Yeni Üyelik
27.
Bölüm

Gerçekler

@1benzen

Bu bölüm sizi yüz yerinizden bıçaklayacak... Bu bölüm sizi havalara uçuracak... Bu bölüm sizi yerden yere vuracak... Ve onlar yaşamaya devam edecekler..

Yetti o günler bana yetti

Çok çok da mutlu etti

Birdi bende yerin ah tekti

Bir çocuk bende tükendi

01.23

"Bana kalırsa Murat bana hep bir parça hüzünlü bakıyordu!"

"Maalesef Lavin, başın sağ olsun!"

Seçimlerimiz ve onların sonuçlarından da biz sorumluyduk! Ama ben bir çocuk olup sorumluluğun ne demek olduğunu bilmediğim yıllara geri dönmek ya da belki büyüyemeden kendimden kurtulmak isterdim! Hoş, hâlâ içimde, o çocuğun kalbini taşıyordum! Kalbimi söküp almıştım, şimdi bu içimde atan şey de neyin nesiydi? Ben kendi kalbimi koyu bir karanlığın içinde bırakmıştım. Ben ya ben! İnsanlara bu konular hakkında milyar tane laf döken ben, o gün orada iki ölü bir yaralı bırakmıştım. Gerçekten bunun adı vicdan mıydı? Vicdan buysa eğer kalbi sökülüp atılanlara ne olacaktı? Bencil insanın tekisin... Bencillik tam da bu yaptığım mıydı? O bir katildi. Murat Sarper bir katildi, bende oturmuş kalpten bahsediyorum! Murat Sarper geleceğini söyledi... Oysaki Engin ve ekibi Murat Sarper'i alıp adliyeye götürmüşlerdi. Benim için hatırlamak dahi istemediğim, neler olduğunun hâlâ bilincinde olamadığım saatlerden ibaretti! Kendimi kaybettiğimi hatırlıyorum o arda neler olduğunu hiç bilmiyorum! Sadece kafamın içinde dönüp duran, Murat'ın beni sakinleştirmek için kulağıma fısıldadığı cümleler vardı. Beynimin içinde dönüp duran, yakama yapışan cümleleri. Beni bir esir gibi parmaklıkların ardına tıkıyordu. Parmaklıklarla karşı karşıya kalmamak, hatırlamamak için gece gece adliyedeki odama gelip vakalara bakmama sebep olan cümleleri... Yanlıştı ama doğruyu yapmıştım! Doğruydu ama yanlış yapmıştım! Murat gittikten sonrada zihnimde bir karmaşa vardı; düşünemiyor, kendimi suçluyor, kendimi aklıyor ama kapkara kalıyordum. Bu kafamın içinde bir döngü gibiydi, kendime kızıyordum kendime! Kendime dönsem de, oklar üzerimde olsa da hiçbir halt fark ettirmiyordu! Bana dönmek kendime küsmemden başka bir yol sunmuyordu! Mesela hiçbir şey olmayacak gidip geleceğim demişti, nasıl olacaktı bu? Eğer öyle bir suçu işlememişse ne diye susmuştu, ne diye polisi aramama izin vermişti? Düşünme Lavin!

Lanet olası vakayı da anlayamıyordum, hem daha otopsisi bile çıkmamıştı! Belki de inip kendim halletmeliydim, hem olanları unuturdum! Ayağa kalktım ve üzerime bir ceket aldım, adli tıbba gitmeliydim! Kapıdan çıktım tam karşımda en dipte Savcı Derin'in odası vardı içinde de Murat Sarper... Bakma Lavin, ilerle!

🌌🌌🌌

Tam kalbinin ortasında kocaman bir kurşun yarası vardı! Bir kadın ve yine bir cinayet... Doktor Beyza buradaydı ve o da bana yardım ediyordu! Eve gidemediğini bugün burada olduğunu söylemişti, otopsiyi yapabileceğini de!

"Bitmiyor..." diye mırıldandım.

"Her gün başka bir ölüm vakası, neredeyse hepsi kadın... Hepsinin saplantılı aşığı eşi ya da sevgilisi, katili! Bitmiyor, bitmiyor!"

"Ben anlam veremiyorum!" dedi Doktor Beyza.

"Bir insan nasıl sevdiği insana kıyabilir, aklım almıyor!"

Yaşayan ama kalbi olmayan bedenler de insan sayılıyor mu? Bu kimseyi ilgilendirmez...

Suçlulara göre sebep çoktu, açık giyinmiştir ya da bir erkekle konuşmuştur, çorbaya fazla tuz atmıştır ya da bir erkeğe bakmıştır...

"Her şeyin bedelini zayıflar ödüyor ama bilinmiyor ki bedel ödeyenler en güçlü insanlar!" dedim.

"O güçlü kadınların, annelerin hiçbiri bu eziyete, bu vahşi iç güdüye mecbur değil!" diye lafımı sürdürdüm! Her birine o kadar sinirliyim ki, ben sussam içimdeki ses susmuyordu! Vicdanım tekrardan gün yüzüne çıkmıştı...

"Ama dur daha yeni başlıyoruz..." diye mırıldandım. Hepsinin üzerinden nefretim, öfkem geçecekti...

"Her kadının katilinin müebbete çarptırılması için elimden geleni yapacağım!"

"Susmak ölüm gibi hem de en yanlış zamanda! Savaşsa savaş bu sefer kazanmadan durmak yok!" diye beni devam ettirdi Beyza. Gerçekten de susmak ölüm demekti. Biz sustukça katillerin vicdansızlığı şahlanıyordu, biz sustukça hiçbirimizin bir katilden farkı kalmıyordu...

"Utanıyorum..." diye mırıldandım! Doktor Beyza'nın bakışları bana doğru döndü!

"Adalete güvenemeyip sustukları için, onları koruyamadığımız için kendimden utanıyorum! Elimizden hiçbir şey mi gelmez ya? Ben artık sonu gelmeyen kadın ölümlerinden utanıyorum!"

Hepsine el uzatabilme şansım olsaydı, her birine sahip çıkabilseydim, her birinin o pis saplantılı kocalarını, sevgililerini, tanımadığı katillerini o parmaklıklar arkasına gönderebilsem! Karşımdaki kadına baktıkça vicdanım sızlıyordu.

"Sadece onunla da bitmiyor Savcım! Bu tür insanların soyu tükenmiyor, ne kadın ne de erkek için! Tecavüz, kaçakçılık, hayvan tecavüzü... Hiçbiri bitmiyor! Bunu söylemekten bende utanıyorum ama hepsi iki güne dışarıya çıkıyor!"

Otopsi raporunu o sırada yazmayı bitirmiş ve raporu yazıcıdan çıkarmaya koyulmuştu. Daha sonra eline alarak bana doğru uzattı.

"Gazamız mübarek olsun Savcım! Asıl şimdi başlıyoruz!"

Beyza'ya gülümsedim. Unutmayın biz birlikte oldukça ve susmadıkça her şeyin altından kalkabiliriz! Bunun zengini, fakiri; çirkini, güzeli; iyisi, kötüsü; çirkefi, suskunu; açığı, kapalısı; iyi niyetlisi, kötü niyetlisi olmamalı! Hepimiz bir bütün oldukça emin olun korktuğumuz her şeyden daha güçlü oluruz! Biz birbirimizi kolladıkça emin olun her şey daha güzel olacak! Ve size söz veriyorum Savcı Lavin sözü ben yaşadığım sürece hiçbir kadın, çocuk cinayetine susmayacağım! Savcı Lavin sözü...

