Yeni Üyelik
79.
Bölüm

Geçmişin Yaraları

@1benzen

Selamlar dostlarım. Bu bölüm benim en sevdiğim bölümlerden biri. Murat'ı ilk defa bu halde göreceksiniz ve bence Lavin'e şaşıracaksınız. Ama bence Lavin tam da böyle biri. Açık yaraları saran... Zaten Murat kapalı yaralarını göstermez... Oy vermeyi unutmayın. Sevgilerle; Benzen...

Sen misin taş duvar, sen misin ziyan?

Güneşe sen mi oldun perde?

 

"Annesinin bile reddettiği bir adamı nasıl kabul edebiliyorsun?"

"O istenmeyecek bir adam değildi aksine hiç bitmeyen bir sevgiyle sevilmesi gerekiyordu... "

02.06

07.02 ve 02.07 arasında çok fark var! Mesela bana sormuş muydu? Evleniyormuşuz... Bana sordun mu ya da hadi evlen diyebilirdim! Diyemedim, yapabildiğim tek şey boynuna atlamak olmuştu. 2 Temmuz tarihi çok ince düşünülmüş bir ayrıntı gibi hayatımıza gülümsüyordu. 2 Temmuz! Resmi olarak eşim olacaktı. Ben Murat’ın eşi olacaktım... Duyar duymaz yüreğimdeki ona karşı olan sevgi hep birlikte ayağa kalkmıştı. Tamam bana evlilik teklifi etmişti ama ben bu kadar hızlı evleneceğimizi tahmin edememiştim. Aynı evde yaşıyorsunuz Lavin, hatta ve hatta birbirlerinizin yatağından ayrılmıyorsunuz. Bir zahmet evleniverin. Bilemiyorum, Murat ile yatmamın sevgililikle alakası yoktu. Zaten biz sevgili olmadan önce de birlikte yatıyorduk. Beni zorlayan uyku problemim vardı ki bu sadece başımı göğsüne koyduğumda diniyordu. Bahaneler, bahaneler savcım! Bahanelere ihtiyacım yok. Çünkü o zaten benimle... Sabah kalktığımda beynimi tırmalayan iki şey vardı, soyadım Sarper oluyor ve ben Yılmaz soyadımdan kurtuluyorum. Babamın soyadının devam etmemesi beni sevindirir miydi üzer miydi bunu da kestiremiyorum. Aslına bakarsanız soyadımla bir derdim olmadı, benim tek derdim soyadımı veren babamlaydı. Üzerimde ondan kalan hiçbir şeyin olmasını istemesem de Sarper yerine Yılmaz’ı yeğlerdim. Hoş bu ne benim evlendikten sonraki gerçek soyadım olacaktı ne de onun gerçek soyadıydı. Lavin Sarper... Sarper soy ismi benim için bir azap gibiydi. Murat’ı düşünemiyordum dahi... Bir süre sonra bunların boş olduğunu fark ettim. Ben Lavin Sarper değil Murat’ın eşi olacaktım. Hem zaten eşiydim de, unuttunuz mu biz bugüne bugün evliyiz!

Kapım tıklatıldığında içeriye odasına gitsem de bulamadığım, bana ne kadar büyük bir jest yaptığını bilmeyen baş savcı girdi.

"İzin var mıdır savcım?"

"Gelin baş savcım!".

Bir dosta bakıp çıkacaktım misali ayak üstü duran baş savcı halinden memnundu.

"S.R. kayıp dosyası..." diye mırıldandı. Benim dosyam değildi, Derin savcının dosyasıydı! Hepsi resmen üzerime yıkılmıştı, Baybars savcıysa hastalığından izin almış ve izni bugün bitiyordu.

"Baş savcım." diye sözünü kestim. Masamdaki dilekçeyi alıp ona doğru uzattım.

"Ondan önce size bunu vermek istiyorum."

Salı, çarşamba, perşembe, cuma gününü kapsayan yıllık iznimden 4 gün ve bir haftalık evlilik izni üzerine yazılmış bir dilekçeden ibaretti. Yıllık iznimin artık kıyılarında sürünüyordum!

"Bu nedir savcım?"

"Bakabilirsiniz!"

Zaten bakacaktı da yavaşça kağıdı açıp içeriğini okumaya başlayınca git gide kaşları çatıldı.

"Evlilik izni!" diye mırıldandı.

"Murat Sarper ile çıkan haberleriniz doğruymuş demek ki!" dedi anlam veremediğim bir sesle! İma yüklüydü. Artık bu tarz imaları çok fazla duyacak gibi hissediyorum. Yine de bu hiçbir şeyi değiştirmezdi ki, hem kimseyi de ilgilendirmezdi.

"Ne yaptığının farkında mısın Lavin savcı?"

Bu kadar sert bir çıkışı beklemiyordum, sanırsın şeytanla evleniyorum! Hem o kim oluyordu da bana hesap soruyordu, üstüm olması her haltıma karışabileceği anlamına gelmiyordu!

"Gayet de farkındayım başsavcım!"

"Tarık Sarper!" diye sorduğunda ağzımı açıp gözümü kapatmanın zamanı gelmişti.

"Sizi ilgilendirmez!" dedim gayet uzak bir sesle.

"Tarık Sarper’in bir suçlu olması kanıtlanamasa da hepimiz onun suçlu olduğunu biliyoruz. Evleneceğiniz adam onun yeğeni, Tarık Sarper’den bir farkını bekleyemezsiniz."

Saçlarımı yavaşça arkaya atıp sabırla ellerimi masaya yasladım! Ne ara insanlara bu kadar konuşma hakkı vermiştim?

"Bir savcıya hakaret edemezsiniz baş savcım!"

"Etmedim!"

"Ettiniz, benim babamda bir suçlu ama bu benimde ondan farkımı beklemeyeceğiniz anlamına gelmiyor!"

Koskoca baş savcı olarak doğruyu yanlışı ayırt edemiyor muydu? Tarık Sarper ismini defalarca duysakta Murat Sarper hakkında hiçbir şikayet yoktu. Senin açtığın dışında!

"Peki ya dosyalarınız! Öyle yüzüstü bırakıp gidemezsiniz!"

Sabrımla sınanıyordum, Allah'ım sen şu insanlara başka bir uğraş ver! Düşsünler yakamdan.

"Derin savcının, Baybars savcının dosyalarına ve aynı zamanda kendi dosyalarıma baktım! Hatırlatırım bu süreçte bana bir kalem bile vermediniz! O zaman da onlara yüzüstü bırakıp gidemezsiniz diyebilseydiniz şu an bu anlattıklarınız bir kulağımdan girip öbür kulağımdan çıkmazdı! Şimdi odamdan çıkabilir misiniz?"

Baş savcıyla böyle takışmam gerektiğinin farkında olsam da iş ona gelince her şey çığırından çıkıyordu. Hem ona neydi ki? Bana karışma hakkı yoktu! Rest çekmemim acısını bana çektireceğinin farkındayım yine de bu şimdilik umurumda olabilecek bir durum değildi.

"Bu sözünüzü size hatırlatacağım Lavin savcı!" dedi sesi sinirden yoksun ama kibirliydi. Gidebilirdi, yokuştan gitmeyi selamlayarak düz yolda gitmeye yeğlerdim!

🌌🌌🌌

"Şimdi..." dedi Azra modumu yükseltmeye çalışırken. Nasıl yetiştirecektik biz bunları? Gelinliğim yoktu, düğün yerimiz ayarlanmamıştı, davetiyelerimiz basılmamıştı, damatlığı yoktu ve bizim beş günümüz dahi yoktu...

