Yeni Üyelik
32.
Bölüm

Ya Hep Ya Hiç

@1benzen

İlk kitabın bitmesine 8 bölüm kaldı. Merak etmeyin zaten ilk kitap tamamen wattpadde yayımlandığı için 1.kitabı her gün bir bölüm atarak bitireceğim. 2.kitapta 1.kitap bittikten hemen sonra gelecek ama onu ancak 3'er gün aralıklarla atabilirim. Çünkü onu hâlâ düzenlemekle uğraşıyorum. Bu arada size küçük bir haber vereyim xhenfmnsnsnd, ikinci kitabın ilk bölümünde kanlı canlı (şaka yapıyorum sadece görsel xhemfmsms) dört kişiyi göreceksiniz.

İyi okumalar, oy vermeyi unutmayalım!

 

Hiç ummazdım senden önce

Issızdım, bahtsızdım, ışıksızdım

Sevgilim sensiz anlamsızım

01.27

Martin Eden, en sevdiği kitap; güveçte karışık kavurma en sevdiği yemek, yeşili çok sevdiğini söylüyor ama hiç kullanmıyor. Zaten öyle de değil midir? En sevdiğin en göstermediğindir! Sayılara bindirdiği bir anlam yokmuş ama olsaydı kesin 7'yi seçermiş, kesinlikle benimle bir alakası yokmuş! Korkuları yok, en azından duygusal korkuları! Takıntısı işiyle alakalıymış. Mükemmeliyetçi olduğunu söylüyor ama ben buna inanmıyorum! İşi konusunda belki olabilir ama normal hayatta mükemmeliyetçi birisi değil! Herkese hak ettiği gibi davrandığını söylüyor, bu yüzden soğuk ya da somurtkan olduğunu kabul etmiyor! En büyük hayallerinden biri tüm dünyayı gezmekmiş ama toplasan belki 15 ülkeyi anca gezmiş, ona da gezilmek denilirse! En sevdiği çiçeğin ne olduğunu söylemiyor! Papatya değilmiş!? Her kitabının arasına yerleştirdiği papatya nasıl olur da en sevdiği çiçek olamaz anlayamıyorum. Yine de buna çok takılmadım. İçimden bir sesse ısrarla en sevdiği çiçeğin Lavinya olduğunu söylüyor! Sevdiğim kadının ismi bir çiçek olsa ben onu enlerime yerleştirmezdim mesela?

Kitapların arasına not almayı çok seviyormuş. Ona göre o kadar saçma noktalar varmış ki bu şekilde sanki kitapla konuşuyor gibi oluyormuş! Bu onun rahatlama şekliymiş! Ve son olarak da sandal suyuyla yıkanmıyormuş, sandal sadece parfümünde varmış!

"Hazır mısın benim için en önemli soruyu soruyorum?"

Sipariş ettiği sufleden bir kaşık alırken başıyla onayladı!

"En sevdiğin şarkı?"

"Yandım!"

"Pera?" diye sordum başıyla onayladı!

"Garip..."

"Neymiş garip olan?"

"En sevdiğin şarkının, bir aşk şarkısı olduğunu tahmin edemezdim!"

Kaşları çatıldı.

"Niye ki?"

"Bilmem daha çok yabancı şarkıları dinleyen insan hissiyatı veriyorsun, hatta yabancıların da bilinmeyen şarkılarını!"

Dudak büktü.

"Bilmem yabancı şarkılar o kadar da etkileyici gelmiyor!"

İnanamayarak kaşlarımı kaldırdım.

"Senin ki peki?"

"Belki de dönerim!" diye yanıtladım onun cevabını.

"Sertap Erener'in şarkısı!"

"Seninki de aşk şarkısı!" dedi tekdüze bir sesle!

Onunla bu konu hakkında tartışmayacaktım, bana kalırsa bir aşk şarkısı değildi. Bana göre bu şarkı aşktan çok bir anneyle kızını anlatıyordu...

Birden, "Peki hiç aşık oldun mu?" diye sordum! Öyle de sorulmazdı ama soruverdim! Ne yapayım merak ediyorum! Belki Megumi'dir, ona aşık olmuş sonra içine gömmüştür!?

"Bir kere..." diye mırıldandı. İçimi neden bilmiyorum ama bir kıskançlık kapladı, aşık olabilirdi bunda sorun olmamalıydı! Sana aşık olmamasında sorun yok mu? Yok, biz birbirimizin hiçbir şeyiyiz. İnsan hiçbir şeyine aşık olmaz.

"Güzel miydi?"

İlk sorumun bu olması da çok saçmaydı, tabii ki güzeldir Lavin! Adam yakışıklı herifin teki! Keşke çirkin olsaydı!

Dudakları iyice kıvrıldığında sanki o kadının yüzüne dalmış gibi, "Çok güzel!" dedi

-di ekini koymamıştı, hâlâ güzeldi yani; ee yuh ama yani! Benim yanımda da söylemezsin bunu!

