Yeni Üyelik
5.
Bölüm

Gelişme 4

@1benzen

Yeni bölümle karşınızdayım,

 

4.bölüme çoktan geldik!

 

Umarım beğenirsiniz ve umarım okuyorsunuzdur.

 

Okuduğunuzu verdiğiniz oylar dışında göremiyor...

 

 

Müziği açmayı ve oy vermeyi unutmayalım

 

Ve bu şarkı Kader'den Alçin'e gelsin...

 

:))))

 

 

YKY

 

4.Bölüm

 

Gizli Parmaklıklar

 

 

Yazdığı cümleye tek bir cevap vermedim ama o hâlâ ısrarla aktif, bende aktifim.

 

 

Vermedin değil veremedin.

 

 

Tam o araya eklenmiş e harfi beni deli ediyordu. Aslında olmasa da olurmuş gibi görünse bile o e harfi olmazsa tüm masumluk silinecek gibiydi.

 

 

yazıyor... yazıyor...

 

 

Yukarıdaki yazıyı gördüğümde toplu mesajlar kısmındaydım. İsminin yanındaki yeşil yuvarlağın içinde bir yazı göründü. WhatsApp uygulamasını alta alıp ekranımın üst kısmını aşağı doğru kaydırdım. Gördüğüm sadece şu yazıydı.

 

 

Hâlâ aktifsin tabiri caiz ise...

 

 

Devamı yoktu, şaka gibi tabiri caiz ise, neydi? Bakmamalısın Alçin...

 

 

Bakmalısın Alçin...

 

İyice şeytana bağladın.

 

 

İçimdeki sese yenilerek Eymir yazılı kutuya bastım.

 

 

Eymir:

 

Hâlâ aktifsin, tabiri caiz ise ekrana bön bön bakıyorsun. Buna rağmen tek bir kelime bile yazmıyorsun.

 

 

Sinirlensem mi yazdığı şeye gülsem mi bilemedim. Resmen içimdeki duygular karışmıştı. Evet, evet tabiri çokça caizdi! Ekrana şu an dahi bön bön bakıyordum!

 

 

Sen:

 

Patavatsız...

 

 

İçimde tanımadığım insanlara karşı bir şey, belki de bir his duvar örüyordu. Dışarından bakılınca sevimli, güzel dursamda insanlar bana birazcık yaklaşınca üstümü bir örtü gibi kaplayan kar taneleri ile karşılaşıyorlardı. Ve kimse o kar tanelerini kabul etmiyordu, attıkları bir adımı da böylece geri tepiyorlardı. Aslında içim tam bir yangındı. Görülmek istiyordum, insanlar beni görsün istiyordum. Belki de müziğe bu yüzden başladım... Yalnızlık hiçbir zaman sıkıntı olmasa da her insan görülmek ister!

 

 

Eymir:

 

Patavatsız... Devamı yok mu?

 

 

Hem patavatsız hem de dengesizdi. Ona hakaret etmiştim ve o da bu hakaretin devamını bekliyordu. Gerçekten dengesizdi. Yaptığım işten zevk alan parmaklarım harakete geçti.

 

 

Sen:

 

Dengesizsin...

 

 

Bana çocuğun sınırlarını zorluyormuşuz gibi geliyor.

 

 

İçimdeki sese göz devirdim.

 

 

Eymir:

 

Dengesiz bir insanı rehberine kaydettin öyle mi?

 

 

Ekrana tabiri caiz ise bön bön bakakaldım. Nereden biliyordu bunu? Nasıl biliyordu?

 

 

Hani kişileri kaydedince profil fotoğrafları görünür oluyor ya!

 

 

"Allah kahretmesin!" diye mırılndandım.

 

 

Aniden gözlerim onun profiline kaydı. Profil fotoğrafı vardı, demek ki beni kaydetmişti.

 

 

Peki profil fotoğrafı herkese açıksa?

 

 

Aman ne karışık işler bunlar. Kaydetmişsem de kaydetmiştim, ne vardı ki bunda! Profil resmine dokundum ve netleşmesini bekledim. Neptün'ün buz tutmuş resimi karşıma çıktı, tıpkı bir güneş gibiydi ama donmuştu. Elle çizilmişe benziyordu, gerçekten ayırt etmek o kadar zordu ki! Kesinlikle pinterestten bulmuş olmalıydı!

