 Haziran'a! Hem de Pera'ya, sen çok seversin! İyileşmen gerek..."

Çok fazla siyah giyiniyordu ama en sevdiği renk pembeydi! Hiç pembe kıyafeti yoktu, ona pembe bir elbise almıştım! Konsere onunla gelmesini isteyecektim. Eminim ki çok güzel olacaktı. Lavin Yılmaz yıllar geçse de benim için dünyanın en güzel kadını olarak kalacaktı...

🌌🌌🌌

Saat 6’ya geldiğinde bir saattir burada olduğumuzu fark etmiştim. Ateşi düşse de ara ara kontrol etmeden edemiyordum.

"Murat!" dedi. Gözleri yavaşça açıldı.

"Lavin?"

"Su..." diyebildi sadece.

Hemen bardağa su doldurup başını yavaşça kaldırarak suyunu içirdim.

"Neredeyiz?"

"Hastaneye geldik, ateşin çıktı."

"Evimize gidelim."

İlk defa evimiz demişti! Ben burada kalmamlardan nereye gelmiştik. Başından beri evimizde kalacağına emindim.

"Serumun bitsin sevgilim!"

"Sen ne zaman geldin?" diye sordu.

"Akşam geldim."

"Saat kaç?"

"Altıya geliyor."

Aniden yerinden kalktığında onu durdurmak istedim.

"Geç kalıyorum!" dedi.

"Pazar bugün sevgilim."

Yavaşça bana doğru döndü.

"Erken mi geldin?"

"Evet."

"Neden?"

Gülümsedim, sorduğu soruları tekrardan soruyordu! Unutmuştu...

"Seni özledim." dedim.

"Murat!" dedi t yi uzatırken.

"Konuşmuştuk, işin bitince gelecektin!"

"İşim bitti sevgilim, seni görebilmek için hemen hallettim."

Geri başını yastığa koydu.

"Kafamı tutamıyorum!"

"Dinlen biraz, serumun bitince çıkarız. Sen uyuyamaya çalış"

"Uykum yok ki!" dedi.

"Hatta şu serumu çıkartmak istiyorum, evimize gidelim."

Yine yapıyordu, bu kez bilinçliydi! Aklından geçenleri susturamayınca gerçek Lavin ortaya çıkıyordu.

"Hayır Lavin serumun bitince gidiyoruz."

"Daha fazla yastıkta uyumak istemiyorum!" dedi itiraz edercesine.

"Seninle uyumak istiyorum!"

Gülümsedim, unutsa bile Lavin aynı Lavin'di.

"Oldu prenses!" dedim şakayla karışık.

"Göğsümde yastıktı zaten."

Gülmeye başladı.

"Tamam göğsünde yatmayım ama birlikte uyuyalım."

Yavaşça alnındaki kâkülleri kenara doğru ittim! Sağ elini iki elimin arasına aldım ve dudaklarıma götürdüm.

"Başımla gözüm üstüne sevgilim."

Lavin Yılmaz her şeyiyle kabulümdü. Günahıyla sevabıyla, her ne olursa olsun!

"Seni çok özledim!"

Kollarını açtı.

"Gelsene buraya."

Tekrardan doğrulurken kollarımı sardım.

"Megumi iyi baktı mı bari sana?"

"Baktı, baktı sevgilim hatta senin kaldığın otel odasını ayarladı bana!"

"O nerden biliyormuş?"

Bilmiyormuş sevgilim... Bilmiyor.

"Ben istedim, dedim ki sevgilimin kaçtığı oda olsun! Malum çok kavgamızı çekti o oda!"

Bana bağıra bağıra kapıyı göstermişti, varlığımı bile hissettirmem deyince gözlerindeki gerçeği görmüştüm. Ben cevabımı o gün almıştım, beni sevmekten korkuyordu. Benim için yıldızları sayma sözü vardı. Unutmadığına eminim.

"Az bağırmamı duymadı o oda!"

"Senin için sabun çaldım sevgilim." dedim.

Kahkahalara atmaya başladı, ne yapsaydım? Çok seviyordu otel sabunlarını! Gördüğü her şeyi koklayıp alıyordu.

"Keşke başka yere gitseydin, o otel çok cimriydi! Allah bilir minik sabundur!"

"Cık, cık, cık Murat Sarper asla küçük sabun getirmez!"

"Şok, şok, şok ünlü mimar Murat Sarper, odasındaki tüm sabunları alıp götürdü! İflas mı ediyorlar?"

