Yeni Üyelik
8.
Bölüm

6.BÖLÜM

@1buluttangelen

 

Alarmım durmak bilmeden çalıyordu ama benim hiç uyanmaya hevesim yoktu. Dün nişanımdan sonra eve çok mutlu gelmiştim ve babam, yine bu mutluluğun içine etmişti.

Annemlerin yanından ayrıldıktan sonra Rojbin annenin verdiği altınları saklamak için odama gitmiştim. Babamın görmediği için kendimi şanslı sayarken eşyalarımı düzenlemek için dolabımın önüne geçmiştim. Babam! Yine pat diye odama girmişti. Tabii ki ne için altınlar için, bu adama bir şeyler olduğu belliydi. Eskiden yüzü gülen, eğlenceli biriyken, hepimizi çok severken bir anda tam bir canavar çıkmıştı içinden.

Bana verilenleri aramaya başlarken hiç sesimi çıkarmadım çünkü bu sefer onları üstümde taşıyordum. Babamın sinirden patlamasıyla abim de odaya girmişti. Bana bakıp ‘’Ben halledeceğim’’ bakışı atmıştı. İki nişanda da altın verilmediğini söyleyip zorla dışarı çıkartmıştı babamı.

İkisi odadan çıkınca kendimi yatağıma atıp düşünmeye başladım. Düşünüp düşünüp üzülmektense Yavuz Efe’yi düşünmüş ve uykuya dalmıştım.

Sabah sabah bunları düşündüğüm için yine içimi sıkıntı basmıştı. Ben çok geç kaldığımı zannederken evde ki kimse uyanmamıştı. Normal bir kahvaltı hazırlayıp salonun ortasındaki büyük masaya kurdum. Canım pek bir şey yemek istemediği için sadece tost yapıp yedim.

Evdekileri uyandırdığımda babamın yüzüne bakmayıp sadece sessizce annemi kaldırıp babamı onun uyandırmasını istedim. Herkes aşağı indikten sonra ben dışarı çıkmak için ablamlara ve anneme kaş göz yaptım. Abim de görmüş olacak ki babamın bir şey demesine izin vermeden başka bir konu açtı.

Üstümü değiştirmek için odama çıktığımda bir şeyler giyip kızıl saçlarıma kırmızı sarı beyaz karışımı bir bandana taktım. Yavuz Efe’ye de haber vermek istiyordum. Yavuz da değişebilirdi. Bu çok iyi bir yönde de, daha kötü bir yönde de olabilirdi. Değişebilirdi, umursamasın, önemsemesindi tamam, ama babam gibi de olmasındı.

Babam gibi istediği olmadığında başka yollara sapmasındı. Sevdiğim adam, sevmeye çalıştığım adam değişemezdi. İstemiyordum kötü yönde her hangi değişimini.

Bunları kafamdan silip Yavuz Efe’ye mesaj attım;

Siz: Merhaba Yavuz, bugün yarım saat, bir saat içinde müsait misin?

Yavuz Efe: Tabii ki müsaitim, şu an şirketteyim beş dakikaya çıkıp orda olurum. Bir şey olmadı değil mi?

Siz: Yok hayır, bir şey olmadı. Pek arkadaşım yok da o yüzden sana haber vermek istedim. Müsait değilsen gelmek zorunda değilsin.

Yavuz Efe: Hayır, bugün pek bir işim yoktu zaten. Birkaç evrak imzaladım yoldayım, geliyorum.

Siz: Gelince aramasan da mesaj atsan olur mu? Babamın görmesini istemiyorum.

Yavuz Efe: Olur tabii, kapının önünde birini bekliyorum şuan :)

Siz: Geliyorum.

Konuşmayı sonlandırdıktan sonra üzerime bir ceket geçirip çantamla beraber aşağı indim. Konağın avlusunda kimse yoktu. Şanslıydım bu yüzden.

Bahçeye doğru yürüdüğümde Yavuz’u siyah yerden yüksek tabanlı Audi’sinin önünde oturur gibi dikilmiş vasiyette buldum. Yanına doğru adımladım. Beni gördüğünde olduğu yerde tam olarak dikilmişti.

‘’Merhaba’’ dedim.

‘’Merhaba Aryin, hoş geldin’’ dedi.

Arabanın yolcu kısmına doğru ilerledikten sonra Yavuz Efe kapımı açmıştı. İkimizde birbirimize sıcak bir tebessüm gönderdik. Ben otururken oda sürücü koltuğuna ilerleyip arabayı çalıştırdı.

Ne güzel söylemişti öyle ismimi. Harfler sanki bir parıltı kazanmış, canlanmış gibiydi. Düşüncelerimi bırakıp onunla sohbet etmeye karar verdim. Yüzümü ona doğru çevirirken onun da gözünü iki saniyeliğine yoldan çekip bana bakmasıyla göz göze geldik.

