Yeni Üyelik
33.
Bölüm

Kapalı Kapılar

@1benzen

Senin kalbini kırmışlar

Yarım bırakmışlar

Yalan söylemişler Karanlıklar Güzeli...

Uykunu bölmüşler

Güvenini kırmışlar

01.28

Bir kaza... 8 yaralı, bir ölü... Olay ise çok tarjikomik...

Olay trafik polisine yakalanmak istemeyen genç şoförün; şoförün sevgilisi, erkek arkadaşı ve arkadaşın babasının da içinde bulunduğu arabayı sağa kırması ve ardından göl çalışması yapılan 3 metre derinliğindeki gölete dik bir açıyla çakılmasıyla başlıyor. Asıl olaysa arkasındaki çevirmeye takılmak istemeyen gençlerin onlarla birlikte arabayı sağa kırmasıyla devam ediyor. Ve evet o gençlerin arabası da dik bir açıyla gölete çakılıyor. Bu arabanın diğerinden tek farkı, arabadakilerin uyuşturucu kaçakçılığı yapması... Gecenin ikisinde gittiğim görevden saat altıda adliyeye döndüm ve şu an saat on. Olayı sorgulama aşamasındayım. Uyuşturucu kaçakçılarından biri öldü diğerleriyse yaralandı. Şoförün sevgilisinin ifadesi alındı ve babası kızını apar topar götürdü. Belki de bu yarım kalan bir aşka sebebiyet olacaktı, kim bilir? Şu ansa arkadaşını sorguya çekiyorum....

Ya da çekemiyorum, tam şu anda telefonu çalıyor ve izin alarak telefonunu açıyor. Telefonundaki sesi hoparlöre almasa da duyabiliyorum...

"Allah rahmet eylesin Berk!"

Bir ölü olma şansı yoktu... Berk'in yüzü aniden bozuldu ve şokla, "Kime n'oldu?" diye sordu...

"Yoda'yı kaybettik!"

"Si..." bize doğru döndü ve "Pardon!" dedi...

"Kapat Oktay kapat!"

Yoda ise yeşil oyuncağı, içinde uyuşturucu mu var diye paramparça edildi! Gerçekten Allah rahmet eylesin...

🌌🌌

"Deniz Bey yoklar ama Azra Hanım içerideler!"

"Teşekkürler!"

Azra'yla aramızda hiçbir sorunun olmadığını düşünüp selam vermek üzere Deniz'in odasına girdiğimde gözleri beni buldu ve şokla ayağa kalktı.

"Selam!" dedim normal bir şekilde ama Azra bana çok kötü kinlenmişti ki hiç beklemediğim bir tepki verdi.

"Sen hangi yüzle buraya geliyorsun?"

Azra bana neden böyle davranmıştı anlayamamıştım, sonucunda ona bir zararım dokunmamıştı. Hatta aramız gayet de iyiydi. Belki de Murat'ın acısını benden çıkartıyordu ama buna da hakkı yoktu, zaten Murat beni affetmişti... Hoş çıkartabilirdi de ama cevabını da alırdı...

"Hangi yüz?"

"Doğru Lavin, senin seçemediğim pek çok yüzün var! Yardım etmeye çalışan iyi kız, acı çeken masum kız ama aslında insanların güvenini kazandığı zaman onları ele veren kız? Şu an karşımdaki kim? Bunlardan hangisi? Belki de Murat'ın sevgilisi ya da? Söylesene sen şu an hangi yüzle benim karşımdasın?"

Azra yavaş yavaş bağırmaya geçmişken benim kaşlarım havalanmıştı! Bu dediklerinin hepsi bendim, sevgili kısmı hariç! Bunları Deniz deseydi anlardım ama Azra bu olayda dış kapının dış mandalı bile değildi! Ben onun yerinde olsam onu dinlerdim! Nedenini sorardım! Hem dışarıdan bakılınca Deniz ile evlenmesi onun için etik durmuyordu! Sonucunda o bir doktordu, insanları yaşatmak üzere mesleğini gerçekleştiriyordu. Bir mafya bozuntusu gibi görünen biriyle birlikte olması etik değildi...

"İleri gidiyorsun Azra Yalçın!"

"Aa pardon unutmuşum Savcı yüzünü!" elini sallayarak söylediği bu şey belki de aramızdaki son raddeydi!

"Azra olayın içinde bile olmadığının farkında mısın?

Azra'nın yüzü iyice beyazlamaya başlamıştı, vicdanımın beni rahat bırakması gereken yerdeydim.

"Yanılıyorsun, ben olayın tam da içindeyim!"

