Yeni Üyelik
14.
Bölüm

13.Bölüm

@1ev3lns4

Vatan uğruna - yıldıray gürgen

Vatan sağolsun - CVRTOON

Kolay değildir - Duman

 

Bir ölür bin diriliriz...

 

3 yıl sonra

 

Tugay

"Koş Vural koş" dedim, "koşuyorum komutanım." Hepimiz daha hızlı koşuyorduk soğuk hava ciğerlerimizi parçalanmış gibi acıtırken biz tüm gücümüzle koşuyorduk.

 

Bu kaybedebileceğimiz bir savaş değildi, biz kaybedersek vatan kaybederdi ve bu vatan hiçbir savaşta kaybedilemeyecek kadar değerliydi.

 

Koşuşmuzu yavaşlatıp,yanmızdaki kayanın arkasına geçtik ben ve Vural.

 

"Komutanım iymisiniz" dedi Vural.

Ona bakıp "iyim Vural" dedim.

 

Telsizi alıp "ölüm timi, Sayıca çok fazlalar,oyalamamız lazım" dedim

 

"Emredersiniz komutanım" demişlerdi.

 

"Biz dağın diğer tarafındayız ölüm timi,buraya pusu kurmuşlar. Caner ve mesut şehit düştü. Sadece ben ve vural kaldık yanınıza ulaşmaya çalışacağız ama zor gözüküyor" dedim.

 

"Yaranız ne durumda komutanım?"dedi Ali.

 

"İdare eder ama kanım izimin sürülmesini kolaylaştırıyor. Dağın bu tarafına sadece pusu kurmamışlar, yavaş yavaş ilerliyorlar. Sizin olduğunuz bölgeye elliyi aşkın terörist geliyor." Dedim.

 

"Siz de o taraftasını" dediğini duydum Melike'nin.

 

"Bizim için bu tarafa gelmeyin! Anlaşıldım mı, Ölüm timi?"dedim.

 

"Anlaşıldı komutanım!"

 

"Her tarafımız sarılmış durumda,mermilerinizi dikkatli kullanın!" Dedim.

 

"Destek gelene kadar hayatta kalın!" Dedim.

 

"Emredersiniz komutanım!"

 

Telsizin diğer tarafından silah sesleri duydum ve ses kesildi. Dürbünü alıp etrafa bakmaya başladım.

 

Kuzey Irak'ta Gara Dağı'ndaydık. Özel kuvvetlerden destek için gönderilmiştik ama durum burada sanılandan çok daha kötüydü.

 

Çok kalabalıklardı ve ellerinde güçlü silahlar vardı.

 

Çok geçmeden burda bize ateş edenlerin leşlerini hepsini yere serdik vurala beraber.

 

"Bitti komutanım" dedi keyifle ama yüzümdeki sert ifadeyi görünce tüm keyfi uçup gittmişti.

 

"Diğerlerin yanına gidelim" dedim.

 

"Emredersiniz komutanım"

 

Bir süre sonra diğerlerin yanına gitmiştik.Onlarda burdaki leşleri bittirip temizlemişlerdi bu yüzden yerde oturuyorlardı bende onların arkasında duruyordum daha beni görmemişlerdi sanırım ayak seslerimizi duydukları hepsi ayağa kalkmıştı.

 

Hepsi oturduğu yerden kalkıp hızlı bir şekilde hazır ola geçmişlerdi vuralda yanımda ayrılıp onların yanına gitmişti.

 

"Rahat!" dediğimde hepsi elini indirmişti.

 

"Yüzbaşım,siz diğer ekiple değil miydiniz neden sadece vural siz tek geldiniz?"dedi turgut,onun bu sorusuyla ona baktım.

 

"Diğer ekip..."diyip durakladim."Pusuya düştü,Ümit ve Miraç büyük ihtimalle hala hayattalar ama esir düştüler. Diğer esirlerin yanına götürdüklerini tahmin ediyorum."dedim. Buraya gelme amacımız esir düşen Türkleri kurtarmaktı ama bizimkiler de esir olmuştu.

 

Ve bizim için esir düşmek demek şerefini kaybetmek demektir.

 

"Emredersiniz yüzbaşım!" Onların bağırmasıyla hemen etrafa baktım.

 

"Sessiz olun, dağı inlettiniz. Bu geceyi geçirip destek ekiple gideceğiz kurtarmaya."dedim.

 

"Ama yüzbaşım, o zaman kadar ya onlara bir şey yaparlarsa?"dedi Fuat.

 

Dayanamayıp sözümün üstüne söz söylemişti. Zaten başına ne gelirse o çenesinden geliyordu.

 

"Çoğunluğu korumalıyız,altı kişiyiz ve inlerine girmeyeceğiz!" Diyip arkama döndüm.

 

"O zaman bizim ne faydamız olur yüzbaşım?"demişti melike, beni şaşırttımıştı genelde Melike gelen hiç bir emre karşı çıkmazdı.

