Yeni Üyelik
9.
Bölüm

Gelişme 8

@1benzen

Evettt, uzun zaman sonra karşınızdayım.

 

 

Buraya satır yazmak çok güzel, bir ben olsamda...

 

 

Neyse 3.sınıfa geçmiş bulunmaktayım. Bunu da buradan duyurayım.

 

 

Eymir ve Alçin'i özlemişim bu sefer hikayelerini tamamlayacağız!

 

 

Hazır mısınız?

 

 

 

 

 

 

 

YKY

 

 

8.BÖLÜM

 

 

Başlasın Hikayemiz

 

 

 

 

 

Havaya kalkan parmaklarımın yere inmesiyle aynı anda erkanlarımız açıldı. O an etrafa sanki büyülü tozlar yayıldı ve ben ona bakakaldım. Büyülendim. Silinmiş yüz hatları şimdi tekrardan yerine oturdu. Gözlerinin hâlâ seçemediğim kahvesi, gece siyahı saçı, hafiften yeni çıkmaya başlamış sakalı... O kirli sakalın yüzüyle olan uyumu... Teni bembeyaz görüntüsü ay ve gece gibi. Ufuk Beydemir o şarkıyı Eymir'e yazmış olabilir miydi?

 

 

 

 

 

Üzerinde saçları kadar siyah bir sweatshirt vardı. Gözleriyle buluşunca gözlerim o da benim yaptığım gibi ekranı süzüyordu. Tabiri caiz ise ikimizde dut yemiş bülbüle dönmüştük.

 

 

 

 

 

Birinizin gül olması lazım...

 

 

 

 

 

"Gözlerin gerçekten de renkliymiş" dedi.

 

 

"Saçların da kızıl..."

 

 

 

 

 

Eymir Bey iptal, Eymir Beyi kaybettik...

 

 

 

 

 

Kızardığımı hissediyordum, vücudum öyle bir közde kavruluyordu ki... Neydi bu? Nasıl bir şeydi?

 

 

 

 

 

Al, çin, gülümsüyorsun!

 

 

Ne! 

 

 

 

 

 

Alt ve üst dudağımı birbirine bastırarak gülümsememi engellemeye çalıştım ama nafileydi. Eymir o kadar etkileyiciydi ki büyülenmemek elde değildi.

 

 

 

 

 

"Alçin sen gerçekten çok güzelsin."

 

 

 

 

 

İşte bu sözcüğüyle gülümsemem durdu, ben durakaldım, zaman durakaldı. Her şey birkaç dakikalığına dondu, müzik bile... Kendimi ondan alamıyordum, Eymir beni hangi manyetizma ile kendine çekiyor anlayamıyordum.

 

 

Çok güzelsin, çok güzelsin... Kulaklarımda sürekli bu kelimeler uğulduyordu... Gözlerimi ondan alamıyordum, her bir noktasını aklıma kazımak istiyordum. Alnına düşen her bir saç telini zihnime kazımak istiyorum, ben onunla alakalı hiçbir şeyi unutmak istemiyorum... Garip diye tanımlardım içimdeki hisleri, bir dünya ekilmiş içime ben haberdar olmadan ve şu an o dünya tüm isteğiyle Eymir'e koşuyor. Bir şelalenin altında kalmak gibi, onu görmek ne kadar tarif edilesi olsada asla anlatılamaz gibi... Büyüleyici, kaçınılamaz bir trafik kazası gibi.... Aniden...

 

 

Kendine gelmelisin Alçin!

 

 

Gelde sen gel kendine!

 

 

 

 

 

Sakin ol Alçin, sakin, sakin! Sonunda sessizliği bölerek, "Eymir..." diye mırıldandım. Ne desem bilemiyordum, bazen insanın dili mühürlenir konuşacak kelime bulamaz ya işte şu an o haldeyim. Konuşmak istiyorum, bende ona iltifat etmek istiyorum ama dudaklarımdan bir kelime çıkmıyor.

