Yeni Üyelik
17.
Bölüm

Vicdan, His, Hissizlik

@1benzen

Kül oldu yıldızım

Kovulduğum bu dünyada

"Bu yaptığımın hiçbir akıl mahkemesinde suçu yok Lavin Yılmaz!"

"Eğer istiyorsan sana varlığımı bile hissettirmem."

01.13

Uyandığımda Murat'ı yerinde bulamadım. O da yetmiyormuş gibi yerinde ben yatıyordum. Oflayarak yerimden kalkıp kendi koltuğuma oturarak derin düşüncelere daldım. Dün gece ne olmuştu öyle? Anılar bir bir zihnimden geçiyordu. Ben dün onun kollarının arasında uyumuştum, bir katilin kollarının arası hiçbir zaman bir savcıya ait değildi. O kolları kabul edip ona vaatler vermiştim. Ne halt yediğimi zannediyordum? Onun kollarının arasında huzur kovalarken neyi düşünüyordum? Bu durum ikimiz içinde iyi olamayacaktı. Her şey çok yanlıştı, benim onunla Tokyo'ya gelmem bu da yetmiyor gibi onun kucağında uyumam bunların hepsi yanlıştı. Biz kendimizi ne sanıyorduk ki? Bir suçlu ve savcı? Ne demekti yani bu? Ne yaptığımı zannediyordum ben? Ne düşünüyordum ki ona karşı? Bana güven duygusu ve biraz huzur vermiş ve ben de atılmış mıydım? Bana merhamet duygusu vermiş ve bütün duvarlarımı yere indirmek mi istemiştim? Babam denilen adamın beni ona emanet etmesi beni ona mı itmişti? Ne düşünüyordum onun için? Bir anda hayatıma girmiş ve beni sürüklemesine izin mi vermiştim? Belki de kalbimi karıştırmamam gereken kişi en başından beri Murat'tı. Uyku sersemiydim, afalladım, ne yapacağımı bilemiyordum, kötü bir rüya gördüm... Tokyo'dan döndüğümüzde o işine ben işimeydi. Onunla tek ortak noktamız Tarık Sarper'di. Onun işini bitirecek ve yollarımızı ayıracaktık. Daha sonra belki de sıra Murat'a gelirdi ki muhbirlerin dokunulmazlıkları vardı. Ona çok fazla açık verdim, çok fazla kafamı karıştırdım, çok fazla yaklaştım. Biz kalpleri asla birbirine karışmaması gereken iki yabancıydık. Ona karşı bir duyguyu hissedemezdim, bu çok yanlıştı. Murat bir suçluydu. Görevimin gereğini hatırlamalıydım. İşbirlikçi olduğu için belki sıra ona gelemeyecekti ama benim vicdanım susacak mıydı? Ben ne yapmıştım öyle? Minnet borcuna mı tutulmuştum kendi kendime? Beni kurtarmıştı ve ve... Daha fazla düşünmek istemiyordum. Çıkış net, yol belliydi. Ben bir savcıydım, bir suçluyu koruyamazdım, bir suçluyu sevemezdim, bir suçluya bağlanamazdım. Etik değildi, SARS beni koruyamadı ve bende önüme çıkan, bana ilk yardım eden insana güvenmeye çalıştım. Evet, kesinlikle ondan uzak durmalıydım. Keza Deniz içinde öyleydi, aile olmak mı? Güldüm. Onlar benim ailem değildi. O adamın ailesiydi bunu da kendime hatırlatmış oldum. Babam yıllar önce öz evladını bırakıp onun yerine başka çocuklara babalık yapmıştı. Babam artık yoktu ve ben ona hesap bile soramazdım. Neden beni bıraktın diyemeyemezdim!

"İyi misin?"

İrkilerek başımı yüzüne çevirdim.

"Hıhı, iyiyim."

"Uçak birazdan inecek."

"Tamam, ben geliyorum."

Murat yerine oturunca oradan banyoya kaçtım. Elimi yüzümü yıkadım. Kafamı dağıtmak için tuvaleti karıştırmak istesem de karıştırılacak bir yer yoktu. Kendimi toplamam için biraz daha bekleyip tuvaletten çıkarak bize ait kabine geçtim. Murat koltukları düzeltip benim yerime oturmuş bulutları izliyordu. Sessizce onun yerine oturdum.

"Dün akşam..." diye mırıldandı gökyüzüne bakarken.

