Yeni Üyelik
10.
Bölüm

Gelişme 9

@1benzen

 

YKY

9.Bölüm

Sen başka hiç kimse yok içimde!

 

Karşımdaki kızıl saçlı, yeşilin en derin tonuna sahip gözlü, kaşları yay gibi şekilli, burnu hafif yukarıya doğru kalkık olan kendime baktım. Masamda oturmuş elime telefonumu almış video kısmına girmiş bir şekilde telefonumun yerini ayarlamaya çalışıyorum. Yukarıdan bildirim yağmurları yağıyor.

 

Eymir:

Hazırlanman bu kadar uzun mu sürüyor?

 

Parmaklarım yukarıdaki bildirimi sildi. Olay şu ki Eymir herkesin ve tüm sokağın duyduğu keman sesimi kendine özel olarak duymak istiyor. Ben de onu kıramadım.

 

İlk fırsatta atladım demiyorsun da...

 

Tekrardan ekrana bakıp saçlarımı geriye attım. Koltuğumla birlikte dönerek yatağımdaki kemanı alıp tekrardan ekrana döndüm. Videoyu başlattım. Kemanı boynumdaki yerine yerleştirdim. Arşe de kemandaki yerini bulunca teller canlanıp konuşmaya başladı. Gözlerimi kapattım. Ruhum her notanın tınısında bayrak gibi dalgalanıyordu. Koltukta ayaktaki kadar rahat olmasam da vücudum dans etmeye başlamıştı bile. Son notamında üzerinden geçince müzik sonlandı. Ruhum notaların dünyasından kopup gerçek dünyaya döndü. Gözlerim bir perde gibi açılıp güneşin tüm ışıklarını içeriye sızdırdı. Gözlerim nemlenmişti ağlamış mıydım? Elimi telefona götürerek videoyu durdurdum. Anlamadığım bir titreme tüm bedenimi ele geçirdi, acaba daha önce de mi titriyordum? Videoyu izleseme miydim baştan sona? Kötü olsaydı tekrardan çekerdim

 

Eymir:

Alçin?

 

Bu da çatladı, ne sanıyor ya iki dakikada çalınabilecek bir şey mi? İki tane teli titreştirip müzik diye önüne vermesini bilirdim.

 

Bilirdin?

Ama vermedim işte, çünkü bana uymaz.

 

Mesajlarına görüldü atıp videoyu izlemeden ona ilettim. Anında çift mavi tik oluştu ve ben beklemeye başladım. Video üç dakika sürüyordu bu da demek oluyordu ki üç dakika sonra bana yazacak. O sürede kemanımı güzelce kutusuna koyup askılığına yerleştirdim. Telefonu elime aldığımda beş dakika geçtiğini gördüm. Gerçekten video kötü müydü? Neden cevap vermiyordu?

 

çevrimiçi... çevrimiçi...

 

Titreyerek çalmadım değil mi?

Hayır!

Ee o zaman niye yazmadı?

 

Bekleyip görme kararı aldım ama o cevap vermedi. Saniyeler, dakikalar hatta saatler birbirini kovaladı ama bir cevap gelmedi. Bu arada videoyu da izlemiştim ama hiçbir gariplik yoktu. Telefonumla oyalanmayı bırakarak odamdan çıktım. Çıktım ama ne yapacaktım? Günün 22 saatini odamda geçiriyordum. İstemsizce mutfağa gittim.

 

Çokta maharetlisin ya!

 

Mutfak odamın çaprazında yer alıyordu ve kapısı yoktu. Direkt içeriye girdim. Bordo renkli dolaplar siyah mermerli tezgahın uyumu hiç bu kadar dikkatimi çekmemişti. Dolapları karıştırırken puding paketini görünce durdum. Ne yemek ne tatlı yapmayı beceremezdim, o an puding yapmak aklıma çok mantıklı geldi. Buzdolabından sütü alıp alt dolaptaki tencereyi çıkarttım. Ölçüsünü ekleyip tencereyi ocağa alıp karıştırmaya başladım. O an gözüme perdenin şekli takıldı. Perdenin kalpli balonlar yerleştirilmiş danteli vardı. Hiç bu kadar detaylı incelememiştim. Acaba ne zamandır burdaydı? Daha sonra gözlerim halıya takıldı kırmızıydı, üzerinde tek bir renk ve şekil bile yoktu. Sanki hayatımda ilk defa görüyormuşum gibiydim. Gerçekten daha önce hiç evimi incelememişim. İçeriden kapı sesi ardından annemin terliklerinin sesi geldi. Adım atarken ayağından düşen terlik yere basınca ayağıyla birleşiyor ve ritmik bir ses oluşturuyordu. Ayak sesleri buraya geldiğinin kanıtıydı. Şaşkınlıkla kapıda kalakaldı.