"Pardon? Neresindesin ki? O gün tek yapabildiğin kapıda beklemek olmadı mı? Deniz bile seni dışarıda tutarken acaba sen hangi yüzle bu olaya burnunu sokuyorsun?"

Bana doğru yalpalayarak bir adım attığında aniden durdu. İyi görünmüyordu, iyi görünmediği için ona cevap vermekte istemiyordum ama o inadıma saçma sapan konuşuyordu. Benim yerimde o olsaydı aynısını yapardı...

"Deniz'in eşi Murat'ın arkadaşı, 2 aylık değilim ben Lavin 5 yıllığım!" durdu ve gözlerini kapattı gözleri zorlukla bana ulaşırken Azra'nın bir şeyi olduğu apaçık ortadaydı. Ağzımdan çıkmak isteyen birçok kelime vardı, aslında beş yıllıktan uzun ve babamın onlara kardeş olarak biçtiği insandım! Ağzımda kaldı çünkü tam Azra bana bir adım attığı an galiba başı döndü, düşmeden hemen önce onu kollarından tuttum. "İyi misin?" Sesimi duymadığını düşünerek, "Şule bakar mısın?" diye telaşla bağırdım.

Azra'nın göğsü şiddetle inip kalkıyordu. Bir gariplik vardı. Hızlıca elini elimden çekti ve, "Bırak, dokunma!" dedi. Zorlukla ayakta duruyordu.

"Azra iyi değilsin bırak yardım edeyim!"

"Senden gelecek yardımı da yararı da istemiyorum!"

🌌🌌🌌

Yoda ölmüş yerine yenisi gelmişti ama koca adam, tıpatıp benzeri olan yodanın bile eskisi gibi olmayacağını söylemişti; halbuki birebir aynıydı! Yollarımızı birleştiren insanlar değildi, onların ruhlarıydı. Bir annenin iki tane kızı yoktu, ikisinden de bir tane vardı! Şu hayatta her şeyden bir tane vardı; canlı, cansız! Değerini bilene!

🌌🌌

"Deniz Bey içerideler!"

Deniz'in odasına doğru yöneldiğimde kapıya doğru geldiğini gördüm, beni gördüğü an o bıkkınlığı yüzüne yansımış ve yerinde duraklamıştı. Bense hiçbir şey olmamış gibi odaya dalmış ve yüzüme tatlı bir gülümseme yerleştirerek, "Selam!" demiştim. Dün geldiğim yetmemiş gibi bir de şimdi gelmiştim. Ondan önceki günde geldin! Affedene kadar her gün geleceğim!

"Lavin çık odamdan!" dedi sert bir şekilde. Halbuki odasına girmemiştim bile. Belki de

Deniz'i savcıya hakaretten içeriye tıktırmam ve beni affedene kadar çıkarmamam gerekiyordu!? Seni şakacı...

Yüzsüzlükte benim gibi olun! Yerinde ve zamanında, kişisine özgü yüzsüzlük... Kapıdan içeriye giremeden Deniz önümü kapatmıştı.

"Konuşmak istiyorum!"

"Ama ben istemiyorum!"

Çocuk gibi odasının kapısını yüzüme kapatmış ve kilitlemişti. Bense şaşkınlığımdan çıkıp kapısını yumruklama aşamasına geçmiştim!

"Deniz bak aç kapıyı!"

Deniz Bey masasına geçerken birden durdu.

"Deniz konuşalım!"

Geri döndü ve perdesini, camını tamamen kaplayana kadar aşağıya indirdi. Bense vazgeçmiyor kapıyı yumrukluyordum.

"DENİZ!"

Şule'nin, "Lavin Hanım Deniz ve Murat Beyin odasında ses yalıtımı var!" dediğinde elim kapıda durmuştu. O sırada Murat'ta odasından çıkmış ve kaş göz işaretiyle n'oluyor diye bana sormuştu! Bense hiçbir şey yapmadım bakışlarımı ona yollamıştım.

"Selam tel tokan var mı?"

Kaşları çatılan Şule anlamayarak, "Var Lavin hanım!" demişti.

"Verebilir misin iki dakikalık bir işim var?"

"Lavin?" diyebilmişti Murat sadece! Şule'ninse gözleri sorar gibi Murat'a çevrilmişti ve Murat sırtını aşağıya bakan, aşağıdan teras gibi görünen bölmenin tırabzanlarına dayamış, kollarını göğsünde birleştirmişti.

"Ne haliniz varsa görün!"

