Yeni Üyelik
23.
Bölüm

Gerçeklerin Yanılsaması

@1benzen

Yorulduğum bu beden

Günahlarım için bir neden...

"Bakma bana öyle hayatına renk katıyorum işte!"

"İnsanın sevdiği kadını düşmanının eline teslim etmesi hangi kitapta yazıyor?"

01.19

Hiçbir şey yerli yerinde değildi. Bunun farkına da varmak istemiyordum zaten toparlayacak gücümde yoktu. Bazen kendimi bile tanıyamıyordum. Evet, Lavin kafasına eseni yapardı; evet, Lavin söz dinlemez baş kaldırırdı ama Lavin bunu yapmamalıydı bu kadar ileriye gitmemeliydi. Lavin sevgisini seviyormuş gibi göstermemeliydi. Belki de hikayenin baştan beri bu kısmı yalandı. Zamanında sevmeden sevmiş şimdiyse sevmiş ve seviyor gibi davranıyordu. Tek hatam bu muydu bilmiyordum ama sevgi işlerinde bir yerde söküğüm vardı. Zorla giydiğim siyah tulumum her tarafımı sıkıca sarıyor nefesimi kesiyordu, oysaki paçaları boldu da. Karaları bağlarken karaları da bağlatacaktım. Saçlarımı sıkı sıkı bağlamıştım, acı eşiğim nerede fazlaysa belki de onu düşünür ve kalbimdeki acı çığlıkları düşünmezdim. Topuk seslerim yerde tıkır tıkır ses çıkartıyor ve bana acı bir müziği yansıtıyordu. Bu iş böyle olmamalıydı. Yaptığımla da övünmüyordum, sadece benden saklananı bilmek istiyordum. Ulaştığım odanın kapısını tıklattım. Üzerini değiştirmeye başlamıştı. Bunun zaten farkındaydım çünkü sabah kalkmış önce mutfağa inmiş ve geri yukarıya çıkarak duş almıştı. Saçlarını kurutmuş olmalıydı ki kurutma makinesinin sesi odasından gelmişti. Murat hızlı giyiniyordu tahminime göre şimdiye giyinmişti. İşimi ekstradan garantiye almak için odasına gelmiş ve onun izniyle de girmiş bulunmaktaydım. Arkama bakmadan geri dönemliydim çünkü planı gayet de abartmıştım. Sakin davranıp sadece saatindeki ses cihazı ile yetinmeliydim ama işimi de garantiye almak zorundaydım. Ya her zaman taktığı saati bugün takmazsa!? Bu ihtimal beni iyice geriyordu. Odaya girdiğimde tam da beklediğim haldeydi, kravatını takıyordu.

Zoraki bir gülümsemeyle, "Günaydın!" dedim. Benim aksime Murat'ın gülümsemesi gayet içtendi...

"Günaydın!" dedi göz kırparken, neden geldin diyordu!

"Ne zaman çıkacaksın diye soracaktım?" dedim.

Kolundaki -ses kayıt cihazı olan- saate baktı ve, "Bilmem birazdan çıkarım!" dedi. Kapıyı ardımdan kapattım ve ona doğru ilerlemeye başladığımda adımlarımı gözleriyle takip etti. Belli bir mesafe bırakıp karşısında durdum.

"Bence o kravat olmamış. Hem ne diye hep siyah kravat takıyorsan! Başka renkte kravatın yok mu?"

Çok güzel duru bir gülüşü vardı. Tek yanağındaki gamzesi her seferinde gözlerime bir ziyafet sunuyor, dokunma hissi uyandırıyordu.

"Var Lavin."

"Bence olmamış o!" diye tekrarladım. Eğer biraz daha sıkıntı çıkarırsa gidip kravatlarından bir tanesini seçip Murat'a takmak zorunda kalacaktım. Hem ben bile sıkılmıştım siyahtan o nasıl sıkılmamıştı? Göz kırparak hafifçe başını sağa sola salladı, ne yapmaya çalıştığımı soruyordu. Hiçbir şey yapmıyorum Murat sadece üzerine ikinci bir ses cihazı yerleştireceğim.

"Ben olsam başka bir renk takardım hem zaten benim kravatım yok senin var!"

Artık bir şey demeliydi hoş dese de demese de harekete geçecektim. Dememişti de zaten gözlerimi okumaya çalışıyordu. Birkaç adım atarak aramızda bir adımlık mesafe bıraktım. Elerim yakasına vardı. Kravatını çıkarmaya başladığımda Murat yakınlığımızı sorgulamalıydı çünkü bu kadar rahat davranması hiç hoş değildi. Kravatı çıkarttıktan sonra gözlerine baktım.

"Bakma bana öyle hayatına renk katıyorum işte!" dedim omuz silkerek.

