Yeni Üyelik
19.
Bölüm

Ruha Kapılmak

@1benzen

"Ruhumu ona emanet edemeyeceğim adamın ruhuna kapılmıştım!"

01.15

Etraf gittikçe bulanıklaşıyor nefes almak daha da zorlaşıyordu. Murat ise eliyle aramızda bir barikat oluşturmuş belimden tutarak beni arkasına almıştı. Ne olduğunu anlayamıyordum, hiçbir şeyi göremediğim gibi ayak sesleri de gelmiyordu. O adam hâlâ evdeydi, toz bulutu yoktan var olmamıştı! Karşımızda olabilir hatta ve hatta silahı da olabilirdi. O silahınsa hangimizin kafasına dayanacağını bilemiyordum. Öylece durmuş kaderimizi beklerken silahı daha da sıkı tutmaya çalıştım. Murat'ın önde oluşu hiç hoşuma gitmiyordu, kendini tehlikeye atıyordu. Etrafımıza yayılan gaz ise eter gibi kokuyordu, biraz daha durursak yüksek ihtimalle bayılacaktık. Hızlıca kolumla ağzımı kapatmaya çalıştım.

"Murat gazın içinde eter var."

Bana doğru döndüğünü belimdeki elinden anlayabiliyordum.

"Biliyorum, sakin ol!"

Bayıltabileceğini biliyor hâlâ bekliyordu, derdi neydi bu adamın?

Elinden sıyrılıp kapıya doğru silahımı iyice kavrayarak ilerledim. Gelip bizi avlamasını bekleyemezdim! Etrafı göremiyordum, eğer önümdeyse ona da bana da büyük bir sürpriz olurdu.

"Lavin!"

Kapıya doğru ilerleyip dışarıya çıkacak ve bizi bu durumdan kurtaracaktım. Ayak sesleri ikiye çıkınca Murat'ında peşimden geldiğini anladım. Murat olduğunu nerden mi anladım? Onun ayakları yere hep sert basardı. Flash yanıyor yine de bir etki vermiyordu, her taraf toz dumandı. Yavaşça ilerledim ve en sonunda kapıya ulaştım. Arkama baktığımda Murat hemen yanımda bitti, kapının kolunu indirdiğimde şaka tabiriyle ifade edebileceğim bir şey daha yaşandın, kapı açılmıyordu. Hayır kapıyı falan kilitlemedik. El çabukluğuyla anahtarı yokladım ama anahtar da yoktu.

"Kapı üzerimize kilitlenmiş!"

Murat sanki ben kontrol etmemişim gibi kapı kolunu hızlıca indirip kaldırdı.

"Lanet olsun!" diyerek kapıya ayak attı. Salak adam ayağın acıyacak! Bense dumanın genzimi yakmasından dolayı öksürmeye başladım. Dışarıya çıkmamız gerekiyordu. Biraz daha bu havayı solursak bayılacaktık. Murat elimden tutarak beni hızla içeriye doğru çekti, o da öksürmeye başlamıştı. Balkona değil çalışma odama gidiyorduk, hızlıca kolumu çekiyordu bense beynimin uyuştuğunu hissediyordum. Hayır, bayılmak istemiyordum! Odaya girdiğimizde Murat eşyaların yerini ezberlemiş gibi bizi rahat ve hızlı bir şekilde camın oraya götürdü ve pencereyi açtı. Soğuk hava içimize dolduğunda, ikimizde hâlâ öksürüyorduk. Gazın içindeki eter miktarı azdı, peki adam niye böyle bir işe girişmişti? Yavaş yavaş içimize işleyen temiz hava biraz olsun öksürüğümüzü geçiriyordu. Başımın döndüğünü hissediyor derin derin nefes alıyordum.

"Alo Akif savcının evine biri girdi etrafı didik didik arayın. Eve giren her kimse onu istiyorum. Ha bir de yukarıda kilitli kaldık çabuk gelin!"

Belki de kilidi açabileceğimi söylemeliydim ama içerisi toz dumanken tel tokayı bulabileceğimi zannetmiyordum. Akif gelir ve belki de çilingirse kapıyı açar ya da Lavin tekniğine başvurur olmadı zorlukla yaptırdığım çelik kapımı kırardı ki bu Akif için biraz zor olurdu. Nefes alırken rahatlıyor bir yandan da beynimin içinden geçen düşüncelere yön veriyordum. Murat telefonu belki de adam cevap vermeden yüzüne kapatıp telefonun ışığını içeriye doğru tutuyordu. Yahu adam hâlâ evde olsa, adamları çağırdığını duymuş ve çoktan evden tüymüştür bile ki bana kalırsa eter gazı etrafa yayıldığı anda evden tüymüştü.

Feneri yüzüme doğru tutarak, "Sen iyi misin?" diye sordu.