 

Tekrar onlara dönüp ve melikeye doğru bir adım atıp karşısında durdum.

 

Hazır olda dururken konuşmasına devam etti. "Birimiz bile hayattayken arkada kalırsa başarısız olmaz mıyız?"dedi.

 

"Onları kaderlerine terk etmiyoruz! Aksine onları kurtarma şansımız olsun diye bekliyoruz! Az önce bağrıdılar die onlara laf etmiştim ama sesim onlardan daha yüksek çıkmıştı. "Siz de mi aynı şeyleri düşünüyorsunuz?"dedim Ali,Vural,Fuat,turgut dörtlüsüne bakarak.

 

"Evet yüzbaşım!"dedi dördü aynı anda.

 

"Ayrıca biz o kadar kayıp boş yere vermedik, yüzbaşım" dedi Vural.

 

29 yaşındaydım hemen hemen hepsi benimle aynı yaşa yakındı. Ama onlardan daha sinirli bir yapıp vardı samimiyetim sıfırdı çok sıklıkla gülmezdim hata hiç gülmezdim. Hepimiz burda askerdik hiç birimiz birinden üstünlüğü yoktu.

 

Biz askerdik biz altı türk askeriydik.

 

Onlara bakıp "Tamam ama aranızdan biri bile şehit olursa bu göreviniz saçma bir fedakarlık olarak yazılır!"dedim şehit vermek istemiyordum artık çoğu arkdaşimi kaybetmiştim.

 

Arkama dönüp yürümeye başladım beşide arkamdan napıcagını bilmediği için beni bekliyorlardı.

 

Omzumun üstünden bakıp " hareket edin,yolumuz uzun" diyip devam ettim harkamdan gelmeye başladılar.

 

Gara dağnın karlı ve soğuk kayalarının arasında botlarımız karda iz bırakırken yürüyorduk. Bu yüzden Melike arkamizdaki izleri sildigini gördüm.

 

Arkama dönüp melikeye baktım "Bence bu şekilde daha çok belli ediyorsun" dedim.

 

"Yüzbaşım,Melike kaptan karda yürür,izini belli etmez. Havada şahin gibi uçarak düşmanın ensesine yapışır, düşmanın hiçbir şeyden haber olmaz"dedi Turgut hem yürüyüp hem de konuşuyordu.

 

Melike hemen sağ tarafımdaydı ona bakıp "sana çok güveniyorlar?"dedim.

 

Melike'nin gülmesedigini gördüm.

"Bende onlara güveniyorum. İlk başlarda kadın olduğum için benimle alay etmişlerdi"dedi.

 

"Biliyorum duydum" dedim.

 

"Komutanım eğer bir sakıncası yoksa bir şey sora bilirmiyim" dedi Melike.

 

"Sora bilirsin Melike kaptan" dedim.

 

Gülümseyip bana baktı "neden hep bu kadar mutsuzsunuz hiç kimseyle konuşmuyorsunuz aynı timdeniz ama bizimle hiç yakın değilsiniz" dedi.

 

Yutkundum çünkü ben 3 yıl önce sevdiğim kadını kaybetmiştim beni hep asker formasıyla görmek isterdi şimdi askerim hemde kıdemli üsteğmendim bordo bereliydim ama o yoktu yanımda hayallerim içinde olan kadın şimdi toprağın içindeydi 3 yıl önce evinle beraber bende o toprağın içine girdim mutlu ola bilicek bir nedenim kalmamıştı.

 

Düz yola bakarak konuştum "sevdiğim kadınla beraber herşeyim kaybettim ben" dedim kısacası.

 

"Başınız sağolsun komutanım hatırlatmak istemezdim" dedi.

 

"Sorun yok Melike kaptan" dedim.

 

"Ne zaman öldü evlimiydiniz" dedi.

 

"3 yıl önce öldü evli değilydik" dedim.

 

"Ölüm nedeni neydi" dedi.

 

"Cezaevi aracının içinde bir patlama olmuştu orda öldü" dedim.

 

"Polismiydi" dedi.

 

"Çok soru soruyorsun Melike kaptan" dedim.

 

"Afedersiniz komutanım" dedi.

 

Gördüğüm şeyle durdum ve benimle beraber diğerleri de durmuştu.Tekrar yürmeye devam ettim diğerleride sorgulamadan devam etti.

 

Kar yağışı etkisini iyice göstermeye başlamıştı ve biz yükseğe çıktıkça hissedilen soğuk da epey artıyordu. Tipi oluşmaya başlamıştı ve kardan göz gözü görmüyordu.

 

Tam bu sırada patlayan bir tüfek sesi duymamla Tüfegimi kaldırmam bir oldu. Fuatın bağırışını duyduğumda onu görmeye çalıştım ama kardan dolayı seçemiyordum.

 

Üstüne beyaz karlar düşen kirpiklerini kolumla silerek sese doğru hızla yürüdüm. Silah sesleri artarken sonunda fuatın yanına ulaşmıştım. Onun sırtından tutup kendimle birlikte yere çektiğimde bakışlarım üstünde gezindi yarasını görmek için.

