Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Kurtarıcı

@1benzen

"Çünkü Serdar Yılmaz beni ona emanet etmişti..."

01.06

Gaipten gelen sesler belki de gerçekti. Neresinin gaip olduğunu anlayamıyordum. Neresi gerçekti peki? Aklımın kıvrımlarından geçen kesit kesit anılar mı yoksa karanlık mı? Boğulmak ya da ışığı tüm hücrelerimle kabul etmekte birer seçenekti! Çabaladım! Gözlerimi açmaya başladığımda kendimi bir karanlığın içinde buldum! Gözlerim mi kararmıştı yoksa ruhum mu anlayamıyordum!

Kolumdaki ağırlık ve vücudumdaki sızıyı yeni yeni kendini belli etmeye başlamışken kıpırdanınca canımın yandığını fark ettim ve sessiz bir şekilde inledim. Lanet olsun hareket edemiyordum! Her tarafım çatlarcasına ağrıyordu, özellikle de başım! Israrla susmamı istiyor ama asla susmuyordu!

"Lavin?"

Bana doğru gelen ayak seslerinin sahibi Murat'tan başkasına ait değildi. Her zaman her yerdeydi. Beynimin içinde, gerçeklikte! Murat Sarper her yerdeydi. Yanı başımdaki lamba açılıp etrafa birazcık ışık vermeye başlarken kendi karanlığımdan kurtuldum. Yeniden hareket etmeye çalıştığımdaysa sonuç yine hüsrandı. Acı tüm vücudumu zehir misali dağılmış ve yayılmaya başlamıştı! Yavaş yavaş beni kıvrandırıyor ama öldürmüyordu.

"Dur, dur sakın kıpırdama!" endişeli sesi, çok kötü şeylerin olduğunun habercisiydi! Üzerimdeki ağırlık ve acıysa kötü şeylerin olduğunun kanıtıydı. Hareket edemiyordum.

Ayak sesleri benden uzaklaştığında kapının açılma sesine Murat'ın "Uyandı!" sesi karıştı. Ve birden fazla ayak sesi odanın içine doluştu. İlk defa duyduğum bir kadın sesiyle karşılaştığımda Murat'ın başımda olduğunu anladım. Zaman kavramını mı yitiriyordum? Nasıl her yerden sesini duyabiliyordum?

"Murat çekil de bir bakayım."

Kapanan göz kapaklarım dışarıdan bir etkiyle yavaşça açıldığında gözlerime giren mavimsi beyazımsı ışıkla gözlerim acıdı. Acımayan tek yerim yoktu ki bazı yerlerim uyuşmuştu! Suda donup kalmak gibi hissizleşmişti! Konuşmak istiyordum ama boğazım kurmuş dilim damağıma yapışmıştı.

Sağ elimde nazikçe hissettiğim parmaklarınsa biraz önceki kadına ait olduğunu anladım.

"Şimdi elimi sıkmaya çalışın!"

Dediğini yavaşça yapmaya çalışsam da vücudumdaki tarif edemediğim yorgunluk bunu tam anlamıyla yapamama neden oluyordu. Acı parmak uçlarıma bulaştı, kramp gibi bir şeydi! Parmaklarımın parçalandığını hissediyordum. Boğuk iniltilerim ne kadar acı çektiğimi anlatıyordu!

"Tamam kendini zorlama. Deniz ışığı açabilir misin?"

Elleri ellerimden ayrıldığında öylece kalakaldım. Işıklar açıldı. Gözlerimi yavaşça araladığımdaysa turuncu saçlı, yeşil gözlü o kadınla göz göze geldim.

Zorla dilimden, "Su." kelimesi dökülmüştü.

Sonra gözlerimin önüne Murat'ın yüzü geldi. Zihnimde her şey yavaşça ve kesik kesik ilerleyen ifadelerdi.

"Başını kaldırabilecek misin?" diye sorduğunda başımı hafifçe sallayarak ona yanıt vermiştim. Beni yavaşça omuzlarımdan tutarak birazcık havaya kaldırdığındaysa kana kana suyu içmeye başlamıştım. Kaç gündür buradaydım? Murat'ın evinde, bana açtığı odada...