Bense mutlulukla Şule'ye döndüm. Şule'yse birkaç saniye bana bakıp en sonunda tel tokasını saçını bozmak suretiyle çıkarıp bana vermişti! Bense aldığım gibi kapıya yönelmiştim!

"Bu kapıları onunla açamazsın!" dedi bilmiş bilmiş.

Murat'a göz devirip tel tokayı deliğe soktum ve içindeki kilit noktalarıyla oynamaya başladım. İki dakika geçmişti ki Murat zaferini kutlamaya başlamıştı, açılması gerekiyordu artık! Allah ne verdiyse sinirle kapıya dalmış ve küçük bir tık sesi duymuştum. Tel tokayı delikten çekmiştim. Bir sorunumuz vardı... Bir suç işlemiş edasıyla Murat'a döndüm!

"Bir sıkıntımız var!"

Kaşları çatıldı ve soran gözlerle bana baktı.

"Galiba Deniz'i tamamen odasına kilitledim!"

Tel toka anahtar mekanizmasının içinde kalmıştı. Murat ise garip bir şekilde gülmeye başlamıştı! Ne yapsaydım Deniz'de açsaydı kapıyı!

🌌🌌🌌

Dakikalar sonra -ki Murat'ın kahkahaları bitmiş millet başımıza üşüşmüştü- Murat Deniz'i aramış ve kapıyı açmasını söylemişti. Deniz ise bence küfür etmişti, bunu Murat'ın sinirle sen bilirsin demesinden anlamıştım. Bense arkadan tüm işi bozarak onu odasına kilitlediğimi söylemiştim. Anlamayan Deniz kapıya gelmiş-ki bunu kapının kolundan anlamıştık- ve açamamıştı. En sonuna tekrardan Murat'ı aramıştı ama bu sefer de Murat açmamıştı. Yine Deniz telefonuyla bir görevliyi aramış ve görevli gelmişti. Şu anda ise kapıyı açmaya çalışıyordu.

Bana kalırsa tüm bunlar Deniz Bey'in suçuydu! Benimle konuşsa ya da kapıyı yüzüme çarpmasa bunların hiçbiri olamayacaktı. Camın ardından arada bir bize ama genelde görevliye bakıyordu! Birkaç saniye sonraysa kapı açıldı ve Deniz sinirle dışarıya çıktı. Halbuki rahat bir nefes alması gerekirdi!

"Ya siz ne yapmaya çalışıyorsunuz? Hayır anlamadım derdiniz ne ya sizin? Bir insan konuşmak istemiyorsa konuşmaz!"

Yüzü sinirle bana doğru döndü ve konuşmaya devam etti. Bense gülmemek için zor duruyordum. Bence Deniz bana olan sinirini bir kenara bırakmalı ve gülmeliydi! Bir daha başına böyle bir şey gelemezdi.

"Sana kalmaz bu anlıyor musun?"

"Deniz!" dedi Murat uyarır bir tonlamayla!

"Ne hakla ya, sen ne hakla benim odamın kapısını kilitlersin?"

Sonunda kendimi tutamayıp bu söylediğine gülmeye başladım. Bir insan sinirliyken ona gülerseniz sonuçları çok fena olabilirdi.

Benim Deniz'i kilitlediğim yoktu! O sırada bir gülüş sesi daha bana katıldı.

"Deniz sen kendini odaya kilitledin ya!" dedim!

"Cık, Lavin! Unuttun mu sen kilitledin!" dedi Murat şakayla!

Deniz sinirle bize bakmadan odasına doğru yürüdü ve kapıyı sertçe çarptı! Kapanmayan kapı o şiddetle tekrardan açıldığında görevli sadece birkaç adım gerideydi!

Buna sinirlenen Deniz kapıyı tekrar tekrar çarptı. Ve en sonunda bundan da vazgeçti sinirle masasından bir şeyler alıp yüzümüze bakmadan yanımızdan geçtiğinde, bir de peşine ben takıldım! O sırada Murat'ın sesiyle ona doğru döndüm.

"Lavin!"

Bakışları yapma der gibiydi! Bense yine bildiğimi okuyup koşarak Deniz'i takip ettim! Tam arabanın kapısını açacakken kapıyı kapattım. Denizse aniden bana doğru döndü! Bu gidişle sinirinden payıma düşeni alacaktım!

"Deniz lütfen!"

"NE LÜTFENİ LAVİN? NE İSTİYORSUN YA? BAK İSTEDİĞİN GİBİ OLDU, DAHA NE İSTİYORSUN?"

"Dinlemeni istiyorum Deniz, beni dinlemeni!"