"Mekan işini Murat'la Deniz’e bıraktık! Davetiyeleri de bugün gidip biz bakarız, hemen basarlar! Ne dersin?"

Murat ile görüntülü konuşmuştuk, bize mekanı bizzat kendisinin ayarlayacağını söylese de ortada hâlâ bir mekan yoktu. Yine de canıma minnetti! Bu kadar karışıklığın içinde bir de mekanla uğraşmak istemezdim. Hem sade bir nikahla evlenip her şeyi bitirebilirdik ki Murat bu düşünceme ısrarla karşı çıkmıştı.

"Hayır, hayır mail olarak yollarız. Boşuna kağıt israfı yapmayalım."

"Tamam, nişan peki?"

Kalbime oturan öküz gidecek gibi değildi! Beni isteyebilecekleri hiçbir akrabam yoktu. Bu yüzden mi yoksa gerçekten uğraşmak istememden mi bunu kabul edememiştim.

"Olmasa daha iyi olur."

"Lavin, saçmalama araya bir nişan atarız! İleride çocuklarınız sormaz mı, nişan fotoğraflarınız nerede diye!"

İstemsizce gözlerim Azra’nın karnına gitti, bence karnı yine büyümüştü. Ya da bana öyle geliyordu. Eli karnından ayrılmıyordu. Eminim ki çok güzel bir anne olacaktı.

"İstemiyorum Azra!" dedim. Nişanın psikolojisiyle uğraşabileceğimi zannetmiyordum.

"Ona da peki!" dedi oflayarak.

"Canını sıkan bir şey var." diye mırıldandı.

"Yorgunum sadece."

Klasik Lavin yalanı, yoruldum.

"Sabahki cıvıl cıvıl Lavin gitmiş yerine başka biri gelmiş gibi. Noldu, neyin var?"

Gülümsedim... Azra’ya tüm bunları anlatabileceğimi düşünmüyorum. Kapı sesi beni kurtarmak istercesine tüm evde yankılandığında gözüm kapıya çarptı. Murat bugün geç gelecekti! Ne değişmişti?

"Murat geldi galiba." diye mırıldandım. Kalkıp yanına gidecek halimin olmadığını hissediyorum. Kendini mahvetme konusunda üzerine yok Lavin!

Gelen Murat değildi, Sema’ydı! Benden daha yorgun ve bıkkın bir şekilde içeriye girdi. Kolundaki çantasını yere öylece bırakıverdiğinde ikimizin de gözleri Sema'nın üzerine kaydı. Uzun zamandır onu görmüyordum. İlk ve tek görüşmemiz benim Murat’ın gizlice telefonunu dinlediğim gündü. O zamanlar onun için bir yabancıydım, şimdiyse müstakbel yengesi sayılırdım.

"Sevgili turnen uzun sürdü galiba."

Azra'nın iğneleyici sesine şu an ben bile alınabilirdim.

"Ayrıldık." diye mırıldandığında gözleri hâlâ yerdeydi. Hiçbirimize bakamıyordu! Sanki çok büyük bir hata işlemiş gibiydi.

"Nasıl?"

Azra'nın sesinde şaşkınlık vardı. Bense olanları anlamaya çalışıyordum.

"Bitti işte!"

Gözleri yavaşça gözlerime sokulduğunda anlamsızca suçluluk hissine kapılmıştım. Bir şey yapmam gerekiyor da yapamıyor gibiydim. Onun da sanki benden bir farkı yoktu, suçlu hissedermişçesine bakıyordu gözlerime.

Gözleriyle yanımı gösterirken, "Oturabilir miyim?" diye sordu.

"Tabii ki gelebilirsin." deyiverdim. Sonucunda burası onun eviydi.

"Sen iyi misin?"

"İyiyim."

Sevgilisinden ayrıldığı için mi üzgündü yoksa başka bir şey mi vardı anlayamamıştım!

"Lavin ile tanıştınız mı?" diye sorunca Sema'nın gözleri Azra'yı buldu ve anlam veremediğim bir süre boyunca bakıştılar.

"Tanıştık."

İçimde bir şeyler dönüyormuş gibi bir his uyanıyordu!

"Hoş zaten onca çıkan haberden sonra tanımaman garip kaçardı!"

"Savcı Lavin Yılmaz!" diye mırıldandı. Cevap veremedim, nereye varacağını anlayamıyordum. Gözleri bana döndüğünde yorgunlukla gözlerine çöken bir hüzün vardı.

"Adın kadın davalarında bir numaralı savcı olarak geçiyor." diye devam etti. Gözleri dolmaya başladı.

Murat'ın gelip kardeşinin derdini öğrenmesi gerekiyordu çünkü Sema derdini bana söyleyebilecek gibi durmuyordu! Ki benimde bir abim olsa bende onun sevgilisine derdimi anlatmazdım.

Tekrardan, "Lavin!" diye mırıldandığında karşımda hıçkırarak ağlamaya başladı. Ne yapacağımı bilemedim! Niye ağlamıştı onu da anlayamıyordum! Nasıl destek olabilirdim ki şimdi ona? İstemsizce kollarımın arasına aldım ve sırtını sıvazlamaya başladım.

"Şşt, geçecek!" diye mırıldandım. Neye dediğimi bilmiyordum bile ama Murat burada olsa böyle yapardı değil mi? Tıpkı beni kabuslarımdan çekip aldığı gibi.

"Özür dilerim, çok özür dilerim." diye devam etti. Ağlanmanın özür dilenecek bir yanı yoktu ki?

Azra'nın yanımıza gelip yere çömeldiğini elini Sema'nın yüzüne koymasıyla fark ettim.

"Sema... gel seni odana götüreyim. Biraz toparlanırsın hem." deyiverdi.

"Hayır..." dedi hıçkırıklarının arasında. Korkunç bir rüyada sayıklıyor gibiydi.

"İstemiyorum!"

Ellerini yavaşça belime koymuştu, güçsüz ve cansızdı. Onun için içimde anlam vermediğim bir sancı oldu, kim karşımda böyle ağlarsa aynısı olurdu! Ama içimde anlam vermediğim bir sıkıntı oluşmuştu. Onu bu hâle getiren neydi? Ne kadar bir bağımız olmasa da Sema da bugüne bugünlük benim de kardeşimdi.

"Çok üzgünüm..."

"Ne olduğunu anlatmak ister misin?"

Sesim gayet sakin çıkıyordu. Bir şey yok der gibiydim, bana anlatabilirdi! Aramızda kalırdı, abisine söylemezdim! Hem ilk sırrımız da bu değildi!

"Anlatamam!"

Acı çeker gibi çıkan sesi bana kötü durumların olacağının habercisi gibiydi.

"Sema, hadi güzelim topla kendini."

Azra'nın verdiği telkin işe yaramıyordu. Belki de Murat'ı aramalıydık, sonucunda o hepimizden daha çok tanıyordu kardeşini.

Bir süre Azra’da bende diyecek bir şey bulamadık. Odada sadece Sema'nın ağlama sesi yankılanıyordu! Umarım tüm bu gözyaşlarının sebebi bir erkek değildir!

"Özür dilerim." diye mırıldandı tekrar ve yavaşça geri çekilmeye başladı ama sanki bunu yaparken bile zorlanıyor gibiydi. Belki de biraz dinlenmeli ve kendini toparlamalıydı. Hatta sıcak bir duş iyi gelirdi.

