Yeni Üyelik
34.
Bölüm
@1benzen

SELLAM! Biz bugün 1k oldukk. (Çok büyük başarı dbdjfkkdks) Daha nice bin takipçilereee. Ay çoo kutluyum. Neysee oy vermeyi unutmayalım. İyi okumalar.

01.29

Çaresizlik, elinin kolunun bağlanma durumu! Çaresizliği kağıttan bir geminin savrulması diye tanımlayabilirim, savrulmaya ve batmaya mahkum! Yapabilecek hiçbir şeyi olmayan bir gemi, içindeki yeni yetme üç miço... Gemi batıyor, tahtaları gıcırdıyor, sular miçolara ulaşıyor ama onların yapabildiği tek şey denize atlamak! Boğulmak ya da ölmek belki de yaşamak? Biz hangisine mahkumduk?

Deniz Yalçın, 7.30!

Deniz'in bize verdiği kağıtta yazan tek şey buydu! Bu not sandığınız gibi o adamdan gelmemişti, bu notun yazımı bana gelen notlardan tamamen farklıydı. Bu not Tarık Sarper'dendi ve biz yedi buçukta neyin olup neyin biteceğini bilemiyorduk! Belirsizlikle çaresizlik birleşince içinden çıkılamaz bir hal alırdı. Bu hissiyatı ilk kez yaşamıyorum ama bu hissiyatı bu kadar yoğun ilk kez yaşıyorum. Azra ile aramızda ne olursa olsun onu hâlâ çok seviyorum ve onu kurtarmak için elimden gelen her şeyi yaparım.

İçeriye girip girmemekle kararsız olan Murat'tın iyi bir haber getirmesini zaten beklemiyordum, o da kötü haberi vermek istemiyor gibiydi! Deniz, hemen yanımdaki koltuğa oturmuş başını iki elinin arasına almıştı, huzursuz bacak sendromuna yakalanmış gibi sürekli bacağını sallıyordu. Düşünüyor, karısını nasıl kurtarabileceğini deli gibi düşünüyor olmalıydı!

"Deniz..." diye seslendi Murat kısık ve çaresiz bir sesle! Deniz'in gözleri Murat'ı buldu. Umutla bakmadı gözlerine çünkü o da Murat'ın iyi bir haber veremeyeceğini biliyor.

"Kamera kayıtlarından bir şey çıkmadı!"

Sadece başını sallamakla yetindi. Sakin miydi pes mi etmek üzereydi yoksa sadece düşünmek mi istediğini anlayamadım. Halbuki geldiğinde ortalığı ayağa kaldırmıştı. Şu an dahi onu bir harabeye benzetebilirim. Sevdiği insan giderse ondan geriye ne kalabilirdi ki? Murat kayıtları kontrol ettirmeye gidene kadar Deniz bir sürü soru sormuştu; Azra'yı nereye götürmüş olabilirdiler, ya ona bir şey yaparlarsa...

"Bir şey yapmam gerekiyor, bir şey yapmam gerekiyor..." diye mırıldanmaya başladı tekrardan! Sinirle ayağa kalktı ve dilinde aynı kelimeler dönüp dolaşırken etrafta gezinmeye başladı. Bir şey yapmalıydık; bir yolu olmalıydı, en azından bir iz olmalıydı. Suçluların arkasında iz bırakmama lüksü neredeyse çok azdı, kimse o kadar zeki değildi...

Murat Deniz'i durdurmak istercesine önüne geçti, bunu kendisine yapmasını istemiyordu.

"Deniz yeter!" dedi!

Arkadaşını -daha doğrusu kardeşini- bu halde görmeye dayanamıyordu.

Başını sinirle kaldıran Deniz, "Neye yeter?" dedi!

Murat belki de bile bile Deniz'in tüm sinirini kendisinden çıkarmasını istedi. Her zaman yaptığı gibi...

"Benim karımı kaçırdılar Murat! Karımı! Sevdiğim kadını! Neye yeter ya? Yedi buçuğa kadar ellerim kollarım bağlı bekleyecek miyim? Ne yollayacaklar bana ya? Karımın cansız bedenini mi yoksa başka bir şeyi! Neyi ya? NEYİ MURAT, NEYİ?"

Her cümlesinde Murat'ın göğsüne sertçe vurmaya onu kendinden uzaklaştırmaya çalıştı. Murat ise yine bir kale gibi dikildi Deniz'in karşısına.