"Lavin geldiğinde sol alt kolundaki kemikler eklem yerinde çıkmıştı. Eklemlerin çok zarar görmüştü ve üst kolunda da çatlaklar vardı. Hâlâ vücudunun birçok yerinde morluk var. İç organlarında şu an cerrahi müdahale gerektirecek bir şey yok. Organların zarar görmemiş, birkaç morarmayla atlatmışdın. Bacakların ne kadar darbe alsa da şanslıymışsın kırılma ya da çatlama gibi bir durumun yok. Şu anlık durumun iyi, bir süre ağrın sızın olacak. Bunun için birkaç ilaç aldırdım bile. Sana tavsiyem düzenli kullanman olur."

Durumun daha da vahim olduğunu düşünüyordum çünkü hiçbir tarafımı kımıldatamıyordum. Bana kalırsa içinde bulunduğum bu durumu felç diye tanımlardım...

Gözlerimi kırptım, konuşmaya mecalim yoktu!

"Her ihtimale karşı boyunluk takıldı, birkaç gün daha durmasını öneriyorum! Başına güçlü bir darbe almışsın, saçlarının arasına doğru ince bir yarık var! Şu anlık endişelenecek bir şey yok! Sadece kafa derin biraz açılmıştı, dikiş atıldı."

İçime nasıl bir su serpildiğini anlatamam! Beynim yerinden çıkacakmış gibi hissettiriyor, her şey hayal meyal gibi geliyordu! Sanki hiç bu durumda olmamışım gibi... Zaten felç diye hissettiğim ya da hissetmediğim durum ilaçların vücudumu uyuşturmasıydı.

"Deniz ben aşağıdaydım!"

Seslerse bir uğultu gibiydi!

"Murat önemli bir şey olursa ararsın, tekrardan geçmiş olsun!"

"Teşekkürler Azra."

Aklımdan geçen tüm belirsizlikleri bir kenara itmiştim, ne Tarık ne de SARS hakkında bir şey düşünecektim. Doğrulmaya çalıştığımda emindim ki her yanım derin bir acıya boğulacaktı. Şu anki yaşadığım sadece fiziksel bir acıdan ibaretti. Önemli olan zihnimdeki yıllarca süren acıydı. Üstelik şimdi bir yenisi daha eklenmişti, Tarık Sarper... Bunun daha bir başlangıç olduğunu söylemişti, böyle olacağına emindim.

"Seni geçireyim Azra." diyen Murat ile Azra odadan çıktığında odada kalan son kişi de yanıma doğru gelip yatağın köşesine oturdu. Deniz... Gözleri şişmişti! Ya uyumuyor ya da ağlamıştı! Uyumamıştır diye yorumlamıştım çünkü buradaki kimse benim adıma üzülecek kadar beni sevmiyordu! Onlara da bir darbe inmişti belki de bu yüzden mutsuzlardı. Yani konunun benimle hiçbir alakası yoktu.

"İyi misin Lali?"

Lali? Lavin'in kısaltılmış hali gibiydi! Ona dostça gülümsedim, bilmiyorum içimden gelmişti! Hem Lali çok hoştu bence!

"Lali mi?" diye mırıldandım zorlukla, boğazım çatlayacak gibiydi

Gülümseyince gözleri parladı. Mavi gözleri berrak bir gökyüzünü andırıyordu.

"Beğenmedin mi ya?"

"Beğendim."

Gözlerinin kenarı baya kızarmıştı.

"İstediğin bir şey var mı?"

Çok şey vardı ama bunlardan en öncelikliyi söylemiştim.

"Doğrulmama yardım eder misin?"

Başıyla beni onayladığında Hafifçe belimden tutmaya çalıştığı an inledim. Gerçekten hasar kontrolü yapmak istesem de bu birkaç gün mümkün olamayacak gibi duruyordu. Ayağa kalkabileyiyse bir süre unutmam gerekiyor gibiydi.

Deniz'in yardımıyla doğrulunca arkama yastıkları yerleştirdi. Yaralarım neredeydi bilmiyordum ama çok sızlıyordu!

"Çok mu acıyor?"

"Bir tık."

Aynen Lavin bir tık... Belimdeki sızı hâlâ geçmiyordu. Oturduğum için pişman olmuştum. Çünkü oturduğum an daha kötü bir ağrı bedenime yığılıvermişti. Evet yığılıvermişti!

"Bir şey daha istesem."

"Buyur."

"Yatsam olur mu?"

Gülerek, "O gün seni bağladığım için benden intikam alıyorsun değil mi?" dedi.

Biraz sesli çıkan gülümsemem acıyla tebessüme döndü. Tekrardan eski pozisyonuma döndüğümdeyse Murat odaya girdi.

