Yeni Üyelik
21.
Bölüm

Gelişme 19

@1benzen

Uzun bir bölümle karşınızdayım. İyi olumalar dilerim.

Siz hiç gündüzün geceye karşmasına şahit oldunuz mu? Ben defalarca gündüzü gece, geceyi gündüz ettim ama hiçbirinde o gökyüzünü merak etmedim. Batıyordu işte güneş bunun izlenebilecek nesi vardı ki? Ya da her sabah uyandığınızda güneş doğmuyor muydu? Gece gündüze, gündüz geceye dönüşüyor, hayatın kuralı hâline geliyordu. Sıradan belkide asla önemsemediğimiz bir hâldeydi. Yaşamak gibi...

Yaşamayı da umursamıyorduk çünkü her gün bir önceki günümüz gibi gelip geçiyordu. Biz buna günü kurtarmak diyorduk! Size de boş ve anlamsız gelmiyor mu? Yaşamak, hayatta olmak. Kitap sayfası çevirircesine günleri geçiriyoruz ve bir de bakıyoruz gelip geçmişiz bu dünyadan. Zaman öyle bir gelip geçiyor ki neredeyiz anlayamıyoruz!

 

Güneşe bakın ve ne kadar mucizevi olduğunun farkına varın. Batarkenki o güzel renklerini anılarınıza, hafızanıza ekleyin. Yalnız değilsiniz, asla da yalnız olmayacaksınız. Sizin bir ruhunuz var ve o sizi asla bırakmayacak, bedeniniz sizden ayrılsa bile...

 

Çiçekleri bedeninize değil ruhunuza ekin. Bırakın içiniz güzelleşsin. Ben şu hayatta bedenini güzelleştirebilen pek çok insanı izledim. Ruhları bin kere çamura batmış insanları. Onların yaşıyorum diyebilecekleri bir haytın olduğunu mu düşünüyorsunuz? Ruhları çürümüş insanlar sadece kaostan, kötülükten beslenirler. Kendinizi sevin, kalbinizi sevin çünkü siz her şeyden önemlisiniz. Ruhunuz her şeyden önemli....

 

"Hişt Kemancı?"

 

Ya rabbi sabır...

 

Kafamı kaldırdığımda yüzünü asla ve asla tanımadığım bir erkekle karşılaştım. Hem o kim oluyordu ki bana kemancı diyebiliyordu. Keşke Kaan yarım saniye önce buradan ayrılmamış olsaydı.

 

"Ne var?"

 

"Sakin ol! İki hafta sonra -15 Mayıs'ta- yıl sonu balosu yapılacak sizinkilere ışınlarsın. İsim yazdırmak için bana gelsinler."

 

Sen kimsin ki dersem çok mu kasıntı dururdum? Büyük ihtimalle dikkat çekmek için yaptığımı düşünürdü. Kurtuluş yolu ararcasına kapıya baktım. Şansımı seveyim Tolga oradaydı.

 

"Bir dakika bekle!" diyerek yerimden kalktım.

 

"Kızım, nereye?"

 

O şahısı umursamayarak kapıya gittim ve Tolga ile göz göze geldik. Yanına yaklaştığımda, "Selam!" dedim. Başıyla beni onayladı ve kaş göz yaparak bana, "Ne istiyorsun?" dedi.

 

"Sınıfta biri var balo mu ne varmış bir baksana!"

 

"Pekiii!"

 

İ'yi uzatmasa daha iyi olacaktı. Neyse kime neydi ki, gitsin konuşsun çocukla. Arkamı dönüp sınıfa gireceğim sırada ikinci bir şokla karşılaştım çocuğun elindeki telefon benim telefonum muydu?

 

Sakin ol Alçin!

 

Tepesine diktiği saçları tek tek yolmak istiyorum Kader, tek tek...

 

Hızlıca Tolga'nın önüne geçtim ve çocuğun kulağına dayadığı telefona uzandım.

