Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Yalancı

@1benzen

"Ne yapmaya çalışıyorsun?" dedim.

"Anlamıyorum?"

Anlamamak değildi bu anlamamazlıktan gelmekti.

"İkimizde Tarık Sarper'i içeriye tıktıracak videoları SARS'a benim ulaştırdığımı biliyoruz."

Evime gece yarısı bir adam girmiş yetmediği gibi uyarı niteliğinde bir not bırakmıştı. Bende her zamanki pervasızlığım ve SARS'ın bana vermiş olduğu göreve dayanarak kendimi dedektif ilan etmiştim. O da yetmezmiş gibi Tarık Sarper'in eziyetini çekerken yakalanmıştım.Daha sonrasındaysa kendimi burada bulmuştum. Bunca zamandır o Tarık şerefsizinin bir açığını aramıştım. Her seferinde elime gelen bilgilerin fos çıktığı yetmediği gibi başarısızlık üzerine başarısızlık getirmişti, ya batmaya ya da düzlge çıkmaya karar vermiştim. Sonundaysa başarmıştım! Bu defa paçayı ele vermişti, artık kaçamazdı. Biraz olsun ayağımın rahatladığını hissettiğimde yerimde kalkıp onu geçerek cama doğru yürüdüm. Yere her basışımda ayağım sızlıyordu. Yürümek o kadar zordu ki...

"Neyi değiştirir bu?" sorusuyla tekrar ona doğru döndüm. Oysa ayağa kalkarak bana doğru gelmişti bile. İşaret parmağımla onu göstererek sinirle, "Hıh, seni gördüm. Sen de oradaydın ve sen Tarık'ın adamısın. Neden beni koruyorsun?" dedim.

Aklımdaki parçaları birleştirebilecek belki de bir enzime ihtiyacım vardı. Kofaktörü kim olurdu bilinmez ama birleştirilmesi gerekiyordu.

"Tarık'ın adamı olduğumu nereden çıkart..."

Karnımın gurultusu lafını böldüğünde ikimizde birbirimize bakakaldık. Hayır, hayır guruldamamalıydı. Hayır, hayır şimdi olmazdı. Heyecanlı sahne arasına giren reklam arası gibiydi. Rezil olmakla birlikte arlanmazda olmalıydım.

"Aç mısın?"

Değilim dersem daha mı rezil olurdum?

Sence Lavin?

"Galiba."

"Şunu aklında tut savcı, Tarık'ın adamı değilim. Onun adamı olsam şu an burada değil onun karşısında olurdun."

Susma hakkımı kullanarak Murat ile birlikte odadan çıktım. Bulunduğumuz evin çok katlı olduğunu merdivenleri görünce anladım. Merdivenlerden aşağıya indiğimizde o sağa dönerken bense etrafı tanımaya çalışıyordum. Sol tarafta bir demir kapı ve vestiyer varken duvarlar tablolar ile kaplıydı. Sağ tarafa döndüğümdeyse iki tane kapı vardı biri koridorun en dibinde birisi ortadaydı. Kapısı kapalı olan yer evin en dibindeydi ki Murat ortadaki kapıdan içeriye girmişti zaten içerideki aydınlığa bakılırsa lamba yanıyordu. Mutfağa girdiğimdeyse Murat bana bir servis açmıştı.

"Ne yersin?"

"Telefonum nerde?"

Bu kadar erken başlamasa mıydık Savcım? Geç bile kaldım.

"Çorba koyuyorum!"

"Telefonum nerde dedim? Sen mi aldın telefonumu?"

Telefonumun onda olduğunu tahmine edebiliyordum. Bir yerden bulmuş olmalıydı, yoksa bu kadar rahat davranamazdı. Geriye doğru dönerek çorbayı masaya bıraktı. Umursamıyordu. Bal gibi de umursayacaktı!

"Sana diyorum! Telefonum nerde?"

Bana doğru döndüğünde yüzündeki anlamlardan hiçbir şeyi okuyamıyordum. İçimden bir ses telefonumun kurcalandığını söylüyordu.

"Adamlara verdim!"

"Ne?"

Ne demekti adamlara verdim? Nasıl yapardı bunu ya? Onun telefonu muydu? Ne alakaydı ya? Kim oluyordu da benim telefonumu verme cesaretini kapılabiliyordu?