Arkamı döndüm ve dolabına doğru ilerledim. Zoraki gülümsemem söndü, içimdeki acı çığlıkları daha net duyuyordum, bir ambulansın sesi gibiydi... Vicdanımın bu kadar sızladığını şu zamana kadar hiç hissetmemiştim. Ne oluyordu bana ya ne oluyordu? Ne yapıyordum ben şu an? Sevmiyor muydum onu? Bu sorunun cevabını bilmiyor muydum? O zaman neden şu an böyle bir işe girişiyordum? Bilmemi istemiyorsa beni üzeceğindendi. Peki ben ne yapıyordum? Fark edebileceğini bile bile üzerine ses cihazı yerleştiriyordum!

"Sağdaki ikinci çekmece!"

Dolabının sağ kapağını birazcık açıp ikinci çekmeceyi açtığımda ellerimin titrediğini fark ettim. Yapma Lavin! Ona güvenemiyorum! Bundan sonra güvenebilecek misin? Farkında mısın o savunmasız! İçimdeki ses Murat'ın tarafındaydı. Yanılıyordu, duvarlarım çatlıyordu... Murat Sarper, inşa ettiğim her şeyi yavaş yavaş yonutuyordu... Elim kravatlarında gezindi, yapmalıydım! Bu işi yapmalıydım. Gözüme ilk çarpan rengi seçip kravatı elime aldım.

"Neden siyah?" diye sorduğumda koyu mavi bir kravat ile ona doğru döndüm. Rengi güzeldi bence!

"Peki şu an sen neden maviyi seçtin?" diye cevap verdi.

"Bir sebebi yok! Gözüme güzel göründü!" dedim.

Ona gökyüzü lakabını uygun görmüştüm. Gökyüzü bugün masmaviydi, birkaç saat sonra kararacağından haberi yoktu... Yıldırımları üzerime düşecekti!

"Siyah kullanmamın da bir sebebi yok!"

Yanına doğru tekrar vardım ve yakalarını yukarıya doğru kıvırdım. Daha sonra kravatını bağlamaya başladım. Gözlerim yüzüne tırmanmıyor, gözlerine değmekten kaçınıyordu.

"Kravat bağlamayı nereden biliyorsun?"

"Benim ex hep bana bağlatırdı!" dedim klasik bir şekilde. Sanki normal bir şeymiş gibi. Hoş Muratta buna bir cevap vermedi, zaten ne söyleyebilirdi ki. Kavatı bağladıktan sonra yakasını indirdim ve elim beline doğru kaydı ve tam kemerinin üzerinde durdu. Gözlerimi gözlerine diktim.

"Kaçta geleceksin?"

"Geç gelirim." dedi. Bende biliyordum geç geleceğini ama zaman söylemeliydi.

"Ne kadar geç?"

"Lavin..." dedi delici bakışıyla. Kaşları çatılmış elim kemerinde olduğu için gerilmişti. Lavin Yılmaz asla bu kadar yakın davranmazdı. Lavin Yılmaz hep bu kadar yakın davranmak istedi...

"Neden sorguluyorsun?"

"Tek başıma izlemek istemiyorum..."

Bu pantolonları biliyordum, benim ex de de vardı. Kemer kısmı çok dikkatimi çekiyordu çünkü kemer geçirilen yerde içine doğru bir boşluk vardı. Elimi biraz daha ilerlettim ve o yere geldim.

Kaşları havalandı ve, "Neyi?" diye sordu.

"Annemin videosunu!"

Tamam izleyecektim ama şimdi değildi sadece şu işi halledip çıkmam gerekiyordu ve lanet olası sağ koluma ulaşıp üzerimdeki ses cihazını Murat'ın pantolonuna yerleştirmem gerekiyordu!

Şaşırmıştı, ne vardı ki onunla izleyemez miydim?

Kafamı yavaşça göğsüne yasladım ve nihayet elimi arkasında birleştirdim. Kolumdan ses cihazını aldıktan sonra, "İzlemek istemeyebilirsin yani anlarım seni, sorun değil benim için! Zaten izlemişsindir sen tekrar tekrar da izlemek istemezsin! Mesela ben aynı şeyleri izlemekten sıkılırım! Hem belki bende varımdır saçmalamışımdır. Sen izleme en iyisi!" derken çoktan o girintiye ses cihazını yerleştirmiştim. Yanlış yapıyoruz Lavin! Hangimiz doğruyu yapıyoruz ki? Sevdiğin adama yanlış yapıyorsun! Biliyorum ve düşünmek istemiyorum. Eğer düşünürsem vicdanım yakamı bırakmazdı.

"Bitti mi?"

"Bitti!"

"İzleriz!" dedi elini belime sararken. Göğsümün içi acıyla yanmaya başladı. Onun sevgisini kullanmamalıydım, kendiminkini de! Bu çok, bu çok adiceydi... Belki de bu olayı tam da şimdi iptal etmeliydim. Duymamam gerekiyorsa duymamalıydım. Hem bazen bazı şeyleri bilmememiz bizim için daha hayırlıydı. Şu an kollarını bana sarmış ve tamamen sevgisine teslim olmuşken oyunumdan vazgeçmeliydim. Lanet olsun!

"Geç kalıyorsun!" diye mırıldandı kokumu içine çekerek. Özür dilerim Sarper... Sandal ağacının ona has olan kokusunu içime doldurdum. Özür dilerim Murat, ben böyle bir insan değilim...