 

 

Sen:

 

Kaydet diyen sendin.

 

 

Kaydedebilirsin demişti ama yine aynı mantığa geliyordu.

 

 

Eymir:

 

İstediğim cevabı alamadım ama almış kadar oldum Alçin.

 

 

İsmimi de öğrenmişti ve resmen benimle dalga geçiyordu.

 

 

Dalga değil haklılığını gösteriyor. Bir de çocuğa dengesiz diyorsun.

 

 

Cevap vermeyeyim vermeyeyim diyorum ama yeter artık. Uzun süreden sonra ilk defa bir insanla iletişime geçiyorum farkındaysan bırakta dengesiz olayım.

 

 

Eymir:

 

 

Gelen resimle gözlerim büyülendi, çok net bir fotoğraftı. Gökyüzünün maviliği beni büyülüyordu, yemyeşil bir bahçenin içindeyi ama uçurumun kenarında duruyor gibiydi! Nefesimin kesildiğini hissettim. Gözlerimi attığı resimden alamazken bir yandan da ne kadar farklı yerlere ait olduğumuzu hissettim. Benim kuytum, köşem, tüm varlığım buradaki dört duvara aitti o ise ismini bile bilmediğim sokaklara.

 

 

Eymir:

 

Sen hiç evden çıkmaz mısın?

 

 

Bunu da mı arkadaşları söylemişti. Düşündüğüm gibi bir çete olmasalar bile çeteydiler işte. Cevap vermek için uzunca bir süre düşündüm. Çıkmadığımı ben de o da biliyordu, yalan söyleyemezdim.

 

 

Sen:

 

Sevmiyorum.

 

 

Eymir:

 

Neden?

 

 

Bir yanım konuşmak istiyor bir yanım aynı o resimi gördüğümde hisettiğim değişik duyguyu etrafa yayıyor, buraya ait olduğumu söylüyordu.

 

 

Sen:

 

Çok gürültülü, sıcak ve can sıkıcı. Bence bu nedenler yeterli...

 

 

Bir de nem var... Evden dışarı çıkmam için yağmur gerekliydi... Ayrıca bazen gerçekten çok sıcak oluyordu!

 

 

Eymir:

 

Kül kedisi gibisin. Dünya güzelidir ama o dünyaya hiç ayak basamaz. Dışarıyı görmek ister ama göremez. Saat 12 yi geçince de eski hâline geri döner. Tıpkı senin gibi.

 

 

Benimle ne benzerliği olduğunu ilk iki cümlesinden sonra anlamamıştım. Saat 12'de ne gibi bir eski halime dönüyor olabilirdim ki? Ben genele olarak eski halimdeydim!

 

 

Sen:

 

Ben bir benzerlik göremiyorum.

 

 

Tekrar okudum ama bağdaştıramadım, o ise yazıyor olarak görünüyordu.

 

 

Eymir:

 

Sende sadece yağmur yağınca dışarıya çıkıyorsun -gerçi şu an bu benim tahminim ama- sanki yağmurun dinmesiyle güzelliğinin en kötü hâlini yaşayacakmış gibi kaçıp gidiyorsun. Kendi kuytuna sığınıyorsun.

 

 

Gerçekleri duymak kalbime en güzel gülün dikenlerinin batması gibiydi. Acıtıyordu belki ama gül yine de güzeldi. Haklıydı bunları farketmesi ne kadar hoşuma gitse de başkasından duymak acı veriyordu. O an içimden çünkü tek bildiğim bu yazmak geçsede yazamadım. Hiçbir şey yazamadan ekrana bakakaldım.

 

 

Eymir:

 

Alçin şu an bir duvar ile konuşuyormuşum gibi hissediyorum. Duvar bana ben duvara bakıyorum. Ben konuşuyorum ama o duvar bana cevap vermiyor.

 

 

Sen:

 

Vermiyor değil, veremiyor.