Kamaşan gözlerimle feneri elimle kapatmak istercesine yukarıya doğru kaldırarak,

"Şimdiye kadar pekala iyiydim!" diye yanıtladım. Hatasının farkına varıp feneri benim üzerimden çekip içeriye doğru çevirdi. Hoş hâlâ da kapatmamıştı. Elimdeki silahı belime yerleştirdim ve pencerenin önündeki peteğin üzerine oturdum.

"Sormayım, sormayım diyorum da Savcı, bu adam senin adam olabilir mi?"

"Hangi adam Sarper?"

"Şu senin adam işte!"

"Benim adam ne Allah aşkına? Sanki adamı nikahıma aldım. Hem bir daha girme riskine girmez bir de yani akıl var mantık var bir savcı bir de muhbir evdeyken o eve mi girilir? Cık, cık, cık kimin planıysa evde kaldı!"

Benim adammış!

"Hem ne malum adam olduğu belki senin kadın yani? Nereden bileceğiz bunu Sarper, belki sana takık bir kadın girdi evime?"

"Yavaş gel Savcı! Ortada daha önce benim evime gizlice giren bir kadın yok."

"Asıl sana yavaş hem nereden çıkardın adam olduğunu bence gelen kadındı? Aksini iddia edebilir misin?"

Murat'a illallah getirme aşamasındaydım belki de saçmaladığını fark edip bir adım geriye atabilirdi. Benim adamış! Bakışlarımı ondan çekerek iki elimi de kalorifere koyarak camdan hafifçe aşağıya doğru eğildim. Ciğerlerime derin derin temiz havayı çektiğimde konuştuklarımın gayet de mantıklı olduğuna karar vermiştim.

"Seninle laf dalaşına girilmez Savcı!"

"Girme zaten!" dedim kestirip atar gibi.

"İyi!"

"Tamam!"

"Peki!"

Son sözü ben söylemeliydim. Sussun ki bu mevzuda burada bitsindi. Hem niye devam ettiriyordu ki? Hep geri çekilen o olmuştu, bir kez daha geri çekilmeliydi!

"Tamam!"

"İlla son sözü söyleyeceksin!"

"Mizaç Sarper, mizaç. Haa hem Sarper demişken belki de senin amcan mıdır, dayın mıdır neyindirse o göndermiştir. Bu daha ağır bir seçenek. İyi düşün bak. Adam kaç haftadır sesiz sesiz girdiği delikte duruyor. Sence bu hayra alamet mi?"

Duraksadı, sanki bu seçenek hiç aklına gelmemiş gibi Tarık Sarper'in soyadını taşırken onu unutmuş gibiydi. Belki de biz yaşadığımız olayları bastırmış ve kendimize bir olay yazıyorduk ama ne yaşadığımızı bilmiyorduk. Şimdiyse her şey bulanıklaşıyordu. Tarık Sarper ilk adımını atmıştı, kendince! Ya da başka birileri daha vardı. Oyunda belki de tek olduğumuzu düşünüyorduk ama bir düşmanı asla bir kişi edinmezdi...

Camdan geriye doğru çekilip ona doğru döndüm.

"Tarık'ın öyle kolay kolay deliğinden çıkacağını düşünmüyorum Savcı? Belki..."

"Çıkmadı birini yolladı?"

Zaten düşmanımızın dostları da vardı. Olmaması zaten imkansızdı. Ortaklıklara çıkmamasının sebebini bilemiyordum. Bu adamın planı neydi? Yakalanmıyor ama kaçmıyordu da. Tek bir sebebi vardı çok iyi korunuyordu.

"Ya da hedef şaşırtmaya çalışıyor, bugün burada olduğumuzdan kimin haberi var? Planlı bir şey değildi!"

"Çok zorlama düşünüyorsun!"

Zorlama mı düşünüyordum? Hayır benim Tarık Sarper'den başka düşmanım yoktu. Bir savcının her zamanı düşmanları vardır Lavin!

"Tarık'ı çok hafife alıyorsun Lavin, yine aynı hataya düşüyorsun."

Sustum, belki benimde bazen yerimi bilmem gerekiyordu. Haklı olduğu yerde eyvallahtı ama bana mantıksız geliyordu. Tamam belki yıllarca onunla çalıştı ama bu süre bir insanı tanıyacak kadar uzun değildi. Çünkü biz ne yaparsak yapalım bir insanın içini asla bilemeyiz. Kara delikler gibi...

"Belki de haklısındır Sarper, bilemeyiz."

Murat ile konuşurken toz dumanın yere inmesini izliyordum, çok yere indiği söylenemezdi ama ilkine nazaran baya azalmıştı. Eter uçup gitmişti zaten büyük ihtimalle göz korkutulmak için yapılmıştı.

"Benden bir iddia daha bence adam biz gelmeden önce girdi eve, geleceğimizden habersizdi!"

"Niye girsin ki senin evine? Aradığın bir şeyin olması gerekiyor, ya da bir not bırakması. Belki de notu alması."

"Ama hâlâ bir şeyler eksik, o zaman nasıl çıktı evden. Aşağıda adamların var."