🌌🌌🌌

Sabah Ahmet abilere kahvaltıya gitmiştim ama aklım hep Murat'ta ve ses kayıtındaydı. Gün boyunca onu dinlemeyi planlamıştım onun yerineyse sofrada bol bol gülmüş ve bazı olayların içine dalmıştım. Ahmet abi Murat Sarper hakkında elle tutulur bir şey bulamamıştı. Zaten ne bekliyorsam? Daha sonrasında ise emniyete Engin'in yanına uğramıştım. Oradaysa olay bambaşkaydı, ben yapmadım diyip sonra ilişkisi çıkan ve bunun doğruluğu onaylanan kızla işimiz bitmiş ve uzaktan akrabaları olan bir kadını sorgulamıştık. Bana kalırsa maktulle aralarında bir gönül bağı vardı.

Emniyetten sonra tekrar adliyeye gelmiştim. Hoş bugün burada olmamam gerekirdi ama aklımı Murat'tan alabilmenin tek yolu buydu.

Dosyaya tekrar göz atmaya başladım. Bir yerde yanlış yapıyordum, bir ayrıntıyı kaçırıyordum ama nereyi?

🌌🌌🌌

Eve gelmiş ve müzik dinliyordum. Evet müzik dinliyordum. Kaç saattir yoldaydı ve aralıksız slow radyoyu dinlemişti! İçim dışım hüzünlü şarkılar olmuştu. Görende sevdiğini kaybetti sanırdı. Resmen aşk şarkılarının dibine vurmuştu. Şimdiyse radyoda bir ihtimal halim çalıyordu. Tarık ile buluşmasaydı niye bu kadar dertlisin derdim.

Mutlu musun Lavin Yılmaz? Bende böyle olmasını istemezdim ama olması gerekiyordu çünkü Murat Sarper her zaman taktığı saati bugün çıkarma gereği duymuştu. İyi ki yapmışım demiyorum ama gerekliydi.

"Anlatamam hiç kimselere de tek laf, yaprak dökerim!" diye mırıldandı. Varsan mı artık Sarper, bende burada yaprak döktüm. Sarper bunun üzerine iki şarkı daha dinlemişken benim aklımda Dedublüman'ın şarkısındaki klarnet sesi dönüyordu. İki şarkının ardından müzik kapanmış ve arabanın kapısının çarpılma sesi gelmişti. Nasıl bir yerde olduğu hakkında bir bilgim yoktu ama çalı sesleri kulağıma geliyordu. Bence ormanlık bir alandaydı. Keşke Monte Carlo 8. eve haritalardan baksaydım, en azından aklımda olay mahallini canlandırabilirdim! Kapı tıklatılma sesiyle peş peşe açılma sesi duyuldu.

"Oh oh oh, evlat hoş geldin!"

Tarık'ın gülme sesi tüylerimi ürpertirken Murat'ın niye onunla buluştuğunu merak ediyordum. Ben olsam buluşmazdım! Belki de buluşmak zorunda kalmıştı?

"Hoş buldum Dayı!" diyen sesi oldukça sertti! Hâlâ dayı diyordu, umarım bu aralarında kalan bir ironidir! Saygısından söylediğini zannetmiyordum; babam onun yüzünden ölmüştü, ben o pislik yüzünden yara almıştım ve hem babam hem de ben Murat için önemliydik.

Adım sesleri ve kapının kapanma sesi geldikten sonra Murat, "Niye beni buraya çağırdın?" diye sordu. Ne yani, bilmeden mi gitmişti? Ama gitmesi için bir sebep yoktu ki! Ben olsam gitmezdim, ne hali varsa görsündü yani! Belki tehdit edilmiştir? Murat Sarper'in bir tehditle hareket edebileceğini düşünmüyordum.

"Geç otur evlat!" dedi. Nasıl hâlâ Murat'a evlat diyebiliyordu? Hoş Murat'ta zaten ona "dayı" diye sesleniyordu.

"Oturmaya gelmedim bunca yolu! Derdin neyse söyle!"

Tarık'ın aksine Murat'ın sesi kasırga gibiydi sanki her an her şeyi yakıp yıkabilecek gibi! Onu gördüğüm ilk gündeki gibi.

"Ne içersin?"

Tarık'ın umursamazlığı uzakta olamama rağmen beni bile delirtmişken Murat'ın nasıl ona katlandığını merak ediyordum. Murat'tan zoraki bir sesle, "Hıh!" sesi çıkmıştı. Aferin Sarper böyle, delirt onu!

"Oturalım bakalım Tarık Sarper!"

Dediğine göre oturmuş olmalıydı. Ben oyumu karşılıklı oturmalarına vermiştim ve aklımda öyle canlandırmıştım.

"Viski, bira?"

"Dertleşmeye gelmedim, seni dinliyorum!"

Birkaç bardak sesi geldiğinde ya viski ya da bira koymuş olmalıydı!

"Aysel'in en büyük hatasısın!"

