Yeni Üyelik
11.
Bölüm

Gelişme 10

@1benzen

Herkese merhabalar!

Bölümleri okurken gülmekten öldüğüm bir çok yer var...

 

2021 yılında yazmaya başladım YKY'yi...

 

Garip geliyor 3.5 yıl falan oldu.

 

Neyse sizi bölümle baş başa bırakıyorum.

 

Her gün bir bölüm atmayı planlıyorum.

 

YKY

 

10.BÖLÜM

 

HAYALLERİNİN İÇİ

 

Havalar sıcak ile soğuk arasında gidip geliyor. Üzerinizde bir montla üşümeyeceğiniz bir gündeyiz. Uzun süreden sonra -okul ve kursu saymazsak- ilk defa dışarıya çıkıyorum. Sahilde ardı ardına sıralanmış çardaklardan birine geçtim. Büyük ihtimalle Eymir de dışarıya çıkmış, kendine bir yer ayarlamıştı. Beni evimden çıkarabilmek için dilinde tüy bitmişti ve başarmıştı, sonunda ikimizde dışarıdaydık. Telefonum artık bir uzuvum gibi olmuştu. Sürekli elimdeydi. Sanki telefonumu sımsıkı tutarken onun elini tutuyordum. Daha önceleri en değerli bulduğum kemanım iken şimdi yanına telefonumda eklenmişti üstelik çok kısa bir zaman içinde...

 

Alçin bu çocuğa karşı artık ne hissettiğini sorgulama zamanı gelmedi mi?

 

İçimdeki sese kulak verdim. Son zamanlarda kendime defalarca sorduğum bir soruydu. Ama cevabı yoktu. Gerçekten Eymir'e aşık mıyım yoksa bunun adı arkadaşlık mı çözemiyordum. Çünkü benim şu hayatta hiç arkadaşım olmadı ki sevgilim olsun. Hem şu zamana kadar böyle bir şey aklımın ucundan dahi geçmiyordu. Sevgilimin olmasını istediğim bir zaman dilimi olmamıştı, üstelik Eymir çok uzağımdaydı. Yani şu sıralar Eymir sadece arkadaşımdı.

 

We just a friend diyorsun yani?

 

Aynen öyle.

 

Çantamdaki kitapları çıkarttım. Termosun kapağını çıkarıp -ki benim için en güzel bardak termos kapağıydı- içine ıhlamuru koydum. Her şeyi masaya yerleştirirken telefonum titremeye başladı.

 

Arayan:

 

Eymir

 

Ve görüntülü arıyor... Birkaç saniye elim ayağıma dolaştı. İstemsizce saçımı düzelttim ve bunu fark ettiğimde ne yaptığımı sorgulayıp elimi saçımdan çektim. Arama butonunu kaydırmamla onun yüzüyle karşılaştım.

 

"Birileri sahili ele geçirmiş."

 

Gülümsedim. O da dışarıdaydı. Yeşillik bir alanda olduğu belliydi.

 

"Tekrardan Günaydın."

 

Saat 10.27 idi.

 

"Günaydın İtalyan Beyefendisi."

 

Gülümsedi. Nasıl başarıyordu bilmiyordum ama onun gülümsemesi beni de gülümsetiyordu.

 

We just a friend, unuttun mu?

 

"Neredesin?"

 

"Ormanın içindeyim."

 

Telefonun kamerasının yönünü değiştirdi. Tuval masası vardı ve etrafta bir sürü boya.

 

"Şu derslerden kurtlup bir şeyler karalamak için en küçük ayak parmağımı verebilirdim!"

 

İmalı imalı gülümseme sesi geldi. Kamerayı kendine çevirdi.

 

"Kuşlar bir şey söylüyor sana da geldi mi?"

 

"Laf atacaksan hazırım."

 

"Alçin karalamak, resim yapmak istemiyor diyor."

 

"Ne istiyormuşum? Senin yanında olmak falan mı?"