"Asıl şimdi başlıyoruz!"

🌌🌌🌌

Otopsi raporuyla adli tıptan çıkmış ve yürüyerek adliyeye doğru gidiyordum! Emniyetin önünden geçerken Engin, burada olduğumu hissetmiş gibi beni aradı!

"Alo Savcım?"

"Buyur Engin!"

"Murat Sarper'in sorgusu biteli 5 saat olmuş ama Savcı Derin ifadesini hâlâ göndermemiş ve Murat Sarper serbest bırakılmış. Derin savcı beni aradı, müsait olduğunuzda sizi de odasına bekliyormuş!"

"Tamam Engin yarın uğrarım, ifade gelirse bana yollayabilir misin?"

"Olur Savcım!"

Etik değildi ama illaki okuyacaktım! Engin yollamasa Savcı Derin'den isteyecektim! Murat neden çıkmıştı, bilmiyordum; biri mi yardım etmişti ya da o masumuydu bilmiyordum! Düşünmekte istemiyordum, artık dosyalarımla ilgilenmem gerekiyordu!

🌌🌌

Saat sekize gelirken birkaç davaya bakmıştım! A... E... cinayetinde ise ifadesinin şüpheli olduğunu düşündüğüm insanları çağırmıştım. Olay mahalli incelemelerine teker teker baktım. A... E... evde silah yardımı ile vurulmuştu! Bulunduğunda yanında küçük kızı vardı ve küçük kız o günden beri konuşamıyordu! Bilinen tek şeyse küçük kızın babasının yanında kaldığıydı ve katil babasıysa annenin ölümü küçük kız için tamamen travmaya dönüşmüştü! Zaten belki de bu yüzden de konuşamıyordu ama komiser Engin küçük kızın babasının yanında gayet de mutlu olduğunu söylemişti, olay belki de ondan çözülüyordu! Ama söylediğim gibi küçük kız konuşamıyordu, yani tamamen kilitlenmiştim! Apartmanın kamerası yoktu ve biz sokak kamerasından da hiçbir şey tespit edememiştik. Bugün kadının telefon kayıtları gelecekti, belki bir umut ondan bir şey çıkardı.

Kahvemden son yudumumu alıp masamdan kalktım. Odamdan çıkıp koridorun sonundaki Derin Savcının odasına vardım. Kapıyı tıklatarak içeriye girdim! Derin Savcı beni gülümseyerek karşıladı, karşısındaki koltuklardan birine geçerek oturdum!

"Leyla bize iki kahve söyleyebilir misin? Bir de bize biraz müsaade et!"

Tatlı bir şekilde konuşmuştu ve Leyla -ki kalemi olur- odayı terk etmişti.

"Yorgun gördüm sizi Savcım!"

"A... E... vakasıyla ilgileniyorum, uzun süre devam edecek gibi duruyor."

"Bu bugün duyduğum üçüncü kadın cinayeti! Hatta artırıyorum artı bir de cinayette teşebbüs var. Sadece 12 yıl yedi ki bu 5-6 yıla kadar düşer! Adam hop çıkacak hapishaneden daha da vahşileşmiş bir şekilde, olan kime olacak peki karısına ve çocuğuna!"

O sırada kahvelerimiz içeriye gelmişti, artık kaçıncı kahvem olduğunu algılayamıyordum!

Çok içmiştim hem de çok!

Derin Savcı boğazını temizlerken Leyla odadan çıkmıştı.

"Lavin savcım sizi Murt Sarper'in ifadesi için çağırmıştım."

"Tabii savcım." dedim doğal bir şekilde. Ne kadar da saçmaydı ki, Murat ile olaylarımıza hep Derin Savcı bakmıştı!

"Öncelikle şikayetinizin sebebini merak ettim, yani yanlış anlamayın sizi sorgulamıyorum sadece merak ettim. Arkadaşınızdı galiba?" dedi soru sorar gibi!

"Şüpheli bir olaydı, bende bildirme gereği duydum."

"Peki sordunuz mu Murat Beye neden gömleğin kanlı olduğunu?"

"Cevap vermedi dediğim gibi şüpheli davranıyordu."

"Şöyle..." çıkardığı kağıdı bana doğru uzattı. "... Murat Sarper'in ifadesi!"

Olayları hemen göz tarayarak bakmıştım, "O gün Beykoz'daki anlaşmalı firmamıza gidiyordum. O... P... korumalarımdan biriydi. Beykoz'a giden yollar genelde ıssız olur. Varmamıza tahminen on- on beş dakika vardı. Önce arabamız lastiği patladı sonrasında da O... P... vuruldu. Gömleğimle kurşun yarasına baskı uygulamaya çalıştım! Sonra da ambulansa bindirildi. Toplantıya yetişmem gerekiyordu gömleği de o sırada istemsizce almışım." atlaya atlaya okuduğum ifade bu şekilde eve gelmesiyle ve olayın şokuyla bana hiçbir şey anlatamadığıyla devam ediyordu.

"Peki neden erken çıktı, normalde beklemesi gerekmez miydi?"

"O... P... sabah uyandığında aynı ifadeyi kullandı. Örtüşüyordu. Murat Sarper'in de o günkü toplantısının kamera kayıtları elimize ulaştı."

Ve bu şekilde Murat Sarper çıkıverdi. Büyük bir şokla ortada kalakalmıştım, bana neden hiçbir şey söylememişti o zaman? Ya ben yüzüne yalvarırcasına bakarak katilin kendisi olmadığını söylemesini beklemiştim! Neden, neden, neden? Neden ya, neden böyle davranmıştı? Öfkeyle bile yaklaşmamıştı, beni mi test etmişti? Sevgimin mi yoksa işimin mi ağır basacağının testini mi uygulamıştı bana?

"Anlamadım, beni neden buraya çağırdınız?"

İfademe başvurulacak hiçbir olay yoktu, bayram değil seyran değil Savcı Derin beni neden odasına çağırmıştı?

"Lavin özeline girmek gibi algılamazsan dostça seninle konuşmak istiyorum."

Kaşlarım kendiliğinden çatıldı.

"Hangi konuda?"

"Murat bey ve senin hakkında!"

İki elini birden sallamaya başladı, aklıma gelenin yanlış olduğunu belirtircesine.

"Yanlış anlama, sana bir öğüt ya da ders vermek değil amacım! Sadece sana biraz kendimden bahsetmek istiyorum. Çünkü birbirimize çok benziyoruz!"

"Buyurun!" dedim sert bir tavırla. Eğer olay istemediğim bir yöne giderse kalkıp giderdim.

"Savcım sizden söz istiyorum, lütfen bu konuştuklarımız aramızda kalsın!"

"Söz, aramızda kalacak!"

İşte olay şimdi ilginçleşiyordu.

"Yıllar önce bir adamla tanıştım, hayatımın en berbat zamanında!"