 

 

 

 

 

"Efendim?"

 

 

 

 

 

"Bu çok garip!"

 

 

 

 

 

Durmadan gülümsemek istiyorsun, en garibi de bu! Bir insan bir insanı gördü diye gülümsemek, zıplamak ister mi? Ben şu an tam da bunları istiyorum. Ben sokağa çıkıp deli gibi içimdeki müzikle dans etmek istiyorum...

 

 

 

 

 

"Keşke şu an seni buraya çekmenin bir yolu olsa!"

 

 

 

 

 

Eymir kahkahaları büyürken, "Odana mı?" diye sordu.

 

 

 

 

 

Aptal Alçin!

 

 

 

 

 

Başımı gülümseyerek iki yana salladım.

 

 

 

 

 

"Yanıma!"

 

 

 

 

 

Yanında odan Lavin!

 

 

Her yan oda değildir Kader! Bazen insanın insanı gökyüzüne de çekesi gelir, yeryüzüne de! Ne türlü çekeceği ise kalbine bağlıdır...

 

 

 

 

 

"Deneyelim mi?"

 

 

 

 

 

İşte benimde kahkaha atmama sebep olan kelime buydu! Ve hiçbir zaman denemekten zarar geldiği görmedim...

 

 

 

 

 

"Hımmm, elinden mi çeksem kafandan mı?"

 

 

 

 

 

"Daha önce hiç elimi bu kadar istekle tutmak isteyen olmamıştı!"

 

 

 

 

 

Munzur...

 

 

Ona öyle bir alttan alttan baktım ki, her an mızıkçılık yapıp ekranı kapatabilecek gibi ama bilmeliydi ben ekranı falan kapatamazdım... Zaten karşınızda o varsa sizde kapatamazdınız!

 

 

 

 

 

"Tamam, tamam! Al bakalım elim senin."

 

 

 

 

 

Elini uzattığında bende elimi uzattım, ekrana çarptım. Hayatın bir kez daha gerçekliğiyle yüzleştim. Eymir hayatın gerçekliğini yendi.

 

 

 

 

 

"Ahh, çok sıkı tuttun!"

 

 

 

 

 

Kahkahalarımı bastıramıyordum.

 

 

 

 

 

"Hazır mısın yolculuğa, çekiyorum?"

 

 

 

 

 

"Çek!"

 

 

 

 

 

Var olan gücümle bir ip çeker misali onu çektim. Gelmedi, gelmedikçe kahkahalarımız arttı. Sanki o bilgisayar ekranından bir tek kolu geçiyordu, o da hayaliydi... En sonunda ikimiz de pes ederek bıraktık. Geriye doğru yaslandığımızda gözlerimiz birbirinden ayrılmıyordu.

 

 

 

 

 

"Kafanı yorma Kızıldız, en sonunda çıkacağımız yolculuğun sonu yine birbirimiz olacağız."

 

 

 

 

 

Kızıldız... Ah Eymir, sözcüklerinle zihnimi etkilemeyi ne zaman bırakırsın! Ben şu zamana kadar kalbiyle düşünen bir insan değildim, hâlâ da düşünemiyorum ama sen benim aklımla oynadın, kalbimden önce aklım sana büyülendi. Bir insanın bunları yapması için büyücü olması gerekir. Aklımın almadığı anda bile en çok aklımın aldığı kişiydi.

 

 

 

 

 

"Bilmem, belki de öyledir."

 

 

 

 

 

Dudakları bu anı bekliyormuş gibi gülümsemeye devam etti. Onun çok farklı bir gülümsemesi vardı, bana en çokta Kore dizilerindeki Roowon'u çağrıştırıyordu, tam bir kedi gülümsemesi vardı...

 

 

 

 

 

"Seni böyle saatlerce izleyebilirim."

 

 

 

 

 

"Bugün çok mu iltifat doluyuz?"