"Kendi adamlarıma, telefonun kapanmıştı! Açmaya çalışıyorlar."

"İnanmıyorum sana! Telefonumu istiyorum!"

Amacı farklı olabilirdi, işim ve yaşamım gereğince güvenmemeyi öğrenmiştim. Hem Tarık'ın adamı olmasa bile bu onunla aynı işe ortak olduklarını değiştirmezdi!

Karşımdaki adam sandalyeye geçerek umursamaz bir tavırla sandalyeye oturdu. Gözleri doğrudan gözlerimi hedef aldı.

"Bak Savcı sana yalan borcum yok! Anlıyor musun? Eğer sana yardım etmek istemeseydim emin ol gidip seni Tarık'a teslim ederdim! Ona yakalanman ya da yakalanmaman beni niye ilgilendirsin ki?"

Mimik oynatmadan söylediği her kelime sanki beynime iğne batırıyordu, sinir kat sayılarımla oynuyordu!

"Sana inanmıyorum!" dedim üzerine bastıra bastıra!

"İnanmak zorunda değilsin!"

Çorbasını aldım ve tencereye geri döküp kaseyi sertçe tezgaha koydum. Gözlerinin üzerimde olduğunu hissedebiliyordum. Sakin ol Lavin, sakin ol, sakin ol! Olamıyorum, olamıyorum, olamıyorum...

Yüzüne bile bakmadan odadan dışarıya doğru çıkarak kapalı olan kapıyı açıp içeriye doğru girdim. Yalnızca pencereleri görebiliyor, içeriye dışarından kısmen yansıyan ışıklardan odadaki eşyaların yerini seçmeye çalışıyordum. Öylesine yolumu bulmaya çalışırken çarpa çarpa ilerlesem de pencereye ulaşmıştım.

"Neden depodaydın?"

Arkamdan gelen sesle irkildim! Amacı neydi? Sakinleşmeye çalışıyordum anlamıyor muydu? Gelmemesi ikimiz için daha iyi olurdu çünkü her dakika diken üzerindeymişim gibi hissettiyordu.

"Yaa, yapma başa dönmekten nefret ediyorum."

Aptal değildim. Video kaydı almak ve Sarper'i yakalatmak için oradaydım. Bunu ikimizde çok iyi biliyorduk. Belki de o yüzden telefonum elindeydi! Kim bilir videoyu kendine saklayıp belki de Tarık'ı o tehdit edecekti. Sustu, şimdi de bir şey demiyordu! Diyemezdi de zaten...

"Kimsin sen?" diye sordum.

"Biri olmam neyi değiştirir?"

Arkama doğru döndüm.

"Nesin sen, beş yıldızlı soru mu?"

"Murat Sarper... Tarık Sarper'in yeğeni."

Tahmin ettiğim gibi o Tarık Sarper’in görüşmediği yiğeniydi, ya da görüşmemiş gibi davrandığı mı demeliyim?

Aylarımı bu araştırmaya vermiştim. Murat Sarper’in üzerinde ısrarla durmuştum. Yine de bu adamın göze çarpan hiçbir yanlışı yoktu. Bunu zaten SARS’ta onaylamıştı. Hiçbirimiz için Murat Sarper bir tehlike değilken bugün az kalsın o adamı öldürecekti. Murat’a bir cevap veremedim.

"Bilmiyormuş gibi davranma Lavin, ikimizde senin SARS'ta çalıştığıını biliyoruz. Hem bu bilgiyi bilmemen ayıp olurdu!"

Gerçekten soğuk, ukala, soğuk nevale bir insandı. Hem de dikmiyor mu o donuk gözlerini gözlerinize...

"Ukala!"

Acilen birinin buraya gelmesi gerekiyordu, zıvanada çıkmama beş buçuk vardı.

"Nereden ulaştın orada olduğumuza?"

"Telefonumu istiyorum!"

"Söylediğim..."

"Pardon, Pandora'nın kutusunu mu açıyorsunuz? Hemen getir telefonumu! Hemen!"

"Telefonun Deniz'de! O gelince telefonun da gelecek!"

"Ara o zaman Deniz'i hemen şimdi getirsin!" dedim gözlerine bir adım daha yaklaşırken. Gözlerimdeki ateşi görse iyi olurdu!

"Açılmadı!" dedi bir adım yaklaşırken.

