Yeni Üyelik
15.
Bölüm

Gelişme 14

@1benzen

Sellamlarr, çok uzatmıyorum xhsmfmmdmz

İyi okumalar.

 

YKY

14.Bölüm

Dünyana düşmek için yanıp tutuşan minik yıldız...

Kendimi bildim bileli sevmemeyi sevmiştim, belki de kendimi bile sevmemiştim. Elimden gelmiyordu, kendimi görmüyordum ki seveyim. Kimse bana değer vermemişti ki seveyim. Ben değer görmüştüm. Beni seviyordu...

Hayatıma bir sağnak yağışı gibi girmişti. Bir anda fazlasıyla... Artık ona güveniyordum. Her şeyimi biliyordu, her şeyini biliyordum. Düşünsenize yıllar sonra karşınıza biri çıkıyor ve siz alınan balıktan minik bir yengeç çıkınca bile ona atıyorsunuz. Yere düşünce dizinin kanıyor ve kalpli yara bandı yapıştırıyorsunuz. Kalpli yara bandınızı ona atıyorsunuz.

Eymir:

Alçin neredesin?

Eymir ile kalan bölümleri izleyeceğiz, ayrı ayrı izlesekte olurdu ama istemedi.

Sen:

Evdeyim ;|

Eymir:

Allah allah ya? İtalya'da olduğunu düşünmüştüm.

Sen:

Geldik işte ya ne bu sabırsızlık?¿

Eymir:

Kusura bakma ya, bazen kafan gidip gelebiliyor.

Sen:

Kafam* olacaktı herhalde.

 

Yeteğğğr! Başlarım kafanıza, izlesenize artık.

Sen sus ya, sus anladın mı?

 

Eymir:

Sen ben ne fark ediyor ya?¿ Zoom'a gel.

 

Ekrana bakıp sırıtan ben miydim? Hem de sen ben ne fark eder dediği için miydi bu? İyice aklım fonksiyonlarını yitiriyordu. Ben kırık bir camdım, doğduğumdan beri bu böyleydi. Her toplamaya çalışanın eline batmıştım ama ben bu hale gelmek için hiç bir şey yapmamıştım. Yere düşüp kırılan bir camdım. Yara almak istemeyen insanlar yanımdan birer birer uçup gitmişti ama gecemi sabah eden karanlığımı aydınlığa çeken her bir hüzne göremediğim gülüşüyle cevap veren o, beni değiştiriyordu. Kırık camları teker teker topluyordu ve ben kendimi ilk defa yenilmeyecek tekrar kırılmayacak gibi hissediyordum. Selin'in deyişiyle bunu benim gül yüzüm için, sevdiği için yapıyordu. Bazen ona neden ben demek istesemde yapamıyordum. Dışarıda onca insan varken neden kabuğunda sıkışıp kalan ben demek istiyordum!

Sen bir cam mısın Alçin?

Ben her şey olabilirim Kader...

Peki ya Kek!

Benden habersiz Ufuk Beydemir mi dinliyorsun?

Cemil olabilir mi Cemil?

Suat?

Onu öyle okuma aptal!

Yusuf?

Orhan?

Bilemiyorum! Bilemiyorum!

 

Zoom'a girip beni içeriye almasını bekledim ve sonunda o tam da karşımdaydı. Gülümseyen bir suratla beni bekliyordu. Onun suratının şekli benimkinide etkilemiş ve dudaklarım arşa çıkmıştı. Bir sen miydin bana iyi gelen Eymir?

"Hoşgeldin..."

 

"Sen de..."

Hayatıma iyi ki girdin Eymir asıl sen hoşgeldin.

"Seve seve Kızıldız, seve seve..."

İyi ki kameram iyi değildi, elmaya dönen yanaklarımı görmesini istemiyordum. Görebilirdi ama şimdi değildi.

 

İlk düşündüğünün bu olması Alçin?

İnsanın domates geçmişi olunca kolay olmuyor Kader!

"Ee açmayacak mısınız? Yani mısın?"

 

Gülüş sesi kulağıma her değdiğinde büyülenmiş olmam ne kadar doğruydu?

 

Sakinleş Alçin sonumuz iyi değil.

Sonumuz çoktan geldi Kader!

 

"Bugün bitiriyor muyuz?"

"Bitiriyoruz."

"Tamam o zaman."