"Deniz sakin ol!"

Sanki Murat'ın bu sözünü beklemiş gibi hızlıca şifonyere gidip üzerinde ne varsa yere serdi. Vazolar, biblolar yere düşerek paramparça oldu. Murat onu kırıklardan korumak için geriye doğru çekti. Ayağa kalktım.

"HAA!" diye attığı acı dolu çığlık odanın içinde yankılandı. Canı yandı, kalbimiz ağırlaşmaya başladı... Dizlerinin üzerine düşmeden önce Murat Deniz'e sımsıkı sarıldı. Lanet olsun, elimden hiçbir şey gelmiyordu! Ona ne ümit verici bir şey söyleyebiliyor ne de yardım edebiliyordum!

"Bulacağız Azra'yı, sana söz veriyorum kardeşim!"

"Murat..." dedi Deniz acıyla!

"Murat, Azra hamile!" diye mırıldandığında başımdan aşağıya kaynar sular boşaldı. Her seferinde daha kötü ne olabilir ki diyorum, Azra kaçırıldı daha kötü ne olabilir ki? Tek kaçırılan Azra değil... Ailesi ondan çekilip alınmış...

"Nasıl?" diye sordu Murat.

Bu tepkisini anlayamadım, bu çok normal bir durumdu. Belki de benim bilmediğim bir şeyler vardı!?

"Murat..." dedi gözlerinden yaşlar akıp ona doğru dönerken!

"Bu sefer olmaz, bu sefer bebeğimi de onu da kaybedemem!"

Murat yanındaki dolaba sertçe yumruk attığında ben hâlâ ayakta ve olanları idrak etmeye çalışıyordum. Daha önce sevdiği bir kadını mı kaybetmişti hem de çocuğuyla? Ben gerçekten doğru mu duymuştum?

Tüm soruları, bilinmezlikleri bir kenara bırakarak onlara doğru yöneldim. Artık bu evde elimiz kolumuz bağlı bir dakika bile durmamalıydık. Bir elimi Murat'ın diğer elimi Deniz'in omzuna koyarak yere doğru çömeldim. Pes mi edecektik yani? Hiçbir şey yapmayacak mıydık?

"Hadi kalkın! Elimiz kolumuz bağlı oturmayacağız! Gerekirse kapı kapı gezeriz. Azra'yı bulacağız!"

Anlamsız gözlerle bakan iki adam, iki çocuk vardı karşımda. Belki de bana inanmıyorlardı! İnanmalıydılar; ben onlar için sadece Lavin değildim, ben Savcı Lavin Yılmaz'dım. Ve Savcı Lavin Yılmaz her zaman bir çıkış yolu bulurdu!

"Hadi diyorum, kalkın! İlk önce size gidiyoruz Deniz!"

Evlerine gidip olayın tetkikini yapmalıyım! Biri ölmeden değil hâlâ yaşıyorken onu kurtarmalıyım!

"HADİ DİYORUM SİZE!" dedim daha güçlü bir şekilde ve yerden doğruldum. Önce elimi Murat'a uzattım kararsızlıkla gözlerime bakıyordu. Gözlerimle ne yaptığımı bildiğimi, elimi tutması gerektiğini söylemeye çalıştım. Murat Sarper beni bakışlarımdan da anlayabiliyor, bana güveniyor... Elimi inançla, sımsıkı tuttu. Bu sefer de diğer elimi Deniz'e uzattığımda Murat'ta benimle birlikte elini uzattı.

"Deniz sana söz veriyorum! Savcı Lavin Yılmaz sözü, sana Azra'yı getireceğiz!"

Deniz'in toparlanması gereken an şu andı! Toparlanmalı ve benimle, bizimle birlikte savaşmalıydı. Bu sefer kaybeden taraf biz olmayacaktık! Elimi tutması için ısrarcı gözlerle ona baktım! Başta delirdiğimi düşünmüş olsa da deli cesaretiyle ona doğru uzattığımız elleri tuttu. Düştüğü yerden kalkmasına yardım ettik...

"Eve başka biri geldi mi?"

"SARS bir ekip yolladı ama daha varmadılar."

"Tamam öyleyse ilk önce ben gözden geçireceğim!"

