Yeni Üyelik
25.
Bölüm
@1benzen

Arkadaşlar uygulama hata veriyor bölüm listesini düzenleyemuyorum bu bölümden sonra Araf bölümünün okunması lazım.

Bölüm müziği:Kahraman Deniz: Uzak Gelecek

X:Kendime bir söz vermiştim ve sözümde durdum

Şimdi yalanlar var yamacımda Y:Ben de az değilim, ne dallara kondum!

Ama yuvam senin ağacında

X:Bize bu acılar anadan babadan kalmış, sevgilim

Y:Mutsuz hayatlar bize sıradan olmuş, sevgilim

X ve Y karışınca hayat tepetaklak oldu... İkinci kitap bitiminde bu bölüme geleceğinze dair söz verin bana! Unutmayın bu sözleri,

X:Kendime bir söz vermiştim ve sözümde durdum

Şimdi yalanlar var yamacımda

X:Sana bir söz vermiştim ve sözümde durdum

Olmak için doğduğuma dönüştüm

Söylesene anne hayatımın bittiği yerde yanımda olur muydun?

Kendimi hep adalet adı altında yetiştirmişken içimdeki cezaya yüz tutmuş duyguyu anlayamıyordum!

01.21

YAZDIĞIM KISMI OKUMAYANLAR OLABİLİR. TEKRAR SÖYLÜYORUM BU BÖLÜMDEN SONRA ARAF BÖLÜMÜNÜN OKUNMASI GEREKİYOR.

Adaletin fazlası da olmaz azı da! Beynimin içinde uğuldayan kelimeleri vardı... Söylediği her kelime, kalbimi delen bir bıçak gibiydi; her kelimesi beynimde uğulduyordu. Dünden beri düşünüyorum, neden diye? Neden ya neden? Neden ben hiçbir şeyi beceremiyorum? Neden hep bu konuma düşüyorum? Neden sürekli tavanla bakışıp bazı şeyleri kendime anlatmaya çalışıyorum? Çok sıkıldım her şeyden, olanlardan, hataları kendime mâl etmekten, en çokta kendimden! Kendime bağırıyorum, kendime! İradem iyice zayıflıyor! Ben mi seçtim bu hayatı sanki? Bir tek ben mi yanlışım? Dolup taştı içim ama gözlerimden bir damla yaş bile akamadı. İçim burkuluyor, anlamsız yavan bir yalnızlık hissediyorum; içimi durmadan deşen! Ben insanları olduğu gibi kabullenen bir insan olmayı istemez miydim sanıyorsunuz ama olmuyor! Yargılıyorum herkesi, hayatımdan geçen herkesi! Uzakta da duramıyorum şaka misali! Hani insanlar benden yorulmuştu ya, bende kendimden yoruldum! Olanları ne kadar düzelteyim dersem o kadar batıyorum! Keşke ruhumu çıkartıp yerine başka bir ruhu yerleştirebilmenin yolu olsaydı, benliğimi değiştirmenin bir yolu olsaydı! Murat Sarper haklıydı, ben kimseyi sevmemeliydim...

Dün gece birkaç eşyamı alıp evime gelmiştim. O evde daha fazla duramazdım, onun yüzüne daha fazla bakamazdım. Hayır, yaptıklarımdan utanmıyorum; hepsi gerçekti, ben gerçektim, o gün gerçekti! Sadece onu hiçbir zaman düşünememiş olmak, onunda bir insan olduğunu düşünmemek beni dibe çekiyordu! Murat Sarper'inde bir kalbi vardı. Tanrım, ben o kalbi kaç kere kırmıştım?