Sanki eskiye gitmiş gibi gülümsemiş ve kaşını kaldırmıştı bunun altından dramlı bir aşk hikayesi çıkacağına inanıyordum. Murat ve benim gibi... Hoş Murat'ın hâlâ suçu terk etmiş bir muhbir olmama imkanı var! Hatta yüzde yüz derdim buna. Sanki bunu bilmiyordun? Bilsen de ona aşık olmaz mıydın Lavin Yılmaz... Cevap bile veremiyorsun...

"Ve tahmin etmişsinizdir ki o adama aşık oldum. Bazen aşk bir yönden gelir ve siz onu nasıl karşılayacağınızı anlayamazsınız. İşte başıma gelenin bundan fazlası olmadığını düşünüyordum... Zaman geçmiş ve biz sevgili olmuştuk. İlişkimizde bir, bir buçuk seneyi doldurmuştuk ki ben bir konuşmaya şahit oldum. Sevgilimin kirli çamaşırları o gün ortaya döküldü! Hak verirsiniz ki ayrıldım çünkü ben bir savcıydım oysa sayısını bile bilmediğim bir suçlu! Bu kararı alana kadar kendimle çok savaştım. Anlarsınız ki kalp konuşmaya başlayınca tüm mantık susar ama ben vicdanımı dinledim ve ondan ayrıldım. Beni bu konuma düşürdüğü için ona hiçbir bedel ödetemeden ayrıldım... Kendimi işime verdim, önüme gelen her dosyaya, birkaç otopsiye baktım. Öğrendiğim günden iki gün sonra başka bir otopsiye yardım ediyordum. Vakada iki ölü ve beş yaralı varmış!"

Gözleri iyice dolmuş kendini zor tutuyor gibiydi... Hikayenin sonunu tahmin etmiş ve içime bir öküz oturmuştu.

"İki ölünün arasında onun yüzünü gördüğümü hatırlıyorum sonrasıysa benim için bulanık..."

Yüz ifadesi acı çekmekten öte sanki o günü tekrar tekrar yaşıyor gibiydi...

"Kahroldum savcım, kendimi suçladım, tüm hatayı kendimde buldum."

Gözünden bir damla yaş düşecekken elinin tersiyle hemen sildi.

"Belki de ben hayatında olsaydım bu olay olmayacaktı ya da en azından onu iki gün daha görebilecektim..."

Belki de sağlıklı kafayla düşündükten sonra onunla yüzleşebilecekti... Ölüm, her şey için artık çok geç demekti....

"Onu bir daha göremeyeceğimi anladığım o an vicdanım daha büyük bir acıyla kavruldu... Hiç dinmeyecek bir ateşle... Yani Savcım yaşarken yanımızdakilerin değerini kavrayamadığımız gibi ölürken de yokluğunu kavrayamıyoruz."

Duraksadı ve gözlerini kapattı. Tüylerim diken diken olmuştu. Onu bir daha göremeyeceğimi anladığım o an demişti ya o an ölüm gibi bir şey olmalıydı yoksa insan nasıl yaşardı?

"Seni anlıyorum Lavin, vicdanındaki o adalet duygusunu da. Ama savcım şu da bir gerçek ki ölüm ile yaşam arasında gerilmiş ince bir çizgideyiz... Dinleyin Savcım, dinlemekte her zaman fayda vardır. İşinizi eve karıştırmak ya da evinizi işe karıştırmak sizin tercihiniz ama dediklerimi unutmayın savcım, ölüm geldiği zaman her şey susar!"

🌌🌌

A... E...'nin telefonundaki son veriler en son Reşadiye köyündeki bir evi gösteriyordu. Ekipleri o eve gönderdiğimde olaylar daha da garipleşmişti. Evde bir adamın ölüsü bulunmuştu. Peki ya katil kimdi? Ve küçük kız neden konuşamıyordu? Küçük kızın çocuk psikoloğu ile ilk görüşmesi bugün yapılmıştı onu da bir belge halinde istemiştim ama hâlâ elime ulaşmamıştı. Engin'i arayıp dosyayı bana ulaştırmalarını istemiştim! Köyde ölü bulunan adamın otopsi sonucunu merakla bekliyordum. Adamın boğazında kızarıklık vardı, yüzü morarmıştı. Bana kalırsa boğularak öldürülmüş gibi duruyordu. Bakalım bu işin altından neler çıkacaktı!

Saat akşam 5'e gelirken toparlanmaya koyuldum, geceden beri uyuyamıyordum! Bitik bir haldeydim. Hem dünkü yaşananlar hem de bugünkü konuşulanlar beni çok yormuştu. Bir an önce eve gidip dinlenmek istiyordum...

🌌🌌

Arabamı park ettiğimde hepsinin gözleri hâlâ benim üzerimdeydi ne yani hiç mi evine gelen savcı görmemişlerdi? Nasıl bir yüzsüz olduğunu sorguluyorlar savcım! Hiçbir şey yaşamamışız gibi kapıya yaklaşarak zile bastım. Zil uzun uzun çaldığında kapıyı açan olmadı. Gerçekten evde kimse yok muydu? Bence böyle bir ihtimal olamazdı çünkü kapıda Murat'ın arabasını görmüştüm, evde olmalıydı. Hoş anahtarımı onun evinde içinde bırakmasaydım pekâlâ içeriye girebilirdim! Hem hava da iyice soğumuştu, kapıyı açsa mıydı? Zile bir daha bastım ve ardından bir kez daha. Ne Akif'e ne de hiçbir korumaya tek bir soru sormak istedim! Bence şu an, neden hâlâ bu kapının önünde olduğumu sorguluyorlardı!

Allah'ın hakkı üçü geçmiş olsam da zile tekrar bastım. Evdeydi madem niye açmıyordu? Hem Sultan Abla falan yok muydu?

Uyumuş olabilirdi ki bu sese uyanması lazımdı. Hem Akif neden Murat'ı, Lavin geldi diye aramıyordu ki! Belki de evin etrafını dolaşmalıydım, büyük ihtimalle balkon kapısı açık olmalıydı. Arkamı dönüp adımımı atmışken kapı açıldı. Hele şükür!

Olduğum yerde kalakaldım, tahminen kapıyı açan kişi Murat'sa o da orada kalakaldı. Bu donukluğa bir son verip ona doğru döndüm. Bir eli kapının kolunda diğeriyse pervazındaydı. Başını hafifçe dışarıya doğru çıkarmış ve dudaklarında beni afallatan masum bir çocuk gülümseme belirmişti. Manyak mıydı bu adam neden gülümsüyordu bana?

"Müsaade var mı?" diye sordum bakışlarımı onunla birleştirirken.

"Size her zaman müsaade vardır savcım!" dedi, savcıya atıf yapmadığını anladığım bir sesle. Bir adım attım ona doğru ve bir adım daha... Sonrasında kollarımı boynuna sımsıkı sardım. Sandalın Murat'a has olan kokusunu içime çektim. Elleri belimi buldu. Bu sıkıntı yok demekti değil mi? Daha sıkı sardım kollarımı boynuna, daha çok vardım aldığım zehrinin tadına ve yaşadığımı hissettim. En azından şimdilik. Daha sıkı sarılmak istiyordum, daha sıkı varlığına sarılmak istiyordum. Karşımdaydı ya şu an, elleri sarıyordu ya belimi o bile yetmişti beni dinlendirmeye, o bile yetmişti şükretmeme! Hani demişti ya Derin Savcı onu bir daha göremeyeceğimi anladığım o an diye, daha sıkı sarıldım ona! O an hiç gelmesin diye...