"Peki ya sen savcı, sen dinledin mi beni? Ben sana o gün bir masal anlatmadım Lavin, ben sana o gün tüm gerçekleri anlattım! Sen ne yaptın? Yok saydın, her şeyi ya her şeyi!"

Sinirini kusuyordu, bu ikimiz içinde güzel bir durumdu çünkü bana kırgındı ve kırgın insanlar sevdiği insanların karşısında hep bir kale gibi duramazlardı...

"Bilmiyordum!" dedim acıyla.

"Bilmiyordum Deniz, bana hiç söylenmediniz ki! Söylemediniz!"

Anlamayan bakışlarını sundu. Murat Deniz'e haber vermemiş miydi?

"Her şeyi öğrendim Deniz! Tüm gerçekleri! Anlatsaydınız anlardım ben! Yıllardır yanımda olduğunuzu bilseydim anlardım Deniz ama ne sen ne de Murat bana hiçbir şey anlatmadınız!"

Beni bir kabusa inandırmaya çalışmışlardı. Aynı durumda suçlu olmasaydım şu an onun benim peşimden koşması gerekirdi. Çünkü beni resmen bir yalanın içine sürüklemişlerdi...

"Ne saçmalıyorsun Lavin?"

Sesi bilmeme havası içinde çıkıyordu ama bakışlarında korku vardı.

"Burada söyleyemem Deniz!"

"Yekta..." diye mırıldandı.

"Yekta'yı mı öğrendin?"

Deniz'in şok içinde söylediği bu şeye anlam verememiştim. O da mı biliyordu Yekta'nın öldüğünü? Ya da başka bir şey miydi? Başka ne olabilirdi ki?

"Evet!" dedim neye evet dediğimi bilmeden. Deniz'in ağzı şoktan iyice açıldığında, başka bir şey olduğuna karar verdim. Deniz bir şeyler mi saklıyordu? Belki de Murat'la birlikte! Ya da hepsi bir kuruntuydu, belki de Deniz Yekta'nın öldüğünü öğrenmiş ve bana hatta Murat'a da söylememişti.

"Ooo kimler varmış burada kimler?"

Nereden çıkmıştı bu adam? Ve kimdi? Deniz arkasını dönmüş ve neşeli çıkan bir sesle, "Yunus Bey?" demişti.

"Gidiyor muydun, kaçırsaydım vallahi çok üzülürdüm!"

Kısa bir tokalaşmadan sonra adam bana selam verip Deniz ile koyu bir muhabbete giriş yapmışlardı. Benim muhabbetim ne olacaktı? Mesela Yekta hakkında ne biliyordu ya da biliyor muydu? Belki de Murat'ın bana eskiden hep beraber olduklarını söylediğini bilmiyordu. Bunların hepsi bir kuruntuydu... Hem bu Yunus Bey nereden çıkmışsa oraya dönsündü çünkü çok yorulmuştum!

🌌🌌🌌

Beş dakika tam beş dakikadır Deniz ile Yunus denilen adam ayaküstü konuşuyorlardı, Azra nasılmış, adamın kızı, eşi nasılmış? Büyük kızı nereyi kazanmış, ooo mimarlık mı? Hemen bir yer bulurlarmış! Bizim yok ki bir torpilimiz! Zaten torpile de karşıyım! Murat'a da söylemeliyim o kızı torpili yüzünden almasınlar diye! Sana ne Lavin Yılmaz, adamın kendi yeri! Onun yeri benim yanım, bu durumda DESTMAR benimde yerim oluyor, unuttun mu? Babamın parasıyla yapıldı her şey! Babamın da bana tek kuruş bırakmayıp Murat ile Deniz'e koca bir servet bırakması da ironi gibi bir şeydi!

"Yunus Abi!"

Murat ise neşeli çıkan bir sesle araya dalmış ve Yunus ile tokalaşmışlardı. Bu Yunus Bey Abi kaç yaşındaydı? Çok genç duruyordu, anlaşılan genleri sağlamdı!

"Vallahi çok hayırsız çıktınız çocuklar, insan bir arayıp sorar! Özellikle de sana çok darıldım Deniz, evlenmişsin el alemden duyuyorum! Kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz yahu bir mail falan atsaydın!"

"Attım abi atmaz olur muyum? Sekreterine söyledim hatta! Hatırlasana Murat, kaç kere arayıp telefonuna ulaşamamıştık sonra da sekreterine ulaşmaya çalışırken kahveni çizimlerinin üzerine dökmüştüm!"

İkinci bir koyu sohbete girilmek üzereydi anlaşılan, yavaş yavaş kaçmalıydım belki de? Ama merakımdan da çatlayacaktım!