“Araban ne durumda? Çok zarar görmüş mü?”

Sesim o kadar boğuk çıkıyordu sanki ses tellerime zarar vermişlerdi!

“Merak etmeyin ki benim arabama hiçbir şey olmaz!” dedi neşe içindi. Neşesi beni mutlu etmişti. Deniz'in gerçekten bitmeyen bir enerjisi vardı. Çocuk gama ışını misaliydi, gama ışınları zarar verirdi! Şu ana kadar ikisinden de zarar gelmemişti!

"Hadi abicim, hadi bak kız seni bekliyor aşağıda."

Murat’ın sözüyle Deniz ona doğru döndü.

"İnşallah Lali'ye verilen uyku ilaçları bir an önce etkisini gösterir. Gidiyorum ben."

Beddua eder gibi söylemişti! Söylemler yanılsamadan ibaret olabilir Lavin. Yüksek ihtimalle bedduası da tutuyordu, uyuştuğumu hissediyordum!

"Teşekkürler Deniz!" diye mırıldandım.

Ve aralarında yine anlayamadığım bir bakışma olduktan sonra Deniz bana geçmiş olsunlarını iletip odadan ayrıldı. Murat ise biraz önce Deniz'in oturduğu yere oturdu.

"İyi misin?"

Başımı sallayarak, "İyiyim." dedim. Yavaş yavaş üzerime bir ağırlık çöküyordu. Deniz'in bedduası tutmaya başlıyordu.

"İstediğin bir şey var mı? Su vereyim mi ya da ne bileyim odanı da değiştirebiliriz sevmediysen. Uyuyacaksan da çıkabilirim, serum birazdan etkisini gösterir."

"Murat..." diye mırıldandım, konuşmaya artık hâlim yoktu. "Teşekkür ederim." diye tamamladım. Gözlerim bir açılıyor bir kapanıyorken Murat'ın yüzü bir hayal olmaya başlıyordu.

"Özür dilerim Lavin." diye mırıldandığını duysam da cevap veremeden kendimi derin bir uykunun içinde buldum.

🌌🌌

"Murat, hadi git biraz dinlen."

Gözlerimi açamasam da sesleri uzaktan duyabiliyor, ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.

"Uyuyamıyorum ki." dedi kederli bir ses!

Deniz ve Murat odadaydı. Neden başımda konuştuklarına anlam verememekle birlikte Murat'ın tüm geceyi başımda mı geçirdiğini merak ediyordum. Ya da kaç geceyi? Olayı dramatikleştirmeyelim Lavin! Haklıydı, rastgele bir ana denk geliyor olmalıydım! Bana doğru gelen ayak seslerinden birinin buraya doğru geldiğini anladım. Sesi giderek yaklaşan Murat’tı. Yatağımdaki hafif çökmeyle yanıma oturdu.

"Deniz...” diye mırıldandı.

“Biz onu koruyabilirdik ve şu an bunların hiçbiri olmayabilirdi. Evet belki benden nefret ederdi ama şu hâlde olmazdı."

Murat'ın babamla olan ilişkisini merak etmekle birlikte babama dair tek bir bilgi almak istemiyordum. Geçmiş geçmişte kalmalıydı.

"Tarık yüzünden sürekli kendini suçluyorsun. Serdar abi, Serra abla ölmeyebilirdi, kardeşin hâlâ yaşıyor olabilirdi... Yapma artık şunu. Bak burada işte, yaşıyor."

Annem... Annem ile ilgili olan gerçeği biliyor muydu? Bilse bile benim ona bunu sorabilecek cesaretim var mıydı? Cesareti geçtim onun sözlerine güvenebilir miydim? Bilmiyorum. Belki bir gün ona sorabilecek cesareti kendimde bulabilirdim. Doğru bir zamanda değildik. Ben ikisine de güvenemiyordum. Murat Sarper benim canımı ne kadar ikinci kez kurtarsa da ben ona güvenemiyordum.

"Hadi bak şimdi geç odana ben zaten başındayım bir şeyler olursa gelip uyandıracağım seni."

O an yanağımda hissettiğim eliyle kendi halimde şaşırıp kaldım. Nazikçe yanağımda dolaşan eli saçlarımı buldu.

"Hayır Deniz, gözlerimin önünde eriyip gitmesine izin vermeyeceğim!"

Deniz’in sesine gülüsmeme yayılmıştı.

“Çok güzel bir kadın olmuş değil mi?” diye sordu Deniz.