Aysel de kimdi? Hem Aysel'i konuşmak için mi çağırmıştı? Hadi ama Tarık sadede gel! Gerçekten oyun oynamak için mi çağırmıştın? Murat oraya hiç gitmemeliydi!

"Kardeşim sana baktı, seni büyüttü, sana bir soyad verdi! Ama senin yaptığına bak! İlk işin adice beni arkamdan bıçaklamak oldu!"

Tarık ilk adımını atmıştı! Dayı işi de tam burada çözülüyordu. Aysel denilen kadın Tarık'ın kardeşi olmalıydı. Peki ya ne diye Murat'ı evlatlık almıştı? Mesela Deniz'i değildi de Murat'ı evlatlık almıştı! Bir sebebi olmalıydı. İçimden bir ses bunun babama uzandığını söylese de her yerden fırlamasını artık istemiyordum.

"Hıh, yanlış hatırlıyorsun dayı!"

Rolleri değişmişlerdi sanki, bu seferde Murat gülüyordu.

"İlk sen beni arkamdan bıçakladın! İlk sen başlattın bu savaşı unuttun mu?... ... 25 yaşındaydı daha... Senin yüzünden öldü benim kardeşim. Sen öldürdün onu! Benim seninle tüm ilişkim onu öldürdüğünü öğrendiğim zaman bitti Tarık Sarper!"

Kardeşimi öldürdü. Her şey o zaman koptu Lavin, onun yanında durup muhbir olmaya karar verdim. Kaşlarım anında çatıldı! Beyin hücrelerim her kelimeyi tekrar tekrar aklımdan geçirdi!

"Yanlıyorsun evlat! Kardeşini ben değil sen öldürdün!"

Beyin hücrelerimin birbirine geçtiğini hissediyordum! Burada neler dönüyordu! Murat öz kardeşini öldürmüş olamazdı çünkü öyle olsaydı Sema onun yüzüne bile bakmazdı! Hayır Murat'ın yapma ihtimali yoktu! Hem kendisi öldürseydi bana niye kardeşimi öldürdü derdi? Burada yine bir bit yeniği vardı.

"Senin hataların yüzünden öldü!"

"Bırak şu laf cambazlığını! Niye çağırdın beni buraya?"

Murat'ın sesi sinirden iyice yükselmişti. Kasırga gökyüzünde başladığı an en çok yer yüzünü mahvederdi. Gökyüzü parçalanırdı ama aslında kendini değil yeryüzündeki her şeyi geri dönülemez bir şekilde yerle bir ederdi.

"Savcı... O nasıl? Duyduğuma göre işine devam ediyormuş!"

Olay yine dönüp dolaşıp Serdar'ın savcı kızına gelmişti! Beni de almalıydı yanına, bir güzel tükürmek isterdim kaşının ortasına!

"Kısa kes lafı!"

"Aysel'in nasıl öldüğünü hatırlıyor musun?" dediğinde Murat ile aynı anda sinirden güldük! Buradaki kastı net bir şekilde bendim! Beni öldürmekle tehdit ediyordu.

"Hiçbir şey yapamazsın!" kelimeler dudaklarımızdan aynı anda dökülmüştü. Murat benim yanımdayken bana hiçbir şey yapamazdı!

"Ellerinle teslim ettin Murat, istediğim her şeyi yapardım!"

Bir kez daha güldüm! Tarık'ın blöfleriydi yine! Birinin ayağı yere sert basınca Murat'ın sinirden ayağa kalktığını anladım. Elleriyle teslim etmiş miş, Murat beni ona asla bırakmazdı! Bana çevirdiğim oyunun sonucunun nereye varacağını en başından beri söylemişti, bırakın Tarık Sarper'in eline vermeyi yanıma yaklaşmasına dahi izin vermezdi.

"Hiç bir şey yapamazsın!" dedi. Nasıl da emindik ama?

"Hatırlıyor musun Tarık Sarper, yollarımızı ayırdığımızda ne diye söz vermiştik?"

"Yar dışında her şeye!" diye devam etti Murat! Yar? Kaşlarım anlamsızca çatıldı. Yaşlı dayının bir yarı mı vardı? Varsa bu hiç komik değildi!

"Ben Sezen'in kılına dokunmazken sen Lavin'in canına okudun. Bunun burada biteceğini mi zannediyorsun? Canımı yaktın, senden canını alacağım ama ölmeyeceksin! Duydun mu beni?" dedi alelade bir şey söylermiş gibi. Buna tezat olarak sesinde ölüm soğukluğu vardı. Yaparım demiyordu yapacağım diyordu! Bu açık bir tehditti.

"Evlat, evlat, evlat!" dedi Murat gibi buz bir sesle. "Seni buraya neden çağırdığımı hâlâ anlayamadın!"

Bu adamın bir yerlere kapatılması gerekiyordu! Yakalanabilirse...

"Soyumuz gereği kindarız!" dedi. İğnelemesi açık bir hedef gibi duyulmasa da anlaşılıyordu. Soyuymuş, soyu kurusun!