İçimdeki kıskançlık duygusu beni kemiriyordu! Kimdi ki bu kadın?

Böğürtlenli pastamdan bir parça aldım ve isteksizce çiğnedim. Yani olabilir Lavin, senin de sevgililerin olmuştu! Ama ben hiçbirine aşık değildim! Hem de ilk aşkı ilk ve tek aşkı! Belki beni bile onun kadar sevmiyordu!? Kesin sevmiyordu... Onun ilk aşkı değildim, zaten bana göre aşk bir kere olacak bir şeydi!

"Merak etmiyor musun?" diye sordu hafif gülümsemeyle!

"Neyi?" diye sordum sinirle!

"Kim olduğunu?"

"Bilmem belki kendine saklamak istiyorsundur sonucunda ilk ve tek aşkınmış!"

Murat'ın gülümsemesi daha da arttığında masadan kalkma kararı almaya karar verdim! Çok seviyorsa gidebilirdi!

"Evet..." diye mırıldandı.

"İlk ve tek aşkım!"

"Yuh ama!" dedim sinirle!

"Bari benim yanımda söyleme!"

-dı ekini yine eklememişti, bir de hâlâ seviyordu yani! Unutamamıştı belki de! Çok istiyorsa gidebilirdi o kadına madem çok seviyormuştu birlikte olsalardı!

"Kalkalım mı?" diye sordum bıkkınlıkla. Kalkmak ve gitmek istiyordum! Karşımdakiyle de bir daha konuşmak istemiyordum!

"Bir insan kendini kıskanamaz Savcı!"

Kıkırdayarak söylediği bu kelimeleri idrak edemedim.

"Ne ala..." diye kızacakken, cümle kafama kafama dank etti! Murat karşımda gülerken başımdan aşağıya kaynar sular döküldü! İlk aşkı ben miymişim? Sinirle ama yavaşça bacağına bir tekme attım oysa büyük bir tepki verdi!

"Bilerek yapıyorsun değil mi?"

"Acıyor!" dedi gülümserken!

"Acısın, beter ol..." cümlenin sonu aklıma geldiğinde "...ma" ekini getirdim.

"Beter olma Sarper! Sonra ben beter oluyorum!"

Gülmesini dudaklarını birbirine bastırarak söndürmeye çalıştı.

"Sen peki, daha önce hiç aşık oldun mu?"

"Hayatta bence bir kez aşık olunur Sarper!"

"Oldun yani!" dedi gülümserken!

"Hayır olmadım!" dedim sert bir suratla! Beter olabilirdi ama benim elimden.

"Ödersin hesabı, ben tuvalete gidiyorum!"

Sinirle eşyalarımı toparlayıp ayağa kalktım! Pislik herif ne hali varsa görsün!

🌌🌌

Ultra lüks elit barlardan biriydi sonraki durağımız. Gelir gelmez rastgele bir bar sandalyesine oturmuştuk ve Murat barmene her zamankinden demişti. Sık sık buraya geliyordu anlaşılan ve bir de insanlar etrafında dört dönmüyor muydu? Uyuz oluyordum... Bir ihtiyacınız var mı Murat Bey? Hoş geldiniz Murat Bey! Sizde hoş geldiniz hanımefendi. Hiçte hoş gelmedim barmen bey. Yanımdaki öküzden hiçte memnun değilim! Hem ben ne diye hiç içmediğim, içmeyeceğim içki için bara gelmiştim ki? Hem de yanımdaki herifle! Hem tripliyim ben ona konuşmasındı biz zahmet benimle!

Shut bardaklarıydı bunlar galiba ama içindeki neydi bilmiyordum ve kokusu da hiç hoşuma gitmemişti. Hayatında hiç içki içmeyen ben Murat bir şeyler yapalım mı deyince bara gidelim demiştim. Hangi kafayla acaba? Yani narkozda alabilirdim, unuturdum en azından; olmaz mıydı? Kafam yine aynı olurdu! Yanımdaki herif çoktan birinci bardağın fondip bile yapmıştı, bense barmeni izliyordum. Sanki barmen bardağı Murat'ın üzerine dökecekti! Aslında ben de dökedebilirim, oh olurdu ona da!

"N'oldu barmeni mi beğendin?" diye sorunca aniden ona doğru döndüm. Dudak yamultarak tip tip ona baktım. Zevk mi alıyordu!

"Beğendiysem n'apacaksın? Aramızı mı yapacaksın Sarper?"

Murat'ın yüz ifadesi ani bir şekilde değişti ve gülen suratı bir anda çöktü! Sinirlenmiş miydi? Kıyamam yaşattığını yaşardı umarım! Çünkü ben yaşatmada pekte peşini bırakacak gibi değilim!

"Haa öyleyse bileyim de!"

"Ne halin varsa gör!" dedi yeni bir bardağı fondip yaparken. Sinirlenirse sinirlensin bana ne!