"İstiyorum!" dedim bir adım daha yaklaşıp işaret parmağımı rastgele göğsüne bastırırken!

Neden anlayamıyordu, açılsa da açılmasa da istiyordum telefonumu. Bunu anlamak bu kadar zor olmamalıydı!

"Açılmadı dedim!"

Geriye doğru çekilerek kollarımı vücudumda birleştirdim.

"Tamam o zaman, nerede açılıyorsa telefonum beni oraya götür! Bu da senin için zor olmamalı!"

"Bir savcıyı oraya götürecek kadar aptal değilim!"

"Hıh!" yapabildiğim tek şey gülmekti! Yanından uzaklaşarak kapıya doğru ilerledim.

Burada duracak bir dakikam bile yoktu! Yalancı, ukala, sinsi herifin tekiydi! Onun yalanlarını daha fazla dinleyemezdim. Gidip kendim alırdım telefonumu! Pekala tek başıma yerini de bulabilirdim!

"Lavin!" dedi.

"Montum nerde?"

"Dur!"

"Neden?"

"Deniz geliyor birazdan!"

Nerden biliyordu, görüşmemişlerdi bile! Yalancıydı işte! Açık veriyordu.

"Ne iyi işte yolda karşılaşırım!" dedim bir an önce yanından uzaklaşmak için.

"Peki git o zaman!" dedi. Anlamayarak kaşlarımı çattım. İzin mi vermişti? Neyi hesaplamıştı da buna karar vermişti! Bu kadar kolay git demesi pek inandırıcı durmuyordu! En azından bir hop nereye, gidemezsin demesi gerekiyordu.

"Montun vestiyerde, ayakkabında!" dedi bıkkın bir tavırla. Al ve git neyle karşılaşacaksan karşılaş dercesine! Neyle karşılaşabilirdim? Hem neredeydik biz? İstanbul'un göbeği mi yoksa insan bile bulunmayan bir bölgede miydik? İnsan bile bulunmayan bir bölgede...

"Neredeyiz biz?"

"Ormanlı'nın yukarısındayız!"

Çok güzel, ormanların içindeyiz! Mükemmel! Sabır... Sabır... Telefonum yok taksi çağıramam, bu hödükte kesin telefonunu vermez, yürüyerek de gidemeyeceğime göre... Sakin Lavin, sakin! Hem Deniz'de geliyormuş, biraz daha dayan, biraz daha! Zafer kazanmış gibi hissedebilirdi. Geri giderek mutfağa döndüm. Kaseyi alarak içine tekrardan çorba koydum. Buna ne diyorduk Lavin? At gibi giden bilmem ne gibi mi döner? Öfkeyle kalkan zararla oturur diyoruz!

Sanki kendi masammış gibi geçip oturup çorbayı içmeye başladım. Murat Sarper'i tekrardan araştırmalıydım! SARS'ın bu herifin kötü işlerin içinde parmağının olduğundan nasıl haberi olmazdı? Olmama gibi bir durumu olamazdı, geri zekalı değillerdi! Kesin haberleri vardı, Murat Sarper'in pis işlerin içinde olduğunu biliyorlardı ve benden saklanmıştı! Niye peki? Neden hep bir şeyleri bilmemesi gereken taraf ben oluyordum!

"Tepkisiz kaldın!" diye söylendi. Neye dediğini anlayamıyordum, hangi birine ya da?

"Hangisine?"

"Tarık'ın yeğenin seni kurtatmasına!"

İstemsizce gülümsedim. Çorbamdan bir kaşık alıp istemsizce elimde kaşığı sallamaya başladım.

"Biriyle kan bağının olması ona benzediğini göstermez!"

Hoş Murat Sarper zaten çoktan dayısına bezniyordu. Bu dediğime cümle alem gülebilirdi.

"Sadece bazı işlerde ortağız."

"Savcıyım." dedim ona ikaz edercesine. Bazı kirli işlerde ortaklardı. Bu da onun benim düşmanım olmasına bile yeterdi. Düşmanının çorbasını içmek hangi kitapta yazıyordu savcım?

"Ewakaon'sun."

Bu evden çıkıp SARS'ın gizli toplanma yerine ulaşmam gerekiyordu. Tarık Sarper'in ifşa olduğunu sıradaki hamlemizin ne olduğunu öğrenmem ve aynı zamanda benimde ifşa olduğumu bilmeleri gerekiyordu.