“O hep çok güzeldi.”

“Bende kime ne diyorsam, senden daha iyi bunu bilebilecek mi var?”

Murat’ın da ilk defa bu kadar yumuşak ve gülümser tonda konuştuğuna şahit olmuştum.

“Ben onu hep uzaktan izledim Deniz, şimdi bu kadar yakınımda olması bilemiyorum belki sevindiriyor beni ama korkuyorum.”

“Sana bir kere geldiyse Murat, ben bir kez daha gidebileceğini düşünmüyorum.”

Konuştukları şeyi idrak edemiyordum. Ben Murat’a bir kez gelip gitmiş miydim? Beni uzaktan mı izlemişti, ne konuşuyorlardı? Beynim bana oyun mu oynuyordu? Saçlarıma kayan elide beynimin oyunun bir parçası mıydı? Belki de bu da bir rüyaydı!? Peki ben neden rüyamda Murat’ın bana ne kadar güzel olduğumu söylediğini görüyordum? Beynimin bir oyunu olmalıydı bunlar. En son onları gördüğüm için beynim rüyama onları yansıtmış olmalıydı. Peki ya saçlarımı bu kadar nazikçe okşaması da mı beynimin bana bir oyunuydu?

🌌🌌🌌

Gözlerimi açalı 10-15 dakika belki olmuştu. Tavanla bakışıyorduk. Yerimden kalkmak istesem de ters bir hareket yapmaya çekiniyor gelecek herhangi birini bekliyordum. En merak ettiğimse kaç gün geçmiş olduğuydu.

2 günü kesin geride bıraktığımızı var sayıyordum. Sanki günlerdir kurak bırakılmış topraklar gibi hissediyor bir damla su için yanıp tutuşuyordum.

Uyku sürecimde aralarda birkaç dakika uyandığım oluyordu. Ne kadar Murat ve Deniz'in konuşmasına denk gelsem de genelde beni karşılayan karanlık oluyordu! Düşünmek istemediğin için olanları aklımın kıyılarına ulaştırmak istemesem de bilincimin açık olduğu her an bir girdap gibi beni içine çekiyordu! Bu anların bir rüya mı yoksa gerçej mi olduğunu ayırt edemiyordum. Karanlık beni içine çekiyor ve tüm sesler o karanlığa karışıp siliniyordu.

Bilincimin yavaş yavaş yerine gelmesiyle yaşadıklarım beynimde dönüp duruyordu. Bir şeyler olmuştu, ilk adımı atmış ve ilk karşılığımı da bulmuştum! Ben sadece adalet istemiştim! Boğazım kadar kuru bir adalet! Tarık Sarper'in içeriye girmesini, hakkı olan cezasını almasını istiyordum! Bu konuda kime güvenmem gerekiyor bilemiyordum. Sanki geriye bir tek ben kalmışım bir başıma gibi hissediyordum. Zaten uzun zamandır da böyle düşünmüyor muydum? Hem bir savcının en son bile yapamayacağı şey birine güvenmekti. Ben neden bunu ilk anda yapmak istiyordum? Arkamı yaslayabileceğim bir duvarın olmasını bilmek beni rahatlatacağını bilsemde tüm duvatlar yıkılacak gibiydi. Ne güvenmeli ne de güvenmemeliydim. İlk yapacağım şey olup biteni öğrenmek, etrafı izlemekti.

SARS’a güvenmiştim. Çünkü sistemimiz buydu. Hepimiz birbirimize karşılıklı güven vaad etmek zorundaydık. Hoş nedense o güven bana gelince alt üst olmuştu. Marc'ın şimdiye kadar gelmiş olması gerekiyordu. Geldiğini hatırlamıyordum, belki de gelmiş ve beni Murat'ın ellerine bırakmıştı! Kısacası SARS beni kaçıncı tabakadan olduğunu bilmediğim bir insanın eline bırakmıştı. Yıllar önce yapmamam gereken bir hatayı yaptığımı son zamanlarda idrak ediyordum! SARS’a hiç katılmamamış olmayı dilerdim. Belki de şu an en iyisiydi saf dışı bırakılıp olayların göbeğinde olmaktı. SARS'ta değil de sözümü geçirebileceğim bir katmanda olmak!

