Yeni Üyelik
24.
Bölüm

Kabulleniş

@1benzen

Bir gün vardın, bir gün yoktun; değişmiştin Mesele bu ya ben silinmiştim...

"Sevme Lavin çünkü sen severken öldürüyorsun"

01.20

Telefonumun sesiyle uyanmış, Engin'in sesiyle güne başlamıştım. O ne kadar günaydın diye girse de hava hâlâ karanlıktı. Her zamanki gibi savcım diyerek başlamış sonrasında olayları bana aktarmaya devam etmişti! Olay mahallini ve bana olan durumları anlatmış acilen gelmem gerektiğini de eklemişti! Başa gelen çekilir diye kalktığım yataktan telefonumu komodine koyarken ses cihazıyla birlikte yerimde oturakalmıştım.

"Lanet olsun!" diye mırıldandım! Yine gözlerimde dün akşam canlandı, bana yabancı ve yorgun gözlerle bakan o adama...

Hiç yokmuşum gibi davransaydın bundan daha fazla acıtamazdı!

Yanlışıma yanlışla cevap verip beni hiç dinlememişti! Ses cihazını olduğu yere bırakmış ve büyük bir bıkkınlıkla ayağa kalkmış üzerimi giyinmiştim. Odadan çıkar çıkmaz iki dakikalığına Murat'ın odasına girmiştim. Uyuyor olacağını biliyordum zaten sadece görmek istemiştim ne halde diye, ayakkabılarıyla yatağının üzerine devrilmişti ve leş gibi içki kokuyordu. Dün ses cihazını öğrendikten sonra mı içmişti? Ya da benim için sevdiğim kadın deyip onun duygularıyla oynadığımı sandığı için mi? Başta ayakkabılarını ve çoraplarını çıkarttım. Çoktan huysuzlanmaya başlamıştı, şu an uyanabileceğini düşünmüyordum! Sızmıştı.

"Ne oluyor?" diye mırıldanmıştı uykulu uykulu. Onu dinlemeden montundan bir kolunu çıkartmıştım.

"Hâlimi görmeye mi geldin?" dedi! Belki de o da rüyadaydı. Hafifçe bir elimi belin sararak altında kalan montu alıp diğer kolundan çıkarttım. Uyansa bile sarhoşluğun verdiği etkiyle rüyada olduğunu zannederdi ama sonra üzerine başına baktığında gerçekliğin farkına varırdı.

"Savcı!"

Her zamanki o huysuz tonlamasıyla konuşuyordu! Hâlâ sarhoştu, ne dediğinin farkında değildi!

"Neden?" diye sordu, "Neden bana oyun oynadın?"

Murat Sarper beni dinlememiş, görmemiş ve duymamıştı. Halbuki gözlerimin içine baksaydı anlardı, belki de sadece bir kez dudaklarımdan çıkmasını istemişti.

"Oyun oynamadım!" dedim kesin bir dilde.

Montunu komodinin üzerine koyup yorganını üzerine doğru çektiğimde ellerim yorganda kalakaldı. Çıkmam gerekiyordu ama şu an burada kalmak istiyordum. Yanlış anlamıştı beni! Doğruyu söylesem bile kalkınca hepsi aklından silinecekti! Yine de kulağına doğru eğildim.

"Oyun oynamadım Murat Sarper, yaşananların hepsi kalbimin eseriydi!"

Onu sevdiğim, sevmediğim düşüncesine ağır basmış ve ben aklımı oyuna getirmiştim.

Asıl oyunu sana değil Sarper kendime oynamıştım.

"Hıh!"

Sinirden değil daha başkaydı bu gülüşü, dudaklarında gülüşü kalmıştı. Çok tatlı gülüyordu Murat Sarper; gülüşünün üzerine iz bırakmak istiyordum, onun asla bilemeyeceği bir iz! Yapamadım, kalktım ve evden ayrıldım.

🌌🌌

"Savcım, komiserim vallahi de billahi de ben yapmadım! Hem daha yeni öğrendim! Size de söyledim işte o gün işte olduğumu! Bırakın da gideyim yalvarırım!"