 

"Omzumdan sıyırdı komutanım" dedi nefes nefese.

 

Melike yanımıza ulaşmıştı "ben bakarım yarasına komutanım" dedi. Ben ayağa kalkıp etrafa bakmaya başladım.

 

"Bu havada biz önümüzü göremiyoruz amına koyayım, bunlar bizi nasıl gördü?" Fuata ters bakışlarıma denk gelmişti ve susup önüne dönmüştü Melike onun yarasını sarıyordu.

 

Aslında bakışlarım özlemden kaynaklanıyordu evinde her sinirlendiğinde küfür ederdi her zaman ağzında eksilmeyen bir kelime vardı amına koyayım bende hep kızardım küfür etme derdim içimdeki özlemi bir kenara bırakıp etrafa bakmaya devam ettim.

 

Tipin yüzünden görüş alanım epey şişli olsa da sürekli kafasını çıkarıp ateş eden bir kişiyi görebiliyordum.Tam tekrar atış yapmak için çıkmıştı ki kafasını nişan alarak tek mermiyle işini bittirdim. Şimdi silüet yerine, sadece kırmızı kan gözüküyordu.

 

"Çok kalabalık değiller, göremiyorlar bile ama yine de bu tipiden hızla uzaklaşmamıž lazım." Dedim

Dediğim şeylerle Melike ve Fuatın ayağa kalktığını gördüm.

 

"İyisin değil mi?"dediğini duydum Melike'nin.

 

"Bunların ebesini sikmeden rahatlamayacağım" öfkeli bir şekilde dediğini duydum fuatın.

 

Dağın yukarısına doğru yürmeye devam ettik ama yarım saat sonra soğuk etkisini daha da hissettirmeye başlamıştı.

 

Ali dayanamayarak durdu. "Bunlar bu soğukta hipotermi geçirmeden nasıl hayatta kalıyorlar?Daha çıkacak mıyız? Eline nefesini üflemeye çalıştı. "Nefesim bile dondurucu gibi" dedi.

 

"Biraz soluklanın,durmamalıyız Dinlendiğimiz an daha çok üşümeye başlarsınız," dedim

 

"Birazcık ateş yakıp ısınsak? Azıcık ellerimizi ıstsak yeter" dedi Fuat ama bakışlarımı gördüğünde sustu.

 

"Ateş yak da bağır biz buradayız diye" demişti melike fuatın sessiz kaldığını gördüm.

 

En sonunda bir kayanın kenarında solukladık.

 

Bu sırada turgut haritasını çıkarıp yere sermişti. Koyu gözlerini kısıp haritaya dikkatlice inceledi. "Biz buradayız, onlar da burada. İki kilometre gibi bir yolumuz kaldı."dedi

 

Bende telsizden diğerlerine ulaşmaya çalışıyordum ama bir dönüş alamıyordum.

 

Turgut'un bakışları benimle kesiştiğinde nefesini sıkıntıyla verdi.

 

"Epey zor olucak komutanım"dedi.

 

"Sayıları çok fazla ve onlara gittiğimiz biliyorlar"dedim.

 

"Zoru başarırız, imkansız biraz zaman alır"dedi Melike.

 

Turgut gülerek haritayı incelemye devam etti Melike turguta bakıp "sayıca fazlalar o yüzden pusu kurmalıyız. Haritadan nerede olduğumuzu bize sürekli bildir."

 

"Devam ediyoruz." Dedim

 

Turgut haritasını kapatmıştı ama elindeki bir fotoğrafa ara ara çaktırmadan bakarak yürüyordu. Yanına ulaştığımda fotoğrafı hızlı bir şekilde gizledi.

 

"Sevdiğinemi bakıyorsun"dedim

 

"Evet komutanım" dedi. Ve fotoğrafı cebinde çıkarıp bana gösterdi. Esmer güzeli bir genç kızdı.

 

"Çok güzel, değil mi?"dedi bakışlarımı gördüğünde fotoğrafı yine göğsündeki cebinde koydu."doktor,bizim oraya atanmış komutanım" sonunda bu gizemli kızı anlatmaya başlamıştı.

 

"Daha tanışalı dokuz ay oldu ama dayanmıyorum komutanım bence bu kız benim evlenicegim kız" dedi.

 

"Neyi bekliyorsun peki?" Sorumla sıkıntıyla nefesini verdi.

 

"Reyhan benim tanıdığım en sevgi dolu, masum,sevecen kadın. Onun bu neşesini bitirmek istemiyorum,hayatta kalacak mı acaba diye geceleri kendisini bittirmesini istemiyorum. O bundan daha iyi bir hayatı hak ediyor komutanım" dedi sıkıntıyla.

 

"Haklısın ama buna sen karar veremezsin" dedim.

