Yeni Üyelik
73.
Bölüm
@1benzen

EVETT, çokça düşündüğüm 2. kitabımızın ismi MELAL oldu. Ve BAY tekrardan sahnelerde... Yazımına 2022 Ekim ayında başladığım kitabımız ancak 2024 ocak ayında bitti. Bense şu an 3. kitabın ortalarını yazmaktayım. Ve diyorum ki buralardan oralara nasıl gelmişiz. Neyse spoiler falan vermeyeceğim. Umarım herkesin çok seveceği bir kitap olur ve umarım okunmaya devam eder. Bilemiyorum, BAY'ın yeri bende çok ayrı... Neyse çokta uzatmak istemiyorum. O zaman hazırlanın çünkü düşeceğiz...

BİR AVUÇ YALAN

2.KİTAP

MELAL

Bedende mülkiyet kabul edilemese de kalpte mülkiyet başımla gözüm üstüneydi!

02.01

Soğuktu, gökyüzü alabildiğine karanlıktı! Küçük kız ağlayarak kestirdiği kâküllerini elinin tersiyle geriye doğru atarak doğrulamaya çalıştı! Uykusu gelmiyordu, kaçmıştı ki! Hem çocuk sürekli uyuyordu, onunda uyuması gerekiyordu! Gözlerini kapatarak yatağa bıraktı kendini! Biraz daha debelendi yatakta, sonunda vazgeçerek yorganını üzerinden attı ve panduflarını giydi! Aşağı kata inerek montunu üzerine giydi! Sessizce kapıyı açtı ve ardından kapattı! Annesi artık bu yaptığına kızamıyordu bile! Ne yapsındı küçük kız? Uyuyamıyordu işte. Eline yerden bir taş aldı ve çocuğun penceresinin önüne gelerek camına fırlattı! Tam isabetti, kendi kendine gülümsedi! Uyanacaktı çocuk! Bir kez daha eline bir taş aldı ve tekrardan cama fırlattı! Birkaç saniye bekledi ve cam açıldı! Küçük adam gözlerini ovuşturarak etrafına baktı ve gözleri küçük kızla buluştu!

"Lavin?" diye seslendi camdan!

"Kapıyı açsana!" diye bağırdı Lavin! Küçük çocuk camı kapatıp aşağıya inerken Lavin koşup kapıya gitti! Birkaç saniye sonra kapı açıldı ve kız içeriye girdi! Panduflarını hemen çıkarttı!

"Huuf, çok soğuk!"

"Sera teyze kızacak sana!"

Kız montunu çıkartırken durdu! Kızmazdı herhalde!

Lavin titrerken, "Üşüyorum!" dedi. Küçük adama cevap vermeden merdivenleri hızlıca çıktı. Küçük adam ismini seslensede umurunda olmadı! Çocuğun odasına girerek yatağının kenarına kıvrıldı. Yorganı üzerine çekti.

Küçük adam odaya girdi ve elini beline yerleştirdi.

"Sana diyorum, kendi yatağında uyusana! Her gece uyandırıyorsun beni!"

Lavin umursamadan gözlerini kapattı ve gülümsedi. Umurunda değildi, hem güvenli bir evdeydi hem de çocuğun yanındaydı! Hem sıcaktı çocuğun odası ve iki kişi sığabiliyorlardı o yatağa zaten uyuyamamıştı da!

"Öff Lavin öff!"

Çocuk söylensede yatağına girip kendi üzerini örttü ve gözlerini kapattı.

"Yekta?" diye sordu.

"Efendim!"

"Bugün bir şey oldu, ama söz ver aramızda kalacak!"

"Söz!"

"Babam anneme yalan söylemiş, annem çok kızdı ona! Hem yalan söylemek çok kötü bir şeymiş annem hep böyle derdi! Sen bana hep doğruyu söyle olur mu?"

Çocuk gülümsedi, o zaten küçük kız hiç yalan söylememişti!

"Söylerim Lavin!"

"Bir de kızma bana, korkuyorum gece uyanınca! Uyuyamıyorum da! Bana masal okumuştun ya! Periler, hortlaklar gelecek diye korkuyorum ben! O yüzden kızma bana! Hem ben çok üşüdüm!"