"Haa, şey, ertesi günü toplantımız vardı! İşi alamadığımız! Abi asıl sorun senin sekreterindeydi, sürekli randevu alın deyip durdu!"

Yunus Bey Abi birkaç üzgünüm laflarından sonra Deniz'i mi affetti kendini mi affettirdi anlayamadım! Ama gitmem gerekiyordu, çok sıkılmıştım! Süs bebek misali ortada duruyorum ve sürekli gülümsemek zorunda kalıyorum...

"Murat sende ne var ne yok?"

"İyi abi işler gayet iyi gidiyor!"

"Onu demiyorum yahu var mı hayatında birileri? Kara, kıyı, evlilik yahu evlilik görünüyor mu?"

Var Yunus Bey Abi, var! Allah'ın hakkı üçü geçti diyorum, beyefendi benimle oynuyor! Gelse güzelinden bir evlenme teklifi etse durmam yıldırım nikahını basarım... Siz daha sevgili değilsiniz Lavin! İroni iç ses, ironi...

Murat'ın yüzüne doğru bakmak istedim ama kenardaydım, ileriye çıkmam çok saçma olurdu, dönüp de bakamazdım.

"Var abi!" diye mırıldandı Murat Sarper! Başımı kaldırıp ona baktığımda gözleri bana çevrildi. Karayı kıyıyı bilmiyorum ama bana çoktan güneş doğmuştu!

"Kız arkadaşım Lavin!" diye tanıttı.

Birinin Murat Sarper'e sevgilisi bile olmadığımı hatırlatması gerekiyordu zira gözleri bana öyle bakarken ben hatırlatamıyordum!

"Tanıştık, tanıştık Lavin ile!"

"Serdar Abi'nin kızı!" diye ekledi Deniz, bakışlarım ona döndü! Hani biz küstük Deniz Bey?

"Yılmaz olan mı?"

"Hıhı!" diye mırıldandım bir de bana sorun der gibi!

"Tabii ya kızım savcı diye gezinirdi! Çok bahsederdi kızım senden! Çok severdi seni başın sağ olsun!"

Murat'ın koluna tutunma ihtiyacı duydum. Çok mu severdi beni? Ne kadar?

Yalnızlığından öldürecek kadar mı çoktu, ne kadar çoktu mesela? Bana kalırsa beni hiç sevmemişti, yalnızlığından öldürecek kadar sevmemişti!

Yapmacık bir şekilde, "Dostlar sağ olsun!" diye geçiştirdim. Murat kolunu elimden kurtarıp belimi sardı. Öylesine bir konu açıldı her zamanki gibi; ama geçmişim asla peşimi bırakmadı, her zamanki gibi!

🌌🌌🌌

Hava iyice bozmuş ve yağmur yağmaya başlamıştı. Onlarsa Murat'ın odasında konuşmaya devam etmişti bense gülümsemeye, neredeyse bundan bir saat sonra Yunus Bey Abi kalkmaya karar vermişti.

"Allah'a emanet olun çocuklar, bu sefer arayı bu kadar uzatmayalım! Tamam mı?"

Gülüşmeler ve vedalaşmalar! Yunus Beyin odayı terk etmesi ve hepimizin aynı odada durakalması, oturduğumuz yerde bürünen sessizlik. Ne kadar şey yaşamışlardı! Bensiz geçen senelerin hepsinde babam vardı! Babamsız geçen hayatlarında da ben...

Komikti...

Yağmurun bir yandan camlara vuran sesi diğer yandan koca bir sessizlik! Söylesene yağmur, mahrum kalan bir tek ben miyim? Bazen yüreğimin ortasına koca bir öküz oturuyordu! Babamın beni bırakmasını sindiremiyordum! Hangi insan sindirebilirdi ki bunu? Murat'lar için çok seviniyorum, bilmiyorum ki onların başına nelerin geldiğini? Ama bu koyuyordu, kendi kızının başını bile okşamamışken ona hayran iki tane adam yetiştirmişti! Kıskançlık değildi içimdeki bu his bilakis sevdiğim adamdı karşımdaki, onun mutlu olmasını benden daha çok kimse isteyemezdi! Ama dediğim gibi üzülüyor ve üzüldüğüm için kendime kızıyordum.

"Söylesene Deniz..." diye mırıldandım!

"...Ben de senin kardeşin değil miyim?"