"Bana yapılanları unutmam Murat, sende unutamayacaksın! Sevdiğin kadının her gün gözlerinin önünde eriyişini izleyeceksin! Ve sana yemin ediyorum ben bu hayatta olduğum sürece ona nefes dahi aldırmayacağım!"

Dudaklarımda sinirden oluşan gülümsemeye engel olamıyordum. İt herif!

"Eskiden sadece adi bir adam olduğunu düşünürdüm, adi ve kan donduran! Soyunuzun gereği sözünün eriydin! Şimdi bakıyorum da aşağılık herifin tekisin!"

Sinirini anlayabiliyordum! Orada olsaydım elimden her an bir kaza çıkabilirdi! Siniri gülüşüne yansırken, "Başaramayacaksın!" dedi.

Murat'ın ayak sesleri odada yankılanmaya başladı. Gidiyor muydu? Galiba...

"Canını bağışlıyorum Tarık Sarper!" diye mırıldandı. Ne demek oluyordu bu?

"Adamlarım etrafınızı çevreledi!" diye mırıldandı ve kapıyı çarparak çıktı. Bu kadar mıydı? Bu muydu yani? Murat'ı benim üzerimden tehdit etmek için mi çağırmıştı? Yuh artıktı! Bir düşsen mi benim yakamda Sarper! Babam her ne yapmışsa onu tebrik etmek istiyordum, Tarık Sarper onun yüzünden nefretini benim üzerimden kusuyordu!?

"Bu kadar mı kör oldu gözlerin?"

Tarık da peşinden dışarıya çıkmış olmalıydı.

"Bizi bitirmeye çalışan bir kadın için mi bunların hepsi?" diye bağırdı.

"Sen hani o kadın için mi diyorsun ya dayı? Ben şu zamana kadar o kadın için her şeyi yaptım!"

O kadın, Lavin Yılmaz. Murat Sarper'in uğruna her şeyi yaptığını söylediği kadın... Bendim... Onun aksine, sevgisini bırakın günahını dahi veremeyecek kadın da bendim...

"Evlat insanın sevdiği kadını düşmanının eline teslim etmesi hangi kitapta yazıyor?"

Murat'ın bu saçmalığa artık bir cevap vermesi gerekiyordu. Hayır, hayır; Murat bile isteye, zor bir durumda kalmadıkça beni onun eline teslim etmezdi! Etmemişti de, Tarık'ın kışkırtmalarından biriydi bu da! Kanma Lavin! Ya gerçekse?

"Mecburdum." lafıyla kalbim cam kırıklarıyla doldu. Neydi bu duvarlarımın sarsılması? Etraf sanki etrafımda dönüyor, kulağımın içinden tüm hava çekiliyordu! Murat Sarper 'Mecburdum' mu demişti?

İsyan eden bir sesle, "Etrafımız adamlarla sarılmıştı, mecburdum!" diye devam etti.

Gerisi geçmeyecek gibi olan uzun bir sessizlikten ibaretti. Mecbur kalmış olsa bile kalbimin içine cam kırıklarını batırmıştı...

🌌🌌🌌🌌

"Lavin koşma bak düşeceksin!"

"İlahi Serra, koşmazsa nasıl saklanacak?"

"Yavaş yavaş gitsin sevgilim olmuyor mu? Hemen yanındaki bir yere saklanıverir!"

"Sen saklanmış mıydın?"

"Olsun..." diye mırıldandım, "Onunla bu aynı şey değil!" diye devam ettim. Kaçıncı kere izlemiştim bilmiyorum ama artık ezberlemiştim. Annem ile babam bir bankta oturmuştu, babamın elinde siyah Sony kameramız vardı. O kamerayı hâlâ hatırlıyordum! Tüm güzel anılarımızı o kamerayla çekmiştik...

"Anne, anne! Yekta'yı bulamıyorum!"

"Kızım el salla kameraya!"

"El sallayınca kamera da bize el sallar mı baba?" diye mırıldandım.

"Yekta'nın yerini söyler mi baba?"

"Sen biraz daha burada kalırsan Yekta sobeleyecek!"

Sonra dolanmaya başladı küçük Lavin! Ağaçların arkasına tekrardan baktı, kaydırağın tepesine de! Daha sonra kaydıraktan kayarak iki elini göğsüne bağladı ve olduğu yerde durakaldı.

"Yekta çık bak ben çok sıkıldım!" diye mırıldandım.

"Tamam sen kazandın pes ediyorum! Git sobele işte! Çok sıkıldım ben!"

Gülümsedim çünkü kazanmak o gün bile umurumda değildi. Küçükken de böyleydim yenilgiyi çok çabuk kabullenirdim ki bu olayı kabullenmem de kısa sürmüştü. Yenilgiyi kabullenince kimin kazandığının bir önemi kalmazdı.

"Sobe, sobe!" diye ortaya çıkan Yekta'ya bilmem kaçıncı kez dolu gözlerle bakıyordum? Düz saçlarıyla o günkü gibi bana mutluluk saçıyordu. Kirpikleri uzundu ve kız gibi güzeldi. Kim bilir ne kadar büyümüştü?