 

"Veremiyorum zaten, dayanmıyorum artık. Sanırım bu görevden sağ salim dönersek ona evlilik teklifi edeceğim" dedi

 

"Umarım turgut herşey gönlünce olsun" dedim.

 

"Sizi bekleyen biri varmı" dedi.

 

Sıkıntıyla nefesimi verdim "annem ve kız kardeşim var" dedim.

 

"Komutanım sevdiğiniz varmı?"dedi çekingen bir sesle.

 

"Öldü" dedim hızlı bir şekilde.

 

Bugün herkes neden bunu soruyordu özlem her yerimi yakıp tutuşuyordu.

 

"Görevden sonra bize gelsene annem tutturdu Melike kızımı getir gelirken die"dedi Fuat.

 

Fuat ailenin tek çocuğuydu uzun süre çocuk sahibi olmak istemişler zamanında ve Fuat doğduğu zaman da tüm ilgiyi ona verip onun için ellerinden geleni yapmışlar. Fuat okulunu okuyup askerlik yaptıktan sonra askeriyede kalmak için eğitim almaya devam edince epey zorlanmışlardı. Tek evlatlarının sürekli ölümle burun buruna olması hiçbir aile için kolay olmazdi zaten.

 

Her şehit haberini elleri göguslerinde acıyla dinlemek,kendi evlatlarının adı geçmediği için utançla sevinmek kolay olmazdı.

 

"Gelirim valla,Fatma teyzenin yemekleri burnumda tütüyor" dedi Melike.

 

"Tutturdu gelinim olsun diye, diyorum ki anne bu kız benim askerlik arkdaşim, nasıl gelinin olsun?

 

"Az önce Ali'ye dirsek attım, sana daha ağır bişey tamamı istemiyorsan uza koçum" dedi Melike.

 

Fuat gülerek melikeden uzaklaşmıştı.

 

Bu sırada hava kararmaya başlamıştı biz yukarı çıktıkça tipinin etkisi de gittikçe artıyordu. Üstümüzdeki formalar,eldivenler ve botlar da bu soğuğun etkisini kesemiyordu. Vücut ısımız düştüğü için fazladan yoruluyorduk.

 

"Önümüzde bir grup var" dedim kayanın arkasına geçtik.

 

Yaklaşan adım seslerini duyuyordum kendi aralarında konuşuyorlardı. Neredeyse tükürerek konuştukları için hiçbir kelimelerini anlayamamıştım.

 

Tüfegimi hafifçe kaldırdım hepimiz bir kayanın arkasına saklanmıştık ve onlar bizi fark etmeden saldırıya başlamamız gerekiyordu.

 

Turguta ve melikeye bakıp göz kırptım ve ateş etmeye başladık.

 

Onlar da hızlı şekilde karşılık vermeye başlamıştı. Melike ve turgut da onların arkasındaki kayadan ateş ediyorlardı.

 

Yirmi kişi vardı ve şimdiden altı tanesini halletmiştik ama geriye kalanlar da hemen tüfeklerini çıkarıp bize ateş etmeye başlamıştılar.

 

Tüfegimi çıkarıp ateş ediyor,bir tanesini indiriyor ve geri kayanın arkasına geçiyordum. Arkasında olduğum kaya delik deşik olmuştu ve her bir mermide üstündeki karlar etrafa dağıldığı için yüzüme doğru geliyordu.

 

Diğer tarafa bakmıştım Melike'nin kafasına doğrultmuş bir silah vardı. Doğru ona ateş ettim melikeden önce davrandım. kafasını kaldırıp bana baktığında beni gördü.

 

Hafif makineli tüfekle hızlı ateş ediyordum. Önce arkadakileri temizledim,hemen sonra da aradakilere daldım.

 

"Tugay yüzbaşım sanırım kurşun geçirmez sanıyorsunuz kendinizi dikkat edin komutanım"dediğini duydum turgut'un.

 

Geri kalanları bana yardım ederken beni korumaya çalışıyordular. Bian karnımda bir acı hissetim kurşun tam karnıma isabet etmişti ama bunu hissetmeden devam ettim daha hırslı.

 

Hiçbiri canlı kalmadığında karlar artık beyaz değil kırmızıydı.

 

Melikeye baktığımda "kolun kanıyor Melike" dedim.

 

Çantasından bandaj çıkarıp hızlı bir şekilde kolunu sardı.

"İyimisiniz yüzbaşım?"dedi.

 

"Sinek ısırığı" dedim ve yaramı sarmaya başladım.

 

"Silah seslerine daha çok gelecekler buradan hemen uzaklaşmamız lazım" dedim

 

Altı türk askeri karlara gire çıka yürüyordu,hiçbirimizin bu sevdadan vazgeçesi yoktu çünkü biz vazgeçmeyi öğrenmemiştik.

 

Tipinin ve karların arasından önümüzü bile zor görerek yürürken en önde gidiyordum.