"Görürüm!" dedim. Hem ben özel günümdeyim! Ne yani bana trip mi atacaktı! Atarsa atsın, daha bu az bile ona! "İçmeyeceksen kalkalım Savcı!" Tabii ki içmeyeceğim!

Gözlerinin içine baktım ve göz devirdim. Bardağı elime aldım ve tam bardağı dudaklarımı götürecekken Murat'ın parmakları kolumu sardı.

"N'apıyorsun ya?"

Bardağı elimden zorla almaya çalışıyordu.

"Hiç içmedin değil mi?"

"Seni hiç ilgilendirmez bu!"

Hâlâ bardağı eline almaya çalışıyordu. Bense ısrarlar vermiyordum!

"Lavin bırakır mısın, kalkalım!"

Bardağı bırakmak yerine sertçe masaya koydum.

"Gidiyoruz öyle mi?"

"Aynen öyle savcı!"

Umursamaz bir şekilde bacağımı diğer bacağımın üzerine attım. Barmene dönerek, "Şarap alabilir miyim?" deyiverdim. Tabii ki şarapta hiç içmemiştim, sabaha kadar koleksiyon yapacaktım bu gidişle!

"Can kalsın koçum." dedi Murat ağız dolusu.

Gözlerimi hiddetle ona döndürdüm.

"Kalmasın, o şarabı istiyorum." dedim gıcık bir sesle ve sonra barmene döndüm; ne yapması gerektiğini şaşırmış gibi Murat'a bakıyordu.

"Siz anlamıyor musunuz beni ya, şarap diyorum; hani kırmızı oluyor. Etil alkol falan?"

Murat'a döndüm, kaş göz işaretiyle barmene gitmesini söyledi.

"Glikoliz falan..."

Gözlerimi gözlerinin içine diktim. Hiç bir yere gitmiyorum dedim, kalkıyorsun dedi. En sonunda ortak payda da buluşamayacağımızı anlayınca, "Sen mi kalkarsın kaldırayım mı?" diye sordu. Ne münasebetti canım hangi devirdeydik yani! Sinirini bu şekilde çıkartacaksa işimiz vardı!

Öyle bir kahkaha atmıştım ki yankısı hâlâ kulaklarımdaydı. Karşısında tam yarım dakikadır sinir bozucu bir şekilde gülüyordum. Ayağa kalkmasıyla kolumu tutup beni kaldırıp sürüklemesi de kahkaham kadar kısa sürdü.

"BIRAKSANA BENİ!"

Kolumla itmeye çalıştım, dengesini sarsmaya çalıştım; deyimi yerindeyse kale gibi duruyordu.

"SANA DİYORUM BIRAK BENİ, BAK BAĞIRIP REZİL EDERİM SENİ!!"

Asla bağırmıyordum, asla... Asla ne onu ne de kendimi rezil etmiyorum!

"YARDIM..." dediğim anda ayaklarımın yerden kesilmesiyle nefesimin soluk borumda kalması bir oldu. Bir elini belime diğerini bacaklarımın altına koyarak beni kucağına aldı. Sustum, nedenini ben dahi bilmiyorum. Yavaş yavaş kafama dank etmeye başlamıştı, çok ileri gitmiştim. Hatta yardım edin diye bile bağıracaktım. Allah bizi Murat'ın ve benim gazabımdan korusundu, çünkü o evde korumalarla sohbet etmek istemiyordum. Yüzsüz gibi gidip onunla da konuşamazdım.

Dışarı çıktığımız anda beni sertçe yere indirdi. Valeye baktı.

"Hemen getiriyoruz Murat Bey!" dedi adam telaşla.

"Yere atsaydın bir de? Hayır yani hangi devirde yaşıyoruz? Şarap içmek istiyorum diye yapmadığını bırakmadın. Hııı çöp parçasıyız ya al oradan oraya at!"

Gözlerine inanamıyormuş gibiydi. Nereden çattık da diyor gibiydi. Hatta arttırıyorum biraz daha konuşsaydım o son model arabasına beni almayacaktı. Almazsa almasındı dünyada taksi mi kalmamıştı? Hem zaten benim evim de vardı kim oluyordu ki o?

"İleriye gidiyorsun savcı!" dedi sert bir şekilde.

"Yalan mı on santimlik topuğum kırılacaktı, hissettim! Hayır yani anlamıyorum bir zevkim olacaktı onunda içine..."

İçine ne Lavin?

Sağ elini devam et der gibi salladı.

"İçine ne Lavin?"

İçine ettin diyecektim hatta sen kim oluyorsun ya ile devam edip Allah ne verdiyseyle de tamamlayacaktım! Gözlerimi gözlerinden kaçırdım, o ince çizgiyi kaçırdığım gibi! Gözlerine bakamıyorum, bakmakta istemiyorum. Belki de bir cevap bekliyordu ama ne diyecektim; ettin mi? Toparlayamam ki bunu, hayır yanlış duydun da diyemem! Sanki demişliğim yokmuş gibi!