Yekta gülümsedi ve küçük kızın ellerini avuçlarının arasına aldı! Tek cepli sweeti olsaydı kızın ellerini cebine yerleştirirdi ama üzerinde sweeti yoktu zaten annesi olsa o da böyle yapardı, ellerini bu şekilde ısıtırdı.

"Kızmadın di mi bana?"

"Uyu Lavin!"

Lavin gözlerini açtı ve gülümsedi.

"Kızdın mı yoksa?"

"Öf Lavin kızmadım, kızsam ellerini ısıtmazdım!" diye söylendi küçük adam.

"Yekta?" diye sordu tekrardan.

"Efendim!"

"Annem çok kızacak!"

Yekta güldü, kimse ona kızamazdı! Kendisinden başka...

♧♧♧♧

15 Şubat 2022

Dakikalardır yerde oturuyordu! Kendi kendine içinden ne kadar da büyümüş diye geçirmeden edemiyordu! Alamıyordu gözlerini sanki kapatsa yok olacaktı! Üşüyor muydu acaba? Kötü rüyalar görünce ne yapıyordu mesela? Elini tutan oluyor muydu? İç çekti!

"Ah Lavin..." diye mırıldandı.

"Seni çok özledim!"

İçinde büyük bir fırtına vardı, sebebiyse karşısındaki kadındı. Dakikalardır yanındaydı ama o kadına dokunamamıştı bile! Ona sarılmak, onu sarmak istiyordu! O kadar çok mahrum kalmıştı ki ondan... Gözlerinden bir damla yaş aktı! Yalanlar vardı artık hayatında, bol bol yalan!

"Sözümü tutamadım küçüğüm!"

Büyümüşlerdi ve artık hiçbir yatağa sığamazlardı...

Göz yaşlarını sildi, elinde olsa kızı da alıp çekip gitmek isterdi! Acı içindeydi tıpkı onun gibi!

"Biliyor musun Lavin, Serdar abi öldü! Baban, babam..."

Yutkundu, içi parçalanıyordu.

"Kollarımda öldü, elimdeydi... Silah elimdeydi..."

Vücudu titriyordu, keşke ben ölseydim diye geçirdi içinden! Keşke hiç yaşanmasaydı bunlar!

"Senin ailenden kimse kalmazken Lavin, benim ailem yaşıyor..."

Allah'a şükrediyordu hayatta oldukları için ama bu haksızlıktı!

"Biliyor musun babam yaşıyor?"

Gözlerinden damla damla yaş aktı! Haksızlıktı bu, kadın hiçbirini hak etmemişti!

"Özür dilerim!"

Ellerini yatağın üzerine koyup başını eline yaslayarak kadını izlemeye devam etti.

"Korkağın tekiyim!"

İçinden konuşmaya devam etti, seslice dile getirmeye korkuyordu! Acılarımı bir kutuya koysam ne kadar kapalı kalır Lavin?

Kapı açıldı ve içeriye deniz gözlü adam girdi...

"Yekta..." diye seslendi kısık bir sesle!

Adam başını kapıdaki adama çevirdi.

"Doktor geldi..."

"Tamam..."

Ruhu gidiyordu... Ayağa kalktı ve kadına doğru eğildi, kokusunu içine çekti ve titreyen eli kadının tek teline değdi...

"Özür dilerim Lavin, beni sakın affetme! Çünkü ben affedemiyorum..."

♧♧♧♧

"Baş savcım beni burada tutmanız çok mantıksız!" diye itiraz ettim! Apaçık ortadaydı! Benim Elif'i öldürme olasılığım sıfırdı. Hatta ve hatta Murat ve Deniz’inde öyleydi! Niye bizi burada tutuyorlardı ki?

"Savcım bende işimi yapıyorum!"

"Hıh, illahi savcım! O kadar vaka görmüş geçirmiş bir insanım, Elif'i öldürsem sizce cesedi yanıbaşıma mı bırakırdım?"

Yerine göre işini yapıyordu... Deniz ile Murat hâlâ sorguda mıydı? Avukatları çoktan gelmiş ve davanın asıl savcısıyla görüşüyor olmalıydı! Avukatlarının bir an önce hepimizi adliyeden çıkarmasını bekliyordum.

"Elimden bir şey gelmiyor savcım!"

