Yeni Üyelik
15.
Bölüm

Güven Ya Da Değer

@1benzen

Arayıp bulamadığım her cevap senin yüzün! Razıyım sana, yok gereği özrün!

"İnsan değer verdiğini söylediği insanlara haber verir; onları bilgilendirir!"

"Değer karşılıklı verilir."

01.11

Gün saymayı çok saçma buluyordum. Mesela çocuklar babam beş gün sonra gelecek diyerek geri sayım yaparlardı. Annemin gelmesine iki gün kaldı derlerdi. Geri, ileri sayımları hiç sevmezdim. Çünkü olmamış şeyleri saymak saçma geliyordu. Koyun saymak gibi saçmaydı. Hem zaten koyun saymak uyku da getirmiyordu. Deneyip görmüştüm. Tamı tamına 1001'e kadar saymış ve daha sonrasında da uyuyamamıştım. Koyun saçmalığı da buraya kadardı. Yatağımdan kalkarak mutfağa gittim. Su içtikten sonda geniş salona gidip televizyonu açarak koltuğa uzandım. En sonundaysa oracıkta uyuyakaldım. Zaten izlediğim dizi de çok güzel değildi.

Sabah uyandığımda o günün üzerinde beş günün geçtiği kafama dank etti. Beş gündür ondan kaçanda bendim sonucunda. Adamın olduğu yerde ben odamdaydım. Tuvalete giderken bile odasının ışığını karşılaşmayalım diye kontrol ediyordum. Ya da ne bileyim geliş saatine doğru odama çekiliyor ışığımı söndürüyordum. Bütün bu çabalarıma rağmen bir kere akşam su içerken karşılaşmış yüzüne bile bakamamıştım. Hoş onunda bana gösterdiği baba kontejanından toleransıda buraya kadarmış! Neden bunu yapıyoruz savcım? Kaçınca elimize ne geçebilecek ki? Korkuyor ve bundan dolayı kendimi çekiyorum galiba, halbuki aramızda hiçbirşey olmamıştı. O gün tüm olanlar kafama dank etmiş ve ben o odadan çıkmıştım. Aynanın karşısına geçtiğimdeyse ağladığımı fark etmiştim. Hayat bana kimseye güvenmemi söylüyordu. Bense giderek gardımı düşürüyordum. Bazen bunları neden yaptığımı anlamıyordum. Diğer yandan da başka bir gerçek beni sarmalasa da buna üzülemiyordum. Burak beni aldatmıştı, hem de en yakın arkadaşımla ama bana sanki bunlar hiç yaşanılmamış gibi geliyordu. Acımı iki gün yaşayıp bir daha geçmişe gidememiş gibiydim. Ben ki geçmişini unutamayan insan iki günde tüm olanları yok saymıştım. Her şeye bu kadar hızlı adapte olduğum için kendime şaşıyordum. Aklınız, aklınız başka yerde olabilir mi savcım? Mesela Murat Sarper, Murat Sarper olabilir mi? Tamam anladık biz onun karşısına çıkmıyorduk da o niye bir hal hatır sormaya gelmemişti. Yaşadıklarımın ağırlığını bir tek o biliyordu, en azından birlikte akşam yemeği yemeyi teklif edebilirdi! Adamı azarlaya azarlaya bir hal oldunuz savcım! Her şeyide devletten bekleyemezsiniz! Tamam bende çok canayakın değildim ama adım atacak olanda ben değildim. Belki depresyondaydım! Saçmalıyorsun Lavin! Bence de!

Beş gün boyunca Denizle sürekli mesajlaşmıştık. O bile iyi gelmemişti. Yalnız kalma triplerime girmiştim. Bir de şu sıralar en çok kullandığım laf bilmiyorumdu galiba. Biri bana evde misin dese bilmiyorum derdim. Hoş zaten evde de değildim ama bunu bile bilmiyordum. Burası ev gibiydi ama evim gibi değildi. Murat'ın evi derdim buraya hoş o ne kadar buranın benim de evim olduğunu söylese de. Kanepeden sıfıra sıfır elde var sıfır diyerek kalkıp kahvaltı yaptım ve birkaç gündür yaptığım gibi kütüphaneye geçtim. Hayatımda giden tek iyi şey alçımın çıkması onun yerine sıkı bir kol bandıyla sarılmasıydı galiba... Neredeyse yarım saat sonra Deniz'den buraya geldiğine dair mesaj aldığımda çokta aldırmadım. Gelebilirdi sonucunda en yakın arkadaşının eviydi. Gelme desem de gelirdi, burası benden daha çok onun evi sayılırdı. Kitap okumaktan sıkılarak bahçeye indim. Salıncağa uzandım. Ne kadar da sıkıcı geçiyordu günlerim!? İşime henüz geri dönemiyordum. SARS ile yaptığımız anlaşmaya göre izinliydim de zaten.