Eşyalarımı alırken onu hiç görmemiştim. Bugünse hastanede yüzüme bile bakmamıştı! Mesela neden evden gittin bile dememişti, bu kadar silikleşmiştim onun için belki de onun aklındaki Lavin sembolünü kendi kendime yıkmıştım. Nasıl o, o gün beni Tarık'ın eline teslim etmek zorundaysa bende o günkü olanları dinlemek zorundaydım! Dünkü tartışma konuya kapalıydı, ikimizde haklı ya da haksızdık. İkimize de bir şekilde pay çıkarabilsem de ben yine yanlış anlaşılmıştım! Murat kendisini kullandığımı düşünüyordu. Nasıl inanabilmişti ya buna, nasıl? Hiç mi anlamamış mıydı gözlerimden? Ben onun içindeki kırgınlığı görürken o benim içimdeki gerçekliği nasıl olurda göremezdi? Beni anlayamadığı için ona çok kızıyordum. Hayır, anlaşılamadığım için en çok kendime kızıyordum! Anlayamıyordum, insanlar beni niye anlayamıyordu? Merak etmiştim ya, benim diğer insanlardan neyim eksik diye? Bu konu hakkında düşündükçe düşünmüş ve en sonunda Burak'a kadar inmiştim. Mesela o beni neden aldatmıştı? Ne yapmıştım ona, Elif'ten ne farkım vardı benim? Neden beni değil de onu sevmişti? Sevebilirdi bunda sorun yoktu zaten ama anlayamıyordum işte! Neden beni aldatmıştı? Gitmek ve yüzleşmek istemiştim ki yüzleştiğime de bin pişman olmuştum. Eğer ki biz ayrılsaydık ve o, Elif ile bir ilişkiye başlasaydı bir şey diyemezdim. Bunları düşünmek hiçe savcım; o, bizi zaten en zayıf yerimizden vurdu. Konu zaten Burak değildi, Burak'ın bana yaptıkları değildi -yaptıklarını atlatmıştım- konu Murat Sarper'di. Her seferinde dönüp dolaşıp ona geliyordum. Sorun benim ona güvenemememdi. Hayır savcım; sorun senin, Murat'ın gerçekte olduğu kişiden korkman... İnsan güvendiği insanlardan korkamazdı, ben Murat'a güvenemiyordum! Belki de güvensizliğimin nedeni, babamın onu büyütmesiydi!? Yani o da babam gibiydi, belki de işimle onun arasında bir seçim yapsaydım ve onu seçseydim, beni babam gibi ortada bırakıp gidebilirdi!? Gerçekten bu ihtimali düşündün mü Lavin? Eğer hayatım güllük gülistanlık olsaydı hiç düşünmeden onu tercih ederdim, hiç düşünmeden... Ama hayatım beni terk eden insanlarla doluydu!

Bir suçlu mu arıyorsun savcım?

Bir suçlu aramıyorum ama o beni suçluyor, hem de onu severken! Zaten canımı bu acıtıyordu, ona değer vermiş olmam! Benim kurulu bir düzenim vardı, neden bu kadar içine girmişti; onu neden bu kadar içime sokmuştum? Aklımı kandırmaya gerek yoktu çünkü biliyordu, onun yanında birazda olsa kendimi bulduğumu ve kaybettiğimi. İnsan ona kendini öğreten bir insana karşı nasıl kibirli olabilirdi? Kibirli bir insan nasıl onu sevebilirdi? Aklım almıyordu, gerçekten aklım almıyordu... Bir de gururlu oluşum vardı. Gururlu olmak kötü bir eylem değildi. Kötü bir eylem olsa bile bana bu sözleri sarf etmeye hakkı yoktu çünkü ben kaç kere kabuğumdan çıkıp ona sokulmuştum... O, belki de tüm kabuğumdan çıkışlarımın bir oyun olduğunu sanmıştı; bu yüzden ben hem kibirli hem de gururlu olmuştum...

Gözlerimi kapattım!

Kendimden çok yorulmuştum!

Gözlerimi açtım!

Yapayalnızdım!

Söylesene anne ben nerede hata yapıyorum?

Şu an yanımda olsan sana soracağım onlarca sorum var...

Sen bilirsin, sen benim içimi bilirsin...

Anne, ben kibirli bir insan değilim...

Gözlerimi kapattım!

Kendimi hep adalet adı altında yetiştirmişken içimdeki cezaya yüz tutmuş duyguyu anlayamıyordum! Hem yapamazdım ki, gözümün önünde işlenecek bir cezaya göz yumamazdım. İki adamın da müzdarip olduğu işim, benim karakterim haline gelmişti. İşimi bırakırsam benden geriye ne kalırdı ki? Beceremezdim, tökezleyip düşerdim, kaldıranım olmazdı... Ayağa kalkamamaktan korkuyorum! Ben ayağa kalkamazsam işte o zaman yaşayamazdım! Yaşamamın bir anlamı kalmazdı!

Söylesene anne hayatımın bittiği yerde yanımda olur muydun?

Yoksa beni orada da mı yalnız bırakırdın?

Anne... Onun cümleleri o kadar ağırdı ki, altında kaldım.

Sevme dedi bana! Bende onun, beni sevdiği kadar onu seviyorum!

Ama anne o anlamıyor, onu ne kadar çok sevdiğimi anlamıyor!