Cümlesinin nereye gittiğini bilmeden sert bir tonda, "Bu konuyu konuşmak istemiyorum." dedim. Belki akşam gördüğüm rüyayı soracaktı belki de yanlış anlamamam gerektiğini söyleyecekti. Bana doğru döndüğünde yüzü gayet de soğuktu. Gözlerine bakınca ne diyeceği anlaşılıyordu ya da ben anlıyordum ya da kendi kendime pay çıkartıyordum. Dün gece yaşanılanları yanlış anlama diyecekti bu soğukluk ondandı.

Sabahki verdiğim kararın ne kadar doğru olduğu bir kez daha sertçe suratıma çarptı. Birbirimizden uzak durmamız gerekiyordu!

Uçağın iniş yaptığını söyleyen anons yayıldığında Murat yüzünü tekrardan gökyüzüne çevirdi. Belki de bir daha bana asla o akşamki gibi bakmayacak olan gözleri artık hiçbir anlam ifade etmiyordu.

~3 gün sonra...

Filtre kahvemi alıp merdivenlerden yukarıya çıkarak balkona geçtim. Etraf yemyeşildi çok güzeldi, kuş cıvıltıları havanın nemliliği ağaçların hışırtısı... Burada uzun süre kalabilirdim ama kirası herhalde benim bir yıllık maaşıma denkti. Belki de bir gün küçük bir Japon evi alırdım. Ya da yaptırırdım. Hayır ona değil, asla ve asla ona bir ev yaptırmayacaktım. Çizdirmeyecektim de. Birkaç ay sonra hayatımdan tamamen çıkıp gidecekti. Murat konusundaki haklılığım tekrar tekrar yüzüme çarpıyordu. Mantık çerçevesinde düşünüyor ama ona hak veremiyordum! Belki de vermek istemiyordum. Onunda bana hak vermediği bal gibide ortadaydı. Suçlu yine ve yeniden Lavin Yılmaz olmuştu.

Bu konu artık çok uzamıştı, aklıma kalbime hesap vermekten yorulup ikisine de ayrı ayrı dil dökmek zorunda kalmış ve başarısızlığa ulaşmıştım. Zaten söylenebilecek bir sözde kalmamıştı. Sağ elle sola eli karıştırmamak gerekiyordu. Eğer karışıyorsa beynimde bir sorun olmalıydı! Ki beynimde bir sorun yoktu, yani ben sağ elle sol eli karıştıramazdım. Bu sefer buna hakkım yoktu! Kahvemden bir yudum aldım. Acılığı karşısında yüzüm buruştu ama bu tadı, yüzümde oluşturduğu şekli seviyordum. Balkondaki hasır salıncağa oturarak cebimden telefonumu çıkarttım. WhatsApp uygulamasına girip mesaj gelmiş mi diye bakarken hikayeler kısmındaki işaretle karşılaşıp sola doğru kaydırdığımda bir de ne göreyim Murat bir şeyler paylaşmış. Kim bilir dün gece yine nereye gitmişti? Hikayeyi açtığımda evin birinden bir tabloyu paylaşmıştı. El alemin ecnebisinin evinde de ne işi varsa sanki? Bizze ayrılan eve de gelmiyordu. Zaten ben de onun o 3S suratına çokta meraklıydım. Hem zaten ne hâli varsa görsün gece gece ne halt yiyorlarsa yesinler bana ne? Telefonumu salıncağın kenarına attım.

Siz hiç arayıp sormayın bir de üstüne hikaye atın oldu paşam! Ayh sanki başka konu yok gibi çıkıp gezsene kızım tıkılıp kaldın bu eve. Zaten Tokyo'daki bir çok yeri gezdim cosplay kafelerin olduğu yerlere gidip alışveriş yaptım ve bir sürü kıyafet takı aldım. O da yetmediği gibi anime mağazalarına girip minyatür oyuncaklar dadandım. Ne yapayım onlarda bana beni al der gibi bakmasalardı yani. Bugün de kalkıp Attack on Titan'ın yerine gidecektim. Gidip onun kanat baskılı tişörtünü ve Live'lı ne bulduysam alacaktım. Belki bu akşam eve dönmez bir otelde kalırdım en azından insan yüzü görürdüm hem de çekik gözlüsünden. Birkaç sabun araklamayı da ihmal etmezdim...