"Vay, vay, vay gündüz sefası mı çekiyoruz?"

Sanki geleceğinden hiç haberim yokmuş gibi bir heyecanla yerimden doğrulup ismini söyledim. Doğrulduğumda yanıma oturdu.

"Sen seversin diye böğürtlenli pasta aldım."

Deniz ile konuşurken ona böğürtleni çok sevdiğimi pastasına ise ayrı bir ilgimin olduğunu söylemiştim. Mesela Murat bunu bilmiyordu. Niye bilsin ki Lavin? Bilen biliyor ama!..

"Ee seni buraya hangi rüzgar attı?"

"Günde elli kere sıkıldım etiketi atıp duruyorsun, bende kalktım geldim. Kötü mü yaptım hem?"

"Hoş geldin!"

Deniz ile biraz havadan sudan muhabbet ederken Akif pastayı getirdi. Büyük bir iştahla yemeye başlamışken birden Murat'ın konusu açılmıştı. Arkadaşın çok suratsız! Tamam ben açtım konuşmayı ama hâlâ küstüm ona. Odama gelip benimle konuşmadığı için değil bana Deniz ile ne konuştuğunu söylemediği için. Canı ne isterse!? Aynen Lavin, aynen!

"İşler çok yoğun şu sıra. Yeni bir iş anlaşması yaptık. Çizim aşaması onun için iyi gitmiyor."

Neden iyi gitmiyordu? Benim hallerime mi takmıştı? Ne alakası vardı canım? Hallerimi merak etse gelirdi. Her olayda kendine pay çıkartabiliyorsun ya Lavin helal olsun! Teşekkürler!

"Bugün Tokyo'ya gidecek, Megumi Haruko'nun yanına."

"Nasıl ne kadar kalacak?"

Kimdi bu Megumi bilmem ne. Hem Megumi kız mı erkek mi ismiydi? Kız ya da erkek olması fark eder mi? Tabii ki fark eder!

"Beş altı gün kalır galiba!"

Yuh dedim içimden zaten beş gündür görmüyordum beş gün daha görmezsem on gün ederdi. On gün bu evde tek başıma mı kalmış olacaktım?

"Nereye daldın?"

"On güne!"

Ne on günü?

"On güne demedim ya o güne dedim."

"Ne o güne?"

"O güne kadar bende evimden eşyaları alırım diyecektim. Hem kıyafetimde yok doğru düzgün."

Yalanında bu kadarı Lavin! İnandı, inanmasa on günü nasıl açıklayabilirdim ki? Pardon ya ben senin arkadaşından köşe bucak kaçıyorum şimdi de o benden kaçıyor onu 10 gün görmemiş olacağım mı deseydim?

"Murat tek başına izin vermez."

"Zaten varlığıyla yokluğu bir." diye mırıldandım.

"O ne demek kızım aynı evde yaşıyorsunuz?"

Bravo Lavin, şu çeneni bir sıkı tutamıyorsun!

"Her aynı evde yaşayan birbirinin suratını görseydi ohoo oh Deniz!"

Bence de bravo yani bilerek istesem yapamazdım. Düşmanımın dostunun düşmanım olması gerekiyordu!

"Anlamadım yani siz şimdi birbirinizi görmüyor musunuz?"

"Cık!"

Kederle böğürtlenimden bir çatal aldım. Beni de götürseydi keşke Japonya'ya! Attack on Titan'ın stüdyosuna giderdim! Hem orada daha bir sürü güzel yer vardır!

"Hadi kalk DESTMAR'a gidiyoruz. İtiraz istemiyorum!"

"Off Deniz ne yapacağım ben orada? Hem zaten işim gücümde yok!"

"Bu güzel dostun seni misafir etmek istiyor!"

♧♧♧♧

Asansördeki aynada kendimi inceliyordum. Siyah bir kalem elbise giymiştim. Saçlarımı açık bırakmış özenli durmamak içinse makyaj yapmamıştım. Çünkü hâlâ kendi eşyalarım yoktu! Artık eve gitmemin zamanı gelmişti. Aynadaki yansımama alıcı gözle bakınca kendimi beğenmiştim. Yani normaldim. Deniz ise neye baktığıma bakıyor hiçbir şey anlayamıyordu. Ne yani aynaya bakmakta mı paralıydı? İkinci kata geldiğimizde asansörden inip ikisinin yan yana olan odalarına doğru yürümeye koyulduk. Deniz kendi odasını pas geçmiş ve Murat'ınkine doğru yürüyordu.

