Yeni Üyelik
14.
Bölüm

Gelişme 13

@1benzen

Hoşgeldinizz!!

YKY 13'e gelmiş bulunmaktayız...

BAY beni o kadar çok acıya alıştırmış ki YKY için ilk aşk şarkısı bulamıyorum...

Neyse ama buldum zjsmfmsms

Herkese iyi okumalarr

Bölüm müziği: Pinhani~ Beni Al

 

YKY

13.BÖLÜM

İNSANIN SAĞI SOLU, SEN YÖNÜ

 

Hızlı alınıp verilen nefesler, bazen soluk borumuzu yakıp geçen nefesler. Hatırlıyorum, hatırlatıyor... Her anı tetikleyici, her yaşanmışlık bir acı. Nefes alamadığımı fark edeli az uz bir zaman olmamıştı. Hatırlıyorum, tamı tamına beş yaşındaydım. Kızıllığımın dünyaya sığmadığı zamanlardı. Kızıllığımı bu dünyaya sığdıramamışlardı. Çünkü kızıllık demek onlar için kan demekti. Benim içinse alınamayan, alınıp verilemeyen hava...

Sanki birileri, bir şeyi soluk boruma tıkıyordu. Boğuluyordum. Derin derin nefes aldım. Nefes al, ver, al, ver, al, ver... Camı kırmak istiyordum, pencereyi zorla açtım. Kızlar çıkalı belki bir kaç saniye geçmişti ama nedense nefesim soluk boruma tıkanıyordu. Kendimi havanın kollarına bıraktım. Nefes al, ver, al, ver... Hayatımız da tam bu kelimeye saklanmıştı. Nefes alamazsan hayatın biter, nefesini keserlerse hayatın kesilir...

Zar zor tutunduğum camdan elimi çektim. Kapı tekrardan sertçe açıldı. Arkamı dönerken Selin, "Alçin iyi misin?" diye sordu.

 

Bu kolejde her şey 4G!

 

Ona doğru dönüp, iyi olduğumu belirtecek şekilde başımı salladım. İyi değildim... Hızlı adımlarla yanıma geldi.

 

"Yüzün bembeyaz olmuş."

 

Her şeyi anladığını belirten bir şekilde kaşları havalandı.

 

"Tabii ya, Toprak. Sana bir şey mi yaptı?"

 

Aynı şekilde başımı salladım. Terler dünyayı boğmak istercesine vücudumdan boşıyordu.

 

"Ben de neden soruyorsam? Aklında bin tane tilki var onun. Söyle keselim hesabını!"

 

Gülümsedim, acı çekiyordum.

 

"Bir şey olmadı. İyiyim ben."

 

Ellerini düz bir şekilde havaya kaldırdı.

 

"İyisin ama yüzün bembeyaz?"

 

"Bir şeyler atıştırmadım ondandır."

 

Aç olmaya, bir şeyler yememeye alışkındım. Etrafı karıştırmak istemiyordum.

 

"Ah be kızım, seni sürükleyerek getirmek gerekiyor. Düş önüme gidiyoruz!"

 

Gözlerimi olur anlamında kapattım. Selin'i takip etmeye koyuldum. Önce kantinden bir şeyler aldık sonra Kaan'ların yanına geçtik, öğlen aramı onların yanında geçirdim. Birçok şey öğrendim; aslında Tolga ve Kaan bizden iki yaş büyükmüş, ikiside bizden bir sene önce ve aralıkta doğdukları için okula geç yazılmışlar. Kaan bir sene okulda kalmış, Tolga ise bir kaza geçirdiğinden dolayı bir senesi gitmiş. Bugün tanıştığım Toprak bilin bakalım kimin sevgilisiymiş? Kaan. Kolejinin nasıl bir cehennem olduğunu bilmiyorsun... Toprak baya Kaan'a takık birisiymiş. Hatta ve hatta Kaan'ın eski sevgilisini, kız okulda duş alırken sıkıştırmışlar. En şok olduğum yerse, Toprak'ın yanındaki kızlardan birinin Tolga'nın eski sevgilisi olmasıydı. Birini alana diğeri bedava... Asıl bombaya hazır mısınız?

