Yeni Üyelik
6.
Bölüm

Üç Kuruşluk Plan

@1benzen

"Neydi ya o çocuğun ismi?

Yasin, Aktan, Kenan... Heh Yekta..."

01.05

Ankara'daki SARS'ın binasına gelmiş ve bekleme odasında bekliyordum. Buraya gelmememiz gerekiyordu; neden buradaydık? Hem çok saçmaydı, beni Ankara'daki gizli bölgeye yerleştirmeleri gerekiyordu! Başka bir şey vardı, başka bir durum. Beni rahatça bekletebildikleri ama acil olan bir durum. İçerideki her kimse onu bekletseydiler! Benden sonra geldiği yetmiyormuş gibi benden önce içeriye girmişti! Tamam Lavin sakin olmalıyız! Sakin olmak bir yana düşündükçe daha da deli oluyordum! Odanın içinde olta atarken içeride oturan genç bir adam beni izliyordu, ne yani hiç mi olta atan insan görmemişti? Ne bakıyorsun bakışlarımı ona gönderdiğimde bakışlarını benden çekmişti. Olta atmamın kaçıncı dakikasındaydık bilmiyorum ama otuzlu yaşlarında sarı saçlı -tahminen boya- kısa bir kadın odaya girmişti. SARS herkese iyi para yediriyordu ama buranında SARS'a ait olduğundan emin değildim. Çünkü çok ortalık yerdeydi, şehrin ortasındaydı. Çok para yedirmekle ne alakası var Lavin?

"Sizi çağırıyorlar!" dedi kadın. Bana baktığına göre beni çağırıyorlardı. Kadını takip ettiğimde asansör kullanmak yerine beni bir kat üste merdivenlerden çıkartmıştı! Hayır merdivenler oldukça fazlaydı. O da yetmiyormuş gibi gittiğimiz oda en dipteydi. Gerçekten acı eşiğimle oynuyorlardı. Kadın kapıyı çaldı ve içeriden, "Girin!" sesi geldi. Marc'ın sesiydi bu. Ne ara Ankara'ya geldiğini merak etmekle, niye beni bu kadar beklettiği sorusunu da ona soracaktım. Odaya girdiğimizde, girdiğimde ikinci bir şok yaşamıştım. Hatta şok üstüne şoktu. Bu adamın burada ne işi vardı? SARS'ın bu adamla ne işi vardı? Ya da bu adam kimdi? Özel dosya olarak saklıyorlardı madem niye şimdi karşımda öncelikli konuk olarak oturuyordu?

"Hoş geldin!"

"Murat'ın burada ne işi var?"

Murat bıkkınlıkla içine derin bir nefes çekerken beni "Sende hoş buldun!" diye yanıtladı.

"Neler dönüyor burada Marc?"

Aceleyle sorduğum bu soru sanki alelade kelimelerden oluşuyordu. Bakışlarım Marc'a dönerken onun yüzündeki sakinlik beni deli ediyordu.

"Buyur, otur Lavin!"

Gözlerimi Marc'dan ayırmadan Murat'ın karşısındaki koltuğa geçtim. Murat benim Ewakaon olduğumu biliyordu, Marc mı söylemişti ona? Söylese bile ne gibi bir bağları olabilirdi ki? Başka nasıl öğrenebilirdi? Bilgisayarından girmeme izin vermesi, SARS'ın yardıma gelmemesi hepsi Murat ile bağlantılıydı. Murat ise Serdar Yılmaz ile...

"Evet seni dinliyorum Marc!?"

"Yeni bir göreve geçiriyorum seni!"

Bunu iki elini birleştirerek masaya koyup parmaklarını birbirine bastırırken söylemişti! Hem de alelade bir şekilde! Benimle oyun mu oynuyorlardı? Yoksa dalga mı geçiyorlardı? Sakin ol Lavin! Çok sakinim!?

Zorla gülümseyerek, "Ne göreviymiş?" dedim. Delirmişlerdi!

Marc ile birlikte bir plan yapmıştık. Güvenliğim için bir süre ortadan kaybolmam, insanların gözünün önünde olmamam gerekiyordu. Şimdi bu da neydi? Murat'ta mı bu oyuna dahildi?