Ne kadar elimden tutsalar da inanmayan gözlerle bana bakıyorlardı! İnansalar iyi ederlerdi çünkü bundan daha zor durumlara da göğüs germiş, başarmıştım!

Telefonumun çalmasıyla ardıma doğru döndüm? Beni bu saate kim arayabilirdi ki? Hızla telefona doğru gidip elime aldım.

"Bilinmeyen numara!" diye mırıldandım.

"Aç" dedi Deniz!

Bense onun lafını duymadan aramayı açıp kulağıma doğru götürdüm.

"Alo!"

Bir gülüş sesi kulağıma çarptığında Tarık Sarper'le karşı karşıya geldim!

"Ah be Savcı, akşam akşam beni güldürdün! Sen çok yaşa!"

"Ne saçmalıyorsun?" dedim ikisinin de gözü üzerimdeyken!

"Savcı Lavin Yılmaz sözü ha!" tekrardan gülmeye başladı.

"Güldürüyorsun beni!"

Nereden biliyordu? Tabii ya, buralarda bir yerde ses kayıt cihazı olmalıydı ya da başka bir şey! Bir ajan? Hiç zannetmiyorum, burada ses kayıt cihazı vardı...

"Ne istiyorsun şerefsiz?"

"Hiç!" dedi laubali bir şekilde.

"Halini hatırını sormak istemiş..."

Telefon elimin altından kayıp gitmiş ve Deniz'in eline geçmişti!

"Ulan o.....! Karım nerde?"

Murat'a Tarık diye mırıldandım. Sinirin izlerini ilk defa yüzünde bu kadar net gördüm. Saf, dupduru bir sinir... Çaresizliği sinirle bastıramazdın.

"Eğer karımın kılına zarar gelirse dünyayı senin başına yıkarım!"

Murat ise bu sefer Deniz'in elinden telefonu almaya çalışıyor Deniz ise telefonu vermemek için direnip küfürler savuruyordu. En sonunda telefonu Murat sertçe kendine doğru çekerek Deniz'den aldı. Murat ile Deniz'in arasına girerek Deniz'in göğsüne elimi koyup onu durdurdum. Elimin altından bedeni çekilip gittiğinde koltuğun kenarına tekme attı.

"Tarık Sarper derdin ne zaman kadınlarla oldu?"

Şu an bu evde bir kamera ya da ses cihazı ya da ajan olabilirdi! Her şey mümkündü! Bu ev belki de şu an en tehlikeli yerimizdi, tıpkı Deniz'in evi gibi!

"Onun adını ağzına alma i* herif!... Senin belanı s...!"

Telefonu Murat'ın kulağından çektim!

"Ne istiyorsun?" diye sordum doğruca!

"Yedi buçuk! Tam yedi buçukta öğreneceksiniz ne istediğimi? Tabii ki kadın ve bebeği yaşarsa!"

"Tarı..."

"Dıt, dıt, dıt!"

Telefon yüzüme kapandığında sinirle telefonu kanepeye attım.

"Odada ses cihazı var!"

"Ne?"

"İt herif dediğimiz her şeyi duymuş! Yedi buçuk diyor, yedi buçukta bir mesaj gelecekmiş bize!"

"Lanet olsun!" dedikten sonra bu seferde masaya tekme attı.

🌌🌌

Saat 11.30'a doğru gelirken sonunda Deniz'in evine ulaştık. İçeriye girdiğimde tıpkı daha önceki incelediğim olaylar gibi tenimi bir ürperti sardı. Gözlerim etrafta gezinmeye başladı. Merdivenlerden kum taneleri dökülmüştü, bu da yukarıdan aşağıya inildiğinin kanıtıydı! Belki de bir boğuşma olmuştu!? Deniz ile Murat'ın varlığını umursamadan merdivenlerden yukarıya çıkarak yatak odalarına girdiğimde bir aile resmi karşıladı beni! Azra ve Deniz, tek başına kalan Deniz... Yatak bozulmuştu ama biri zorla Azra'yı yatağından kaldırmış gibi değildi. Ne yapabileceğini düşündüm, uyandığında banyoya giderdi! İlk önce banyoya doğru gittim, etrafta ekşi bir koku vardı! Hamileydi, yüksek ihtimalle mide bulantısıyla uyanarak banyoya gitmişti. Daha sonra odasından çıkıp aşağıya inmiş olmalıydı. Yatak odasından çıkarak diğer odalara girdim ama odalara girilip çıkıldığına dair hiç bir emare yoktu! Koridora çıkarak dikkatlice etrafa baktım. Bir boğuşma ya da başka bir iz yoktu! Tuvaletten de çıktığımda gözüme yerdeki bir şey parladı! Eğildim, bu bir küpeydi! Bu küpe Azra'nın mıydı? Yoksa eve gelen birine mi aitti?