"İstersen bir duş al, kendine gelirsin." diye mırıldandım. Ne olduğunu sormayacaktım çünkü onun için hâlâ bir yabancıdan farkım yoktu.

"İstemiyorum."

Gözlerimin içine dikti gözlerini ve öylece bakakaldı sanki boş bir tabloya bakar gibi, anlamsız!

"Sema... Lavin doğru söylüyor, kendine gelirsin!"

"Normal olan bu değil mi?" diye mırıldandı.

"Çoğunluğa göre doğru olan..."

Sözünde ima vardı Azra'yaydı. Aralarında bir şeyler mi olmuştu acaba? Anlaşamadıkları bir konu mu vardı?

"Kendimde olmak istemiyorum! Duyduklarımdan sonra kendimde olmak istemiyorum!" dedi.

Ne oluyordu burada yahu! Ne duymuştu da böyle olmuştu! Azra, Murat, Deniz bir olmuştu da kıza bir oyun mu oynamışlardı. Neden Azra'ya çıkışıyordu ki? Azra yerinden doğruldu.

"Ben dışarıdayım..." diye mırıldandı ve odayı terk etti. Gerçekten aralarında bir şey olmuştu!

O anda Sema'dan hiç beklemediğim kahkaha sesleri gelmeye başladı. Elleri yüzünü kapatırken arkasına yaslanmış ve sanki gülüşünü durdurmaya çalışıyor gibiydi!

Sesi iki şarkının karışımı gibiydi, kendini tekrardan ağlamaya bıraktı. Ne yapacağımı bilemiyordum!

"Sema..." diye mırıldandım korkuyla. Parmakları gözaltları zorla temizlemeye başladı. Ağlıyor, gözyaşlarını siliyor ama yerine yenileri geliyor gibiydi!

"Ne zaman anlatmak istersen dinlerim."

"Lavin, beni odama götürebilir misin?" diye sordu. Kendinde gücü bulamıyor olmalıydı, kolundan destek olarak onu odasın çıkarttım. Bir oyuncak bebekten farkı yoktu, nereye çekersem oraya geliyordu. Hoş odası neresi onu da bilmiyorum.

"Şey, odan nerede?"

Bizim kaldığımız kata ulaştığımızda hiçbir şey söylemeden benim odamı açtı. Benim odam onun odası mıymış? Resmen kızın odasını istila etmişim. Allah’tan Murat ile kalıyordum ki odası topluydu. Sadece dolabında eşyalarım vardı. Sema bana bir şey demeden doğrudan banyonun yolunu tuttu ve ardından kapısını kilitledi. Su sesi gelmeye başlayınca, "Sana temiz kıyafetler getiriyorum!" dedim. Temiz kıyafetlerin yerini de bilmiyordum. Merdivenlerden aşağıya inerek Selma'ların kaldığı eve gidip kapılarını çalmış ve Selma’ya durumu anlatmıştım. Bana Sema’nın temiz kıyafetlerini getireceğini söyleyince Sema'yı daha fazla yalnız bırakmak istemeyerek eve döndüm. Ardımdan Selma'da hemen odaya gelerek temiz çamaşırları getirdi. Bense hepsini kapıya asmış ve bunu Sema'ya söylemiştim. Ardından yatağa oturmuş ve Sarper'e mesaj yazmıştım.

Sen:

Murat, Sema çok kötü acilen eve gel!

Şansa bakın ki tek tik olarak kaldı. Azra ne yapıyordu acaba? Bence biraz alınmıştı, zaten hamileydi! Şimdi duygu yoğunluğu da fazladır onun.

Deniz:

Deniz Sema ile Azra atıştılar galiba. Azra'yı bahçede görmedim, kontrol et istersen!

Yuh artık! Deniz'de tek tikti. Çok güzel beyler yok olun! Hayatından bezmiş bir şekilde üstü giyinik ama saçları ıslak bir şekilde banyodan çıkmıştı.

"İyi misin?"

"Değilim."

Aynı şekilde yatağın kenarını açtı ve içine girdi. Kafasını yastığa koyup yorganla tamamen kendini örttü. Başka bir derdi vardı, onu bu hâle getiren erkek arkadaşından ayrılması olamazdı! Bambaşka şeyler vardı, içimden bir ses Azra ile olduğunu söylüyordu ama ilk geldiğinde halleri gayet normaldi.

"İhtiyacın olursa Sema ben aşağıdayım." diye mırıldanabildim. Benimle de artık iletişimi kesmişti! Abisinin gelmesi gerekiyordu. Murat ne kadar çok kayıp yıllarının olduğunu söylese de onu ne kadar sevdiğini biliyorum. Canından çok seviyordu, canıydı zaten onun! Kanı, canı, ki Murat kanından olmayan insanları bile çok seviyordu! Üzerindeki yorganı iki eliyle kafasından atıp sırt üstü konuma geldi.

"Lavin benimle kalabilir misin? En azından uyuyana kadar."

"Kalırım!" dedim.

Bana ihtiyacı var mıydı bilmiyorum, neden bu kadar yakın davrandığını anlayamıyorum ama gittim ve dirseğimi büküp yastığa koyarken kafamı da elime yerleştirerek yarı yatmaz bir şekilde yatağa uzandım. Bana doğru döndü.

"Yanlış anlama..." diye mırıldandı.

"Aklı başında, ayakları yere basan, başarılı bir kadınsın onda ne buldun?" diye sordu. O dediği kişi aslında abisiydi! Murat sanki onun kardeşi değilmişte öylesine bir insanmış gibi konuşmuştu. Gözlerine bakan sözlerinin derinliğini anlayabiliyordu. Aslında Sema abisini çok seviyordu ama ikisinin de birbirinden ayrı geçen kayıp yılları vardı. Özlem doluydu.

"O?"

Başını salladı.

"Abin?"

"Her neyse işte!" deyiverdi. Kırgındı, sözleri kırgınlık doluydu.

"Sevgiyi." diye mırıldandım. Elbette sevgiyi buldun, yoksa niye onunla evlesin ki?

"O sevmeyi bilmiyor!" diye mırıldandı. İnkar dolu bir sesle. Abisiyle arasında bambaşka bir şey vardı! Murat sevgisini esirgeyecek bir adam değildi aksine kalbi sevgiyle dolup taşıyordu.

"Bu kanıya nerden vardın?"

Hafızasını kaybeden bir adamın anılarının ne kadar karmaşık ve travmatik olacağını anlayabiliyorum. O diye bahsettiği kişi annesinin reddettiği abisiydi! Belki de bundan kaynaklı kendi içinde onu sindiremiyordu.

"Eğer sevmeyi bilseydi sarılmayı da bilirdi Lavin!" diye mırıldandığında kalbimin donduğunu aksine beynimin hızla çalıştığını hissediyordum. Sarılırsak geçmez mi Lavin? Bu sözleri söyleyen adamla tanışıyordum ben! Yaralarımı saran adamın kardeşiydi ve ona bir kez bile sarılmamış mıydı? İçimden bir ses her şeyi mahvedenin annesi olduğunu söylüyordu. Murat ile Sema’nın arasındaki bu kopukluğun sebebi anneleriydi. Ki annesi eğer Murat’ı kabul etseydi, Murat ondan aldığı sevgiyi Sema’ya göstermekte çekinmezdi. Sema’ya sarılmayı biliyor demek istedim, diyemedim! Bu Sema'yı daha çok incitirdi.

"Yukarıda Allah var, hiçbir maddi ihtiyacımı görmezden gelmedi! Her konuda yardım etti..."

Gözleri yavaş yavaş tekrardan doluyordu.