Kesin öyledir baş savcım! İstanbul'a döneli neredeyse 5 saat olmuştu, bu süre zarfında önce Burak'tan ifade alınmış ve tabiri yerindeyse gevşek Burak her şeyi yumurtlamıştı! O gün evlerine girdiğimizi ve Murat ile Deniz'in Burak'a saldırdıklarından bahsetmiş ve hatta ve hatta Elif'i ölümle tehdit ettiğimizi söylemişti. Bense buna cevap bile vermemiş avukatım gelmeden konuşmayacağımı bildirmiştim. Hoş konuşadabilirdim ama ya konuşmam Sarperlerle ters düşerse işte o zaman kaçamazdık.

Kapı tıklatıldı ve bir görevli kapıdan gir denilmesiyle içeriye girdi.

"Savcı Lavin'in avukatı geldi!"

Baş savcının izniyle avukatımla görüşmek için odadan çıktığımda koridorun başındaki Burak’la göz göze geldik. Bana öfkeyle bakıyordu, tüm bunların yanı sıra gözleri ağlamaktan şişmiş ve kızarmıştı. Yorgunluğundan ziyade acısı yüzünden okunuyordu. Önüme geçtiğinde kaşlarım çatıldı. Polise döndü ve, "Sadece 2 dakika istiyorum!" dedi. Polis ise bana baktı. Gitmesi için başımla onu onayladığımda birkaç adım ötemize gitti.

"Bunların hepsini seni aldattığım için mi yaptın?" diye sorduğunda gözlerinin içine sinirli bir şekilde baktım.

"Kendini çok yukarılarsa görüyorsun!" dedim.

"Battı değil mi?" diye sordu. Batan neydi ki?

"Sen hayatımda olmamana rağmen benim mutlu olmam sana battı değil mi?"

Acıdan ne dediğini bilmiyordu, kalbini kırmak istemiyordum!

"Gidebiliriz!" dedim. Kolumdan tuttu!

"Bana bir cevap vermek zorundasın!" dedi kolumu daha da sıkarken. Hızlıca geriye doğru çektim kolumu ve gözlerinin içine bakıp tane tane, "Sana günahımı bile vermem!" dedim. Ve yürümeye koyulduğumda ismimi söyledi.

"Lavin, Lavin, Lavin! Bencil egoistin tekisin! Ne var ne yoksa hep kendin önemlisin değil mi? Ama bunu senin yanına bırakmayacağım!"

Bu sefer ona doğru gelen bendim.

"Kimsin sen ya? Kim.. sin! Karşında Türkiye Cumhuriyeti Savcısı var! Düzgün konuş yoksa seni savcıya hakarette içeriye aldırırım! Sen acını benden alacağına bu işin ardında kimin olduğunu düşün, çünkü bu davada her geçen dakika aleyhine işliyor!"

Hızlıca geri dönüp polisin yanına döndüğüm sırada ne dediğini sinirden duymuyordum bile! Acısı vardı, kendisinin yarattığı bir acıydı! Polis beni bir odaya yönlendirdiğinde galiba avukatımla karşılaşmıştım.

"Merhaba Lavin!" dedi iki kez göz kırpıp, üç kez öksürürken asıl kelimeyi söyledi, "Sana ama resmen sana geldim, olayı duymak için!"

Sana ama resmen sana geldim... Baş harfleri SARS kelimesini ortaya çıkarıyordu. Bu hareketi ses kaydının alındığına mı işaretti?

"Ses kaydımız mı alınıyor?" diye fısıldadığımda, başıyla beni onayladı.

“Su ister misin?”

Anladığım kadarıyla şu an ses kaydının alınmasını engellemeye çalışıyorlardı. Bende onlara ayak uydurdum.

“İsterim!”

Çantasından yavaş hareketlerle suyu çıkartıp bana uzattı. Sandalyeye otururken elinden suyu alarak aynı yavaşlıkla içmeye başlarken dosyaları çıkarmaya başladı.

“Hazırsan Burak’ın ifadesiyle başlayalım.”

İfadesi Burak’ın benimle sevgiliyken Elif ile gizli bir ilişkisinin olmasıyla başlıyor ve benim bu acıyı kaldıramayarak önce Elif’i tehdit ettiğimle devam ediyordu. 10 Haziran sabahı evlerini Deniz ve Murat ile bastığımızdan ve ikisini de tehdit edişimizle ifadesini bitiriyordu. En azından bizimle alakalı olan kısımları tam da burasıydı. Tüm bu olaylardan çıkardığı şeyin bu olduğu için onu tebrik etmeliydim.