 

"Alçin?" dedi soru sorar gibi. Onun bu şaşkınlığı beni gülümsetti aynı tavırla yanıtladım.

 

"Anne?"

 

Yüzündeki şaşkınlık uzun süre suya aç kalmış çiçeğin su alması gibi sevince bıraktı.

 

"Dışarıda bekletip öyle içeriye al!"

 

Başımı salladım. Pudingin rengide kıvamıda giderek koyulaşıyordu. Kaynadıktan sonra altını kapatıp kaselere yerleştirdim ve annemin dediği gibi balkona doğru çıktım. Hava gerçekten baya soğumuştu, soğuğu iliklerime kadar hissedince içeriye geçtim ve odama kaçtım. Telefonumu elime aldığımda artık çevrimiçi değildi son görülmesi 16.15 olarak gözüküyordu. Kendi saatim 16.25'di. Anlayamamıştım iki saattir ısrarla beklemiş ve daha 10 dakika önce gitmişti. Tamam artık Alçin! Yeter! Yazsaydı yazardı zaten! Demek ki onun kulağı yokmuş! Yapacak bir şeyimiz yok!

Tam whatsapp uygulamasından çıkıyordum ki önce çevrimiçi sonra yazıyor kelimelerini gördüm.

 

Eymir:

Özür dilerim, telefonun başında uyuyakalmışım. Daha sonrada şarjım bitmiş.

 

Gerçek bu muydu yoksa altında başka bir şey mi vardı?

 

Eymir:

Müziğin beni uyuttu. Kendimi bir an olsun olmam gereken yerde gibi hissettim. Teşekkürler Kızıldız.

 

O an şüpehciliğimi bir kenara bıraktım. Her şeyi kontrol edemezsin Alçin... Bırak her şeyi, yönetme! En azından ucundan, köşesinden başla. Hayat akıyor ve sert çıkmaya çoğu zaman gerek yok.

Cümlesini tekrardan okuduğumda geçen gün ki uykulu Eymir gözlerimin önüne geldi.

Müziğin beni uyuttu... Cümle sürekli aklımda dönüp dönüp durdu...

 

Sen:

Hmm demek o kadar sıkıcıydı?

 

Şaka yaptığımı o da çok iyi biliyordu. Çünkü Eymir hiçbir zaman bana kötü manada hiçbir şey söylememişti.

 

Güvenimizi mi kazandı Kızıldız.

Daha değil Kader, daha değil.

 

Eymir:

Olmam gereken yeri sıkıcılık olarak mı buluyorsunuz Matmazel?

Beni gerçekten şu an çok kırdınız...

 

Sen:

Layığın olarak bulduğum yeri daha söyleyemem

İleride belki bakarız ^^

Olmaz mı?

 

Alçin şu an resmen çocuğa yürüyorsun

Yürümüyorum!

Bir gel evlenelim demediğin kaldı!

Biz arkadaşız ne evlenmesi!

Tüm aşklar böyle başlamaz mı?

Sus Kader sus!

 

Eymir:

Belki mi?

Gerçekten belki mi?

Kırgınlık kat sayılarım artıyor.

 

O an ona yazacak okkalı bir kaç cümle bulmaya çalıştım ama başaramadım. O an kafamda bir müzik dönmeye başladı. Bense ilk günümüze ithaf yaptım.

 

Sen:

Emir Can İğrek Karavan 00.08-00.20

 

Ne mi diyordu?

Karavana yine

Karavana yine

Tüm atışlar karavana

 

Kırgınlık kat sayıların boşuna diyordu, ben yemem bu numaraları diyordu.

 

Eymir:

Neden karavanaymış?

 

Sen:

Çünkü bilerek yapıyorsun.

 

Eymir:

Aa bak şarkıda ne diyor.

Anlar bir tek beni Erkin baba!

Peki ya Erkin baba ne diyor?

Ne kadar kırgın olsam

Dargın olsam da bile

Dargın olsam da bile

 

Sen:

Bile?