"Salih Bey, iş yerinde o gün olduğunuza dair teyit geçilince bırakacağız sizi! O gün eğer iş yerinizdeyseniz zaten sıkıntı yoktur!"

Adam bu seferde Engin'e bir şey anlatıyordu ki bulunduğum odadan çıktım! İşim bugün burada son bulmuştu diye geçirmiştim bu da Engin'in peşimden gelip bir olay hakkında bilgi vermesine kadardı!

🌌🌌

Yorucu bir günün sonunda eve gelmiş ve direkt mutfağa dalmıştım. Dolapta tavuklu mantarlı fesleğenli makarna bulmuş ve onu ısıtıp afiyetle yemiştim. Odama çıkarken Murat'ın odası gözüme takılmış ve ona doğru ilerlemeye koyulmuştum. Her şeyi yanlış anladığını ona oyun oynamadığımı iletecektim ve adam akıllı ses cihazını anlatacaktım! Beni anlamasını istiyordum çünkü kendine kırgınken bana da kırgın olmasını kaldıramazdım! Ruhuna kırgın olmasına dayanamazdım. Odasının kapısını tıklattım ve ses gelmeyince odaya girdim. Odasına ve balkonuna bakmıştım ama yoktu. Telefonu burada olduğuna göre çokta uzağa gitmiş olamazdı! Daha doğrusu üstünü başını bırakıp inemezdi! Evin içinde olmalıydı! Banyoya girmiş olma ihtimali de vardı ki banyoya doğru yöneldiğimde bunun doğru olduğunu anlamıştım. Yatak odasıyla arasına bölme konulmuş bir alanın arkasındaydı banyo ve su sesi geliyordu! Duşta bari rahat etsindi adam! Banyo bölmesinden çıktıktan sonra kapıya doğru ilerlerken komodin üzerinde kırmızı renkli bir kutu -ki genelde içinde yüzük bulunan, ama ona göre baya büyük olan- buldum ve bir an yerimde duraksayakaldım. Kırmızı kutu önemliydi, mutlaka bakılması gereken bir kutuydu. Dizilerde de hep bakarlardı ya, benimde bakmam gerekiyordu! Murat'ın banyosundan akan suyun sesi hiç gelmiyormuş gibi arkamda olup olmadığına baktım. Daha sonra hızlı hareketlerle komodine varıp kırmızı kutuyu kapıverdim ve beklemeden kapağını açtım.

"Vay anasını..."

Zinciri küçük pırlantalar ile oluşmuş ve ucunda da yarısı pembe yarısı gümüş bir gül vardı. Alıp taksam herhalde iki köprücük kemiğimin birleştiği yerdeki oyuğa yerleşecek gibiydi. Kolyeyi çok beğenmiş ve bir yıllık maaşımla ancak alabileceğimi düşününce -ki her an Murat'ta çıkabilirdi- kutuyu kapatıp yerine bıraktım. Kime aldıysa -ki sanırım o Megumi'ydi- çok şanslı olmalıydı. Çünkü satıp zengin olabilirdi ama Megumi zaten zengindi, satmazdı onu. Bence kimse o kolyeyi satamazdı, bana alınsaydı bende satmazdım. Zaten bana da alınmamıştı! Neyse kime almışsa almıştı bize neydi ki? Arkamı dönüp kapıya doğru ilerlediğimde Murat'ın sesiyle irkildim.

"Lavin?"

Ona doğru dönünce karşımda yarı çıplak olmasını beklemiyordum. Siyah saçları daha da koyulaşmıştı. Saçından aşağıya damla damla sular akarken bir su damlasını takibe dalmıştım. Önce dudaklarına inmiş sonra iki göğsünün ortasından kaslarını takip ederek beline bağladı havluda son bulmuştu. Havluyu kalçasına gelişigüzel bir şekilde bağlamıştı, neredeyse düşecekmiş gibi duruyordu! Gözlerimi aceleyle yukarıya doğru çıkarken bir anda onu süzdüğümü fark etmiş ve göz göze gelince utançla arkamı dönüvermiştim. Sanıyorum ki Murat'ta gözleriyle gözlerimi takip ediyordu, yani yakalanmıştım! Lanet olsun!