"Ewa, ilk seni çağırdım çünkü bu olayın merkezinde sen varsın! Sana göre bir ifade belirleyeceğim!"

"Öncelikle..." diye mırıldandım.

"Bildiğim kadarıyla Burak evlerini bastığımız için bir suç duyurusunda bulunmamış ve evin etrafındaki kameralara ulaşılması da SARS tarafından engellenmiş. Ne hikmetse o gün oraya girdiğimizi kimse görmemiş, duyanda olmamış! Elif'i tehdit ettiğimizi kanıtlayamaz! O gün akşamdan sabaha kadar birlikte SARS'taydık! Orada olduğumuzu kanıtlayabilsekte gizli yerlerimizden birini ifşa etmiş oluruz! Marc’a söyle kamera kaydıyla oynayıp, başka bir plazadaki yeri o odaya göre dizayn etsinler! "

Hayır, hayır olmazdı! Daha mantıklı Lavin!"

"Ya da tüm bunları boşverebiliriz Kemal, Murat Sarper için bir bölge kaybedebilirsiniz! Bu sizin için ufacık bir şey! O gün akşamdan sabah kadar olan kamera kaydını saatlere göre ayarla, Murat bu konuda sana daha detaylı bir bilgi verecektir!"

"Murat ve Deniz'e de aynı şeylerden bahsedeceğim! Şimdi ifadenden konuşalım!"

On on beş dakika civarı ifadeden konuşup sorulabilecek tüm soruları tahkik ettikten sonra ben çıkarken Murat kendine eşlik eden polisle buraya doğru geliyordu! Gülümsedim, bunu da atlatacaktık. Gülümseyerek yanımdan geçip gitti. Geri baş savcının odasına döndüğümde içeride onu bulamadım! İyi ki de yoktu, başımın etini yerdi!

Koltuğa oturdum ve oflayarak başımı ellerimin arasına alıp dirseklerimi dizlerime koydum! San Laçin’e Engin tarafından yollanan bir ekip geldiğinde ben hâlâ durumu anlamaya çalışıyordum. Elif’in cansız bedenini adli torbaya yerleştirirlerken Murat SARS ile görüşme içindeydi. Olay hakkında bilgi almak için apar topar adliyeye gittiğimizde Burak’ın bizi şikayet ettiğini öğrenmiştik. Nöbetçi savcı ne kadar ifademizi almak istese Murat’ta bende avukatsız ifade vermeyeceğimizi belirtmiştik. Deniz’i de bu sırada adliyeye getirmişlerdi. Bana kalırsa tüm bu işlerin arkasında Tarık Sarper’in olduğuna adım gibi emindim. Otopsiden gelen raporlara göre Elif’in ölüm saati bizim Murat ile ağaç evde olduğumuz saate tekabül ediyordu. Orada bizi kimsenin görmemesine ek kamera kaydı da uzun zamandır alınmıyormuş. Eğer o gün magazine düşmemiş olsaydık şu an vakanın baş şüphelisi olacaktık. O gün magazine düşmemize rağmen neden planlarına devam ettiklerini hâlâ anlayamasamda bildiğim tek bir şey vardı; Tarık Sarper benim mesleğime leke sürmek istemişti ama yine de başarılı olamamıştı. Hani demişti ya Murat'a sevdiğin kadının gözünün önünde erimesine şahit olacaksın diye işte bunlar depremden önceki artçı sancılardı! İlk önce Azra’yı kaçırıp tüm okları Elif'in üzerine çekmişti, o gün Elif’in evine gideceğimizi de biliyordu daha sonraysa cesedi bizim olduğumuz yere bırakarak suçun üzerimize kalmasını istemişti! Burak ise tüm bu olanlara bayrak tutup asıl suçlunun ekmeğine yağ sürmüştü. Sevdiği kadın tehdit edilmiş hatta ve hatta canı yakılmıştı! Sonrasında ise bizim bulunduğumuz yerde ölü bedeni bulunmuştu!

Bir saat odada aklımın içinden geçenleri dinledikten sonra aynı polis tekardan gelmiş ve ifademi almak üzere beni götürmüştü! Bilin bakalım kimin odasına? Tabii ki Derin Savcıya başka kime olabilirdi ki?