 

Hemen whatsapptan çıkıp şarkının sözlerine baktım. Erkin baba diyordu ki ne kadar dargın olsam bile senden başka kimse yok içimde... İşte o an kalakaldım.

 

Hadi şimdide inkar et!

 

Tamam Eymir bana her zaman iltifat etmişti ama bilmiyorum doğrudan hiç böyle söylememişti. Kalbim o cümleyi okuduğumdan beri hızla çarpıyordu, yerinden çıkacak gibiydi. Sert bir şekilde göğüs kafesime vururken sıcak basmaması işten bile değildi.

Senden başka kimse yok içimde demişti!

Senden başka hiç kimse yok...

 

Eymir:

Müzikten anlayan sensin Kızıldız...

 

Kalbim nasıl daha hızlı atabiliyordu? Tüm bunlar nasıl oluyordu? Yeni yetme bir işçi gibiydim, bilmediğim sınırlardı, tehlikeli sınırlardı!

 

Türkçede güçlü sevgi olarak geçen Aşk...

Tüm yazarların şekilden şekile soktuğu aşk, işte sana bundan oluyor Alçin!

 

İçimdeki sese kulak tıkamak istesemde başaramıyordum! Ben gerçekten ona aşık mı oluyordum? İlk defa hissettiğim bu hisler bende korkuyu uyandırıyordu.

 

Neden korkuyorsun Alçin?

Ayrı ilçelerde değiliz biz ayrı ülkelerdeyiz... Uzağı yakın edemeyiz... Ne Eymir'in ne de benim böyle bir gücü var...

 

Sen:

Eymir bu konulara girmesek olur mu?

 

O an Eymir mesajı gördü ama eminim o da ne yazacağını bilemedi. İnkar mı edecekti yoksa saygı mı duyacaktı. Peki ya ben, ben hangisini istiyordum?

 

Eymir:

İstediğin gibi olsun kızıldız.

Nasıl olsa zamanı geldiğinde bana gelen sen olacaksın.

 

En azından birinizin kafası çalışıyor.

Senin çalışmadığı kesin.

Sende bensin Alçin.

Kes sesini!

 

Eymir:

Bunu sakın unutma.

 

Sen:

Bakılır

Belki

:')

 

Bu da kendince çocuğa yürüyor.

Bu ne ya, bu ne?

Ben koskoca Alçin efendi hazretleriyim ne alaka bunların hepsi. Sen benim parçmasın onun değil!

 

Ama bu da candı yani, bir yandan Eymir bir yandan Kader. Yeter yani! Zaten Eymir'in kalbime kastı varmış onu da anlamıştım! Yoksa kalbimin bu kadar hızlı atmasının bir anlamı yoktu. Masadan kalkarak odamın camını açıp küçük fransız balkonuna çıktım. Hava giderek ısınıyordu. Gözlerimi kapattım hafif esen rüzgarın ve güneşin yüzümü yalamasına izin verdim. Gözlerimi kapattım. Kalbim hâlâ o an ki gibi çarpıyor.

Eymir bana senden başka hiç kimse yok içimde diyor...

Bir nefes çekiyorum içime, onun kokusu oluveriyor. Göğsüme onu dolduruyorum, küçük bir çocuğun kum kovasına deniz kabuğu doldurması gibi. Baktığım güneş o, gözümün gördüğü her yer o. Karşımdaki binanın renginin kırmızı olmasının sebebi o... Bazen güneş bile onun için doğuyor sanki... Bunun adı gerçekten aşk mı? Aşksa onca şairin yazdığı şiirler, romanlar aşkın büyüsüyle mi beslenmiş? Yazarlar, şairler gerçekten aşık olmuşlar mı? Yoksa genel geçer mi aşk? Aşk geçer mi mesela? Yoksa mahşere kadar devam eder mi? Aşk sahiden nedir? Bu göğsümün içinde onlaraca uçmaya hazırlanan kuş, göğsümün içine üflenen karahindibağlar aşkın mı eseri? Yoksa herkes aşkın mı esiri? Kaçamıyorum, kaçamam, kaçsam bile nereye kadar? Nasıl saklanır, nasıl tutulur insanın içinde aşk onu dahi bilemiyorum?

Ben sahiden aşık mıyım?

Yoksa her sevgi böyle mi bir iz bırakır?

Zaman... Zaman bir pusulanın doğru ucu gibi beni doğruya götürecek... Bekleyeceğim, doğru zamanı, doğru yönü...

 

 

Loading...
0%