 

Dört kilometrelik yol nerdeyse bitecekken saat de epey ilerlemişti hiçbirimizin bacaklarında derman kalmamıştı dört kilometrelik yol bizim için aslında bir şey değildi biz sabah kısa tur diye bile yürümezdik bu yolu ama soğuk ve yaralarımız bizi yormuştu.

 

Bir ağacın önünde durduk ve etrafı kolaçan ettmeye başladım durup diğerlerine baktım "şu yolu geçtiğimizde inlerine ulaşacağız" dedim. Hepsi hazır olda bekliyordu.

 

"Bu oyun değil! Altı kişi koca bir çetenin içine dalacağız! Başarma ihtimalimiz çok düşük kayıp vereceğiz kesin" dedim.

 

"Bakın bu yolun geri dönüşü yok, Aileniz yokmu?varsada onlar üzülmeyecekmi? Anneniz evlat acısıyla yaşayabilicekmi? Babanız dayanabilicekmi? Bunları söylüyordum çünkü yaptıkları şey mantıklı değildi koskoca bir çetenin içine giricektik. "Sevdiğiniz de mi yok sizin? Ağlamaycak mı arkanızdan? Sizden sonra gidip başka biriyle sizinle kurduğu hayalleri gerçekleştirmeyecek mi?" Dedim.

 

"Tugay yüzbaşım çok dertlisiniz,ya sizin aileniz yokmu? Sizi bekleyen sevdiğiniz yokmu?" Dedi Vural.

 

"Ailem var sevgilimde vatanımdır" dedim.

 

"Bizimde öyle komutanım" dediler hepsi bir ağızdan.

 

"Sizde bizimle aynı yaştasınız komutanım bir kaç yaş var belki aramızda ama sanki yılların yorgunluğu varmış gibi" dedi Ali.

 

"Haklısın koçum" dedim.

 

Onlara bakıp "son kararınızı mı? Bu saatten sonra dönüş yok Asker!"

 

"Son kararımız yüzbaşım!" Beşinin aynı anda konuşmasıyla ağır ağır kafamı salladım olumluca.

 

Tekrar onlara bakıp"dağın ötesine geçmeden önceki son durağımız. Biraz dinlenin,bu sürede plan yapalım" dedim.

 

Sözlerimle Turgut hemen haritasını çıkardı.

 

"Onlar burdaki mağaradalar" dedim haritada bir bölgeyi işaret ederek "biz de buradayız" dedim onlara fazlasıyla yakındık.

 

"Bunlar ayı gibi mağaralarda yaşıyorlar. Hayır yani, hiç kendinize de mi saygınız yok, amına koyayım? Devir olmuş teknoloji devri bunlar hala dağlara insan kaçırma derdinde. Biriniz de çıkıp ya biz ne yapıyoruz demiyor musunuz? Fuat kendi kendine söylenirken ona ters bir bakış atmıştım.

 

"Bu topraklar kolay kazanılmadı ve hala bu zaferi hazmedemeyen çok fazla kanı bozuk var" dedim

 

Bu sefer ayağa kalkıp etrafa bakmaya başladım cebimden evinle çektiğim fotoğrafa baktım çok özledim seni gülüşü güzel kadın o kadar çok özledim ki seni biran önce şehit olup yanına gelmek istyordum sensiz olmuyor güzelim sensiz yapamıyorum o kadar çok özledim ki artık bu özlem beni yavaş yavaş öldürüyordu bak asker oldum yüzbaşı oldum bordo bereliyim beni böyle görmeyi istediğini söylemiştin bu hayata en çok korktuğum şey başıma geldi seni kaybettim. Boğazım yine düğümlenmişti ağlamamak için kendimi zor tutuyordum

"İyimisiniz komutanım" dediğini duydum Melike'nin.

Ona bakıp "iyim Melike kaptan" dedim. Elimdeki fotoğrafa bakmıştı "çok yakışıyormusunuz, çokta güzel bir kadın" demişti.

 

"Sen diğerlerini yanına git ben dürbünle oraya bakicam" dedim.

 

"Emredersiniz!"

 

Elimdeki fotoğrafa son bir kere bakıp gülüşüne baktım gülüşüne 3 yıldır hasret kalmıştım.

 

Etrafa bakıp askerlerin yanına gittim "mağaranın dışında dört bekçi dikmişler ama tüfek sesini duyduklarını an diğerleri de çıkacak. Saldırıları farklı bölgelerden yapacağız,konumlarınıza karar verdim" dedim.

 

Herkesin olucagı yerleri ve görevleri vermiştim.

 

Hepimiz olduğumuz yerlerdeydik bir uzağımda Turgut vardı telsizi alıp "hazır mısınız?" Dedim. Sesizliklerinde hazır oldukları anlaşıyordu "şimdi!" Dedim.

 

Ve ateş etmeye başladık saniyeler sonra içeriden bir sürü eli silahlı terörist çıkmaya başladı.