 

"Yok diyorum kardeşim!" diyordu. Kim aramıştı da onu öyle diyordu?

 

"Napıyorsun be?"

 

Telefonu kendime doğru çektiğimde elinden aldım. Sinirlenmemeliyim sinirlenmemeliyim! Allah'ın gerizekalısı!

 

"Asıl sen ne yapıyorsun ya? Ne diye telefonumu alma hakkını kendinde buluyorsun? Kimsin sen be!"

 

Çocuk gülerek yüzüme bakıyordu. Benimse sinirlerim zıplıyor, kendimi zor tutuyordum.

 

"Biri aradı bende açtım."

 

Dedi sanki yaptığında hiçbir şey olmuyormuş gibi.

 

Gevşek!

 

"Ne, ne, ne, ne? Ne dedin sen?"

 

"Off amma da dert ettih haa!"

 

"Sıraç s***** git!"

 

Tolga'ya çevrilen gözler ve Sıraç deninlen gevşeğin susması. O kimdi ya hangi hakla benim telefonumu açabiliyordu? Benim telefonumu. Telefonum... Telefonuma baktım. Arayan kişi Eymir'den başkası değildi. Benim iki dakika dayanamadığım insana o kim bilir nasıl dayanmıştı?

 

"Alo?"

 

"Sen iyi misin?" diye sordu sesine yansıyan endişeyle.

 

"Önemli bir şey yok. İyiyim."

 

"Ne ayak o çocuk?"

 

Bu çocuk beni bitiriyordu. Aklında eli tane şey kurmuş ve en sonunda iyi misin diye sormuştu. Şimdiyse kıskançlığa geçiyordu.

 

Gazası mübarek olsun...

 

Sınıftan çıkarak boş olan cam kenarlarından birine yöneldim.

 

"Bilmediğim bir ayak."

 

"Gözüm tutmadı uzak dur o gevşekten..."

 

Kahkaha atmak istesemde gülmekle yetinmiştim. Gevşek, o çocuğa on numara beş yıldız uyuyordu.

 

"Kulağın olmasın o! Hem gözü tutmayan birileri kıskandı galiba..."

 

Onun ise bıyık altından sırıttığını çok rahat hissedebiliyordum.

 

"Ne kıskanacağım ya, ben kıskanç bir sevgili miyim?"

 

Çünkü sesine yansıyan o gülme tonu ona çok yakışıyordu.

 

"Öyle misin?"

 

"Ahahaha canım sende güldürüyorsun beni!"

 

"Gül benim kıskanç sevgilim."

 

Alçin biraz yavaş mı gelsek?

 

Kıskanç sevgilim mi dedim ben?

 

Aynen öyle dedin.

 

Hayır sevgilim demeye alıştımda kıskanç olunca niye öyle olmuştu? Bu aşk denklemelerine kafamı yormadan yaşamak istiyordum. Denklemleri boşvermişti; zaten ona atıyordu kalbim, yavaş hızlı ne fark ederdi?

 

"Alçin!" son harfindeki N'yi uzatması o kadar tatlıydı ki...

 

"Ne!" bende sondaki e harfini uzatmıştım. Bende tatlı olabiliyormuşum...

 

"Uzak dur o gevşekten!"

 

Teşekkürler ya Eymir, iki dakika romantizme gelmişim onuda kıskançlığında boğ yani. Aferin bravo sana!

 

"Seni seviyorum."

 

Sevebilirsin, beni herkes sever diyerek odunluk yapmak istesemde diyememiştim.

 

"Eymir okuldayım!"

 

"Okulunuzda sevmek suç mu?"

 

"Değil ama okulun ortasında domates gibi kızarmak istemiyorum."

 

"Tamam eve geçince söylersin, kızarma oralarda."

 

Ben bunda da bir kıskançlık sezmiştim, benden kıskançlık damgasını yemişti; kurtulamazdı...