"Ama bir kere bana nasılsın diye sormadı Lavin!"

Abi olmayı belki de bilmiyordu, düşünsenize yoldan geçen bir insanın bir anda kardeşiniz olduğunu öğreniyorsunuz! Hemen sahiplenebilir miydiniz? Ya da kabullenmek o kadar kolay olur muydu? Sema da haklıydı; babasında bulamadığı sevgisini abisinde, abisinde bulamadığı sevgiyi o da tıpkı benim gibi erkeklerde aramaya başlamıştı. Abisine bir kez dokunsa, bir kez sarılsa belki de her şey daha farklı olabilirdi. Çünkü Sema’nın aksine Murat istenmeyen çocuktu...

"Peki ya sen? Sen sordun mu?" dedim normal bir şey söylermiş gibi. Gözlerinden bir damla yaş akarken kafasını salladı. Murat öyle net bir adam değildi kalbini anlayana kadar bulanık sularında kalıyordunuz!

"Yanlış anlama." dedi tekrardan ilki gibi. Bu seferki söyleyeceği sanki daha ağır gibiydi. Kötü niyetli olduğunu düşünmüyorum, ya da kıskandığını! Kıskanan bir insan kıskandığı insana zayıflığını göstermezdi.

"Bir savcı neden onun gibi biriyle olmak ister aklım almıyor! Annem ya annem bile istemedi böyle bir evladı! Annem de seviyordu Lavin ama evlatlığından reddetti! Annesinin bile reddettiği bir adamı nasıl kabul edebiliyorsun?"

Kalbime teker teker dikenler battığını hissediyorum! Benim annem de beni istemedi Sema... Biz iki yaralı, iki kalbi kırık birbirimizde huzur bulduk! Elim yanağına gittiğinde çekiniyordum.

"Abin, ona bir adım atana bin adım yaklaşır Sema. Ne kadar düz görünse de içinde koca bir duygu karmaşası var ve emin ol sana nasıl davranabileceğini o da bilmiyordu."

"Artık istemiyorum..." diye mırıldandığında elleri yüzüne gitti ve elimi çekmek zorunda kaldım. Gözyaşlarını sildi.

"Kaç yıl geçti, aramızda kan bağı dışında hiçbir şey yok! Ona abi demeye dahi utanıyorum!" dedi ve arkasını döndü. Ne kadar ağır konuştuğunu kendi bile fark edemiyordu, ben bile bu lafların altında eziliyorken Murat Sarper bunların hepsine göğüs geriyordu. Ruhu sandığımdan da ağır yaralı olmalıydı. Yavaşça üzerini örttüğümde yanağına küçük bir öpücük kondurdum ve yatağından kalkarak kapıya yöneldim. Kapıyı açtığımdaysa yere yığılmak istedim! Kapıyı açtığımda tüm dünya üzerimi yıkılmıştı sanki! Kalbim ayaklar altında can çekişiyordu!

Gözleri dolmuş ve birkaç damla yaş akmıştı! Duymuştu hepsini, her şeyi duymuştu! Arkasını dönüp hızla odasına doğru gittiğinde Sema'nın kapısını kapattım ve hızla peşinden gittim. Odaya girdiğimde ayakkabılarını çıkartıp tam banyoya giriyordu.

"Murat!" dediğimde banyo kapısını suratıma kapattı ve eş zamanlı olarak suyu açtı.

"Murat çık konuşalım!"

Acaba üzerini çıkarmış mıydı? Çıkarmadıysa banyoya dalmak istiyordum! Ağlıyordu, her şeyi duymuştu.

"Nolursun çık, senin için endişeleniyorum."

Sesimin ona gitmediğini, gitse de bir kulağından girip diğerinden çıktığını biliyordum. Çıplaksa da çıplaktı burada bu şekilde beklemeyecektim, banyo kapısını açıp ona bir adım attığımda ayağıma dikenler battı, sarmaşık vücuduma dolanarak beni boğmaya başladı. Hayır, hayır, hayır! Banyoya kıyafetleriyle girmiş ve hıçkırıklarıyla ağlıyordu! Dikenlerin bedenimi delmesine izin verdim ve hızlıca suyun altına girip onu kollarımın arasına aldım. Cansız bir bebek gibiydi!

"Şşşşt, geçecek!" dedim. Hıçkırıkları daha da çok artıyordu. Annesinin bile reddettiği bir adamı nasıl sevebiliyorsun? Bu nasıl bir cümleydi, dişlerini geçirip zehrini akıtmıştı! Yaralanan ise Murat'tan başkası olmamıştı.

"Her şey geçecek, ben yanındayım."

Akan göz yaşları ciğerimi yakıyordu, içindeki hislere karşı çaresiz hissediyordum. Keşke hepsini kendi acılarıma ekleyebilseydim, tüm acılarından onu çekip çıkartabilseydim.

“Ben hep senin yanında olacağım Murat.”

Suyu kapatarak onu iyice kendime yasladım, hıçkırıkları dinmiyor aksine giderek artıyordu. Murat, abilik bile yapamadığı kardeşinin sözlerine ağlasa da en kötüsü de yüzüne vuran gerçeklerdi, annesinin onu evlatlıktan reddettiğiydi! Sema sözlerinin derinliğinin farkında bile değildi canı yanıyordu ve söylediği her şey gerçek olsa da kendi duyguları değildi! Abisinin duygudan yoksun değil de duygusal biri olduğunu bilmiyordu. Bir şeyin görünmemesi onun yok olduğunun kanıtı değildi, Sarper o acı sözlerin sahibini de en az beni sevdiği kadar seviyordu. Hepimiz ona suçlu muamelesi uygularken o hep derinlerinde bizi sevmişti! O bir suçlu değildi! Kendime de kızıyordum aynısını ben de ona yapmıştım! Bu kaçıncı defaydı bilemiyorum ama Murat yine sevdiği yerden kırılmıştı. Ağlaması dinmiyordu, yılların gözyaşı akıyordu gözlerinden. Aksın ağlasın atsın üzerinden bu hastalığı istiyordum ama ne kadar ağlasa da atamazdı biliyordum. Ağlaması içimi ürpertiyordu. Kollarımın arasında titrerken bir şeyler yapmak istiyordum. Onu hissettiği kötü duygulardan kurtarmak istiyordum.

"Bana bak..." diye mırıldandım, duymadı ya da duymamazlıktan geldi.

"Bana bak Murat!"

Bana bakması için kelimeler sertçe çıkmıştı ağzımdan.

"Bana bak sevgilim." dedim yüzünü yavaşça kendime doğru çevirirken. Yüzünü geri çevirdi.

"Bakamam..." dediğinde hâlâ gözyaşları akıyordu.

Başını kendime çevirmek için uğraşmasam da iki elimi yanaklarına yasladım. Utanıyor muydu? Benden mi utanıyordu? Biz ikimiz aynı yaraları olan ve kendi kendini büyütmek zorunda kalmış iki çocuktuk. Şimdi birbirimizi bulmuştuk ve yaralarımızla bırakamazdık...

"Duydukların kırgınlıktan ibaret Murat! Nasıl duygularını söyleyeceğini bilemiyordu! Oda tıpkı benim gibi Murat, babası yok babasının ona verebileceği bir sevgi yok senin sevgine muhtaç. Seni sevmediği için değil, kırgın olduğu için söylüyor Murat! Seni yanında istiyor, sana sarılmak istiyor! İkinizin de birbirinize ihtiyacınız var! Söylediklerinin hiçbiri gerçek anlamında söylenmedi!"

