Yeni Üyelik
14.
Bölüm

Kehanet Gerçekleşti

@1benzen

Unutulur değil mi zamanla?

"Her şeyimi vermem Yılmaz çünkü zaten o benim her şeyim olur!"

"Kehanet gerçekleşti,"

01.10

Zorla uyandığım yeni bir sabaha baş ağrısıyla başlamış o da yetmiyormuş gibi saatin on bire geldiğini öğrenmiştim. Keşke erken kalkıp Sarper ile iş yerine gitseydim! Bunun için çok geç olduğundan telefonu elime alıp hemen Deniz'e mesaj attım.

Kilit tamir edildi mi?

Mesajı yazar yazmaz üstümü değiştirip elimi yüzümü yıkadım. Bu kıyafetler kimindi bilmiyordum ama tepe tepe kullanıyordum! Eşyalarımı almalıydık artık! Deniz iki dakika içinde mesaj yazsa da ben bunu daha geç gördüm.

O iş bende ortak.

Baş parmağı havada olan başarı işareti atıp telefonumu kapatıp aşağıya indim. Telefonuma bu sefer Deniz'den popo sallayan bebek çıkartması geldi. Bense ona boş mutfağın fotosunu atıp yanlışlıkla Murat'ın sayfasına girdim. Kesinlikle yanlışlıkladır Lavin! Deniz'in, deniz kenarında çekilmiş bir profil fotoğrafı varken Murat'ın profil fotoğrafı bile yoktu. Belki de instagram uygulamasına girmeliydim! Oradan kesin bulurdum. İnstagram'a Murat Sarper diye aratmış ama fan sayfası dışında hiçbir şey bulamamıştım! Daha önce de denemedik mi savcım? Eskiyi bir kenara itip tekrar Murat'ın sohbet kısmına girdim. Kısaca bir mesaj yazıp yolladım.

Günaydın.

O sırada Deniz'den bir mesaj geldi.

Selma orada değil mi?

Ben kendi işimi başkasına yaptıtmayı sevmiyoruk Deniz. Yani seninle aramda olan iş tabii başkaydı.

Telefonumu tamamen kapatıp kendime tek elle kahvaltı hazırladım. Tamam tamam kendimi acındırmama gerek yok. O sırada adamlardan biri içeriye girip Murat Bey'in ona pastaneden bir şeyler aldırdığını söyledi ve mutfaktan çıktı. Bense büyük bir zevkle tereyağlı simiti yemeye başlarken merakla telefonu açtım. İki sohbetten üç mesaj. Önce Murat'tan gelen mesajı açtım.

Günaydın.

Simit için teşekkürler.

Yazıp Deniz'in mesajına baktım.

Kızım sakat sakat ne iş yapıyorsun Bırak yapsınlar.

Aşk olsun, sakat ne ya?

Daha sonra Murat'tan bir mesaj geldi.

Afiyet olsun.

Ne zaman geleceksin?

Deniz'e küsüp sadece Murat'ın sayfasında bekliyorken bana kısacık bir mesaj yazdı.

18

Murat ile olan sohbetimizin uzayamayacağını anladığımda Deniz'i birazcık affedip mesajlarına baktım.

Lavin yanlış anladın

Lavin!

Hey gel!

Lali bak şaka yaptım.

Aktifsin yeme beni.

Lavin.

Hiçbirini umursamayıp "Evin en eğlenceli yeri neresi" yazdım.

Evin içini merak ediyordum, bodurumu da sayarsak dört katlıydı. Ve ben bu kadat uzun süre zarfında evi bir kere bile gezmemiştim.

Bence bodrum kattaki hamam ama Murat'a göre üçüncü kattaki kütüphanesi.

Hamamları mı vardı? Niye bu kadar şaşırdıysan Lavin onlar ZEN-GİN-LER!

Eve bir de hamam mı yaptırdınız?

Sofrayı hemen kaldırıp yavaş yavaş aşağıya doğru inerken etraf kararmaya başlamıştı. Telefonumun el fenerini yakıp ışığı bulduğumdaysa üç tane kapı olduğunu fark ettim. İlk girdiğim kapı kiler ikinci girdiğim kapı ise hamamın ta kendisiydi. Beyaz mermer ile altın sarısı musluk kaplamalarında oluşan sıradan ama bir ev için oldukça lüks bir hamamdı.