 

Tek tek çıktıkları için hepimiz aynı anda ateş ediyor ve her çıkana sıkıyorduk ama çok kalabalık oldukları için sadece mağarada değil,etrafta da pusu kurduklarına emindim ve şimdi onlar da doluşmaya başlayacaktı.

 

Mağaradan çıkanların sayısı da epey fazlaydı mağaranın etrafında cesetlerden bir duvar oluşmuştu kısacık sürede. Tam bu sırada beklediğim gibi etrafa da ateş etmeye başladılar.

 

Olduğum kayanın üstüne gelen bir kurşunla hızla arkamı döndüm. Bana doğru koşturan bir tanesine sıktım, tek değildi üç kişilerdi ama sadece bu taraftan gelmediklerine emindim. Biri bana ateş ettiğinde kendimi karların üstüne atıp tam kafasına ateş ettim.

 

Üçüncüsü bir kayanın arkasına saklanmıştı ara ara çıkıp sıkıyordu. Bir süre ateş etmeyip bekledim, soğuk karın üstünde yavaş yavaş sürnüyordum ama çıkacağı yok gibiydi. Elim başımdaki kaska gitti, kaskı çıkarıp attığım an siyah saçlarımı fark ederek tam da beklediğim gibi kafama ateş etmeye çalıştı ama hızlı karın üstünde ona doğru yuvarlanarak kafasını gördüğüm an ateş edip işini bittirdim.

 

Tekrar az önceki kayanın arkasına geçerken diğerlerinin de durumunu kontrol ettim onlarında benden farklı olmadığını gördüm.

 

Tüfegimi kaldırıp hızla ateş etmeye devam ettiğimde biz vakit kaybı yaşarken mağradan ne kadar çok teröristin çıktığını yeni fark edebildim. Onlar bir siper bulmadan vurmaya çalışırken çoktan kayaların arkasına geçip çatışmaya başlayanlar da olmuştu.

 

Dakikalar boyunca çatışmaya devam ederken mağranın içerisinden bir süredir kimsenin çıkmadığını fark ettim siviller oradaydı. Çok fazlalardı ama biz işimizde profesyoneldik.

 

Bir elimle kayanın üstüne sabitlediğim tüfeği tutarken diğer elim de telsizin düğmesine gitti "Mağaranın içi epey boşalmış gibi biraz daha bekleyip emin olduktan sonra içeri girieceğim. Sayıları azaldıkça destek toplamak için dışarı çıkmaya devam edecekler! Biraz daha bekleyip girebiliriz."dedim.

 

"Bende geleceğim tek olmaz komutanım" dedi Turgut.

 

"Beni koruyun Asker!" Dedim ve mağaraya doğru zikzak çizerek koşmaya başladım. Turgut da bana doğru koşuyordu. Üstümüze açılan mermilerden kaçarken Bizim içeriye girmenizi engellemeye çalışıyorlardı ama henüz bunu başaramamışlardı.

 

Tam mağranın girişine turgutla aynı anda ulaştığımızda Turgut acı ile inledi. Mağaraya girerken onu da kolundan tutup kendimle birlikte içeri çektim. Omzundan vurulmuştu.

 

"Sikeyim,sırası mıydı? O söylenirken belimdeki kemerde duran gazlı bezi çıkartıp omzuna sardım.

 

"Gelmeseydin daha iydi. Ben tek halederdim." Dedim.

 

"Sizi tek bırakamazdım komutanım" diyip sinirli bir şekilde yürümeye başladı.

 

Uzun bir koridorda yürürken mağranın büyüklüğüne ikimizde şaşırıyorduk. Dışardan bu kadar büyük görünmüyordu.

 

Temkinli adımlarla yürürken yolumuz gittikçe daha da aydınlanıyordu. Aydınlığı gördüğümüzde mağranın ne kadar çok odasının olduğunu yeni farketmiştik. Burayı resmen kendi üstlerine yapmışlardı.

 

Sonunda ışık kaynağının nerden geldiğini gördük. Turgutla içeri geçmedik o karşımdaki karanlığa çekilirken ben de diğer tarafa çekilmiştim. İçeride sesler vardı ve her ses yankılanarak geliyordu.

 

İkimizde hafifçe içeriye doğru baktık, tam bu sırada bir bebek ağlaması duyduğumuzda çatık kaşlarımız düzeldi.

 

İkimizde tüfeklerle içeri girdiğimizde gördüğümüz görüntüyle durduk. Bir sürü insan vardı çocuk, genç, yaşlı, kadın,erkek.

 

Bazılarının ayaklarında zincir vardı.

 

"Sivileri bulduk" dedim o sırada fark etmediğim için Tüfegimi bir çocuğun üzerine çevirmişim hemen tüfeğimi indirdim.

 

Hepsi korku gözlerle bize bakıyordu.

 

"Sizi kurtarmaya geldik" dedim hızlı onları kaldırmaya çalışırken turgut da zinciri bağlı olanların zincirini açmaya çalışıyordu.