"Pardon, affedersin! Hiçbir şey görmedim zaten! Özür dilerim. Seslendim ama duymayınca odana daldım!"

Murat'tın sadece ayak sesini duyabiliyordum! Ne yapıyordu bu adam, ne yapıyordum adamın odasında? Belki de arkamda soyunmaya bile başlamıştı, hayır bu düşünceyi aklımdan silmeliydim ki lanet olsun silemiyordum. Su damlasının gezdiği güzergah hâlâ aklımın kıvrımlarındaydı!

"Neyse ben sonra gelirim!"

Cevap almadan ilerlemeye başlamıştım ki Murat konuşmaya başlamıştı.

"Ne var savcı?"

Üzerini değiştirmiş miydi? Hem zaten ne vardı ki? İnsanlar denize öyle giriyordu, tabi altında şortları da oluyordu ama yine aynı mantıktı!

"Dönebilir miyim?"

"Dönebilirsin!"

Ona doğru döndüğümde yatağa oturmuş havluyla saçını kurutuyordu! Ipıslaktı saçları ve çok güzel kokuyordu! Bu adamın sandal ağacından oluşan bir tarlası mı vardı? Her şeyi sandal kokusundaydı! Zaten üzerini de değiştirmemişti, tamam şişirmişsin kendini de acaba göstermese miydin el aleme? Belindeki havlu hâlâ düşecekmiş gibi duruyordu, gözlerimi aşağıya indirmemek için çabalarken aklımı kaybettiğimi hissediyordum. Sahiden ben ne diye buraya gelmiştim?

"Konuşmamız gerek!" diye geveledim.

Elleri saçlarında durdu. Sonra havluyu kucağına bırakıp gözlerime ifadesizce baktı "Konuştuk ve bitti!"

Onun ağzından sakince çıkan bu söz benim şevkimi kırmaya yetmişti ama yine de buraya onunla konuşmak için gelmiştim. Konuşmadan da gitmeyecektim!

"Konuşmamız gerek!" diye direttim.

"Konuştuk ve bitti!" dedi tekrardan bu sefer havluyu alıp yatağına bıraktı ve ayağa kalktı. Lanet olası havlu düşmek üzereyken koca cüssesiyle yanımda geçti!

"Konuşmalıyız Murat Sarper!" dedim aklımı toparlayarak.

Beni dinlemeden kurutma makinesi alıp fişe doğru yöneldi! Dinlemeyi bırakın sesimi bile duymak istemiyordu!

"Sana diyorum!"

Hiç bir şey olmamış gibi kurutma makinesini fişe taktı ve saçlarını kurutmaya başladı! Bense yanına doğru yürümeye koyulurken söylenmeye devam ettim! Karşısına geçtim ve konuşmaya devam ettim.

"Duymazlıktan mı geleceksin?" dedim sinirle ve sesimi yükselterek!

Yine cevap vermedi! Gerçekten dinlemeyecek miydi? Sinir kat sayım artarken olacakların sorumlusu ben değildim! Madem beni dinlemiyordu bende öyle mi Murat Sarper diyerek kabloyu fişten çektim.

"N'apıyo..."

"Konuşacağız!"

Kablonun uç kısmı sımsıkı tutuyordum. Elimden alabilmesi için büyük bir uğraş vermeliydi! Eğer beni dinlemezse bu işi inada bindirir ve onu delirtene kadar susmazdım!

"Ver şunu Lavin!" dedi bezmiş bir halde!

Kabloya uzandığında elimi geri çektim, eli havada kaldı.

"Konuşacaksın benimle Sarper!"

"Ver şunu SAVCI!"

Üzerime doğru yürüdüğünde yerimden bir adım bile kıpırdamadan sağ elimi çıplak göğsüne koyup onu durdurdum. Gözleri göğsündeki elime kaydı ve sonra gözlerime tırmandı.