Serdar Yılmaz... Yıllarca gölgesini bile üstümde hissettirmemişti, kurtuluş yolum olacaktı! Bu yolda Murat'ı kullanmaktan çekinmeyecektim. Nasıl olsa savaşta her yol mübahtı! Murat, Serdar'ın emanetine sahip çıkarken beni bu yükten kurtaracaktı! SARS'ı üzerimden çekecek ve bunu babamın gül yüzü için yapacaktı! Kararımı vermiştim, SARS'tan artık kurtulabilirdim! Tek bir sorunum kalmıştı, ben Tarık Sarper'den nasıl korunacaktım?

Kapı yavaşça açıldığında içeriye Deniz girmiş ve bir anlığına beni uyanık görünce afallasa da suratı gülümsemeye başlamıştı.

"Ooo bakıyorum da uyanmışız savcım."

Sabah sabah bu enerji nereden geliyordu?

Gülerken, "Günaydın." diye yanıtladım. Gülmek artık o kadar da zor gelmiyordu.

"Nasılısınız bugün?"

"Daha iyiyiz."

Yanıma gelmiş ve yatağımın kenarına oturmuştu. Eli sanki hiçbir şey yapmazmış gibi kolumdaki serumun iğnesini yavaşça çıkarttığında serumun varlığını yeni hissetmiştim.

"Kaç gündür uyuyorum?"

"Bir." diyen Deniz'in yalanını sevsinlerdi.

"Yapma şunu ya!"

"Tamam tamam, iki olsun seni mi kıracağım ya!"

Sert çıkan tatlı bir sesle, "Deniz!" dedim.

"Hem inatçı hem de dil pabuç gibi 6 gündür uyuyorsun Lali."

"Maşallah."

Gerçekten de maşallahtı. Benim tahminim en fazla 3 gündü. Bu neredeyse iki katıydı.

"Kaç gündür serumla besleniyorsun! Bak sana kahvaltı hazırlattım, parmaklarını yiyeceksin."

Gülümseyerek başımı salladım. Daha sonra Deniz'in yardımıyla yataktan kalktım. Her yerim hareketsizlikten tutulmuş gibiydi, vücudum hâlâ sızlıyordu ama ilk günkü kadar değildi. Tabii o ilk günse!

"Saçlarını örmemi ister misin?" diye sormasıyla kıkırdamaya başlamıştım! Şimdi kendimi daha iyi hissediyordum.

"Sen?" demiştim küçümsemeye çalışmadığım bir sesle.

"Kalbimi kırıyorsun ama."

"Peki o zaman ör."

Deniz başta saçımı taramıştı. Bu yerin en dibine girmek istediğim anlardan biriydi çünkü altı gündür yıkanmadığım gerçeğiyle yüzleşmiştim. Şu an kendimden iğreniyordum. En kısa zamanda duşumu almam gerekiyordu ama nasıl? Onunda bir yol çaresini buluruz diye mırıldandım kendi kendime. Saçımı örmeyi bitirince onun da yardımıyla aşağı kata inmiştik ve çoktan hazır olan serpme kahvaltıya oturmuştuk. Bir kuş sütü eksikti masada...

Sandalyeye otururken Murat'ın nerede olduğunu sormuş ve halletmesi gereken işlerinin olduğunun cevabını almıştım. Sol kolum hâlâ alçıdaydı. Ve bu durumdan da gerçekten nefret ediyordum. Deniz ise bana sürekli yardım ediyordu.

O gün hakkında ya da beni nasıl buldukları konusunda tek bir soru sormamış gelişine gitmeye karar vermiştim!

"Al bak şunu da."

Çeçil peyniri de ağzıma doluştururken boğulmak üzereydim.

"Deniz boğuluyorum!"

"Zaten incecik bir şeysin yeter diyorsun bir de."

Ağzımdakileri bitirirken hiç bu kadar güzel bir kahvaltı yapmadığımı fark etmiştim. Güzel ve önemli hissettiğim bir kahvaltı...

"Vallahi şiştim, şiştim!"

Deniz'in gülen gözlerinde hüzün belirdi, bana mı acıyordu?

"Ne iyi geldin..." diye mırıldandı. Hayır acımıyordu. Serdar'ın hissettirdiği sevgiyi yansıtıyordu. Serdar’ın kızının burada olması, onlara Serdar’ın varlığını hatırlatıyordu. Serdar Yılmaz gerçekten onlara çok büyük bir iyilik yapmış olmalıydı.

"Murat eğlenceli biri değil akşama kadar somurtarak oturuyor çocuk. Bir süre sonra resmen surat şekli somurtmak oldu." dedi tıpkı onun gibi suratını somurturken.