Araba geldiğinde Murat yanımdan ayrılıp valeden anahtarı aldı, küs bir çocuk gibi etrafıma bakmaya başladım. Ne yapsaydım emir vaki yapamazdı bana, sinirlerim zıplıyordu. Biri bana emir vaki yapınca içimden ismini bile bilmediğim bir şey doğuyordu! Ben ikizler burcuyum, insanların beni takmaması gerekiyordu! Hem gelgitli olmam çok normal değil miydi?

"Arabanın içine gelmeyecek misin?" diye sordu, içine kelimesini bile bile kullanmıştı.

Omuz silktim! Hâlâ kavgayı sürdürüyordum. Ekstra tripliyim ona! Ayakları bana doğru geldi, sesini duydum hem de gördüm.

"Lavin..." diye mırıldandı ona bakmamı istedi ama bakmadım. Kırılmıştım, içeriden beni nasıl çıkarmıştı ya? Gerçekten kırılmıştım ona!

Elleri çenemi bulunca kafamı kendine doğru çevirdi. Gözleri gözlerimi buldu.

"Küs müyüz?"

"Küsüz!" diye mırıldandım.

"Birkaç saniye barışalım arabaya binince geri küsersin olmaz mı?" diye sordu ciddi bir şekilde! Gülmemeliydim, gülmemeliydim!

"Olur!" diye mırıldandım. Olmaz desem eve ağlayarak dönerdim herhalde!

Gülümsememeliydim, lanet olsun gülümsemiştim! O da gülümsemişti! Ne saçma bir gün geçiriyordum ya rabbim!

Arabaya bindik ve ben tekrardan Murat'a küstüm. Onu dikiz aynasından dikizlemiyor, pardon izlemiyorum! Dışarıyı izlemeye koyuldum! Kuru sokaklar, sokak lambaları, otobanı geçtik! Nerede olduğumuzu seçemediğim bir yere vardık. Tek görebildiğim karanlığa karışmış denizdi. Geçtiğimiz onca yola rağmen burada sokak lambası yoktu.

Araba farını kıstı. Ortam daha da karardı.

Anlamsız bakışlarımı ona yönelttim. Başıyla dışarıya gelmemi istedi ve arabadan indi. Ardından indiğimde bir uçurumun kenarında olduğumuzu fark ettim! Murat uçurumun kıyısına gittiğinde ister istemez korksam da belli bir mesafede durunca laf etmedim. Daha güvenli bir alan tercih edip arabanın kaputuna yaslandım.

"Biliyor musun garipsin?" diye mırıldandı.

Garip değildim sadece dengesiz biriydim. Dengemi bozmuşlardı.

"Dengesizlik iyidir." diye yanıtladım onu.

"Biliyor musun buraya niye geldik bilmiyorum." diye devam ettim Murat ise onun cevabı yerine saçma sapan bir cevap verdi. Rüyada mıydım?

"Senin bu gelgitlerin var ya..." dedi. Bana döndü yüzü ciddiydi!

"ŞŞT! YAVAŞŞ!" dedim.

Gülümserken göz kırptı ve geri döndü.

"Ben senin o gelgitlerini seviyorum savcı. Çok nazlısın, nereye varacağın hiç belli olmuyor; seviyorum bu hareketlerini ama..."

Yüzü bana döndüğünde yavaş yavaş yanıma doğru gelip kaputa yaslandı.

"Ama?" diye devam ettirdim cümlesini.

"Ama kendine zarar vereceksin diye çok korkuyorum Lavin. O kadar fevrisin ki ne zaman nerde ne yapacağını kestiremiyorum!"

İkizler burcu olduğumu belki de ona söylemeliyim. Tüm problem orada çözülürdü!

Madem o açık davranıyor bende kartlarımı açmalıyım.

"Biliyor musun?" diye söze girdim açık yüreklilikle.

"Ben de senin yanlışlarını tek bir çırpıda düzeltmeni seviyorum Murat. İmreniyorum sana çünkü ben beceremiyorum bunu. Yanlış nasıl düzeltilir bilmiyorum ki? Hani ilk geldiğim zamanlar odandaki sigara kokusundan nefes alamamıştım ya..."

Aklına akın eden hatıralara gülümsedi. Bense biraz sustum, cümlelerimi toparlamaya çalıştım.

"Ya?"

"O günden sonra sigarayı mı bıraktın yoksa evin içinde mi içmiyorsun bilmiyorum ama ben sana hayran kaldım."

Gözlerini karanlığa bürünmüş denize çevirdi ve dudaklarından hayranlığımı arttıracak şekilde bir kelime döküldü.

"Bıraktım."