🌌🌌

Önce Attack on Titan Universal Studios'a gidip direkt mağazaya uğradım. Her şeyi almak istesemde buna paramın yetmeyeceği kanaatine vardım. Kendime Live'ın minyatür figürünü, Live'lı anahtarlığı, yeşil kanat baskılı yağmurluğu ve anahtar kolyesinin de içinde bulunduğu birkaç takı alıp savaş teçhizatını ve enjektörü alamadığım için üzülerek mağazadan çıkmıştım. Hem alsam ne olacaktı? Ağaçlara tırmanıp dev kesecek halim yoktu ya. Olsun yine de çok güzelerdi. Daha sonra Eren Mikasa Armin'in olduğu girişteki heykellerin orada telefonumu birine verip fotoğraf çekmesini istedim ve o fotoğrafı da WhatsApp uygulamasından paylaştım. Ne kadar çok elimi yumruk yapıp göğsüme vurarak shinzo wo sasageo demek istesem de bunu yapamadım. Kafe kısmına geçip dev titanın üzerinde bulunduğu bir tatlıyı yiyip tatlının ismini unuttum. En sonunda bir otele geçtim. Erken olmasına rağmen uyudum. Taa ki bir hödük gelip kapımı kırarcasına çalana kadar. Sıçrayarak yerimden doğrulduğum yetmiyor gibi bir yandan da söylenmeye başlamıştım.

"Cık, cık, cık Japonlar da hiç saygı da kalmamış."

Sersem bir halde yatağımdan kalkarken güneş daha yeni batmaya başlamıştı. Dikkat kesildiğin yere bakar mısın Lavin, dışarıdaki kapıyı kıracak.

"Geldim, kırma kapıyı!"

Ops Türkçe konuşmuştum. İngilizce konuşmam gerekiyordu.

"Who is this?"

Karşımdaki adam da Türkçe konuşunca şaşırıp o şaşkınlıkla kapıyı açtım. Hayır sandığınız kişi değildi, onun yardımcısıydı.

"Amacınız kapımı kırmak mıydı?"

Alayla sorduğum bu sorunun muhattabı180 boyunda ve yapılı olan Akif'ti. Benim aksime kahve gözleri anlamsız, siyah kaşları çatılmıştı ve resmen suratıma sinirle bakıyordu!

"Elli cevapsız arama, yüz küsür mesaj; hiçbirine cevap vermediniz Lavin Hanım!"

Ee ne varmış bunda der gibi ona baktım. Ne zaman ne yaptığımın hesabını kime veriyordum? Hem şarjım bitmişti ne yapsaydım? Bazılarımız şarjı bitmese de arayıp sormuyordu! Biz yapınca mı sıkıntı oluyordu? Hem daha buranın sabunluk stoğunu zulalamadım!

"Affedersiniz ama ben ne zaman ne yaptığımın hesabını size vermek zorunda değilim."

Adam kelimenin tam anlamıyla şaşırıp kaldı. Sende emir kulusun anlıyorum ama git o patronuna söyle beni delirtmesin. Günlerdir aklına gelmiyorum fotoğraf atınca mı aklına geldim?

"En azından bizi peşinizde koşuşturmak zorunda değilsiniz Lavin Hanım. Hem evden kaçmakta ne demek oluyor?"

Tamam görünmeden evden de kaçtım çünküsü yok yani kaçtım. Her anım niye izleniyordu benim? Acaba niye Lavin? Japonya'dayız biz! Tarık'ın gelip beni burada bulacak hali yoktu ya!

"Hesap vermeyeceğimi size daha öncede söylemiştim."

Yüzümdeki sevimsiz gülümseme bana kalırsa hiç hoş değildi! Yazıktı Akif'e de, aramızda mahvolup gidecekti adamcağız!

"Tamam o zaman Lavin Hanım, hazırlanın lütfen sizi götürmem gerek."

"Nereye?"

Eğer eve geri götürecekse benden ağır bir cevap alacaktı eğer birinin yanına götürecekse beni deli edecekti.

"Murat Bey'in yanına, akşam yemeğine çağırıyor sizi."

"Ahahahhaha; ay ilahi siz, güldürdünüz beni. Söyle o patronuna beni ayağına çağırmasın! Hmm şey dersin, gelmeyecekmiş!"

Suçu olmayan adamın suratına kapıyı çarptığıma göre Murat'ın gelmesini bekleyebilirdim. Hem o kimdi de beni ayağına çağırıyordu. Koskoca TC Savcısının bir mafya bozuntusunun ayağına gittiği ne zaman görülmüş! Zaten beni üç gün unutmuştu biraz daha unutabilirdi ya da ne bileyim beni unutup geri de dönebilirdi. Zaten bende halimden çok memnundum! Beni bırakmış bırakmamış umurumda olmazdı! Aa bir de o kadını unuttum! Onunla da gayet mutluydu! Evinden fotoğraflar atmalar falan, paşamızın keyfi yerinde!? Şimdi de keyfini bozmuşumdur ne de olsa sorun çıkarmaya bayılan da biriyim! Ne hali varsa görsün ben biraz banyoyu karıştırıp duş alacaktım.