Bir şey söyleyeceğimi anlamış olacak ki gözünü tekrardan yola çevirdi ve ‘’Seni dinliyorum’’ dedi.

‘’Aslında pek önemli bir şey değildi, normal sohbet konusu açmaya çalışacaktım’’ deyince kıkırdadım.

Ben gülünce o da gülmüştü.

Tekrar bana bakıp; ‘’Ee küçük hanım, yolculuk nereye?’’ diye sordu.

Yavuz böyle deyince aklıma babamın bana küçükken küçük kızım diye seslenişi geldi. Keşke hala aynı kişi olsa da babamın küçük kızı olabilseydim. Hayal ederken gözlerim dolmuş, Yavuz Efe’nin bana bakışıyla ona cevap vermediğimi hatırlamıştım. Mutlu olmaya çalışıp

‘’Hadi kapalı çarşıya gidelim!’’ dedim.

‘’Kırılmadın, üzmedim seni değil mi? Rahatsız mı oldun yoksa?’’

‘’Hayır aksine mutlu oldum. Sadece aklıma bir şey gelince duygusallaştım.’’

Benim için konuyu üstelemediği için mutluydum. Güçlü ve alaycı bir ses yükseldi arabanın içinde.

‘’Hadi kapalı çarşıya uçuyoruz!’’

Üzüntümü üzüntüsüyle anlamaya çalışması, çocukluğuma çocuk olarak cevap verişleri çok tatlıydı.

Arabadan indiğimizde herkesin gözünü bizim üstümüzde hissediyordum çünkü öyleydi, çok rahatsız edici bakışları vardı insanların.

Yavuz stres yaptığımı görünce herkese inatmış gibi elimi elinin içine hapsetmişti. Ona baktığımda çok rahat gözüküyordu. Ben de ona ayak uydurmaya çalıştım. Çarşının başlarına doğru yazma ve bandana satan bir kadın gördüm Yavuz Efe’ye bakıp onu peşimden sürükledim.

Çok şık bandanalar vardı. Anneme beyaz mavi karışımı güzel bir eşarp, ablalarıma bileklik, kendimeyse iki çeşit bandana ve üstünde yaşam ağacı simgesi olan bileklik kolye seti almıştım.

Yavuz’a, kendisine hediye almak istediğimi bu nedenle yanımdan ayrılmasını istemiştim. Kendi kartını bana vermek istese de aldıklarımın hepsini o ödediği için çok kızmıştım ona. Biraz uzaklaştıktan sonra her türden erkek eşyaları satan yerde durdum. İçeri girdiğimde parfüm takımları, sıcaklıkla gözüken fotoğraf baskılı kupalar, çakmaklar, günlük eşyalar vardı.

Gözüme çok şık bir takım çarpmıştı. İçerisinde saat, parfüm, çakmak ve tespih vardı. Kasaya doğru ilerlerken adama hediye paketi yapmasını söyledim. Dükkândan çıktığımda Yavuz Efe’yi hala aynı yerinde bulmuştum. O da başka bir yere gider diye düşünmüştüm.

Bana doğru yürüdüğünde hediyesini almak için gülerek elini uzattı. Hediyeyi hızla arkama sakladım çünkü bu hediyeyi şimdi vermeyecektim. Suratını büzüp masum bir çocuk gibi üzülmüş moda girmişti. Gülerek yürümeye başladım ve şöyle dedim;

‘’bunun içindekini ancak düğünden sonra görebilirsin normal zamanda vermek istemiyorum.’’

Gerçekten özel olsun istiyordum. Beraber yürümeye başladığımızda yorulduğumuz için önümüze çıkan ilk kafeye girmiştik. Dekorları çok güzeldi. Kapalı çarşı Mardin’in çok güzel bir yerine kuruluydu. Gezmekten sıkılmazdı insan. Efe’yle birlikte bahçeye bakan tarafa oturduğumuzda ben limonata ve cheesecake alırken oda Türk kahvesiyle tuzlu kurabiye istemişti.

Bir sürü şey sormak istiyordum ona ama çekiniyordum.

‘’Sor’’ dedi.

Karşısında salak gibi kıvranırsam anlardı tabii adam.

‘’En sevdiğin renk ne?’’ diye sordum. Hep siyah veya koyu renk giyindiği için bunu tahmin etmek zor değildi.

‘’Siyah ve Gri tonları’’ dedi.

‘’Ya senin?’’

‘’Benim beyaz ve turuncu olabilir.’’

‘’Peki tatlı sever misin?’’ diye bir soru daha yönelttim.