Hayatımın birçok yerinde insanlar tarafından kabul göremedim, kendimi kanıtlayamadım belki de? Annem öldüğünde daha 3. sınıfa gidiyordum. O zamanlar samimi olduğum erkek bir arkadaşım vardı. Okul çıkışında annesiyle kardeşi onu almaya gelmişti. O gün kardeşinin dudaklarından dökülen kelimeler hâlâ kulağımda çınlar.

"Abi onun annesi ölmüş dokunma ona, bize de bulaşır. Ben annemi çok seviyorum..."

Bu kelimler bana o kadar dokunmuştu ki koşa koşa okula gidip kendimi tuvalete kilitlemiştim. Orta okulda da hiç kimseyle iletişimde bulunamamıştım. Onlara göre içine kapanık sıkıcı biriydim. Günün her saati kitap okuyan tuhaf kızın tekiydim. Lise de de bu makus talihim devam etmişti. Hiç yapmadığım bir olaya ismim karışmış, başka bir liseye gönderilmiştim. Hayatının hiçbir yerinde saygı duyulmayan Lavin, savcı olmuştu. Akla baksanıza kendisi sağlayacaktı adaleti. O zamanlar yeni yetme olarak adlandırıldı, çok çalıştı, başardı kendini kanıtladı ama ne oldu?

Yıllar sonra böyle bir hissi ilk kez tadıyorum saygı duyuluyorum, önemseniyorum. Murat sanki benim eksik yanlarımı görüyormuş gibi beni kolumdan tutup ayağa kaldırıyor. Nefes alıyorum onun yanındayken, bundan ötesi var mı? "Teşekkürler Murat." dedim ve vücudumu bir titreme aldı.

Murat hiç beklemiyordu ki böyle bir şeyi şaşkınlıkla döndüğünde dudakları yukarıya doğru kıvrıldı, gülümsemelerimiz birbirini buldu. Tamamlanmış gibi hissettim. Elini rahatça omzuma attı ve beni kendine doğru çekti.

"Barıştık mı?" diye fısıldadı kulağıma doğru.

"Affettim seni!" dedim şakayla.

"Çok kızdım..." diye mırıldandı.

"Bana mı?" diye sordum başımı omzuna yaslarken.

"Sana!" dedi başını başımın üzerine koyarken.

"Barmene bakmıyordum ki! Hem barmenin yüzünü bile görmeden şunu söyleyebilirim Sarper, sen ondan daha yakışıklısın."

"Ona kızmadım!" dedi gülen bir sesle.

"Neye kızdın o zaman?"

"Seni resmen zorla çıkartmak zorunda kaldım Lavin!"

"Çıkartmasaydın o zaman!" dedim sert bir şekilde, gözleri beni buldu. Daha fazla kendimi tutamayıp kahkaha attım.

"Şaka yapıyorum şaka!"

Rüzgar esmeye başladığında iyice Murat'a doğru sokuldum. Sandal kokusunu iyice içime çektim sanki biraz önce kavga etmemişiz gibi!

"Şakanı yesinler." diye mırıldandı kulağıma doğru.

"Yesinler..." dedim onunla aynı tonda.

Ciddi ciddi, "Hiç içki içmedin değil mi?" diye sordu.

"İçtim." diye inkar ettim. Hem bara gitmek istemiştim hem de hiç içki içmemiştim aptal konumuna düşmek istemiyordum. Sussaydı olmaz mıydı?

"Ufak at Savcı!"

"Allah Allah içtim diyorum ya?"

Kabul et de susuver. İçtik diyoruz daha ne uzatıyorsun?

"Yüz ifadeni gördüm bari dürüst ol! Sevmediğin bir kokuda yüzünü ekşitiyorsun. Aynen odaya gelip de sigara kokusunu aldığın gibi."

"Ayh tamam hiç içmedim. Oldu mu, başın göğe erdi mi?" dedim sonunda.

"Erdi, erdi! On santim topuğun kırılacaktı demek!"

Bu cümlesine güldüm topuğum hepitopu 7 santimetre falandı...

“Üşüdün mü sen?” Başımı salladım.

“İyiyim böyle.” Dedim.

Gözleri gözlerimdeki cümleleri tarttı ve kendi kendine bir kanıya vardı. Diğer eli elimi bulduğunda sıcaklığıyla ısındım.

"Ellerin buz gibi olmuş, hadi kalkalım güzelim!"

"Biraz daha dursak?" diye sordum!

Hiç olmadığım kadar huzurluyum; bir yanımda onun kokusu ve sıcaklığı diğer yanımda havanın soğukluğu ve denizin sesi... Gidemezdim...

"Lavin..."

"Efendim?"

"Daha önce aşık oldun mu?" diye sordu. Gülümseyerek doğruldum ve gözlerinin içine baktım.

“Sana kadar...” diye mırıldandım. “Sana kadar hiç aşık olmadım Sarper!”

Gözleri gözlerimden uzaklaştı.

"Ama sevgilin oldu?" dedi soru sorar gibi.