 

Gülümseyerek, "Güzel seçenekmiş." dedi.

 

Lanet olsun yanlış yere parmak basmıştım.

 

Nasıl olsa sen hep o yanlış yere parmak basıyorsun Kızıldız!?

 

"Bize eşlik etmek istiyor diyorlar."

 

"Can attığımı söyleyebilirsin."

 

Kahkahası yankılandığında kalbimi tekrardan hızlandıracak bir cümle kurdu.

 

"Bu arada gözümden kaçtığını zannediyorsan yanılıyorsun. Sen en çok benim yanımda olmak istiyorsun Alçin."

 

Al işte belanı... Bozulma, bozuntuya verme! Sakın yapma bunu, sakın!

 

"Güzel hayallerin var."

 

"Ne malum bunların seninde hayallerinin olmadığı?"

 

İş yine başka tarafa gidiyordu. Nasıl engelleyeceğimi bilemiyordum.

 

"Ben uzun zamandır hayal kurmuyorum Eymir!"

 

Sahiden en son ne zaman hayal kurmuştum. Kendimi kemanıma adamıştım ama hiçbir zaman bunu bir hayal doğrultusunda yapmamıştım. Yani hayal kurmak benim için yok gibi bir şeydi... Her hayal kurduğumda onun başıma yıkılmasından korkuyordum.

 

"Kalemin kağıdın hazır oradayken bir kenara yaz Kızıldız, hayal etmeye korktuğun ne kadar şey varsa hepsi gerçek olacak ve hepsinin içinde ben olacağım."

 

"Neden?"

 

Bir insan gerçekten neden başka bir insanın hayallerini ele geçirmem isterdi ki. Bizi hayal kırıklığına uğratan kurduğumuz onca hayal değil miydi? Her hayalimde olacakmış, kafamdan çıktığın bir zaman hayallerime belki yerleşirsin Eymir!?

 

Rüyalarına girmemesi için dua et...

 

Gelir mi dersin?

 

Gelir

 

Bende kime soruyorsam.

 

"Bazı şeyleri çok sorgulyorsun Kızıldız! Olması gereken hiçbir şeyden kaçamazsın, olmaması gereken bir şey içinse çıkmaz sokakta olsan bile karşılaşamazsın."

 

"Sıkıntı yok Eymir, ben dışarıya çıkan bir insan değilim. Yani çıkmaz sokaklar yok, çıkan sokaklarda!"

 

"Kendini sürekli böyle tanımlıyorsun çünkü böylesi daha kolay geliyor. Hayatında insan yok çünkü uğraşmak istemiyorsun. Senin tek istediğin dünyanın alt üst olmaması ama kimse bilemez, kimse ikinci bir yolun iyi veya kötü olacağını bilemez."

 

"Yani kırmızı odadaki pedogog. Demen o ki hayatının altının üstünden daha iyi olmadığını nereden bilebilirsin?"

 

İyice Gülseren Budayıcıoğlu'nun repliklerini ezberler olmuştum. Her yerdeydiler, sosyal medya mecralarını ele geçirmişlerdi.

 

"Denemeden bilemezsin Alçin. Kimse bilemez. Ben sadece sana şunu söylüyorum. Bugün yapmadığın bir şey için yarın çok pişman olabilirsin. Kimse bilemez yarının bize ne getireceğini. Kimse yarın yanımızda kimin olacağını bilemez. Sen yarın yokmuş gibi yaşa. Çünkü kim ne bilebilir?"

 

Bazı insanların içinde öyle bir yer vardır ki aralıklarla o yeri kaşıyan bir durum gelip durur. SankibEymir'in içinde de böyle bir yer vardı, bir şeylerden pişmandı ve böyle bir pişmanlığı benim yaşamamam için ısrar ediyordu.

 

"Eymir o kadar uzaktayken nasıl benim içimi okuyabiliyorsun? Bunu anlayamıyorum. Ben anlaşılmamak için çabalarken nasıl beni en doğru şekilde anlayabiliyorsun?"