"Savcım boğuyorsunuz beni!"

Umursamadım, karşımdaki adama en derinimden özlem duyuyordum. Onunla savaşmaktan, karşı karşıya gelmekten çok yorulmuş ve ona sığınmıştım. İçimdeki özlem duygusu belki de en sancılı duyguydu. Karşımdayken bile dindiremiyordum. Son bir kez kokusunu içime çekerek ellerimi gevşettim ve kendimi geriye doğru çektim. Ama kendimi mi çekmiştim yoksa sakalları tarafından saçım mı çekilmişti ikimizde bilemedik. Küçük gülümsemelerin sesi kulaklarımıza peyda olduğunda Murat eliyle saçımı sakallarından kurtardı ve kulağımın arkasına sıkıştırdı. Diğer eliyse hâlâ belimdeydi. Hoş benimde bir elim hâlâ omuzundaydı.

Gözlerim tekrardan gözlerine tırmandı. Sıradan kahve gözlerdi işte, herkes gibi sıradan ve kahveydi! Ama sanki içine kimsenin bilmediği sadece benim şahit olduğum bir ton vardı, kokusu gibi!

"Özür dilerim!" diye mırıldandım. İkimizde hatalıydık ve ben kendi payıma düşen her şey için özür dilemiştim, içimin en derininden gelen bir özür... Her şeyi düzeltecektim, tüm kelimelerimin acizliğinin bedelini bir özürle ödemeyecektim...

"Yaptığım her..."

"Şşt... İçeriye gel üşümüşsün!" diye susturdu beni, yeri ve zamanı değildi. İçeriye girdiğimde ardımdan kapıyı kapattı. Ne alakaydı bilmiyordum ama artık yaz gelmeliydi! Üzerimde bir şey olsaydı -ki ceket haricinde- büyük bir zevkle asardım.

"Gelmeseydim gidecek miydin?" diye sordu ilerlerken.

Sırıtarak -ki bu kelimeden de hiç hoşlanmam- "Cık, balkon kapısına gidiyordum!" dedim. Mutfağa girdiğinde, "Kapıda kapalıymış!" dedi. Bense kapı pervazına yaslanarak onu izlemeye koyuldum.

"Bir tel tokaya bakar!"

Bana doğru dönerek gülümsedi.

"Kuralları çiğnediğini unutmuşum!" dedi ve tek gözünü kırparak arkasına döndü.

"Papatya çayı yapıyorum!"

İtiraz etmedim. Zaten biliyordu, papatya çayıyla aramızda bir bağ vardı.

"Benim ki kadar güzel olsun!" dediğimde bana doğru dönmüştü, bense ona tek gözümü kırparak cevap vermiştim.

Her hareketini incelemeye başladığımı ne zaman fark ettiğimi bilmiyorum. Önce papatya çayını özenerek -ki uyduruyorum baya bi bocalama refleksiyle dökmüştü, tadı çok belirgin olacaktı- cam çaydanlığın içindeki sıcak suya dökmüş ve daha sonra tepsiye iki cam fincan koydu. Sonunda bana doğru döndü.

Gözleriyle üzerimdeki kıyafetleri işaret ederken "Rahat mısın onlarla?" diye sordu.

"Dünden beri üzerimde bulunmasını ima ediyorsan hâlâ kullanılabilirler."

"Eşyaların hâlâ yukarıda, istersen değiştirebilirsin!"

Kollarımı birbirine sardım. Sanki yüzümdeki gülümsemeyi, bugün hiçbir şey solduramaz gibiydi...

"İzninizi de aldığıma göre Mimar Bey üzerimi değiştirebilirim."

Arkamı dönmeden önce iki kaşı da yukarıya kalkmıştı. Merdivenlere vardığımda ise, "Salonda bekliyorum Savcı Hanım!" diye bakışlarıyla reverans yaptı.

🌌🌌🌌

Üzerime gri geniş sweatshirt, altıma siyah tayt giymiş ve burada bıraktığım siyah pandalı ev botumu da ayağıma geçirdim. Üşümüştüm işte hemen gülmeyin öyle!

Ev botumla hızlı hızlı aşağıya inerken düşmekten son anda merdivenin koluna tutunmuş, ayakta kalmıştım. Sakin ol savcım. Çok sakinim... Sakin bir şekilde yürüyerek salona girdiğimde Murat Sarper'in sağ dizini kırıp sol bacağının üzerine koyarak telefonuna baktığını gördüm. Ortadaki sehpanın üzerinde papatya çaylarımız vardı! İçeriye girmemle gözleri bana çevrildi. Sakin bir şekilde gidip yanına oturmuş ve bu süre zarfında gözlerimi ondan ayırmamıştım.

"Artık yaz gelmeli!" diye konuya girdim! Murat Sarper'le sanki ayrı kıtalarda yaşıyor gibiydik, üzerinde kısa kollu bir tişört vardı.

"Sana bir haberim var!" diye ciddi bir sesle konuştuğunda sertleşen bakışlarımı ona çevirdim, ne olmuştu yine? Bir olayı daha bugün kaldıramazdım.

"Mayıs'ın ortasındayız." deyince gülümsemeye başladı.

"Mart Mayıs'a kaymışsa bilemeyeceğim!"

Mayıs kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır, selam küresel ısınma geldiğin gibi gidebilirsin!

"Zaten ayda her yıl dünyadan dört santimetre uzaklaşıyormuş, bir de günler uzayacakmış hiç çekemem yedi yirmi beş soğuğu!"

Bu dediğim birkaç milyon yıl sonra olsa da belki gelecekten biri şu an bizi izliyordur!? Kim bilir belki zaman makinesi yapılmıştır ve gelecekteki insanlar bizi, gülerek izliyorlardır!? Sallamakta bir numarasınız savcım.

"Yani mezarda çekemem!"

"Dilinin kemiği olsun savcı!" dedi.

Hoş anatomik olarak dilimizin kemiği olmasa da insanlar bir kemiğe dilin kemiği deyince olanlar olmuş ve os hyoideum dil kemiği olarak adlandırılmıştı. Bugün ölü, ölüm, mezarlık konusunu açmak istemiyorum. Yeterince doymuştum ölüm haberlerine! Fincanıma uzanıp hafifçe bir yudum içtim, dediğim gibi çay çok papatyaydı! Murat'ta çayından biraz içmiş, suratı ekşimişti.

"Olmamış değil mi?"

Gülümseyip kaşlarımın havaya doğru kalkmasını sağlarken bir yudum daha aldım. Fincanı sehpaya bırakarak kucağımda birleştirdiğim ellerime bakmaya başladım. Aslında bir nevi güzel olurdu, yirmi beş saatlik gün dilimi! İnsan sevdikleriyle daha fazla zaman geçirebilirdi tabii bu kimisi için zehir olurdu çünkü bazılarımız tüm sevdiklerini kaybetmişti. Anneler günü gibiydi ya da babalar! Gözlerimi Murat'a çevirdim. Her zamanki gibi gözleri yolumu bulmamı istercesine bana çevrilmişti... Gözlerine baktığımda hissettiğim tek şey pişmanlıktı, utançtı...