"Ben Burak'a hiçbir zaman aşık olmadım Murat! Hiçbir zaman!"

"Belki olmuşsundur, haberin olmamıştır."

Vücuduna yasladığım vücudumu ondan çekerken elimle yüzünü kendime doğru çevirdim.

"Biliyor musun bu hayatta benim olan hiçbir şey yok! Kendimi ait hissettiğim hiçbir şeyim olmadı, yanında bulduğum huzurun dışında. Eskiden her evin bir sıcaklığı olduğunu bilirdim, her evin bir sıcaklığı ve kokusu vardı Sarper ve ben onu ilk defa senin evinde buldum. Hayatımda hep korumacı tarafımı gösteririm ama ilk defa senin yanında tüm gardımı indirdim ben! Senin yanında nefes aldım, senin yanında kendimle yüzleştim senin yanında kendimi buldum! Bir insanın kahvelerine bu kadar hayran olamazsın Murat ama ben senin sıradan kahve gözlerine bile hayran kaldım! Sende herkesten farklı olan bir şey var; bunu çok düşündüm Sarper, sıradan iki çift kahve göze sahip bir insanın ne gibi bir farklılığı olabilirdi ki? Seni herkesten farklı kılan sana olan sevgim dışında başka bir şey olamaz Murat! Seni bana ev yapan içimde atan kalpten başka bir şey değil! Elini alıp kalbimin üzerine koyarken, “Tam burada..." diye mırıldandım.

"Elinin altında hissediyorum seni, seni ve yaşadığımı!"

Gözleri sanki ona tüm evreni bahşetmişim gibi parlıyordu... Onun gözlerindeki bu parlaklığı seviyordum çünkü bir tek benim yanımdayken bu kadar çok parlıyordu.... Beni kollarının arasına aldı, bedenimi sımsıkı sardı. Başımı omzuna yasladım ve bir süre o şekilde kaldık. Kollarını gevşettiğinde burnumdan makas alarak benden uzaklaştı

"Burnun buz gibi olmuş güzelim!"

Daha sonrasındaysa beni kucağın aldı.

"Gidiyoruz artık!"

Kapıyı açmasına yardım ettiğimde beni arabanın koltuğuna bırakarak kemerimi taktı. Onun yanındayken işte böyle hissediyorum; küçük bir kız çocuğu gibi... Ailesinin bile sevmediği o küçük kızı babasının büyüttüğü gece rengi saçlı bir adam sevmişti. O kadar çok sevmişti ki onu küçük kızın ruhu artık yerini bulmuştu!

Kapıyı açtı, koltuğuna oturdu ve daha sonra kemerini taktı. Tam şu anda arabayı çalıştırması gerekiyordu ama dikiz aynasından bana bakıyordu.

"Nee?" dedim tatlı çıkan bir sesle.

Dikiz aynasından çekilen gözleri üzerime yığıldı. Omuz silkip dudak büktü.

"Yok bir şey."

"Var var var bir şey. Benden rol çalmalar fala..."

Ne diyorum ben ya, kendi kendimi ifşa mı ediyorum?!

"Yani kendi kurduğun hayallerden laf çalmalar." diye düzeltirken kahkahası sesimi karıştı.

Babası onun hayatını cehenneme çevirirken ardında cenneti de bırakmıştı. Küçük kız büyümüş ve iki çift kahve göze kanmıştı. Sıradan iki çift kahve göze...

🌌🌌🌌

Kapı açılma sesiyle birlikte dışarının buz gibi havası vücudumu sardı, ne ara bu kadar soğuk olmuştu? Daha sonra bir el sırtıma diğer el bacaklarımın altına yerleşti, havalandım; kokusu ciğerlerimin her hücresine dolarken onun sıcaklığına sığındım.

"Serhat, arabayı bagaja götürün." dedi sessiz bir şekilde.

"Tamam Murat Bey."

Hava o kadar soğuktu ki kar yağsa da bir kurtulsak modundaydım. Kapının açılma sesi ve evin sıcaklığının bizi sarmalaması...

"Oğlum neredesiniz?"

"Şşşt Sultan Abla, uyuyakaldı."

"Dur yardım edeyim sana."

Ayak sesleri ikiye katlandığında hâlimden utandım. Uyanıktım ama gözlerimi açacak hâlim yoktu. Bir kapı daha açıldı ve bu sefer benim odama girdik. Murat beni yatağa bırakınca yatağın soğukluğu Murat'ın ısısını aldı. Ayakkabılarım çıkartıldı, üzerim örtüldü. İyice yorgana sarıldım.

"Oğlum bir ihtiyacın olursa ben aşağıdayım." dedi Sultan abla fısıldayarak.

"Tamam abla."