🌌🌌🌌

Kiraz çiçeği kokusu beni mest etse de moralim bozan bir şey vardı. Buotel baya cimriydi.

İnsan fazladan sabun falan koyardı, götürmek isteyen falan olur düşünün bunları yani! Çok ayıp! İleride eğer ki adalet bakanlığında bir mevkim olursa -ki bu imkansız- oteller için bir uyarım olacaktı! Japonya'da buna dahil mi Savcım?

Saçımdaki şampuanı da yıkadıktan sonra havluya sarındım! Şampuan da bitmişti, yenisini mi isteseydim acaba? Neyse Lavin başka otele gideriz yarında! Banyodaki buhar tutan aynaya gülücük çizip oradan dışarı çıkmamla çığlığı basmam bir oldu! Ne işi vardı bu herifin odamda! Hem nasıl girdi odama? Hemen pıtı pıtı banyoya girip kafamı çıkartıp ona baktım! O ise ayağa kalkmış sesiz olmamı söylüyordu. Kalbimse sanki önünde çırılçıplak kalmışçasına atıyordu. Lanet olsun, gel demiştim! Odama gel değil!

"Deli misin sen ya? Niye bağırıyorsun?"

"Asıl sen sapık mısın? Ne işin var odamda? Çıplak olabilirdim farkında mısın? Hem sen nasıl girdin bu odaya? Seni şikayet edeceğim! Çık odamdan!"

Ne kadar bağırmak istemesem de sesim çok yüksek çıkıyordu. Yaptığı çok kötüydü! Biraz daha susarsa güvenliği arardım, tabii varsa!

"Sakin olur musun?"

"Hayır olamam çık dışarıya!"

"Tamam, çıkıyorum!"

En azından birimiz uzlaşmacıydı mesela ben onun yerinde olsam çıkmazdım. Ayağına kadar gelmişim kapısını çalmışım açmamış bir de odasından kovmuştu! Gerçekten kıyameti koparırdım neyse ki o ben değildi! Zaten üzerimde de havlu vardı! Yine de ben haklıydım, çıplak olabilirdim belki odamda başka biri olabilirdi ona neydi ki yani! Bu özel hakkı ihlale giriyordu, Murat'a dava açıp parasını yiyebilirdim neyse ki ben onurlu biriydim!

Bavulumdan eşyalarımı alıp banyoda giyindim çünkü hâlâ bu odaya güvenmiyordum. Daha sonra saçımı kurutmaya girdiğimde. Odanın içinden bir telefon çaldı. Sesi çok tanıdıktı. Odaya girdiğimde Murat’ın telefonu yere düşmüş olduğunu gördüm. Beni alakadar etmemesi gerekiyordu ama telefonunu elim aldığımda kocaman Megumi yazısı sinir krizi geçirmeme sebep olmuştu! Özlemiştir tabii canım! Arasın arasın dursundu o da! Banyoya girdim ve saçımı kurutmaya başladım. Telefonunu suya falan mı atsaydım? Yuh Lavin yavaş ol! Hem bize ne ki? Gerçekten bize neydi ki? Hem ben olsam konuyu uzatırdım, önem verseydim yani! Çünkü bazen tartışmalar bile değer verildiğini gösterirdi, bilmiyorum bence onun umurunda bile değildim. Görüşebilirdi Megumi ile yani bana neydi ki?

Banyodan çıkıp telefonu alarak kapıyı açtım. Murat tam da karşımdaydı. Telefonu eline tutuşturup odaya girdiğimde telefon tekrar çalmaya başladı. Önemliymiş demek ki konuşsunlar bana ne ki? Telefonun sesi de yakından geliyordu çünkü o da benimle birlikte odaya geliyordu! Telefonu açtı, gerçekten de ayıptı! Buraya beni görmeye mi gelmişti yoksa telefonla konuşmaya mı? Gönlünün alınması gereken biri varsa o da bendim! Belki de dediğim gibi önemi yoktu zaten hayatından gelip geçecek bir savcının onun için ne gibi bir önemi olabilirdi ki? Konuşsundu bana neydi ki? Zaten Japonca konuşuyordu anlayamazdım. Belki de anlardık. Oha bu benim niye daha önce aklıma gelmedi ki? Komodinin üzerindeki telefonumu şarjdan çıkartıp tamamen açtım ve Google çeviriye girerken çantamdan kulaklığı alıp ses kaydet kısmına bastım.