Kolum iyileşince burada tek başıma parti verebilirdim. Belki Azra'yı da çağırırdım.

Burayı biraz inceledikten sonra hedefim üçüncü kattaki kütüphane oldu. Benim odamın üstündeki kapıyı açılmıyordu bende direkt karşımdaki -Murat'ın odasının üstündeki- odaya gittim. Kütüphaneye girdiğimde içimden ey para sen nelere kadirsin dedim. Odada bir benim hayatımın romanı yoktu. Önce alıcı gözle odayı taradım sonraysa kitaplarını kurcalamaya başlarken heyecandan Deniz'e bir mesaj attım.

Vay anasını. Adam göstermelik kütüphane bile yaptırmış. Zenginliğinde böylesi!

Aslında bunu yazarken Murat'ı dalgaya alıp bu metini Deniz'e attığım için kendimi kötü hissettim. Bu yüzden de telefonumun internetini kapatıp kitapları incelemeye koyuldum. Kitapların içindeki rastgele bölümlere notlar alınıp bazı beğenmediği cümlelerin üstü karalanmıştı. Tanrım nasıl kıyabiliyordu kitaplarına? Ben altlarını çizmeye bile dayanamıyordum. Bir de yazısı çok güzeldi! İmrenmiştim...

Kitaplarını ilk rafın yarısına kadar inceleyip Murat'ın düşünce tarzını yavaş yavaş çözmeye başladım. Yazdığı notlar olmasa bunu anlayamazdım..

Mesela en sevdiği çiçeğin papatya olduğunu düşünüyordum çünkü kitaplarının arasında kurutulmuş papatyalar vardı.

Annemin de en sevdiği çiçekte papatyaydı... Babam özel günlerin hiçbirini kaçırmaz ve hepsinde anneme bir kucak dolusu papatya hediye ederdi. Annemse sanki tüm dünya ayaklarının önüne serilmiş gibi mutlu olur ve o iç ısıtan gülüşü hepimize yansırdı. Kıskanılacak bir aşklarının olduğunu sanırdım, masallardaki gibi!

Bir keresinde papatyalardan birini kulağımın üzerine koyup koşa koşa Yekta'ya gittim. En sevdiğim çiçeğin papatya olduğunu söylediğimi onunsa dudak büküp benim ismimin daha güzel olduğunu söylediğini hatırlıyorum. O zamanlar anlayamamıştım çünkü benim ismimin anlamı heyelan, çığ demekti. Çok sonra ismim lavinia çiçeğinden geldiğini anladım. Bir insan ölüm çiçeğini nasıl sevebilirdi ki?

Babamı Tarık Sarper mi öldürdü?

Hayır, Yekta Savaş.

Ne kadar Yekta böyle bir şey yapmaz desem de bir yanım da yaptığına inanıyordu. Zaten onunla görüşmeyeli yıllar oluyordu, benim tanıdığım insan olarak kalamamış olabilirdi ki sokakta yanımdan geçse, metroda yanıma otursa, ayak üstü sohbet etsek bile tanıyamayacağım bir yabancıydı. Hem ne biliyordum ki onun hakkında?

Hatırladıklarım sayılı çocukluk anılarımızdan ibaretti ama ben anılarımızın çoğunu anımsayamıyordum bile.

Geçmişin geçmişte kalması gerekiyor Savcı Lavin Yılmaz. Geçmişe sığınamazdım ya da geleceğe. Şimdiye sığınıp yoluma bakmalıydım. Ne de olsa su akar yolunu bulurdu değil mi?

🌌🌌

Gelmesi gereken zaman çoktan geçmiş ama Murat hâlâ gelmemişti. Kitabıma bile odaklanamıyordum, neden bu kadar geç kaldı ki? En azından arayıp haber verebilirdi. Belki de gelip güzelce yemeğini yemişti, eğer ki böyle bir şey yapmışsa ona aşk olsundu! Çünkü ben onunla birlikte yiyeceğimizi varsayarak yemek yememiştim. Aşağıya inip bakmaya ne dersin? Üşeniyorum derim.

Biraz daha beklemeye karar verip kitabımı -kitabını- okumaya devam ettim ama aklım sürekli ondaydı, kitabımı kenara koyarak Murat'a bir mesaj yolladım.