 

♧♧♧

 

Üzerimdeki siyah dizlerimin üzerindeki siyah elbisenin aynadaki yansımasına baktım ve kenime hayret ettim. Ben ilk defa doğru düzgün hazırlanmıştım. Birkaç ay önce sorsalar lise balosuna gider misin diye kesinlikle hayır derdim. Çünkü insanlarla zor anlaşıyordum zaten arkadaşlarımda yoktu o zamanlar! İlk teklif edildiğinde ne kadar gitmek istemesemde Selin ve Kaan'ın, en sonunda da Eymir'in isteği üzerine baloya gitmeye karar vermiştim. Selin ile alışverişe çıkmış ve ilk gördüğüm siyah elbiseyi alıp çıkmıştım. Selinse tıpkı benim gibi siyah tütülü mini eteği olan bir elbise almıştı.

 

Kızıl saçlarımı toplayıp topuz yapmış ve beyaz simli kristal tokayı yandan tutturmuştum. Elbise sıfır kolu ve önü kapalıda olsada göğsünde hafif bir yırtmaç vardı.

 

Selin'in babası kızını götürürken beni de yolun üzerinden alacaklardı, baloya birlikte gidecektik. Kaanlar ise kafalarına göre takılacaklardı. Saat 19'a doğru gelirken Selin'in aramasıyla son hazırlıkları yapıp geldiğini öğrendiğimde aşağıya indim. Yarım saat sonra balo mekanına ulaştık. Kaanlar daha gelmemişlerdi. Havuz başına konulan masalar, çimenlerin üzerinde pekçok armut puflar ve en kenarda barmen masası vardı. Herkes daha yeni yeni gelirken gözüm direkt Toprak'a takılmıştı. Toprak çok güzeldi ve giydiği bordo elbiseyi gerçekten çok güzel taşıyordu. Kaan ile gerçekten yakışıyorlardı ama fiziksel olarak yakışmanın bir anlamı yoktu Kaan iyi bir insandı, Toprak ise kendi iğrençliğinde boğulan.

 

"Oha Toprak'a bak, Allahım sen Kaan'ın bir gram olan aklını alma."

 

O günden sonra Kaan onu unutmaya çabalıyordu. Lise bitecek ve Kaan ile Toprak aşkıda son bulacaktı.

 

"Zannetmiyorum."

 

"Bence tekrar yakınlaşacaklar!"

 

Serçe parmağını bana doğru uzattı.

 

"Var mısın iddiasına?"

 

Selin o kadar emindi ama ben değildim. Aşktan anlamıyor falan değildim Toprak'ın ki aşk değildi. Aşık olan bir insan başkasıyla bir şeyler yaşayamazdı, Kaan'a aşık olan Toprak bir şeyler yaşamayı bırak başka bir çocuğun dudaklarına sarılmıştı.

 

"Varım." dedim kendimden emin bir şekilde.

 

"Ben kazanırsam yazın benimle İtalya'ya gelirsin."

 

Bu gülmeme sebep olsada bana zararı dokunmazdı Selin'e de yararı.

 

"Sana yararı yok ki bunun?"

 

"Yararı olmayan bir şeyi söylemem Alçin."

 

"Ben kazanırsam İtalya biletimi sen alırsın?"

 

"Yuh ama, bizimde bir bütçemiz var."

 

Şakamı daha fazla devam ettirmeyecektim çünkü Selin'e kıyamıyordum.

 

Kahkahalara boğularak, "Şaka, şaka. Ben kazanırsam İstanbul'daki seçmelere benimle gelirsin."

 

"Tamam anlaştık."

 

Hava iyice kararmaya başlarken Kaan ve Tolga'da bize katılmıştı. Kaan hiçbir şey olmamış gibi normal davranıyordu. İddiayı %100 ben alacaktım. Tolga ile Selin içecekleri almaya giderken Kaan'la baş başa kalmıştık. Bense dayanamayıp Kaan'ın ağzını aramaya koyulmuştum.