"Senin odana girmeyecek miyiz?"

"Murat ile bir konu hakkında konuşmam gerekiyor, sen de gel! Seni de ilgilendiriyor!"

Umarım düşündüğüm şeylerden biri değildir! Ne olacaksa olsun Lavin! Odasının içeriye bakan kısmındaki tüm perdeler indirilmişti.

"Ne o gizli bir formül mü buldunuz?"

"Böyle giderse parçalanmış atomu da parçalayacak!"

Şakası hiç komik değildi o yüzden gülmedim. Deniz'in önüne geçerek kapıyı açtığımdaysa suratıma kâğıt topu yemeyi beklemiyordum. Elim yüzüme kapandığında acı içinde, "Ahh! Ahh başım, gözüm, başımm!"dedim.

"Lavin!"

Yanıma koşuşturan ayak sesleri duyduğumda şakamı abartmamayı tercih edip elimi gözümden çektiğimde tam karşımda endişeli bir yüz ifadesiyle Murat'ı bulmayı beklemiyordum.

"İyi misin?"

"N'oluyor?"

Deniz'in olayı kavrama çabasına ve Murat'ın da daha fazla endişelenmemesi için kahkahayı bastığımda anlamsız şekilde ikisi de bana bakıyordu.

"Pardon!"

İki koca adam birbirlerine her baktığında gülesim geliyordu çünkü çok komiklerdi. Dudağımı ısırarak gülmemi durdurmaya çalıştım.

"Ay yok bir şey, iyiyim."

"Of Lavin of!"

"Ne oldu ya bu şimdi güldü mü ağladı mı?"

Deniz'in sorusuna biraz daha gülebilirdim. Çok saf çocuktu.

"Şa-ka yaptı bize Deniz, şaka."

"Ne şakası, çok ayıp. Hem kafama top yedim ben. Acıyor hâlâ."

İnkarıma bu sefer de Deniz kahkaha atmıştı.

"Çok fenasın Lali!"

Konuyu daha fazla uzatmak istemiyordum zaten odaya da bir anlam verememiştim. İçeriye tam bir kasvet hakimdi. Ortalık kâğıt gölüne dönmüş, darmadağınıktı. Sandalyeler ortaya dizilmiş sanki sandalye kapmaca oynamışlar gibiydi. Keşke Deniz ile Azra'nın çocukları olsaydı da onları bahane edip sandalye kapmaca oynasaydım. Murat sandalyesine otururken bakışlarını üzerimden çekmemişti.

"Sanki odada bir ayin havası yok mu ya?"

"Murat biraz daha işe gömülürse onu da yapacağız!"

Deniz'e gülümseyerek üzeri kâğıt yığını olan sandalyeye doğru gittim ve üzerindeki kağıtları aşağıya atmaya başlarken Murat kapalı olan ağzını açtı.

"Deniz, Sevdal hanım seni arıyordu. Seçtiğin malzemeler gelmemiş galiba, bir şeyler söyledi çokta anlayamadım o gelince bakar dedim. Bir bak istersen."

"Hangi malzemeler? Andezit taşlarım değil, değil mi?"

"Bilmiyorum."

"Hay başlarım böyle işe!"

Deniz odadan çıkarken ben koltuğa oturmuş olayı da çok anlamamıştım. Andezit lavlardan yapılma bir taştı onu biliyordum. Yine de Deniz andezitle ne yapacaktı ki? Deniz inşaat mühendisi ya Lavin! Hem olsun bir şeyler konuşacağız demişti!

Kafamı Murat'a çevirdiğimde onun da bana baktığını gördüm. Gözleri sanki onu arkada bırakan benmişim gibi sürekli üzerimdeydi. Uykusuzluktan gözleri kızarmış ve göz altı torbaları belirmişti. Evde de mi bunlarla uğraşıyordu? Hem zaten gidecekmişte, gözleri daha fazla şişerdi.

"Gidiyormuşsun?"

Haberin yokta gidiyormuş gibi, o ne öyle Lavin? Öyle zaten haber bile vermedi.

"Hıhı, evet."

"Tokyo'ya gidiyormuşsun?"

"Eevet?"

Ne var ki bunda der gibiydi. İnsan bir söylerdi aynı evde kalıyorduk yani.

"Hiç söylemedin?"

Adam bizim şizofren falan olduğumuzu düşünecek Lavin! İkizler burcuyum ben!