Yolda mısın?

İnternetimi kapatmadan telefonumu L koltuğun önündeki sehpaya bırakıp kitaba devam ettim. Birkaç dakika sonunda kapı açıldı, içeriye girdi. Gözümü kitaba çevirirken, "Hoş geldin." dedim.

"Burası baya soğuk." diye karşılık verdi. Öyle miydi? Bence o dışarıdan geç geldiği için öyle hissediyordu. Yani dışarısının soğuk

olmasındandı. Ya da senin soğukluğundan bahsediyordur. Ben ona soğuk yapmıyordum alt tarafı 30 dakika gecikti.

'Bu nedenle savaş, düşmanlara planlarının işe yaramayacağına...'

"Ne zamandır buradasın?"

Cümleyi yarıda kestim ve yine kitaba bakarak, "Sana mesaj attığımdan beri." dedim. Nerede kalmıştım, hah!

'Bu nedenle savaş, düşmanlara planlarının işe yaramayacağına düşündürmek bütün

...'

"Üşümedin mi?"

"Üşümedim."

'...planlarının işe yaramayacağına düşündürmek bütün gücünle..."

"Ben yemeğe iniyorum."

"Bu nedenle savaş, düşmanlara planlarının işe yaramayacağına düşündürmek bütün gücünle düşmana saldırmaktır."

Kitabı koltuğa sakince bıraktım ve yüzüne baktım. Kitabımı defalarca yarıda bölmesine kızsam da yüzüne baktığımda gerçekten yorgun olduğunu ve üzerini bile değiştirmediğini fark edip sustum. Çünkü o direkt mi geldi bilmiyorum ama ilk benim yanıma gelmişti.

"Ben de geliyorum."

🌌🌌

Murat'ta bir terslik hissediyordum. Gözlerinden uyku akıyor sorduğum sorulara kaçamak cevap veriyordu. Bir de bana cevap verirken yemeğiyle oynuyor gözlerime bile bakmıyordu. Durum hiç normal değildi. Mesela ben bugün neden geç geldiğini soruyordum oysa işinin uzadığını söylüyordu. Yorgun göründüğünü söylüyordum o da bugün çok yoruldum diyordu. Resmen beni geçiştiriyordu. Durum böyleyken onu daha fazla zorlamak istemddim. Yemeğimizi yiyip sofrayı kaldırırken Murat'ın telefonu çaldı. Hiçbir şey söylemeden yanımdan ayrıldı ki bu da benim duymamam gereken ya da önemli bir durumun habercisiydi. Ne kadar bu yaptığımdan utansam da peşinden mutfaktan çıkarak salonun kapısından onu dinlemeye koyuldum.

"Deniz ben onlara boşuna mı bu kadar para döküyorum... Haklıyım tabii... Bak iki gün içinde buldular buldular... Hayır, ya ben derdimi anlatamıyor muyum... Deniz çok zor... Deniz sorun biz olsak anlarım... Tarık durmuyor Deniz, Tarık durmuyor... Aramıza kim sızdıysa elime geçecek, iki gün veriyorum... Mutfakta... O da anlıyor bir tersliğin olduğunu, sürekli bana sorular soruyor... Söylerim... Azra'ya selam söyle..."

Aralarındaki haini hâlâ teyit edememişlerdi, sorun gerçekten bu muydu? Sanki daha fazlası var gibiydi, sanki Tarık Sarper bir şeyler yapmış gibiydi. Dün hareketleri gayet de normaldi, uyanmış ve aralarında bir ajan olduğu bugün mü aklına gelmişti? Hiç sanmıyordum! Ters giden bir şeyler olmalıydı. Ben Murat'a doğru giderken az kalsın çarpışıyorduk! Kendimi son anda durdurdum. Gözleri gözlerimi bulduğunda kaçırma isteğiyle dolsam da bunu yapmadım. Psikolojide insanların yüz ifadelerinden birçok şeyi anlayabilirdiniz. Ya da bir savcının karşısında yüz ifadelerinizi kontrol etmeniz, profesyonel bir yalancı olmanız gerekirdi. Murat yakalanmanın verdiği tepkiyle gözlerini kaçırdı.

"Bir sorun mu var?"