"Sakin Savcı!"

Marc'ın gözlerinde olan gözlerim sinirle Murat'a doğru dönerken eş zamanlı olarak tek elim havaya kalkmıştı! Gözlerine ateş ediyor olmalıydım. İlk önce onu yakardım! Dizlerim sinirle inip kalkıyor sanki huzursuz bacak sendromu yaşıyordum!

"Hıh, affedersin ama neye sakin olayım? Önce Serdar'ı kullan sonra karşıma Marc ile çık! Yok öyle sakin makin!"

Gözlerimin içine bakan gözleri ne saçmalıyorsun diyordu! Ben değil onlar saçmalıyorlardı! Ne oyun oynuyor ne de film çeviriyorduk! Kendilerine gelseler iyi ederlerdi.

"Kendine gel AWE! Ne çabuk unutuyorsun kuralları! MADDE 27, planlar yola göre değişir!"

Ya rabbim ya sabır! Gelmiş bana madde yirmi yedi diyordu! Ne madde yirmi yedisiydi ya? Kalkıp gitmemin vakti geldi de geçiyordu! Sakin ol Lavin, dinlemekten başka şansımız yok! İkisini de bir kaşık suda boğmak istiyordum!

"Dinlerim..." gözlerimle Sarper'i göstererek, "...ama önce bu adamın kim olduğunu açıklayacaksın!" dedim. Sinirimi bundan sonraya saklıyordum.

"Muhbir!" dedi sakince.

Gözlerim şokla Murat'a döndü! Neden bana söylememişti? SARS için muhbir olduğunu söyleseydi bu kadar gerilime de gerek kalmazdı! Hem onu geçtim AWE'lerle aynı konumda mı olacaktı? O bir suçluydu, asla hiyerarşiyi savunmazdım ama eğer ki SARS böyle bir sistem uyguluyorsa bir suçlu ile bir savcıyı yan yana getirmemesi gerekirdi! Hoş babamın adamından da ne beklenirdi ki?!

"Plana sadık kalırdım AWE ama HELS'ler tarafından yeni bir plan yapıldı!"

SARS'ın sistemi hiyerarşik bir piramit gibiydi! AWE'ler üçüncü kattayken, Marc gibi grup yöneticileri ikinci katta en üst kattaysa hepimizin üstleri HELS'ler vardı. Üçüncü katmanda kimse kimseyi tanımıyordu, Marc gibi ikinci sınıf yöneticiler üçüncü sınıftakileri yönetirlerdi, hepimizden haberleri vardı. HELS'lerse hepimizi tanırdı ama kimse onları tanımazdı, ikinci sınıf yöneticileri bile! Bağlantılarını asla bilmezdik, her katmanın haberleşme sistemi farklıydı!

"Dinlemeni istiyorum çünkü kestirip atma gibi bir lüksün, lüksümüz yok!"

Gözüm bir Murat'a bir Marc arasında giderken araya soru sıkıştırmak istemiyordum. Bir an önce burada neyin döndüğünü öğrenmek ve buradan ayrılmak istiyordum. Marc'a devam edebilirsin sinyali vermiştim.

"İçinde bulunduğumuz durum hayli karmaşık. Tarık senin kim olduğunu da AWE olduğunu da biliyor!"

Bu yeni bir gelişme değildi. Hoş AWE olduğum içimizdeki hayin ile günyüzüne çıkmış olmalıydı.

"Bizim için konumun çok önemli, Tarık'ın eline düşmen bir felaketin önünü açar. Göreve bundan sonra Murat Sarper ile devam edeceksin AWE! Serdar'ın kızı ile Sarper'in yeğeni..."

Marc hayatında saçmalamadığı kadar saçmalıyor, konumumun onlar için önemli olduğunu söyleyip beni Tarık'ın ellerine veremeyeceğini söylüyordu!?Ne kadar saçma cümlelerdi bunlar. Bana kalırsa hepsinin altından Murat çıkıyordu! O günde kolay kolay gitmeme izin vermesine anlam verememiştim!