"Özür dilerim Murat."

"Dileme Lavin, özür dilenecek bir şey yapmadın."

Hiç düşünmeden verdiği cevap canımı daha çok yaktı...

"Sen haklıydın, ben sadece ama sadece kendimi düşündüm! O gün..."

"Lavin yapma!" diye mırıldandı.

"Hayır Murat, bugün sana karşı dürüst davranacağım."

İçimdeki savaştan, onu kullandığımı sanmasından ve onu şikayet etmemden... Bugün her şey hakkında konuşacaktık. Her şey ama her şey... Hiçbir şeyin içimde kalmasını istemiyordum. Onu seviyordum ve bu içimde kalmamalıydı.

"İnkar etmiyorum, o gün odaya girdiğimde her şeyi duydum... Ama sen yanıldın Sarper, sana karşı oyun oynadığımı seni kullandığımı düşündün! Ne sanıyordun Murat, sana karşı içimde bir şeyler olmasa yine de kollarının arasına girebileceğimi mi? Tamam hatalıydım kabul ediyorum, haksızım. Üzerine o ses cihazını yerleştirmemeliydim ama ne o gün ne de ertesi gün bir oyundan ibaretti! Ben sadece öğrenmek istedim, benim bilmemem gereken şeyin ne olduğunu!... Ama sen söyle sen benim yerimde olsan öylece durabilir miydin?"

Başını sağa solla salladı. Yöntemim yanlıştı ama hislerim, onlar en az şu an kadar gerçekti. Kendimi şu ana kadar kimseye açmamıştım, zorlanıyordum...

"Ben dengesiz bir insanım Murat, yani o kadar çok git gellerim var ki bazen bundan ben bile yoruluyorum. Çok fazla düşünüyorum, çok fazla kuruyorum, çok fazla çabalıyorum ve çok fazla yoruluyorum. Sanki şarjı hep dolu olan bir robot gibi hiç durmuyorum..."

Ve sen Murat Sarper, o robotu duygularıyla yüzleştirdin...

"Hafızam bir enkaz gibi; o kadar çok duygu, bilgi, yaşanmışlık var ki artık başa çıkamıyorum."

Elimi kalbine doğru uzatarak yavaşça üzerine koyduğumda gözleri elime doğru kaymıştı.

"Çok savaş veriyorum, kalbinle aklım arasında. Aklım beni hep ölüme sürüklüyor ama şans eseri kalbimi yaşatıyor, kalbinse yaşadığımı iliklerime kadar hissettiriyor."

İnsanın sevdiği insan tarafından sevilmesi, tarifi olmayan bir duygu... Bunu şu an elimin altında atan kalpten dahi anlayabiliyorum.

"Murat bu savaş bitmiyor! Diyorum ki Lavin kaç, uzaklaş bitsin artık bu karmaşa! Hem sen hem de o kurtulsun! Bir de bakıyorum yine senin yanındayım, yine sana yaslanırken buluyorum kendimi! Sonra kendimi kaybediyorum; Lavin sen bu değilsin diyorum kendime, sen bu değilsin! Buna mı yeniliyorsun?" dedim kalbini gösterirken.

"Buraya mı diye kendime kızıyorum! Sonra tekrardan uzaklaşıyorum ama aslında hiçbir zaman anlayamamışım, senden uzaklaşırken daha da yaklaştığımı... Beynim ne kadar yanlışlığını vurgulasa da seni düşünmeden duramıyor, olmuyor Murat, ben beceremiyorum! Kendimi karşında küçülüyormuş gibi hissediyorum."

Elimi iki kez kalbine vurarak, "Buraya yenilmek istemiyorum!" deyiverdim.

Elimi kalbinden çektim... Üzerimden bir yük kalkmış gibi hissediyordum artık benimle gerçekten yüzleşmişti. Bu sefer doğru yerde, doğru zamanda...

"İçimdeki savaşı eğer bir taraf kazanırsa diğerini sonsuza dek kaybedecekmişim gibi hissediyorum. Ben artık hiçbir şeyi kaybetmek istemiyorum Sarper, bugüne kadar eksile eksile geldim. Daha kötüsü olmaz dediğim ne varsa hep daha da kötüsünün olduğuyla yüz yüze geldim. Ben ne seni kaybetmek istiyorum ne de içimdeki vicdanı."

Murat'ın gözleri gözlerimden ayrıldığında gözlerim tekrardan elime kaydı tırnağımın kenarındaki deri kısmını kavlatmıştım, acıyı hissedemiyordum! Mazoşist değildim sadece canım çok yanıyordu! Yanmasın istiyordum.

"Dün eve geldiğimde odana girdim, girdiğimdeyse şans eseri bir şekilde gömleğini buldum! İki seçenek vardı ya adamın yarasına baskı uygulamıştın ya da bir boğuşma sonucu adamın kanı üzerine akmıştı. Bilemezdim Murat! Ya ben senin gözlerinin içine baktım ben yapmadım de diye! Sadece bir cümle Murat, neden demedin ben yapmadım Lavin diye! Neden severken seni şikayet etmeme izin verdin Murat? Burası!" diye mırıldandım çatlamış bir sesle... Elimi kalbime koydum.

"Burasının acı içinde kalmasına niye izin verdin? Madem sen yapmamıştın, neden yapmışsın gibi davrandın Murat?"

Önce derin bir iç çekti ve sonra gözleri gözlerimdeki yerini buldu. İfadesiz olduğunu söylerdi onu tanımayan bir insan, hiçbir şeyi düşünmediğini ama ben karşımdaki adama bakınca gözlerindeki hüznü görebiliyordum. Bana kalırsa Murat bana hep bir parça hüzünlü bakıyordu; gülerken, kızarken, her şey normalken...

"Lavin senin bana sorduğun soru bu değildi ki!" dedi sesine derin bir isyan yerleştirerek.

"Sen benim gözlerimin içine birini öldürmedin Murat değil mi der gibi bakıyordun." Gözleri gözlerimden kaçarak dizlerinin üzerine koyduğu eline kapandı.

"Ama ben... ben... zaten bu yaşıma kadar kirlenebileceğim kadar kirlendim Lavin, sorunun cevabı hayırdı ama senin benden istediğin cevap evetti Lavin! Ben sayısını bile bilmediğim kirli işlere karıştım, battıkça battım. Hani sana benden özür dileme diyorum ya çünkü değmiyor Lavin! Benim gibi bir adam için değmiyor! Senin yanında kendimden utanıyorum, bakıyorum sana Lavin tertemizsin bir de kendime bakıyorum katran karasıyım!"

Her zamanki gibi yanılıyordu, katran karası değildi... Bunu şu an biliyordum! Murat

Sarper sanıldığı gibi bir suçlu değildi. Sadece kendini yargısız infazla öldürmüştü, benim yüzümden...

"İkisi birleşince asla beyazı elde edemezsin, siyah beyazı hep kendine çeker."

Onun tabiri kendine katran karasıydı, bilmiyordu... Aynı yolda yürüyen insanlar aynı renge boyanırdı...