Yüzüme yine bakmadan, "Yoo, yok bir şey. Hadi mutfağa geçelim." dedi ve mutfağa yöneldi. Bense o bir adım atmışken önüne geçerek gözlerini yakaladım.

"Bir şey olmuş!"

"Yapma Savcı nerden çıkardın?"

Şimdi de saklamak için gülümsüyordu, bu bana hiç inandırıcı gelmiyordu. Zaten o telefon konuşmasından sonra gelemezdi de.

"Telefonda konuştuklarınızı duydum. Mutfakta, o da bir terslik olduğunu anlıyor dedin.

Mutfakta benden başka kimse yok Sarper!"

Aslında bazen olayları çok abartıyordum bilerek ya da bilmeyerek. Bu olayı bilerek abarttım. SARS ile ilişkimiz tamamen bitmiş olabilirdi ama benim sebebiyet verdiğim durumları bana söylemeliydi! Tarık Sarper'e ben bulaştım ve başımıza ne geldiğini bilmeye hakkım var.

"Bilmeni gerektirecek bir durum yok Lavin."

Ne kadar çok olayın benimle ilgili olduğunu hatırlatmak istesem de vazgeçtim. Madem anlatmıyordu önünden durmamın bir mantığı yoktu. Merdivene yöneldim. Peşimden gelmeliydi, geleceğini biliyordum o yüzden basamakları yavaş yavaş çıktım. Ayak sesleri tam da beklediğim gibi ardımdan geliyordu ki ayak sesleri bir anda kesildi. Arkama bakmalı mıydım? Bakma Lavin bakma! İçimdeki sesi dinleyerek yukarıya çıktım ve odamın kapısını açarken göz ucuyla aşağıya doğru baktım. Bu hayatın bana kendinden o kadar da emin olma tokatlarından biriydi. Murat yoktu, beyefendi arkamdan çıkmaya tenezzül bile etmemişti. Odamın kapısını kapatarak Murat'ın göstermelik kütüphanesine çıktım ve koltuğa geçerek yarıda bıraktığım kitaba devam ettim. Zaten bitmesine çok az kalmıştı. Ki o da beş dakika içinde bitecekken onun yüzünden daha uzun sürmüştü. Peşimden neden gelmemişti, aşağı da ne yapıyordu? Belki de Deniz'i çağırıp erkek erkeğe eğleniyorlardı. Lavin Deniz evli barklı adam. Kütüphaneye yönelip rastgele kitapları açıp birkaç cümle okuyup kapatıyordum ki papatyalardan biri yeri boylayıverdi. Özenle yerleştirilmemiş olmasını umdum. Kızmazdı herhalde zaten şu an haklı olan kişi bendim. Papatyayı yerden alırken Murat'tın odaya girdiğini ayak seslerinden anladım. Garip bir şekilde qyakları yere hep sert basıyordu. Özür dilemeye gelmişse iyi ederdi.

"Burası baya soğuk." dedi. Aldırmadım kitabın arasına papatyayı koyup rafına bıraktım. "Konuşmuyor muyuz?"

"Aklımın sınırlarını zorladığımda susan kişi sendin." diye mırıldandım.

Rastgele bir kitabı alıp onu umursamadan koltuğa geçtim.

"Üşümedin mi?"

"Üşümedim."

"Kahve yapacağım..."

"Yaptığımız her şeyi söylemek zorunda değiliz Sarper."

Bana da bir özür kahvesi yapsan iyi edersin çünkü seninle atışmak istemiyorum!

"Atarlı olmadığın bir zaman varsa savcı o zaman söyle de geleyim!"

Buna neredeyse sinirden gülmek üzereydim, SAÇ-MAYDI! Atarlı birisi varsa oda oydu.

Sevimsiz ve iğrenir bir halde ona baktım.

"Bir zevkim var onunda içine etme!" deyiverdim. Tepkisi açık ve netti.

"Şöyle kelimeler ağzına hiç yakışmıyor!"

Söylenerek odadan çıktığında tek başıma kaldım. Bir özrü bile bana çok görmüştü! Arkasından taklidini yapmak istiyordum. Şöylö kölömölör öğzönö höç yököşmöyör!