"Marc nereye varmaya çalışıyorsun?" dedim bıkkınlık içinde. Murat'ın gıkı bile çıkmıyordu. Bakışları onu buldu. Delici bakışlarının benden ayrılmaz bir hali vardı, afallamadı bile! Dudakları aralandı...

"Seninle bir ilişki içindeymişiz havasını vermemizi istiyorlar!"

Alelade, alelade... Alelade bir durumda değildik! Öyleymiş gibi davranıyorlardı!

"S****in gidin Marc! Üç kuruşluk planla adam avlamayı mı düşünüyorsunuz?"

Sakin Lavin, sakin! Kayış koptu!

"Ağzını topla AWE!"

"SENDE BEYNİNİ TOPLA MARC!" dedim tıpkı onun gibi!

"Kiminle konuştuğunun farkına var! Varmazsan kapı orada!"

Kapı orada AWE! Kahkahalarla gülmeye başladım! Neyime güveniyordum bilmiyordum ama bir savcıyı aşağılayamazdı. Ayağa kalktım ve iki elimi masaya bastırarak Marc'a doğru eğildim.

"Aptal değilim Marc, beni kışkırtmaya çalışma! Çıkıp giderim şu kapıdan biliyorsun!" dedim tehditvari bir tavırla.

"Tarık'ın dikkatini dağıtmak istiyorlar. Dikkati dağılırsa hata yapar."

Sessizliği bölen Murat'tı. Ters bakışlarımdan birini ona gönderdim. Bir suçluyla iş birliği yapmayacaktım!

"Marc benden de sana bir tavsiye, dizi senaristliğine başla."

Arkamı döndüm ve kapıya doğru yönelirken, "Ben yokum!" deyip kapıyı yüzlerine çarptım.

Kimse bana ne yapacağımı söyleyemezdi! Karşılarında artık üçüncü kat AWE yoktu, karşılarında Türkiye Cumhuriyet Savcısı Lavin Yılmaz vardı.

🌌🌌🌌

Gözlerimi açmaya çalıştığımda şakaklarımda ağır bir baskı hissettim. Gözlerimin önünden bir film şeridi gibi sahneler geçmeye başladı! Önce Caner'in takip ediliyoruz dediğini duymuştum. Tekerleklerimiz patlamış ve sağa sola savrulmuştuk sonrasındaysa karşı tarafla bir çatışmaya girmiştik. Silah sesleri beynimin içinde patlamaya devam ederken etrafımızı bir sis bombası sarmıştı! Sanki olanları tekrardan yaşıyormuş gibi genzim yanıyordu, öksürmeye başladım. Hiçbir şeyi göremiyordum gözlerim bağlıydı, gözlerime her ne bağlanmışsa sanki boğazımı sıkıyordu! Nefes alamadığımı hissediyordum. Ters giden birçok şey vardı. SARS bu planı o kadar çok yapmıştı ki, hiçbirinde işimiz ters gitmemişti. Tek bir cevap vardı, aramızda her şeyi öten bir hain... Her neredeysem sakin kalıp SARS'ın bir ekip göndermesini beklemeliydim. Ne olursa olsun sakin kalmalıydım.

"Açın şunun gözlerini."

Tarık Sarper... Tam da düşündüğüm gibi. Otele ulaşamamış ve tamda yer değiştirmemizi beklemişti. Bunu öğrenebilmesinin tek bir yolu vardı, her şeyi öten bir hain! SARS yıllarca bu tarz planları uygulamıştı. Bu planı üçüncü katman ve piramidin üst kısımlarından başka kimse bilemezdi! Muhbirler bile! Peki ya kimdi öten? Caner, Berk, Boran, Saye? Hangisi yapardı ki? Hepsini tanıyordum ki onlar SARS'tan bile değillerdi! Devlet tarafından atanan polislerdi Gözlerimin önündeki engelin kalkmasıyla etrafın aydınlığı gözümü almıştı.

"Hoş geldin savcı."

