Yeni Üyelik
8.
Bölüm

Gelişme 7

@1benzen

Selam canım insanlar;

 

Bu şarkı bana umutsuzluktaki umudu hatırlıyor! Tıpkı Alçin'in yalnızlığını aydınlatan Eymir gibi...

 

 

İyi okumalar

 

Oy vermeyi unutmayın...

 

 

YKY

 

7.Bölüm

 

Nisan'daki Yalanım

 

 

 

 

2 hafta, o günden itibaren tamı tamına iki hafta geçmişti. Küçük kelimelerle yazılmış olan o beş madde artık sayamayacağım kadar çok olan maddelere evrilmişti. Hangi rengi sevdiğini, hangi şehirde yaşamak istediğini, en sevdiği yemeği, en sevdiği sayıyı ve daha nicelerini öğrenmiştim. Aklım onun hakkında olan her bir ifadeyi bir sünger gibi tutuyordu. Tek bir kelime Eymir, aklıma bir göl gelmiyor artık. Bir ülke geliyor, bir gezegen koskocaman bir dünya geliyor ve onlaraca kelime... O günden bugüne sayısız mesaj hiç sesli olmayan konuşmalar, görüntülü olmayan konuşmaların içinde bulunduk... Zaten bunlara ihtiyaçta duymamıştık... Birbirimizle konuşuyorduk ve bu bize yetiyordu...

 

 

Mutfakta kendime yeşil çay arıyorum, biraz dinginleşmem gerek, biraz rahatlamam gerek... Neden mi?

 

 

Bana dedi ki, iki saat sonra hazır ol seni kendi evime getireceğim. Amacı ne hiç bilmiyorum, ne yapmaya çalışıyor, ne yapıyor bilmiyorum. Sadece biraz rahatlamam gerek, biraz.

 

 

Sıcak suyumu çaydanlıktan alıp yeşil kupama boşaltım. Aslında kupa çayın markasına aitti. Poşet çayımı alıp bardağın içine koydum. Yavaş yavaş arkamı dönerken anneme rastladım. Daha doğrusu o uzun zamandır burada duruyor gibiydi.

 

 

"Alçin sende bir haller var fark ettin mi?"

 

 

Annem bir anda bu kadar çok sosyalleşmeme anlam veremiyordu. Eymir sayesinde dışarı çıkıyordum, bir şekilde beni dışarı çıkartmayı başarıyordu. Hem de İtalya'dan. İnsanlar benim alt, üst veya karşı komşum olup anlamazken o beni İtalya'dan anlıyordu. Çayımdan bir yudum aldığımda sıcaklığı dilimi yaktı. Buharı yüzüme çarparken, "Yoo..." deyiverdim.

 

Elleri havaya kalkıp kalkıp indi.

 

 

"Sanki biraz insancıllaştın, aramıza karışmaya başladın."

 

 

Annem bana resmen mağra kadını demişti, mağra kadını... Ağız bükerek, "Öyle mi oldu, hiç farkında değilim." dedim.

 

 

Anne beni bir sal!

 

Evet bekletmemem gereken bir dost var!

 

Garibim hâlâ dost diye yutturuyor kendini...

 

 

Alt dudağın ısırarak gülümsedi.

 

 

"Neyse ben seni tutmayayım, mesajlaşman gereken insanlar vardır."

 

 

Öyle bir ima vardı ki kelimelerinde, ne yani arkadaşım olamaz mıydı?

 

 

Arkadaş deme lazım olur?

 

Napıyorsun ya sen benim arkadaşıma falan mı yürüyorsun?

 

 

Annem arkasını dönüp çıktığında bende çıkıp odama geçtim. Bilgisayarımı hazırlamamı söyledi ve bir uygulama adı neydi? Zoo muydu?

 

 

Zoom, zoom

 

Hah işte o!

 

 

O uygulamayı yüklememi söyledi. Görüntülü konuşmayacağımı üzerine basa basa söyledim, o ise zaten amacının o olmadığını söyledi. Çayımı yatağımın yanındaki komodine bırakıp masamdaki bilgisayara gittim. Uygulama inmişti. Biraz araştırma yaptım, görüntü açma, ses açma, emoji gönderme gibi fonksiyonları varmış. Bilgisayarımı alıp yatağıma geçtim ve bilgisayardan WhatsApp uygulamasını açtım.

