Yeni Üyelik
6.
Bölüm

Gelişme 5

@1benzen

Yeni bölümle geldimm

 

İyi okumalar beybilerr

 

Oy vermeyi unutmayalımm.

 

 

YKY

 

5.Bölüm

 

Bulutların Dansı

 

 

Etrafınız duvarlarla çevrili, kapkaranlık bir yerdesiniz. Çıkmak istiyorsunuz ama çıkmıyorsunuz, çıkamıyorsunuz değil. Kapı beliriveriyor, adımlarınızı atmaktan korkuyorsunuz; camınızın önüde simsiyah bir perde var, perdenin arkasında gökyüzü ama siz o perdeyi açmayacak kadar berbat bir durumdasınız. Bir kurtarıcı bekliyorsunuz, gelsin biri sizi kurtarsın istiyorsunuz. Peki siz ne yapıyorsunuz? Koca bir hiç. Niye kendinizi bu odadan çıkartmıyorsunuz. Niye? Nedeni çok belli değil mi? Değişen dünya düzenine ayak uyduramıyorsunuz. Buna karşı yaptığınız tek işe yarar durumsa sadece bu cümleyi düşünmek. Unuttuğunuz bir şey daha var; adım atmadan hiçbir şeyi öğrenemezsiniz.

 

 

Sağ omuzumda kemanım, altımda gecenin bütün siyahını üzerine geçirmiş bir kot pantolon, üzerimde yünlü saks mavisi bir hırka. Ellerimi göğüsümde birleştirerek siyah montumun vücuduma iyice yapışmasını sağlıyorum. Havanın bir günü bir gününü tutmuyor. Sahilden şiddetli dalga sesleri geliyor, rüzgarın uğultusu ile birleşip bir ritim oluşturuyorlar. Parmaklarım soğuktan buz kesmek üzere ama umurumda değil, tek umurumda olan telefonumun içindeki kişi.

 

 

Eymir:

 

Merak ediyorum.

 

 

Neyi merak ediyorsun, söyle bizde bilelim. Resmen merak etmem için cümleleri taksit taksit yazıyor, daha doğrusu şu an yazmıyor, oturmuş benden bir cevap bekliyor. Eymir şu an benim ona 'Neyi?' diye yazmamı bekliyor.

 

 

Sen:

 

Hep böyle misin?

 

 

Onun silahıyla şimdi de ben onu vuruyorum. Nasıl bir duyguymuş görsün bakalım. Adımlarımı hızlandırdım, soğuk hızla tüm vücudumu ele geçirmeye devam etti. Alt komşumuzun dırdırından gına geldiği için keman kursunun olduğu yere gidiyorum. Resmen kendi kuytumda bile rahat yok!

 

 

Eymir:

 

Benim silahım ile beni mi vurmaya çalışıyorsun?

 

 

Aynen öyle Eymirciğim. Sanki karşımdaymış gibi telefona göz devirdim.

 

 

Sen:

 

Kişi kendinden bilir işi ^^

 

 

Kudur!

 

Amma kaba olmaya başladın!

 

 

Ne kadar içimdeki sese kızsamda haklıydı. Kudurabilirdi!

 

 

Eymir:

 

Hep böyle değilimdir. Karşımdaki insan tepki vermiyor ve bende yüzünü göremiyorum. En azından bir soru işareti falan atsan?

 

 

Yüzünü görmek istediğini söyledi.

 

 

O an yanımdan geçen adamla göz göze geldik. Büyük ihtimal içinden bana kızıyordur çünkü doğru düzgün önüme bile bakamıyorum.

 

 

Bak bu adamda bana baktı, kesin beni seviyor!

 

 

Madem tepki istiyor hodri meydan, onu mesaj yağmuruna boğmazsam bende Alçin değilim.

 

 

Sen:

 

Neyi merak ediyorsun?

 

 

Şu an yüzündeki o gülümsemesini tahmin edebiliyorum... İstediğini almış bir gülümsemeyle bana yazıyor olmalı!