Sokak lambalarının ışığıyla ay ışığı birbirine karışıp Murat'ın yüzüne vuruyor, tüm yüz hatlarını belli ediyordu. Elmacık kemikleri her seferinde elimi yüzüne götürmek istememe sebep olsa da yapamıyordum.

"Bir dakika bir dakika. Adamlar şimdi aşağıda değiller etrafa dağıldılar. Hay si..."

Küfrüne devam edememiş ve düzeltmeye gitmişti.

"Hay başlarım böyle işe."

Adam şimdiye kadar bizimle birlikteydi ama biz maşallah ayakta uyumuştuk. Kavga etmiş ve bölünmüştük. Hem bir yabancıyla aynı evi paylaşma düşüncesi bile korkunçtu.

Yüzü gözlerimin önünden kaydığında sinirle bir yere vurduğu ayak sesi geldi.

"Hep böyle bir yerleri mi tekmeliyorsun? Söyle de bari biraz uzak durayım senden."

"Zaten uza..."

Salondan kapı sesi gelmeye başladı, büyük ihtimalle kapının kilit kısmını söküyorlardı. Lanet olası yabancı anahtarımı da çalmıştı. Sesi duyar duymaz dağılmış toz bulutunun arasına daldım.

"Savcı nereye? Beklesene!"

Beklemeyecektim, en azından şimdilik. Kapıya doğru vardığımda Akif'e seslendim.

"Akif kilidi mi söküyorsunuz?"

"Evet, az kaldı. İyi misiniz?"

"İyiyiz Akif, bir an önce açın şu kapıyı. Aras'a söyle bu civardaki tüm kamera kayıtlarına baksın. Özellikle bu sokaktakilere."

Kapı tık diye açılmış ve ışık gözlerimi kamaştırmıştı. Evim nasılda bir hapishane misali görünüyordu. Çoraplarımla dışarıya atıldığımda arkamdan bir el kolumdan tutmuştu. Sarper...

"Nereye?"

"Müsaadenle evimin dış koridoruna çıkacağım."

Kolumu bıraktı ve yarım kalan adımımı dışarıya attım.

"Akif ev didik didik aranacak! Parmak izi var mı yok mu es geçilmeyip bulunan en küçük bilgide bana haber vereceksiniz! Anladın mı?"

Susayım susayım diyorum da bu adam bana dert misali mi yollanmıştı? Zaten bu evde onun tapulu malıydı! Anahtarı falan almalar, evime bana sormadan gelmeler! Hayır yani tapusu ondaysa bilseydim de bu kadar karmaşa boşuna çıkmasaydı.

"Pardon pardon, hangi evden bahsediyorsun?"

Yüzüme kaşlarını çatarak döndüğünde gözlerimiz karşılaştı.

"Lavin, bak..."

Gözlerindeki ifade belirgindi, kendisi halletmek istiyordu ama izin veremezdim!

"Ne münasebet canım, bir savcının evi söz konusu farkında mısın? Emniyet gelecek ve araştırmalarını yapacak. Haberler sana değil ev sahibi ve aynı zamanda bir savcı olarak bana bildirilecek."

Yüzüne sert bakışımı yerleştirdiğinde yüz hatları iyice belirginleşmişti. Amacım hiçbir zaman onu sinirlendirmek olmamıştı ama benim özel alanımdı. Karışmaması gereken yerler vardı ve ben buna izin vermeyecektim.

"Savcı, saçmalıyorsun. Emniyeti karıştırma."

Tehdit eder gibi parmağını salladığında yaptığının yanlış olduğunu anlaması içinde çok geçti.

"Sarper kendine gel, şu zaman kadar sustum, müsaade ettim ama buraya kadar. Bu sefer benim yoldaşlarım olaya el atacak, seninkiler değil!"

Telefonumu çıkarttım ve komiser Engin'in üzerine geldiğimde bir el tarafından yavaşça engellendim.

"Lavin, insanların gözlerini bize çevireceksin. Yapma!"

"Murat evime biri geliyor adamlarının ruhu duymuyor, evimden adam çıkıyor Akif yukarıya geliyor diğerleri aşağıda ve senin adamlarının hâlâ ruhu duymuyor. Karışma, ev benim evim. Bana köstek değil olacaksan destek ol!"

Telefonu elinden kurtardım ve Engin'i aradım birkaç kez çaldıktan sonra telefon açıldı.

"İyi günler Savcım."

"İyi günler Engin, şimdi sana konum atıyorum..."