 

 

Eymir:(21:48)

 

Alçin on dakikaya geldin geldin yoksa stalkerlarımı evine yollarım.

 

 

Eymir:(21.49)

 

Bu kesinlikle bir tehdit değil, yanlış anlama.

 

 

Eymir:(21.55)

 

Arkadaşlarımı arıyorum.

 

 

Bu çocuk sensiz yapamıyor galiba...

 

Galiba...

 

 

Sen:(21.59)

 

Keşke tehdit etmeyi de başarabilsen... Açtım uygulamayı link atmanı bekliyorum...

 

 

Sen:(21.59)

 

Hâlâ bekliyorum.

 

 

Daha 15 saniye oldu.

 

Ne o sayıyor musun?

 

 

İçimden bir ses ,kader değil zaten o genelde mantıklı şeyler söyelemez, film izleyeceğimizi söylüyor. Bunu o uygulamaya girmeden de yapabilirdik...

 

 

Eymir:(22.00)

 

İd:987977****

 

Şifre:kızıldız

 

 

Kendi şifresine benim lakabımı mı vermişti? Ağzım açık bir şekilde bakakaldım.

 

 

Bu çocuk nasıl kalp fethedileceğini biliyor.

 

Hem de en alasından.

 

 

Eymir:(22.04)

 

Kızım neredesin?

 

 

Dört dakikadır şifreye bakıyor sırıtıyordum. Tam dört dakikadır.

 

 

Sen:

 

Şifrene benim lakabımı mı verdin?

 

 

yazıyor...yazıyor...yazıyor...

 

 

Eymir:

 

Ne münasebet, evrendeki tek Kızıldız sen değilsin!

 

 

Gülümsemem daha da büyüdü, onun için tek kızıldız bendim! Bunu ikimizde çok iyi biliyorduk!

 

 

Eymir:

 

Şimdi sen kendine sanıp sırıtıyorsundur da :')

 

 

İşte tam da bu laftan sonra gülüşüm soldu! Uyuz herif! Gıcık oluyorum sana, anlıyor musun gıcık? Girmeyeceğim, tek başına ne halt yiyorsan ye! WhatsApp uygulamasını kapatıp bilgisayarı uyku moduna aldım. Sürünsün biraz, uyuz.

 

 

Arkadaşsınız ya ne bu tripler?

 

Arkadaş olduğumuz için.

 

 

Yatağımdan kalkıp çayımdan bir yudum aldım. Masada duran telefonumu da sessize aldım. Masamın sandalyesine geçtim, bir şeyler yazmaya, odaklanmaya, çizmeye çalıştım ama o hödük yüzünden hiçbir şey yapamıyorum. Yarım saattir onun yüzünden saçma sapan çöp adamlar çiziyorum, biri kıvırcık diğer diken saçlı, öbürünün eteği var hatta birine köprücük kemiği bile çizdim. Aklıma gelmişken birine bıyık çizeceğim. Küçük kafada gözler bile yokken kocaman siyah bir bıyık olacaktı. Kıvrımları çizerken camıma sertçe bir şey çarptı. Kuş falan cama çarpmış olabilir miydi? Annemleri mi çağırsaydım? Hafifçe perdeyi kaldırıp bakabilirdim. Ayağa kalkıp yere çömeldim ve perdenin kenarını açıp fransız balkonuma baktım. Kocaman bir şeye galiba taşa, acaba nasıl camımı kırmamış, sarılmış beyaz bir kağıt görünüyor. Düşündüğüm şey olamaz değil mi?

 

 

Bence direkt o.

 

 

Eymir camıma taş attırmış olamazdı değil mi?

 

 

Eli kolu baya geniş...

 

Belki de bir sapıktı?

 

Tüm sapıklarda seni buluyor nasıl oluyorsa?

 

Sus be!