Gayet resmi bir şekilde içeriye girmiş ve soğukça ifade için hazır olduğumu belirtmiştim.

"Olay saati neredeydin?"

"Saat kaçtan bahsediyoruz?" diye sormuştum ne kadar bunu bilsemde...

"Dün akşam on bir suları!"

"Murat ile San Laçin’deki ağaç evlerden birindeydim!"

"Bunu bana nasıl kanıtlayabilirsin?"

"Sanırsam şöyle daha açıklayıcı olacağım! Saat on birden önce Murat ile birlikteydik ve dokuz dokuz buçuk gibi de Murat beni ağaç evlerden birine götürdü! Ağaç evin numarası sanırım 13’tü.”

“Sanırım?”

Sakince anlatmaya devam ettim.

“Ağaç evlere gideceğimizi bilmiyordum, bana sürpriz hazırlamış, gözlerimi kapatmıştı. O yüzden bunu Murat’a sormanız daha iyi olur. Zaten pansiyonla da görüşürseniz bize hangi ağaç evi verdiklerini öğreneceksiniz.”

Soluksuz konuştuğumda dinlenmek için masadaki sulardan birini açıp bir yudum alarak masaya koydum.

“O gün ikimizinde orada olduğunun kanıtınaysa magazinlerden ulaşabilirsiniz. Gizlice fotoğraflarımızı çekip sosyal medyaya yaymışlar. Murat tüm bunların kaldırılmasını da istedi. Bunu da ona sormanız daha uygun olur, çünkü magazinle fotoğraflarımızı kaldırmaları için iletişime geçen ben değildim. Magazin haberleri sabaha doğru çıkmıştı, bizse ne o ana kadar ne de o andan sonra akşam altıya kadar hiç dışarıya çıkmadık!”

Söylediklerimin uyuştuğunu Derin’in bakışlarından anlayabiliyordum. Zaten bunu daha da fazla kurcalamadı. Çünkü delillerim vardı

"Peki, Burak Bey'in verdiği ifadeye göre..." dedi Burak'ın ifadesini eline alırken.

"10 Haziran saat 7.30'ta Elif Hanımın evine sizde dahil üç kişi gelip Elif'i tehdit ettiğinizi söylemiş!"

Azra ile ilgili olay SARS’ın içinde halledildiği için emniyet bunun hakkında hiçbir şey bilmiyordu.

“Avukatımın size ulaştırdığı video kaydında saat saat nerede olduğum görünüyor. Ki sizin de incelemiş olmanız gerekiyor.”

Gözleri bana doğru döndüğünde ters bir şekilde bakmıştı.

“İzleyip izlediğimi sorgulama sana düşmüyor Lavin, soruma düzgün bir yanıt vermen gerektiğini biliyorsun. İfadeni alıyoruz, beni sorgulamanı değil!”

Kemal’in ayarladığı plazanın ismini ona verip yine gün boyunca orada olduğumu belirttikten sonra formalite icabı birkaç soru sorup çıkmama izin verdi bense kapının önündeki sandalyelerden birine oturdum!

Biraz sonra Deniz girip çıkmış ve onu karşımdaki koltuğa oturtmuşlardı! Deniz oldukça rahat görünüyordu. Hatta oradan bana yine soğuk esprilerinden birini yapmak için can attığına emindim. Deniz’den neredeyse on dakika sonra Murat’ta çıkmıştı. Bize göre işi içeride daha kısa sürmüştü. Avukatımız tekrardan Derin savcının yanına giderken Murat’ta Deniz’in bulunduğu hizaya birkaç boşluk bırakarak oturdu.

"Bermuda şeytan üçgeni gibi olduk! Ortamıza da artık kim girerse!" demiştim ikisine birden göz kırpmaya çalışırken.

Deniz ise karşımdan bana kaş göz yaparak gelmek üzere olan Burak'ı gösterdi!

"İti an çomağı hazırla!" dediğini duymuştum Murat’ın! Gülmemem gerekiyordu! Çünkü Burak tam da karşıma geçmişti.

"Çok güzel!" diye mırıldandı Burak, eceline susarken!

"Neymiş güzel olan?" diye sordu Murat!

"Farkında mısınız Elif öldü, bir insan öldü ve siz oturup gülebiliyorsunuz!" dediğindeyse herkesin suratı düşmüştü bense acısından dolayı yüzümü düşürmüştüm.