Tarık Sarper tam da karşımdaydı. Yıllardır elimden kaçırdığım tam da yakaladım derken tekrar elimden kaçan birçok ölümde parmağı olan ve asla yakalanmayan o katil karşımdaydı. Bana ne olacağını bilmemekle birlikte onu öldürmek istiyordum. Elime bağlanan iplerden kurtulmak istiyor ama bunun için boşuna cebelleşmek istemiyordum.

"Bak savcı, bana bak!"

Kollarını iki yana açarak, "Bir türlü bulamadım belamı!" diyerek kahkaha attı. Kahkahası kulaklarımda çınlarken sesini duymak yerine ölmeyi diledim! Uyuşturucu kaçakçılığı, esrarengiz ve ona bağlantılı ölüm davaları, tecavüz vakaları... Aklıma gelmeyen sayısız pis işler...

"Sen mi verdirtecektin belamı?"

Tüylerimin diken diken olduğunu hissediyordum. Korkudan değil tiksintiden! Kurtulmak zorundaydım! SARS'ın beni takip etmesi gerekiyordu! Ankara'ya gitmediğimiz anlarlardı ki Marc bana kızmamış ve takibi bıraktırmamışsa! Eğer bıraktırmışsa belana hoş geldin de Lavin Yılmaz! At gibi gidip it gibi dönmeye alışıksın!

"Sana bir saat veriyorum Sarper. Ya bir saat içinde beni öldürürsün ya da bu kez yakayı gerçekten ele verirsin!"

İlk adımım gayet sakin ve yerindeydi. 11. madde yakalansan bile soğukkanlılığını koruydu. On bir Lavin, on bir; unutma. Aklımdan tüm vakaları siliyor bana ne yapacağını tahmin bile etmek istemiyordum.

"Cık, ölüm senin için çok basit kurtuluş yolu olur SAVCI! Seni öldürmeyeceğim ama yaşayabileceğine de söz veremiyorum."

Allah'ın belası sadist pislik! Öldürmeyen Allah'ta öldürmüyordu Tarık Sarper! Onu ne yapacaktın?

"Biliyor musun hep çok konuşan biri olduğunu duymuştum Serdar'dan. Asla susmaz derdi. Küçük dilini mi yuttun Savcı Lavin Yılmaz?"

Sessizliğimi, "Hıh! Serdar Yılmaz'mış! Mevzuya gel mevzuya!" diyerek bozdum. Hâlâ sakindim, gözümü korkutmak için yapıyordu bunları. Beni delirtmesine izin veremezdim. Zayıflıklarıma oynuyor, fiziksel değil psikolojik şiddet uyguluyordu! Serdar Yılmaz benden çocukluğumu aldığı gün öldü. O gün ben kalp mezarlığı denilen bilinmeyen bir yerle tanıştım. Ona bu ismi koydum çünkü onun bir mezarı yoktu. Ben onu belki de o kadar derine gömmüştüm ki kalbimin tam da en içine gömdüğümün farkında bile değildim!

"Babanın can çekişen hali hâlâ gözlerimin önünde." dedi zevkle o anı hayal ederken! Bense mimik dahi oynatmadım!

"Peki ya onu kim öldürdü hiç düşündün mü?"

"Peki ya sen Sarper sonun ne olacağını hiç düşündün mü? Ya da kimin elinden olacağını. Bence arada bir düşünmek gerekiyor. Malum yaşlanınca insanın beyin hücrelerinin çoğu ölüyor!" dedim kinayeli bir şekilde. Kibirli davranıyordum, ben Serdar değildim! Beni Serdar'dan da vuramazdı. Yıllar önce benim için ölmüş bir insan şu gün tekrardan ölse bile içimde bir acı oluşmazdı.

55 dakika Lavin, en fazla 55 dakikan kaldı. SARS gelip seni kurtaracak!

"Neydi ya o çocuğun ismi? Yasin, Aktan, Kenan... Heh Yekta..."