🌌🌌

Otuzlu sayfalara gelmişken tekrardan odaya girdi, tek bir farkla! Etraf kahve kokmaya başladı. İnşallah bana da yapmıştır. Onca laftan sonra kesin yapar Lavin. Yapmalıydı çünkü canım çok kahve çekiyordu!

Son satırları mı okudum yoksa hareketlerini mi gözlediğimi anlayamadım. Gelip yanımdaki koltuğa oturup kahvesini yudumluyordu. Hani nerde benim kahvem?

"Kadınların yerken savcıları da kitap okurken rahatsız etmemek gerekirmiş!" dedi kitabın kapağını kapatırken.

"Biz çok yemeyiz!" derken gözümü kitaptan alıp gözlerine devirdim. Diğer elindeki kahveyi bana uzattığını görünce gözüm sevinçten açıldı. O an kendimce güldüm. Dengesiz herifin tekiydi! Bir sinirli bir sakin bir soğuk anlayamıyordum onu. Tamam bende dengesizdim ki benim çok anlaşılır bir sebebim vardı, ikizler burcuydum!

"Teşekkürler." deyip kahveyi elinden aldım. İki elimin arasına alıp sıcaklığını hissettim. O değildi de az kalsın adama öküz diyecektim! Kahveden de olurdum.

Sağ gözünü kırpıp, "Neye gülüyorsun?" diye sordu. Gülüyor muydum?

"Hiç!" dedim İ'yi uzatarak.

"Söyle, söyle içinde kalmasın."

"İçimde kalsın."

İçimde kalması bizim için en hayırlısı olur! Çünkü ben şu an seninle tartışmak istemiyorum. Kahvesinden bir yudum aldı ve başını sağa sola salladı.

"Allah bilir içinden başka neler söylüyorsun!"

"İçimi bilsen bu kütüphaneyi başıma yıkarsın." dedim gülümseyerek. Biri bana öküz dese ben öyle yapardım! Tabii göstermelik kitapları da bu durumda mahvolurdu. Hem daha benden özür bile dilemedi yıkamazdı kütüphaneyi!

"Sıradan şeyler bile açık seçik görülmezmiş..." diye mırıldandı düşünceli yüzüyle.

"Okudun mu?"

Başını salladı.

"Niye şaşırdın ki burası benim kütüphanem!"

Cümlesinden buradaki kitapların hepsini okuduğunu mu çıkarmalıydık? Az atsaydı bari, hepsini okumuş olamazdı. Olamazdı değil mi? Yok canım, daha neler?

"Hepsini mi okudun?" "Hepsini."

Gözlerim büyüdü. Benimle dalga geçiyor olmalıydı. O ve kitap okumak, güldürmeyin beni! Desemde başta küçük bir gülücük sonra kahkahalar çıktı dudaklarımdan.

"Dışımız serseri, içimiz kütüphane yani?" dedim dalga geçer gibi. Aslında sorum bir zeka oyunundan ibaretti. Eğer gülüp geçerse bu tüm kitapları okumadığı anlamına gelirdi. Gülümsedi ve susarak kahvesinden bir yudum aldı. Fahrenheit 451... Bilememişti.

"Karşınızdakini hafife alıyorsunuz savcım! Fahrenheit 451 kitabı. İnamasan da tüm kitapları okudum."

Lavin kesinlikle Bay Murat'ı hafife almamalıydık. Hatta arttırıyorum hareketlerinden anlam çıkarmalı, her tavrını incelemeliydik.

"Şu an buradaysan bu yine bizi hafife almandan dolayı."

Tüm lafları ağzıma diziverdi. Aman ne hafife alacağım seni be diyebilirdim ama daha fazla rezil olmak istemiyordum.

Kahvemden bir yudum aldım ve acı tat beni kendime getirmeye yetti. Kendime gelmemek güzel bir seçenekti. Olanları düşünmemek için sürekli bir şeyler yapmıştım; kitap okumuş, bir şeyler yemiş, her tarafı gezmiştim ama gözlerimi ne zaman bir yere dalsa, ne zaman kapatsam aldatıldığım aklıma geliyordu. Elif'i kucağına alan Burak gözlerimin önünden gitmiyordu.

"Yine hangi anıya daldı güzel gözlerin?"

Güzel olan gözlerim miydi Sarper? Sıradan, boş bakan kahve gözler.