 

 

Yavaşça elimi yukarıya kaldırıp camı açtım ve sürünerek kağıdın yanına yaklaştım. Kağıdı elime aldığımda hızlıca içeriye kaçtım. Hayır, içindeki taş değildi. Küçük ama bir o kadarda dolgun bir topa sarmışlardı. Kapıyı kapatıp kağıdı açtım.

 

 

Tamam, doğruyu söylüyorum. Senin ismini verdim çünkü aklıma bir şey gelmedi bende senin lakabını vereyim dedim. Birazda sırıtmanı da istemiş olabilirim :)

 

~Eymir

 

 

Not: Eğer gelmezseniz ikinci bir topu da annenlerin odasına atmayı planlıyoruz...

 

 

İç sesim kahkahalar atıyordu ve galiba bende. Bu çocuk tehdit etmeyi de beceremiyordu. Yatağımın kenarına oturup mesajlaşma yerine girdim. Gönderilmiş 45 tane mesaj vardı ama sadece son birkaç mesajına baktım.

 

 

Eymir:

 

Bunu sen istedin. Evine geliyorlar...

 

 

Eymir:

 

Alçin evinin önündeler, birazdan camına top atacaklar...

 

 

Eymir:

 

Alçin atıyorlar.

 

 

Eymir:

 

Benden günah gitti.

 

 

Eymir:

 

Seni bekliyorum...

 

 

Bilgisayarımın kapağını kaldırmam ile birden açıldı. İd adresini ve şifresini girdim ve bir anda kamera yüzüme açıldı ve arkadan gülme sesi geldi. Elimle hızlıca kamerayı kapatarak:"Ya Eymir gülme!" dedim. Bunları söylerken ben bile gülüyordum. Kalbim o kadar hızlı çarpıyordu ki, dalgaların kıyıya vurması gibiydi, kalbimin atışları resmen kalbimi okşuyordu.

 

 

"Alçin çok güzelsin!"

 

 

Gülüşlerinin arasında bu kelimeleri söylemişti.

 

 

"Bana mı yürüyorsun?" dedim şaka ile karışık ve amacım gerçekten şakaydı. Kameramı kapatıp geriye yaslandım ve elimi kameradan çektim.

 

 

"Güzel seçenekmiş. Belki denerim."

 

 

Kahkahaları giderek artıyordu, Allah'tan kulağımda kulaklığım vardı da kimse bizi duymuyordu.

 

 

"Top atmak kimin fikriydi?"

 

 

Yüzünü birkaç saniye dahi olsa görmek istiyordum keşke yanlışlıkla kamerasını açsaydı, sadece birkaç saniye...

 

 

Demek ki yetmiyormuş kızıldız?

 

Ne?

 

Sadece yazışmak...

 

 

"Bizimkiler taş atmak istediler, top atmalarını söyledim."

 

 

Aklımdaki silinmiş yüzünün tekrardan canlanmasını istiyordum.

 

 

"Hazır mısın?"

 

 

Ve şimdi beni kendi evine getirecekti, ne yapacaktı bilmiyordum ama yan yanaymışız gibi hissetirecekti sanki.

 

 

"Galiba." dedim. Ne çıkacağını merak ediyordum, acaba ne planlamıştı?

 

 

Ekrandaki yeşil karenin içindeki beyaz E harfi yerini bir internet sayfasına bıraktı.

 

 

"Ne yapacağız?" diye sordum.

 

 

"Anime izleyeceğiz."

 

 

Anime mi? Kahkaha attım, millet arkadaşıyla sinemaya gider bizse birlikte anime izliyorduk.

 

 

Arkadaş değildir o!?

 

 

"Sen animeyi küçümsedin sanki?" diye sordu, alaycıydı.

 

 

"Yani..." dedim açıktım.

 

 

"Bu sözlerinizi size yutturacağım Kızıldız!"

 

 

İddialıydı ama ben değildim.

 

 

"Ne izliyoruz peki?"

 

 

"Nisandaki yalanım."

 

 

"Başlat o zaman. Ses açık mı kalacak?"

 

 

"Evet, birlikte izleyeceğiz. Bir nevi seni evime getirmiş olacağım..."

