Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Gelişme 6

@1benzen

Selam beybilerrr, yeni bir bölümle karşınızdayım! Umarım seversiniz, oy vermeyi unutmayalım.

 

 

YKY

 

6.Bölüm

 

Zıtlık Gezegenleri

 

 

Evrende bir polen tanesi gibiyiz. Bizim gibi bir sürü polen var, binlerce... Hepsi farklı çiçeklerden, farklı ağaçlardan yayılıyor. Hepimiz gibi...

 

 

Eve varınca tamamen bitik bir hâldeydim. Havanın soğukluğu tüm bedenimi ele geçirmişti, bir de alnım vardı, hafif şişmiş gibi duruyordu. Elimi dokunmaktan korkar gibi alnıma götürüp hafif baskılamalarla dokundum. Dokununca ağrımıyordu ama bastırınca vücuduma morarma acısı yayılıyordu.

 

 

Eymir son mesajıma görüldü atıp hiçbir şey yazmamıştı.

 

 

Kalpten götürmüş olabilir misin çocuğu?

 

Onun kalbi kim bilir kaç güzel söze dayanmıştı, geç bunları.

 

 

İçimdeki, Kader'den başka bir ses her seferinde onun bana mesaj yolladığını söyledi, kim bilir belki de artık benim onu şakaya alma vaktim gelmişti? Telefonu masamdan alıp yatağıma geri dönerken WhatsApp sayfasına girip Eymir'in üzerine tıkladım.

 

 

Sen:

 

Resim atölyem var demiştin?

 

 

Durup durup turnayı gözünden vurmak bu olsa gerek!

 

Anlamadım.

 

Hem zengin hem yakışıklı hem de sanatsever diyorum.

 

 

Telefonun elimin altında titremesi ile gözlerimi tavandan telefonuma çektim.

 

 

Eymir:

 

Hıhı; haftanın dört günü iki grubum var, birlikte farklı farklı tasarım çalışmaları deniyoruz. Bazen sergilerimiz oluyor, onlarla uğraşıyoruz.

 

 

Kendine ressam demeye yeltenmiyor bile. Ne kadar kendini beğenmiş, egoist gibi görünse de bu kelime bana ne kadar naif bir insan olduğunu söylüyordu.

 

 

Eymir:

 

Peki sen? Keman çaldığını biliyorum, namının Kızıldız olduğunu da biliyorum?

 

 

Cümleyi nereye bağlayacağını şaşırmıştı, bana bunun nasıl olduğunu bildiği sorularla soruyordu. Belki de yazarken cümlelerinin sonunun nereye vardığını düşünüp toparlayamıyordu.

 

 

Sen:

 

Kızıldız nâmım birkaç yarışmada birinciliklerim ve bazılarından da ikinciliklerimin olmasından kaynaklı.

 

 

Yani büyütülecek bir şey değildi. Çokta abartılacak birincilikler değildi. Zaten yaşadığımız ülkede bir sanatçı olmanın çokta tanınır bir yanı yoktu.

 

 

Sen:

 

Eskiden sınıf öğretmenimiz takmıştı. Hep kızıl bir yıldız gibisin derdi.

 

 

Birkaç saniye boyunca geçmişi yokladım, aklımda hep kemanımla olan anılarım vardı. Resmen kendimi göstermemeye çalışarak ortaokulu şimdi de liseyi bitiriyordum. Aslında görünmediğimi sandığımda bile tüm gözler kemanımdaydı.

 

 

Eymir:

 

Kızıldız bir gezegenin adı biliyor musun?

 

 

Kaşlarımı çattım, gerçekten bir gezegenin ismi miydi? Telefonu tam alta alıp internete girecekken bir mesaj daha geldi.

 

 

Eymir:

 

İnternete bakmaya gitme :) Mars'a Kızıldız deniyor.

 

 

Yüzümde küçük bir tebessüm oluştu. Koskocam bir gezegenin ismi bana aitti, benim lakabımdı.

 

 

Sen:

 

Bunu nereden biliyorsun?

 

 

Resimden kafasını astronomiye falan mı çarpmıştı?!

 

 

Onu bilmem ama sen koca bir direğe çarptın.

 

Sanki bilerek çarptım!

 

 

Eymir:

 

Benim de göbek adım bir gezegene ait, oradan biliyorum.

 

 

Göz bebeklerimin büyüdüğünü hissediyordum. İkimiz de birer gezegeni temsil ediyorduk. Koskocaman iki gezegen bizdik.

 

 

Yok canım, aslında dünyada sizsiniz Alçin!

 

Ne zaman susarsın acaba?

 

 

Alçin:

 

Göbek adın mı var?

 

 

Altınada şaşıran bebek emojisi yolladım. İkimizim isim uyumundan daha çok buna takılmam gerekiyordu.

 

 

Eymir:

 

Göbek ismim Erdenay, koskoca bir Merkür gezegenini temsil ediyor.

 

 

Erdenay ve Kızıldız, Merkür ve Mars... O an içimi gıdıklayan bir merak hissi belirdi. Ne kadar çok şey biliyorsa bilmek istiyordum, başka neler yapıyor bilmek istiyordum... Merakımın kaynağına inmeyi ise hiç istemiyordum.