🌌🌌🌌

Saat gece 2'ye doğru geliyordu, öyle bir uyku bastırmıştı ki ayakta bile uyuyabilirdim. Hoş uzun zamandır her yerde uyuyabiliyordum ama neyse. Engin ekibiyle gelmiş ve araştırma ekibi hâlâ işinin başındaydı. Savcı Derin çoktan gelmiş ve olay yeri tutanağını tutup yarın Murat, benim ve Akif'in ifadesini almak için adliyeye gelmemizi istediğini söyleyerek gitmişti. Murat'ın yüzünden bu durumdan hoşlanmadığı belli olsa da mecburen onaylamak zorunda kalmıştı. Zaten adamında başına ben geldikten sonra gelmeyen bela kalmamıştı. Arama çalışmaları devam etse de ne bir ayak ne de bir parmak izine rastlanmadı. Balkonun kapısının kolu dışarıdan zorlanıp açılmıştı. Bir de kayıp ev anahtarı vardı o da hiçbir yerden çıkmamıştı. Kısacası eve birinin girdiği kesindi ama hiçbir iz bırakmadan gitmişti.

"İstersen eve geçelim?"

Murat'ın sorusuyla irkildim. Arabada olacağının haberini verip istersem benim de gelebileceğimi söylemiş şimdiyse arkamdan sessizce gelmişti. Son merdiveni de çıkıp karşıma geçti. Yaslandığım kapı pervazından içeriyi izlerken gözlerim ona çevrildi.

"Ev açık, hem eşyalarımı alamadım daha."

"Sana söyledim savcı en azından bavulunu evden çıkaralım diye."

"Biliyorum Murat, istersen sen git. Hem yoruldun zaten."

Gözlerimin içine ne saçmalıyorsun der gibi bakıyordu. Beklerse güzel bir jest olurdu ama gitmek istiyorsa da onun için gitmesi daha iyi olurdu, yorgundu. İçeride belki yarım saat uyumuştu ve günlerdir çokta iyi uyuyamadığı için göz altları çökmüş gibi duruyordu. Zaten yüzündeki yorgunlukta her şeyi belli ediyordu.

"Akif'e söylerim, hem kapı anahtarını da değiştirir. Sen de bavullar için yarın Derin savcıyı ikna edersin. Bana yorulduğumu söylüyorsun ama senin de gözlerinden uyku akıyor savcı. Hadi!"

Dedikleri mantıklıydı ama işimi bir başkasına bırakmak hoşuma gitmiyordu, sevemiyordum, bana göre değildi.

"Gereği yok Sarper, siz gidin. Sabah adliyede buluşuruz."

"Cık, seni almadan gitmiyorum."

Ellerini çiçek yapıp duvara yaslanıp başını kapı pervazına koydu ve evin içine gözlerini dikti. Gözleri arada bir kapanıp kapanıp açılsa da asla pes etmiyordu, içeriyi izliyormuş gibi yapıyordu ama duvarda uyuyacaktı! İnatçılığın da beni geçti be adam! Kendimi rahatsız hissetmiştim, benim yüzümden gitmiyordu ve benim yüzümden uykusuz kalmıştı. Vicdanımda beni rahat bırakmıyordu!

"Engin..." bana doğru döndü, "...ne zamana biter?"

"Bitti sayılır Savcım, siz gidin isterseniz ben buraları hallederim."

"Cık, olmaz öyle. Az kalmış zaten."

Engin'in ısrarları devam etmiş sonuca varamayacağını anlayınca vazgeçmişti. Murat ise inadımın sebebini anlayamıyor, duvara yaslı bir şekilde neredeyse uyumak üzereydi. Gerçekten ben gitmiyorum diye mi gitmek istemiyordu? Tüm gün boyunca yaşadığımız şeyleri düşündüm ve daha öncesini; uyumayı bırak dinlenmemişti bile. Bu iş böyle olmayacaktı.

"Murat, hadi gidelim."

Engin'e doğru dönerek, "Engin ben çıkıyorum, bir şey olursa Akif aşağıda haber verirsin." dedim

"Tamam savcım, iyi akşamlar."

"İyi akşamlar."

Merdivenlerden aşağıya doğru indiğimde Murat'ta arkamdan geliyordu. Binadan çıktığımızda Murat Akiflere durum hakkında bilgi verirken ben arabaya binip başımı koltuk başlığına yasladım. Ve olay hakkındaki teoriler beynimde dönmeye başlamıştı. Kim yapabilirdi ki bunu? Notu bırakan kişi en başından elendi bile. Murat'ın dediği gibi notu almaya gelmişse bunun için gecikmişti. Daha önce gelirdi. Bir şey aradığını da düşünmüyordum, ben Ren'deki depoya gittiğimde aradığını alırdı. Murat'a karşı ürettiğim kadın teorisiyse tamamen saçmalıktan ibaretti. İnadına söylemiştim. Bu durumda geriye tek seçenek kalıyordu, Tarık Sarper! Bizi yoklamak ya da gözümüzü korkutmak istemiş olabilirdi ama bunu sadece bir gaz dumanıyla yapması saçma geliyordu. Göz korkutma hamlesini de eliyordum. Eve gelen kişinin eve geleceğimizden haberi yoktu desem niye gaz dumanını yanında getirsindi ki, bu da çok saçmaydı. Balkondan bir yerlere de gidemezdi. 3.katta oturuyordum. Ortada gaz bulutu ve kapı zorlaması olmasa evimde birinin olduğuna inanmazdım.