"Konuşacağız dedim Murat!"

Sinirlenmişe benziyordu. Ne yapabilirdim yanlış anlaşılan şeyler düzeltilmedikçe daha da yanlış şeyler olurdu.

"Kendine gel Savcı, hoşlanmadığın şeyleri karşındakine yapma!" dedi tehditkar bir tavırla. Ki ben eğer onu yanlış anlasaydım o da aynını bana yapardı. Kendini anlatmak içinde aynısını yapmıştı, beni otelde köşeye sıkıştırdığını ne ara unutmuştu! Hem o günlerle bugünler bir değildi, bir şeyler yaşamıştık! Benim kabullendiğim bir şeyler...

"Konuş o zaman benimle!" dedim kaşlarımı kaldırarak. Konuşmak bir istek değildi ihtiyaçtı. Konuş ile ilgili kurabileceğim tüm cümleleri kurmuştum, konuşmalıydık artık! Ben yanlış anlaşılmaktan artık çok yorulmuştum! Acı çekerek söylediğim bu cümle elimin altındaki bir yeri harekete geçirmişti ki gözlerindeki sert bakış bir anlığına yok olmuştu. Yerine gelen ise tüm duvarlarından kurtulmuş Murat Sarper'in ta kendisiydi.

"Lavin yorma!" diye mırıldandı. Gitmemi istiyordu biliyordum ve belki de gitmem gerekiyordu ama gidemiyordum. Göğsündeki elimi çekmem gerekiyordu ama ben elim oraya yapıştırılmış gibi geri çekemiyordum. Kalbinin sesinden kendimi alıkoyamıyordum.

Yalvarırcasına bir sesle -belki de biriyle ilk defa bu şekilde konuşuyordum-, "Murat dinle beni! Kafanda ne dönüyor bilmiyorum ama dinle beni! Bende yoruldum hem de düşünebileceğinden daha çok. Sende beni yorma!" dedim.

Gözlerine bakıyordum eğer o kırgınlık perdesini indirebilirse anlardı beni biliyordum! Bir cevap vermeyinceyse seçeneği tamamen ona bırakmıştım.

"Aşağıda bekliyorum Sarper!"

Kabloyu eline vererek odadan çıktığımda saçlarını kurutmaya başlamıştı.

🌌🌌🌌

Doğrudan mutfaktaki kapıdan bahçeye çıkmış ve her zamanki yaptığım gibi salıncağa oturmuştum. Biraz üşümüştüm, yukarıya üzerime bir şeyler almak için üşenince bacaklarımı iyice kendime doğru çektim. Murat tam on dakikadır yoktu. Biraz daha inmezse hasta olacaktım! Gelmeyecek miydi? Belki de tekrardan odasını basmalıydım ama bu sefer beni kapı duvar ederdi. Yüzsüzlüğünde bir sınırının olması gereken noktaya gelmiştim. Bu sınırı geçmemeliydim. Kafamda bilmem kaç kere konuşacaklarımı kurmuş ve karşılığında bana verebileceği cevapları düşünmüştüm tahminen yirmi yirmi beş dakika sonra Murat aşağıya inmişken, soğuktan iyice üşümüştüm. Elinde bir hırka vardı. Yavaşça yanıma geldi ve hırkayı bana doğru uzattı. Hiç anlamamış gibi gözlerine baktığımda ifadesizce hırkayı almamı gösterdi. Elinden aldığım hırkayı giyerken nereden başlamam gerektiğini düşünüyordum. Yanıma yine aynı sessizlikle oturup arkasına bile yaslanmadan evi seyretmeye koyuldu.

"Dün gece odama geldin?" diye sordum. Neden geldiğini bilmeme rağmen!

"Evet!" dedi bildiğimi ima ederken.

"Çok içmişsin?" dedim niye bu kadar içtin demek yerine.

"İçtim!" dedi aynı tonda.

"Geçti mi bari?" diye sordum çünkü insan ya zevkten ya da dertten içerdi. Dertliydi...