 

Ben tüm yaralarımın görülmemesi için gizlenirken o beni her defasında buluyordu. Bu durum beni mahvediyordu ama bir yandan sanki beni iyileştiriyordu.

 

"Çünkü biz seninle aynıyız. Ben o bataklıktan çıktım. Kurtarıldım. Çırpınma birlikte çıkalım. Bana en gerçek olan Alçin'i göster çünkü biliyorum gerçek Alçin dik başlı biri değil."

 

Çünkü Alçin daha kendini bilmiyor. Kendinize sorun siz kendinizi ne kadar tanıyorsunuz? Gerçek siz şimdiki siz mi? Olmak istediğiniz kişi misiniz yoksa gerçekten siz misiniz? Belki de olay benim yaralarımı görmesiydi ve bu da beni delirtiyordu. Çünkü ben beni bilmiyordum, yaralarımı göremiyordum. Bu yüzden asiydim, bu yüzden dik başlıydım.

 

Gemileri suya indirme zamanı?

 

Eymir haklı iç sesim. Belki de ıslanmaktan korkmamak gerekiyordur. Belki de dalgalarla boğuşmamak gerekiyordur.

 

"Eymir..." diye mırıldandım ve sonrasında kendimden beklemediğim kelimeler döküldü dudaklarımdan.

 

"...iyi ki varsın..."

 

"Sende Kızıldız, sende iyi ki varsın."

 

İlk defa biri benim için bu cümleyi kurmuştu. İyi ki varsın... Peki siz hiç kendinize iyi ki varsınız dediniz mi? Demediniz. İyi ki varsın güzel insan. Siz iyi ki varsınız, iyi ki hâlâ nefes alıyorsunuz...

 

"Neyse, yirmi dakikanı çaldım bile. Artık başlasak mı?"

 

"Telefonu kapatacak mıyız?"

 

Gülümseyerek başını salladı.

 

"Hayır, bana ilham veriyorsun. İstesende kapatamazsın."

 

İstesende kapatamazsın...

 

Bu çocuk ne yapıyordu bana? Ne yapıyordu bilmiyorum, tek bildiğim derslerime bakmamın gerektiğiydi.

 

"Peki İtalyan Beyefendisi!"

 

Telefonumu kitaplarımla sabitledim ve ilk matematikle başladım. Telefondan kuş sesleri yülseliyordu. Bulunduğum yerde de dalga sesleri. Aynı anda bulunamayacak iki şeyi birleştirmiştik.

 

Zıt şeylerdeki güzellik benim evimdi...

 

Bugün yaralarımı açmaya karar verdim. Artık kusurlarımdan utanmamam gerekiyordu. Artık kendimden kaçmamam gerekiyordu. İstedikleri kadar kanayabilirler. Acı çekiyorum diyebileceğim bir kişi var. Yalnızlıktan korkuyorum diyebileceğim bir kişi var. Çünkü birileri benim yaralarımı görebiliyor ve eminim seninkileri de biri görecek. Çünkü iyi insanlar eninde sonunda mutlu olurlar. Ama geç ama erken bir şekilde istediklerine kavuşurlar. Bir şekilde...

 

🌠🌠🌠

 

Matematikle cebelleşiyorum. Türev diye bir şey icat etmişler bilir misiniz? Ben burada türevle içli dışlı olurken beyefendi resim çiziyor. İsyan bayraklarını kaldırmak istiyorum. Sanki birinci sınıfa giden kuzenim gibi. O resim çizerken ben türev çalışıyorum.

 

"Eymir?"

 

Gülme sesi geldi.

 

"Ne o, türevle dertleşmen bitti mi?"

 

"Çıkmaz sokak yapmışlar isminide türev yapmışlar. Neyse müzik açsam rahatsız olur musun?"

 

İtalyan Beyefendisi kuş sesini tercih eder ama...