Söylediklerine gülümsedim. Murat'ı gömerken bile Deniz'in gözlerinin içi parlıyordu.

"Hiç bitmeyen bir enerjin var, hayran olmamak elde değil."

Gerçekçi olma sırası bendeydi, babam nasıl bir insandı bilemiyorum ama en azından onlara iyi gelebilimişti.

"Bak baştan anlaşalım, kız arkadaşın falan varsa bana ayarlama."

Sağ elini kaldırarak parmaklarını oynatınca gözümün içine içine alyansını soktu.

Gülümseyerek, "Nişanlı mısın?" diye sordum. Gözleri parlıyordu, ne kadar sevdiği sanki kalbinden değil de gözlerinden taşıyordu. Saf ve duru bir sevgi! Kim olduğunu bilmiyordum ama onun için mutlu oldum!

Kaşlarını yukarıya kaldırarak, "Evliyim!" dedi.

Şok içinde kaldım!

"Bir de çocuğun olduğunu söyle düşüp şuraya bayılayım!"

Tatlı bir şekilde, "Yok daha o kadar değil. Ama belki bir gün olur." dedi.

"İnşallah, Allah her şeyi gönlünüze göre versin."

"Amin amin. Ee sen de ne var ne yok?"

Bende ne var ne yok? Bende yok yok... Biri vardı, tabii ya bende biri var! Nasıl unuttum? Ahmak kafam! Lanet olsun, Burak'ı kaç gündür arayamıyordum ve bugünse unutmuştum. Unutmak demeyelim Lavin! Her şeyin içinde silinip gitmişti!

Aceleyle, "Deniz acil telefonuma ihtiyacım var ve ya fark etmez bir telefon olsun yeter!" dedim konuşmam lazımdı.

"Bir şey mi oldu?" diye sordu korkarak.

"Hayır yani evet! Yani korkacak bir şey yok en azından sizin açınızdan! Birini aramam gerek!"

Deniz kendi telefonunu çıkarırken, "Telefonunu yolda bulduk, kırılmıştı." diye açıklamada bulundu. Telefonu elinden aldığımda içeride olduğunu söyleyerek mutfaktan çıktı.

İnternetten Burak'ın bulunduğu hastanenin numarasını alarak hızlıca aradığımda resepsiyon ile karşılaştım. Ve Savcı Lavin'in onunla görüşmek istediğini söyledim. Birkaç dakika sonra telefondan Burak'ın sesi gelmeye başladı.

"Alo Lavin, neredesin sen? Kaç gündür arıyorum telefonuna ulaşılamıyor. Delirmek üzereyim. Niye hiç aramadın?"

Tam da Burak'tan beklediğim bir tepkiydi. 6 gündür aramazsan tabii öyle olur Lavin! 6 gündür uyuyorum ben! Ve başıma gelmeyen kalmadı!

"Sakin ol iyiyim! Görevdeyken telefonumu düşürdüm zaten sana söylemiştim telefon çekmeyebilir endişelenme diye."

Ürettiğim yalana inanmasını umut ettim. Ne Burak'ın beni böyle görmesini isterdim ne de daha önceki söylediğim yalanların izzahatini yapabilirdim.

"Nasıl endişelenemeyeyim? Gittin zaten, iki hafta oldu Lavin. İki hafta."

"Özür dilerim."

"Ne zaman döneceksin."

Çok güzel soruydu. Bir iki hafta? Belki de zamanı kısa tutup görev sırasında yaralandığımı söylemeliydim. Daha fazla endişelenmesi anlamsızdı.

"Haftaya cumartesi dönüyoruz."

Bir buçuk haftada kendimi biraz toparlasam yeterdi bana. Burak ile biraz havadan sudan konuştuktan sonra bana beni çok özlediğini söylemişti. İçime bir hüzün oturdu, bana beni özlediğini söylerken bunca zaman boyunca onu unutmuştum... Haksızlıktı! Tabii ki seviyordum onu ama bu başkaydı, sadece seviyordum... Konuşmamız bir hastasının geleceğini söyleyince bitmiş ve vedalaşıp telefonu kapatmıştık. Deniz'e seslendiğimdeyse birkaç saniye içinde burada oldu.

"Sevgilin miydi?"

Başımı salladım.

"Ee anlatsana biraz?"