"Zannetmiyorum!"

"Neden içtin o zaman?"

Çünkü çoğu içki içen insandan içkinin acıyı unutturduğunu duymuştum. Murat'ta çok içmişti ama o acısı geçmediği için odama gelmişti. Murat Sarper'in içtiğinde bile geçmeyen acıları kim bilir ne kadar derindi?

"Lavin ne yapmaya çalışıyorsun?"

Yüzü yavaştan bana dönmüştü bende zaten onu izliyordum.

"Sarhoş olmuştun."

Ne var bunda der gibiydi! Ya da bir şey söylememek için kendini zor tutuyor da diyebilirdim. Gözleri başka bakıyor dudakları başka gülüyor gibiydi. Sinirle gülüyordu.

"Sarhoş oldum çünkü üzerimden dinleyici çıktı, sarhoş oldum çünkü sen benim sana olan ilgimi kullandın, sarhoş oldum çünkü hiç beklemediğim bir yerden vuruldum! Ne dersin Savcı daha saymamı ister misin?"

Kendini mi suçluyordu yoksa beni mi? Beni suçlasın istedim çünkü kendini suçlarsa içindeki Lavin duygusunu suçlardı, kendini suçlarsa ben yüreğinde kaybolurdum ve beni kaybetmesini istemiyordum!

"Yanılıyorsun!" dedim itiraz edercesine.

"Seni kullanmadım Murat!"

Sustum, doğru cümleyi arıyordum.

"Bak!" dedim sert bir şekilde. Beni anlamasını istiyordum!

"Amacım sevgini falan kullanmak değildi Murat, kullanmadım da zaten! Kullanamam da! Ne odanın balkonunda ne de başka bir yerde! Ben sadece benimde haberimin olması gereken bir olaya burnumu soktum!"

Kendi hatamı yumuşatmaya çalışıyordum! Tamam başta planım bu olabilirdi ama ben ona değil kendi aklıma bir oyun oynamıştım!

"Hıh, sevgi mi? Ne sevgisi Lavin, ortada düşündüğün gibi bir sevgi yok!" deyiverdi sinirle ve ayağa kalktı. İkimizde çok iyi biliyorduk o sevginin ne olduğunu! Benim kalbime yerleşmişken onda olmaması kaçınılmazdı!

"Seninle konuşmayı kabul etmem bile en başından hataydı! Eğer bir şeyden haberinin olmaması gerekiyorsa bu senin iyiliğin içindir Lavin! Oyunlar oynamana gerek yok!"

Yüzüme bile bakmadan arkasını dönüp ilerledi ama benimde ona iki çift lafım vardı. Bana sanki her şeyi kendi kafamda kurmuşum gibi söyleyip gidemezdi. O alelade biri değildi, o Murat Sarper'di.

"Uğrunda her şeyi yaptığını söylediğin kadın için affetmek zor olmamalı Sarper!" Sözlerim sertti ama beni affetmesini istiyordum, affetmesi için her şeyi yapardım. Murat yerinde aniden durakaldığında, battıkça batıyor onun çekip gitmesini hazmedemiyordum! Hiç yokmuşum gibi davranamazdı! Arkasını dönüp de gidemezdi! Gitmesine izin veremezdim! Kafasını bana doğru döndü ama ayakları yerinden kıpırdamadı! Hayal kırıklığıyla baktı yüzüme!

"Lavin Yılmaz kendinde bu yüzü nasıl bulabiliyorsun?"

Soru gibi değildi isyandı. Neden bunu yapıyorsun der gibiydi. Seni sevmem sana ayrıcalık vermez der gibiydi! Ve ben beni seven adamın bile önceliği değildim!

"Uğrunda savaştıkların için nasıl bu duruma geldin anlayamadın mı hâlâ? Kefelerini eşitle savcı, adaletin fazlası da olmaz azıda!"

Sesi ürkütücü derecede soğuktu! Beni kendi adalet kefemde yargılamış ve kendince suçlu bulmuştu!