"Seni çok seviyorum Lavin ama olduğum kişiyi değiştiremiyorum! Sana zarar veriyorum, kendime zarar veriyorum! Ne senin içindeki savaşın ne de benim içimdeki savaşın hiçbir zaman bir galibi olamayacak. Eğer bir yerde bir savaş başlamışa kimse kazanamaz Lavin!"

Çaresiz hissediyordum. Murat'ta benim gibi olduğu kişiden yorulmuştu. Hâlâ söyleyemiyordu... Hâlâ... Sağ elimi yanağına koyunca yüzü bana doğru dönmedi. Baş parmağımla yavaşça yanağını okşayarak yüzünü kendime doğru çevirdim. Ve cevabını bildiğim soruyu ona yönelttim.

"Neden Murat, niye?"

Gözleri kapalıydı benim aksime, kendinden utanıyordu! Zaman onu olduğu kişiden utandırıyordu ama onun hiçbir suçu yoktu!

"Sevdiklerimi korumak için!" diye mırıldandı. Yanlış cevaptı.

"Cık, yanlış cevap!"

Gözleri yavaş yavaş açıldığında kaşları çatılmış anlamsız bir şekilde bana bakıyordu. Bundan üç saat önce yine elime bir flash bellekle bir not gelmişti. Daha öncekiler gibi aynı yazıyla yazılmıştı. Kamera kayıtlarına baktığımda, odama benim dışımda kimse girmemişti. Kamera kayıtları ile oynanmıştı! Kimdi bu yabancı bilmiyordum ama bana yardım ediyordu, gizliden gizliden bana yardımı dokunuyordu! Notta ne mi yazıyordu?

Senden saklanılan ilk şey değil bu yazdıklarım, resmin küçük bir parçasısın Savcı Lavin Yılmaz! SARS ve Murat Sarper, çözememiştin değil mi? Ne gibi bir bağlantıları var, neden SARS ile işbirliği yapıyor? Her şey bu flash belleğin içinde, hemen sevinme çünkü bilirsin ya yar olmakla har olmak aynı şeydir. Senin yaptığın yar olmaya çalışırken har olmak! Sevdiğin adam bile seni kurtaramaz! Murat Sarper usta bir yalancı, onun içindeki savaşta dışındaki savaşta sensin Lavin Yılmaz! Unutma daha yeni başlıyoruz!

Bu adam kimse her daim bizim etrafımızdaydı. Belki de emniyetten, adli tıptan ya da adliyeden biriydi! Dibime kadar girmesinin başka yolu yoktu. Bu notların sadece bana gelmesinin sebebiyse yazan kişinin Murat ile bir alıp veremediğinin olmasındandı! Belki de yıllar öncesine dayanan bir husumeti vardı!? Benim anlamadığım, bana neden yardım ediyordu? Beni Murat'tan uzaklaştırmak için mi? Hiç sanmıyorum, aklı başında olan bir insan flash bellekteki o görüntülerden sonra direkt Murat'a gideceğimi bilirdi! Aklıma tek bir kişi geliyordu, geçmişten gelen biri: Yekta... Eğer Yekta Murat'ın da dediği gibiyse babamı öldürmüştü belki de Murat ile eskiden arkadaşlardı ve bundan sonra araları tamamen bozulmuştu. Peki ya Yekta neden babamı öldürmüştü, babasının intikamını almak için mi? Orasını kestiremiyorum! Benim karşıma çıkmamasının tek sebebi babamın katili olması olabilirdi, aynı zamanda Murat'ın devamlı beni takip ettirmesi de... Ortaya çıkamazdı. Bence Yekta yaşıyordu ve bu notlar bana ondan geliyordu! Notlar, Yekta dışında başkasından gelemezdi!

"Yanlış?"

"Her şeyi öğrendim Murat, SARS tarafından Tarık Sarper'in yanına ajan olarak

yerleştirildiğini!"

Flash belleğin içinde; Ankara'daki SARS'ın binasında, Murat ve Marc'ın konuştuklarından küçük bir kesit vardı. Murat'ın SARS için ajanlık yapmasının tek sebebi sevdiklerini korumak içindi, geçmişte ne yaşamışlar bilmiyorum belki de nottaki yalan da bu geçmişle alakalıydı! Her şey Murat Sarper'in geçmişiyle alakalıydı o geçmişi ise bilen SARS ve babamdan başka kimse değildi!

Murat Sarper'in sevdikleri arasında bende vardım! İstediği tek şeyse SARS tarafından korunmam değildi, ona göre SARS zaten beni koruyamamıştı! Murat'ta benim gibiydi tek farkımız o bu olayın en içindeydi bense bu zamana kadar en dışında tutulmuştum. Bana Tarık Sarper görevinin verilmesinin tek nedeni ise gözlerinin önünde olmamdı. Beni bu şekilde koruyacaklardı ama hesaba katamadıkları bir şey vardı: notlar... Bu çerçevedeki tek eksik Yekta'ydı. Tüm taşlar yerine oturmuştu...

"Ne diyorsun Lavin anlamıyorum?" dedi ciddiyetini koruyarak. Çok güzel rol yapıyordu...

"İnkar mı ediyorsun?"

Gözleri düşünürcesine durdu gözlerimde. Bunun doğruluğundan adım gibi emindim, notta hiçbir zaman yalan haber olmazdı. Hem notu geçtim, kamera kaydı yalan olamazdı...

"İnkar ediyorum savcım, kimden ne duymuşsan yalan!"

Neden hâlâ içimizdeki bu savaşa bayrak tutuyordu...

"Senden duydum Murat!"

Videonun montaj olup olmadığını da kontrol ettirmiştim, sonuç video orijinaldi. Murat Sarper için artık son noktaya gelmiştik.

Murat ayağa kalkarak etrafta dolaşmaya başladı, havada kalan elimi indirdim! Bana bunu en başından beri söyleseydi şu an bu kadar yıpranmamış olurduk. Birkaç tur attıktan sonra tam karşımda durdu. Aklında ne planlamıştı?

"Benden duydun?"

Bende ayağa kalktım ve yanına ilerledim.

"Bir video geldi elime bugün. SARS ile tüm ilişkini açıkladığın bir video... İnkar etme Murat incelettirdim, video orijinal!"

Sevinmesi gerekirdi bence! Tamam kimse ifşa olmak istemezdi ama bu bambaşka bir durumdu. Bu bizim kurtuluşumuzdu...

"Kim gönderdi Lavin?"

Bir adım daha attım yanına, ayak uçlarımız birbirine değinceye kadar.

"Bilmiyorum!"

"Lanet olsun!" diye mırıldandı.

"Kim bu adam, neden sürekli sana not gönderiyor?! Nereden biliyor bizim ne yaşadığımızı?! Sapık gibi neden durmadan senin peşinde?! Adam evine kadar giriyor be evine! Sana durmadan not gönderiyor hem de gizlice! O da yetmemiş şimdi de video göndermiş!"

"Adam değil kadın bence!" diye devam ettim sakin bir sesle! Murat'ın tüm bu siniri ifşa olmasından dolayıydı! Bir de sevdiği kadının sürekli birinden notlar alması da olabilirdi! Kıskanıyor ve korkuyordu ikisini aynı anda hissedebiliyordum.