 

Ama?

 

Alçin faktörü var.

 

"Benim için sıkıntı yok ama anlayamadığım bir şey var; sakin kafayla çözemediğin soruları müzikle mi çözeceksin?"

 

Haklı.

 

Maalesef.

 

Eymir'in orada olduğunu unutmam gerekiyor, müziklere dalarsam daha rahat odaklanırım. Gel şimdi anlat ona.

 

"Bunu bir müziği deli gibi seven bana mı diyorsun?"

 

Gülme sesini duydum.

 

"Tamamdır, tamamdır. Seninle tartışmaya girmiyorum istediğini açabilirsin!"

 

"Peki İtalyan Beyefendisi, açıyorum."

 

Ekranı elime alıp konuşmayı alta aldım. Bunu düzgün bir açı ile yapmam gerekiyordu. Eymir'e saçma salak görünmek istemiyordum. O yüzden elimi masaya destek olarak kullanıp telefonu sabitledim.

 

"Keman sesi falan mı dinleyeceğiz?"

 

Bunu dalga geçer gibi söylemişti.

 

Hadi kızım aç bir fairy tail içimiz neşelensin.

 

"Kuş sesi mi açmamı isterdin?"

 

Spotify'a girip şarkı listeme girdim. Deeprise&Jabbar unuttum derdimi şarkısını açtım.

 

Şaşkın bir sesle, "Deeprise mi dinliyorsun?" diye sormuştu.

 

Galiba gerçekten keman sesi veya beethoven açacağını düşündü.

 

"Hatırlatmam gerekiyor. Ben Emir Can, Tuğkan, Sia falan filan da dinliyorum."

 

"Doğru ya müzik kutusu."

 

Konuşmayı kesip dersime odaklandım ve bunu baya baya başardım. Şarkı bitene kadar.

 

"Hayatı ne kadar güzel betimledi, şarkının bu gücüne bayılıyorum."

 

Şarkı yumruk gibidir, her bir tonuyla sizi gereçeğe çarpar. Yeri geldiğinde bir damla gözyaşı, küçük bir tebessüm ve acılarla.

 

"Eğer insanlar değişmeye meyilli olsaydı şarkılar tüm dünyayı değiştirirdi."

 

"O kadar diyorsun?"

 

"İnanıyorum."

 

Önüme geri döndüğümde tekrar seslendi.

 

"Alçin?"

 

"Efendim?"

 

"Bu bizim şarkımız olsun mu?"

 

Kelimeleri kulaklarımda çınladı. Bu bizim şarkımız olsun mu? Kalbim boğuluyordu sanki bu yüzden daha çok kan pompalıyordu, hıphızlı atıyordu. Beni delirtecek gibiydi. Alçin o burada değil, burada değil! Sakinleş, sakinleş.

 

Bu bizim şarkımız olsun mu?

 

Gözlerim titrekçe yüzüne tırmandı. Arkadaşların şarkısı olur muydu? Yani arkadaş böyle mi olurdu?

 

Hâlâ arkadaş diyorsun ya sana kocaman bir pes doğrusu Alçin!

 

"Neden bu şarkı?"

 

"Sözlerini dinledin mi?"

 

Kaşlarım kaldırdım ve müziği tekrar açtım. Ne vardı ki sözlerinde? Bence gayet normal şarkıydı.

 

Sizin bir şarkınız var zaten.

 

Evet, müzik kutusu.

 

"Dinledim?

 

"Şu an bir anlam ifade etmiyor, ileride anlayacaksın. Geldin, güldüm. Sokaklar yürüdüm hep sensin gördüğüm."

 

Niye müzik kutusu değildi de bu şarkıydı?

 

"Müzik kutusunun nesi var?"

 

Kahkaha attı, neye atmıştı?

 

"Prenses, bizim bir şarkımızın olmasına takılmadın ama şarkıya mı takıldın?"