Ona neden yalandan sarılayım, sırf çıkar için elimi kolumu neden bir adama dolayayım, onun kucağında neden bulunayım? Hiç mi düşünmüyordu bunu? Hiç mi ya bu kadın beni sevmese neden bunları yapsın diye düşünmüyordu?

Sevme demişti bana, bir insan karşısındakini sevdikten sonra sevme demek kolaydı.

Söylesene anne, sen severken öldürüyorsun ne demekti?

Ne yapmıştım ki ben ona? Hiç mi düşünmemişti ölümle aramdaki garip bağı?

Hayatımdaki herkes ölmüştü. Hiç mi düşünmemişti, sen severken öldürürsün cümlesinin ne anlama geldiğini? Düşününce her şey benim yüzümden olmuş gibi geliyordu. Annem sanki benim yüzümden ölmüştü, babam sanki benim yüzümden Yekta tarafından vurulup öldürülmüştü! Sanki tüm bunların sorumlusu bendim!

Küçüktüm...

Çok küçük...

Büyüdüm...

Hâlâ aklım ermiyor...

Kapı çaldığında irkilerek doğruldum. Pandufları giyerek ayağa kalktım ve zorlukla kapıya gittim. Kapıysa ısrarla sürekli çalınıyordu.

"GELDİM... KİM O?"

"Benim!" dedi sesinden anlamamı bekleyen Deniz. Gönül rahatlığıyla kapıyı açtığımda pijamalarla olduğum aklıma gelmişti. Zaten gözlerim uykusuzluktan şişmiş, saçım başım dağılmıştı! Dağnıklılık demişken evimde iyice dağılmıştı, ruhum gibi. Yine de ben pandudları ayaklarıma geçirmiş depresyonun en dibine vurmuştum.

"Hoş geldin?" dedim kapıyı hafif aralıkla açıp yorgun gözlerle ona bakarken.

"Hoş buldum da senin bu halin ne?"

Deniz kaşlarını çatarak bu halime bir anlam vermeye çalışıyordu. Anlayamazsın Deniz, anlayamazsın! Ben çok düşündüm ama yine de anlayamadım...

"Ne varmış halimde!" dedim bilip de bilmezlikten gelerek.

"İçeriye davet etmeyecek misin?"

"Ah, pardon gelsene!"

Kapıyı sonuna kadar açarak dağınıklığımı gözlerinin önüne sersemde onun gözleri benim üzerimdeydi! Ayakkabılarını çıkartmadan önce elindeki poşetleri bana verdi.

"Ne gereği vardı zahmet etmişsin!" dedim öylesine.

İçeriye girdiğinde kapıyı kapatmışken o da salonuma göz atıyordu. Hemencecik poşeti mutfak tezgahıma koymuş ve yanına dönmüştüm. Deniz de zaten o sırada koltuğa oturmuştu. Bense L koltuğun diğer kısmına geçtim. Hayır, zaten evimim pisliğini görmüştü; toparlayacak halim yoktu!

"Evden gitmişsin?" dedi soru sorar gibi.

"Hıhı!" dedim sonucunda burası benim kendi evimdi.

"Murat'a sordum bilmediğini söyledi."

"Gitmem gerekti."

Çünkü bir yerden yüz bulamıyordum, ondan gitmiştim. Hani ben gururluydum ya en çokta ondan gitmiştim! Ya da kibirliydim, onu evinde kalamazdım!

"Bir şey olmuş." dedi mırıldanarak.

"Murat sinir topu gibiydi bugün. Hem zaten geç geldi, gelince de ortalığı birbirine kattı."

Biz karşılaştıktan sonra mı gitmişti iş yerine? Bana olan siniri daha da mı artmıştı? Belki de onu terk ettikten sonra koşa koşa Burak'a gittiğimi zannediyordu!

"Klasik Murat." dedim ve gözlerimi halıya doğru çevirdim.

"Anlatmayacak mısın?"

"Neyi?"

"Neler yaşandığınızı?"

Koca bir hiçti, Deniz'in de bana kızmasını istemiyordum.

"Anlatırsam kızarsın bana. Boş ver, öğrenme sen!"

En azından evime kadar gelen bir Deniz vardı. Hoş onun da en yakın arkadaşı Murat'tı.

Onun da beni bırakması uzun sürmezdi!

"Kızmam!" dedi net bir tavırla. Gözlerimi ona doğru çevirdim. Arkadaşına neler yaptığımı bilseydi kızardı...

"Kızarsın Deniz, belki kıyametleri kopartmazsın ama kızarsın!"