"Sence konumuz şu an bu mu Sarper?! Önce sen bana hesap vereceksin! Hem de teker teker hepsinin! En başından!"

Kollarımı beline sardım ve aramızda biraz boşluk bıraktım.

"Artık ne siyah ne de beyaz var Murat Sarper! İkimiz de griyiz, karıştın artık bana kaçamazsın!"

Gözlerinin içine baktım derin derin, en başından beri biliyordu ikimizinde gri olduğunu. Bende en başından beri bilseydim gri olduğumuzu uzaklaşmak için çabalamaz yaslardım başımı omzuna.

"Lavin..." diye mırıldandığında yine oldu, gözlerim tekrar ve tekrar dudaklarına kaydı! Bu sefer kaçırmadım gözlerimi gözlerine! İçimdeki onu öpme duygusu her seferinde daha da kaçınılamaz oluyordu! Dudakları çok güzeldi en az kokusu, gözündeki sadece benim anlamını bildiğim ton kadar!

"Efendim Sarper!" dedim zorlukla!

"Hata yapıyorsun!"

"Cık, yanılıyorsun! Ömrüm boyunca hiç bir şeyi bu kadar doğru yapmamıştım!"

Biraz daha yaklaştım dudaklarına gözlerim tekrardan tırmandı gözlerine ve gözlerini suç üstü yakaladı. Onun da gözleri dudaklarımdaydı. Murat'ta bunu istiyordu! Gözlerimi kapattım ve kendimi ona teslim ettim. Giderek yaklaştı nefesi nefesime, yaklaştı yaklaştı ve dudakları dudaklarımı bulacakken lanet olası telefonum çalmaya başladı. Gözlerimi açtım! Bildiğim tüm küfürler telefon!

"Bak istersen." diye mırıldandı yakınlığımızı bozmadan.

"Çalar çalar kapanır!" dedim gözlerimi kaçırmadan. Zaten tüm büyüsü de kaçmıştı her şeyin! Telefon sustuğunda Murat'a bunu bildirme ihtiyacını duymuştum!

"Bak sustu!"

Hayat beni Murat ile yalnız bırakmıyordu, lanet olası telefonum tekrardan çalıyordu. Ah Engin, ah Engin eğer sensen benden çekeceğin var!

"Susmuyor!"

Yanağına bir öpücük kondurup ellerimi ondan ayırdım ve telefonumun yanına gittim. Üzerinde ise hiç beklemediğim bir isim vardı Ahmet Abi...

Telefonu hemen açıp kulağıma götürdüm. Bir şey mi olmuştu?

"Alo?"

"İyi akşamlar kızım nasılsın?"

"İyiyim Ahmet Abi sen nasılsın!"

"Allaha şükür bende iyiyim."

Cümlesini kurup bekledi, kesin bir şey olmuştu ve bunu bana nasıl söyleyeceğini bilemiyordu! Ahmet Abi zaten gereksiz şeyler için beni aramazdı! Kesin bir şeyler öğrenmişti! Yekta mı Murat mı yoksa başka biriyle mi alakalıydı?

"Kızım acil görüşmemiz gerek!"

"N'oldu abi bir şey mi var?"

"Sen neredesin evde misin?"

"Yok abi evde değilim. Şöyle yapalım ben iki üç saate eve geçerim oraya gelirsin?"

"Kızım ben Ormanlı'dayım..."

"Abi ben de oradayım!"

"Tamam kızım sen bana konum at ben geliyorum!"

"Abi no..."

Cümlemi tamamlayamadan telefonu yüzüme kapatmıştı. Kiminle ilgiliydi? Yekta'yı mı bulmuştu? Bulsaydı söylemez miydi? Murat ile ilgili bir şey miydi? Onun hakkında neredeyse her şeyi öğrenmiştim! Başka kiminle alakalı olabilirdi ki? Belki de benimle alakalıydı! Öyle bir şey olsa haberim olurdu herhalde! İki kişiyi araştırmasını istemiştim biri Yekta Savaş diğeri Murat Sarper! İçimden bir ses Yekta olduğunu söylüyordu! Tek umudum bulunmuş olmasıydı!

"Lavin ne olmuş?"

"Bilmiyorum ki!"

Konum, Ahmet abi konum istiyordu benden. Hemen whatsapp uygulamasına girmiş ve konumu yollamıştım.

"Evine misafir çağırdım sıkıntı olmaz değil mi?" diye sordum ona doğru dönerken.

"Olur!" dedi sert bir tavırla.

Ne olurdu? Kaşlarım çatılmıştı. Kapısının önünde de buluşabilirdim, sıkıntı yoktu yani!

"Evine dersen sıkıntı olur Lavin Yılmaz!"

Cevabı beni afallattı... Beklemiyordum... İstemeden de olsa o an ki düşüncelerimi silip götürmüş ve gülümsememi sağlamıştı.

"Evine!" diye yeniledim gülümserken, "dedim ne yapabilirsin ki?" diye devam ettim.

Bir adım attı yavaş yavaş ve bir adım daha şu an tam da karşımdaydı.

"Hiçbir şey yapamazsın Murat Sarper!" dedim düz bir şekilde! Kalbimin atışı arşa çıkmıştı! Tiyatro bitti Lavin, artık gerçeği yaşamaya bak...

"Hiç mi bir şey yapamam?" diye sordu kaşları yukarıya çıkıp ellerini belime sararak.

"Hiç bir şey yapamazsın!" dedim bir elimi yanağına diğerini göğsüne yerleştirirken.

"Hımm!" dedi gözleri kapanırken ve teni tenime değerken.

"Yapamazsın!" diye yineledim, artık benim gözlerim de kapanmıştı! Nefesi yüzüme vururken ellerimin titrediğini hissediyordum. O ise kale gibi karşımda dimdik duruyordu. Elimin altındaki kalbi her an parçalanacak gibiydi! Dudaklarımın yakıcı bir hazla sızladığını hissediyorum.

"Titriyorsun..." diye mırıldandı nefesi suratıma çarparken.

"Deli gibi atıyor!" dedim elimin altındaki kalbi okşarken!

"Nefesimi kesiyorsun..." dedi biraz daha yaklaştığını hissettim. Sanki ağzından çıkan her cümle dudaklarıma çarpıyordu. Cevap veremedim sadece biran önce huzura kavuşmak istedim, dudaklarıyla buluşmak istedim.

Artık son radde de, "Tamamen kesilmesini ister misin?" diye sordum ve bir cevap alamadan iyice yaklaşmıştım ki Murat'ın telefonu çalmaya başladı.

Murat'ın ağzından küfür duymaya alışık olmasamda bu seferki komik gelmişti. Ya da hoşuma gitmişti, küfür etmesi değil küfrün yeri ve zamanı çok iyiydi!

"Senin gibi çalar çalar susar diyemeyeceğim..." diye mırıldandı.

Nefesi benden uzaklaştı ve telefonunu açmaya gitti.

"Alo... Hayır... Deniz Bey ne güne duruyor Şule?... Hayır Şule, hayır!... Yarınki toplantılarımı iptal et... Başlarım Deniz Bey'inin işine kendi işini bana falan yıkmasın... Gelmiyorum dedim, Deniz bey teşrif etsinler..."