"Söylemedim."

Ayh bu adamın ağzından cümleleri cımbızla mı alacaktık? Hepsini bir anda söylese de bende kurtulsaydım!

"Söyleyebilirdin!"

"Anlamadım?"

"Yani aynı evde yaşıyoruz ya da ne bileyim SARS'ın yerini sen aldın. Bana söylemen gerekirdi!"

SARS beni azat etmişti ki, Murat ile bu yüzden anlaşmıştık! Murat’ın hayatıda buna dahil miydi? Bana söyleyebilirdi, sonucunda öğrenmek benimde hakkımdı! Belki bu Megumi midir nedir SARS’la alakalıydı!

Gülümsemesine rağmen sinirinden gelen buram buram kızgınlık kokusu alıyordum.

"Aynı evde yaşadığımıza emin misin Lavin?"

"Eeevet!"

"Garipsin!" diyerek başını çizimlerine çevirdi. Anlamaya çalışır ya da bir şeyleri çözecekmiş gibi bakıyordu çizimlere.

"Anlamadım!"

Kafasını çizimlerden kaldırmadan eline kalemi aldı ve kağıt üzerindeki birkaç dokunuşa başladı.

"Dip köşe benden kaçıyorsun, sıkıntı yaşamazsın diye düşündüm."

Acaba ben senden neden dip köşe kaçıyordum!? Hayır yani tamam dengesizim onu kabul ediyorum ama kendisi sanki çok dengeliydi ya!? Uzun klasik cetveli eline alarak küçük bir rötuş yaptı. Niye beni takmıyormuş gibi davranıyordu? Hayır yani bende buradaydım. Dinlemeyecekse gidebilirdim de.

"Söylemen gerekirdi!"

Kalemi masaya sinirle bıraktı ve gözleri gözlerimi esir aldı.

"Pardon? Biz birbirimize ne zamandır hesap vermeye başladık?"

"Hesap değil Murat, insan değer verdiğini söylediği insanlara haber verir; onları bilgilendirir ama sen anladığım kadarıyla beni cezalandırıyorsun."

"Değer karşılıklı verilir Lavin!"

Sen bana değer vermiyorsun Lavin! Madem bu kadar olanların tahlilini yapabiliyordu ona değer vermeseydim buraya gelmemem hatta ondan dip bucak kaçmam gerekirdi. Ve daha geriye gidecek olursak onun evinde kalmam hatta babam denilecek o adam hakkında ondan bilgi almamam gerekirdi. Hem benim ona iki can borcum vardı!

"Ve sende benim değer vermediğimi düşünerek bana ceza mı veriyorsun? Lavin bana değer vermiyor bende onu değersizleştireyim mi diyorsun?"

"Lavin bak ben..."

"Of abi ya off!"

Hay Deniz ben senin geliş zamanlarına başlayayım! Resmen ilişkilerdeki üçüncü kişi gibisin. En heyecanlı yerde bölümü bölen reklam ve ardından verilmeyen fragman sensin! Hayır bir beş dakika sonra gelsen olmaz mı yani?

"İzmir'deki anlaşmalı firmayı aradım!"

Geldiği gibi kapıyı çarptığı yetmiyormuş gibi üzerinde hiç görmediğim bir sinir vardı.

"Andezit taşlara bakmaya gittiler, sonuç taşlar kırılmış. Murat ben ona kaç bin lira para saydım! Yapmayın abicim beceremeyecekseniz taşımacılık falan yapmayın!"

"Müşteri hizmetleri falan yok mu oraya şikayet etseniz? Ya da ne bileyim nereden aldıysanız bir üst kuruma falan başvursanız? Anlaşmalı olduğu bir Türk şirketi falan yok mu?"

"Murat var mıydı öyle bir şey?"

Ne, ne, ne? Deniz bakmamış mıydı bunlara? En kötü bir şikayet sitesine girip bakabilirdi! Öyle her sayfadan alışveriş yapamazdı. Murat ise profesyonel bir şekilde verdiği cevap karşısında beni şaşırtmıştı.

"Halledebileceğini düşünüyorum Deniz!"

"Lavin yardım etsen ne bileyim bir tanıdığın falan vardır senin?"

Andezit taşı tanıdığım mı? Pek sanmıyorum ama hukuki süreçte ona yardım edebilirdim.

"Andezit taşını nerden aldın?"

"Bilmem, garip bir adı vardı."

Murat uyarıcı bir sesle, "Savcı sen karışmıyorsun. Deniz'in ilk vukuatı değil bu. Kendi halledebilir!" dedi.