"Unuttun mu Burak ben bir savcıyım ve emin ol her ölen insan için kahrolsaydım delirirdim!" dedim. Elif'in onlarca cinayetten bir farkı yoktu benim için! Her kadına üzülür gibi üzülmüş ve onun da katilinin bulunması için dua etmiştim! Ve Burak emin olabilirdi, katilin bulunması için elimden geleni yapacağımdan! Acısı vardı her aile gibi, sevdiği kadını kaybetti diye onun için üzülürdüm! Ama üzülemiyordum çünkü hâlâ gelmiş ve bana geçmişin hesabını soruyordu, uzun süren ilişkimizden bilmesi gerek bir şey varsa o da benim Elif'i öldüremeyeceğimdi. Oysa suçluyu yanlış yerde arıyor, katile zaman kazandırıyordu! Bunun için ona üzülmüyor ve acısına saygı duymaya çalışıyordum! Boş yere çırpınıyordu.

"Benimde aklım bunu almıyor Lavin, savcısın pekâla ama bu olanlara nasıl sessiz kalabiliyorsun?" dediğinde ne demeye çalıştığını anlayamadım.

"Onlar yaptı değil mi, itiraf..."

"Sana yukarıda da söyledim Burak, katili yanlış yere arayarak sevdiğin kadına en büyük kötülüğü yapıyorsun!"

Gözlerim Burak’tan Murat’a kaydığında bir şeyler söylemek için hazırlandığını fark edip kaş göz işaretiyle onu susturmaya çalıştım! Burak ile Murat'ın muhatap olmasını istemiyordum. Birkaç dakika içinde Derin'in kalemi çıkmış ve kaleminden biraz daha uzun süren bir kaç dakika içinde elinde bir dosyayla Derin’de dışarıya çıkmıştı! Birkaç dakika sonrasındaysa avukat dışarıya çıkmış ve suçsuz bulunduğumuzu davanın bizim tarafımızdan düştüğünü söylemişti!

🌌🌌🌌🌌

Ağzımdan çıkan hava buğulanarak çıkıyordu ve ben çok üşüyordum! Üstüm ipinceydi, niye bir mont almamıştım.

Kulak zarlarımı delercesine bir siren çaldı ve etrafımda birden insanlar koşuşturmaya başladı, anlamsızca etrafıma bakıyordum! Neden herkes siyahtı? Yüzleri, elleri, ayakları!

"Kaybettin!" dedi bir ses arkamdan ardıma döndüm! Kimse yoktu!

"Kaybettin!" dedi bir ses! Sesi ardındaki derin çığlık seslerine karışırken beynimin içini kemiriyordu!

"Kaybettin Lavin!"

Ses kulağımı sağır edebilecek kadar yüksekti. Hemen yere çömeldim ve başımı kollarımın arasına aldım.

"Sus!" diye bağırdım.

"Öldün!" dedi ölümden de beter bir sessizlik oluşurken! Kalp atışlarımı duyabiliyordum! Ölmemiştim! Duyabiliyordum!

"Bitti!" dedi ardından bir ses. Söylediği tüm sözcükler etrafa yayılırken ben yerde titriyordum! Kalbimin deli gibi attığını hissedebiliyordum! Aniden yerimden sıçrayarak uyandığımda nefes nefese kalmıştım. Ellerim önce yatağımda Murat'ı aramıştı! Ama yoktu, neredeydi? Ellerim titrerken zorla su doldurup tamamını bitirmiştim! Hâlâ uyuyamamış mıydı yoksa kendi odasında mı uyumayı tercih etmişti? Vücudumun hâlâ titrediğini hissediyordum! Zorlukla odasına doğru ilerledim, odasının ışığı kapalıydı! Yok muydu odasında? Odasının kapısını açtığımda onu burada bulabilmenin verdiği huzurla rahatladım. Odasına girdiğimde ilk işim camını kapatmak olmuştu. Odası buz gibi olmakla birlikte üzerine de bir şey giymemişti. Üstüne üstlük pikesini de üzerinden atmıştı. Üzerini örtüp yatağının boşta kalan tarafına uzandım! Sırtı bana doğru dönüktü. Soğuktan üşüdüğü dizlerini kendisine çekmesinden anlaşılıyordu. Ona biraz daha yaklaşarak elimi beline dolayıp ona arkasından sımsıkı sarıldım. Başımı yastığına koyarak tam da saçlarının bittiği yere bir öpücük kondurdum! Üşümüştü... Ona iyice sokulduğumda aramızda mesafe kalmamıştı! Tekrardan aynı yeri öptüğümde kokusunu derin derin içime çektim! Huzur diye mırıldandım, onun yanında korkularımı dindiren bir huzur vardı!