 

 

Sen:

 

İki gezegen bize ait gibi, ne kadar değişik.

 

 

Merkür bana kalırsa ikizler burcu gibi, sabahları en sıcak gezegen olma eğilimindeyken akşamları ki bu da güneşten uzaklaşırken oluyor çok soğuk, Mars ise yaşanabilecek sıcaklığı olan bir gezegen. Erdenay ve Kızıldız olarak birbirimizin tam zıddıyız. Ben dengeliyim o ise dengesiz...

 

 

İsimlerinizi karıştırmışlar...

 

 

Eymir:

 

Onlar da bizim gibi birbirlerine uzaklar.

 

 

Evet en az bizim kadar uzaklar ama birbirlerinin göre birer yıldızlar...

 

 

Sen:

 

Belki bir gün kavuşurlar...

 

 

Belki bir gün bizde karşı karşıya geliriz, belki bir gün bizde birbirimizin gözlerine bakarız ve bir gün bizde kendi şarkımızı mırıldanırız... Ya da bu kadar uzaklıkta, birbirlerimizin hayatından geçen iki yabancı olarak kalırız...

 

 

Eymir:

 

Onları bilmem ama senin karşına dikileceğim günü iple çekiyorum

 

Ve evet doğru duydun, o gün tam da benim karşımda duracaksın, yarım kalan bir işimiz var ;)

 

 

İlk cümlesi dudaklarımın arşa çıkmasını sağlarken son cümlesi kaşlarımın mesafesini azalttı. Ne gibi bir işimiz olabilir ki?

 

 

Siz sormadan ben söyleyeyim "ne? neyi?" kelimelerini artık yadırgamadan yazacağım. Çünkü Eymir gezegeni gibi dengesizdi ve vermesi gereken cevapların sorusunu sorduruyor.

 

 

Sen:

 

Ne gibi?

 

 

Yine aynı gülümseyen kare... Başımı iki yana salladım. Aklımdan çıkması gerekiyordu.

 

 

Eymir:

 

Onu da artık sen tamamla ^^

 

 

Başımdan aşağıya sanki kaynar sular boşalmıştı, vücudum aniden terlemeye başlamıştı. Kalbim ise bir kuşun kalbi gibi çırpınıyordu. Bu çocuk hem kalbime hem de bünyeme zararlıydı...

 

 

Sen:

 

Ağğğhh, beni sinir ettiğini söylemiş miydim?

 

Hem sorunu zorla sordur hem de cevap verme!

 

Gerçekten dengesiz herifin tekisin!

 

 

Eymir:

 

Herif?

 

Ben?

 

Yok canım bunların hepsi senin latifelerin!

 

 

Bu çocuğun İtalya'da yaşadığına emin miydik? Latife kelimesini de biliyordu.

 

 

Eymir:

 

Hem kül kedisi sinirinin bozulduğunu hiç zannetmiyorum

 

Daha çok sırıtıyor olmalısın :'l

 

Hatta arttırıyorum, domatese benziyorsundur :')

 

 

Daha çok sinir Eymir, sinir!

 

 

Sen:

 

Sensin domates!

 

Koca bebek, git başkasıyla eğlen!

 

Eğlence süren bitti!

 

Hadi başka kapıya!

 

 

Sinirle telefonu kapattığımda aynayla karşı karşıya geldim ve bu bir şaka olmalıydı, suratım kıpkırmızı kesilmişti! Kahretmesin ya. Hızlıca, koşar gibi banyoya gidip elimi yüzümü yıkayıp mutfağa gittim. İki bardak su içerek kendime gelmeye çalıştım.

 

Domatese benziyorsundur! Sensin domates ya, domates ne demek. İnsan başka bir kelimeyi kullanır. Mutfakta iki bardak suyla sakinleşmeye çalıştığımda annem içeriye girdi.

 

 

"Kızım ne yapıyorsun sen burda?"

 

 

Gayet olağan bir şeymiş gibi, "Su içiyorum!" dedim.

 

 

"Akşam yemeğe istediğin bir şey var mı?"

 

 

Başımı iki yana salladığımda unutmaya çalıştığım kelimeler annemin kurduğu cümleyle tekrardan karşıma çıktı.

 

 

"Domates çorbası yapacağım...."

 

 

Devamını dimleyemedim bile, ne domatesmiş arkadaş! Annem sözünü bitirdiğinde sakinleşmeye çalışarak odama gittiğimde telefonumu almak ya da almamak üzerine gidip geliyordum. Ben bu çocukla ne yapacaktım! Telefona yöneldiğimde vazgeçtim, benimle bu kadar rahat konuşamamalıydı! Kimdi ki o, üç günlük Eymir!

 

 

Aynen Alçin aynen, üç günlük Eymir'i aylardır bekliyorsun.

 

Sanane?

 

 

Merakla telefonumu elime aldığımda acaleyle açtım, her an vazgeçebilirdim. Eymir'den bir mesaj daha gelmişti.

 

 

Eymir:

 

Belki senden başka kapı istemiyorumdur kül kedisi, sonucunda bu canda benim!

 

 

Şu an ona sinir olmam gerekirken kalbim deli gibi çarpıyordu! Eymir bana neler yapıyordu? Onu sevmemek imkansız gibiydi...

 

 

 

 

 

Loading...
0%