 

 

 

 

 

"Bunların hiçbiri iltifat değil, ben sadece doğruları söylüyorum."

 

 

 

 

 

Buruk bir gülümseme, yine ne diyeceğimi bilemiyorum. Teşekkür etsem az kalırdı. Karşılık vermek istiyorum ama veremem çünkü bu nasıl yapılır bilemiyorum. Ruhumdaki çocuğun kelimeleri yetmiyor...

 

 

 

 

 

"Teşekkürler."

 

 

 

 

 

Yine basite, kolaya kaçmıştım. Başka bir türlüsünü ne zaman öğrenirdim bilinmez...

 

 

 

 

 

"Ricalar Kızıldız."

 

 

 

 

 

"Tüm doğrularını da ikiyle çarpıp sana verebilme şansım olsa."

 

 

 

 

 

"Deneyelim mi?"

 

 

 

 

 

Hayattaki en farklı öğrenim yoluydu. O renklerin dilini bense seslerin dilini biliyordum. O konuşmanın dilini bense dinlemenin dilini biliyordum, ikimizde dokunamıyorduk. Birbirini tamamlayan iki insan diye düşündüm. Ben ve o!

 

 

 

 

 

"Deneyelim."

 

 

 

 

 

"Tam şu anda aklından geçeni süslemeden bana söyle!"

 

 

 

 

 

Süslemeden, aklımdan geçen, ne geçiyor ki benim aklımdan. Birbirmizi tamamladığımız mı, çok mu yakışıklı olduğu, ona düşe düşe bir hal olduğum mu? Ne diyebilirim ki, Eymir sana bitiyorum! Olmaz, söyleyemem! Benim anlamak istemediğimi anlar!

 

 

 

 

 

"Hadi Alçin, gerçekten zor değil!"

 

 

 

 

 

"Eymir..."

 

 

 

 

 

Eymir?

 

 

Off taktik ver bana, ne diyeceğim ki? Dilim tutuldu resmen!

 

 

Benimle evlen de!

 

 

Salak!

 

 

İkimizde...

 

 

 

 

 

"yani... sen..."

 

 

 

 

 

O?

 

 

Etkileyici.

 

 

Başka?

 

 

Yakışıklı ama en çokta...

 

 

 

 

 

"Sen çok sevimlisin!"

 

 

 

 

 

Kahkahalar içinde gülerken bir yandan da başını sallıyordu.

 

 

 

 

 

"Hayır aklından geçenin bu olduğunu zannetmiyorum!"

 

 

 

 

 

"Doğru bu!"

 

 

 

 

 

İtirazımın kabul edilebilir bir yanı yoktu biliyordum ama devam ettirmek ruhumda vardı.

 

 

 

 

 

"Aklından geçeni söyle!"

 

 

 

 

 

"Senin elin yüzün düzgün!"

 

 

 

 

 

Eli yüzü düzgün mü?

 

 

Sussana ya! Aklım yerinde değil!

 

 

 

 

 

"Değil mi, tam sevilecek adamım!"

 

 

 

 

 

Bu sözcüğüyle gülüşüm durdu. Aslında doğru olan bir şeyin onun ağzıyla çıkması en çokta kendi değerini bilmesi beni durduran şeydi.

 

 

 

 

 

"Şımarıyorsun!"

 

 

 

 

 

"Ya da şımartılmak istiyorum?"

 

 

 

 

 

Yine o kedi gülümsemesi... Onun o kedi gülümsemesiyle benimde gülen yüzüm... Utançtan yerin dibine batsamda bu duygu beni yukarılara çekiyor, boğulmaktan kurtarıyor...

 

 

 

 

 

"Neyi mi düşünüyorum?" diye sordum. Bu sefer açık yürekliydim...

 

 

 

 

 

Başını salladı, gözlerini kapattı ve açtı.

 

 

 

 

 

"Sen rengin dilini bilensin, bense sesin! Sen konuşmanın dilini bense susmanın dilini biliyorum..."