Aklıma yeniden bugün ki yaşadıklarımız geldi. Ne kadar düşünmemeye çalışsam da Burak içim üzülüyordum, Elif artık hayatında değildi! Üzüldüğünde başını yaslayacağı, koktuğunda sarılacağı, güldüğünde aynı gülümsemeyle ona bakacak bir sevgili yoktu! Keder doluydu...

Murat’ın kokusunu bir kez daha derin bir şekilde içime çektim! Elim belinden eline kaydı ve elini tuttum! Boynuna bir öpücük daha bıraktım! Küçükken her korktuğumda Yekta'nın yanına giderdim! Onunla uyuyabilmek için yalvarırdım çünkü o benimle uyumak istemezdi! Kaç yaşına geldin diye kızardı bana! Bense umursamaz giriverirdim yatağına! En sonunda oda dayanamayıp girerdi yatağa, bak derdim içimden yatağa iki kişi de sığabiliyoruz!

İçimden tekrar mırıldandım ki eğer Yekta beni duyuyorsa... Bak Yekta büyüse de insan yatağın bir bölmesine iki kişi sığabiliyormuş!

Allah'a bir kez daha şükrettim, Murat'ı bana nasip ettiği için! Onu benden ayırmamasını diledim. Son nefesimi onun yanında vermek istediğimi söyledim...

Dirseğimi yastığa koyarken elimi başıma yaslayarak onu izlemeye koyuldum! Birkaç dakika sonra garip bir şey oldu. Ben ayaklarımı açtığımda ayaklarım ayaklarına sürtündüğünde yüzünde bir gülümseme belirdi. O da mı rüyasında gülümsüyordu? Bir kez daha ayaklarımı ayaklarına değdirdiğimde tekrardan gülümsemeye başladı. Sanırsam Murat Sarper gıdıklanıyordu ve bu nedense benim çok hoşuma gitmişti. Çünkü o gülümseyince tek gamzesi huzurunuza seriliyordu. Bense bu fırsattan istifade tek gamzesine dokundum! Tenine doğru yaklaştım ve yanağına bir öpücük bıraktım. Teninin kokusunu içime çektim! Alnına düşen saçları geriye çektim!

'Senin bana nasip olman şahsi hayatımın en değer biçilemez talihidir' diyor Nazım Hikmet. Bana ne oldu da bu hale geldim bilemiyorum ama onsuz yaşayamayacak gibi hissediyorum. Aşk bir yandan da tutsaklıktı, hata mı yapmıştım bilmiyorum ama ona tamamen teslim olmaktan çok mutluydum!

Anne dedim kendi kendime, anne kızın kör kütük aşık oldu! Hem de bu dünyadaki en güzel ruhlu adama! Annemi çok tanımasam da emin olduğum tek bir şey vardı, Murat'ı çok severdi! Tanısaydı eminim ki çok severdi. Bir kez daha öptüm yanağından, uyanmasını istiyor bir yandan da uyandırmamak için yavaşça öpüyordum! Babamsa zaten Murat’ın yüreğini biliyordu, acaba şu an bu halimizi görse ne düşünürdü diye düşünmeden edemedim. Bu seferse alnına tekrardan bir öpücük bıraktım.

"Sana da iyi geceler sevgilim!" diye mırıldandığında istemsizce kıkırdadım.

"Uyandırdım mı?" diye sordum.

Bana doğru dönüp kolunu başımın altından geçirirken, "Hıhı!" diye mırıldandı. Beni kendine doğru çetiğinde başımı boyu girintisine yerleştirdim.

"Neden gelmedin yanıma!"

"Uyuyakalamışım!" dedi.

O kadar yorgunluktan sonra ona hak vermemek işten bile değildi!

Eli çenemi bulup yüzümü kendine çevirirken, "Hem sen neden uyandın?" diye sordu.

"Kötü bir rüya gördüm!"

"Anlatmak ister misin?"

"Cık, geçti zaten!"