Bu Şule kimdi bilmiyordum ama çok canımı sıkmıştı. İstemiyorum diyordu adam işte daha ne zırvalıyordu? Hem Deniz ile Murat'ın arasında bir şey mi olmuştu? Deniz Bey diyordu. Ya da kadını tiiye almak içindi.

"Aynısını Deniz'e de söylersin, kapatıyorum... Ne var?... Tabii ki sen konuşacaksın, ben mi konuşacağım... Kapat Şule kapat!..."

Kadın daha da konuşmaya devam ederken Murat aramayı kadının suratına kapatmıştı. Telefonu kanepeye attığında belki de kadının konuşmasına değildi, anımızın içine etmesine kızmıştı.

"Hayır ya anlamıyorum neden Deniz'i ilgilendiren bir toplantıya onun yerine ben katılayım ki?"

"Şule kim?" diye sordum normal bir sesle.

"Deniz'in sekreteri!"

"Kov bence yani, hem neden Deniz'in işini sana yolluyor ki, yok yok kov gitsin!"

"Kovayım?" dedi soru sorar gibi.

"Ya da kovma vazgeçtim onun da işi sonucunda, kovma kızı yazık! Hem zaten yeni yetme belli, kovma kalsın!"

Dengesizliğim karşısında Murat'ın suratı tekrardan gülümsemeye başladı. Kıskançlık falan yapmıyordum! Kesinlikle yapmıyorsun Lavin!

Kanepesine oturdu ve sırtını koltuğa yasladı. Kafasını kanepenin başına koydu. Beni neden cevapsız bırakıyordu, görüldü yemiş gibi hissediyordum kendimi. Bende gidip yanına oturdum ve yaptığının aynısını yaptım. Bende konuşmayacaktım! Kendisi bilirdi! Hem zaten birazdan Ahmet Abi gelecekti! Doğru ya bir de o vardı! Ne söyleyecekti acaba bana?

"Hesap vermeye ne dersin?" dedim grevimi mahvetmeden önce!

Gülümsemekle yetindi, bende hafif sert bir şekilde elimi karnına vurduğumda dudaklarından sahte bir, "Ah!" döküldü. Gözleri açıldı ve bana doğru döndü.

"Çok acıdı!"

"Acımaz acımaz boşuna yapmadın o baklavaları!"

Adam resmen kas yığınıydı. Bende o kaslardan yapmak istemiş ve sonrasında spor yapmaya üşenmiştim, karın kasım olsun isterdim. Yine de ben düz göbeğimle mutluydum.

Dudağını bir kenarı tekrar havaya kalkarken, "Çok mu baktın nereden biliyorsun? Hoş gözlerini de kapatıyordun o kadar!" dedi.

"Evet çok meraklıyım elin adamlarının baklavalarını görmeye!"

"Elin adamı?"

"Elin adamı değil misin? Tanıyor muyum ben senin anneni babanı? Tanımıyorum elin adamısın işte!"

Elin çocuğu olmasın o Lavin. İkisi de aynı, sen sus bence!

"Yalnız -lar dedin, geçmiş bir deneyimin varsa bilemeyeceğim!"

İşte şimdi susma sırası bendeydi, birazda o görüldü yemiş gibi kalsındı! Sırtımı koltuğa yasladım ve başımı kanepenin başlığına koyarak gözlerimi kapattım. Ki yine arayan kimse planımı batırmıştı!

"İçeri alın Akif!"

Gözlerimi açtım Ahmet Abi mi gelmişti? Murat'a baktığımda telefonunu kapattı.

"Misafirin gelmiş!"

Ayağa kalktım ve kapıya doğru yöneldim. Kapıyı açtığımda arabasından daha yeni iniyordu. Sırtımda bir el hissetmemle irkilerek arkamı döndüm.

"Şşşt, benim!"

Ahmet Abi bize yaklaştığında suratına zoraki bir gülümseme yerleşti.... Olan ne ya da kimeydi bilmiyordum ama kötü bir şey olduğu kesindi...

"Hoş geldin abi!" dedim tedirginlikle.

"Hoş geldiniz!"

"Hoş buldum çocuklar!"

"Buyur abi!"

Ahmet abi içeriye girdiğinde salona geçtik. Papatya çayı verebileceğimi söyledim ama istemedi. Açsa yemek falanda ısıtabileceğimi söyledim ama yine istemedi. Kötü haberi verip gitmek için gelmiş gibiydi. Bugün kötü bir şey duymak istemiyordum!

"Kahve de yapabilirim!"

"Otur kızım, otur!"

Ağzımı kapatarak yerime oturdum.

"Tekrardan tanıştığıma memnun oldum, ben sizi yalnız bırakayım!"

"Sende otur oğlum!"

Konu Murat ile ilgili değildi ondan gitmesine izin vermemişti. Duyacağım her neyse yanımda bir dayanak olarak durmasını istemişti...

"Abi n'oldu?"

"Bugün sabah Ankara'daki bir polis arkadaşımdan yeni bir bilgi geldi!" dedi ve suratını yere eğerek ellerini birbirine kavuşturdu. Derin bir iç çekti ağzına bir şeyler geldi ama söyleyemedi durdu.

Yine kötü bir şey olmuştu... Yine acı cam misali vücuduma batacaktı...

"Kötü bir şey oldu değil mi?" diye sordum zorlukla.

Şunu unutmayın, Lavin Yılmaz ne zaman sevinirse mutlaka o sevinç burnundan fitil fitil gelirdi.

Ahmet abinin bakışları tekrar beni buldu, mahcup bir şekilde bakıyordu gözlerime. "Ahh, kızım!" dedi zorlukla, dudakları titriyordu.

"Nasıl söylesem bilemiyorum ki!"

Söyle diyemedim ağzından çıkacak her neyse çok kötü bir şeydi, beni yıkabilecek bir şeydi. Buna emindim...

"Dokuz ay önce kimliği belirsiz bir maktulün dosyası arşive iniyor ve maktul mezara gömülüyor. Bugün maktulün kardeşi olduğu söylenen bir adam emniyete geliyor, abisinin dokuz aydır kayıp olduğu söylüyor ve kızım çocuk maktulün eşyalarının abisine ait olduğunu doğruluyor."

Ahmet abi tekrar sustu. Zaman havada asılı kaldı, kulaklarımdaki uğultu beynimi döndürmeye başladı. Ölen kişinin kim olduğunu biliyordum... Hayatımdaki yaşayan tek insan... Yekta! Boğazım binlerce düğümle dolmuştu, konuşamıyordum. Yekta mı demek istiyordum, geçmişimden kalan son insan mı demek istiyordum! Konuşamıyordum, konuşmuyordu! Söylemiyordu onun Yekta olduğunu, söyleyemiyordu!

"Yekta mı?" diye sordum zorlukla! Her şeyin durduğunu hissediyordum, yanımdaki herkes durmuş, bir tek vücudum atıyormuş gibi hissediyordum.

"Maalesef Lavin, başın sağ olsun!"

Başımın içinde acı acı sirenler çalmaya başlamıştı! Onu bir daha göremeyeceğim o andı işte bu, ölüm... Gidenin geri gelemediği yol!


Loading...
0%