"DUR!" dedim. Daha ne kadar çırpınabilirdim bilmiyorum ama gitmemesi gerekiyor!

Gitmesine izin veremezdim ki bu halim onun bardağındaki son damlayı da taşırmıştı. Murat Sarper ilk defa kendini değil de beni suçluyordu...

"YETER LAVİN YETER! Görmüyor musun ya? Senin içinde HEP ama HEP ben yeniliyorum! Sıkıldım Lavin! SI KIL DIM! Bak söyleyemiyorsun bile? NEDEN LAVİN NEDEN? AAA pardon ben söyleyeyim; ÇÜNKÜ SEN BİR SAVCISIN! Benim gibi adamlarla senin işin olmaz senin! Çünkü benim gibi adamların kalbi olmaz Lavin Yılmaz! İstediğin zaman gelip gidebilirsin, istediğin zaman yaralarını sarabilirsin, istediğin zaman İSTEDİĞİN HER ŞEYİ YAPABİLİRSİN!... Peki ya ben Savcım, benim yaralarım ne olacak?... Sen birini sevme Lavin Yılmaz çünkü senin kibrin herkesin önünde! Çünkü senin gururun herkesten, her şeyden önemli! Sevme Lavin çünkü sen severken öldürüyorsun!"

Hani bilir misiniz fırtınaları, fırtınadan sallanan ağaçları ve kırılan dallarını! Kırılmaya yüz tutmuş, bir umut gövdesine tutunan dalları! Az önce üzerimden bir fırtına geçti! Bildiğim sağlam hangi dalım varsa bu fırtına beni yerle bir etti!

Bir insan daha ne kadar ölebilirdi? Ben zaten ölü bir çiçektim şimdiyse yaprağım bile kalmamış, bu fırtına beni yerimden sökmüştü. Ruhumun çatırdadığını duyuyorum, olmayan bir şey nasıl çatırdayabilirdi ki? Yere düştüm. Karanlıktı her yer! Karanlık boğazımı düğümlüyor, yutkunamıyorum! Kaybolmuş bir çocuk gibiydim. Neredeydim, nasıl buraya gelmiştim anlayamıyordum! İnsanın sevgisinin kalbinden büyük olduklarını söylerlerdi. Çocukken anlayamazdım o kadar büyük olan sevginin o kalbe nasıl sığabileceğini? Büyüyünce anladım sevgi bazen hüznü de yanında getirir, sevgi her zaman iyileştirmez kırıp döker de, bir insan çok sevse de affedemez ve sevgi kırgınlığa dönüşünce onu hiçbir şey toparlayamaz! Şimdi anlamıştım içimde yaşayan bir sevgi olduğunu, nasıl da acıyordu kalbim? Ama sevme denilmişti bana! Ben daha nasıl sevileceğini bilmezken! Sevmek istediğimi biliyorum sonrasında da sevmeyi ama hâlâ beceremiyorum! Şimdi de anlayamazdım bir insanın yokluğunda onu sevmeyi! Kaybedemezdim onu ama kendimi kaybetmiştim. Ne olmuştu bana böyle? Bir söz bin bıçak misaliydi, vücudumun her yerine saplanmış ve beni alaşağı etmişti! Ya sevmeliydim ya da uzak durmalıydım! Arası olamazdı bunun! Gri olmak her zaman suçlanmak ve arada kalmak demekti! Hayatta hiçbir zaman gri olamazdım! Yine de bence ben birini sevmemeliydim! Annem koymuş ismimi Lavinya'imiş başta. Lavin olsun demişler sonra! Aslında benim ismim heyelan çığdan gelmiyormuş! Ölüm çiçeğinden gelen bir ismi taşıyormuşum! İsminde bile ölümü taşıyan ben sevgiyi bile öldürmüştüm. Sanki herkese ölümü bulaştırıyor gibiydim ama bir tek kendimi öldüremiyordum! Ben yaşamaya devam ederken etrafımdakileri öldürmeye başlamıştım. Yabani otlar toparlanmalıydı yoksa en değerli bitkiyi mahvederdi...