Ve ben bir kişinin daha beni suçlamasını istemiyorum.

"Aşk olsun Lali şimdiye kadar ben neye kızdım? Gönül rahatlığıyla söyleyebilirsin! Hem Murat yeni gelen andezit taşlarıma da laf etti. Bir ton ondan azar yedim, dedim ki bende buranın ortağıyım! O zaman doğru düzgün şeyler al dedi! Ne dediğini bilmiyor ya, yakmış kafayı yakmış!"

Gözlerimi ona çevirdim. Takıldığım tek yer andezit taşı olmuştu! Murat'ı dinlemeyip andezit taşı mı sipariş etmişti! Ee yuh yani Deniz!

"Emin ol şu an onu çekiştirmek kadar iyi gelecek bir şey yok! Delirtti beni de!"

Deniz'in, Azra ve Murat'ın arasındaki kavgadan haberi yoktu galiba. Olsaydı bu kadar sakin kalamazdı. Belki de sen olayları çok büyütüyorsun Lavin Yılmaz...

"Ben bir haltlar yedim!" dedim isteksizce.

O ise gözlerimin içine merakla bakıyordu. Bense hâlâ söylemekle söylememek arasında gidip geliyordum!

"Seninle Murat'ı konuşurken duydum, Tarık mevzusunu!"

Şokla kaşları havaya kalktı, ne yani gerçekten hiçbir şeyden haberi yok muydu? Murat ona söylememiş miydi?

"Eee?"

"Sende Lavin'e söyleme falan deyince... Eee ama bende ne yapayım ya duymamam gereken bir şey vardı ortada bende doğal olarak merak ettim."

"Ve sende onu takip ettin?"

"Cık!"

"Takip ettirdin?"

"Daha kötüsü, üzerine dinleme cihazı taktım!"

"Pes Lavin!" dedi kızmıyordu aksine gülüyordu. Arkadaşını dinletmiştim, niye bana gülüyordu?

"Ee ne var bunda kızılacak? Sinirlenecek başka bir şey mi bulamamış?"

Çok güzel dedin Denizciğim ama devamı anlatabileceğim gibi değil.

"Tam olarak öyle olmadı!" dedim. Anlatmamalıydım!

"Neye kızdı ki o zaman, bir şey mi duydun? Tabii ya Murat saçma sapan bir şey söyledi orda?"

"Cık!" derken başımı aşağıya eğdim ve sustum!

"Lali söylesene ne oldu?"

"Özel!" diye mırıldandım. Anlasındı özelden ve sormasındı lütfen! Ki ben olsam sorardım ama o Deniz'di ve sormamalıydı!

"Oha!" dedi yüksek bir sesle ve bakışım ona yöneldi.

"Dur, dur, dur Lali!"

Kaşlarımı çatarak ona bakmıştım bir şey mi olmuştu? Öncelikle dudakları yukarıya kıvrıldı. Bu çocuğun aklından neler geçiyordu?

"Yoksa siz, sen ve Murat bir şeyler mi yaptınız?"

Kaşlarım iyice çatılmıştı, biz ne gibi bir şey yapabilirdik? Düşündüğüm şey olmamalıydı, fesat bir insan olarak kalmayı Deniz'in düşüncesine yeğlerdim! Hem Deniz'in gözlerindeki bu ışıltı da neyin nesiydi? Yüzümü ekşittim.

"Ay Deniz saçmalama!"

Bıyık altından sırıtmasındı artık!

"Yok hayır!"

Deniz iyice abartmıştı, hem de çok fazla! Biz doğru düzgün yakınlaşmayı bile beceremeyen iki insandık. Bu konuya nasıl gelmişti?

"Tamam savaşmadınız, sevişmediniz de ne oldu o zaman? Niye ikinizin de suratı beş karış?"

Dudağındaki gülümseme silinmişti! Deniz'den şu anda tiksinebilirdim. İyice batırmıştı, hem öyle bir şey olsa bile bundan ona neydi ki? İstersek sevişebilirdik de, bundan kime neydi? Sevişirdin öyle mi? Sevişirdim!

"Nasıl anlatabilirim ki?"

Biz sevgili değildik, iki arkadaşta, platonik hiç değildik. Birbirini seven iki aptaldan ibarettik, birbirini sevmeyi beceremeyen iki aptaldık.

"Söyle işte Lavin!"