 

Deniz'le Selin sevgiliymiş...

 

Selin ne kadar bu şeylerden uzak görünse de bir sevgilisi varmış. Yani kısacası Deniz ve Selin uzak mesafe ilişkisi içindelermiş... Selin'e o an bir sürü soru sormak istesemde susstum. Zamanını bekledim. Kalan derslerimiz bittiğinde Selin bana sahilde yürümeyi teklif edince kabul ettim. İlk defa okuldan evime gitmiyordum... Ne kadar garip hissettirse de garip bir şekilde mutluydum.

 

"Nasıl tanıştınız?"

 

Sahil kenarındaki duvarlardan birine oturduk. Hayır burası Eymir ile karşılaştığımız yer değildi.

 

"Ortaokuldayken."

 

Şaşırarak ona doğru döndüm. Ne yani ortaokuldan beri sevgililer miydi? Acunun deyimiyle haoy maşallahtı yani! En az dört beş seneleri vardı. Devamını getirmesi için ona baktım ama o devamını getirmedi.

 

"İtalya'da ama?"

 

Güldü.

 

"Liseyi yurt dışında bitirdi ve hâlâ orada."

 

Ben hâlâ anlatmasını beklerken o çekimser kaldı. Zorlamalı mıydım yoksa rahat mı bırakmalıydım bilmiyorum ama ondan almam gereken cevaplar vardı. Bu yüzden bende sorularıma devam ettim.

 

"Anlatsana biraz nasıl oldu?"

 

Önce gözlerime uzun uzun baktı, tam ben neyse diyecekken gözlerini benden çekip denize doğru dikerek konuşmaya devam etti.

 

"Ortaokul zamanlarında arkadaştık. Benim iki sınıf üstümdü. Ben o zamanlar da siyahtım. Zaten ben kendimi bildim bileli siyahımdır. Beni yadırgamadı, olduğum gibi gördü. O tek arkadaşımdı. Daha sonraları Tolga, Kaan ve Eymir'de girdi hayatıma. Deniz ruhsal olarak hepsinden farklıydı. Camdan bir kalbi vardır onun, kalbinin kırılmaması için her şeyi yapardı. İnsanlara el uzatmaktan asla çekinmez o. Herkese gülümser, sevecendir. Yine de bir cam kadar narindir. İtalya'ya gideceğini ilk söylediğin de şaşkınlıktan hiçbir şey söyleyemedim. Gitti. Gelmedi. Aramadı. Sormadı. Tamı tamına üç yıl boyunca hiç görmedim, hiç gelmedi."

 

Kalbime bir taş oturdu sanki... Selin bunları çok rahat anlatıyordu. Üzerinden bie tır geçmişti ama o bisikletinden düşmüş gibiydi.

 

"Sonra bir anda hayatının içine daldı?"

 

Başını salladı.

 

"Hayır, geldi ama gelmedi. Bana hiçbir zaman gelmedi. Onun haberlerini hep Kaan'dan alırdım. Alçin bilir misin, hisseder misin habersizliğin haberlerini. Aldığın birkaç şeyle yetinirsin, her deliğin içine bakarsın. Bir etkinliğe katılır, oradan atılan tüm fotoğrafları teker teker incelersin. Onu görmek için, ondan bir haber almak için yapmadığın şey kalmaz. Ben bu habersizlikte sevdim onu, atamadım içimden. Çok çabaladım, bizden olmaz dedim ama olmadı Alçin. Yıllar geçse de Deniz içime işledi, benden geçmedi!"

 

Bir süre durdu, anıları canını mı yakmıştı? Gülümsemesi sesine yansırken bana baktı.

 

"Olaylar olaylar ve bugündeyiz."

 

Hikayelerin yarım kalmasını sevmem bu yüzden sevmesem dahi tüm kitapları sonuna kadar okurum. Müzikleri sonuna kadar dinlerim... Ben yarım bırakılmışlıkları sevmem. Belki de Eymir'i asla ve asla unutamamamın sebebi buydu, biz o gün orada yarım kalmıştık...

 

"Peki ne zaman geri geldi?"

 

Bu ona sorduğum son soru olacaktı eğer istemiyorsa daha fazla irdelemeyecektim.