Bir şeyi atlıyorduk ama neyi?

🌌🌌🌌

Arabadan indiğimde apaçık bir durum vardı, ikimizde yolculuk boyunca hiç konuşmamıştık. Zaten Murat'ın yüzü de beş karıştı, alınmış mıydı bana? Alınacak bir şeyde yoktu yani. Uykusuzluğundandır o deyip geçiştirerek içimi rahatlattım. Eve girdiğimizde montumu vestiyere koyarken Murat'ınkini de asmak istedim ama ondan olumsuz bir yanıt aldım. Kendi montunu kendisi astı. Bana kırılmış mıydı? Bu sefer çocuk gibi davranan oydu! En azından ben sorunlarımı söyleyebiliyordum! Arkasını dönüp merdivenlere doğru yönelirken bir anda durdu ve yüzünü bana doğru çevirdi.

"Lavin..." diye mırıldandı ve birkaç saniye düşündü.

"Bana hiç mi güvenmiyorsun?"

Alelade söylediği bu lafı idrak edemiyordum. İçinde o kadar çok kırgınlık barındırıyordu ki cam kırıkları ayaklarıma batıyordu. Sorunun güvenmeme kısmına mı takılmalıydım yoksa hiç mi güvenmiyorsundaki umutsuzluğuna mı? Murat Sarper'in sanki bana en başından beridir bir can kırıklığı var gibiydi. Tüm bunları bugün olanlardan mı çıkarttı yoksa genel olarak mı söyledi anlayamadım. Kaşlarımı çatıp ne demek istiyorsun bakışlarımı ona yolladım. O ise bunu yanlış anlamıştı ki verdiği cevap beni iyice allak bullak etti.

"Ben de öyle düşünüyordum." dedi ve merdivenleri çıkmaya başladı.

Nasıl ona güvenmediğimi düşünüyordu, bu erkekler gerçekten aptallardı!

"Papatya çayı içeceğim ister misin?"

Hoş papatya çayı var mıydı bilmiyordum ama konuşmak için bahane üretiyordum. Çat diye suratına güveniyorum ya da güvenmiyorum diyemezdim. Durdu durdu ve adımlarını devam ettirdi. İçmeyeceğim mi demek oluyordu bu?

"İçmelisin." diye ısrar ettim. Durdu ve bana doğru döndü.

"Amacın ne savcı?"

Yorgunluk gittikçe daha çok yüzüne oturmuş bir de üzerine hayal kırıklığı eklenmişti.

"Papatya çayı içmek?"

"Hıh."

Sinirden güldüğüne yemin edebilirdim. Onunla maytap geçtiğimi düşünüyordu, yanılıyordu. Az önceki gibi...

"İçsene ya! O kadar teklif ediyorum!"

Murat umursamadan merdivenleri çıkmaya başladı. Arkasından saydırmamak için kendimi zor tutuyordum. Her şeyi yanlış anlamıştı!

"Şuna bak ya, bir de merdivenleri çıkıyor! Ne hâlin varsa gör! Kabahat bende zaten! Yok sana çay may!"

🌌🌌

Dengesizliğimi sorgulamanın onuncu dakikasında, dolapta bulduğum papatya çayını -ki bu imkansıza yakındı- iki bardağa doldurarak tepsiye koyup yukarıya çıktım. Ona söylemiştim içmeliydi çünkü ona iki çift lafım vardı! Kapısını tık tıkladığımda bir cevap alamadım. Yine sigara içiyor olamazdı değil mi?

"Murat, giriyorum bak!"

Uyuyor olabilirdi ama on dakikada hemen kendini yatağa atacağın zannetmiyordum. Cevap gelmeyince odaya daldım ama odada onu bulamadım. Odanın gizli bölmesi falan olabilir miydi? Tepsiyi alıp Murat'ın balkonuna koydum ve arkamı döndüğümde onu komodinde bir şeyler ararken buldum. Saçı ıpıslaktı galiba duş almıştı. Odana izinsiz girdi diye kızan sen şimdi aynı muameleyi adam yapıyorsun Lavin. Kesinlikle aynı şey değil!

"Bir şey mi arıyorsun Sarper?"

İrkilmemiş arkasına dönmemiş cevapta vermemişti. Eli çekmecenin kulpunda durakaldı. Geldiğimi anlamıştı. Çekmeceyi sertçe kapatarak bana doğru gelmeye başladı. Saçı ıslaktı, gelmemeliydi sonra hasta olurdu.

"Hayırdır, ne arıyorsun?" dedi göz kırparak.

"Göz hakkıdır diye sana da yaptım, kokmuştur şimdi."

Dudaklarının hafifçe yukarıya kalktığına yemin edebilirdim, otursaydı da iki çift lafın belini kırsaydık.

"Otursana, aa pardon git saçını kurut!"