 

 

Eymir:

 

Neler yaptığını?

 

 

Alçin bu çocuk sabır taşı, tersliyorsun yine de gitmiyor.

 

Çünkü gitme dedim.

 

Garip!

 

 

Kader yine yapacağını yapıyor, içime kurtçukları bırakıp kenara çekiliyor...

 

 

Sen:

 

Bildiğin kadarıyla evdeyim ve yine bildiğin kadarıyla keman çalıyorum ve yine bildiğin gibi odamdan dışarıya çıkmıyorum. Dışarıya çıktığımdaysa ya okula ya da keman kursuna gidiyorum. Ve bir de allahın cezası dersleri çalışmaya çalışıyorum.

 

 

Resmen hayatımı özetlemiştim. Hayatım bu kadardı, günün 24 saatine bir de uyumayı ekleyerek geçiriyordum.

 

 

Eymir:

 

Dışarıdan hiç lise öğrencisi gibi durmuyorsun.

 

 

Genelde büyük gösterdiğimi söylerler ama aklıma burada bambaşka bir şey takıldı. Eymir'in yaşını daha önce hiç sormamıştım. Lise öğrencisi gibi duruyordu ama yazdığına bakılırsa değilmiş.

 

 

Sen:

 

Sende tam bir lise öğrencisi gibi duruyorsun.

 

 

Eymir:

 

Anladığım kadarıyla yaşımı sordun Kül Kedisi. Yirmi iki yaşıma bir ay önce girdim.

 

 

Abi demen gerekiyor galiba. Arkadaş değilde.

 

 

Dört yaş var aramızda, resmen dört yaş! Niye benim gibi bir ergene yazdı anlayamıyorum. Aslında ergen demeyi de çok sevmiyorum, benim gibi bir asosyale desek daha uygun olurdu.

 

 

Eymir:

 

Alçin orada mısın?

 

 

Gözlerimi yoldan ekrana çevirdiğimde, iki dakika geçmiş olduğunu gördüm.

 

 

Sen:

 

Buradayım.

 

 

İçimdeki sesin dediği doğruydu abim olsa aynı yaşta olurlardı.

 

 

Abi deme lâzım olur.

 

Yine başladın klişe laflarına!

 

 

Eymir:

 

Sahilde misin?

 

 

Kaşlarımı ekrana doğru çattım, bunu ona söylememiştim. Ani bir refleks ile kafamı telefondan kaldırdım ve etrafa bakınmaya başladım, sahilde tek tük insan vardı. Acaba sahildeki insanların arasında arkadaşları mı vardı?

 

 

Sen:

 

Arkadaşlarının gözününde maşallahı varmış.

 

 

Etrafıma tekrardan bakındım ama bana bakan kimseyi göremedim. Sahilin karşısındaki yola geçip yokuşu çıkmaya başladım.

 

 

Eymir:

 

Bak bakalım oradalar mı?

 

 

Seni şakacı!

 

 

Sen:

 

Evet sahildeyim.

 

 

Düzlüğe ulaşmam ile sağıma döndüm, kaldırıma geçip telefona baktım. Ama hiçbir şey yazmamıştı.

 

 

Sen:

 

Peki sen neler yapıyorsun?

 

 

Eymir hakkında öğrendiklerimi düşündüm.

 

 

•Güzel ıslık çalıyor.

 

•22 yaşında.

 

• İtalya'da yaşıyor.

 

•Bir sürü arkadaşı var.

 

•Ve tam bir stalker.

 

 

Tamı tamına beş yarım yamalak madde çıktı karşıma. O benim hakkımda birçok şey bilirken benimkiler ne kadar da sınırlıydı.

 

 

Eymir:

 

Resim atölyem var.

 

 

O an şaşkınlıkla ekrana bakakladım, bir ressam mıydı? Yoluma bakmadan adımlarımı hızlandırdım ve devamını merakla bekliyordum.

 

 

yazıyor... yazıyor...