"Anlarsın ya... Biz..." dedim nasıl devam ettireceğimi bilemeyerek! Şey biz kucaklaştık da diyemezdim yani! Bizi tanımlayan bir cümlede yoktu! Bir de kalbim şöyle atmıyor muydu, uyuz oluyordum! Murat yoktu işte, ne diye böyle hızlı atıyordu ki?

"Siz?"

Dudağımın bir ucunun kıvrıldığını hissediyordum.

"Biz o gün Muratla biraz yakınlaştık. Ve Murat'ta onu kullandığımı zannetti!"

"Bir dakika, bir dakika yakınlaşıp üzerine ses cihazı mı koydun yoksa denk mi geldi?"

Yüzümdeki gülümseme soldu!

"Her ikisi de!"

"Pes Lavin, pardon savcım; arada unutuyorum savcı olduğunu!"

"Of deme öyle savcı mavcı, zaten herkes buradan vuruyor! Bir de sen yapma!"

Tamam anladık savcıydık! Savcı da savcı, sıkıldım ya! Deniz'in bir eli omzuma dokununca gözlerim tekrardan ona çevirdim, bana her şeye rağmen şefkatle gülümsemeye devam ediyordu.

"Kızdı bana baya, kibirli ve gururluymuş öyle söyledi." dedim sakince.. Keşke bu sözlerin içimde nasıl bir fırtına koparttığını anlayabilseydi. Boğazım düğüm düğüm olsa da konuşmaya devam ettim.

"Bir de ben kimseyi sevmemeliymiş öyle söyledi!"

Canım yanıyordu, bu laf o kadar canımı yakıyordu ki sanki yediğim her lokma boğazıma diziliyordu. Sanki nefessiz kalıyor yutkunamıyordum. Her kelimesi beni yerden yere vuruyordu!

"Deniz ben gerçekten sevilmemesi, sevmemesi gereken bir insan mıyım? Anlayamıyorum, bana o kadar çok kızdı ki, o kadar ağır konuştu ki... Tamam bende tamamen haklı değildim ama ona kimseyi sevme diyemezdim!"

İnsanın kalbine zift dökülmüş gibi acımasını bilmek istemezdim, hem simsiyahtı hem de acıtıyordu. Yavaşça başımı kendine doğru çevirip elini çenemden çekti. Yüzündeki merhamet içimdeki karanlığa bir parça ışık oldu. Tebessümü şu zaman kadar kimseden göremediğim saflıktaydı...

"Lali hepimiz sinirleniriz, hepimizin kızdığımız anlarda saçmaladığı olur! Sadece kötü bir ana denk gelmişsin; ikinizde kırmış, kırılmışsınız. Biraz şans verin birbirinize elbette düzelir bu aranızdaki!"

"Cık, hiçbir zaman düzelemez Deniz!"

"O niyeymiş?"

"Bunu söylemekten artık nefret ediyordum ama Murat ve ben farklıyız! Uğrunda savaştığımız şeyler farklı! Bizden olmaz Deniz. Biz birbirimize yıkımdan başka bir şey veremeyiz!"

Sonuç yeniden savcı ve suçlu ilişkisine dönmüştü. Bunu kendime bile söylemek istemiyordum, eğer şu an kendimi frenlemeseydim koşa koşa ona giderdim.

"Gel buraya!" dedi bana sarılırken. Ağlamak geldi içimden ama ağlayamadım. Çok yorulmuştum, son iki ay beni çok yormuştu. Sanki beyazlarım çıkmış yüzüm buruş buruş olmuştu... Yaşlanmıştım ya da içimde yaşlı bir kadın vardı ve çocuk tarafımı öldürüyordu!

"Deniz ben ne yapmam gerektiğini anlayamıyorum! Ondan uzakta olmuyor ona yaklaşamıyorum da!... Bu... Bu çok zor, çok zor... Offf..."

Dudaklarım titriyordu. Onu görmeyeli daha sekiz saat olmuştu ama özlemiştim! Nasıl bir şeydi bu sevgi, neden insan sevdiğini görmeden kendini ölü gibi hissediyordu?

"Çok sevdiğim bir söz vardır Lavin, gerçek sevgi daima bir yol bulmayı başarır diye. Unutma bu sözü Lavin, gerçek olduğunda bana da fısıldarsın!"

Gerçek sevgi daime bir yol bulmayı başarır!

🌌🌌🌌

Siyah korumalı kapı açıldığında arabamı bahçenin ortasına bıraktım. Zaten kısa kalacaktım, garaja park etmekle uğraşamazdım! Doğruca eve yöneldim ve anahtarımla kapıyı açtım.