"Haha, Murat Sarper'den cevap gecikmedi. Savcı Lavin Yılmaz için çaldığını söyleyen Murat Sarper her şey aşk için demektem geri duramadı!" dedim. Onsuz ne yapardım bilmiyordum! Her şeyimdi. Her şeyim.

"Gülüyorum falan, aldanma sen bir iyileş çok kötü kızacağım sana!"

"Aşk olsun, hastayım ben ya!"

Kolları hala boynumdayken geriye çekildi, yatağının kenarına oturdum.

"Olsun Lavin!"

"Ama ne yapsaydım, bünyeme ne deseydim? Pardon bünye insan sevgilim hastalanma dedi mi deseydim? Vallahi dikkat ettim, aç karnına kahve bile içmedim! Üzerimi örttüm ama bünyem ille de hastalanacağım dedi! Bana değil bünyeme kız!"

"Elim yaptı ben bir şey yapmadım!" dedim atıfta bulunurken. Çok iyi bir çeviriciydi!

"Yemedin mi?"

"Cık, yemedim!" dedim kaşlarımı kaldırırken.

"Tüh, doğruyu da söylemiştim!"

"Şimdi sen aç karnına hiç mi kahve içmedin?" diye sordum. Bir kere kahvaltı hazırlamaya üşenirdi. Nasıl içiyordu o acı kahveleri anlayamıyordum?

"Vallahi hiç içmedim sevgilim, sen dedin, içme dedin! İçmedim bende, her gün kahvaltı yaptım kahvemden önce. Ceza payımdan düşebilirsin bence!"

"Sen sevdin bu ceza alma işini!" dedim şakayla. Ceza yoktu bu Lavin ile aramızda bir şakaydı ki Lavin bunu çok farklı anlıyordu. Benim ona verdiğim ceza ikimiz içinde ödüldü ve Lavin verdiğim ödülleri çok seviyordu.

"Ne yapayım, başımla gözüm üstüne!"

İleride ikimizden de geriye bir cümle kalsaydı bu cümle başıma gözüm üstüne olurdu herhaldr. Dört ayımız onun benim varlığımın bilinciyle birlikte geçti! Dört ay dört gün gibi geçti ama bir ömre bedeldi!

"Hatta arttırıyorum, cezamı alabilirim!" dedi büyük bir pervasızlıkla.

"Hastanedeyiz Lavin!"

"Bir şey olmaz."

"Allah allah, adliyedeyken yasakta hastanenin nesi var? Burası insanların meslek yeri değil mi?"

"Öff tamam öpmüyorum, git seni balıklar öpsün!" dedi.

"Balıklar?"

"Evet balıklar!"

Ellerini boynumdan çekerek kendi kendine kısa bir küslüğe başladı. İçinden ne halin varsa gör öküz dediğine adım gibi emindim. İçinden kim bilir neler diyordu bana!

"Sevgilim..." burnuna işaret parmağımla dokunup geri çektim.

"Çıkış işlemlerini yapayım, çıkalım."

"Git sen, ben kendim yaparım!" dedi çocukça. Bilerek yapıyordu!

"Vallahi yapar mısın?" diye sordum.

"Git sen, deniz falan bul belki balıkta bulursun!"

"Vallahi bulur muyum?" dedim onun dediği gibi ve kollarımı sımsıkı sardım. Bayılıyordu atışmaya, atışmadığımız gün sayısı bir elin beş parmağını geçmiyordu.

"Sarılmasana bana ya hastanedeyiz!"

"Sarılırım!"

"Sarılamazsın!"

"Sarılırım!"

"Git balıklara sarıl!"

"Lavin!" dedim, yeterdi ama balık mevzusu! Farkına bile varmıyordu, abartıyordu.

"Tamam sarılabilirsin bana!"

Sarılıyordum zaten, hep sarılacaktım. Taa ki o gerçekten istemeyen kadar! O günün ne zaman geleceğini çok iyi biliyorum. Gerçekler gün yüzüne çıkacaktı, Lavin Yılmaz gidecekti. Gururuna yediremezdi, sindirmezdi olanları. Dur diyemezdim, haklıydı!

"Neden düşürdün yüzünü sevgilim? Tamam balığın mevzusunu bir daha açmayacağım." dedi her şeyden habersiz.

"Seni çok seviyorum Lavin Yılmaz!"

"Bende seni Sarper!"

"Evimize gidelim, sana bir sürprizim var!"

"Sabunlarımı mı vereceksin?"

Gülümsemeye çalıştım.

"Hayır, sevgilim! Sabunlardan daha önemli bir şey vereceğim."