"Lavin, Yekta hadi yeter bugünlük; eve gidiyoruz!"

Bize seslenen annem babama doğru dönmüştü.

"Hadi kapat sende şu kamerayı bak daha yemek yapacağım!"

"Güzelim..." diye mırıldandı babam.

"Çok güzelsin!"

"Güzelin güzel demek?" diye tatlı tatlı konuştu annem. Zaten annemin hiç sert konuştuğunu görmemiştim taa ki babam gidene kadar. Babam bu kadar çok severken nasıl gidebilmişti aklım almıyordu! Belki de çok sevmemişti! Sevmemiş değildi sadece vazgeçmişti... Ben o kadar sevemezken vaz bile geçemiyordum! Bu nasıl bir yaman çelişkiydi?

"Hem de çok!"

Babam hem kamerayı tutup hem anneme sarılıp hem de bizi çekmeyi nasıl becermişti bilmiyordum zaten o an da sadece Yekta'yı kolundan çekmekle ilgileniyordum. Son bir kez annemi gördüğümde video sona erdi. Gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim, onlardan geriye bir tek ben kalmıştım...

Tekrar tıkladım videoya! Tüm hayatım gözlerimin önünden geçirirken oda kapısında bir karaltı fark ettim. Murat Sarper... Ne kadar ağzıma alamasam da onun için sevdiği kadındım. Ne kadar kendime kanıtlayamasam da sevdiğim adamdı! Biz asla ve asla bu dört kelimeden fazlası değildik! İçimiz dolu dışımız boştu...

"Yekta'nın yerini söyler mi baba?"

"Hani birlikte izleyecektik?"

"Yekta çık bak ben çok sıkıldım!" dedi küçük Lavin, o da benim gibi daralmıştı! Tekrar gözlerimin önünden geçti tüm olanlar. Murat'ın beni bulması, Murat'ın tekrardan beni bulması, Murat'ın beni hep bulması... Koruyup kollaması!

Gözlerimi kapıdaki karaltının gözlerine diktim.

"Neye mecburdun?"

Kapıya yaslanmış elini göğsünde birleştirmişti. İlk önce anlayamasa da sonunda kaşları çatılmış ve zoraki bir gülümseme sunmuştu. Fark etmişti, üzerini kapatıyordu.

"Anlamadım?"

"Duydum sizi!"

Ciddileşen yüzünde gülümsemesi asıldı.

"Bizi?"

"Tarık ve seni!" dedim bıkkınlıkla. Bildiğim şeyi bilmesine rağmen bile bile bilmemezlikten geliyordu.

"Anlamıyorum Lavin?"

"Biliyorum her şeyi! Tarık ile buluştuğunu, konuştuklarınızı; her şeyi biliyorum! Rol yapma!"

Sakin Lavin, sakin ol, sakin ol! Öfkeyle kalkan zararla oturur... Oturuyorsun zaten!

"Neye mecburdun?"

Gözlerindeki kızgınlıkla yavaş yavaş karşıma geçmiş ve masanın kenarlarına ellerini yerleştirip bana doğru eğilmişti.

"Oraya mı geldin?"

Sorusu alakasızdı, soruma cevap vermeliydi!

"Seni ilgilendirmez!"

Sesim sert ve ketumdu! Duyduklarıma inanmak istemiyordum, inanmak kalbimi yaralıyordu.

"ORAYA MI GELDİN?"

Belki de bu da onun son raddesiydi, gözleri sinirle iyice açılmışken bende sinirle ayağa kalktığımda gözleri gözlerimi takip etti.

"Seni ilgilendirmez dedim!"

Ellerimi sallamayı sevmezdim ama beni sinir ediyordu ve bense işaret parmağımı ona doğru sallıyordum. Ne kadar sinir edici olduğunun farkında değil miydi? Konu gelip gelmemem değildi, neye mecbur olduğuydu!

"Bende sana oraya mı geldin dedim Savcı!"

"Neye MECBURDUN?"

Etraflarını adamlar sarmıştı gelemezlerdi de zaten buna kabuldüm! Peki ya bu nasıl bir mecburluktan ibaretti de hemen değil de geç gelebilmişlerdi?

"Geldin değil mi?"

Cevap vermedim, üstüne cihaz yerleştirip duygularıyla oynadığımı ona açıklayamazdım! Bu yüzden sustum! Zaten oyun olduğunu da söylenemezdi!

"İnanmıyorum sana Lavin, inanamıyorum! Bir insan hiç mi akıllanmaz, başına gelenlerden hiç mi ders çıkarmaz?!"

Sadece bir soru sormuştum cevap verebilmeliydi! Bir soru ya bir soru! Gözlerimi sıkıca kapattım. Onu dinlemekte duymakta istemiyordum! Beni çocukmuşum gibi azarlamasını sevmiyordum! 31 yaşındaydım ya 31. Şu devirde 18 yaşındaki insanlara bile istediklerini yapma özgürlüğü veriliyordu! Karışamazdı bana!