İlk kısmı anlayamadı o yüzden ayağa kalkıp camın oraya yaklaştım Murat'ta duvarın kenarında gülümsüyordu, ne konuşuyorlarsa artık. Tekrar ses kaydedici kısıma bastım ve bu sefer başarılıydı.

Çok naziksin, teşekkür ederim. Tabii en kısa zaman da tekrarlarız!

Neyi tekrarlardı? Niye nazikti ki ne olmuştu yani? İkinci kez kaydete bastım.

Bende Megumi-san bende.

Ben yanlış anlıyorum galiba Lavin? Bende öyle demek ki aralarında bir şey var!

Bana unutulmaz bir gece yaşattınız!

Yuh! Çüş! Telefonu sinirle kulaklığımdan çıkartıp çeviriyi kapattım. Bence yanlış çeviriyordu. Belki de Murat'ın geceden kastı o kadar gece değildi ya da unutulmaz demek istememişti. Belki de bir tablo vardı ve adı unutulmaz geceydi! Ya da doğru çevirmişti. Telefonu yatağa atıp banyoya girdim. Aynaya baktığımda yüzüm kızarmıştı... Ne oluyoruz Lavin? Olmaması gerekenler oluyor! Bunu daha öncede konuşmuştum kendimle ondan uzak durmam gerekiyordu! Aramızdaki şey bitecekti ve o -ki aksini iddia etse de- bana acıyor iyi niyet gösteriyordu. Herkes yerini bilmeliydi! Benim yerim onun yanı olamazdı! Kendimi toplayıp banyodan çıktığımda telefon konuşmasını bitirmiş dışarıyı izliyordu. Bir şey söylemesi gerekmiyor muydu? Ne bileyim belki de odama girdiği için özür dilemesi gerekiyordu?

"Çocuk gibisin!" diye mırıldandı. Hiç beklemiyordum...

"Ne?" diye mırıldandım şaşkınlıkla!

"Ne demek istiyorsun?"

"Çocuk gibi davranıyorsun demek istiyorum Lavin!

31 yaşındaki bir kadına çocuk gibi davranıyorsun mu diyordu? Onun bildiğini zannettiği çoğu şey bir illüzyondan ibaretti.

"Hıh, çocuk gibi öyle mi?"

Demek istediği benimle oynuyorsun önce getiriyor sonra kovuyorsun, bir iyi bir kötü davranıyorsun... Murat'ın bilmesi gereken bir şey vardı, aksine ben çocuk olmak ne demek bilmiyordum. Bana gelmiş çocuk olma diyordu! Gitseydi iyi olacaktı.

"Öyle!"

Bana dönen suratı en az bu duvarlar kadar sertti, soğuktu. Beni dört duvarı arasına almakta ısrarcıydı. Bilmiyordu ben hiçbir eve sığamazdım...

"Git o zaman!"

Yüzünde hiçbir mimik oynamıyordu ne hissettiğini anlayamıyordum ama ifadesi sertti onu görebiliyordum. Hiç olmadığı kadar sertti. Duvara toslamışım, duvarlar üzerime yıkılıp beni altında ezmiş gibi hissettiriyordu. Hiç yaşanmamış bir çocukluğu olan bir kıza çocuk gibisin Lavin demek kolaydı. Mesela ben ona bunu söyleyemezdim. Tamam öyle de davranmıyordu keza bende öyle davranmıyordum. Sadece olaylara verdiğimiz tepkiler farklı diye ben çocuklaştırılıyordum.

"Gitmiyorum!"

Bastıra bastıra söylediği kelime kalbimi acıtmıştı, bilmiyorum gitse daha mı az acıtırdı. Bildiğim bir şey vardı, acıması kadar acıtmazdı! Ne kadar inkar etse de, ne kadar kabullenmese de bana acıyordu. Serdar'ın kızıydım ya onun için! Daha fazlası değil! Ben ki her zamanki aptallığımla birilerine güvenmek istemiştim. Her zamanki aptallığımla. Söylesene Lavin Yılmaz, bu günlere nasıl geldin?

"Neden? Kabul et, merhametin tutuyor bana gelince! Acıyorum desene sen ona!"

Sakin! Duygularımızı belli etmek yoktu Lavin sakin! Karşında bir suçlu varmış gibi düşün Lavin, burası bir mahkeme! Soğuk kanlılığını korumalısın... Ruhumu hiç bırakmayacak olan yalnızlıkla her zaman baş başaydım ama kollarının arası bana sıcaklığı tatırdığında yok olmak, o tadı bir daha almak istememiştim. İnsan tadına varmadığı hiçbir duyguyu özleyemezdi!