"Deniz!" diye bağırdım. Hızlıca merdivenlerden çıkıp yanıma geldiler.

"Azra'nın küpesi mi bu?" diye sordum!

Deniz küpeye elini uzattığında onu durdurdum.

"Dokunma, SARS'ın ekibi gelince parmak izine yollarlar."

Deniz iyice eğilerek küpeye baktığında kaşları havalandı.

"Değil, bu gümüş. Azra gümüş küpe kullanmaz, kullanırsa kulağı hep yara olur! Ona ait değil bu, Azra hep altın küpe kullanır."

Ama bu bir kadın küpesiydi! Eve bir kadın mı gelmişti yoksa daha önce mi düşmüştü bu küpe?

"Evinize daha önce Azra'nın kız arkadaşlarından biri geldi mi?"

Deniz başını sağa sola salladı.

"Uzun süredir evimize kimse gelmedi."

"Bu küpe bir kadına ait!" diye mırıldandım. Azra'yı kaçıran yüksek ihtimalle bir kadındı!

"S****!" diye mırıldandı Deniz!

Kadın Azra'yı tanıyor muydu? Yoksa bir arkadaşı mıydı?

"Deniz emin misin? Evinize bugün ya da başka bir gün bir kadın gelmedi değil mi?"

"Hayır Lavin gelmedi, gelse bilirdim!"

Ayağa kalkarak merdivenlere doğru yolu takip ettim, kadının Azra'yı burada bayıltması ve sürüklemesi gerekiyordu! Azra aşırı zayıf bir kız değildi! Ve hiçbir kadın onu kucağında taşıyamazdı! Halı kaymamış ya da yamulmamıştı. Sürüklendiğine dair bir iz yoktu. Yani olay tamamen aşağıda olmuştu. Hızla aşağıya doğru indim! Yerlerde bir sürü kum tanesi vardı! Mutfakla birleşik oturma odasın girdiğimde masadaki her şey yere dökülmüştü. Kum tanelerinin içinde olduğu cam vazo tam da burada parçalanmıştı, üzerinde kan izi vardı! Azra'nın kanı olabilirdi, ya da onu götüren kadının ya da adamın! Hem merdivenlerde hem de burada bir boğuşma olmuş olmalıydı. Mutfak bölmesine döndüğümde tezgahta bir bardağın içinde anlayamadığım bir içecek vardı, içeceğine mi bir şeyler atılmıştı? Atılsa bu kadar boğuşma çıkmazdı! Bardağı elime almadan eğilip kokladım, nane limon kaynatılmıştı!

Yere doğru eğildim, gözlerim yeri taramaya başladı! Yerde yarısı kırılmış tezgahta gördüğüm bardağın aynısını vardı.

Arkama döndüğümde Deniz ve Murat aşağıya inmişlerdi bile!

"Murat SARS ekibi ne zaman gelecek?"

"Beş dakikaya geleceklerini söylediler!"

Başımı salladım, ekip geldiğinde bakmalarını istediğim birkaç eşya vardı.

"Neyi düşünüyorsun Lavin?" diye sordu Deniz!

Kesin emin olmadan bir şey söylemek istemesem de, "Yakınınızdan biri!" diye mırıldandım. Söylemem doğru değildi ama bilmek hakkıydı...

"En son ne zaman konuştunuz?"

"Öğlen yatacağını söylemişti, akşamsa gelmeden önce aradım ama açmadı! Son günlerde çok yorgundu uyuyor diye düşünmüştüm!"

"Peki ya o arada eve biri gelmiş olabilir mi? Tanıdık bir arkadaşı falan?"

Gözlerime baktı ve bir süre düşündü, en son çaresizlikle, "Bilmiyorum Lavin! Kamera kayıtlarıyla oynanmış! Ki bunun olması imkansıza yakın! Adamların birçoğunun evden uzaklaşmasını sağlamışlar, geri kalanları yaralı. Lanet olsunki bazıları nerede bilmiyorum!" dedi.