 

"Toprağı gördün mü?"

 

"Hıhı!"

 

"Peki ne düşünüyorsun?"

 

Bu ağzını aramak olmuyor Alçin, dan diye sordun.

 

Galiba öyle yaptım Kader...

 

"Güzel olmuş."

 

Ne kadar dürüst olsada istediğim cevabı alamamıştım.

 

"Baya güzel olmuş."

 

"Yani."

 

"Ne düşünüyorsun peki?"

 

O an ondan hiç beklemediğim şeyleri duydum. Ben sadece aşk denen bu hissi anlayıp ayrılık denen durumdan bir haberdim. Kendimi Kaan'ın yerine koydum ve oradan geri aldım. Düşünmek bile istemiyordum, düşüncesi bile kötüydü.

 

"Çok güzel olmuş ve ben ona sarılmak istiyorum, o çok güzel olmuş ve ben ona güzelliğinden bahsedemiyorum. O bana dört tane hata yaptı Alçin ve onun tek doğrusu vardı içimdeki sevgisi. Sende bilirsin ki dört yanlış bir doğruyu götürür. İşte Toprağ'ın tek doğrusu içimdeki sevgiyi de aldı götürdü."

 

Elimi omzuna koyup sıvazladım.

 

"Özür dilerim Kaan."

 

Aptal gibi sormamam gereken şeyi sormuş ve Kaan'ı üzmüştüm. Bilmediğim şeylere bulaşmam gerekiyordu.

 

"Sen onu bunu boşverde çok güzel olmuşsun."

 

Gülümsedim ama bu gülümseme Kaan'ı üzmemin etkisiyle buruk bir gülümsemeye dönüşmüştü.

 

"Teşekkürler sende."

 

Gülümseyerek, "Güzel mi olmuşum?" diye sordu.

 

"Hem de çok." dedim kahkahalarımın arasında.

 

"Ee senin ki napıyor?"

 

"Arkadaşına niye sormuyorsun?"

 

"Böyle daha zevkli oluyor."

 

"Atölyesinde takılacakmış telefonunuda uçak moduna alıyormuş. Odaklanması falan gerekiyormuş."

 

Sadece güldü, ne diye dalga geçmiyordu ki? Mesela ben Eymir'le Rapunzel diye dalga geçmiştim ama o bumu görmemişti. Malum uçak modundaydı.

 

Gün geçtikçe onunla daha samimi oluyorduk. Hiç tanımadığım yanlarını keşfetsemde bu bana mutlululla birlikte hüzün getiriyordu. Eymir'in benden sakladığı bir şeyler vardı. Çünkü hiçbir insanın hayatı bu kadar düzgün gidiyor olamazdı! Sürekli mutlu davranıyordu, her an! Bense artık o gülümsemenin altında bir şeylerin yatıp yatmadığını merak ediyorum. Sorsana diyeceksiniz, hayır soramam! Ben onu üzmektan korkuyorum. Zamanı gelince bana anlatacaktı, bunu biliyordum.

 

"Vay vay vay kemancı kız ve okulumuzun popüler çocuğu."

 

Kaan bir hışımla arkasını döndüğünde onu kolundan tuttum. Adı üstünde gevşekti. Bunun için günün mahv edilemezdi. Ona doğru dönüp Kaan yerine söze girdim.

 

"Aaa hoş geldin gevşek şimdi de hoş gidebilirsin."

 

Kaan dudaklarını gevşek diye oynatmış sonra duramamış ve gülmüştü.

 

"Çıt, kalbimi kırıldı kemancı kız. Düzeltmeye ne dersin?"

 

Kaan'ında benimde yüzümdeki gülümseme düşmüş ve günümü mahv etmek umurumda olmamıştı ama bu seferde Kaan beni durdurmuştu.

 

"Gevşek Sıraç gel seninle biraz konuşalım."