"Hiiiç..." dedim boğazıma bir yumru otururken. Koca bir hiçti! Eğer şu an ona içimde olup bitenleri anlatırsam, tüm bunların acısı gözlerimden çıkardı. Zaten onun yanında ne ağlamak ne de kendimi ona göstermek istiyordum.

"Hem senin bana bir şey söylemen gerekmiyor mu?" diye sordum konuyu geçiştirmek için!

"Yoook!" dedi benim dediğim gibi ama sorgulamıyordu sadece bana bırakıyordu!

"Vaar!"

"Ne gibi?"

"Mesela özür dilemek gibi!"

Kaşları çatıldı.

"Arkandan gelmediğim için mi?" diye sorduğunda donakaldım. SARS'ın yerleştirdiği çip çıkartılırken onun yerine beynimi okuyan bir çip mi taılmıştı? Yoksa Muray telepatik bir insan mıydı? Hem benim kulaklarım doğru mu duymuştu?

"Belki de, yani hayır sadece bana aşağıda ne karıştırdığınızı anlatmanı istedim ki sen umursamadın bile beni!"

"Umursadığım için söylemedim!"

"Öff, hep bir negatif enerji hep bir gizli saklılık! Ben seninle adam akılı oturup konuşamayacak mıyım ya? Bir bakıyorum kavga ediyoruz bir bakıyorum ben gidiyorum bir bakıyorum Deniz geliyor! Vallahi gına geldi!"

"Al benden de o kadar!"

Pis herif alt tarafı özür dileyeceksin! Dile de kurtul dilimden.

"Tamam bak özür dile, gerçekten pozitif davranacağım!"

"Cık!"

"Dileme dileme kepaze de olursun!" dedim İlber Ortaylı'ya ithafen. Kahvemden bir yudum daha aldım ve bitirip masaya bırakmadan önce bardağı ters çevirdim.

Hiç bir şey olmamış gibi, "Fala inanır mısın?" diye sordum. Arada gözlerimi ondan kaçırıp kahve fincanına çevirsem de onun gözleri hep bendeydi! Gözlerinin sürekli üzerimde olması diken üstündeymişim gibi hissettiriyordu. Biriyle konuşurken onun gözlerinin içine bakmaz mıyız savcım? Yoksa onun gözlerinden mi kaçıyoruz? Ne münasebet, ne diye onun o koyu kahve gözlerinden kaçacakmışım?

"İnanırım."

Gözlerimi ona çevirdim. Gözlerimde ne arıyorsun Murat?

"Baktırmamı ister misin? Çünkü kendiminkini baktıracağım!"

Gözleri önce sorgulasa da sonra anlamıştı! Evet, falaadine para yatırmıştım ve pişman değildim! Yine olsa yine yapardım.

"Olur."

Son yudumunu aldı ve ters çevirdi. Telefonumu almak için aşağıya inip bol bol su içerek odaya çıktım. Falaadini açtım.

"Neyse halin çıksın faalin Mimar Bey!" dedim. İkimizin kahvesini de çekerek falcıya yolladığımda Murat'ın telefonu çaldı ve odayı terk etti. Falcıdan kısa bir fal istemiştim, uzunu okumaya üşenirdim. Birkaç dakika sonra fal sonuçları anlam veremediğim bir hızla çıktı! Bense Sarper gelene kadar öylece instagramda dolaştım.

"Çıktı mı faalimiz?"

"Hıhı."

Anlık ona yönelen bakışlarım falaadini açmaya dönerken koltuğa oturdu. Sarper'in ki bir paragraftan oluşuyordu! Giriş cümlesini atlayıp asıl kısmına geldim.

"Falına baktığımda dikkatimi çeken upuzun kökleri olan bir ağaçtı. Bu şeklin anlamı sade ve temiz bir aşktır. Kökleri çok güçlü olup eskiye dayanan bir aşk."

Ne yani eski sevgilisi falan mı gelecekti? Ay hiç gelmesin bir de onu çekemem. Ya da gelsin, yazık çocuğa! Üzülüyor muydu? Bunca yıl beklediyse üzülmez mi Lavin? Bilemiyorum, Murat daha çok her geceyi başka bir kadının koynunda söndürüyormuş gibi geliyor. Böyle olsa dahi bu hâlâ tek bir kişiye aşık olduğunu değiştirir mi? Eğer bir insanı yıllardır seviyorsa fizikeni bırak ruhen bile onu aldatamaz. Demek ki o her kimse Murat onu çok sevememiş. Daha bir kadınla yatıp kalktığını bile bilmiyoruz! Bizi ilgilendirmez.