İki lafımdan birini dinleyerek ikili koltuğa oturdu, ben de yanına geçtim. Saçını kurutsaydı keşke. Hasta olursa bir de ona bakamazdım! Eline fincanı alıp dudaklarına götürdüğünde adem elması hareket etti. Gözlerim adem elmasından dudaklarına çıktığında şekilli dudakları hareket etti. Neye bakıyorsun Lavin? Hemen gözlerimi çevirip elime fincanı aldım. Alt dudağımı dişlerimin arasına aldığımda kalbim hızla atıyordu.

"Bekliyorum!" dedi neyi bekliyordu, konuşmamı mı?

Gözlerimi ona çevirdiğimde gözlerimiz buluştu. Saçı hâlâ ıslaktı. Gece siyahı olan saçları daha da koyulaşmıştı. Gözlerim bana sunduğu güzelliğine inanamıyordu. Gözleri aydan aldığı ışığı yansıtırken kaşları yay gibi gerilmişti, burnun ucu soğukluktan hafif kızarmışken gözlerim tekrardan dudaklarına kaydı. Dudakları içtiği çaydan dolayı ıslanmış ve parlıyordu. Utançla gözlerine geri döndü gözlerim. Napıyoruz? İnan ki bende bilmiyorum!

"Ne anladın bilmiyorum ama yanlış anladın." diyebildim. Lafımı toparlamaya çalışıyordum ama yüzü aklımı dağıtıyordu. Cümlelerim birbirine giriyor konuşamıyordum.

"Ne anladığımı bilmeden yanlış olduğuna nasıl karar verebiliyorsun?"

Gülümsedim, hareketlerinden anlaşılıyor Sarper! Sana birazcık bile güvenmediğimi anladın.

"Sana tamamen güveniyor ya da güvenmiyor değilim Sarper. Hoş bu sana özgü bir şey değil. Geçmişim bana söz verip sözünü tutmayan insanlarla dolu. Yani senin anlayacağın liste baya kabarık."

Kolunu kanepenin başına uzatarak başını yasladı ve bana doğru döndü. Bense bir dizimi kırıp ona dönme mecburiyetinde kaldım. Gözlerim gözlerine mühürlendiğinde kelimeler dudaklarımdan çıkamıyordu. Yandığımı hissediyor, nefes alamıyordum. Cümleler neden dudaklarımdan çıkamıyordu? Ben daha birkaç saat önce onun bir suçlu olduğunu kendime fısıldamıyor muydum? Ne oluyordu bana? Sanki gözleri gözlerimle buluştuğunda tüm mahkemelerden başının akıyla çıkıyordu.

"Sana gözüm kapalı canımı emanet edecek kadar güveniyorum Murat ama o kadar...

İlerisi yok..."

Çayımdan bir yudum aldım ve gökyüzüne baktım. Ruhumda işler her zaman karmakarışıktı. Benim bile anlayamadığım gizli yolları, çıkmaz sokakları vardı. Benim gibiydi ama benim değilmiş gibiydi de. Ne kadar ben yönetsemde hislerime sahip çıkamıyordum. Kendimle çelişiyor, kendimle çelişmekten o kadar çok sıkılıyordum ki...

Hiç beklemediğim bir şekilde, "Beklerim Lavin." kelimeleri dudaklarından döküldü.

Gözlerim aniden ona döndüğünde gözleri hâlâ bıraktığım yerdeydi, beni izliyordu. Gözlerinde sürekli gözlerimi ona kaydıran anlam veremediğim bir şeyler vardı. Kendime çok kızıyor, kavga ediyor, uzak durmak istiyordum ama o gözlerini gözlerime dikince, içimden sürekli o gözlere çekilme hissi geliyordu. Anlayamıyordum kendimi, yanlışlığı apaçık ortadaydı. Belki de o, bana böyle davranmasaydı çekilmezdi gözlerim gözlerine, başımı yaslamak istemezdim göğsüne, daha önce buluşmak nedir bilmeyen dudaklarım dudaklarına varmak için yanıp tutuşmazdı. Benim için yanında her şeyi unutturan hipnoz gibiydi. Yaklaşmak istiyordum ona ama yanlıştı yapamazdım. Kendime kızıyordum, kendime! Odunla ateş gibiydik patlamazdık yanardık, hem de cayır cayır. Gözüm kapalı yanardım tam da karşısında olmasaydım. Dinlenirdim ruhunda, o da bunu isterdi biliyorum. Şu an ben ona neden kendimi teslim etmiyorsam o da o yüzden bana dokunamıyordu. Bu yaşadığım şey çok farklıydı. Muratla olmak yaşadığım tüm ilişkilere kıyasla bambaşka hissettiriyordu. Sanki başka bir gezegende yaşamak gibiydi. Yasak ama yasak olduğu kadar da çekiciydi. Nesine kapılmıştım bu adamın böyle? Kaşına gözüne mi? Hiç sanmıyorum, ruhumu ona emanet edemeyeceğim adamın ruhuna kapılmıştım. Yargısız infaz kolaydı. Ne yaşadığını hayat hikayesini bilmiyordum! Belki o da böyle bir hayat yaşamak istemezdi, kim bilir? Gerçekten zordu, beynim ile kalbim sıkışıp kalsa da ayağa kalkıp Murat'a sıcak bir gülümseme yolladım.