 

Ve ekrana Eymir'in açtığı Nisan'daki Yalanımın sayfası geldi. Biz sessizce Nisan'daki yalanımı izlemeye devam ettik. Kızın keman çalması çok dikkatimi çekiyordu. O gerçektende büyüleyiciydi. Kendimi düşündüm acaba ben de sahnede büyüleyici görünüyor muydum? Sanki bir denizin dehlizinde boğulmadan suya yön veren bir kemancı gibi...

♧♧

Simsiyah biten ekrana bakarken gözlerimden akan yaşları durduramıyordum. Bu kadar mıydı? Giderken arkasında deha bir piyanist bırakan o güzel kemancıyla yolumuz buraya kadar mıydı? Nasıl sevmişti piyanisti oysa. Ondan uzak tutarak sevgisini nasılda büyütmüştü kalbinde. Onlar için başka bir hayat diledim, belki başka bir evrende mutlu olurlardı.

Onlar sadece kurgu Alçin!

Kurgu olsa bile onlar için yine aynı şeyi dilerdim, başka bir evrende mutlu olabilmelerini.

"Ağlıyor musun sen?"

"Hayır sadece gözüme toz kaçtı."

"Kameran açık Alçin."

 

Ne yapabilirdim ki? O da açmasaydı yani, nereden bilebilirdim sonunun böyle dramatik olabileceğini.

"Ahh, ben seninle ne yapacağım?"

Sev...

"Sev!"

Alçin!

Kader bunu yapmadık değil mi?

Yaptık Alçin...

İyi halt yedik Kader...

Kalbimin hızı 2x'e alınmış gibi çarpıyordu. Yine başlıyorduk, avuç içim terliyor ve sıcak basıyordu. Eymir'e bakmaya utanıyordum. Ama belki de bakıp yanış duyduğunu söylemeliydim ya da donma taklidi yapıp Zoom'dan ayrılmalıydım. Allah'ım ne yapmalıydım?!!

Kafamı kaldırdığımda Eymir'in affalamış suratıyla karşılaşmayı beklemiyordum. Ne yapmıştım ben öyle? Sev değilde sav deyip gülebilirdim, ne bileyim sev denir miydi? Belki de donma moduna geçmeliydim, yoksa birazdan eriyen ben olacaktım. Zaten çok sıcaktı!

"Ne dedin?"

Sesi oldukça şoke olmuş gibi geliyordu. Hayır hayır bunu şu an söylememeliydim. Yanlış zamanlama, hayır hayır tamamen her şey yanlıştı. Sev diyemezdim peki ya ne diyecektim!?

Sev, de!

"Sev..."

Ah Kader, yaktın beni Kader. Yangın var Kaderr yangın! Göğsümün için yanıyor!

Ben bir şey yapmadım, bunların hepsi senin maharetlerin kuzum!

O an sakinleşmeyi bekledim. Belki de yanlışımı yalanla kapatmaktansa gerçekleri söylemem daha iyi olmuştur. Çünkü zamanında yapmıştım. Yanlışımı yalanla kapatmış ve sonucunda yanlış anlaşılmıştım. Hayır hayır, böylesi daha iyi bir daha yanlışımı yalanla kapatmayacaktım.

Peki ya acaba Eymir benim planımı mı uguluyordu? Hareketsiz donmuş bir şekilde bana bakıyordu. Dudakları kıvrılmasa donmuş olabileceğine yemin edebilirdim! Kanıtlardım da ama şu an derdim bundan daha başkaydı. Eymir bana o şekilde bakarken kalbim kendini imha edecek gibiydi, gibisi fazlaydı imha ediyordu! Bu çocuk kalbime iyi gelmiyordu...

"Seve seve Alçin, seve seve."

Sev-e sev-e mi demişti o? Nefesimin kesilmesi gerçek miydi? Sakin ol Alçin, nefe al-ver al-ver! Sakinleşmeye başladığımda afallayan suratımda büyük bir tebessüm belirdi.

 

"Peki ya sen? Sen sever miydin benim gibi birini?"

Benim gibi birine takılıp kalmıştım, onun gibi birinde ne vardı ki? O duvarları olan bir insan değildi, o sevilmeyecek bir insanda değildi. Ne kadar benim kalbim onunla iyi geçinemese de onun için gözü kapalı bir kurşunun önüne atlardı. İntihar gibiydi bu...

"Severdim, seve seve severdim Eymir."