"Peki ya sen yakınımızdan biri olduğuna nerden vardın?"

"Azra yatıyormuş, büyük ihtimalle de uyanır uyanmaz kendini banyoda bulmuş! Kusuyordu! Sonra zil çalmış ve aşağıya inmiş! Gelen arkadaşı olabilir! Tamamen tahminimi söylüyorum! Nane limon kaynatılmış!"

"Azra nane limon sevmez ki!"

"Hah! Belki de gelen kişi kaynattı daha sonrasını bilmiyorum kadın yukarıya çıkmış olabilir! Küpesini düşürmesi gerek! Daha sonrasıysa bir boğuşma olmuş! Çünkü şuradaki bardak buradakiyle aynı! Yani nane limonu Azra içmiş!"

Deniz aynı tepkiyle, "Lavin Azra hayatta o şeyi içmez!" dediği sırada kapı çaldı. Murat kapıyı açmaya gitti. Yüksek ihtimalle SARS'ın gönderdiği ekip gelmişti!

"Bilmiyorum Deniz, tahmin yürütüyorum!"

Ekipler içeriye geldiğinde yanlarına doğru gittim! Berkin'de -SARS'tan tanıdığım nadir insanlardandır- oradaydı!

"Berkin yukarı da yerde bir küpe var, bir de masanın altında yarısı kırık bardak, bir de tezgahtaki bardak ayrıca yerde üzerinde kan olan bir vazo var; hepsini en kısa sürede incelemenizi istiyorum. Bir de evin içinde ses kayıt cihazı ne bileyim küçük kameradır var mı bir bakın!"

"Senin ne işin var burada?" diye sordu şaşkınlıkla.

"Sonra konuşuruz!" diye geçiştirdim. Saat yedi buçuktan önce eğer bir iz varsa onun peşinden gidecektik! Madem elimiz kolumuz bağlı bekleyemiyorduk gidip her şeyi halletmeliydik.

"Hadi gidelim!" dedim Deniz ve Murat ikilisine!

"Nereye?" diye sordu Deniz!

"Kamera kayıtlarına bir de biz bakalım!"

"Adamlar baktı zaten Lavin!" dedi Murat!

"Onca şeye rağmen hâlâ adamlarına mı güveniyorsun Sarper?"

Biraz düşündü ve, "Güvenemiyorun!" dedi.

🌌🌌🌌

Saat 3'e doğru gelirken kamera kayıtlarından hiçbir şey bulamamış ekiplerden gelecek olan haber beklemeye koyulmuştuk. Üç kişi yan yana bir koltuğa öylece çaresiz bir şekilde oturmuştuk! Hepimizin aklında tek bir kişi vardı.

"Ne kadar zamanımız kaldı?" diye sordu Deniz.

"Dört buçuk!" dedim tekdüze bir sesle!

"Ah abicim ah!" dedi bu sefer.

"O gün peşlerine adam taktıracaktım! En azından şimdi nerde olduğunu bilirdik!"

O gün, Murat'ın Tarık ile buluştuğu gündü! Neden o gün SARS olaya el atmamıştı? Neden bu sorular şimdi aklıma geliyordu! O kadar çok şey yaşadınız ki; sorulamayan, cevapsız kalan birçok sorunuz var Lavin...

"Sizce kime ulaşmak daha zordur? Tarık'a mı Sezen'e mi?"

"Sezen'i sır gibi saklıyor! Türkiye'de bile değil!" dedi Murat!

"Sence nerede?" diye devam ettirdim.

"Bilmiyorum!"

"İsviçre! Sezen hep oraya gitmek isterdi!" dedi Deniz net bir şekilde.

"Ama zaten artık bununda bir önemi yok, Sezen'i bulmak karımı bulmaktan daha zor Lavin!" Karısı ve çocuğu... Üç kişilik bir ailenin tamamlanamayan resmi ve üç dostun çaresizliği!

Telefonumun mesaj sesiyle irkildim. Çantamı açıp karıştırırken, "Ondan mı?" diye sordu Murat. Tarık bizi aradıktan sonra telefonun sinyali kesilmişti. En son sinyalin geldiği yere bir ekip gönderildiğinde hiçbir şey bulunamamıştı. Bu sefer farklı bir hattan mesaj gönderilmişti. Mesajı açtığım bir video ile karşılaştım.