"Ee mimar bey, ne demişler sofrayı kuran kaldırmazmış. Ellerinizden öper!"

O da belki de şu ana kadar gördüğüm en sıcak gülümsemesini bana yollayıp, "Ne yapalım, başa gelen çekilir Savcı hanım." dedi.

Bense odasından kaçmak suretiyle çıkıp başta kendimi odama sonra yatağa attım...

🌌🌌

Tavanla bakışma seanslarımın birini daha gerçekleştiriyordum. Yine birçok karar aldım, hepsi gerçekleştirmemek üzerineydi. Murat'tan uzak dur Lavin, tamam; o bir suçlu, tamam; o bir mafya bile olabilir, tamam.... Ama peki ya ondan uzak durmamı ne sağlayabilirdi, gözden uzak olan gönülden de ırak olur sözüne inansam öyle olabilirdi ama bunca yıl gözümden ırak olan gönlüme yakın olmuştu! Belki de sürekli onu düşündüğüm için aklım bu kadar karışıktı. Kalk Lavin, kalk. Daha ifade vermeye gideceksin...

Yatağımdan zorla kalkıp üzerime siyah sweat, borda eşofman altı giydim. Zaten bu kıyafetlerde kiminse hakkını helal etsin, üstümde eskidi! Bugün ifade verirken rica edip sonunda kendi giysilerime kavuşabilecektim. Elimi yüzümü yıkayıp havluyla da kurulanırken kapım çaldı. Banyodan bir adım çıkarak, "Gelebilirsin!" dedim. Kapı açıldı ve ardından Murat kendini gösterdi.

"Efendim?"

"Kahvaltı hazır."

"Tamam geliyorum."

İçeriye geri girdim ve havluyu askısına astım.

"Yemek yedikten sonra da çıkarız. Uyar mı?"

"Tamam, oradan da beni Azra'ya atarsın. Şu sargılardan artık kurtulayım."

Banyodan çıktığımda Murat'ı aynı yerinde buldum.

"Olur."

Ona doğru gelirken o da dışarıya çıkınca birlikte aşağıya indik. Selma kahvaltıyı hazırlayıp gitmiş olmalıydı.

"Selma nerde?"

"Bilmem, gitmiştir galiba."

"Anlamadım kahvaltıyı hazırlayıp mı gidiyor?"

Murat masanın balkona açılan kısmına oturmadan önce salatıklardan birini alınca bende tabakta duran uzun salatalıklardan birini alıp karşısına geçtim.

"Hayır, sadece ben evdeyken etrafta birinin olmasından hoşlanmıyorum. Biz gidince

gelir."

Hoşlanmıyor muydu? O zaman benden de mi hoşlanmıyordu?

"Benden de mi hoşlanmıyorsun?"

Aniden sorduğum bu soru onu afallatmış ısırdığı salatalık dilimi boğazında kalınca öksürmeye başlamıştı. Sorumun nesi yanlıştı ki? Yanına gidip sırtına yavaşça vurmaya başladım. Biraz sonra kendisine gelmeye başladı.

"Sormasana şöyle ani şeyler!"

"Hoşlan..."

O an farkına vardım, jetonum düştü. Hayır bu öyle bir şey değildi.

"Yani aynı evde yaşıyoruz ya!"

Kendine geldiğinde, “Orasını kurcalama!" diyerek göz kırptı.

"Murat ayıp ama bir şey sormak istiyorum."

Murat beni başıyla onayladıktan sonra kahvaltılık malzemelerini tabağına koymaya başladı.

"Ne kadar maaş alıyorlar?"

Murat'ın dudakları kenara kıvrıldı. Sorum komik değildi!

"İyi alıyorlar."

"Ne kadar iyi, asgari mi, öğretmen mi, doktor mu? Ne gibi?"

"Savcı kadar."

Yediğim salatalık bu sefer de benim boğazımda kaldığında aniden öksürmeye başladım. Ne demekti savcı kadar? Murat hemen elime su bardağını tutuşturup yavaştan sırtıma vurmaya başladı. Suyu yavaşça yudumlarken, savcı kadarının şaka olmasını bekliyordum. Elini sırtımdan çektiğinde biraz daha rahat nefes almaya başladım ama arada hâlâ öksürüyordum. "Ne demek savcı kadar?"

"Basbaya!"

"Oha o zaman bana da iş bul diyeceğim ama benim zaten bir işim var!"

Yerine döndü. Bense kendi tabağıma kahvaltılıkları doldurmaya başladım.

"Savcı olmasaydın bulurdum."