Elleri sakallarıma varırken oynamaya başladı, gözleri her bir telindeydi. Düşünse de sürprizimin ne olduğunu bulamazdı. Sadece bir Pera konserine gideceğimizi sanacaktı!

"Murat..." diye mırıldandı.

"Efendim?"

"Korkuyorum..."

"Niye sevgilim?"

Endişelendiği için mi bu kadar kötü olmuştu? Anlamalıydım; beş gündür çok moralsizdi, mutsuzdu. Bir şeyler olmuştu.

"İlerlemesinden çok korkuyorum."

Bipolar... Anlamıyor, inanmıyor. Birinin onu her halde seveceğine inanmıyor. Kızamıyorum ona çünkü buna bizzat ben sebep olmuşum gibi hissediyorum.

"Kendimi kaybetmekten çok korkuyorum, sevdiğin kadını kaybetmekten çok korkuyorum."

Meselede en başımdan beri buydu. Kim olursa olsun, ne olursa olsun, ister savcı, ister doktor ister ünlü hiç fark etmezdi. Sevilmediğini zannediyordu, şu zaman kadar kimsenin onu sevmediğini düşünüyordu. Korkuyordu çünkü kendini tek bir kişinin seveceğini düşünüyordu. Korkuyordu çünkü sevgimi kaybetmek istemiyordu. Bilmiyordu asıl ben onun sevgisine muhtaçtım! Hem de yıllarca!

"Sevdiğim kadını istesen de kaybedemezsin savcı. O kadın senin aklının bile alamayacağı yerlerde. Yıllarca o yerden çıkmamış, yıllarca o yerden de çıkmaz! Seni buna inandırmak için ne yapmam gerekiyor bilemiyorum ama Lavin, seni çok seviyorum."

İlk gün her şeyi söyleseydim her şey daha farklı olabilirdi ama ben onun beni sevmesi için belki de böyle bir yol izledim. Bilmiyorum kafam karışıktı, beni sevmesi için her şeyi yapardım. Yaptım da, yalanın içindeyken onu tekrardan bir yalanın içine ittim. Bir kaşık suda boğmak diye bir deyim var, sevmediğimiz insanlar için kullanırdık. Peki ya ben ne yapıyordum? Çok sevdiğim insanı bir avuç yalanda boğuyordum.

Soğuyacak acın bir gün Yılmaz ama kabuk tutmayacak! Sarılırsak geçer demiştim! Geçecekti. Tekrardan onu kollarımın arasına aldım.

"Kendimi hiç bu kadar aciz hissetmemiştim." dedi.

"Aciziz Lavin, insanız! Hata yaparız, istemediğimiz birçok olay olur, içinde bulunmak istemeyiz! Tüm bunlar başımıza geliyor diye vazgeçemeyiz! Bilakis, daha da güçlenmemiz gerekir. Seni çok iyi tanıyorum, korkmadığın zaman nasılda ayakta duruyorsun. Korkma Lavin ben yanındayım!"

"Ama o zaman kaybedebileceğim hiçbir şey yoktu şimdi var!"

Hâlâ inanmıyordu, inanmayacaktı da... İçimin nasıl parçalandığını hissedemiyordu, ay gibi paramparçaydı! Ay insanları inandırmak için ikiye ayrılmıştı kalbimse inanmadığı için...

"Sen diyeceksin şimdi, ben varım beni kaybetmeyeceksin diye ama öyle olmuyor Sarper! Sen ne dersen de bu kafamın içindeki susmuyor, inandırıyor beni! Bırakmazsın beni biliyorum ama susmuyor işte. En zayıf noktama oynuyor."

Hayatımızı mahvetmişlerdi.

"Konuşsun Lavin, istediği kadar konuşsun. İnandıracağı zaman gel yanıma!" dedim. Ve milim milim sokuldu dudaklarım dudaklarına elim elini tutup kalbime götürürken dudaklarım vardı dudaklarına. Hissediyor muydu altında nasıl çırpındığını? Geriye doğru çekildim.

"İnanıyor musun Lavin?"

Gözleri açıldı yavaş yavaş, hissetmişti biliyorum.

"İnanıyorum!"

Gerçekti ve bu her şeye bedeldi! Onun dışında her şeye bedeldi.

"Aklın çelindiğinde ruhuma dokun, sadece senin karşında çırılçıplak!"

Kalbim onun için atacaktı, onun varlığında atacaktı! Eğer bir gün, eğer bir gün dokunamayacağım kadar uzağımda olursa çekinmezdim bu kalbi durdurmak için...

 

Loading...
0%