"Bir video!"

Deniz telefonu elimden alarak hemen videoyu açtı! Azra... Bir sandalyeye oturtturulmuş elleri ve ayakları bağlı ağzı bir siyah bezle kapatılmıştı. Ağlamaktan gözleri şişmiş, saçı başı dağılmış, üstü başı toz içinde kalmıştı! Kalbim sancıyla can çekişmeye başladı.

"Kızıl!" dedi çirkin sesiyle!

"Kocana bir şeyler söylemek ister misin?"

Azra'nın başı olduğu yerden kalktı ve bir şeyler söylemeye başladı, anlaşılmıyordu.

"Adi şerefsiz!"

Deniz'e doğru döndüm; gözleri dolmuş, vücudu titremeye başlamıştı. Yutkunamadım, boğazım düğümlendi...

"Aaa ama anlamıyorum daha yüksek sesle!"

Azra sustu, konuşması faydasızdı! Tarık en sonunda gidip Azra'nın ağzını açtı.

"Deniz..." diye seslendi.

"Bir şeyim yok, iyiyim!" dedi en kötü halinde bile!

"Şu anlık!" diye ekledi Tarık.

"Şu anlık iyisin!"

"Allah belanı versin!" diye bağırdı Azra!

"Bu kadar bedduaya emin ol şimdiye vermişti!"

Gülüş sesi kulaklarıma vurduğunda dayanamayarak kulağımı kapattım!

"Tik, tak, tik , tak son dört buçuk saatiniz! Hazırlanın, olacaklardan ben sorumlu değilim!"

Göz kırptı.

"Ya da ben sorumluyum!"

Gülümsemesi yarıda kalırken video burada bitiyordu!

Deniz telefonu bana vererek ayağa kalkıp cama doğru gitti! Uzun bir süre dışarıyı izledi. Gözlerim onun üzerindeydi. Murat'a doğru döndüğümde onun da gözleri Deniz'in üzerindeydi. Deniz bize doğru dönerek çatlamış bir sesle, "Ben biraz hava alacağım!" dedi.

"Tamam alalım!"

"Murat... Yalnız kalmak istiyorum! Teşekkürler!" "Deniz!" dedim.

"Lavin, lütfen!"

Yalnız kalmak istiyordu.

"Bir şey olursa ara tamam mı?"

Başını salladı ve öylece dışarıya çıktı! Çaresizce! Tarık Sarper harekete geçmişti ve duracak gibi de durmuyordu! Hepsi belki de benim suçumdu, ateşi fitilleyen yine ben olmuştum! Belki o gün o depoya gitmeseydim Azra burada olacaktı! Saçmalıyorsun Lavin, ne alakası var bunca olayın seninle!

"Off!" dedim arkama doğru yaslanıp elimle alnımı sıvazlarken.

"Zor... Çok zor!"

Murat'a doğru baktığımda öne doğru eğilmiş ve bir şeyleri düşünüyor gibi duruyordu.

"Neyi düşünüyorsun?"

"Azra'ya zarar vermeyecek!" dedi net bir şekilde. Kaşlarım çatıldı.

"Anlayamadım?"

"Amacı Azra'ya zarar vermek değil! Bir şey isteyecek!" diye mırıldandı.

"Anlayamıyorum Murat!"

"Azra'ya dokunmamış bile!" dedi. Anlayamıyordum, neyin olmasını bekliyordu!

Elimle yüzünü kendime doğru çevirdim.

"Murat, aklında ne var?" diye sordum.

"Onun derdi ne Azra'yla ne de Deniz'le Lavin!" dedi acı dolu bir sesle.

"Onun derdi bizimle!"

Aklından ne geçiyordu? Tarık Sarper ne istiyor olabilirdi? Bir günde bu savaşı bitirecek gibi durmuyordu!

"Baksana Deniz'i bile aramadı! Seni aradı, mesajları sana yolluyor!"

Elimi eline alıp dudaklarına götürdü.

"İzin vermeyeceğim!" dedi aklından her ne geçiyorsa. Gözlerimin içine baktı derin derin!

"Endişelendiriyorsun beni!"

Aklından geçen yine bendim, bana zarar verilecek olma ihtimaliydi!

"Lavin..." diye mırıldandı!

"Bana sarılır mısın?"