 

 

 

 

 

"Bana sakın ayrı dün..."

 

 

 

 

 

Gülümseyerek, "Dinle, daha bitmedi!" dedim.

 

 

 

 

 

Başını tekrardan salladı.

 

 

 

 

 

"Birbirimiz tamamladığımızı düşünüyorum Eymir. Sen ve ben!"

 

 

 

 

 

Gülümsedim... Sen ve ben kelimesi, sanki bir dünya gibi. Eymir ve Alçin...

 

 

 

 

 

"Garip..."

 

 

 

 

 

"Alçin?" diye sordu birden.

 

 

 

 

 

"Efendim."

 

 

 

 

 

Artık ikimizde nerdeyse mayışmıştık. Uykusuzluğa direniyorduk... Ben bu saatte uyuyamazdım ama şu an gerçekten uykuya direniyordum.

 

 

 

 

 

"Anlatsana..."

 

 

 

 

 

Gülümsedim.

 

 

 

 

 

"Ne anlatayım?"

 

 

 

 

 

"Anlat işte..."

 

 

 

 

 

İkimizde bu zamanlamanın bitmesini istemiyorduk, sanki bu ekran kapanırsa hayat ikimiz içinde duracak gibiydi... Çok kitap okuyan bir insan değilim ama ben ne kadar inkar etsem de bu sahne hayalimde Martin'i canlandırmıştı. Ruth'u ilk gördüğünden sonra sarhoş bir şekilde sokakta dolaşması geliyordu aklıma...

 

 

 

 

 

Aşık mısınız Kızıldız?

 

 

Al işte yine yanlış anladın...

 

 

 

 

 

Omzumu yukarıya doğru kaldırıp indirdim.

 

 

 

 

 

"Hayatımın hiçbir yerinde anlatabileceğim bir şey olmadı."

 

 

 

 

 

"Sana inanmıyorum." dedi doğrudan.

 

 

 

 

 

"Mutlaka olmuştur."

 

 

 

 

 

"Olsa bile çok uzaklarda kaldı Eymir, hatırladığım tek şey sana anlattıklarım kadarıyla sınırlı."

 

 

 

 

 

Ordan bakılınca ne gibi duruyor biliyor musunuz? Yaşamıyormuş gibi... O kadar boş seneler yaşamışım ki, hepsi üstün körü geçilmiş sayfalar gibi. Belki de o gün o sahile inmeseydim hayatım hâlâ o sayfalar arasında akıp gidecekti.

 

 

 

 

 

"Biliyor musun aslında şu zamana kadar boşuna yaşıyormuşum."

 

 

 

 

 

"Boşuna değil Alçin, sen hep yaşayacağın anı beklemişsin."

 

 

 

 

 

Tebessümü ona doğru yolladım. Duvarlarım inmişti, parmaklıklar kırılmıştı. Bazen öyle bir an gelir ki hayatınız öyle bir yerden bir şekilde kırılır. Geriye dönemez, ileriye saramazsınız. Bana da böyle olmuştu, içimdeki fay hattı onu ilk gördüğüm anda kırılmıştı. Deprem oluyor zannetmiştim, yanılmışım. Kabuğum çatlamış...

 

 

 

 

 

"Peki sen Eymir? Sen.... Sen hep yaşamışsın..."

 

 

 

 

 

Devamını getiremedim, anlayacağını bilerek bekledim. Bakmayın öyle, ben hiçbir zaman açık seçik konuşan bir insan olamadım.

 

 

 

 

 

"Yaşadığım zamanlar oldu Alçin..."

 

 

 

 

 

İç geçirdiğinde yüzü düşmüştü.

 

 

 

 

 

"Annemi kaybedene kadar..."

 

 

 

 

 

Sessiz kaldım, bu konuyu biliyordum ama hiçbir zaman açmak istemiyordum. Üzüldüğünü o kadar iyi biliyordum ki...