"Tarık senin peşini bırakmayacak ve en son kimliğin ortaya dökecek. Sence SARS seni koruyabilecek mi?"

"Ne demeye çalışıyorsun?"

Lafı dolandırmasa iyi ederdi! Murat'ın saçmalıklarını duymak istemiyordum. Tarık Sarper çok büyük bir çetenin başkanı olabilirdi ama asla SARS'ın önüne geçemezdi. Hem bu Deniz, Murat ve benim aramdaydı. Murat ile Deniz'i bir grup sayarsak ikisi de söyleyecek gibi durmuyordu! Yani Tarık'ın öğrenmesi zaman alırdı. Hatta öğrenemezdi bile.

"Sana yardım edebilirim, burada kal."

Kan beynime sıçramışken konuşma tam da burada bitmişti. SARS'ı küçümsemesine göz yummuş ama sıra tam da bana gelince hiç de tepkisiz kalamamış, canına okumak istemiş, konuşmaya bile değmeyeceğini düşündüğümdeyse yerimden kalkıp mutfaktan çıkarken başka bir lafıyla zıvanadan çıkmıştım.

"Kendini korusan bile diğerlerini koruyamazsın."

Önce durmuş sonra arkamı döndüğümde ise ayaktaki Murat'ın yakasına yapışmıştım. Hedef benken kısıtlı bir sabra sahiptim ama hedef elimdeki sayılı insanlarsa tüm maddeleri elimin tersiyle itip taşabiliyordum!

"Sen kendini ne zannediyorsun, beni ne ile tehdit ettiğini farkında mısın?"

O donuk kahve gözlerinden tiksinme noktasına gelmiş, hata yapmamak için kendimi telkin etmeye başlamıştım. Karşımda öyle ifadesiz duruyordu ki, beni delirtiyordu. Sevdiklerime dokunamazdı, izin vermezdim! Savcı Lavin Yılmaz izin vermezdi! İster Tarık'ın yeğeni olsun ister mafyanın teki!

"Ben seni tehdit etmedim Lavin, sen kendi kafanda kurdun."

Sakin ol, sakin ol. Tuzağa düşen değil tuzak kuran ol, av değil avcı ol. Ama avcıyken de dikkat et her an av avcı olabilir.

Ellerimi yakasından çektim, yavaşça!

"Senin saçının teline zarar vermem Lavin ama Tarık için aynı şeyi söyleyemem. Beni tehlike olarak görmekten vazgeç!"

Sinirlerimin bozulduğu raddede gülmeye başlamıştım.

"Pardon, sana ne diye güvenecekmişim?"

Gülmememi tutamıyordum.

"Saçımın teline zarar vermezmiş!"

Pardon? Kim oluyordu da ona güvenecektim? Bu devirde babama bile güvenmezdim! En son küçüklüğümdeki adamlar güvenmiştim. En son babama, Yekta'ya ve onun babasına güvenmiştim. Babamla, onun babası aynı gün olmak üzere onlardan bir hafta sonra Yekta'yı kaybetmiştim ki artık hiç kimseye doğru düzgün güvenemiyordum. Hoş kimseye güvenmemeye annemi kaybettiğimde başlamıştım. Annemin cansız bedenin yanında dakikalarca bulunduktan sonra dengesizleşmiş ve duygusuzlaşmıştım. Kimseye güvenme gibi bir lüksüm yoktu özellikle saatler önce tanıştığım bir adama...

Murat hâlâ sesiz kalıyor cümlelerini belki de tamamlamaya çalışıyordu. Ama ağzından çıkacak kelimeler bu sessizliğin ardından içime kurtçukları bırakıyordu. Beni korumasının sebebi olmalı hatta benimle bir bağlantısı olmalıydı. SARS'ta çalıştığımı bilmesi bunun en önemli kanıtıydı. Murat beni daha önceden tanıyordu. İki dakikada gidip hakkımda bilgi edinemezdi! Murat Sarper ya çok büyük bir oyuncu ya da yalancıydı.

"Serdar Yılmaz..."

Cümlenin bitmesine bile gerek yoktu. Babamın adı kulaklarımda çınlarken Murat'ın son vuruşuyla belki de tüm gardımı indirmiştim.

"Seni bana emanet etti."


Loading...
0%