Murat'ın tüm bunlar yetmiyor gibi bir de başıma bu mu çıktı gibi bir tavrı vardı. Aa pardon bir de bunlar yetmezmiş gibi Lavin'in tribini çekiyordu.

"Ben gelene kadar hallet Deniz! Ve yardım istenecek biri varsa o da şirketimizin avukatıdır."

"Pardon? Ben neyim dış kapının dış mandalı mı?"

"Sen bu işe karışmıyorsun Lavin! Bu konu burada kapanmıştır."

"Ne demek karışmıyorsun Murat! Affedersin ama benimde elim armut toplamıyor!"

Deniz'e bana destek olması için döndüğümde ortalığı karıştırıp tüydüğünü görmüştüm! Ona da helal olsun, aklı sıra bizi barıştırmaya çalışıyordu! Aksine Murat ile tartışmamız daha da alevlenmişti. Hayır normal bir şekilde konuştuğumuzda daha da çekilebilir bir insan gibi duruyordu.

"Lavin bir de bunun için seninle tartışmak istemiyorum!"

"Murat insanlar anlaşamadıkları durumları çözmek için tartışırlar."

"O zaman Lavin bir haftadır neden benden kaçtığını sen açıkla!"

Laf cambazlığı yaparken vurulmak mı Lavin? Gel de açıkla kendine açıklayamadığını. Ne diyecektim ben ne kadar dışa dönük olsam da içime kapanığım, kusura bakma öyle kendimi sana kolay kolay açmak benim içinde kolay değil, duygularımı görmemen için gösterdiğim çabayı fark etmiyor musun? İçimdeki tüm ses şaha kalkmış sana deli gibi güvenmemi söylüyorken sen bir suçlusun, bizim bırak aynı evde yan yana bile olmamamız gerekiyor! Ama güvenliğim için aynı evde kalmak zorundayız çünkü lanet olsun ki ben o gün o depoya geldim! Aynı evde kaldığımız her an bana bu hayatı yaşamak için bir dal veriyorsun ama ben o dalıda tutamam Murat, o dal benim elimde kırılmaz, un ufak olur! Bunların hiçbirini ona söyleyemezdim.

"Sana verebileceğim bir cevabım yok."

Ciddiyetle bana bakan suratındaki ifade dağıldı ve yerini anlamsız sinirden gülümseyen bir ifade aldı.

Bence de komikti, yeri geldiğinde hiç susmayan ben kendi hakkımda iki üç cümle bile kuramıyordum. Bu ona şaka gibi mi geliyordu?

"Benim var Lavin, en azından ben sana karşı açık olacağım! Benden sürekli kaçmaya çalıştığını fark etmediğimi mi sanıyorsun? Ne bekliyor olabilirsin ki Lavin? Yanına yaklaşmamı istemeyen sensin! Seni değersizleştirdiğim falan yok; ceza da vermiyordum, vermem de ama Lavin sen bana ceza veriyorsun! Bunların hepsi o gün sana olanları söylemediğim için mi? Neden yani anlayamıyorum çünkü o gün iyiydik, ertesi gün benden kaçmanı gerektirecek hiçbir şey yoktu!"

Söyleyebilecek bir lafım yoktu. Bir haftadır -beş gündür- düşünüp duran ben gideceğini duyduğumdan beri ona kırgındım ama ona kırgın olmaya bile hakkımın olmadığını görüyordum.

"Yapamıyorum Murat!" dedim isyan eder gibi!

"Ben daha olanları idrak bile edemiyorum, ne yaşadığımı hangi kafada olduğumu ben bile bilmiyorum! Kendi içimde bir karmaşa var Murat, senden anlamanı beklemiyorum ama ben içimdekilerle yüzleşene kadar bana saygı duyamaz mısın?"

"Duyarım Lavin!" diye mırıldandı.

Kendi içimdeki karmaşadan onu bile göremiyordum. Olabilecek her şey için tetikte bekliyordum! Herkesten gelebilecek her şeye! Önce kendi içimdeki savaştan kurtulmak zorundaydım! Belki bir gün o da beni anlardı ya da şu an beni anladığı için hiçbir şeyi sorgulamıyordu. Kendimi açamadığım için ondan özür dileyemezdim.

"Sorgulamadığın için teşekkür ederim."

Gülümsedi ama bu sefer sinirle falan değildi. Her zamanki Murat gibiydi. Güven veren ama benim güvenemediğim, 3S 1M lakabını yakıştırdığım o adam gibiydi.