Saçlarının arasına küçük bir öpücük bıraktım.

"Doğru, her bir kelimesi doğru Lavin!" dedi acı içinde. Yanılıyordu, annesinin bile -aralarında ne geçtiğini bilmiyordum ama- onu evladı olarak görmediğini düşünmüyorum. Her şey kırgınlıktan ibaretti.

"Her kelimesi yanlış Murat, her kelimesi! Seni tanımıyorlar ki!"

Akan gözyaşlarını eliyle siliyor ama hemen yenileri ekleniyordu! İlk defa Sarper'in ağladığını görüyorum ve bu benim canımı çok yakıyor.

"Tanımaları hiçbir şeyi değiştirmezdi!" dedi sesi soğuktu! Sanki gözlerinden hiç yaş akmamış gibiydi. Tıpkı bana dediği gibi yavaş yavaş ve bastıra bastıra söyledim tüm sözcükleri.

"Yanlıyorsun Sarper! Sen huzursun, hiç kimsede olmayan bir merhamete sahipsin, kalbinde bitmek bilmeyen bir sevgi var, sen yaşam demeksin Sarper! Aldığım nefessin!"

Annesinin istememesi sevmediği anlamına gelmezdi! Belki senin yaranında merhemi orada saklıydı Lavin.

"Ve emin ol bende senin derinlerine inmesem ruhunu göremezdim!"

Gözyaşları azalmaya başladığında onu kendime doğru iyice çektim ve sırtımı duvara yasladım. Sımsıkı sardım onu, sımsıkı! O istenmeyecek bir adam değildi aksine hiç bitmeyen bir sevgiyle sevilmesi gerekiyordu...

Sevdiğim adamın kollarımın arasında ağlaması kalbimi incitiyordu, kimsenin onu kırmasına izin veremezdim ama bu konuda elimden ne gelirdi ki? Kardeşiydi onun ya kardeşi! Elimden hiçbir şey gelmiyordu. Elimle gözlerine değen saçlarını geriye doğru ittim ve alnına bir öpücük kondurdum. Ağlaması diniyordu ama o aklının derinlerinde ne düşünüyorsa arada hıçkırıkları banyo duvarlarında yankılanıyordu. Seni bu kadar üzen ne diye sormak istiyorum, benimle konuşmasını istesem de bunlar onu daha çok yaralardı. Geçmişim ruhuma kazındı, en az seninki kadar! Kendi ruhunu kurtar Lavin Yılmaz, benimki de kurtulsun! Senin için iyileşeceğim, sen de benim için başar bunu! Demişti ağaç evdeyken. Bu sözler bana o kadar iyi gelmişti ki... Yara sarmakta Murat gibi olamazdım ama bende ona iyi gelebilirdim. İnsana sevdiği insan iyi gelirdi.

Ağzımı açacakken birden ayaklandı ve elleriyle yaşlarını silerken banyodan çıktı. Ne yapıyordu o? Ben şokla ona bakarken peşinden ilerledim. Giyinme odasına girdi. Peşinden bende girdiğimde yarı çıplak bir şekilde onu bulsam da umursamadan içeriye girip kapıyı kapattım. Gözleri bana çevrilmeden dolabını açtı ve rastgele bir eşofman çekti, çektiği eşofman altı benimkiydi ama o bunu fark etmeden giymeye çalıştı. Bacağından yukarıya çıkmadığındaysa istemsizce kıkırdadığımda yorgun gözleri bana çevrildi. Hayır, yüzüm asılmadı. Bu dünyanın ona yalnız değilsin Sarper deme şekliydi. O zorla altından eşofmanımı çıkartırken ben de dolapla arasına giyip ona gri bir eşofman altı, üzerine siyah bir tişört çıkarttım.

Elline doğru uzatırken, "Sen kaç, kaç benden!" diye mırıldandım. Gözleri gözlerimle buluşurken elimden kıyafetleri aldı.

"Ama bak nasılda eline ayağına dolanıyorum."

Gülümsemedi, gözlerindeki hüznün dağıldığını fark ettim. Bir elimi boynuna doladığımda kıyafetler yüzünden çok yaklaşamamıştım. Diğer elimi yanağına koyup kızarmış göz altını okşarken diğer gözünün altından öptüm.

"Kendini bu kadar hırpalama sevgilim. Senin hiçbir suçun yok."

Gözlerine tekrardan tırmandı gözlerim, duygudan yoksun gibi olsa da kırmızı göz altları yeterince yorulduğunu fısıldıyordu. Gözlerini gözlerimden kaçırmak istercesine kapattı ve içine derin bir nefes sığdırdı.

"Üzerini değiştir..." oldu dudaklarından çıkan ilk sözcük.

"...üşümüşsün."

Onu dinlemeden ellerimi iki yanağına yaslayarak başını göğsüme doğru çektim. Saçlarında gezindi ellerim, Murat’sa buna bir tepki vermiyordu.

“Benim güzel sevgilim.”

Saçlarının arasına öpücükler bıraktım, belki de kafasındaki düşünceleri dağıtmak istedim. Çünkü ne zaman benim saçlarımı öpse kafamın içindekiler bir kenara dağılıyordu. Saçlarına birkaç kez daha öpücük kondurup başımı kafasına yasladım.

“İyi ki varsın Murat.”

Kafasından ne geçtiğini tahmin edebiliyorum, hepsi yanlış düşünceler bunu biliyorum. Bu yüzden tüm doğruları yüzüne fısıldıyorum.

“Ben senin yanındayım, yaralar sarılarak kapatılır unuttun mu sevgilim?”

Bana sarılmıyordu, sarılsın istedim. Sarılsın ki benimde içimdeki sevgi ona aksın, içindeki kötü duyguları kırsın. Elleri belime giderken kalbimin atışları değişti. Göğsünde hissediyordu değil mi? Onu ne kadar çok sevdiğimi. Ellerimi çekip gözlerine bakmak istesem de buna izin vermeden alnıma bir öpücük bıraktı.

“Hadi...” diye mırıldandı. Bana arkasını döndü Üzerini değiştir diyordu. Ellerimi ondan tamamen çekerek giymeye çalıştığı eşofmanı ve rastgele ince askılı bir tişörtü aldım.

"Eğer gözlerini bunun için kapattıysan açabilirsin nasıl olsa 4 güne evleniyoruz!" dedim üzerimdekileri çıkarmaya başlarken. Dolabın diğer bölmelerini açıp kendime yeni iç çamaşırı çıkarttım. Gözlerini açmayacaktı biliyordum bu yüzden arkasında rahatça soyunup ıslak kıyafetlerimden kurtuldum.

"Hem zaten unuttun mu biz evliyiz!" dediğimde altıma eşofman altını giyerken bana doğru döndü. Gözleri açıldı. Çenen biraz daha önce açılsa Lavin göreceklerini düşünemiyorum. Altımı giyince gözlerine tekrardan döndüm.

"Hem biz buraya sığmayız benim çok kıyafetim var."

Üzerime ince askılı tişörtü de giydim.. Murat hâlâ hiçbir şey yapmıyordu. Benim varlığım yüzünden mi? En sonunda ona doğru yol alırken eski konumuna geri döndüğünde ellerinden kıyafetlerini aldım ve tişörtünü başından aşağıya geçirdim.

"Napıyorsun?"

Kollarını kendi isteğiyle geçirdi.

"Üşüyorsundur." diye mırıldandım. Gerisine karışabileceğimi zannetmiyordum.