Yekta, Serdar, Tarık bu üçleme beni gerçekten korkutuyordu. Yıllarca haber dahi alamadığım Yekta gerçekten bu üçlemenin neresindeydi? Ben yıllarca ondan haber alamazken nasıl oluyor da Tarık denilen herifin haberi olabiliyordu? Nasıl herkes her şeyi bilebiliyorken ben dımdızlak ortada hiçbir şeyi bilmeden bırakılabiliyordum! Nasıl? Nasıl?

"Ama Yekta hakkında tek kelime öğrenmeyi hak etmiyorsun. Sana mükafat verecek değilim! Senin tek hak ettiğin Burak ve Elif."

53 dakika, 53.52, 53.51, 53.50... Dayan Lavin, dayan!

"Yandaşlarım!" dedi sinsice gülümseyerek! Hayal dünyasında ne yaşıyordu bu adam? Yekta konusununu da babamdan duymuş olmalıydı ki benim karşıma çıkmayan Yekta bir nevi babasının katillerine mi görünecekti? Saçmalıktı. Burak ve Elif’ten de vuramazdı beni; biri en yakın arkadaşım diğeri uğruna her şeyi yapabileceğim sevgilimdi. Şu an yaptığı benim psikolojik savaşımı harlandırmaktı, buna izin vermeyecektim.

"Onlar sana verebileceği en büyük cezayı verdiler zaten."

Yalanlar, yalanlar birbirini kovalar!

"Ama Burak'ı da anlıyorum. Çok güzelsin Lavin Yılmaz."

Bu konuşmanın iyi bir yana gitmeyeceğiyle birlikte 11. madde son sözüyle tüm anlamını yitirmişti.

"Serra gibi."

Yüzü öyle gözlerimin önündeydi ki, hangi tarafına daha güzel tükürülür onu seçmeye çalışırken dayanamayıp gözlerini doğru tükürdüm.

"Allah belanı versin!"

Sinirlendiğini belli etmeksizin elinin tersiyle yüzünü sildi.

"Alın şu s******, öldürmeyeceksiniz!"

"G*t herif! Sende bulacaksın belanı! Yemin ediyorum seni o parmaklıkların ardına kendi ellerimle tıkacağım!"

Kaslı ve kalıplı adamlardan biri elimdeki ipi çözerken diğeri beni sabit tutuyor bense yerimde debeleniyordum.

"Dokunmayın bana!"

Yerimde durmamaya çalışırken bana doğru döndüğünde adamlar yerlerinde durdu.

“Serra’nın kızı olduğun o kadar belli ki, aynı yüz hatları aynı savunmasızlık!”

Yerimde debelenip Tarık’a saldırmak istesemde kollarım o kadar güçlü duruyordu ki hiçbir şey yapamadım. Yaklaştı yaklaştı, ayak darberlerim ona etki etmezken karnıma ulaşan sert ayak darbesiyle acıyla inledim. Yaklaşmaya devam etti ve önce eli saçlarımı tırmandı. Saç diplerimi ulaşan elleri sertçe başımı kendine doğru çekerken, canımın acısından inlememeye çalışıyordum.

“Bu burada bitmeyecek Lavin, bilmediğin her ne varsa benden bizzat öğreneceksin.”

Gülümsedi.

“Aslına bakarsan seninle bir derdim yoktu, aptal kız o gün o depoya neden geldiysen? Kötü mü oldu çocuklar bize de eğlence çıktı.”

Gözleri saniyelik adamlarında dolaştı. Saç diplerimdeki elinin kuvveti daha da artarken ciddileşti. Diğer eli yüzümü bulduğunda geriye çekilmeye çalıştım, elleri sertçe yüzümü tuttuğunda dişlerimi kıracak kadat sert sıkıyordu.

“Annen gibi sende acı çekeceksin, attığın her adımı korkuyla atacaksın. Tıpkı onun gibi sende benim seni öldürmem için yalvaracaksın ama her şeye rağmen yaşayacaksın!”

Yüzümü geriye doğru ittiğinde ben kelimelerini idrak etmeye çalışıyordum.

“Öldürmeyin!”

Anneme ne yapmıştı? Dedikleri gerçekten doğru muydu? Doğru olsaydı Serdar hâlâ onun yanında çalışabilir miydi? Çalışamazdı. Benim canımı yakmak için yalan söylüyordu. Annem ona gerçekten yalvarmış mıydı?