Sultan ablanın odadan çıkmasıyla Murat yatağımın kenarına oturdu. Bir yandan uyku beni derinine çekerken Murat bu odadan çıkmadan uyumak istemedim. Genelde tam burada bana bir şeyler söylemesi gerekirdi ve benimde ne dediğini duymam gerekirdi ama ağzından tek kelime çıkmadı. Kaç dakika geçti bilmesem de beni izlediğini biliyorum; belki de kelimelerini içinden söyledi... Yataktan kalktığında kokusunu daha çok hissetmeye başladım. Uykuma yenik düşmeden önce duyduğum son şey "İyi geceler güzelim!" cümlesi oldu.

🌌🌌🌌

Etrafım kapkaranlık ve bomboştu, esen rüzgar saçlarımı uçururken tenimde soğuğun emaresi yoktu. O kadar sesliydi ki yere sığındım, fırtınanın dinmesini bekledim. Halbuki asıl fırtınanın rüzgardan ibaret olmadığını fark edememiştim... Rüzgar dindi güneş göğe yükseldi. Gözlerim boydan boya kırmızıya çalan toprakla buluştu. Etrafta tek tük ağaç vardı. Gözlerimi saliselik kırpmamla ayak bileğimi sımsıkı saran bir şeyin olduğunu hissettim, bir eldi.

"Lavin buradayım." Etraf bir anda mezarlarla kaplandı.

İçimi panik duygusu kapladı. Bileğimi saran ise Yekta'dan başkası değildi. Burada olsa da ben ondan ölesiye korkuyordum...

"Bak sen bana gelmedin ama ben sana geldim Lavin."

Daha da sıkı kavradı bileğimi.

"Gel benimle bak, ailen burada."

Sonra etrafımda ismimi zikreden, yüzü görünmeyen bir sürü insan belirdi. Çok kötü kokuyorlardı, çürümüş gibiydiler ama üstleri başları akça pakçaydı. Yüzleri ise tamamıyla siyahtı. Ayak bileğime daha çok asıldı. Bense ne yapacağımı bilemedim. Her taraftan bir sesler yükseliyordu, ayağımı yerin içine çekmeye çalışan bir el vardı; delirmek üzereydim. Kaçıp kurtulmak istedim, korkuyordum ondan ama gidemiyordum onu burada bırakıp gidemiyordum!

"Özlemedin mi beni?"

Gözlerimden yaşlar akmaya başladı.

"Yekta neredesin?"

Kurtar beni, neredesin?

Bileğimdeki el daha da varlığını belli etti.

"Buradayım Lavin gel, bak herkes burada."

Etrafa bakmamla bir bir insanların yüzü seçilmeye başladı. Annem, anneannem, babam... Tüm kayıplarım karşımdaydı.

O kadar korkutucuydu ki yüzleri o kadar simsiyahtı ki... Korktum, onlara gitmekten korktum. Anneme sarılmaktan korktum. Babamın yanına gitmekten korktum!

"Lavin." diye bir ses duydum. Yüreğimden gelen bir sesle, Murat'ın sesiyle. Sanki tek ailemin buradan ibaret olmadığını vurgular gibi.

"Lavin!" sesi telaşlıydı.

"Dinleme onu Lavin, bak buradayız." dedi Yekta daha da bileğimi sıkarken

Annemden de babamdan da aynı ses geldi onların ardından tüm kaybettiklerimden de. Hepsi bu seferde kalbimi dinlememi söylüyordu.

"Artık eve gelmenin vakti geldi kızım!" Hepsini çok özlemiştim hepsini, deli gibi koşup onlara gitmek istedim!

"Anne!" dedim. Her şeye rağmen ona doğru bir adım attığımda Yekta'nın eli hâlâ bileğimdeydi.

"Lavin!" diye seslendi biri!

Bir adım daha attım!

"Gitme!"

Murat, Murat'ın sesiydi. Durakaldım! Ben beni hiç sevmeyen, öylece beni bırakıp giden insanların yanına mı gidiyordum?

"Gidemem!" dedim.

Birden tüm siyahlıklar zift gibi akmaya başlarken Yektanın eli bileğimde taşlaştı. Yerimden kıpırdayamadım.

"Neredesin?" diye sordum. Cevap gelmedi.

"Murat?" dedim korkuyla. Hareket edemedim. Zift hızla üzerime doğru gelmeye devam etti.

"Neredesin? Gitmedim de? N'olur gitme."

Etrafım başta kırmızı toprağa sonra fırtınalı havaya en sonunda da bugünkü uçurumun kenarına dönüştü; yer ikiye ayrıldı ve ben tutunamadım. Kimse tutmadı, kimse umursamadı. Hiçliğe doğru bir yola çıktığımda katran karası sıcak zift her tarafımı sardı... Yanmaya başladım...

"Lavin!"

Son anlarımda onun sesini mi duyuyordum?

"Lavin uyan!"

Neredeydi uzakta mıydı, neredeydi?

"Lavin!"

Ellerinin ağırlığı vücuduma yayılınca, her şeyin bir uykudan ibaret olduğunu fark ederken kendimi Murat'ın güvenli sularına bıraktım!

