Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Gelişme 3

@1benzen

Eğlenceli bir bölümle daha karşınızdayım. Hadii bakalımm iyi okumalar.

 

YKY

 

3.Bölüm

 

Can Atmak

 

Gözlerim yatağımın üzerindeki siyah kutuda. Öyle karanlık ki... İçini açtığımda karşımda bu karanlığın zıttı bir sürü renk var. Kemanım var...

 

Özenle fermuarı açtım ve kapak kısmını kaldırdım. Kahverenginin en harika tonu gözüme çarptı. Elimi başta kenarındaki siyah S şeklinin üzerinde gezdirdim. Sonra tellerine kaydı elim. Sol telini hafif titreştirmem sonucu ruhumu okşayan naif bir ses geldi. Kemanımı ve daha sonra arşeyi (keman yayını) çıkarttım. Kızıl ateş gibi yanan saçlarımı arkaya doğru iterek kemanımı sol boynumun kavisine yerleştirdim ve ayağa kalktım. Boynumu kemana doğru yaklaştırarak arşeyi kemana dokundurdum ve yeşil gözlerimi odadan soyutladım, hafif bir şekilde kapattım. Önce sol teli sonra re, la ve mi... Her bir nota içimdeki kanın akış hızını nirvanaya çıkartıyordu. Yavaş yavaş notalardaki geçişlerim hızlandı. Etraftan bakılınca nasıl duruyordum bilmiyorum ama bana göre notalar boynumdan bedenime yayılıyor ve kanıma karışıyordu. Kemanın telleri içimdeki damarlar gibiydi, her dokunuşumda içimi titretiyordu. Bir alev parçası gibi yanan saçlarımın etrafta salındığına emindim. Dış dünyadan kopmuş sadece içime ve kemanıma dönmüştüm. Parmaklarım kemanın üzerinde notaların yerlerini ayarlıyor arşenin değmesiyle bir kurdun kesintisiz, net ve değişen sesine benziyordu. İçimde kurduğum dünya odama girip bana defalarca seslenen annemin sesi ile bozuldu. Arşeyi kemanımdan tamamen çektim ve ona doğru döndüm. Benim ki gibi olan kırmızın turuncuya çalan kızıl saçlarını tepesinde toplamış, elleri göğsünde bağlanmış bir şekilde kahverengi gözleriyle bana bakıyordu.

 

"Alt komşunun yine başı ağrıyormuş."

 

Yine sözcüğünün üzerine basa basa söylemişti.

 

"Bugün çalmayabilir mi, diye sordu."

 

Nedense alt kattaki hanım efendinin her arşemi kemanıma değidirdiğimde başı ağrıyordu. Ona olan kızgınlığımla:"Her keman çalmamla bu olayı yaşaması ne kadar normal?" dediğimde sesimde inkar ve bıkkınlık duyuluyordu.

 

Arkamı dönüp kemanı kutusuna sanki her an bir dokunuşla zarar görmesinden korkar gibi yerleştirdim. Annemin ağzından tek bir kelime bile çıkmadı, taa ki arkamı dönene kadar.

 

Tek elini kaldırıp iki adım attı. Artık eli sol yanağımda ve aramızdaki mesafe tamamen kapanmıştı. Önüme düşen saç tellerini geriye doğru itti.

 

"Alt komuşumuz biraz gıcık olabilir..." dedi omuz silkerek.

 

"Ama onu da anlamamız gerek, yaşlı, yalnız, sesleri sevmiyor..."

 

Bu durumu biliyordum ve rahatsız oluyordum, hem ona kızgın hem de ona hak veriyordum.

 

"Biliyorum!" dedim. Açık kahve gözlerinin en içine bakınca kendi yansımam ile karşılaştım. Gözler ayna gibiydi hem sizin etrafı görmenizi sağlıyor hem de o görüntüyü yansıtıyordu...

 

"Babanla sahile gidelim diyoruz gelir misin?"

 

Elleri tamamen yüzümde ayrıldı. Başımı salladım.

 

"İstemiyorum."

 

Bu aramızda geçen milyar tane konuşma gibiydi, annem beni bu kuytudan, odamdan, çıkartmak istiyor ama ben inatla burada kalmaya devam ediyordum. Çünkü bu dünyada bana ait olan yerdi burası, bu kuytu benim dünyamdı.

 

"Peki güzelim ama eğer gelmek istersen seni bekliyoruz." dedi anlayışlı gözleri bana bakarken.

 

Başımı salladım, son bir kez güven veren gözlerle bana bakarak aramızdaki mesafeyi görünmez hâle getirdi, odamdan çıktı.

 

Dünden sonra etrafa kapalı olan kendimi iyice etrafa kapatmıştım. Sevmediğim onlarca insana dönmüştüm... Kaç saat geçmişti ama ne mesajı görmüş ne de aktif olmuştu. Mesaj sesiyle telefonum titredi.

 

Alçin o değildir değil mi?