"Sevgilime yardım ediyorum ama altını da kendi değiştirebilir galiba!" diyerek odadan çıktım. Yapabildiğim tek şey onu günlük yaşantısına geri çekmek olabilirdi. Telefonumu elime aldığımda Deniz'den bir mesaj gelmişti.

Deniz:

Azra iyi bahçedeyiz.

Sen:

Tamam geliyoruz.

Murat'ın yerine de konuşsam da onu aşağıya indirmek için bir sürü bahaneye sığınacaktım. Çekmeceyi açarak tarağımı aldım ve saçlarımı taradım. Hava sıcaktı kurutmayı düşünmüyordum. Murat'ta giyinme odasından çıkarak yatağına girdi, hiç göz kontağı bile kurmamıştı. Sırtını bana dönerek yattı. İstenmiyoruz galiba Lavin! Ya da biraz yalnız kalmak istiyor. Öyle olsun Murat Sarper. Başını çevirdiği tarafa geçerek yere doğru çömeldim ve alnına bir öpücük bıraktım.

"Geçecek sevgilim... Beni yanında istediğin zaman araman yeterli, aşağıdayım."

Cevap vermedi demek ki istenmiyordum. Yalnız kalmak istiyordu! Aşağıya doğru inip Deniz'lerin yanına indiğimde salıncaktaydılar. Azra başını Deniz'e yaslamıştı. Deniz'in gözleri benimle buluşunca bir şeylerin olduğunu anlamıştı.

"Murat nerde?"

"Uyuyor..."

Kaşları çatıldı.

"Bir şey mi oldu?"

Bende salıncağın son kalan kısmına otururken arkama doğru yaslandım.

"Boş ver!" dedim. Zaten aralarında geçen şeyleri benim söylemem doğru olmazdı.

"Yine haberlere çıkmışsınız"

Dünkü evlenme teklifi... Herkesin arasındaydık zaten haberlere düşmemesi imkansızdı.

"Gördüm."

İnsanlar yine çok iyi şeyler yazmamıştı, umursamadım. Şu an aklım sadece Murattaydı.

Azra sonunda doğruldu ve konuşmaya başladı.

"Davetiye örnekleri geldi. Bakmak ister misin?"

"Olur!"

🌌🌌🌌

Siyah bir davetiye kartını beğenmiştim. Önünde M&L harfleri vardı. Altında düğün günümüz ve saati yazacaktı. Arkasını çevirdiğinizdeyse içi içe geçmiş garip şekilli altın sarısı dörtgenler vardı. Asıl düğün davetiyemizi içinden çekmek biraz zor olsa da başarmıştım. Düğün davetiyesinin Kenarından altın sarısının beyaza çalan renginden yapraklar vardı. İç kısmına soyadlarımızı istemediğimi söylemiştim. Sadece Murat ve Lavin yazacaktı. İç yazısınaysa daha karar verememiştim. Ona da Murat ile karar verirdik. Hem daha nikah yerimiz bile belli değildi. Zaten aklımda tamamen Murat'taydı. Daha bir saat geçti Lavin! Olsun, çıkıp baksa mıydım? Yalnız kalmak istiyor ama. Biraz daha uyuması gerektiğine karar verdim. Azra ile gelinlikçileri araştırdık, çok güzel gelinlikleri olan bir butik olduğunu söylemişti. Yarın oraya gitmek için akşam saatlerine randevu aldık. Murat’ın damatlığı için Deniz o iş bende dese de içime daha fazla kurt düşmüştü. İnşallah iyidir Denizciğim.

Bir de düğüne gelecekler vardı hoş benim tarafımdan gelebilecek kimsem yoktu! Gülsem mi ağlasam mı bilemiyorum! Var Lavin! Ahmet abiler var... Beyza var... Gelebilecek kişi kapasitem burada doluyordu. Zaten çokta kişiye gerek yoktu. Bu kadarı da kâfiydi. Murat tarafından Denizler vardı, hoş onunda başka bildiğim bir ailesi yoktu. Yani boş bir düğün olacaktı. Umursamadım ki bana kalsa bir nikahla bitirecektim her şeyi. Azra bekarlığa veda partisi yapmamızı isteyince içimden gülmek geldi, biz evliyiz dostlar diyemedim! Israrları üzerine kabul ettim. Belki bekarlığa veda partisini evimizin hamamında yapardık, zevkli olurdu. Denizlerse erkek erkeğe kendi evlerine giderlerdi. Güzel olurdu. Bu fikirleri onlara sunmuştum onlarsa kabul etmişlerdi. Aklım Murat'ta kala kala neredeyse 3 saati geçirmiştik ve ben en son dayanamayarak mesaj atmaya kalktığımda beş dakika önce onun tarafından bir mesaj aldığımı gördüm.

Murat:

Uyandım sevgilim.

Sen:

Gel mi demek oluyor bu?

Murat:

Aramadım ki.

Sen:

Biz hâlâ aşağıdayız.

Düğün davetiyemizi seçtim! Çok uyudun çok...

Murat:

Benimle uyursun zannetmiştim

Sen:

Yanında olmamı isteseydin, yatardım.

Tamamen şakayla yazmıştım, yalnız kalıp başını dinlemesi gerekiyordu. Yanında olduğumu biliyordu. O yüzden kendiyle baş başa kalabilirdi.

Murat:

İstemem mi gerekli?

Sen:

Hadi gel aşağıya ya, özledim seni!

Murat bana görüldü atmıştı bu da geliyor demek oluyordu.

"Şey mi yazdırsanız?" dedi Deniz büyük bir heyecanla.

"Mafyamsı mimarla ewakaon savcının düğününe davetlisiniz!"

Eliyle manşet der gibi bir şekil oluştu. Hiç hoş değildi Deniz.

"Waw üstüne waw!"

Kimse gülmedi, Azra bile! Allah Azra'ya bazen sabır versindi.

"Gülsenize ya!"

İsyan eder gibi dediği manşetin lafı bile hoş değildi.

"Siz ne yaptırdınız deniz? Andezit taşı gibi taşların düğününe hoş geldiniz mi?"

Azra ile bu dediğime gülerken Deniz baya baya bozulmuştu. Müstehaktı ona, ne yapsaydım! Mafyamsıymış, kendisi bu durumda ne acaba? Murat mafya değildi. Hem ajanla mafya arasında dağlar kadar fark vardı.

"Hiç hoş değil Lavin!" dedi. Lali demesi gerekirdi.

"Kilitleri kırdığında da Azra yardım eder sana!"

Kaşlarını kaldırarak söylemişti.

"Cık, cık, cık sen bunu karşılıklı mı yaptın sanki? Hiç yakıştıramıyorum sana!"

"Geç dalganı, geç sen! Ben gidiyorum." dedi sinirle. Gidersen git canım bana ne der gibi omuz silktiğimde Azra'ya baktım. O da umursamadığında Deniz içeriye doğru gitti. Murat nerede kalmıştı nerdeyse on dakika geçmişti.

Sen:

Sevgilim sen beni özlemden öldürmek mi istiyorsun?

Çift tik ama mavi olmadı, baksaydı ya niye gelmiyordu? Deniz gerisingeri geri döndü.

"Niye geldin?" diye sordu Azra zevkle.

"Evde canım sıkıldı!" dedi Deniz gülümseyerek ve karısının yanına oturdu. Aralarında anlayamadığım bir bakışma oldu. Sevgilim nerde kalmıştı? Bende Murat'ın yanına gitmek üzere ayağa kalkmıştım ki Deniz'in sesiyle durakaldım.

"Nereye?"

"Murat'ın yanına gideceğim."