"Bir insan canını hiç mi önemsemez? Amacın ne Lavin kendini öldürtmek mi istiyorsun? Söylesene amacın ne?"

"YETER!" dedim sinirle gözlerimi açarken. Konu gerçekten benim canım mıydı? Burayı daha önceden geçmemiş miydik? Neden konu hep dönüp dolaşıp bana geliyordu? Neden her şeyde suçluluk hissi benim üzerime çullanıyordu! Bu sefer haklıydım, o ise haksızdı!

"YETER MURAT! Arkamdan iş çevirdin farkında mısın? Arkamdan iş çevirdin, hiç mi aklına gelemdi ya öğrenmiş olabileceğim! Söylesene hiç mi? Çünkü öğrenirsem eksik kalmayacağımı biliyordun! Şimdi söyle bana Sarper niye beni o gün o ş.... eline teslim ettin?"

Cevabı zor olan sözcükler, ağızdan zor çıkarmış. Sarper bana cevap veremiyordu çünkü cevap belki de beni yıkacaktı?

Gözleri gözlerime yerleşti. Sinir ifadesi kaybolmasa da sularının durulduğunu fark edebiliyordum ama bende sular durulmuyordu! Gökyüzündeki fırtına ilk önce beni yerle bir etmişti.

"Gerçekten merak mı ediyorsun?"

Sence Sarper, sence etmiyor muyum? Sorusu sıradan olsa da sularının durulduğunu, vereceği cevabın beni bir kere daha üzeceğini fark etmiştim. Konu seçilmek ya da seçilmemek değildi! Konu geride bırakılmaktı, hoş ben zaten şu hayatta kimsenin önceliği değildim!

"Adamlarım ve senin aranda bir seçim yapmak zorundaydım. Bir yanda üzerinde GPS taşıyan sen, diğer tarafta üzerlerine kurşun yağdırılacak olan adamlarım... Başka çarem yoktu."

Başımı salladım, anlaşılmayacak bir şey yoktu! Bir düzüne can bir canın üzerinde tutulmalıydı. Bu hep böyle olmuştu. Haklıydı bende olsam yüksek ihtimalle öyle yapardım ama bu yaptığı koyuyordu. Tarık Sarper'in de dediği gibiydi; Murat sevdiği kadını elleriyle vermişti ve bu acıtıyordu!

"Anladım!"

Arkamı dönüp odadan çıkmaya yeltendiğimde Murat beni kolumdan tutup durdurdu.

"Lavin!" dedi.

"Efendim?"

"Yapma!"

Yüzümü ona doğru döndüm ve başımı ne demek istiyorsun diye salladım! Benden ne bekliyordu, tamam anladım mecburdu işte ama bunu sindirmem o kadar da kolay değildi! Üzerime GPS yerleştirmesi -tamam bende onun üzerine ses kaydı cihazı yerleştirmiştim ama aynı şey değildi, ben ona yalan söylememiştim- ve ondan uzaklaşmama rağmen beni adım adım takip etmesi hiç hoş değildi!

"Bana sırtını dönme Lavin!"

Gözlerindeki kırgınlık belki de en başından beri kendisineydi, ilk defa bir insanın kendine kırgın olduğunu görüyordum ama bu bile şu an beni durduramazdı.

"Sindirmem gerekiyor Sarper!"

Başını yapma der gibi iki yana salladı, olan olmuştu ikimizde bir şeyler yapmıştık ve bunlardan geriye dönüş olmayacaktı! O ne kadar sevdiği kadın olduğumu söylese de içimdeki bu anlamını bilmediğim yürek ağrısı geçmiyordu!

🌌🌌

Sanki tüm duygularım birbirine girmişti! Annem, babam, Yekta, Murat! Ne garip değil mi? Ben hayatımın üç kişiden oluştuğunu zannederken iki aydan kısa bir süre içinde, ayrılmaz üçlüme bir dördüncü gelmişti. Bazen bazı olaylar, bazı insanlar aşılamıyordu. Dördü de benim hayatımda aşamayacağım engeller silsilesiydi! Bana, ya sende üç günde aşık mı olunur diyeceksiniz? İnsanlar bir günde tanışıp bir ayda nişanlanıp iki ayda evleniyorlardı! Hoş aşkın böyle bir kısıtlaması da yokmuş, insan başına gelince anlıyormuş. Ben de sanki bir b** varmış gibi gitmiştim en yanlış kişiye aşık olmuştum.

Atalarımız ne kadar da doğruyu söylemiş, terzi kendi söküğünü dikemez diye! Çünkü terzi başkalarına uğraşmaktan kendine zaman ayıramazmış! Bende insanlara adalet dersi verirken kendi terazimi alt üst etmiştim! Hoş ne ben ne de o birbirimizi sevmek istemezdik! Mesela yoldan geçen bir doktor olsun isterdim ki artık doktorda da gözüm yoktu. Sütten ağzı yananın yoğurdu üflemesi gerek yerde kaynar süt içmiş, dilim bu sefer daha beter yanmıştı! Zaten olay silsileleri de hep birbirlerini kollarmış!