 

 

Kelimelerle oynamak onları istediğin hâle getirebilmek çok güzeldi, tıpkı demiri eritip onu bir kaba koyarak şekil vermek gibi...

 

Bu satırları yazmak yüreğimi deli etse de, yazmayı başarabilmiştim.

 

 

Eymir:

 

Aslında verebileceğin, yazabileceğin o kadar kelime var ki çekiniyor, yaklaşmak istemiyorsun.

 

 

Eymir:

 

Çünkü korkuyorsun. İnsanların gelip parmaklıklarını teker teker kırmasını istiyorsun ama bir o kadar da çekiniyorsun. Çünkü o parmaklıklara alışmışsın sanki başka türlüsünü bilmiyormuşsun gibi.

 

 

Elindeki hançeri sürekli göğsüme saplayıp duruyordu. Gerçekten o bıçak göğsümde saplı dursa belki bu kadar acıtmazdı. Yüzümden tek bir mimik bile okunmazken içim sanki acıdan kıvranıyordu.

 

 

Eymir:

 

Ve bunları benden duymakta canını yakıyor belki. Bilmiyorum belki bunların hepsi benim uydurmam. Öylece gelip hayatına karışıyormuş da olabilirim. Ama gerçekten dediğim gibiyse seni kendi parmaklıklarından kurtarabilirim. Bunu bana söylemen gerek çünkü anlayamam...

 

 

Gözlerim Eymir'in her kelimesinde gidip geliyor. Ne yazacağımı bilemiyorum, zayıflıklarımı görmesi beni deli ediyor ama bir o kadar da onları görmesine seviniyorum. İki hissimin zıtlığı beni ergen birinin davranışlarına itse de umursamıyorum. En azında bu sefer umursamamayı seçeceğim.

 

 

Sen:

 

Bilmem...

 

 

Talay:

 

Bu parmaklıklarımı kırabilirsin demek mi

 

?

 

 

Kendi mimiklerime inanamıyorum, sırıtıyorum şu an. Ve eminim o da sırıtıyor.

 

 

Kaybettik kızı!

 

İçimdeki ses şu an moralimi hiç bozamazsın!

 

 

Sen:

 

Sen bilirsin demek.

 

 

Talay:

 

Asldmdmslld

 

 

Gerizekalı öyle okuma!

 

 

Hem iç sesime hem de kendi aramızdaki konuşmaya büyük bir kahkaha patlattım.

 

 

Konuyu değiştirmek için fransız balkonuma çıktım ve karşımdaki binanın o renkli taşlardan oluşan görüntüsünü çektim ve Eymir'e gönderdim. Hava kış aylarında olmamıza rağmen çok sıcaktı. Zaten belli belirsizdi, bir gün sıcak bir gün soğuk oluyordu. Havayı içime çektim. Güneşin ışıkları yüzüme vuruyor, kızıl saçlarımın daha da kırmızı bir renk almasını sağlıyordu. Gözlerimi kapatıp güneşin sıcaklığını gözbebeklerime kazıdım.

 

 

Eymir:

 

Seninle çok işimiz var kül kedisi!

 

 

İçimdeki başka bir ses bencede öyle diyordu. O kadar işimiz vardı ki sanki bir ömür boyu sürecek gibiydi.

 

 

Nikaha kadar galiba. Bak yine kendini kaptırıyorsun!

 

 

Yine o gereksiz ses konuşmaya başladı. Resmen benimle dalga geçiyordu, benden olan bir yanım kendime nasıl da muhalif olabiliyordu anlamıyordum! Bence Kader'i bir yerlere sürgün etmenin zamanı gelse de haklı olduğu bir yer vardı, kendimi kaptırmamam gerekiyordu. Ne ondan uzak durmam ne de tamamen kendimi ona bırakmam gerekiyordu.

 

Uzun süreden sonra benimde bir arkadaşım olmuştu. Gözlerimi kapatıp güneşi görmemeye ama bir o kadar görmeye devam ettim ve görünmeyen yıldızlara teşekkür ettim.

 

 

(İç sesi: Arkadaş değildir o, değildir! Hxmdnfksmsmdmdm)

 

 

 

 

 

Loading...
0%