 

Kendi aralarında Kürtçe konuşuyor,bize tam baktıklarında türk askeri olduğumuzu anlamışlardı ve hepsi rahat bir nefes vermişti. Yaşlı bir kadın ağlamaya başladı.

 

Yanda bir kan kokusu aldığımda yüzümü buruşturdum başımı odanın diğer köşesine çevirdiğimde gördüğüm görüntüyle bakışlarım ağırlaştı. İki askerimiz şehit düşmüştü işkence gördükleri belliydi.

 

"İkisine de işkence ettiler,ikisi de tek kelime bile etmedi" dedi 20 yaşlarında duran bir kız.

 

"Etmezler" dedim. Bu sırada turgut pantolonundaki cebi açıp bir Türk bayrağı çıkardı. Bende kendi cebimden bayrağı çıkardım ve şehitlermizin üstüne örtük.

 

"Bir ölür bin diriliriz demişlerdi, haklılarmış" az önce bizimle konuşan kız.

 

Mağara o kadar büyüktü ki dışarıdaki silah sesleri bile duyulmuyordu.

 

"Hadi çıkalım şu lanet yerden" dedi Turgut nefesini sıkıntıyla vererek. "İnsanları çıkardıktan sonra şehitlerimiz de alalım komutanım"

 

"Alacağız tabi" dedim elimi omzuna koyarak.

 

Fenerimi çıkardım artık kalabalıktık ve pek sessiz olmayacaktık zaten, en azından önümüzü görürdük.

 

"Ben önlerinden gidiyorum, sende arkalarından gel"dedim.

 

"Emredersiniz komutanım"

 

Fenerimle dışarı doğru yürürken insanlar da peşimden geliyordu, Tüfegimle ilerlerken her adımı dikkatli atıyorduk. Herkes çıktığında Turgut da peşlerinden çıktı,tam bir çıtırtı sesiyle durmuştum ki hemen ardından silah sesleri gelmeye başladım ses arkadan geliyordu. Hızlı siviller arkama alarak Turgutun yanına koştum. Tüfeğimi kaldırıp karşimdakilere ateş etmeye başladım.

 

"İyimisin Turgut" dedim.

 

"Karnımdan vurdular beni komutanım" diyip ateş etmeye devam etti. Çok fazlalardı.

 

Ateş etmeye devam ettim,tam göremesem de görebildiğim tüm leşleri indirmeye çalıştım.

 

Bu sırada karanlığın diğer tarafından da gelmeye başladılar.

 

"Tugay yüzbaşım" dedi beni kolumdan tutup durdurarak "hadi git sen"

 

"Ne? Ne saçmalıyorsun?" Ona kızarak ateş etmeye devam ediyordum öfkeyle.

 

Eli göğüsüne gittiğinde bir el bombası taşındığını gördüm. "Hadi gidin yüzbaşım,bir sürü insan var."

 

"Sen de geleceksin!"

 

"Size ihtiyacları var siz onları koruyun, dışarısıda kötü bir haldedir."

 

"Olmaz Turgut!" Dedim öfkeyle.

 

"Onlar için vatan için" diyerek bana kısa sürede sık sıkı sarılıp vedalaştı.

 

" siz mağaradan çıkana kadar onları oyalayacağım çok kalabalıklar komutanım başka yolu yok özür dilerim hakkınızı helal edin"deyip beni serçe geriye doğru gitti bacağım da yaralı olduğu için dengemi hızlı bir şekilde kaybettim.

 

Turgut kurşununu havaya sıktı ve aramıza kocaman bir taş girmesine sebep oldu sadece gözlerini görüyordum.

 

" koşun komutanım! oyalayacağım onları" dediğini duydum.

 

Sivillerle beraber mağaradan konuşuyordum sürekli arkama bakıyordum birinin kalmadığına emin olmak için yürümekte zorlanan yaşlı teyze gördüğümde kolundan tutarak yürütmeye çalıştığımda teyze durdu kürtçe bir kaç kelime söyledi siz gidin demişti. Başımı iki yana salladım teyzeyi bacağından tutup omzuma attım ve koşmaya devam ettim burada aç bırakılmış olacaklardı ki çoğu zayıftı ama yine de ağırlık yaralı vücutumla birleşince beni epey zorlamıştı.

 

Turgut şu an bize vakit kazandırmak için dayanmaya çalışıyordu acı çekiyordu.

 

Herkes mağaradan çıkarken en son omzumda teyzeyle ben çıkmıştım geriye baktım ve mağaranın duvarlarında heybetli bir ses yankılandı.

 

"Bir ölür bin diriliriz!"

 

Kendimle beraber teyzeyi de dışarıya attığım an büyük bir patlama oldu arkamızda.

 

En önde yürüyerek arkamdaki sivilleri korumaya çalışıyordum her gördüğüm teröriste hırsla sıkıyordum "Başınıza eğin! diye bağırdım sivillere özellikle daha yaşlı ve küçüklerin tam önünde yürürken gözlerim onları saklayabilecek bir yer arıyordu bu şekilde çok dayanamazdık.