"Rica ederim. Bu arada yanlış anlama Deniz'in olayına seni katmadım çünkü bu başımıza bu olay ilk defa gelmiyor Lavin. Deniz bunu hep yapıyor. Anlaşmalı bir firmamız var onun yerine az bir miktarda kar etmek için borçlu çıkıyor. Bırak kendi hatasını telafi etmek için uğraşsın."

Olaya bilmeden dalmış ve sadece tartışmanın verdiği sinirle ona çıkışmıştım. Belki de ona karşı biraz daha mantıklı yaklaşmalıydım, en azından dişlerimi göstermeden. Hırsımı ona yansıtmadan, onu yanlış anlamaya çalışmadan denemeliydim bunu. Çünkü o şu zamana kadar bana zarar bile vermemişti! Yaşadığımız her şeyi benim lehime çevirmiş bir kez bile yaptıklarını suratıma vurmamıştı!

"Peki istediğin gibi olsun yardım etmiyorum!"

"Bir keresinde kemik tozu sipariş etmiş ismini bile söyleyemediği bir sayfadan. Adamlar bize alçı taşı gönderdi ki biz bunu bile bir kaç ay sonra anladık."

"Kemik tozunu nerden bulmuş?"

İlahi Deniz, kemik tozunu da inşaatta kullanmazsın. Hem yani tahmin ettiğim kemik tozuysa yazık yani...

"Bu en basiti...."

Murat Deniz ile arasında geçen birkaç şeyi daha anlatırken her saniye beynim onun bu akşam gideceğini fısıldıyordu. Gitmesini istemiyordum. Anlaşamıyor, birbirimizi tanımıyor olabilirdik ama onun yanımda olmasını istiyordum! Tek başıma kalmak istemiyordum.

Sessizlik oluştuğunda, "Ne zaman gideceksin?" diye sordum

"Gece birde uçak kalkacak."

"Anladım."

"Acıktın mı istersen dışarıda yiyebiliriz?"

"Olur."

Murat kalkmadan önce masada duran kağıdı buruşturdu ve onu da yere attı.

"Aa, neden attın?"

"İstediğim gibi olmuyor."

Yere düşen kağıdı aldığımda minimal tasarımın bile ne kadar detay taşıdığına şahit oldum. Üzerinde en az bir iki gün uğraşılmış gibi duruyordu ve üstüne üstlük sıradan bir kâğıtmış gibi buruşturup atmıştı. Eğer ileride bir ev alacak param olursa -ki o kadar zengin olmam için yaşlanmam gerekirdi- çizimini Murat'a yaptırırdım. Olmuyor dediği çizim bile gayet üst seviyedeydi. Bir keresinde bir dava için bir inşaat şirketine gitmiştim. Orada gördüğüm çizimler bile bunun yanından geçemezdi. Adamların niye bu kadar zengin olduğu belli oldu Lavin! Kağıdı elimden alıp çizimini buruşturup çöpe atarken ona şaşkınlıkla bakıyordum.

"İleride param olursa benimde evimi yapar mısın?"

Evi Murat mı yapıyor Lavin?

"Evi sana yaparım Lavin." dedi ve bir yandan da güldü.

"Sen geç dalganı, sözünü aldım ama!"

"En üstte yazdım ismini Savcı Lavin Yılmaz!"

Hâlâ gülüyordu ciddi miydi? En azından aynı evde kaldığımız sürede kurduğumuz bağın hatırına yapardı. Hem zaten bana ev yaparken fakirleşmezdi de parasını verecektim! Çekmecesine doğru eğildi ve oradan bir şey aldı. Lavin çekmece! Kendi kendime gülümsedim. Çekmece gayette iyi bir haldeydi. Murat doğrulduğunda metallerin çıkardığı sese dayanarak onun bir anahtar olduğunu anladım. Neyse beni ilgilendirmiyordu.

"Hadi çıkalım!"

Odadan çıktığımızda Murat'ın odayı kilitlediğini fark ettim. Zekiydi onu takdir etmiştim. Yerden toplamaya üşendiği kağıtlar çalınmasın diye kapıyı kilitliyordu. Tıpkı benim dava dosyalarıma bakılmaması için odamı kilitlediğim gibi...

"Sözünü aldım bak!"

"Söz verdim savcı!"

♧♧♧♧♧

"Tuzu uzatabilir misin?"

Çokta uzakta değil savcı? Çok komik.

Ama ne yapsaydım ayağa kalkıp uzanamazdım hem o da dert etmeden gülümseyerek vermişti tuzluğu, sıkıntı yoktu zaten yemeği sessizce yiyorduk araya bir seslilik katmış oldum.