 

 

Gözlerim ekrandayken birden alnımı sert bir yere çarptım ne olduğunu anlayamadan telefon elimden kaydı. Son anda parmaklarımı telefona bastırarark yere düşmesini engellerken acı içinde inledim. O kadar sert çarpmıştım ki birkaç saniye kendimi toparlayamadım taa ki gelen o sese kadar.

 

 

"Alçin iyi misin?"

 

 

Heyecanla etrafıma bakındım ve sonra anladım ki ses telefonumdan geliyordu. Telefonu çevirdiğimde yanlışlıkla Eymir'i aradığımı gördüm.

 

 

"Alçin telefonundayım."

 

 

Sesi bir mermi kadar sert ve delici kadife gibi olsa da aynı zamanda içinde naifliği de gizliyordu. Islık çalarken ki sesinden yola çıkarak düşündüğüm ses tonu bu değildi. Hiçbir cümlesini bu sesiyle okumamıştım. Telefonu kulağıma götürdüğümde sadece, "İyiyim!" diyebildim ve galiba sesim titriyordu.

 

 

Endişelendiği çok belliydi.

 

 

"Emin misin, bir yerine bir şey olmadı değil mi?" diye sordu, sesi biraz olsun rahatlamıştı.

 

 

"Tek parça hâlinde ve iyiyim." diye geçiştirsem de alnım acıyordu. Derin bi nefes alıp verdi, nefes alışı telefondan net bir şekilde duyulmuştu. Ve arkadaşlar çocuğun nefes alış verişi bile etkileyiciydi.

 

 

Kızı yeniden kaybettik.

 

 

"Neler oldu orada?"

 

 

Acı içinde inlememi duymuştu, galiba sesim biraz fazla çıkmıştı... Hâlâ onun sesini duymamın verdiği etkideydim. Sesinin gerçekten değişik bir tonu vardı.

 

 

"Biri buraya direk koymuş ona çarptım!" dedim.

 

 

Evet, yıllardır burada olan direği biri getirmiş tam da ben çarpayım diye buraya koymuş.

 

 

"Biri oraya direk mi koymuş?" dediğinde sesi alaycı ve şaşkındı.

 

 

"Direğe bir baksana..." dediğinde kafam direğe kaydı.

 

 

"Sağlam mı?" o an öyle bir hayal kırıklığı yaşadım ki...

 

 

"Bende kafamı kaldırıp bakıyorum!" gözlerim resmen kısılmıştı, karşımda olsa yeşil gözlerimle onu öldürecekmişim gibi bakardım.

 

 

"Sen..." dedim tehditkar bir tavırla.

 

 

"Sen buraya gelirsin Eymir!"

 

 

Sanki bu işten büyük bir zevk alıyormuş gibi:"Getirsene!" dedi. Şuna bak bir de 22 yaşında olacak.

 

 

"Koca bebek!" sert bir şekilde çıkışıp telefonu yüzüne kapattım.

 

 

"Şimdi de kendi kendine geçersin dalganı!"

 

 

O kadar sinirlenmiştim ki ellerim titriyordu, alnımda bir şey var mı diye kameraya girdim sadece biraz kızarmıştı.

 

 

"Onu bir elime geçirirsem!" diye söylendim.

 

 

22 yaşındaki adama ne yapabilirsin? Yumruğunu onun güzel yüzüne çakar mısın?

 

İsterdim!

 

 

İçimden resmen bir canavar çıkmıştı. O sırada telofonuma mesaj yağmuruna tutulmaya başladı. İnterneti kapatıp telefonumu çantama attım.