 

"Ben gitmedim o da gelmedi. Bir gün deniz kenarında karşılaştık. Yıllar sonra onu karşımda bulmak ifade edilemezdi. Boyu uzamış, ten rengi koyulaşmış, sesi değişmiş... Her şeyi değişmişti. İlk tanıdığım insandan daha farklıydı ama ben bu halini de sevmiştim. Sahilde uzun uzun oturduk, konuştuk ve istediğimiz gibi yaşamaya, biz olmaya karar verdik."

 

O an içimdeki müzik uyandı.

"Belki bir deniz kenarında el ele maziyi anacağız..."

Gerçekten de böyle olmuştu. Şarkılar aslında her şeydir, bazen bir ilaç bazen yaraya basılan tuz bazen de yaranın ta kendisi.

 

"Peki şu an?"

 

Gülümsedi.

 

"Alçin neyi öğrenmek istiyorsun?"

 

Net bir şekilde:"Nasıl yürütebildiğinizi?" dedim.

 

Bunu duymaya ihtiyacım vardı. Uzak mesafe ilişkisini yürütmeyi bırakın bir ilişki nasıl yürütülür onu dahi bilmiyorum. Merak ediyorum, tüm insanlar bunu nasıl başarıyorlar?

 

"Bilmiyorum. Aslında hiç bu ilişki nasıl yürür diye de düşümmedim. Sevgi bir şekilde bize yön verdi. Aslında o kadar da korkulacak bir şey değilmiş. Mesafeleri büyüten bizleriz. Bir uçağa bakar Alçin."

 

Peki ya ben Eymir'e karşı gerçekten ne hissediyorum? Kendimi bırakmayı mı? Onun sahilinde dinlenmeyi mi? Gerçekten bu denklemler çok karmaşıktı. Anlamlandıramıyordum. Ne onca yıl beklemeyi ne de uğruna delirmeyi, kendini feda etmeyi. Deniz ne kadar sevmişti bilemiyorum ama Selin uzunca bir yıl karşılıksız ve çok sevmişti. Peki ya o uzun yıllar boyunca sevgisine sahip çıkmışken ben kendi içimde neyi tartıyorum, neyi bekliyorum? Dünyanın ters dönmesini mi? Selin'in söylediği şeyler aklımda dönüp durdu, ona bir kez daha hayran kaldım.

 

İlki ne zamandı?

Onu içini ilk fark ettiğim zaman.

 

"Eymir bugün bana yazdı, sınıfa gelmemin sebebi oydu. Seni bulunduğun yerden çıkarttı. Seni kendisiyle tanıştırdı, seni kendi kuytusuna çekti ve seni kendi kuytusunda korumaya çalışıyor. Bunu uzaktan yapıyor."

 

Kızların gelmesi, Selin'in gelmesiyle kızların gitmesi. Selin'i Eymir'in göndermesi. Eymir'in ateşi olması. Eymir hastayken bile beni korumaya çalışıyordu. Bana gerçekten bu kadar değer mi veriyordu? Gerçek olmayan bir kahkaha attı.

 

"Ve bunu senin gül yüzün için yapıyor. Hiçbir beklentisi olmadan."

 

Değer veriyordu, peki ben ona veriyor muydum? Veriyordum ama ben gösterme işinde başarısızdım. Sadece tek bir kelimeyle dünyayı değiştireceğinizi unutmayın. Tek bir kelime... Sahilin kumsalına kendimi bıraktım.

 

"Aaa deli, ne yapıyorsun?"

 

"İstersen git veya gitme. Küçük bir işim var."

 

İşte benim Eymir'e gerçekten en net şekilde aşık olduğumu anladığım ilk andı. Eymir'i seviyordum, bu dalgaların kıyıya vurması, ayaklarımın kuma gömülmesi kadar kaçınılamazdı. Telefonumu açtım ve ilk defa konuşmayı başlatan ben oldum. İlk çalışta açtı, telefonuyla ne yapıyordu?

 

"Alçin?"

"Eymir?"

...

"Alçin orada mısın?"

"İyi misin? Ateşin düştü mü?"

Gülümseme sesi bana gelip zihnimde canlandı.