"Eşyalarımı almam gerekiyor. Ne zaman gideriz?"

Gideriz? Yani gideriz diye düşündüm. Gitmez miyiz?

"İstersen ben dönünce gidelim ya da sen tek başına gitmek istersen adamlara söyle götürsünler. Deniz ile de gidebilirsin."

Yani içimden bir ses Murat ile git diyordu ama Deniz ile gitmekte eğlenceli olurdu. Şahsen adamlarla gitmeye hiç niyetim yoktu. Hem Deniz andezit taşını halledene kadar Murat'ta gelmiş olurdu. Yani Murat ile gidebilirdim.

"Neyse duruma göre bakarım!."

"SARS ile işe geri dönmen hakkında konuştuk. Ayarlamaya çalışıyorlar."

"Sen gelen kadar evdeyim yani?"

Çatalı elinde durunca tabağa bıraktı. Benim derdim neydi onu da anlamıyordum! Zaten bunca sene tek başıma hatta yalnız tabiriyle yaşamıştım. Arttırıyorum etrafımda yılanlarla yaşamış hatta koynumda yılan beslemiştim. Gidebilirdi, bir şey diyemezdim! Onun işiydi sonucunda.

"İstediğini yapabilirsin Lavin, benimle birlikte de gelebilirsin ama sıkılırsın."

"Gelebilirim."

Ne? Ne? Gelebilirim mi demiştim? Şaka gibi. Öyle bir anda ağzımdan çıkan kelimeyle Murat'ta şaşırmış emin olmaya çalışan gözlerle bana bakıyordu. Yani sonucunda evde de tektim. Yani orada da sıkılsam bir şey değişmezdi. Hem Tokyo'yu da gezerdim. Belki Murat'ı da alet ederdim. İstemezse gelmeyebilirdi de!

"Yani senin için sıkıntı olmazsa."

Yüzündeki ifadeyi dağıtır gibi elini salladı ve gülümsedi.

"Yok hayır sadece benimle yolculuk yapmazsın diye düşündüm."

Ne münasebet, aynı evde yaşıyoruz biz Sarper! Yemeğimizi yedikten sonra Murat parayı öderken yağmurun çiselemeye başladığını görünce restorandan çıktım. Bence bahar yağmuru asla kaçırılmaması gereken bir yağmurdu. Ne getireceği belli olmuyordu bir anda yağıp dinebiliyordu, şakır şakır da yağabiliyordu. Kendimi yağmur damlalarının altın bırakıp derin bir nefes aldım. Yağmur kokusu en sevdiğim! Arabanın ters yönüne doğru yürümeye başladığımda Murat'ın sesiyle ona doğru döndüm.

"Kaçıyor musun Savcı?"

Murat'ın şakasına karşılık gülümsedim. Restoranın girişinde yağmura maruz kalmayan bölgede duruyordu. Her şeyin tadını kaçırıyordu bu adam!

"Gelsene!"

"Kaçırılmaya hiç niyetim yok!"

Mızıkçılık yapıyordu biz birlikte aynı yoldaydık. Benimle ıslanması gerekiyordu. Bahane ürete ürete bir hal oldun Lavin! Ama doğruydu!?

Ona doğru yürürken,"Iııh mızıkçılık yapma hasta olursan söz sana ben bakacağım!" dedim.

Kedi misin mübarek ne bu yağmurdan kaçmak?

"Lavin hayır!"

"Evet!"

Elimi ona doğru uzattım. Gözleri başta elime sonra gözlerimi baktı. Emin misin diyordu gözleri?

"Ee hadi!"

Elimi tutmasını bekleyemeden eline uzandım ve Murat'ı yağmurun altına çektim.

"Aaa, ah!"

Ben gülüyordum o ise ıslanmanın verdiği gerginliği yaşıyordu! Ellerini elimden kurtarmış, hafifçe iki yana açmış ve birazda havaya kaldırmış zoraki bir gülümsemeyle bana bakıyordu.

"Hiç yağmurda koştun mu?" diye sorduğumda daha neler bakışı yüzüne yansımıştı.

"Düşündüğümü düşünmüyorsundur umarım!"

Arkamı döndüm ve adımımı atarken, "Bakalım bu konuda ne kadar iyisiniz Murat Bey?" diyerek koşmaya başladım.

"Peki ya yakalarsam?" diye sorduğunda olduğum yerde durdum. Olay iyice iddiaya gidiyordu ve ben iddiaları kazanmaya bayılırdım.

"Sana bir sürprizim olur?"

Başını peki anlamında sola yatırdı.