Yere bakarak söylemiştim üzerime çekilen gözler umurumda bile değildi. Sessizlik devam etti, ne Deniz'den ses çıkıyordu ne de Murat'tan! Büyük bir sessizlik; etraftaki beni sömüren değil lafımı duyuran! Ne zannediyordum ki, Murat beni kabullense bile Deniz'de mi kabullenecekti? Kabullenmezdi. Murat bana hiç darılmamıştı, beni affetmişti; Deniz bana çok kızmış, bana küsmüştü. Sessizlik bana ağzımın payını verdi.

"Peki, anladım!" diye devam ettim ve ayağa kalktım! Çabalarım boşunaydı! Deniz beni asla affetmeyecekti... Hem neden kendini affettirmesi gerek kişi ben olmuştum ki? Bana bir kabusu yaşatmıştı, benden gerçekleri gizlemişti... İçimdeki sevecen yana yeniliyordum...

"Murat ben dışarıdayım!"

Kapıya doğru yöneldiğimde Deniz'in sözüyle durakaldım.

"Bir daha tel tokayla beni içeride bırakmayacağına söz verirsen?" diye mırıldandı. Ona doğru döndüm.

"Söz verirsem?"

"Söz verirsen işte!" dedi. Eskiden gülümsediği gibi gülümseyerek ardımdan ayağa kalktı!

"Söz verirsem ne?" dedim!

"Barışırım!" dedi!

Lavin Yılmaz, can dostunu kaybetmişti; Lavin Yılmaz'a bir kardeş bahşedilmişti! İçimdeki duygular karışmıştı; mutluluktan mı gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı yoksa üzüntüden mi? Daha fazla dayanamayarak kollarımı Deniz'e sardım. Bir abinin, bir kardeşin kollarının arasında olmak gibiydi...

"Söz!" diye mırıldandım!

"Savcı Lavin Yılmaz sözü!"

"Çok özledim seni aptal!" dedi tatlı bir şekilde ve ardından saçımı karıştırmaya başladı. Bense geriye doğru çekilerek, "Aptal?" diye sordum.

Elleri belimden ayrılmıştı.

Murat'a doğru dönerek, "Abi, sevgilin ya da her neyinse senin zulanı da patlattı haberin olsun!" dedi. Resmen sırrımı ifşa etmişti, hani dostluk hani veraset, hani şerafet? Ne saçmalıyorsun Lavin! Omzuna hafifçe vurdum.

"Ya Deniz ya hani söylemeyecektin? Söz vermiştin bana aşk olsun!"

"Ne zulası?"

"Hayır ya yapmadım öyle bir şey, arkadaşın intikam alıyor!"

"Silahının olduğu yeri!"

Murat'ın inanamayan gözleri beni buldu! Omuz silktim!

Tatlı tatlı, "Artık kızamazsın ki bana!" dediğimde odayı büyük bir kahkaha sesi aldı!

"O zamanda kızmazdım!" dedi.

"Çünkü arkadaş o zamanda sana yanıktı!" dedi Deniz Murat'ın sırrını ifşa ederken.

"Deniz!" dedi Murat uyaran bir sesle!

"Ee abicim yalan mıydı? Söylesene, sen değil miydin..."

"DENİZ!"

"Ne sen değil miydin?"

"LAVİN!"

"Allah Allah ya bugün hepimizi satma günün mü senin be?"

Murat'ın sorusuyla Deniz kahkaha attı.

"Çok fazla içimde kaldı ne yapayım?"

"Ya söylesenize Murat değil miymiş?"

Deniz fermuar misali ağzını çektiğinde, "Benden bu kadar!" dedi.

"Ay al birini vur ötekini Serdar'da sizi nasıl yetiştirdiyse artık!"

Ben şakayla söylemişken ikisinin de suratı ciddileşmişti. Ne vardı ki dediğimde? Serdar ve biyolojik babam aynıydı!

"Hadi bana müsaade!" dedi Deniz ve benimle vedalaştıktan sonra odadan çıktı.

"Bizde çıkalım mı?" diye sordu Murat. Başımı sallamakla yetindim. Eşyalarını toplaması birkaç dakika sürdü bense çantamı alarak onu ayakta bekledim. Sonrasındaysa elini bana uzattı, bir zamanlar bana çok uzakta olan elleri şimdi ellerimdeydi, güvenli sahamdı!

"Murat ne sen değil miymişsin?"

Murat fazla çıkmayan bir sesle güldüğünde kapıya doğru yürüyorduk.

"Yaa söylesene!"

"Çok tatlısın Lavin!"

Kapıdan çıkmış ve arabaya doğru giderken yüreğim kıpır kıpırdı. Bunun anlamı neydi, ruhum mu rahatlamıştı?