"O kadına gözünün gördüğüne kör, duyduklarına kulakların sağır olmuş. Beklemenin zamanı geçmedi mi Murat? Rahat bir oh çek çünkü o kadın sana ayaklarıyla gelecek!"

Yeni kaosumuz hayırlı olsun. Kim bilir belki o kadın benim bu evde kaldığımı öğrenip karşısına çıkacaktı. Acaba o zamanda benim bu evde kalmamı ister miydi?

"Aşk falıma mı baktırdın?" oldu ilk lafı.

"Eevet, yani hayır! Yani kadın baktıysa ben ne yapabilirim, bak hem ağaçta aşk demekmiş! Ne mutlu sana geçmişten gelen bir aşkın varsa!"

Ne saçmalıyoruz! Bilmiyorum, bilmekte istemiyorum. Bilerek yaptığım bir şey değildi, kendim için hep aşk falına baktırdığımdan refleks olarak onunkini de öyle seçmiştim. Kulaklarımın duyduğu genizden gelen bir kahkaha sesiyle ona doğru döndüm.

"Geçmişten gelen bir aşkımın olup olmadığını mı merak ediyorsun?"

"Yoo, yok canım ne merak edeceğim?"

Birkaç afili laf daha söylemeliydim, onun aşk hayatını önemsediğimi falan düşünmemeliydi! Ondan bu kadar teori ürettik değil mi savcım? Her doğru her yerde söylenseydi atı alan üsküdarı geçerdi!

"Zaten falında da diyor o kadın sana gelecek diye bence o kadın sana geldiğinde uğruna her şeyini vermelisin."

Kendinden oldukça emin bir şekilde, "Her şeyimi vermem Yılmaz çünkü zaten o benim her şeyim olmuş olur!" dedi net bir şekilde. Bu adamın gözlerinin içi mi gülüyordu? Onun hakkında düşünmekten vazgeçtiğimde pes ederek ağzımı fermuar misali çektim ve sustum. Dedikleri çenemi resmen kapatmıştı.

"Seninkinde ne yazıyormuş?" diye sordu.

"Ne o falımı mı merak ediyorsun?"

Her şeyimi verirsem onu da vermiş olurum! Evet, cümlesinin altında yatan ima buydu.

"Benimkini biliyorsun, kozlarımız karşılıklı olmalı!"

Koz istiyorsa alabilirdi telefonumu eline verdim çünkü benim sakladığım hiçbir şey yoktu! Emin miyiz Lavin?

O da tıpkı benim gibi ilk cümleyi geçti.

"Falında iki önemli simge birlikte Lavin, leylek ve ayağına bağlı bir not! Beni daha da çok etkileyense karmakarışık bir falın var! Her şey iç içe geçmiş, sanki bir kehaneti andırıyor. Leylek simgesine gelelim, bu simge çok kısa bir zamanda bir yere seyehate gideceğini belirtiyor, yalnız değilsin yanında biri daha var! Gardını indiriyorsun, yapma bunu! Ayağına bağlı not ise bu adamın senin hayatını değiştireceğine işaret. Çok kısa zamanda taşlar yerinden oynayacak! Kendinden başka kimseye güvenemezsin Lavin!"

Ben daha düşünemezken Murat'ın ağzından sevimsiz bir, "Saçmalık!" lafı duyuldu.

Fal bile bana kimseye güvenmemem gerektiğini söylüyordu! Fal bile ya! Şaka gibi, şaka! Ama ben kehaneti çoktan çözdüm. Bu kehanet daha öncesine işaretti! Ankara'ya gitmem, insanlara güvenmem ve aralarından birinin hain çıkması. O notta zaten Burak ve Elif'ti. Ben boyumun ölçüsünü çoktan almıştım.

"Aşk falı bile değil bu!" dedi Sarper isyan edercesine.

"Kehanet gerçekleşti..." diye mırıldandım.

Layığımı buldum...


Loading...
0%