 

Nerede bizde o şans?

 

O şans bir tek masallar ve bir de türk dizilerinde olurdu. Telefonu açtığımda Vodafone bana bir mesaj göndermişti. Aslında bir değil görünürde görülmemiş 98 mesaj vardı. Sadece bir anlığına sevinmiştim belki ondan gelmiştir diye... Dün cevap vermeye bile yeltenmediğim çocuğu şimdi delice ve tüm kalbimle bekliyordum. Telefonu kapattıp yatağıma attım. Kemanımla kalan işimi bitirip onu duvarımda ayarlanmış askılığına astım. Fransız balkonuma çıkarken bir mesaj sesi geldi.

 

"Aaa ama yeter Vodafone, bakmadıkça mesaj mı yağdırıyorsun?" diye söylendim.

 

Peki ya o ise? diye geçirdi soru sorar gibi içimdeki ses. Oflayarak onun sesine yöneldim. Telefonumu yatağımdan alıp büyük bir istekle açıverdim.

 

0505 664 .... bir video gönderdi.

 

Ardından tekrar bir mesaj geldi.

 

0505 664 .... :

 

Neden durdun?

 

Neye neden durmuştum? İçimdeki sese tekrardan yenilerek mesajın üzerine tıkladım. Gönderilen videonun yanındaki indir butonuna tıkladım. Görüntü netleştiği zaman gördüğüm şey bizim sokağımızdı. Hissettiğim şey ise sadece şaşkınlıktı. Videoyu hızlıca açtım, etrafta yankılanan keman sesi sokağı ele geçirmişti. O an daha önce hiç fark etmediğim bir şeyi fark ettim. Keman sesim sokakta da duyuluyordu. Tamam, çok fazla duyulmuyordu daha çok bir mırıldanma gibiydi ama bırakın mırıldanma gibi olmasını duyulması bile bir mucizeydi. Video benim keman sesimi kesmem ile sonlandı.

 

İçimdeki kuşku tüm tohumlarını bedenime ekmişti bile...

 

O gerçekten burada mıydı, yoksa bir sapık mıydı? Beni mi takip ediyordu, benim evimi mi izliyordu? İstemsizce fransız balkonuma çıktım. Etrafa bakındım ama ortada tek bir insan bile yoktu. İstemsizce bedenimi fransız balkonumun demirlerine yaslayıp yukarıya doğru baktım. Üst katımda bile olabilirdi. Ortalık gayet sakindi. O zaman bu çocuk neredeydi?

 

Belki masumdur.

 

"Masum olsa benim sokağımda niye gözü var?" diye sordum.

 

Niye sormuyorsun?

 

Çeneni kapatırsan onu planlıyorum zaten!

 

Mesaja geri döndüm.

 

Sen:

 

Burada mısın?

 

Başta burada olup olmadığını öğrenmem sonrada üzerine gitmem gerekiyordu.

 

0505 664 .... :

 

Hayır.

 

Nasıl yani burada değildi ama videomu mu çekmişti? Belki de bir çeteydiler amaçları benimle eğlenmekti. Biri videolarımı çekerken diğeri telefon numaramı aramış birinede bana yazmak kalmıştı. Hiçbir şey yazmadım, elim engelle butonuna giderken bir mesaj daha geldi.

 

0505 664 .... :

 

Ahh üzgünüm! Başta o karşılaşma sonra telefonunu bulmam ve daha sonra bu video. Yanlış anlamana neden oldu. Garip bir giriş yaptım geçen gün ve çekip gittim özür dilerim.

 

Mesaj burada bitmişti ve yazıyor yazısı görünüyordu. Merakla devamını bekliyordum.

 

0505 664 .... :

 

Ben Eymir, belki kaydetmek istersin.

 

Bu neydi şimdi, bir açıklama yerine ismini atmıştı. Saçmaydı.

 

Sen:

 

?

 

Kaydetmek isteseydim zaten ismini sorardım.

 

 

 

Bu ne şimdi boşu boşuna atar gider yapıyorsun, ergen olduğunu düşünecek.

 

"Zaten öyleyim ve sen karışma." diye mırıldandım.

 

0505 664 .... :

 

Gerçekten üzgünüm.

 

O an kelimelere ben değil içimdeki canavar çok sert bir şekilde cevap yazıvermişti.

 

Sen:

 

Özür dilemek ve üzgünüm demekten başka kelime bilmez misin?

 

Haklıydım da, bir açıklama bekliyorum o ise bana özür dileyip üzgünüm diyordu.