Evin sıcaklığı ve kokusu bedenimi sardı, benim evimin bir kokusu yoktu. Kapıyı ardımdan kapatıp doğruca odama doğru çıktım, onun odasının tam karşısındaki odaya... İçeriye girdiğimde her şey yerli yerindeydi. Yorgundum ve dolabımın hepsini boşaltamayacak kadar halsiz hissediyordum bu yüzden birkaç eşyamı alıp gidecektim... Deniz'in dediğine göre Murat Sarper 45 dakika ya da bir saate buraya gelmiş olurdu. Onunla yüz yüze gelmek istemiyorum. Yüzüne bakamam... Birkaç tane gömlek, üç tane etek ve iki tane kumaş pantolon alarak düzgünce valizime koydum. Biri spor diğeri hafif topuklu olan ayakkabılarımı da almış ve valizimi kapatmıştım. Murat'ın gelmesine yarım saatten biraz az vardı, artık gitmeliydim.

Valizimi alıp odadan çıkıyorken içimdeki yalnızlık hissi giderek artıyordu! Genelde bu kapıdan her çıkışım Murat'ın odasında sonlanıyordu! Gözlerim odasına çevrildi! Karşımdaki oda resmen bana göz kırpıyordu, aşağısından gelen sarı ışık beni o odaya çağırıyordu. Oraya değil bu evden gitmeliyim. Ayaklarım merdivene yönelirken içimde hâlâ gidip gitmeme savaşı veriyorum. Birkaç adım atmışken indiğim basamakları geri çıktım. Bu hiç hoş değil! Neden onun odasına gitmek istiyorum ki?

Yavaşça odasının kapısını açtığımda odanın onsuz olması garip geldi! Kokusu odanın her bir yanını kaplamış olsa da yoktu! Odasına girdiğimde sanki daha önce hiç girmemiş gibi davranıyordum. Dolabına doğru yöneldiğimde bir kısmını açık bıraktığını fark ettim. Parfümü dolabın içinden deli gibi gözüme çarpıyordu! Gitmeliyiz buradan Lavin! Bence de gitmeliyiz ama dolaba!

Dolaba doğru ilerleyip parfümü elime aldım ve kapağını açarak burnuma götürdüm. Sandalın buram buram kokusu... Çok güzel koksa da Murat gibi kokmuyordu. Koku onu kullanan insanla güzelleşirdi, Muratsız sade bir sandal kokusu... Murat bu parfümden daha güzel kokuyordu! Parfümü yerine bıraktım. Ayaklarım beni istemsizce banyosuna götürmüştü. Murat'ın eşyalarını karıştırmam ilkti. Kendimi durduramıyordum!

Banyosu sandalımsı kokuyordu, ne yani zenginlerin suyu da kokulu mu akıyordu? O zaman yazıktı Sarper'e insan misafirine de kokulu su verirdi! Banyo dolabının sağ rafında bir diş fırçası, birkaç sabun ve tıraş köpüğü vardı. Tıraş köpüğüne gözüm aşinaydı ama çıkartamadım. Dolabın sol rafında ise vücut sabunları ve birkaç koku vardı. Kokuyu alıp burnuma götürdüğümde tütsü gibi koktuklarını fark edip güldüm. Sarper banyo yaparken tütsü mü yakıyordu?

Kokuları yerine bırakıp alt dolabı açtığımda havlular ve terliklerle karşılaştım. Sarper'in ayağı bence 43'tü ama yine de terliklerinin numarasına bakmadım! Sabunlarını ve şampuanlarını teker teker kokladım, şampuanlarının hepsi erkeksi kokarken sabunları daha soft, vanilyamsı kokuyordu. Hepsini ayrı ayrı beğendim! Birkaç yere daha baktıktan sonra gitmem gerektiğine karar verdim. Daha fazla burada duramazdım. Birazdan Murat gelecekti ve beni burada yakalamamalıydı. Banyodan çıktığımda tam arkamı dönecekken banyo bölmesinde çamaşır sepetinin kenarından sarkan kırmızı bir şey dikkatimi çekti. Kaşlarım çatıldı ve kalbim hızla atmaya başladı. Klasik beyaz gömleğiydi ama üzerinde kırmızı bir şey vardı, yine istemsize oraya giderek çamaşır sepetini açtım. Gömleği elime aldığımda gözlerim şokla açıldı. Gömleği beyaz olmaktan çıkmıştı. Aklıma gelen tek düşünce üzerindeki kırmızılığın kandan başka bir madde olmayışıydı...

 

Loading...
0%