‘’Pek sayılmaz. Tuzlu ve ekşi severim genelde.’’

‘’Bende limonu tuza batırıp yemeyi çok severim.’’ Dediğimde gürce bir kahkaha patlatmıştı. Ona ters bir bakış attığımda gülmemeye çalışarak önüne döndü.

Ödediği tüm şeyler adına tuvalete gidermiş gibi yapıp hesabı ödeyecektim. Kalktığımda oturduğumuz masa numarasını söyleyerek hesabı ödemek istediğimi söyledim. Çalışan adam ‘’Sizden ödeme alamayız, almayız da zaten deyip izin vermemişti çok ısrar etsem de.

Masaya geri dönecekken arkamda Yavuz Efe’yi görmüştüm. Kollarını göğsünde bağlamış gülüyordu. Ben herhalde Yavuz Efe’yi tanıdıkları için ödeme almıyorlar zannederken aslında bu kafenin onlara ait olduğunu öğrenmiş şaşırmıştım.

Çıkıp tekrar arabaya ilerledik yolda ona tip tip bakmamı sürdürüyor, o ise her seferinde sırıtıyordu. Evime gelmiştik. Son kez… Bugünden sonra annemi görmek dışında buraya gireceğimi sanmıyordum. Düğünüme 4 saat kalmıştı. Saat öğlen üçtü. Zaman ne hızlı geçmişti öyle. Ona kocaman gülümseyip görüşürüz dedikten sonra arabadan inip konağa girdim.

Arka avlu tarafından girdiğim için kimse görmemişti. Avlunun ikinci katından odama girdim. İki girişli olması işimi kolaylaştırıyordu. Avzem ablam mesaj atmıştı. ‘’Babam nerede olduğunu sordu. Hepimiz uyuyor dedik. Geldiğin gibi babama gözükmeden odana geç balım.’’ Yazıyordu. Kardeşlerimi çok seviyordum. En küçük olduğum için en çok korunan da bendim.

Odama girip kapıyı sessizce kapatıp içeri girdim. Üstüme de sabah giydiğim kıyafetleri giyip ablama mesaj attım mutfağa ineceğime dair.

Mutfağa indiğimde annem orda oturuyor teyzemle konuşuyordu. Kapıdan başımı uzatınca telefonu kapatıp yanına gelmemi söyledi

Akrabaların neredeyse tümü aramıştı annemin dediğine göre. Mutluluklarını bildirmiş orada olacaklarını söylemişlerdi.

Annem Rojbin anneyle de konuştuğunu, şimdi gelmemin çok iyi olduğunu düğünün 2 saat arkaya çekildiğini söylemişti.

Saçım, saçım nasıl olacaktı? İki saat de ne yapacaktık yahu?

Allahtan kuaförden bir saat erkene randevu almıştım. Onu tekrar geriye çekebilirdim.

Kuaförle konuştuktan hemen sonra annem Evin ve Avzem ablamla yola çıktık. Annemle ablamlar kapalı çarşıdan aldığım eşarpları ve bileklik setlerini kendilerine vermiştim.

Üçü de hazırdı aslında sadece benim için geleceklerdi. Gelinliğimi ise yanımda getirmiştim makyajdan önce giyecektim ki giyerken batmasın. Çok abartılı bir makyaj istemedim çünkü kendi yüzüm kayboluyordu böyle olunca.

Kuaförden içeri girdiğimizde kuaför abla, asıl gelinliği ilk başta giyersem kirleneceğini söylemişti. Yarım saat kadar sonra bitmişti makyajım. Gelinliği de bir şekilde giymiştim sonunda.

Gelinlikle sürmem zor olacağı için Avzem ablam sürüyordu arabayı. Tekrar eve geldiğimizde tam kırk beş dakika kalmıştı düğünüme. Yavuz Efe 10 dakikaya burada olurdu. Gelinliğimi ona göstermediğim için şimdi çok heyecanlanmıştım. O nasıl olmuştu acaba? Takımını görmüştüm ama tıraş olmuş olabilirdi.

Derken konağın balkonunda 4 tane siyah BMW 1 tane gri BMW vardı. Gri olan süslenmişti ve en öndeydi. Konvoy yaparak geliyorlardı.

Diğer arabadakiler sağdıçları olmalıydı. Benim çok arkadaşım olmadığı için nedimelerim ablamlardı. Konağa doğru yürümeye başladıkları an ben de içeri girip alt kata inmiştim. Zil çalıyordu. Hemen kapının arkasındaydım. Ama Evin ablam videolarda gördüğü para nazını yaparken Avzem ablam katıla katıla gülüyordu. Sonunda kapı açıldığında kalbim küt küt atıyordu. Yavuz yavaşça içeri girdiğinde şok olmuş gibi yerine çivilenmişti. Evin ablam ve Yavuz’un sağdıcı murat,

‘’Ne oldu şok oldun bakıyorum kızı görünce’’ dediler.