 

Kaan ona attığım ne yapacaksın bakışlarımı umursamamış ve Gevşek Sıraç'ın koluna girerej onu hemencecik buradan götürmüştü. Bense tek başıma kalmıştım. Sıraç'a ne yapacağı umurumda değildi, güzelce def etmeyi becerebilirdi inşallah.

 

Telefonumu girip internetimi açtım. Pis Eymir mesajıma cevapta vermiyordu. Onun yüzünden burada kalakalmıştım. Hem beni yalnız bırakmaya utanmıyor muydu? Bunun hesabını tatlı bir şekilde ona soracaktım.

 

Yarışma için hazırlanmasını anlıyorum ama o da beni anlamalıydı. Onunla iletişim kurabildiğim tek yer bu teledondu. Bir de ben onunla uğraşmayı özlemiştim, zaten insan da sevdiğiyle uğraşırmış.

 

Biraz sonra Tolga ve Selin yanıma gelmiş ve derince bir sessizliğe dalmıştık. Kaan'ın dönmesiyse kısa sürmüştü. Vakit kaybetmeden Gevşek Sıraç'a ne yaptığını sordum. O ise hiçbir şey yapmadığını söylesede ağzından laf almak için uğraşmıştım ama sonuç başarısızdı bu çocuk konuşmuyordu.

 

Kaan'ın gelmesiyle ortamda biraz konuşma olsa da Kaan bizim umutsuz vaka olduğumuzu anlayıp dansa katılmıştı. Benide zorlamıştı ama ben dans etmeyi sevmezdim. Bir de ne kadar müzik ile ilgilensemde bu müziğin sesinin şiddeti çok fazlaydı. Tam armut puflarageçecekken biri mikrafonu alıp konuşmaya başladı.

 

"İstek parça alıyor musunuz?" diye sordu. Saçmaydı çünkü şimdi gidip istek listesine yazdırabilirdi.

 

"O zaman benim isteğim Kızıldız'dan..."

 

O Kızıldız mı dedi?

 

Demedi değil mi?

 

Alçin giderek popüleşiyorsun.

 

Kaan ne kadar beni karmaşadan çekmeye çalışsada etrafta ooo sesleri yükseldi. Bense tabiri yerindeyse aptal gibi kaldım. Başka birinden isteyin ne diye benden istiyorsunuz bakışlarımı onlara yollasamda kabul edeceğimi şimdiden biliyordum.

 

"Bizim için çalsın."

 

Ve etrafta çal çal çal diye yükselen sesler ve bana dönen gözler... Keman çalarken tüm bunlara alışmıştım. O yüzden çok fazla heyecanlanmıyordum ama okul ortamında geriliyordum çünkü hepsi hayatımda görmek dahi istemediğim insanlardı. O an bakışlarım bizimkilere çevrildi, Kaan ve Selinin hatta Tolga'nın gözlerinin içindeki parlaklığı görmemle başımı salladım. Onlar için çalacaktım, diğerleri için değil.

 

Adını bilmediğim çocuk bana teşekkür ederken nereden bulduğunu bilmediğim kemanı ve arşeyi bana doğru uzattı. Sahnedeki gibi dikkatimi dağıtacak insanlar dışındaki herkesin gözlerinin en içine baktım. Toprağ'ın kenara geçmiş beni protesto eden haliyle karşılaşsam da ondan başkasına doğru döndü gözlerim. Mikrafonun önüne geçtiğimde belkide günün en heyecanlı anını yaşıyordum. Başta ince bir ses sonra kalın bir ses ve kendi müziğimi yaratmaya başlamıştım bile. Do yayı Re ve Mi sonra tekrardan Do yayı... Müzikler etrafta yayılırken ben içinde bulunduğum dünyadan tamamen uzaklaşmış kendi halimde kemanımla dans ediyordum. Bir gün kemanımın sesini Eymir'in de duymasını istiyordum. Bir gün en güzel bestemi ona yazmak isterdim; onca müzisyenin, yazarın yaptığı gibi. Eymir'in rengini bilmediğim, sorsam bile istediğim cevabı alamadığım kahve gözleri siyah ısalnmış saçları, beyaz teni, her bir parçası benim ilhamım. Yaşattığı her bir duygu bende yeni bir ritim yaratıyordu bense o ritimi hayata geçiriyordum.