🌌🌌🌌

Saat 11.55 tam beş dakika kaldı ve ben yarım saattir burada mavili beyazlı klasik hastane koltuğuna oturmuş 12'yi bekliyordum. Neden geldiğimi sorguluyor kalkıp gitmek istiyordum! Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Buraya gelmem bile o kadar saçmaydı ki... Niye bu kadar saçmalıyordum? Niye her şey benim için bir trajedi haline gelmek zorundaydı! Niye her şeyi bu kadar kendim için zorlaştırıyordum anlamıyordum. Belki de buradan psikiyatriye randevu almam gerekiyordu! Kendimden artık çok sıkılmıştım!

İçerideki son hasta da çıkınca ayağa kalktım ve kapıyı tıklattım, tanıdık sesin girin cevabıyla neredeyse vazgeçecekken vazgeçmemek için kendimi içeriye attım.

Kafası bilgisayardan kalkan doktor Burak'ın bakışları şokla yüzümde kalakaldı. Sonra ne yapacağını bilemeyerek ayağa kalktığındaysa ben çoktan kapıyı kapatmıştım.

"Lavin?"

Sakinliğimi koruyarak, "Uzun kalmayacağım." dedim.

Şoku hâlâ atlatamasa da, "Buyur!" dedi koltuğu göstererek. Niye geldin de demek istemiş olabilirdi!

"Sana sadece bir soru soracağım Burak, dürüstçe cevapla!"

Anlamayan bakışlarıyla gözleri yüzümü süzmeye başlayınca buna bir son vermesini bakışlarımla anlattım. Başını olur anlamında salladığında nasıl konuya gireceğimi bilemiyordum! O yüzden pat diye söyleyiverdim!

"Beni neden aldattın?" diye sordum ifadesizce. Amacım hesap sormak değildi sadece nedenini merak ediyordum. Diğer insanların doğru yapıpta benim göz ardı ettiğim durum neyden ibaretti? Yüzü düştü ve gözleri yüzümden ayrıldı. Bu zamana kadar utanmamıştı da şimdi mi utanıyordu? Gerçekten çok yazıktı!

"Lavin, ben çok üzgünüm!"

"Uzatma Burak!"

Sert çıkan sesim özrünün de üzgün olmasının da bir değerinin olmadığını söylüyordu. Sadece cevaplar arıyordum, sadece...

"Sana bir soru sordum cevap vermek senin için zor olmamalı!" dedim senin kelimesinin üzerine bastıra bastıra.

Gözleri tekrardan benimle buluştuğunda masanım kendine ait bölmesinden çıkarak bana doğru geldi.

"Otursana Lavin!" dedi rahatlıkla.

"Yüzleşmek istemiyor muydun Burak, yüzsüzleşme!" dedim sesim isyan eder gibi çıkıyordu.

Lavin Yılmaz, kendine bu yüzü nasıl bulabiliyorsun?

Kalbimin ortasındaki acı yine teklemeye başladı. Hata yapmıştım! Murat Sarper'i kaybetmiştim ve en sonunda kendimi de kaybetmiştim!

"Peki!"

Murat Sarper, her şey onda başlayıp onda çözülüyordu. En son onunla gelmiştik bu hastaneye, bana hayranlıkla bakan bakışları gözlerimin önünden gitmiyordu! O gözlerde artık hayal kırıklığı vardı! Artık özür dilesem bile geçmezdi... Murat Sarper beni kendi karanlığımda bırakıp gitmişti!

"Çok güzel bir kadındın Lavin. Seni ilk gördüğümde hani derler ya bu kadın benim olmalı, öyle düşünmüştüm. Hem zekiydin hem de güzel, çok güzeldin!" dedi sanki o günleri hatırlayarak. Bense laf söylememek için kendimi zor tutuyordum. Hiçbir kadın hiçbir erkeğin değildi, hiçbir erkeğin! Sevgilisi varken eski günleri hatırlayıp nasıl gülümseyebiliyordu? Sonra yüzü düştü.