"Ama böyle kaçamazsın!" dedim tatlı bir şekilde! Murat ile arabaya giderken önüne geçtim ve onu durdurdum.

"Yaa söylesene!" dedim aynı ses tonumla. Murat'sa bıyık altından gülmeye devam ediyordu.

"Ne söyledin Deniz'e!"

Bana doğru geldiğinde yerimden kıpırdamadım. Yer, zaman hiçte umurumda değildi bence beni tam da şimdi öpmeliydi!

Kulağıma doğru eğildi ve ,"Lavin'siz nefes alamıyorum!" dedi. Sonra kokumu içine doğru çekti ve kulağımın hemen altına bir öpücük kondurdu.

"Lavin'siz uyuyamıyorum!" dedi gülüş sesi kulaklarıma çarptı.

Bense burada kendimden geçmiş bir durumdayım, onu öpmemek için deliriyorum. Kulağına doğru kaldırdım başımı ve bende fısıldadım.

"Allah'ın hakkı üçtür Murat Sarper!"

Ve rastgele çenesine bir öpücük kondurup ondan sıyrıldım!

🌌🌌🌌

Yanağımda hissettiğim öpücükle bir elle sarılmam bir oldu!

"Şefim bugün mönümüzde ne var?"

"Çırak makarnayı fırına vereceğim!" dedim. Ona doğru yaslanıp yanağına bir öpücük kondurdum.

"Hmm!" dedi gülüşü sesine yansıyarak!

"Makarnayı fırına mı vereceksin?"

"Hı hı!"

"Güzelim, deyimi yanlış biliyor olabilir misin?"

"Yuh!" dedim ocağın altını kapatıp ona doğru tamamen dönerken!

İki elini havaya kaldırdı! Suçsuz olduğunu belli eden bir tavırla!

"Murat..." diye mırıldandım a'yı uzatırken!

"İleri gidiyorsun!"

"Güzelim tamamen fesat anladın!"

Yanağındaki tek gamzesi beliriyordu, bana gel de beni ÖP diyordu...

"Deyimin anlamını bilmiyorsun galiba güzelim!" dedim sevimsiz bir tavırla.

Saçlarımın öne gelen kısmını elinin tersiyle geriye itti ve eli kaküllerimle oynamaya başladı.

"Evlenmeden olmaz Lavin!" dedi ciddi ciddi! Bense buna büyük bir kahkaha attım.

"Bu bir evlenme teklifi mi Sarper?"

Eli belime sarılırken beni kendine doğru çekti.

"Nasıl anlarsan Yılmaz!"

Dudaklarından çıkan her bir harfi takip ettim! Murat Sarper'i artık öpmeliydim! Elimi sakalına koydum ve sakal telleriyle oynamaya başladım...

"Hmm, yalnız... ben... çok yanlış anladım! Onu ne yapacağız Sarper!" dedim dudaklarına doğru yaklaşırken!

Eli çeneme ulaştı ve baş parmağı çenemin önüne geldi.

"Arsızsın..." diye mırıldandı. Nefesi suratıma çarparken kendimden geçiyordum! Neydi bu, içki yudumlamadan sarhoş olmak mı? Dudaklarına daha da yaklaştım.

"Telefon çalmıyor..." diye mırıldandım.

"Odaya da kimse dalmıyor..." diye mırıldandı!

"Seni tam burada öpebilirim Sarper!"

"Beni tam da burada öpebilirsin Lavin!"

Dudakları dudaklarıma değdi mi değmedi mi bilmiyorum ama biz sanki kötüyü çağırmışız gibi yakınlardan bir yerden cos sesi gelmeye başladı.

"Makarna!" diye hiddetle arkama döndüm.

Tencerenin altını kapatırken Murat tencereyi almıştı.

"Hay başlayacağım böyle işe!" dedim sinirle. Neye sinirlenmiştim makarnaya mı yoksa asla buluşamayan dudaklarımıza mı?

🌌🌌🌌🌌

"Yarın boşum!" diye mırıldandım.

"Bende boşum!"

Camekanlı bölgeye çıkıp şömineyi yakmıştık. Yere minderleri serip üzerimize bir battaniye aldık. Sırt üstü minderlere uzandım. Murat'ın ise sağ kolu karnımın üzerinde yüzüyse bana dönük, yan yatıyordu. Hafifçe doğruldum.

"Kaçamak yapmaya ne dersiniz mimar bey!"

Başını sağa sola sallayarak, "Bayılırım!" deyiverdi.

"San Laçin'e gidelim!"

"Isınmamıştır orası!" diye karşı çıktı.

"Olsun baharda çok güzel oluyormuş orası! Hem bungalov evlerde kalırız olmaz mı?"