"Bilmem, sevgiliyiz yani." deyip geçiştirmiştim onu. İstediğim özelimizden bahsetmemek değildi. Sadece Burak ile benim tam anlamıyla bir özelimiz yoktu. Bakmayın bana öyle ben acımasız biri değilim. Sadece sizin hissettiklerinizi hissedemiyorum. Kalbimde ya da boğazımda kelebekler uçuşmuyor, onun yanındayken zaman dursun istemiyorum! Hissettiğim tek bir şey vardı, huzur. Bana olan sevgisi hoşuma gidiyordu, ben de onu seviyordum ve emin olun huzur benim için her şeyden önemliydi.

"Ayh içini..."

Giriş kapısının kapanma sesiyle cümlesi yarım kaldı.

Gülümseyerek, "Benim ki geldi." dedi.

Tahminimi Murat'tan yana kullanıyordum ki öylede oldu. Biraz sonra Murat siyahlar içinde içeriye girdi. Başta gözleri Deniz'le buluşsa da sonradan beni buldu.

"Ayaklanmışız." dedi olağanüstü bir şey başarmışım gibi. Yıkılmadım ama ayakta da değilim Sarper!

Dudaklarının hafif kıvrıldığına yemin edebilir ama kanıtlayamazdım. Gerçekten de somurtmaktan yüzü o şekilde kalmış olabilir miydi? Çünkü adamın gülüşü bile somurtkandı!

"Hıhı!"

"Nasılsın?"

Benim yerime Deniz cevabı verdi.

"Turp gibi turp!"

Gülümsemekle yetindim zaten Murat ne yaparsa yapsın sadece gülümseyebiliyordum. Adam akıllı oturup konuşmuşluğumuz yoktu ki! Olsa bile neyi değiştirebilirdim ki? Deniz'i bilmiyordum ama Murat bir suçluydu! Ki bu durumda Deniz'de suçlu oluyordu ama kimseyi arkadaş seçimi yüzünden suçlu ilan edemezdim.

"Deniz Azra aradı ulaşamamış sana önemli bir şey olmuş galiba."

Azra turuncu saçlı yeşil gözlü o kadındı. Yani Deniz o kadınla mı evliydi? Evet bence de öyleydi. Genetik gibi genetikti ama! Azra çok güzeldi masallardaki prensesler gibi!

"Önemli derken?"

"Acele etmeyeceğin ama en erken şekilde gidebileceğin..."

Murat böyle dese de Deniz benimle vedalaşıp acilen evden çıkmış mutfakta Murat ile eni baş başa bırakmıştı.

"Nasılsın?" diye tekrar sorunca anlam verememiştim.

"Daha iyiyim."

Ve derin bir sessizlik. Bu adam hep böyle miydi? 3 S gibi adamdı: soğuk, somurtkan, sessiz. Deniz'in boşalttığı sandalyeye oturdu. Ne yaptığını doğal olarak izliyordum! O da beni izliyordu; alnımı, yanaklarımı, çenemi, boynumu... Durum sandığımdan da daha vahim olmalıydı! Çenesinin kemikleri erkeklere has bir şekilde öne çıkıktı ki bu onun yüzünü daha sert yapıyordu, dudakları kırmızıya yakın bordoydu, sakalları gece gibi çenesini ve dudağının burnuna kadar olan kısmını kaplıyordu -hayır tamamen kıllı bir insan değildi, sakalları özenle yayılmış gibiydi- gözlerindeki kahvelik rengini kaybetmiş gibi soluktu, kaşlarıysa orta ve şekilliydi... Neden onu iyice incelemek istediğimi bilmesem de bakışlarına yakalandım.

"Ne yapmayı planlıyorsun?" dedi, suratına bakmamdan bahsetmiyordu değil mi?

"Anlamadım..." diye mırıldandım!

"Bundan sonra."

Güzel soruydu, seni kendim için kullanmak istiyorum Sarper! Kartlarımı açık oynayıp güvenini mi kazanmalıyım yoksa kartlarımı kapatıp güvenini mi kırmalıyım? Tabii bana güvenin varsa...

Kaç gündür evini istila ediyordum, düzeni mahvolmuştu. Gitmemin gerektiğini biliyor ama evime gidemeyeceğimi biliyordum! O da zaten bunu soruyordu, evime gidemezdin ama burada kalıp ona kendime mahkum edemezdim.

"Bugün evime geçebilirim." dedim onu test etmek için. Murat inanmazmış gibi gözlerimin en içine baktı.

"Güzel, başka?"