"Geçti!" dedi gülerken.

"Nasıl geçti anlatasana..."

Bu seferde gülen bendim.

"Göstersem daha mı iyi olur sanki?" dedim ve ondan bir cevap almadan yanağına, boynunun önüne öpücüler kondurmaya başladım. Her öpücüğümde gülmesinin yarattığı hareket yüzüme çarpıyor ve ben bunun karşısına eriyip bitiyordum! En sonunda ellerimden tutup beni kendine doğru çekip durdurduğunda kendimi yüzüm ona doğru dönük göğsünün üzerinde bulmuştum.

"Ne yapıyorsun ya benden dünün öcünü falan mı alıyorsun sen?"

"Cık, cık, cık öç almama ben Sarper! Sadece sevgilimi öpüyordum!"

Ellerimi göğsünde birleştirip çenemi ellerime dayadım.

İçimin dışıma taşmasına izin verirken, "Seni çok seviyorum Murat!" diye mırıldandım. "Benimle olduğun için teşekkür ederim sevgilim!"

Gülümsemesi büyürken Murat'a tekrar ve tekrar aşık olduğumu hissediyordum! Aşk galiba böyle bir şeymiş, her gün gördüğün insanın daha öce görmediğin bir gülüşüyle ona tekrardan aşık olabiliyormuşsun.

"Söz ver..." diye mırıldandı.

"Bana söz ver Lavin, ileride eğer bana bir şey olursa kalbinin en içinde beni taşıyacaksın! İstersen tekrar biriyle evlen istersen tekrardan aşık ol! Kalbinin en içi bana ait olsun sevgilim!"

Kaşlarım çatırılırken, “Bende senin dudaklarına ölüm tasniflemesini yakıştıramıyorum, onu ne yapacağız?” diye sordum.

Gülümsemesi hâlâ yerindeydi.

“Söz verebilirsin?”

"Söz Murat, savcı Lavin Yılmaz sözü! Sende söz ver! Kalbinin en içinde beni saklayacaksın!"

"Söz sevgilim, sonsuza dek!"

Elimle yavaşça göğsüne iki kez vurdum.

"Sen neden bana beni sevdiğini söylemiyorsun?"

Gerçekten şöyle bir düşündüğümde bana hiçbir zaman seni seviyorum dememişti. Aşk olsundu ona!

"Söylesene ya, sabaha kadar uyutmama seni vallahi!"

"Bir daha vallahi desene!" dedi.

"Vallahi!" dediğimde dudakları dudağımla buluştu! Dudaklarımı biraz sonra geriye çektim!

Dudaklarımız arasında milimler varken, "Bana beni sevdiğini söyle Sarper!" dedim.

"Bana beni sevdiğini söyle!"

"Seni seviyorum Lavin, bunu sana anlatmam için gözlerime bakman yeter."

Gözlerindeki yıldızlarım bizzat bana ait olduğunu biliyordum. Dudaklarımız birbirine değip bir oyun gibi uzaklaşa da sonra tekrardan birleşiyordu. Murat’ı gördüğüm o ilk anda gözlerine bakıp anlamalıydım; gözleri benim önümü, yolumu aydınlatıyordu...Şimdiyse gözleri en ince detayına kadar ezberimdeydi! Gözlerimi kapatsam bile gözleri hep gözlerime mıhlanmıştı. Geriye doğru çekildim

"Ne var senin bu dudaklarında?" diye sordum.

"Kokun gibi o da seni bana boğuyor! Sürekli öpüp koklamak istiyorum, durmadan!"

Gülümsemesi daha fazla büyürken başımın göğsüne yaslanmasını sağladı. Yavaşça saçımı okşarken kalbinin sesini dinliyordum.

"Lavin..." diye mırıldandı.

"Efendim?" dedim.

"Lavin!" dedi tekrardan, içimin gittiğini hissediyordum.

"Bedenimin her yerinde, izin olmasa bile sen varsın!"

Bu söylemi beni gülümsetmişti çünkü herkes bilir: "Bedende mülkiyet kabul edilemez Murat!"

"Savcı, savcı... Az romantik olalım diyoruz!" diye isyan etti. Kollarımı sımsıkı bedenine doldadım. Bedende mülkiyet kabul edilemese de kalpte mülkiyet başımla gözüm üstüneydi!

 

Loading...
0%