 

Şimdi tekrardan re yayı ve ardından do yayı, en sonunda mi yayıyla müzik ziyafetim son bulmuştu. Gözlerimi açmamla Kaan ve Selin'in alkış sesine herkesinki eklendi. Evim dediğim yerdeydim, kemanın her bir telinde. Müziğim bittip köşeme çekildiğimde kimse beni mutsuz edemezdi. Sahnedeki selamımı onlara bahşedip kemanı kenardaki masanın üzerine koyup arşeyi yanına bıraktım. Masamıza doğru ilerlerke yepyeni bir şarkı çalmaya başladı.

 

"Alçin!"

 

Selin'in bağırış sesiyle ona doğru döndüm.

 

"Kızım efsaneydin!!"

 

Gülümsemekle ve teşekkür etmekle yetindim. Kaan'ın ve Tolga'nın istemeye istemeye söylediği övgülerini de aldıktan sonra masadaki yerimi aldım. Bir süre sonra herkes pistte dans etmeye devam ederjen bende masadaki içeceğimi alıp mavi bir armut pufuna oturdum. Mango ve ananas tadını çok iyi aldığım içecek aşırı lezzetliydi.

 

Verdiğimiz paraya deydi...

 

Tamı tamına öyleydi. Birkaç dakika sonra hiç beklemediğim başka bir şey oldu. Toprak gelerek yanımdaki pufa oturdu.

 

Ben şok ben iptal...

 

Yüzüne ne yapıyorsun bakışlarımı çevirdim. O da bir şeyler söyleyeceğim bakışlarını bana çevirdi.

 

"Bak..."

 

Bir hışımla gelmişte ne söyleyeceğini bilemiyor gibiydi. Belki de tekrar bir hışımla giderdi.

 

"... niye buraya geldim bende bilmiyorum, şu an yapacağım şey de hiç benlik değil biliyorum. Belki de yapmamalıyım..."

 

Sadede gel diyip onu def etmek isterdim ama kıvranması hoşuma gitmiyor gibi değildi. Mesela bazen bazı şeyleri öğrenebilmek için duvara toslamak gerekirdi?!

 

"Son bir aydır hayatım b*ka battı. Aile, okul üzerine Kaan eklenince tüm bunlarda bir suçlu aramaya çalıştım. Senin gibi sessiz bir kızım nasıl birden onun yanına gelebildiğini aklım da almıyordu. Tek bir ihtimal vardı o da onunla sevgili olman. Bu yüzden sana çattım."

 

Sevimsizce bir gülüş çıktı dudaklarımın arasından. Minettarım Toprak iyi ki geldin bana çattın çok iyi bir sebebin varmış.

 

"Kendimi kaybettim onunda canı yansın istedim."

 

Ve tekrardan sevimsiz bir gülüş çıktı iki dudağım arasından.

 

"Sormadın etmedin ve canın çatmak istedi diye çattın öyle mi Toprak?"

 

Tekrardan güldüm ve elimide havaya kaldırarak söze girmesini belirttim.

 

"Buyur devam et!!"

 

"Sormadım değil Alçin, bana gelinip söylendi. Sen ne yapardın sevdiğin adam elinden kayıp giderken sen ne yapardın?! Söylesene bana öylece izler miydin?"

 

"Hayır izlemezdim."

 

Evet, haklıyım bakışları onu hiç bir yere vardıramazdı çünkü haksızdı. Bu yaptığının hiçbir savunması yoktu.