Murat Sarper aklındaki düşünceleri onayladı! Tam olarak ne düşündüğünü bilmiyordum ama kendine zarar vereceği bir duruma asla izin vermezdim! Ona bir zarar gelmesine asla ama asla izin vermezdim!

Kollarımı boynuna doladım ve onu göğsüme doğru çektim! Sımsıkı sardım bedenini kendime, aklından geçen düşünce her neyse uçup gitsin diye.

🌌🌌🌌

Saat 5'e gelirken -ki Murat hâlâ göğsüme yaslı bir haldeydi- Murat'ın telefonuna bir bildirim geldi. Başını kaldırdı ve telefona uzandı.

"Sonuçlar gelmiş!" diye mırıldandı. Telefonu elime aldım ve sonuçları incelemeye başladım. Tahmin ettiğim gibi eve gelen bir kadındı. Gözüm kadının ismine kaydı.

"Parmak izi Elif Kaydım'a ait!" dedim şok içinde! Elif...

🌌🌌

Elif'in Azra ile ilişkisini Deniz dahi bilmiyordu! Yola düşmüş ve Elif'in evine doğru gidiyorduk. Hastane de tanışmış olabilir miydiler? Her şey olabilir Lavin. Aklımda olan tek bir ihtimal vardı, olay mahallinin bir kurmacadan ibaret olmasıydı. Bunu iki adama söyleyememiştim. Çünkü o kadar ümitlenmişlerdi ki bende çaresizliğe geri dönmelerini isteyemedim. Olay yeri bir kurmacadan ibaretse olayların yönü değişirdi. Murat'ın sözünü doğrulamış olurduk. Tarık Sarper'in derdi onlarla değildi bizimleydi... Elif'in evi bulunduğumuz yere çok uzaktı! Murat ise arabayı kullanabileceği kadar hızlı kullanıyordu.

"Anlamıyorum!" dedi Deniz.

"Bu Elif'in alakası sadece senin eski arkadaşın olması değil mi? Nasıl Tarık'ın adamı olabiliyor?"

Keyifsizce gülümseyebildim. Biz aylarca Elif'le aynı yatağı paylaşmıştık! Aynı yatağı ya! Aynı evde kalmıştık, yeri geldiğinde aynı tabaktan yediğimiz bile olmuştu! Eğer bu olayın altından Elif çıkarsa ne yapacağımı bilemiyordum! O kadın en yakın arkadaşın, senin eski sevgilinle birlikte oldu Lavin! Sence sana ihanet etmesi ne kadar uzun sürer? Bir kere bile özür dilemedi... Aslında hiçbir zaman benim dostum olmamıştı... Belki sadece Elif de değildi Burak'ta onun adamıydı! Belki her ikisi de hayatıma bu yüzden girmişti! Belki de daha önceden sevgililerdi!?

"Artık her şeye inanırım!" dedi Murat!

"Her şeye!"

"Ne zamana orada oluruz?" diye sordum! Yerinden bile emin değildik tamamen random bir şekilde ilerliyorduk! "Bir, bir buçuk saate!"

"Hay ben böyle işin!" dedi Deniz! Sanki her şey planlanmıştı tam da yedi buçuğa! Tarık Sarper'in belki de oyunu buydu! Bizi tuzağa çekmek istiyordu! Bizse dünden razı ama hazırlıklıydık!

🌌🌌🌌

Saat 7.18'de arabadan indik, kapının şifresini ezbere girdim ve ikinci kata çıkmak suretiyle koştum! Kapının ziline bastım, tekrar tekrar! Eğer Murat engellemeseydi Deniz kapıya yumruklarını geçirecekti! Kapının önünde ben, merdivenlerde Murat ve Deniz vardı. Eğer Elif delikten bakarsa sadece beni görecekti! Ya da zaten geldiğimizden haberleri vardı. Kapı yavaşça açıldı!

Elif'in uykusuz ve anlamsızca, "Lavin?" demesiyle şimşek hızıyla gelişen olaylar perdesi yaşanmaya başladı! Murat Elif'in ağzını kapatırken Deniz ise kızı içeriye sokmuş bense kapıyı kapatmıştım! Kaybedecek zamanımız yoktu. Korkmuş ve çığlık atmaya başlamıştı ama Murat ağzını sıkıca kapatıyordu.

Arkasından Burak altında bir eşofmanla koridora doğru geldi.