 

 

Kıkırdadım, başka da cevap vermedim.

 

 

"Başlıyoruz küçük hanım."

 

 

Müzikle alakalı bir animeydi. Kız benim gibi kemanist, oğlan ise bir piyanistti. Ama oğlan tramvaları yüzünden piyanoyu çalamıyordu. Komik kısımlarına birlikte gülüp isyan edilecek kısımlara birlikte isyan ediyorduk. İkimiz de aynı anda aynı duyguları hissedip oluşturdukları müziğe mest oluyorduk. Bir yandan animeye odaklanırken bir yandan da Eymir'in gülüşünü, sesinin tonunu aklıma kazımaya çalışıyordum.

 

 

İnsan arkadaşının sesini aklına kazımaz...

 

Yapma ama!

 

 

"Efendim?" diye sordu Eymir. Bense şoklardaydım, sesli bir şekilde mi söylemiştim?

 

 

"Alçin?"

 

 

"Şeye..."

 

 

"Neye..."

 

 

"İnternet gitti de bir an."

 

 

Senin yüzünden düştüğüm duruma bak!

 

Bu suçta mı benim? Peh!

 

Bana pehleme!

 

 

Tam üç saatte 12 bölüm izleyince saat 00.30'a gelmişti. Ben genel olarak 01.00-02.00 arası uyurdum ama Eymir esnemeye başlamıştı bile. Eli bir bölüme daha giderken:

 

 

"Dayanabilecek misin?" diye sordum.

 

 

"Merkür Bey her şeye dayanır canım!"

 

 

Canım?

 

 

"Canın?"

 

 

Ahh kapa çeneni, ne dedim senin yüzünden!

 

 

Uykulu sesiyle, "Yani canın, senin canın! Ne diyorum ben ya?"diyerek büyük bir kahkaha patlattı. Kahkaha sesini saatlerce dinleyebilirdim. Eymir'in sesi en derinden ama bir o kadar da eğlenceli bir melodi gibiydi. İçimdeki his onun kahkahasının melodisini çıkarmamı söylüyordu.

 

 

"Bence seni uyutmalıyız!"

 

 

Bebek gibi... Garip...

 

 

"Eymir"

 

 

"Alçin!"

 

 

İkimizde iç geçirerek öylece susakaldık, bir sessizlik bile bu kadar güzel olabilir miydi? Uykusuz kalmak bu kadar güzel olabilir miydi? Arkadaşlar bir tavan, bir bilgisayar ekranı bu kadar güzel olabilir miydi?

 

 

"Yanlışlıkla kamerayı açabilme şansın var mı?"

 

 

O an sanki zaman durdu. Eymir bulunduğumuz zamanı durdurdu. Bu soğukta vücudum alev almıştı. Sanki hastayken vücudum yanıyor gibiydi ama hasta değildim.

 

 

Aslında bu da bir hastalık, hem de hiç çaresi yok...

 

 

Ne demeliydim? Acaba şu an yüzüm nasıl duruyordu? Güzel miydim? Belki de elimi yüzümü yıkamam gerekiyordu! Hem uykuluydum da yüzüm şam şenpazesine benziyor olabilirdi. Ahh ne diyecektim ben? Hayır desem kırılır mıydı? Hayır da diyemem ki bende onun yüzünü görmek istiyordum, hem de deli gibi. Yüzü gülünce nasıl bir şekil alıyordu acaba? O an düşüncelerimi susturarak cevap verdim.

 

 

"Önce sen açarsan neden olmasın?"

 

 

Gülüş sesleri tekrardan duyulmaya başladı.

 

 

"Birlikte açalım."

 

 

Gülümsedim birlikte mi açacaktık? Dudağımı ısırdım. Açmalı mıydım? Zaten gerçekte de birbirimizi görmüştük, açmamam için hiçbir sebep yoktu...

 

 

"O zaman üç deyince açalım."

 

 

"Bir"

 

 

Elimi görüntü kısmına ilerlettim.

 

 

"İki"

 

 

Ve...

 

 

"Üç"

 

 

 

 

 

Loading...
0%