"Seni neden aldattım bunu merak ediyorsun değil mi Lavin?"

Kaşlarımı yukarıya kaldırdım.

"Sadede gel Burak!"

"İşte bu tavırların Lavin!"

Bakışları bakışlarıma çarptı.

Tiksinir gibi yüzünü ekşiterek, "Senin bu sert, aşağılayan tavırların. Kendini herkesten üstün görmen! Sadece ama sadece kendini düşünüyorsun Lavin! İlgi odağı olmak istiyorsun! Hatırlıyor musun, ilk buluşmamızı? Gelmemiştin bile Lavin, gelmemiştin? Niye? Çünkü bir vakaya gitmen gerekmişti ve sen bana bir saniyelik bir mesaj yazacak vakit bile bulamamıştın!" dedi. Geçmişin kırıklıklarını üzerime döküyordu! Sustum.

"Hatırlıyor musun ilk defa seni öpeceğim günü?"

O an aklıma gelmişti, çok az kalmıştı beni öpmesine! İlk öpücüğümü almama...

"Engin aramıştı seni yine bir vakaya gitmen gerekiyordu! O gün beni orada tek başıma bırakıp gitmiştin!"

"Benim bir savcı olduğumu sen çok iyi biliyordun Burak!" dedim, sakın bu konulara girme diyerek. Benimle bunu bilerek yola devam etmişti!

"Sorun o değildi zaten!" dedi beni düzelterek.

"Sorun senin beni o günden sonra aramamış olman Lavin! Tamam seni anlıyorum işin bu ama beni orada bırakıp gittikten sonra hiç aramadın Lavin!"

Çıkarken özür dilemiştim ondan! Daha ne yapabilirdim ki?

"Hep Savcı Lavin'in, iş hayatı, onun prensipleri, onun seçimleri! Boğdun Lavin beni boğdun!"

Sanki o anlar tekrardan aklına geliyor gibi dolup taşıyordu! Madem benden bu kadar çok iğreniyordu neden hâlâ devam etmişti?

"Hıh, aldatılmama yol açtığım için, senin istediğin gibi biri olamayıp seni boğduğum ve beni en yakın arkadaşımla aldatmana sebep olduğum için affedersin!"

Uzun bir sessizlik yaşandı aramızda! Dahası var mıydı içinde?

Sevme Lavin, çünkü sen severken öldürüyorsun!

Boğulmuştu, Murat Sarper'de herkes gibi boğulmuştu. Onun derinliğinde boğulmak isterken ben onu boğmuştum. Git gelli hareketlerimle, belki de onun deyişiyle pervasızlığımla hayatını mahvetmiştim!

"Ben öyle bir şey söylemedim Lavin!"

"Ayrılabilirdin benden! Ayrıldıktan sonra istediğini yaşayabilirdin! Neden ya neden? Aklım almıyor, sevemediysen neden devam ettin?"

Bakışları bakışlarımdan ayrılıp önüne çekildi. Cevap vermeyeceği kadar kötü müydü?

"Çünkü Lavin, senin yanındayken insanların bana bakışı hoşuma gidiyordu!" deyiverdi. O an onun yerine ben yerin dibine girdim! Hem işimden yakınıyor hem de bundan prim mi kasıyordu?

"Sana yazıklar olsun nutukları çekmeyi istiyorum Burak ama biliyor musun ona bile değmiyorsun!"

Kapıyı açtığımda yeni sevgilisiyle karşı karşıya gelmiş sevgilisinin gülen yüzü beni görmesiyle soluvermişti. Onu es geçtiğimdeyse ismimi fısıldamış ama ben arkama bakmadan odadan çıkmıştım. Aynı şekilde asansöre doğru ilerlediğimdeyse bugün başıma daha ne gelebilirdi onu sorguluyordum. Murat karşımdaydı ve bakışları kızgınlıkla bana bakıyordu! Gözleri tamı tamın 10 saniye gözerimde durduktan sonra benden uzaklaştı. Etrafımdaki herkes gibi...


Loading...
0%