"N'oluyor burada!" dedi sessizce. Deniz ise Burak'ın suratına yumruğunu geçirdi. Burak dengesini kaybederek vurmanın da etkisiyle yere düştü.

"Deniz!" dedi Murat!

"Azra nerde?" diye sordu Deniz!

"Ne Azra'sı?"

Burak konuşması gereken en son kişi bile değildi!

"Elif, Azra nerde?" diye sordum.

Elif bağırmayı bıraktığında Murat yavaş yavaş elini ağzından çekti!

"Lavin ne saçmalıyorsun! Azra kim?" dedi şokla.

"Bırak yalanı!" dedi Deniz, Burak'ın yerde durmasını sağlarken!

"Parmak izin var Elif!"

"Azra'yı tanımıyorum bile!" dedi çaresizlikle.

"Lavin kendine gel ne yaptığını sanıyorsun?"

"Sen bu konuda konuşabilecek son kişi bile değilsin Burak!"

Burak doğrulmaya çalıştı ama Deniz ellerini başının üzerinde sabitleyip bacaklarına oturmuştu. Murat ise Elif'in bileklerini arkadan tutuyordu.

"Amacın ne Lavin, her şeyin acısını şimdi mi çıkartıyorsun?" diye sordu Burak.

Gerçekten mi? Gerçekten mi bu soruyu soruyordu?

"Yazık!" diyebildim sadece. Buradaki işim şimdi bitmişti...

"Beyler ben aşağıdayım!" dedim tekdüze bir sesle ve evi terk ettim. Hayır bu kaçmak değildi, daha fazla buna maruz kalamayacaktım. Zaten Murat ve Deniz halledebilirlerdi, bana ihtiyaçları yoktu. Arabaya bindiğimde buçuğa beş dakika kalmıştı. Düşünme, Lavin! Düşünmemek nefes alamamak gibi...

Mesaj sesi arabada yankılandığında hızlıca telefonumu aldım. Başka bir numaradan yeni bir mesaj gelmişti...

Sevgilini boşuna bekleme Savcı Lavin Yılmaz! Olay mahalli bir kurmacadan ibaret! Size son bir şans veriyorum! Sana karşılık Azra, seçim senin! Eğer telefonunu bırakıp karşındaki siyah arabaya binmezsen en yakın arkadaşının karısı ve çocuğu senin yüzünden ölecek! İki dakikan var!

S****r! Sakın Lavin, sakın! Murat'ın dediğini hatırla! O bir yol bulacaktır. Bir yol yok! Eğer Azra ile bebeğine bir şey olursa kendimi asla affedemem! Saçmalama Lavin, sende biliyorsun bu bir kumpas! Peki ya bir kumpastan ibaret değilse? Olay mahalli kurmacadan ibaretti, elimizde hiçbir bilgi yoktu! Başka çarem yok! Var Lavin! Var!

İçimdeki sesi bastırıp arabadan çıktım. En azından biraz vakit kazanabilirdim. Tam karşımdaki aracın camındaki kar maskeli adam bana doğru bakıyordu. Arabanın kapısına doğru gittiğimde kapı açıldı. Kendi ellerimle içeriye girdiğimde Muratların binadan çıktıklarını gördüm... Murat'ın gözleri etrafa bakındığında araba hızla oradan uzaklaştı...

🌌🌌

Gözlerim kapalı, ellerim bağlıydı! Başka çarem yoktu, onlara zaman kazandırmaktan başka çarem yoktu! Beni dövdüren Tarık Sarper Azra'yı gözünü bile kırpmadan öldürürdü! Kaç dakika geçti bilmiyorum ama araba önce yavaşladı sonra tamamen durdu. Arabanın içindeki adamlardan biri kolumdan tutarak beni aşağıya doğru çekti.

Ona ayak uydurmaya çalışırken ayağım yere takıldı. Son anda düşmekten kurtuldum. Adam hızlıca beni yere doğru fırlattı...

"Lavin!"

Azra'nın bağrışı kulağımda çınladı.

"Azra!" diye bağırdım.

"Kaç!" diye bağırdı. Kaçamazdım, o da biliyordu. Doğrularak başımı sağa sola doğru salladım. Artık çok geçti! Tarık Sarper'in kumpasına kendi ellerimle bilerek düşmüştüm!

 

Loading...
0%