Bu ikimizinde tüm duvalarını ortadan kaldırdığı zamandı. Bu belkide sen benin ortadan kalkıp biz olmasıydı. Bu benim ilk defa biz oluşumdu. Bu ilk defa kalbimin sınırlarının geçilmesiydi. Öyle bir sınırımı aşmıştı ki, onu ruhumun en derinine kazınmış gibi hissediyordum. Ayaklarım yerden kesiliyor, yatağın üzerine çıkarak Seda Sayan ah geceler söyleyip dans etmek istiyordum!

"Eymir?" diye sordum.

"Efendim?"

"Elimi tutar mısın?"

Belki de elim uzun süre boş kalacaktı ama hep dolu olacaktı.

"Sen bırakmamı isteyinceye kadar."

Elimi ekrana doğru uzattım ve gözlerimi kapattım. Tam karşımda olan ona elimi uzattım.

"Tuttum." diye mırıldandı.

Elime değen eli hayal de olsa gerçekti. Biz gerçektik. Elime uzanan eli gerçekti. Bir kere daha yapmıştım benim hayalimde yine o vardı! Ne kadar hayal olsa da, ne kadar uçsuz bucaksız olsakta o bana bu gökyüzündeki yıldızlar kadar yakındı. Ona elimi uzatabiliyordum, ona gülümseyebiliyordum, onu görebiliyordum. O benim en uzağımdaki yıldızımdı. Her gece gökyümüzü süsleyen yıldızlar gibi düşlerimi süslüyordu.

Gözlerimi açtım ve açık olan penceremden gökyüzüne çevirdim gözlerimi.

"Gökyüzündeki yıldızları görüyor musun Eymir?"

Gözlerini açtı ve elinde bilgisayarla yerinden kalktı, perdeyi çektiğinde gözleri gökyüzünü buldu.

"İşte sen bana o yıldızlar kadar yakınsın Eymir."

"Yanılıyorsun Alçin, ben senin dünyana düşmek için yanıp tutuşan bir yıldızım."

"Bir gün düşeceğine eminim Eymir, bekleyeceğim darmadağın etsen bile bekleyeceğim."

Gülümsemesi tekrar kulağıma ulaştı.

"Etmedim mi?"

Bu sefer gülense bendim.

"Bakıyorumda ettiğinize çok memnunsunuz beyefendi."

"Hem de çook!"

Mest olmuş gibi dudağından çıkan kelimeler kalbime dokunmuştu.

"Alçin?"

"Efendim?"

Ne kadar da garipti, her şey çok garipti. Kitaplarda yazılanlar gibi değildi bu. Ne Reşat Nuri ne Sebahattin Ali ne de Namık Kemal bana bunun böyle olduğunu söylemişti. Tamam belki ima etmişlerdi ama böyle olduğunu söylememişlerdi. Süslü sözcüklerle süslenemeyecek kadar yalın, sade sade anlatılamayacak kadar da süslü bir şeydi aşk. Gerçekten garipti.

Çözseydi Sultan Süleyman çözerdi Alçin!

"Uyu bebeğim..."

Kördüğüm derdim. Çözülemeyecek bir kördüğüm. Çözülemeyecek bir dil. Bu adam ne yapıyordu? Kalbimin içinde neler yaptığının farkında mıydı?

Belki de Firavun çözerdi.

Uyu Kader. Konuştukça saçmalıyorsun.

Ne kadar sahiplik ekini sevmesemde bebeğ'im kelimesindeki o -im ekine erimiştim. Nesi komikti bilmiyorum ama karşısında kıkırdıyordum.

Belki de Yavuz Sultan Selim kıkırdardı.

"Neyin?"

"Uyu Alçin."

Daha fazla gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Uyuyamam, hem çatlarım ki ben. Sonunu duyamadım. Neyim dedin sen?"

"Kapat gözlerini."

Gözlerimle sorarcasına ona baktım.

"Kapat söyleyeceğim."

Bunu bekliyormuş gibi gözlerimi kapattım.

"Uyu bebeğim..."

Dudaklarım arşa çıkarken onun suratı gözlerimin önündeydi.

Yıldırım Beyazıt uyuyamamıştır bence.

Sen ne diyorsun ya? Yıldırım Beyazıt, Firavun, Yavuz Sultan Selim

Gözlerim açıldığı an içimden geçenler dışıma döküldü.

"Sultan Sülüman?"

Sülüman?

"Süleyman?"

Eymir'in beni düzeltmesi şokumu giderememişti.

"Uyu Eymir, uyu. Yarın inklap sınavım var..."

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%