 

"Giderdim ve sevdiğim adamla konuşurdum Toprak başka biriyle öpüşmezdim ya da ne bileyim insanlara çatmazdım. Senin sorunun ne biliyor musun? Kafanda kurup bir senaryo yazıyorsun ve başrolü kendine biçiyorsun."

 

Toprak hâlâ egoluydu buraya neden geldiğini anlayamıyordum. Çok mu içmişti? Yoksa kafasını bir yerlere mi vurmuştu? Şu an benimle konuşması ona Kaan'ı da getirmezdi. Peki ya neden yapıyordu?

 

"Ama unutuyorsun Toprak, her hikayenin başrolü farklıdır."

 

"Hayal dünyasında yaşayn bir insan için kolay kemancı kız!"

 

"YETER! Yargılamak ne kadar kolay değil mi Toprak? Benden önce acaba kaç kişiyi yargısız infazladın? Senin kaç yüzün var Toprak? Kimsin sen? Karşıma geçmiş özür dilemeye çalışan Toprak mı yoksa egosundan geçilmeyen mi? Hangisisin sen ya?"

 

Etrafımızdaki insanlar bizi duymuyorlardı, duysalar bile umursamıyorlardı.

 

"Pişman olan Toprak. Kaan gitti Alçin ve bir daha gelmeyecek, Kaan gitti ve ben yaptıklarımla baş başa kaldım. Hâlâ bir umut vardı ya şimdiyse dip anlıyor musun hiçbir umut yok! O gitti ve ben hatamıbanladım, şu ana kadar yaptığım her şey bir bir suratıma çarptı. Kaan gitti ve herkes onunla birlikte gitti. Sen şimdi ister bana ikiyüzlü istersen yüzsüz de umursama ama ben yine de senden özür dilerim."

 

Toprak Kaan'ı kendi içinde çok sevmişti ama bazen kendi içinde sevmek o kadar zararlı bir hâle geliyordu ki tıpkı zehirli bir sarmaşık gibi sevdiği insanı sarıyordu. Toprak Kaan'ı çok sevmiş ve kendi içinde sevmeye çalışırken onu kaybetmişti. Belki de o kadar sahte bir hayatın içinde sevgiyi anlayamamıştı. Sevginin gerçekliğinin farkına varamamıştı. Ancak tüm bu senaryo bitip final sahnesine ulaşınca anlamıştı. İnsanlar onun boyunduruğu altına o güçlü o popüler diye girmiş değildi, insanlar onun hayatına Kaan için girmişlerdi. Kaan ise onu tabiri caizse tüm okulun ortasında rezil etmişti. Toprak ise tüm bu olanlardan sonra etrafında kimse kalmayınca, hiç sevilmediğini fark edince anlamıştı, o yapayalnızdı. Tüm bu sandığı gerçeklik aslında koskoca bir yalandan ibaretti. Sevdiği adamı kendi oyunlarıyla kaybetmişti hem de hâlâ onu geri kazanabilecek şansı varken. Kendi egosu altında ezilip günün sonunda kaybeden olmuştu. Ve yine günün sonunda bunun bilinciyle benim yanımdan hızlıca kalkıp uzaklaşmıştı. Vicdanıyla baş başa kalmış ve o vicdanı onun içini kemirmişti. Yaptıkları bir bir gün yüzüne çıkmış ve vicdanı sınıfta kalmıştı. Benden özür dilemesiyse bir nevi vicdanını rahatlatmak içindi. Bense onu ne affetmiş ne de affetmemiştim. Hayatımdan geçip giden onca sıradan insandan birisi olarak kalacaktı benim için. Unutmayın sizde bir gün birileri için sıradan biri hâline geleceksiniz. Ve o gün düştüğünüz için üzülmeyin çünkü düşmeyi bildiğiniz gibi kalkmayı da öğreneceksiniz... Kalktığınız an o düştüğünüz insandan bin kat daha güçlü olacaksınız...

 

 

 

 

Loading...
0%