 

0505 664 .... :

 

Seninle karşılaştığımız o gün acilen oradan ayrılmak zorunda kaldım ve bir daha ne oraya ne de Yalova'ya dönebildim. Doğruyu söylemek gerekirse dikkatimi çektin. O an kendi yöntemlerimle sana ulaşmaya çalıştım, müziğin yorumlar kısmını ele geçirdim. Uzun süre sessizce bekledim, taa ki Yalova'da ki bir arkadaşım seni bulabileceğini söyleyene kadar. Ben üç ay boyunca sana mesaj atabilmek için bekledim ama beceremedim. Çünkü ben, Yalova'da bile yaşamıyorum. Bu videoyu da o arkadaşım gönderdi, sahile giderken sizin sokağınızdan geçiyormuş ve kemanın sesini duymuş. Şimdi sen merak ediyorsun evimi nereden biliyorlar diye.

 

Mesajı tam da burada kesmişti, şaka gibiydi tam da bunu merak ederken burada kesmişti.

 

0505 664 .... :

 

Namın tüm Çınarcığa yayılmış, Kızıldız diyorlarmış sana.

 

Peki bundan niye benim haberim yok? Resmen Eymie benim hakkımda bendem daha fazla şey biliyor. Gerçekten mantıklı bir açıklaması varmış ve bu benim kafama gayet yatmıştı.

 

Çete ha?

 

Hâlâ bilmiyoruz! Belki çeteler?

 

Kesin çeteler Alçin! Yalovada yaşamıyorsa nerede yaşıyor olabilirdi?

 

Ne yapacaksın? Nikahına falan mı alacaksın Eymir Beyini?

 

Ne kadar da kabasın! İç ses değil çirkin ses...

 

Sen :

 

Peki nerede yaşıyorsun?

 

Üç saniye sonra mesaj geldi, şaka değil tam tamına üç saniye.

 

0505 664 .... :

 

İtalya.

 

Yalova da olmadığı yetmiyormuş gibi şimdi de İtalya da çıktı! Sen şimdi gidip ilk bulduğun insana, Eymir'e, aşık da olursun.

 

İçimdeki sese sinirlensem de cevap vermedim. Bundan sonrada vermeyecektim.

 

Sen var ya ayvayı yedin kızım!

 

Ah bir susmadı!

 

0505 664 .... :

 

Bana bir açıklama yapmayı düşünüyor musun?

 

Neyi açıklayacaktım? Yaptığım bir şey yoktu ortada, hem o hâlâ bir zanlıydı gözümde.

 

Sen:

 

Ne açıklaması?

 

Sanki mesajı yazmış beklemiş gibi anında bir mesaj göndermişti.

 

0505 664 .... :

 

Yotube da yazdığım yorumu görüp cevap vermemen, sonra da benimle eğlenir gibi davranman aslında yazmak için can atman konusunda...

 

Ne açıklaması bekliyordu iki günde tanıştığı bir kızdan?

 

Beş ay, iki gün değil!

 

Sen:

 

Birincisi can atmıyorum, can atmak istesem dışarısı insan kaynıyor. İkincisi tanımadığım bir yabancıya cevap vermek ne kadar mantıklı olurdu, hem sapıkta olabilirdin. Hâlâ o seçenek mantıklı geliyor ama...

 

Evet şimdi de isminin Eymir olduğunu söyleyen o çocuğa bir dolu yalan söylemiş ve ona sapık demiştim. Yalanım ise benimle konuşmaya can atan bir dolu insandı.

 

0505 664 .... :

 

Ama hâlâ can atmadığın o yabancı sapığa yazıyorsun?

 

Nedense aklımda yazdıklarıma kahkaha atan o bulanık yüzü canlandı. Ve böyle yazınca gerçekten komik duruyordu.

 

Sen:

 

Öyle misin?

 

0505 664 .... :

 

Nasıl mıyım?

 

Sapık mı?

 

Gerçekten alemsin, sapık olsam bile bir sapığa sapık mısın diye soran bir insanı ilk defa görüyorum.

 

Haklıydı bu bir deliye deli misin demekle aynı mantıktı.

 

Sen:

 

Peki...

 

Sondaki üç noktayı bilerek koydum, konuşmanın bitmemesi için.

 

Ne o konuşmak için can mı atıyorsun?

 

0505 664 .... :

 

Değilim.

 

Bu nasıl bir cümleydi, anlamamıştım.

 

Sen:

 

Ne değilsin?

 

O an jeton düştü, sapık değildi. Bir an hayal kırıklığı yaşamıştım ve aynı anda gülmüştüm.

 

Sen:

 

Tamam anladım.

 

Allahtan cevap vermeden bu satırları ona göndermiştim.

 

0505 664 .... :

 

Dışarısı ne kadar insan kaynıyor?

 

Bu soru beni ne kadar afallatsa da gülümsetmişti, ekran karşısında sırıtan o insanlara benziyordum. Ve bu beni kızdırıyordu.

 

Mesajına cevap vermeden üç noktaya tıkladım ve kişilere ekleye bastım. Artık kayıt etmem gerekiyordu. Eymir diye kaydettim, sadece Eymir.Dışarısı ne kadar insan mı kaynıyor Eymir? Çok fazla, aklının alamayacağı kadar fazla insanla...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%