"Gitme!" dedi net bir şekilde. Kaşlarım çatıldı.

"Neden?"

"Kavga ediyorlar."

Deniz yanlış bir cümle kurduğunda koşa koşa eve doğru giderken ardımdan Deniz'in ismimi söyleyişi geliyordu.

Balkon kapısından itibaren bağırmaları bana ulaşıyordu.

"Yeter!" diye bağırdı Sema.

"Dinlemek istemiyorum seni, inanmıyorum sana!"

Murat'ın sesi çıkmıyordu daha doğrusu bağırmıyordu. Yüzleşmek mi istemişti kardeşiyle, yoksa aralarını mı düzeltmek istiyordu anlayamıyordum!

"Lavin!" dedi Deniz. Yerimde kalakaldığımı o zaman anlamıştım.

Eliyle kolumu tutarken, "Bırak etsinler kavgalarını, uzun zamandır yüzleşmiyorlardı." diye devam etti.

"Hiç mi acımıyorsun, hiç mi eski zamanlar aklına gelmiyor!"

"Hadi!"

Merak ediyordum, ne konuşacaklardı nasıl yüzleşeceklerdi merak ediyordum!

"Emin ol kavga ederlerken duyulmak istemezler."

Bende istemezdim ama ben yabancı değildim, dinleyebilirdim onları.

"Yabancı değilim ki ben!"

"Bende değilim Lavin ama bırak rahatça konuşsunlar, rahatlasınlar!"

Deniz'de haklıydı, onların kavgalarıydı. İçlerindeki zehri döksünler, nasıl olsa her şeyi sonra Murat'tan öğrenirdim ama benim asıl merak ettiğim ne konuşacakları değildi. Murat'ın nasıl olacağıydı, onu bir anne iç güdüsüyle korumak istiyordum! Her şeyden, herkesten. İsteksizce Deniz’le dışarıya çıktım. Ne kadar oldu bilmiyorum, ne kadar zaman geçti! İçim içimi yiye yiye oturdum o salıncakta. Azra ile Deniz hiçbir şey olmuyormuş gibi konuşmaya devam ettiler belki de benim aklımı tüm olanlardan uzaklaşmak istediler. Aklımda hep Murat vardı bir daha onu o şekilde düşmüş görmek istemiyordum. Zaten kimse sevdiği insanın çöktüğünü görmek istemezdi. Eğer o hâle geri gelirse ona sımsıkı sarılıp destek olmak isterdim. O benim her şeyimdi ve ben onun için her şeyi yapardım.

Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama Murat'tan sonunda bir mesaj geldiğinde heyecanla açtım.

Murat:

Kusura bakma sevgilim, gelemiyorum.

Ne demekti gelemiyorum, insan bir detay verirdi. Detay vermese de olurdu, kalkıp pekala gidebilirdim. Ayağa kalktığımda zaten durduranımda olmadı. Bense hemencecik yukarıya doğru çıktığımda sesleri kulaklarıma ulaştı.

Murat gülmeye başlayınca kalbime bir serinlik yayıldı. Gülümsedim.

"Hayır." dedi gülüşlerinin arasında.

"Eskiden de çok inatçıydın, istediğini alamadığında hemen ağlardın!"

"Hiç hoş değil!" dedi Sema da gülerek. Eskiyi yad ediyorlardı, araları düzelmişti ya da yeni bir sayfa açmışlardı. Kan bağı galiba böyle bir şeydi ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın birbirine kin gütmeye yetmiyordu.

"Hatırlıyorsun yani?" diye devam etti.

"Çok net değil... Bazen gözlerimin önüne geliveriyor geçmiş ama hâlâ parça parça... Annemi hatırlıyorum bazen..."

Annem bile istemedi... Murat'ın ne kadar güçlü olduğunu artık tüm netliğiyle anlayabiliyordum. Ben kendime yediremeyip isimlerini bile uzun yıllarca ağzıma alamamışken Murat rahat bir şekilde ne olursa olsun annem diyebiliyordu. O çok güçlüydü ve bir o kadar da yaralıydı. Fark ettikçe benim yaralarımı sarıyordu, artık bende onun yaralarını görebiliyordum. Yanında olma sırası bendeydi. Nazını çekme sırası bendeydi.

Kapıyı yavaşça açtığımda ikisinin de gözleri benimle buluşmuştu. Murat yatağın içine girerek sırtını yatak başlığına yaslamış Sema ise başını Murat'ın omzuna yaslamıştı. Murat bir eliyle de Sema’nın saçlarıyla oynuyordu. Bu halleri beni gülümsetti. Murat’ın yüzünün gülüyor olması içimi rahatlattı.

"Aşk olsun ya ektiniz beni!" dedim kızarvari bir tonda. Murat gözlerinin içi gülerken başıyla yanlarını göstererek, "Gel buraya!" dedi. Bende sanki bu anı bekliyormuş gibi yanlarına gittiğimde kolunu kaldırarak beni de kolunun altına aldı. Babaları tarafından hiç sevilmemiş iki kadına güç veriyordu. Bence bu her şeyden daha önemliydi. Kolunun altına girdiğimde başıma bir öpücük bıraktığında Sema'da bir eliyle elimi tuttu ve ellerimizi Murat'ın kucağına koydu.

"Lavin..." diye mırıldandı Sema.

"Teşekküler." diye devam ettiğinde Murat iç geçirerek konuşmaya başladı.

"Sema o senin yengen yengen!" diye devam ettiğinde Murat'tan beklemediğimden mi bilmiyorum ama kahkahalara boğulmuştum.

"Öff çok kötüydü bu!"

"Abi!" dedi Sema itiraz edercesine. Belki de ilk defa onun ağzından abi lafını bu kadar farklı duyuyordum.

"İkinizi de çok seviyorum!"

Görümce ve elti olarak birbirimiz deli gibi kıskanmamız gerekirken bizse birbirimize bakıp gülümsemiştik. İkimizin yeri de ayrı anlamlarda Murat için çok farklıydı.

"Ne olursa olsun hep yanınızdayım, ikinizde çok güçlü kadınlarsınız!"

Murat her şeyden öte yavaş yavaş bana tam anlamıyla bir aile veriyordu. Tüm eksikliklerim onunla kapanıyordu! Bugünkü halimizin hayalini dahi yıllar önce kuramazdım. Hayal olması bile çok güzelken gerçek olmuştu. Bir keresinde Murat'ın bana hayaldin gerçek oldun dediğini hatırlıyorum. Hayalini dahi kuramayacağım ne varsa vermişti bana...

Sema birden doğrularak, "Aaa!" dedi.

"Azra'yı çok üzdüm!"

Hemen yataktan çıktı ve "Hâlâ burada mı?" diye soruverdi.

"Buraya gelmeden önce bahçedelerdi!" diye yanıtladım onu.

"Ben bir aşağıya ineyim!" dediğinde ikimizde başımızı sallamaya kalmadan odadan çıktığında fırsat bu fırsattır deyip kollarımı iyice beline doladım.

"Özledim." dedim. Karşılık vermedi, ayıptı! Pis herif! Başımı kaldırıp gözlerine baktığımda gözleri çok uzağa dalmış gibiydi. Hâlâ o kadar yorgundu ki, gözlerinin altı kıpkırmızıydı!

"Gel buraya!" dedim tıpkı onun gibi. Kollarımı açtığımda gözleri beni buldu ve gülümseyerek kollarımın arasına girdi ve yorgun başını göğsüme yasladı. Sırtımı yatak başlığına yaslarken onu iyice kendime doğru çektim.