"Hâlâ düşmedi ama iyiyim."

"Geleyim mi oraya ne dersin?"

 

Ne diyordum ben?

 

"Puding mi yaparsın?"

 

Sesi solgundu ama gülüyordu, öksürüyordu ama gülüyordu. Bende gülüyordum. Ne kadar çorba yapabilmek istesemde ben çorba yapmayı bilmiyordum.

 

"Duşunu al, ateşin düşsün. Bir şeyler sipariş et ve ilaç al."

 

"Ateşim gerçekten baya yükselmiş olmalı. Ben şu an hayal mi görüyorum yoksa bir rüyada mıyım? Sen beni aradın..."

 

"Gerçek Eymir. Ben sağına veya soluna döndüğünde he orada olacağım. Ben yokum ama varım."

 

Uzun bir sessizlik esir aldı. Nefes alışveriş sesleri denizin sesiyle karışıyordu. Yoktu ama vardı. O yokken bile en çok var olan kişiydi... Göremiyorsunuz değil mi? Ben görebiliyorum. Deli değilim, kaçık hiç değilim. O tam da buradaydı. Belki karşımda belki içimde ama buradaydı. Sessizce güldü. Gülümsedim. Ben neye gülümsüyorum? Gülüşüne mi?

 

"İnsanın nutku tutuluyormuş. Hep böyle kal olur mu?"

 

Belirsizlikle, "Nasıl?" diye sordum.

 

"Benimle kal, benim nutkumu hep sana tutulsun. Galiba saçmalıyorum."

 

Benimle kal... Sanki sıcak havada yağmura tutulmuş gibi hissediyorum, bir anda yağmur yağıp bir anda güneş açıyor.

 

"Eymir!"

 

"Alçin?"

 

"Orada da yağmur yağıyor mu?"

 

Ne diyorum ben?

 

"Yağıyor ama yağan yağmur benim. Güneşimse sende kaldı."

 

Kahkahalarıma yenildim, ne yapıyorduk biz? Bu yaşadığımız yağmur da neyin nesiydi? Aslında yağmur falan yağmıyordu...

 

"Eymir biz ne yapıyoruz?"

 

Eymir'in gerçekten kalpten gelen güzel bir gülüşü vardı. Görmeden görebiliyorum. Dehlizimde onun en sıcak gülümsemesi var...

 

"Birbirimizi ulaşmaya çalışıyoruz Kızıldız ama biraz daha uğraşırsak bana tutulacak gibi duruyorsun. Bense zaten sana tutuldum. Söylesene senden bir dünya kadar uzak olmamın sıkıntısı var mı?"

 

Bağırmak istiyorum, yok diye... Sen benden bir dünya kadar uzak olsanda kalbimin içine yerleşmişsin. Söylesene seni nasıl o yerden kovarım?

 

"Yok."

 

Yine de bana uzaktasın Eymir, ben istediğimde sana sarılamam. Hastayken sana çorba pişiremem, pişirsem bile sana ulaştıramam.

 

"Sen bana en yakın olanısın Eymir ama şu an olmaz. Ben şu hayatımda senin gibi birini ilk defa buldum. O kadar uzaklıkta seni kaybedemem..."

 

"Korkuyorsun ama neden? Seni bırakacağımı mı düşünüyorsun?"

 

"Hayır, kendimden korkuyorum Eymir. Tüm bu duygular bana çok fazla. Zaman ver bize, biz sadece biz olalım. Olmaz mı? İsim biçme, hayaller olmasın. Sadece biz olalım..."

 

"Olur Alçin olur! Senin dudaklarından başka bir kelime çıkncaya kadar, ben o kelimeyi duyana kadar hep senin sağında veya solunda olacağım."

 

Cümlesini tamamlar tamamlamaz öksürmeye başladı, derinden öksürüyordu. Bunun farkına vardığımda onu daha fazla yormak istemedim.

 

"Eymir hadi dediklerimi yap. Duşa gir, yemek ye ve ilaç al! Akşam seni tekrar arayacağım. Kendine çok iyi bak."

 

"Tamam matmazel, bakarım. İyi akşamlar."

 

 

Loading...
0%