"İyileşene kadar evimde kalırım."

Devam etmemi ister gibi bakınca rastgele ve düşünmediğim bir şeyi söyleyiverdim.

"İşime devam ederim."

"Kaç yılındayız?"

Ne kaç yılındaydık? Ne saçmalıyordu bu adam ya?

"2022 de ne alaka?"

"İzin vermiyorum savcı!"

Oyunumu bilmeden oyunla karşılık veriyordu, burada kalacağımı ikimizde biliyorduk farklı açılardan...

"Anlamadım?"

"Hiç bir yere gidemezsin. Yani istersen gidebilirsin ama gidemezsin."

Saçının teline zarar vermem!

"SARS?" diye sordum doğru cümleleri bulamayınca. SARS'tan kurtulmak istiyordum.

"SARS'ın yanına mı geçeceksin?" diye sordu. Hâlâ onlara bağlıydım, sessizce kartımı kendime çevirdim.

"Onlara artık güvenemem." dedim. Doğru cümle buydu! Zaten beni bulan Deniz ve Murat olmuştu, SARS ne kadar en önemli taşlarından biri olduğumu söylese de serçe parmaktan farksızdım.

"Ama bana da güvenmiyorsun!"

Ben kimseye güvenmiyordum.

"Seni tanımıyorum."

SARS'tan kurtulacak ve artık işlerine alet olmayacaktım.

"Sana emir koşmuyorum Lavin, istersen burada istediğin kadar kalabilirsin! Evine gitme en azından iyileşene kadar, burada kal."

"İyileşene kadar..." diye mırıldandım.

"İyileşene kadar..." diye mırıldandı ve bu sefer gerçekten gösterebileceğim bir gülüş dudaklarına peyda oldu. Az gülen insanların gülüşü güzel olur diye bir laf vardır duymuş muydunuz? Murat'ın gülünce gamzesi ortaya çıkıyordu. Belediye çukuru gibi olmasa da baya baya içeriye göçen gamzesi vardı. Ona özel tek bir gamze, tek bir yanağında bir gamze... Büyülenmiş gibi sağ yanağındaki gamzesine bakıyordum. Kendini topla Lavin!

"Murat Marc ile bir görüşme ayarlayabilir misin? Buraya gelse daha iyi olur!"

Kaşları çatılsa da bakışlarıyla beni onayladı.

"Senin de olmanı istiyorum." diye devam ettim, beni kurtarman gerek Sarper! Kara kaşları havalandı, bir şeyler istediğimi biliyordu! Ve sen yine at gibi gidip bilmem ne gibi dönmüştün! Yaparım öyle şeyler!

"Neden? Yani o gün çekip gittin hatta benim olmamdan rahatsız bile olmuştun, şimdi seni bu fikre iten nedir?"

"Arka plana geçmek istiyorum..."

"Ve beni kullanıyorsun!" demişti, zekiydi! Zeki olmazsa muhbir olamazdı zaten.

"Hayır, kullanmıyorum!"

Kullanıyordum...

"Yardım istiyorum!" diye mırıldandım.

"Ne konuda?"

"SARS'la çalışmak istemiyorum, sen haklıydın Sarper! Beni koruyamazlar! Baksana yıllarca seni bile özel bir belge haline getirip benden bir nevi sakladılar."

Bunda biraz da benim payım vardı! Babam hakkında kesin ve net bir şekilde hiçbir şey duymak istemiyordum. Murat Sarper ise bir nevi babamla alakalıydı. Hem Tarık’ın yeğeni olup hemde babamın onu nasıl kurtardığını bilemesem de tüm olayların babama yakın olduğunu hiseediyordum.

"Belgelerim var ellerinde. Bana bir tek sen yardım edebilirsin!"

Suçludan yardım mı alıyoruz Lavin? Bu yolda her şey mübah... Ne kadar ileriye gidebileceğimi ben bile seçemiyordum! Uçuk, kaçık bir insandım! Nereye kadar uçabilirdim bilmiyordum ama yere çakılmayacaktım! Bu sefer olmazdı! Tarık Sarper'den korunmam gerekiyordu, Murat Sarper ise bana bunu verebilecek tek insandı. Kendime ne kadar kendimi koruyabileceğimi inandırsam da koruyamazdım. SARS'ı def ederken koruyamazdım. Murat Sarper ise seve seve yardım edecekti çünkü Serdar Yılmaz beni ona emanet etmişti...


Loading...
0%