"Acıdığın için mi getirdin beni yanında? Zaten tek başına, bir de benim yokluğumla yalnız

kalmasın? SÖYLESENE NE DÜŞÜNÜYORSUN?!"

Eve yerleştikten sonra onu ilk defa görüyordum ve şu halimize bakın, biz yine kavga ediyorduk! Biz asla yan yana olmaması gerek iki insandık! Birbirimizin hayatına girmememiz gerekirdi! O gün o depoya hiç gitmemem gerekirdi! Lanet olası SARS'a hiç katılmamam gerekirdi! Yıllar önce yaptığım her şeyin hatası bana Murat Sarper'i getirmişti ve emin olun hiçbiri Murat Sarper kadar benliğime zarar vermezdi!

"Bakma bana öyle, istediğin cevabı vermeyeceğim Savcı!"

Sesi sakinlikten su misali akıyor gibiydi! Sinirli ama sakindi!? Nasıl tutabiliyordu kendini? Kızsaydı ya bana? Kendimi böylece daha az suçlu hissederdim!

"Git o zaman, özel alan ihlaline giriyor bu yaptığın!"

Küfür gibi dudaklarımdan çıkan bu sözlerle onu ölçmeye çalışıyordum. Yatağa oturarak gözlerimi ona doğru diktim. Hâlâ aynı yerdeydi, yüzünde hiçbir mimik oynamıyor belki de ne diyeceğini bilemiyordu. Gözlerimin içine bakarak öylece sustu, belki de benimle gözleri vasıtasıyla anlaşmaya çalışıyordu ama ben o dile yabancıydım. Benim dilimde yirmi dokuz harf yüz binlerce kelime vardı ve karşımdaki insan bu kelimeleri birleştirip bana bir cevap verebilmeliydi!

Gözlerimi ondan çevirip dışarıya baktığımda ayak sesleri gelmeye başladı gidiyor muydu? Hayır bana doğru yaklaşıyordu. Gitmesini isterken aslında içimin gitme demesini yutuyordum. İçime kör sağır olmak neden bu kadar zordu? Kendimle konuşmuştum, olmazdı! Bizden hiçbir halt olmazdı!

Ayak sesleri iyice yaklaştı yaklaştı ve sonunda önümde durdu, hissedebiliyordum. Şimdi de yere eğilmişti biliyordum ve bana dokunamayacağını da biliyordum. Ne zaman istersem ona bakacaktım ve o hiçbir şey yapamayacaktı!

"Bu yaptığımın hiçbir akıl mahkemesinde suçu yok Lavin Yılmaz! Gitmiyorum!"

Yüzüme vuran sesi tenime batıyor canımı yaktığını bilmiyordu. İki türlü de canımın yanacağını zaten bilemezdi.

Yüzümü ona çevirip yüzünü görmek istiyordum. Bu bir masal değil Lavin! Bu bir hikaye değildi ya da bu hikayede bir suçluyla savcıya yer yoktu. Bu hayatın hiçbir bölümünde bize yer yoktu! Yüzümü sert bir şekilde ona çevirerek gözlerinin içine baktım.

"Gideceksin!"

Gözlerimin içine bakan gözlerindeki kızgınlık içime doğru aktı, içim resmen Murat Sarper'in kızgınlığıyla titriyordu. Ruhumdaki duygular ona karşı şahlanıp çoğalmak isterken, beynim her şeyi ele geçiriyor ve beni gerçekliğe döndürüyordu!

Gözleri gözlerimi delercesine bakarken sertçe, "Hiçbir şey yaşanmamış gibi gideceksin diyemezsin!" dedi.

Eğer biz bir şey yaşasaydık üç gün habersiz bırakmazdın beni, üç gün boyunca bir kadının evinden attığın resimleri izlemezdim diyemedim; unutulmaz gecenin içinde beni nasıl unuttun diyemedim! Sustum ve içime akıttım. Şu yaşıma kadar kendime yalanlar söyleyerek, hatta o yalanlara inanarak büyüdüm! Murat Sarper bana gerçekleri fısıldarken karşısında savunmasız kalmıştım! Gardımı kuşanmanın zamanı gelmişti.

"Bana yıldızları benim için sayacağını söyleyip git diyemezsin!"

Sende beni yere çakıp gidemezdin Murat! Beni bir kenara atıp gidemezsin! Ben senin bahsettiğinin aksine bir çocuk değilim!

"Gözlerinin içindeki kırgınlığı görmüyor muyum sanıyorsun? Çocuk gibisin Lavin kurallar sana uymayınca oyunu terk edemezsin!"