 

 

 

 

 

"Bende uzun zamandır yaşamıyordum, sana kadar..."

 

 

 

 

 

Gülümsemesi yerine geldiğinde gözlerini doğrudan gözlerime dikti.

 

 

 

 

 

"Ne diyorum ben ya!" dedi yarı gülümser yarı sulu gözlü bir halde.

 

 

 

 

 

"Garip..." dedim tekrardan.

 

 

 

 

 

"Sen garipten başka bir kelime bilmez misin?" diye sordu ilk güne atıf yaparak!

 

 

 

 

 

Gülümsemeye çalıştım.

 

 

 

 

 

"Çok kötüsün!"

 

 

 

 

 

"İyi, iyi hafızanda yer edinebilmişiz kül kedisi!"

 

 

 

 

 

Bir bilseniz hafızmada edindiğiniz yeri bildiğiniz en büyük yeri yadırgardınız... Zihnimdeki yerinizin derinliğini ben dahi bilemiyorum, yer yüzü gökyüzü arası mı yoksa güneş ve gezegenleri arası mı?...

 

 

 

 

 

"Ne yapayım garip şeyler aklımda kalıyor!"

 

 

 

 

 

Özellikle garibin üzerine bastırmıştım. Uzun süre saçma şeylerden bahsettik. Mesela meslekler kadın mı erkek mi olurdu? Ya da en kaba hayvanın ne olduğu? Bana göre su aygırılarıyken Eymir'e göre domuzdu. Meslekler hakkındaysa genelde anlaşamıyorduk. Mesela bana göre doktor kadını çağrıştırırken ona erkeği çağrıştırıyordu. Bunun üzerine çok tartışıp hiçbir yere varamamıştık. Sorulaf bitince öylece kalakalmıştık. İkimizde uykudan bayılacak gibi olsakta onu görmek güzeldi. Onun gülümseyen yüzünü izlemek bana huzur veriyordu. Hayatım bir kitap olsa ve biz bu anda olsak kitabın adını Garip koyardım... Gerçekten de garip hislerdi...

 

 

 

 

 

"Uyumak istemiyorum!" diye direttim.

 

 

 

 

 

"Uyuman gerek yarın okulun var."

 

 

 

 

 

Evet birimiz hâlâ okulluydu...

 

 

 

 

 

"Peki..." diye mırıldandım. Bu ona sen kapat demekti, çünkü ben kapatamazdım. Madem okulumu çok düşünüyordu kendisi kapatmalıydı.

 

 

 

 

 

"Çık hadi!" dedi.

 

 

 

 

 

Başımı iki yana salladım.

 

 

 

 

 

"Sen açtın sen kapatacaksın."

 

 

 

 

 

"Alçin hadi."

 

 

 

 

 

"Cık!"

 

 

 

 

 

"Yine tuttu inadın."

 

 

 

 

 

"Sana laf yetiştirecek gücüm dahi yok. Hadi kapat şunu!"

 

 

 

 

 

"Off Alçin, tamam!"

 

 

 

 

 

Tekrardan gülümsedi, ben zaten gülümsüyordum.

 

 

 

 

 

"Görüşürüz." dedi.

 

 

 

 

 

"Mutlaka!" dedim.

 

 

 

 

 

"Gel sen kapat."

 

 

 

 

 

"Hadi, hadi!"

 

 

 

 

 

Tekrardan oflayarak yayını bitirdi. Bense bilgisayarı kapatıp komodinin üzerine koyduğumda Eymir'den son bir mesaj aldım.

 

 

 

 

 

Eymir:

 

 

Mutlaka dedin

 

 

Sabah mesaj almazsam olacakları sen düşün...

 

 

 

 

 

Sen:

 

 

Eymir uyu hadi!

 

 

 

 

 

Son mesajım bu oldu... Ve ben bir gece daha hayal ederek uykuya daldım.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%