Çocuk kendine yeni yeni gelmeye başlamıştı. İkimiz de birbirimizi süzüyorduk. Yanıma yaklaştıkça kalbim sıkışıyordu. Kulağıma eğilip ‘’Çok güzelsin’’ diye fısıldadı. ‘’sende çok yakışıklı görünüyorsun ama şimdi çıkmazsak kendi düğünümüze geç kalacağız.’’ Dedim. O ise gülerek ‘’Beklesinler biraz daha durabiliriz.’’dedi.

Daha fazla beklemeden çıkmıştık konaktan. Annem babam ve ablalarım aynı arabayla gidiyorlardı. Babam ise bir kere yüzüme bakmamıştı. İçten pişman mıydı, üzgün müydü acaba?

Kendimi en mutlu olmam gereken yerde üzmeyerek Yavuz’a döndüm. O da bana bakınca gülümsemiştik.

Düğün yerine geldiğimizde her şey tam olarak seçtiğim, istediğim gibiydi. Düğün yeri kapalı değildi. Kır düğünü gibi olacaktı.

Garsonların içecek dağıttığı kulübenin içine küçük bir oda koymuşlardı. Yavuz Efe’yle son kez oraya girip kendimize baktık. Annem ve Rojbin anne gelenleri karşılarken odadan çıkmıştı. Normalde kuşağı da babalar bağlardı. Benimkini ise abim bağlamıştı…

Düğünümüz başlamıştı. Ne çok şaşalı ne de çok sade bir düğün oluyordu. Yavuz Efe’yle dans etmişti güzel bir müzik eşliğinde. Bana en az otuz kere çok güzelsin demişti.

Bir iki saat geçmiş olacak ki yorgunluktan ikimize ayrılan yere oturmuştuk. Herkes mutlu mutlu sohbet ederken biz de on katı mutluyduk en az.

Derken iki üç kişinin kavga sesi doldu kulağıma bakmak istiyordum ama aynı zamanda korkuyordum. Çünkü bu ses, bu ses babam ve abim’e aitti. İkisi kavga ediyordu ve aralarında üç kadın vardı. Annem, Yavuz’un annesi ve kardeşi! Oraya doğru koştuğumuzda babam ve abimi ayırmaya çalıştıklarını gördüm. Herkes bize bakıyordu.

Tam yanlarına gelmiştik ki bir el silah sesi havaya karıştı. Annemin ve Rojbin annenin acı bağırışı kulaklarıma doldu. Baktığımda elinde silah olan kişi babamdı. Şaşırmadım, bir günümü daha mahvetti. Vurulan kişinin abim olması gerekirken Naze abla vurulmuştu! Lacivert tonlarında elbisesi daha koyu bir renge bulanmıştı. Herkes olanı anlamaya çalışırken Baran ağa yeri göğü yıkacak bir sesle bağırdı,

‘’Herkes burayı terk etsin’’

Yavuz Efe ve ben olayların hâkimiyetine yeni alıştığımızdan şimdi o acı ses Yavuz’dandı. Ablasını kucağına aldığı gibi hastaneye koşturmuştuk arabayla. Ben yemek masasından yırttığım bezle Naze ablaya tampon yaparken Efe son hızla Hastaneye sürüyordu.

Hastaneye vardığımızda Baran ağanın bağırmasıyla hemşireler koşa koşa sedye getirmişlerdi.

Bu günün güzel olması gerekirken babam sayesinde boktan bir güne dönmüştü. Abim onu çekmeye çalışırken Naze abla da önüne geçmeye çalışırken babam tarafından vurulmuştu. Annem Rojbin anne ve abim ağlıyordu.

Yavuz perişan haldeydi onun yanına koşturup oturdum. Hafifçe kafasını kaldırıp bana baktı. Zar zor konuşarak ‘’Gelinliğin de kan olmuş’’ dedi.

Gelinliğimin kucak kısmına baktığımda bir miktar kanın orada depolandığını gördüm. Sırtını sıvazlıyordum. ‘’Beni dert etme, bu önemli bir şey değil’’ dedim.

Gözlerinde akmamak için direnen gözyaşları ben konuştukça teker teker süzülüyordu gözlerinden.

Bunu istiyordum da aslında. ağlasın, içinde tutmasın istiyordum. Herkes perişan haldeyken iki hemşire ameliyathaneden çıkmıştı.

‘’Hasta çok kan kaybediyor, acil kan lazım!’’

 

                              

Loading...
0%