Güldüm, sinirden elimin ayağımın titrediğini hissediyordum. Gardımı kuşanmaya çalışıyordum!

"Neye kızgınsın söyle bana Lavin?"

"KENDİME!"

Gardım bir askerin miğferi gibi yere yığıldı ama ben ayağa kalktım ve Murat'a arkamı döndüm. Ayakta durmak hiç bu kadar zor olmamıştı. Göğsümdeki yaralar hiç bu kadar açık olmamıştı.

"Lavin Yılmaz emir almaz, başına buyruk davranır, istediğini yapar, hesap vermez, hiç kimsenin ayağına gelmez, burnundan kıl dahi aldırmaz! Lavin Yılmaz bu Murat Sarper! Bundan önce yaşadığımız her şey zorunluluk çerçevesindeydi. Ve o zaman geçti Murat. Ben buyum, daha önceki yanılsamaların hiçbiri Lavin değildi. O günler zorunluluklarımdı."

Sakin ol Lavin! Gidecek şimdi, sen de o da yoluna devam edeceksin. Neden kendimle düz bir yola varamıyordum. Mantığım bunun yanlış olduğunu bas bas bağırıyordu. Doğruyu da söylüyordum, kendime kızgındım Murat'a falan değil. Suçunu kabul etmekte zorlanan kişi suçunu başkasının üzerine atardı.

"Beğenmiyorsan kapı orada!"

Onun gittiği senaryolar vardı kafamın içinde, korkutan senaryolar. Gitmesi korkutuyordu alışmıştım, gitmemesi korkutuyordu onu sevebilirdim. Kaçamıyordum ama o kaçabilirdi. Aklımla kalbim kavga ederken onun beni bırakması belki de en iyisiydi. Benliğimi kaybetmekten korkuyordum.

"YETER! Bana kapıyı göstermekten vazgeç! Birlikte çıkacağız bu odadan!"

Ona doğru döndüğümde ayağa kalkmıştı. Umurundaymışım gibi davranamazsın da demek isterdim ona! Ama diyemedim.

"Murat birlikte diye bir şey yok! Ben bir savcıyım aramıza mesafe koymamız en iyisi olur."

Kendime kızıyorum Sarper çünkü seninle hiç yakınlaşmamam gerektiği kadar yakınlaştım! En çokta yanlış olduğunu bile bile doğruyu yapamadığıma kızıyorum...

Adımları yavaş yavaş bana doğru geliyordu, zamanın geçmemesi ile hızlı geçmesi arasında kayboluyordum. Yaklaştığında adımımı geriye atmamam, bir kale gibi yerimde durmam gerekiyordu bunu biliyordum ama refleksif olarak adımlarımı geriye doğru kaydırmıştım. O da üzerime doğru gelmeye devam ediyordu, arkamda yer aramızda mesafe kalmayana kadar devam etti. Gözlerinin üzerimde olduğunu hissediyor ona bakamıyordum bile. Olmaması gerektiği kadar yakındı. Yakınlık göğüs kafesimi yakarken nefesinin tenime değmesi soluğumu kestu. Nefesi yaklaştı yaklaştı ve saçımın arasına karıştı. Akciğerlerim sadece buram kokan sandala duyarlıydı.

"Derdin bu muydu Savcı?"

Baş parmağı nazikçe çenemi kavrayınca saklamaya çalıştığım yüzümü kendine çevirdi. Gözleri gözlerime değecek gibiydi.

"Benim bir suçlu seninse bir savcı olman? ...Benim suça batmış ve senin suçu cezalandıran biri olman? ...Hıh, doğru! Bir savcıyla bir suçlunun yeri hep birbirlerinin karşı tarafıdır. Şimdi sana bir kez soracağım Savcı, senden uzak durmamı mı istiyorsun? Eğer istiyorsan sana varlığımı bile hissettirmem. Söyle bana benden ne istiyorsun?"

Git demiştim şimdi de varlığını hissettirme diyebilirdim ama bunu zamanında yaşadım. Ne varlığına ne de yokluğuna katlanabiliyordum! İkisi olmuyordu ama iki zıt şey aynı yerde barınabiliyordu.

Gözlerine baktım, istediğim ne varlığın ne yokluğun. Ben ne istediğimi bile bilmiyordum. Gitmeyeceğini söyleyen bir insana git demek kolaydı. Peki varlığımı bile hissettirmem diye bir insana hissettirme demek? İşte ona dilim varmıyordu. Gözlerine bakmaktan başka bir işlevim yokmuş gibiydi, hayatımda ilk defa kendimi bu kadar aciz hissettim. Gözleri gözlerimi tartmayı bırakıp elleri iki yanımdan çekildi.