"Sen ne kadar kazanıyorsun?"

"Ne yapacaksın Lavin nikahına mı alacaksın?"

Yüzüne bakıp belki alacağım Murat demek istesem de kendimi frenledim, benim lafımı bana satamazdı. Hem o da aniden sorular soruyordu!

"Ayh tamam meraklı değilim. Hem işime dönünce borcumu da öderim."

"Ne borcu?"

Kaşları çatılmış anlamaya çalışır gibi bakıyordu.

"Ev masrafları ne bileyim, yiyecek, içecek."

Belki de kira, kira demişken evimi de kiraya vermeliydim. İyi para alırdım oradan da. Bir emlakçıyla görüşeyim, belki de internete koyarım. Sahibinden kiralık, eşyalı ev!

"Borcun falan yok Lavin."

"Aaa Japonya'ya da seninle geldim. Birinci sınıf kabini taksitle öderim, bir de business vardı. Hem o evin kirası da fazladır."

Keşke ekonomi sınıfında uçsaydık, ne gereği vardı birinci sınıfmış businessmış. Bu ne görgüsüzlük yani. Youtuber mısın sen Lavin? Nereden kazanacaksın o parayı?

"Borcun falan yok savcı, konu burada kapandı."

"Aa bir de hastane masrafları var onların hastanesi özel. Ne zormuş arkadaş zengin olmak. Elit elit öyle."

Ay iyi ki zengin değilim, kıyamazdım parama ben. Fakirlik ruhumda var diyeceğim de ayıp olmasın savcı maaşımla gül gibi geçinip gidiyoruz.

"Lavin diyorum, paranı falan istemiyorum. Bir kahve ısmarlarsın ödeşiriz."

"Kahve çok ucuz ya, deve vs pire mi Murat bu? Nereden baksan sana 100 bin lira borcum var. 80 lira ile kaçamam."

"Seni ben götürmek istedim Lavin Japonya'ya, özel hastaneye, o eve. Yani borcun falan yok."

Tamam haklıydı, bilemezdim birinci sınıf kabinde uçacağımızı, özel hastaneye gideceğimizi, villa gibi evde kalacağımızı ama olmuştu yani.

"Hayır canım olmaz öyle şey."

"O zaman benimde sana borcumu ödemem gerek ki o zaman işin içinden çıkamazsın, ben borçlu olurum."

"Ne borcu, senin bana borcun falan yok!"

Neyden bahsediyordu bu bay Murat? Hayır yani yastığımı kullanma payı mı düşecekti ya da ne bileyim koluna pansuman yaptım onu mu düşecekti?

♧♧♧

Murat ile borç konusunda bir yere varamamıştık. O benim babamın ona yaptığı şeylere kadar inmiş ve şu an kendine ait olan birçok şeyin benim mirasım olduğunu öne sürerek üste çıkmaya çalışmıştı. Ben de o herifin benim babam olmadığını iddia etmiş ve bu durum böylece devam etmişti. Bir sonuca varamamıştık. Haa bir de parayı ona getirirsem yakacağını söylemişti. Biraz ufak atsındı. Parayı kimse tırınk diye ateşe atamazdı. Tartışmamız yarım kalmış ve arabaya binip adliyenin yolunu tutmuştuk.

"Akif bir şey söyledi mi?"

"Evden bir şey çıkmamış. Eve biri girmiş o kesin ama çok profesyonelce davranmış."

"Bunun altında Tarık var, bu lafımın altına da imzamı atarım."

"Olabilir Lavin, herkes olabilir."

Aramızda geçen bu konuşmadan sonra sadece ifadelerimizin üzerinden geçtik. Sorulacak soruları tahmin edebiliyordum.

Bir süre sonra Murat arabayı Adliyenin parkına park ettikten sonra içeriye girdik. Ben her zamanki şekilde direkt içeriye geçtim o ise metal dedektöründen geçti. Savcı Derin'in odasına gelince kapıyı tıklatarak içeriye girdim, Murat ise dışarıda kaldı.

"Müsaade var mı?"

"Girin Lavin Savcım, girin."

Masasının koltuklarından birine oturdum. Derin önce halimi hatırımı nasıl olduğumu sormuş bense iyi olduğumu söylemiştim. Sonrasında bana sorular yöneltti ve onları uygun bir şekilde cevapladım. Uzun süredir evde yokmuşsunuz o gün niye gittiğinize, eşyalarımı toplamak için; neden eşyalarınızı toplayacaksınıza arkadaşıma taşınıyorum; evinize giren hırsızı gördünüz müye sadece yere metal fırlatılma sesini duydum diye cevapladım.

Kıyafetlerimi alıp alamayacağım konusunda ise kısmen -sadece bir kısmını alabileceğime dair- olumlu yanıt aldım. Benden sonra Murat girdi ve on on beş dakikada ifadesini verip çıktı. Eşyalarımın bir kısmını aldıktan sonra hastanenin yolunu tuttuk...


Loading...
0%