Ellerimi çözdüklerinde gerçekliğe geri dönmüştüm. Adamlardan biri sağ diğeri sol kolumu tutup beni sürüklemeye başladıklarında kolumu kurtarmaya çalışsam da tıpkı bir kıskaç gibi sıkıca elleri koluma tutunmuştu.

"Bırak diyorum sana, bırak!"

Beni tam da yere doğru bıraktı -fırlattı-. Pantolonumun sürtünmenin etkisiyle yırtıldığını tahmin etmekle dizlerimin parçalandığını hissediyordum. Zaman kaybetmeyip ayağa kalkama çalıştığımdaysa belime bir tekme darbesi alıp yeri boyladım. Yerden kalkmaya zamanım yoktu, acıya göz yumup belime darbe indiren esmer tenli adamın ayağına etrafımda dönerek çelme taktığımda tüm gücümle onu yere düşürdüm. Adam büyük bir iniltiyle yere kapaklanmadan önce hızla ayağa kalkarak başka bir adamla karşı karşıya gelmem bir oldu. Yüzüme doğru inecek olan yumruğu son anda karşılayarak adamın kolunu büküp kafasını sertçe duvara ittirdiğimde bomboş bir ses çıktı! Bu sırada diğer adam yerden kalmış üzerime geliyordu. Bir şekilde içlerinden birinin silahını almalıydım. Esmer adamla karşı karşıya kaldığımda öbür adamın telefonla yardım çağırdığını duydum! En acilden silahı almak için adamın vücuduma doğru savurduğu ayağının sağına geçip silahını kaparak telefonla konuşan adama zarar vermeyecek şekilde silahı ateşledim. Adamdan büyük bir inleme sesi gelince rotamı esmer adama çevirirken kendimi birden yerde buldum silahı tutuğum elimi ayağıyla bastırınca silah tamamen elimden kaydı gitti.

Kafama inen sert darbeyle aklımın yerinden çıkacağını hissettim! Ayağıyla silahı ileriye doğru itti.

Ayak sesleri çoğalınca bu kadar insanla dövüşemeyeceğimi ve sona doğru yaklaştığımı anladım. Vazgeçmeyip ayağa kalkmaya çalıştığımda iki adamın daha geldiğini görmeye başladım, her şey bulanıktı! Sesler yankı yapıyordu, kontrolü kaybediyordum!

"Samet'e acil yardım edin."

Karnımda hissettiğim sert bir darbeyle yere yığıldım. Vücudumu korumak için dizlerimi karnıma doğru çekip ellerimle başımı korumaya çalıştım. İkinci ve üçüncü darbeyi aldığımdaysa sol kolumdaki fena acıyla ağzımdan büyük bir inleme döküldü. Hem dizlerime hem de sırtıma inen ardı arkası kesilmeyen darbelerle bilincimin artık yavaş yavaş beni terk ettiğinin farkına varmıştım. Etraf kararmaya başlamış ve artık inen ayak darbelerinin acısını hissetmemeye başlamıştım. Gözlerim kapanmakla kapanmamak arasında giderken deponun bir çok yerinden silah sesleri gelmeye başladı.

"Gidiyoruz!"

Etrafımdan uzaklaşan ayak sesleri birkaç dakika içinde yeni ayak seslerini

bıraktığındaysa tanıdık bir sesle karşı karşıya kaldım. O yine ve yeniden beni kurtarmaya gelmişti!

"LAVİN! LAVİN!"

O sırada başka tanıdık bir ses daha duymuştum. Bu sefer sesinde neşe değil endişe vardı.

"Murat dokunma." Ve yine o ses...

"O adamları canlı istiyorum!"

Ve Deniz'in sesi: "Murat çekil!"

"Savcı sakın bırakma kendini, sakın!"

"Murat diyorum, çekil!"

Ve son duyduğum belki de uyanınca bir çok kelime gibi unutacağım o kelimler dudaklarından döküldü.

"Deniz onu da kaybedemem!"


Loading...
0%