"Akşama ikimiz için rezervasyon yaptırdım, dışarıda bekliyorum."

Adım adım uzaklaştı ve odadan çıktı, yere düştüm. Sonunu hazırlamak bu kadar kolay mıydı Lavin Yılmaz?

♧♧♧

Yemek faslını bitirip üstüne tatlı yiyorduk. Geldiğimizden beri neyi sipariş edeceğimiz dışında hiçbir şeyi konuşmamıştık. Hoş zaten onunla konuşmakta istemiyordum. Yüzüne bile bakmıyor gelen gideni izliyordum. Hepsi de birbirine benziyordu hatta biraz önce giren bayanla on dakika önce giren bayan tıpatıp aynıydı, ikizde değillerdi çünkü aynı yere oturmamışlardı. Belki Japon olsam onları ayırt edebilirdim. Supangleden bir kaşık daha aldım ve gözlerimi Murat'a kaydırdım o da benim arkamdaki cama bakıyordu. Komikti...

Kapıdan koştura koştura iki insan girdiğinde şaşkınlıktan, "Oha!" diye mırıldandım.

Murat anlamayarak baktığım yere bakınca hemen geri döndü bense adama -karşımdaki adamın adaşının soyadı Boz olan haline- bakıyordum.

"Ben mi yanlış görüyorum?"

"Doğru görüyorsun!" diye mırıldandı.

Murat Boz'un Japonya'da ne işi vardı hem o yanındaki sevgilisi miydi ama kadının maşallahı vardı. Esmer güzeliydi resmen, yabancıya benziyordu. Allah Allah, Japonya'da konseri olsa muhakkak duyardım. Geldi ve tam karşımızdaki masaya oturdu adamla aramızda iki metre vardı.

"Kalksana yanlarına gidelim!"

Yanına gidip fotoğraf çektirmek istiyordum! Adama Japonya'da bile rahat yoktu!

"Ne?"

"Japonya'ya Murat Boz gelmiş tabii ki fotoğraf çektireceğim. Hem ben fanıyım bu adamın

hadiii!"

Hayır fanı falan değildim ama Murat'ı yerinden kaldırmak istiyordum. Tek başıma yanına gidemezdim. Murat bana cevap vermeden eline telefonu aldı ve bir şeyler yazdı. Nerdeyse beş dakika sonunda, "Gelmeyeceksen ben kalkıyorum!" dedim. Tekrardan telefonuna baktı ve gözleri benimkiyle buluştu.

"Karşına bak Savcı!"

Karşımda göz hapsine aldığım Murat Boz vardı ve bizim masaya daha doğrusu Murat'a bakıyordu. Bize doğru el kaldırarak selam verip ayağa kalktı. Murat'ta kalktı iki Murat ayaktaydı! İstemsizce bende ayağa doğru kalktım. Oha tokalaştılar mı onlar? Murat Boz'un bir mafya ile ne işi vardı? Bende yanlarına gittiğimde yanındaki esmer güzeli de ayağa kalkmıştı. İkisi bir şeyler konuşmuş ama ben idrak edememiştim. Bana niye söylememişti?

"Tanıştırayım arkadaşım Lavin!"

Murat Boz bana mı bakıyordu? Bayılmak üzereydim. Sakin ol Lavin biz onun fanı değiliz! Elini bana doğru uzattı, yuh daha neler? Elimi ona uzattım ve elimi sıktı. Rüya görüyorsam lütfen birisi beni uyandırmasın!

"Tanıştığıma memnun oldum."

Gülümseyerek, "Bende." diyebildim.

Karşımdaki kadını Murat tanıyor olmalıyd⁸. Neyse sonra sorardım.

"Hâlâ inanamıyorum kız arkadaşın olduğuna!

Boz bu biraz saçma olmadı mı? Ben Murat'a doğru bu Boz olan ne diyor diye baktım. O da bana bakıyordu.

Konuyu değiştirmek için, "Fotoğraf çekinebilir miyiz?" diye sordum ve olumlu cevapta alınca ayaküstü birkaç fotoğraf çektirdik. Muratla biraz daha konuştular ve ayrılıp kendi masamıza döndük.

"Niye söylemedin bana Boz ile arkadaş olduğunu?"

"Sevdiğini bilmiyordum."

"Oha inanamıyorum hâlâ!"

Tamamen Boz hakkında konuşup nasıl tanıştıklarını öğrendim. Boz evini Murat'a yaptırmış ve böylece arkadaş olmuşlardı...


Loading...
0%