 

Yerin dibine girmek istediğim an şu andır arkadaşlar. Keşke mesajlaşsaydık o zaman böyle olmazdı. Resmen karşımda sırıtıyordu, resmen!

 

"Arkadaşların bir şarkısı olamaz mı?"

 

Bravo Alçin, çok güzel arkadaşsınız.

 

Ne yapsaydım? Doğru mu söyleseydim?

 

Biraz önce söz vermedik mi?

 

İç sesim doğruları söylemeye mi başlamıştı?

 

"Arkadaşların da olur ama biz seninle arkadaş mıyız?"

 

Avuçlarımın içi bu soğuk havada terlemişti, dışarısı ne kadar soğuksa ben o kadar sıcaktım. Kar ne kadar dondurucuysa ben bir alev kadar yakıcıydım. Bedenim bir köz parçası olmuştu, düştüğü yeri yakardı. Yakmaması gerekiyordu.

 

"Nerden bileyim ben! Hem sen resmini boyasana!"

 

Saçmalıyoruz, batıyoruz. Hem de battıkça batıyoruz.

 

Boyasana ne demekti ya, çocuk kitabı mı boyuyor Eymir!

 

"Bir saat öncesine dönmeyelim Alçin."

 

"Sende beni köşeye sıkıştırma, nereye varmak istediğini anlayabiyorum Eymir. Ama olmaz, sen bana emeklemeyi bilmeden yürü diyorsun. Sen bana başarmadan zafer elde et diyorsun. Ama böyle bir şey dünya tarihinde bile yok. Sen bana ateş olmadan etrafı yak diyorsun. Ben ateşin ne olduğunu bilmiyorum. Korkuyorum etrafı yakmaktan. Seni yakmaktan."

 

Benim daha hayatımda hiç arkadaşım olmamıştı, hiçbir ilişki yaşamamıştım. Olmazdı, olduramazdım. Bünyem kabul etmezdi. O duygu tüm hücrelerime girerse beni mahv ederdi.

 

"Tamam Kızıldız."

 

Yüzü düşmüş müydü anlayamıyordum? Onu terslemiş olabilir miydim? Bilmiyorum... Ders çalışmamın vakti gelmişti zaten Eymir'de ciddi bir şekilde tuvaline dönmüştü. Müzik dinliyor, ıhlamur içiyor, türev sorularını çözüyor, tekrardan müzik dinliyordum. Ihlamur uykumu getiriyordu, müziğin ritimi ağırlaşmış Sezen Aksu'ya dönmüştü. Bir an başımı kaldıramadım. Üç saat aralıksız türev çözmüştüm. Eymir hâlâ tuvalini tamamlamaya çalışıyordu. Telefonu kendisine çevirmişti. Yüzüne baktım, siyah saçları nasıl olduysa günesin ışıkarıyla sanki kahvemsi bir renk almıştı. Gözlerinin kahve olmadığını bilseydim ela derdim. Teni bembeyazdı, o bir kardı ben bir alev.

 

Geldin, güldüm. Sokaklar yürüdüm hep sensin gördüğüm. Bu bizim şarkımız olsun mu?

 

Gözlerim kapanıyor açılıyordu, uyumamalıydım ama neydi bu rahatlatıcı his. Uyumak istiyordum hem de çok. Denizin sesi kulaklarımı, esinti yanaklarımı okşarken; karşımda o varken uyumak istiyordum. Son bir kez Eymir'e bakmak için gözlerimi açtım. Onun ordaki hali gözlerime yansıdı şu an yanında olsaydım nasıl olurdu diye düşünmeden edemedim... Siyah saçlarına dokunmak istiyordum, içimde öyle garip bir duygu vardı...

 

Eymir doğruyu söylüyor Kızıldız, şimdiden sana hayal kurdurmaya başladı.

 

Gülümsedim, Eymir tek bir cümlesiyle bana hayal kurdurabilmişti.

 

Garipti... Çok garip!

 

 

Loading...
0%