"Hmm!"

"Hem orada bizi rahatsızda etmezler!" dedim Murat'a göz kırparken!

"Hmm!"

"Gidiyor muyuz?" diye sordum heyecanla!

"Gidelim güzelim... Gidelim!"

Yerime geri yattığımda Murat'ta başını başımın hemen yanına koymuş ve saçlarımın arasına bir öpücük kondurmuştu.

"Lavin ne var sende?" diye sordu.

"Ne varmış ki?" diye sordum başımı ona çevirip.

"Gençlik zamanlarımda çok büyük hatalarım oldu; içki, sigara içende bir insanım ama hiçbiri ne gözlerin ne de ruhun kadar bağımlılık yapmadı! Bir şeyler var sende, anlam veremediğim bir şeyler! Aşk ya da tutku gibi değil daha farklı, çok farklı şeyler var sende!"

Aynısını bende onun için düşünmüştüm, ruhuna müptezeldim! Ruhuna! Şu zamana kadar hiç bir şeye bağımlı olmamıştım, bağımlı olsaydım bırakamazdım ama şimdi tam da onun ruhunun bağımlısıydım, onu bırakamazdım...

"Bir şeyler var sende..." diye mırıldandım.

"Ruhumu ararken ruhunda kaybolduğum bir şey ve inan bana güzelim ne olduğunu ben dahi bilemiyorum!"

Aramızdaki çekimi yanıp tutuşan ruhlarımızı hissetmemek işten bile değildi!?

"Ama aşk değil ya da tutku, bilmiyorum çok garip!"

Sevgi miydi saygı mıydı? Ne vardı onda, tüm dünyanın unuttuğu ama bir tek onda bulduğum! Aşıktım ama bu aşık olmaktan da başkaydı!

Teni tenime sokuldu, sakalları beni gıdıklayınca kıkırdadım.

"Yaa kılçığın batıyor!" dedim şakayla.

"Kılçık?" dedi doğrulurken! Elim sakallarına gitti.

"Kılçık..." diye mırıldandım. Gözleri gözlerimden ayrıldı. Başını göğsüme koydu!

"Bugün beni kız arkadaşım diye tanıttın?"

Sevgilim bile diyemedin biz neyiz Sarper?

"Hıhı!"

"Ben senin neyinim Sarper? Mesela elini tutabiliyorum ama neyin olduğumu bilemiyorum!"

Başı göğsümdeyken yüzünü bana doğru çevirdi. Cevabım açık değil mi der gibi yüzüme bakıyordu. "Murat!"

Ardımızdaki kapı yumruklanmaya başlayınca yerimden sıçradım, biri bağırmaya başladı. Bu Deniz'in sesiydi, Murat'ın gözleri korkuyla gözlerime ulaştı! Hemen ayağa kalktığında bende peşinden onu takip ettim. Camekanın kapısını açtığında Deniz karşımızda sırılsıklam ıslanmış, berbat bir haldeydi! Nefes nefes kalmıştı. Bir şeyler olmuştu... Kötü bir şeyler...

"Deniz n'oldu?" dedi Murat korkuyla.

"Murat..." diye mırıldandı Deniz ve gözleri doldu. Çok kötü şeyler olmuştu... Çok kötü...

"Murat..." diye mırıldandı ve gözlerinden bir damla yaş aktı.

"Azra..." diye mırıldandı ve göz yaşları boşalmaya başladı.

"Azra'yı kaçırmışlar..."

~SON SELLAM MİLLET!

Size bu mesajı 11 Kasım 2022 saat 22.03'te yazıyorum. Olaylı bölümler nerede dediğinizi duyar gibiyim! Şimdi başlıyoruz... Ama size bir de kötü haberim var birkaç bölüm sonra ilk kitabın finalini okuyacağız! Ve final daha aklımda yok tamamen doğaçlama olacak! İkinci kitapsa çok heyecanlı bir şekilde belki de sorularınızın cevabını alacağınız bir şekilde başlayacak şimdi size birkaç sorum var! Cevaplarınızı merakla bekleyeceğim, yıllardan ne zaman olursa olsun!

•Azra'yı kim kaçırdı?

•Deniz'in Yekta ile ilgili ağzından kaçırdığı şey sizce neydi?

•Sizce ilk kitap nasıl bir finalle bitecek?

•Ve yeni kitapta sizi neler bekliyor!

Olduğunuz bir zamanda inanın ki sizi çok özleyeceğim! Kendinize iyi bakın. Yeni bölümde görüşmek üzere....

 

Loading...
0%