"Şşşt, sadece kabus."

Buna kabus denilemezdi, bunu hiçlik derdim; ne olduğunu bilmediğim bir korkuydu! Kabus bile bunun yanında çok basit kalıyordu! Sanki rüyamdaki gibi gidecek, yok olacak diye çok korktum! Sımsıkı sarıldım ona! Sımsıkı! Varlığını kendime kanıtlamaya çalışır gibi! Bu kabus değildi, değildi! Gücümün tükeniyordu, gücüm gözyaşlarımdan akıyordu sanki! Başımı boynundaki köşeye yasladım.

"Geçti, geçti."

Geçmiyordu, hiçbir şey geçmiyordu. Lanet olası gözyaşlarımda geçmiyordu, daha çok akıyordu.

"Mura..."

Adını bile söyleyemeden hıçkırıklara boğuldum.

"Buradayım güzelim."

"Sen de gitme..."

Herkes gitmişti, herkes bu diyarı terk etmişti bu diyar karanlıktı, kirlenmişti, çirkindi, sevgisiz kalmıştı. Kalbim gibi... Ellerimin arasında kimse kalmamıştı, elleri olduğum yere uzanıp beni kaybolduğum, bittiğim yerden çekmişti. Sarıp sarmalamıştı.

"Buradayım Lavin, hiçbir yere gittiğim yok!"

Saçlarımın arasına küçücük bir öpücük bıraktı.

"Geçmiyor!"

"Şşşt, hadi anlat bana, ne gördün?"

Sesi sakin, beni yatıştırmaya çalışır gibiydi...

"Yekta'yı gördüm, annemleri... Ailemi... Onlarla gitmemi istediler, toprağın içine girmemi istediler. Gitmedim... Gidemedim onlarla... Yok, yok oldular. Hepsi gitti Murat, hepsi yok oldular. Hiç kimse kalmadı. Çocuktum ya kaybettim hepsini. Ben çocuktum Murat..." Daha sıkı sardı beni, kollarının arasında küçücük kaldım...

"Ben varım Lavin. Unuttun mu? Murat var. O herkesten gitse bile senden gidemez, ruhum benden gitse bile senden asla gitmez Lavin. Hatırla konuştuklarımızı! Yüreğindeki acının nasıl dindiğini hatırla!"

Yaralarımın iyileşeceğini söylemişti kollarını sımsıkı sararken bana! Unutmamıştım, hiçbir kelimesini! Daha da sıkı sardım onu!

Kahrolmuştum, kahramanım olmuştu. Mahvolmuştum, dayanağım olmuştu.

Kaybolmuştum, aklım olmuştu. Sevmiştim, kalbim olmuştu... Hani diyordum ya ailemde benden başka kimse kalmadı diye! Ben bilmesem de en başından beri ailemden geriye sadece iki kişi kalmıştı. Biri Deniz diğeriyse Murat! Babam gitmeden önce bana iki yoldaş bırakmıştı!

Yatağımın sol tarafına geçerken, "Gel böyle!" dedi. Başımı bırakmadan yatağa uzanıp başımı göğsüne koydu. Çarşafı üzerimizi doğru çekti. Yavaş yavaş saçımla oynamaya başladı...

"Sen çok güçlü bir kadınsın Lavin, sen benim bu dünyada tanıdığım en güçlü kadınsın! Hani o dik bakışlarınla bakıyorsun ya insanlara, hiçbir şey olmamış gibi koşuşturuyorsun ya seninle gurur duyuyorum!"

Güçlü bir kadın değildim güçlü durmaya çalışan bir kadındım! Bazı şeyleri artık kabullenmem gerekiyordu! Yekta ölmüştü, onunla sadece rüyalarımda kavuşabilirdim; annem ve babam gibi! Artık bu kabusun içinden çıkmamın zamanı gelmişti de geçiyordu! Senelerce kabusu yaşamıştım! Yaşamıştım ve bitmişti! Geçmiş geçmişte kalmalı diyemezdim artık, kendimi avutamazdım. Geçmişle mutlu olmayı öğrenmeli ve onunla barışmalıydım! Nedenlere, nasıllara verebileceğim bir cevabım yoktu! Olan olmuş ve geçip gitmişti! Geçmişimle barışmalıydım!

Her şeyi bir kenara bıraktım, kendimi toparlayana kadar bekledim...

"Allah'ın hakkı üçtür Sarper..."

"Hmm, yani?"

"Yanisi Allah'ın hakkı doldu, benimle evlenmek zorundasın!"

Başımı ona doğru kaldırdığımda bana bakıyordu, gözlerimiz birbirine çekildi!

"Bu bir evlenme teklifi mi?"

Kalbinin üzerine elimi koydum, atış sesiyle işaret parmağım ritim tutmaya başladı.

"Nasıl anlarsan?"

 

 

 

Loading...
0%