"Peki ya ben kazanırsam?"

Bonkörlükteki en üst seviyeye çıkarak, "İstediğin her şeyi yaparım!" dedi.

Önümüzdeki koşu yolunu gösterirken, "Koşu yolunu tamamlayıp buraya ilk gelen kazanır!" dedim.

Dosdoğru koşmaya başladığımda kendimi bir suçluyu yakalıyormuş gibi hissediyordum. Murat'a bakarak zaman kaybetmek istemiyordum. Nerede olduğunu biliyordum, yere basan ayakları kalbim kadar sesliydi. Bu anı hafızama kazıdım. Eğer bir gün yollarımız ayrılırsa bu anımızı hatırlayıp ona bir gülümseme bırakacaktım. Yağmur da deli gibi koşup sırılsıklam olduğumuzu hafızama kazıyordum. Restoranı tekrar gördüğümde hızımı daha da arttırdım ayak sesleri daha da yaklaştı. Koştum koştum ve son büyük adımımı sert zemine attığımda ıslak yer ayaklarımın altında kayarken dudaklarımın arasından tiz bir çığlık kaçtı. Düşeceğimi sandığımdaysa gözlerimi kapatmıştım ama düşmemiştim. Bir el belimi sarmış ve beni kendine doğru çekmişti.

Korkudan inip kalkan vücudumla birlikte karnımı saran eli de inip kalkıyor koşmanın verdiği nefes nefes kalmışlıksa sırtıma vuruyordu. Nefesi en az yağmur damlaları kadar sesliydi. Serin yağmur suları vücudumun sıcaklığına alamaya yetmiyor üstüne daha da ısıtıyor, yandığımı hissediyordum. Sağ omzuma yaslanan kafasını hissettiğimdeyse boynumdan aşağıya bir ürperti hissettim. Boynuma vuran nefesi ise titrememe neden oldu. Yaşadığım bu his karmaşası yetmiyormuş gibi sandal ağacının erkeksi kokusu buram buram ciğerlerime doldu. Yok olduğumu hissediyordum.

"Ben kazandım Savcı!"

Kazandığıyla kalabilirdi daha fazlasında gözüm yoktu demeyi çok isterdim ama afallamış ne diyeceğimi bilememiştim.

"Hı, ne?"

Suratına doğru başımı çevirdiğimdeyse göz göze gelmiş, aramızda bir nefeslik mesafe kalmıştı. Bana kendim kadar yakın olmasının rahatsız etmesi gerekmiyor muydu? Peki bu ona karşı duyduğum yenilmez ve birden oluşan güven duygusu da neydi? Ondan dip bucak kaçmama sebebiyet verecek bir olay daha. Bu his güven duygusu mu savcım?

"Sürprizim Savcı, sürprizim?"

Hayır hayır bakmış olamazdım, bakmamalıydım! Lanet olsun bakmıştım işte dudaklarına. Alt dudağı ile üst dudağı aynı dolgunluktaydı. Dudaklari her seferinde öne doğru atılıyordu, yer algımı yitiriyordum. Murat Sarper konuşuyor ve benim dünyam duruyordu! Daha önce kimse ruhumdaki zamanı durduramazken Murat Saroer zamanı yerlebir ediyordu.Gözlerimi yukarıya kaçırdığımda onunda gözlerinin dudaklarımda olduğunu fark ettim. Gözleri hızlıca gözlerime kaydı. Yaşattığı acımasızcaydı... Gözlerinde tanıdık bir şeyler vardı, içi parlıyordu. Baktıkça insan sımsıcak oluyordu. Babamdan gelme bir duygu muydu? Bundan dolayı mı kendimi ona çekiliyor gibi hissediyordum? Vücudumu saran kollarından destek alarak doğruldum. Yavaşça kollarından ayrılarak ona doğru döndüm ve aramızdaki yakın mesafeyi bozdum. Zoraki bir gülümsemeyi dudaklarıma yerleştirdim. Onunla bu kadar yakın olmamız doğru değildi! Murat Sarper benim sadece kabuslarımı süsleyebilirdi, hayallerimin ya da rüyalarımın arasında ona yer olamazdı!

"Ben kazandım!"

Gözlerim yeri buldu bak işte der gibi. Bu anıyı unutalım der gibi! Bir daha olmasın der gibi!

O ise afallamış suratını her zamanki gibi gülümsemesiyle kapattı.

"Doğru! Dile benden ne dilersen?"

"Düşünmem gerek!"

Arkamı döndüm.

"Hem üşüdüm ben arabaya geçelim mi?"


Loading...
0%