 

 

Ona mesaj yazarken alnımı vurdum, özür dilemesi gereken yerde direğe bir şey mi oldu diye soruyor? Dağ ayısı! Sinirle kursun kapısın ittirdim ve içeriye geçtim. Sınıfa girdiğimde içerisi bomboştu. Beş tane sandalye, duvarlarda askılıklar, hoca için ayırılan bir masa, kocaman bir dolap, dolabın içinde beş keman ve beş arşe yer alıyordu. Odadaki tüm mobilya siyah ona karşın duvar bembeyazdı. Her zamanki oturduğum yere, en arka camın kenarındaki sandalyeye kemanımı bıraktım. Ayağa kalkarak askılığa yönelirken montumu çıkartıp astım. Sandalyeme geçip kemanımı sandalye ile birleşik masasına koydum. Sakince telefonumu elime aldım, gayet sakindim. WhatsApp uygulamasına girdim. En başta Eymir'in ismi vardı ve 8 mesaj yazıyordu.

 

 

Eymir:

 

Amacım dalga geçmek değildi.

 

Sadece seni rahatlatmak istemiştim.

 

Böyle bir durumda kalmak hiç aklımda yoktu.

 

Zaten ilk konuşmamızı da böyle hayal etmemiştim.

 

Yanlışlıkla beni aradın ve bu seni iyice gerdi, sadece o ortamı yumuşatmak istemiştim.

 

Özür dilerim!

 

Alçin çocuk gibi davranma gel şuraya.

 

Alçin özür dilerim, gerçekten. Alnın iyi mi?

 

 

Bence gayet pişman olmuş.

 

 

Kader'e hak verdim, yazdığı gibi o gerginliğimi ortadan kaldırmıştı yoksa ben sesine takılı kalıp dururdum.

 

 

Sen:

 

Biraz kızardı ama iyiyim.

 

 

Mesajım ile aktif oldu! Çevrimdışı yazısı çevrimiçine döndü.

 

 

yazıyor...

 

 

Eymir:

 

Özürümü kabul ettin mi?

 

 

Ekrana bakarak başımı salladım, kabul ettim dedim ama o göremedi. Galiba buna artık alışmam gerekiyordu. O beni göremezdi.

 

 

Sen:

 

Başımı salladım ve sen bunu göremedin, göremezsin. Galiba artık buna alışmam gerekiyor...

 

 

Başımı dışarıya çevirdim, bulutlara baktım. Ne kadar da hızlı ilerliyorlardı. Acaba bir insanı kalbimize almak da mı böyle bir şeydi? Rüzgar hızla bulutları ilerletip birleşmesini sağlayıp kara kara bulutlara tutunduruyordu ve bir süre sonra o bulutlardan yağmur damlaları yer yüzüne düşecekti. Önce kalp atışlarımız hızlanacak daha sonra bir sürü his belirip kalbimizde büyük bir his denizi oluşturacaktı. Kafamı telefona çevirdim.

 

 

Eymir:

 

Artık buna alışman gerektiğini yazdın. Sende istiyorsun...

 

 

Sende istiyorsun yazısıyla kalbim sanki hiç hızla çarpmazmış gibi hızını daha da arttırdı. Ben neyi istiyor olabilirdim ki? Bak yine yapıyor, beni merakta bırakıyor ve diyor ki bana "neyi?" yaz. İstediğini yapacağım sevinebilir...

 

 

Sen:

 

Neyi?

 

 

Ekranda pis pis sırıtıyor olmalı. Birden aklım o güne gitti. İlk ıslık çaldığında ona dönüp gülüşünü gördüğüm an. Tıpkı öyle gülüyor olmalıydı. Yaptığı şeyden memnun ve keyif alan bir ifade...

 

 

Eymir:

 

Bana yazmak için can atmayı :')

 

 

Vücudumda bir ürperti hissettim ve ekranın karşısında donup kaldım. Onun deyimi ile ekrana bön bön bakıyorum. Gerçekten yirmi iki yaşında olamaz, ya büyük bir yalancı ya da koca bir bebek. Titreyen ellerimle aklımdan geçen atarlı cümleleri yazmaya başladım sonra onların hepsini teker teker sildim. Sakin ol, güzel bir şeyler buluruz! Ellerim tekrardan ekrana dokundu.

 

 

Sen:

 

Can benim değil mi? Canım ne isterse onu yaparım ;)

 

 

 

 

 

Loading...
0%