"Dinlenmek ister misin?" diye sorduğumda gözleri tekrardan gözlerimi buldu.

"Anlamadım."

"Yani beni yanlış anlama sevgilim, hem anlamazsın da biliyorum ama yine de anlama."

"Anlamam." diye yanıtladı.

"Hani sen ben üzgünken beni ne olursa olsun göklere çıkarıyorsun ya, itaatkar bir koca oluyorsun!" dedim cümlemi şakaya vururken.

"Sonucunda dört güne o günlük benim resmi kocam da olacaksın, neyse! Bende seni göklere çıkarmak istiyorum ama o kadar çokta çekemem yani sonucunda ben kendimi de bir gün dahi çekemem. Sen nasıl çekiyorsan!"

Gülümsedi.

"Nereye varmaya çalışıyorsun sevgilim!"

"Bir günlüğüne Lavin ol bende Murat olayım!" dedim.

"Hem zamanı gelmedi mi ipleri elime almanın?"

Ne saçmalıyorsun Lavin! Öff bilmiyorum sus, şu an kendi konuştuklarımı duymakta istemiyorum! Gözlerini benden çekip başını tekrardan göğsüme yasladı.

"Göğsünde mi uyuyacağım?" diye sordu. Gülümsedim.

"Bazen seni üzerimde bile buluyorum, söz veremem beni de üzerinde bulamayacağına!"

"Yaa sevgilim dalga geçme!"

Hem ben hafiftim, 50 kiloluk insanım, 90 kiloluk adamı taşıyamazdım ki!

"Hani bir günlük Lavin olacaktım!" dedi isyan ederken.

Başına bir öpücük bıraktım, sandal kokusunun derinliğini içime çektim. Göğsümden doğruldu ve gözleri gözlerimden ayrılmadan beni kollarının arasına alıp kucağına çekti. Gözlerim gözlerine vardığında tüm perdelerini indirdi. Bir tek benim görmemi isteyen gözlerindeki yoğunluğa tekrar şahit oldum.

"Şaka bir yana sevgilim, iyiyim." dedi.

İyi olmadığı için değildi çok yorulmuştu, ben olsun o olsun bu olsun onu çok yormuştuk! Çok üzmüştük! Bana yaslanmasını istiyorum, nazı bana geçsin, acısını benimle paylaşsın istiyorum. Bencildim, sevgilim her şeyiyle benim olmalıydı!

"Gerçekten!" diye devam etti artık ne kadar inanamadıysam.

"Hem acıyor musun sen bana?"

Bana gönderme yapıyordu bir de!

"Hee acıyorum Murat!" dedim sinirle ve başımı göğsüne koydum.

"Çok kötüsün!"

Gerçekten kötüydü, pis herif! Yoktu ama Lavin olma hakkı falan. İstemiyorsa istemezdi.

"Hiştt, hani ben Lavin olacaktım niye nazlanıyorsun?"

"Geçti Bor'un pazarı Murat Bey!"

Gülüşü kulaklarıma ulaştığında sinirlerimin zaferiyle gülümsedim ve kucağından doğruldum.

"Tüh, ne yaparım ben!"

"Öff de de tam olsun ya!"

Ellerim gözlerinin altına gittiğinde yatmadan önce öptüğüm yerin diğer tarafını öptüm. Gözlerimi gözlerinden ayırmadım ve o derinliğe teslim oldum. Boğulmayacağım tek derinlik onun gözleriydi...

"Hem hemi de kullanman gerekiyor!"

"Pervasız olabiliyor muyum?" diye devam ettiğinde gittiği yolu anlıyordum. Gidebilirdi eşlik etmeyi severdim.

"Geç bile kalmışsın!" diye yanıtladım onu. Elleri yanağındaki elimi çektiğinde dudaklarına götürdü. Gözleri lavinya çiçeğine kaydı.

Avuç içimi elinin içinde kendine doğru çevirip parmak uçlarımı öptüğünde içime inceden bir sızı işlenmeye başladı. Çok güzel öpüyordu. Sakin ve nazikti. Daha sonra elimi eliyle sardı ve diğer eli çenemi kavradı.

"Ben seveceğim galiba Lavin olmayı." diye mırıldanırken dudakları dudaklarıma ulaştı, ne olduğunu anlayamadan belki de hazzına varamadan dudaklarımdan çekti dudaklarını.

"Bir de becerebilsen!" dedim. Lavin Murat'ı böyle bir anda saliselerle öpmezdi. Fıtratına tersti bir kere. Ellimi elinden kurtararak boynuna doladım ve dudaklarım dudaklarını esir aldığında yıllardır öpmüyormuşum gibi nefesimle doldurdum içini. Nefesim ona Şifa olsun, kalbine inerek yaralarını sarsın istedim. Sandalın kokusunu zevkle içime çektim. Bu adamı deli gibi istediğimi hiç bu kadar hissetmemiştim. Bana ne yaptığından haberi bile yoktu! Nefessiz kalana kadar dudaklarından ayrılmadım en sonunda soluklanmak için ayrıldı.

"Keşke seni öpmenin nasıl bir şey olduğunu anlatabilseydim!" dedim iyice patavatsızlaşarak. Senin Murat olman gerekiyor!

Her şeyine hayran kalıyordum merhametine, kin gütmeyen ruhuna, tenimde bıraktığı dokunuşlarına her şeyine...

Kollarım ona sarılıyken omzuna başımı koydum.

"Aşkın beni kurtarıyor sevgilim." dediğinde Murat olmak istedim.

"Aşıksın yani bana!" dedim.

"Aşığım sana!"

"İyi hep böyle ol!" dedim göğsüne iki kez vururken!

"Akşama görüşürüz sevgilim!" dedi imalı imalı!

"Tehdit mi ediyorsun beni ya! Aşk olsun!"

"Ne münasebet, insan kendini nasıl tehdit olarak anlar?"

Gazan mübarek olsun Lavin, istediğin oluyor!

Gülümsedim.

"Neyse ya, nasıl olsa başımla gözüm üzerine!" dedim omuz silkerek.

Sema ile arasında geçen konuşmayı da merak etsem de şu an yeri ve zamanı olmadığının farkındaydım. Zaten aralarını düzeltmişlerdi en iyisi de bu değil miydi? Şu an sorarak onu üzmek istemiyordum. Sormayacaktım, yarasının üzerine gitmeyecektim! İsterse anlatırdı zaten.

"Söyle bana sevgilim bizim düğünümüzün davetiyesinde ne yazacak?"

Asıl mevzumuz bu olmalıydı! Öyle sade bir düğünümüze bekleriz olmazdı. Neler yaşadık neler. Kuru bir hoş geldiniz olmazdı!

"Hem ben zaten beklerizli bir düğün davetiyesi beklemiyorum!" dedim içimdeki cümleleri dışarıya vururken. Misafirliklerim boş sen benim evimsin yazmakta bir seçenekti ama olmazdı. Onu yazamazdım.

"Sözler beyhude her cümlem senin değilse... " diye mırıldandı.

Cümle bana bir bütün olan iki insanı hatırlatıyordu. Kelimeler onun ağzından çıksa da benimdi, biz bir bütündük! Ve bu bütünlük o kadar huzurluydu ki içinde kaybolup gidiyorduk. Zaman, mekan insanlar önemli değildi! Ben oydum oysa bendi! Ben onundum o da benim! Büyüleyici bir şarkının mırıldanışı gibiydik, şarkının en önemli kısmıydık... Murat ve Lavin çoktan biz olmuştu.

 

 

Loading...
0%