Murat'ı suçlu bulmuyor ona hak veriyordum, bende olsam bende aynısı yapardım! Ona göre babamın emaneti, belki de ilk görüşte etkileşim yaşadığı bir kadındım. O yüzdendi bu koruma tarzı ya da benim bilmediğim daha farklı bir şey vardı. Benimse suçum daha büyüktü; aşkını, sevgisini kullanmıştım! Eğer o gün karşısına geçip diretseydim benimle gitmek zorunda kalırdı. Hoş o da çok iç açıcı olmazdı. Zaten bu yüzden üzerine dinleme cihazı takmıştım ki bunu söylemesem de Murat gün boyu evde olduğumu öğrenecek ve tekrardan karşıma dikilecekti! Hakkıydı da tepe tepe kullanabilirdi zira bende öyle yapardım!

Bu işin içinden düşün düşün çıkamazdım. Bunu çok iyi biliyordum çünkü bu durum, şu zamana kadar böyle olmuştu. Yine aynısını yaptım, tüm sorunları halının altına süpürüp halıyı sorunların üzerine örttüm!

🌌🌌🌌

Gözlerimi açmak istemiyordum, hem neydi ki bu odadaki ses? Biri başımda davul çalıyordu sanki? Abartmakta üzerimize yok Lavin! Hayır, biri başımda gerçekten davul çalıyordu, kokan bir davul! Ben içki kokusunu da sevmezdim bu davul içki kokuyordu! Hem de baya baya kokuyordu! Rüyada mıydım acaba yine? Yoksa bir davulun içki kokması imkansızdı. Hem bir insan rüyasında koku alabilir miydi? Belki de rüyalar arası seyahatteyizdir Lavin? Yok artık, içki kokan davula da seyahat etmeyiz herhalde!

Gözlerimi de açıyordum işte, neresiydi bu rüyanın? Gözlerimi aşağıya yukarıya gezdirdim, en sonunda ışığı yansıtan bir göze çarptım.

"Murat..." diye mırıldandım rüyama kadar mı gelmişti o da?

"Sen misin?"

Al işte rüyalarımı da işgal etmeye başlamıştı! Bari uykumda rahat ver be adam!

"Benim!"

Rüyamda neden Murat içki içmişti? Uyanınca bakmam gerekiyordu rüyada içki içen insan ne anlama gelir diye.

"Bana niye yalan söyledin?" diye sordu! Rüyamda da hesap soruyordu bu adam! Kafamda çok kurmuştum, rüyama girmişti işte. Hem yalan bir rüyaydı bu! Ben ona hiç yalan söylememiştim, hatırladığım kadarıyla.

"Ne yalanı?"

Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz, dokuz, on! Rüyalar on saniye sürmez Lavin! Rüyada değil miydik? Allah'ta kahretmesindi! Yavaşça doğrulduğumda, onu yatağıma oturmuş bana bakan bir halde buldum! Gerçekten buradaydı! Bu bir rüya değildi!

"Hep evdeymişsin!"

Gözlerim gözlerini bulduğunda onu hiç böyle görmemiştim. Odamda süzülen gecenin ışıkları, yüzünün bir yarısını aydınlatıyordu. Çökmüş gibi duran gözlerinde derin bir hüzün taşıyordu. Bu seferki kırgınlığı tam da karşısındaki kadınaydı...

"Aksini iddia etmedim ki."

Tutulacak bir tarafım yoktu, suçumu kabullenmiş kendimi ona teslim etmiştim.

"Yalan mıydı hepsi?" diye sorduğunda yalandan kastının ne olduğunu anlamamıştım! Ne yalan olabilirdi ki, ben ona yalan söylememiştim!

"Ben sana yalan söylemedim ki?"

Üzerine bastıra bastıra söylediğim sözcükler boğazımdan zorla çıkmıştı.

"Bana sarılman, sözlerin, kokunun üzerime sinmesi hepsi yalan mıydı Lavin?"

Sözleri kalbimi delip geçen birer bıçak gibiydi ya da o bıçak hep içimdeydi ve şimdi içimdeki duygular kalbime batıyordu. Gözlerinin ve sesinin harabeden farkı yoktu.

Ürkek bir sesle, "Ben sana hiç yalan söylemedim ki!" dedim.

Yalan değildi Sarper, yaşanılan hiçbir şey yalan değildi.

"SÖYLEMEDİN DAVRANDIN!"

Bağırmıyordu ama sanki sözleri bağırmış gibi bir etki yaratıyordu! Lanet olsun! Yoksa ses cihazını mı öğrenmişti?

"Hiç yokmuşum gibi davranman bundan daha fazla acıtamazdı!"

"Al bunu Lavin!" dedi komodine bir şey bırakırken! Sonrası simsiyah bir boşluktu. Her zaman bana gelen Murat Sarper beni bu sefer gerçekten de terk edip gitmişti ve Murat Sarper ilk defa benden gidiyordu, bir daha hiç gelmeyecekmiş gibi...


Loading...
0%