 

Telsizden ses duydum "roketi buraya ateşleyin yüzbaşım çoğunluk bu tarafta"duydum sözlerle gözlerim şaşkınlıkla irileşti

 

" fuat emin misiniz" diye sordum.

 

"Eminiz yüzbaşım"

 

Alinin sesini duydum "Bir ölür..." Kendinden emin bir şekilde güldü. Ve onun devamını Fuat getiriyordu "Bin diriliriz!" demesiyle vuralin oraya roket atması bir olmuştu.

 

Ali ve fuatın çevresinde onlarca terörist saniyeler içinde parçalara ayrılırken aldığım nefes gittikçe zorlaşıyordu. Sivilleri en sonunda bir kayanın arkasına sağ salim saklayıp önlerine geçtim.

 

Karların üstüne diz çöküp Tüfegimi kaldırdım ve gördüğüm her teröriste sıkmaya başladım. Çok fazlalardı çoğunu patlatmıştık ama hala çok fazlalerdı.

 

Kolumda hissettiğim acıyla vurulduğumu anladım, acı ve hınçla bağırıp daha da sıkı sarıldım tüfeğime.

 

Tam bu sırada duyduğum patlamayla gözümü yumdum.

 

Vuralin olduğu tepeye roket atmışlardı.

 

Etrafıma bakarak o roketi atanları bulmaya çalıştım. Karanlıkta görmekte epey zorlanıyordum ama dört yan yana duran,tepenin ilerisinde bir çakal gibi karlara gömülmüş dört terörist gördüm. Dördünü de büyük bir hırsla öldürdüm.

 

"Vural! Vural!" Melike'nin haykırışlarını duydum.

 

Melikede büyük bir hırsla etrafındaki teröristlere sıkmaya başladı benim gibi. Karşıdan gelen son üç tanesine de sıktıktan sonra melikeye döndüm.

 

Melikeye yakın olan iki tanesinin de leşini yere serdikten sonra Melike tüfeğini bırakıp vuralın yanına gitti bende onların yanına koştum.

 

Melike çoktan vuralın yanına gitmişti Vural büyük bir yara almıştı ama hala yaşıyordu ayağının üstüne büyük bir taş düşmüştü.

 

"Dayan Vural" dedi Melike acıyla ona bakarken.

 

"Seni kurtarıcağız" dedim.

Ve ayağının üstüne düşen büyük taşı itmeye başladım.

 

Melike de bana yardım ederek koskoca taşı vuralın bacağından kaldırmıştık. Yarası vardı Melike gazlı bir bez çıkartıp sarmaya başladı vuralın yarasını.

 

"Yüzbaşım sadece üçümüz mü kaldık" dedi Vural acıyla.

 

"Evet diğerleri hepsi şehit oldu" dedim.

 

"Vatan sağolsun" dedi Melike ağlıyarak.

 

"Ağlama hepsi vatanımız için" dedi Vural

 

"Kardeşlerimin hepsi şehit oldu" dedi Melike ağlıyarak.

 

"Vatan var olsun, bu canlar ülkemize yar olsun" dedim.

 

Gün yavaşça doğmaya başlıyordu yakınlaşan bir helikopterin sesini duyduk.

 

Gözlerim şehit olmuş kardeşlerime döndü,onlar kahramandı,onlar bir kahraman gibi şehit olmuşlardı. Böyle kahramanlar ve bizim için şehit olmak bir şerefti. Şimdi yastıkları mezar taşı, yorganları kan olmuştu, işte vatanımız böyle kahramanlar sayesinde var olmuştu.

 

Vatan sağ olucaktı böyle kahramanlar oldukça.

 

***

İlk önce turgut'un ailesine verilmişti kara haber. Albayın yanında gitmiştik Ali'nin evine.

 

Turgut'un annesi bahçede birkaç bir şeylerle uğraşırken askerî arabaları,siyah mercedesi gördüğünde durdu anlamıştı.

 

Albayın yanında formamla duruyordum.

 

"Başınız sağolsun" dedi Albay zorlukla.

 

Turgut'un annesi çığlıklarla kendini yere atarken evin içinde babası çıktı. Önce albaya sonra bize baktı "vatan sağ olsun."

 

"Benim kuzumu şehit etmişler!" Diye haykırırken Melike'nin ona yaklaştığını ve eğildiğini gördüm.

 

"Pınar teyze..." Diyip durmuştu Melike.

 

"Benim yavrumu almışlar" başındaki yazması düşerken elini acıyla göğüsüne vuruyordu. "Ben ona gelecek die en sevdiği yemekleri hazırlayacaktım, kıyafetlerini ütülemiştim, benim yavrum bir daha gelemeyecek buraya!"

 

"Turgut çok üzülmenizi istemezdi, Turgut bir kahraman gibi şehit oldu, onlarca sivilin hayatını kurtardı" dedim.

 

"Ah annem ah annem,ben ölseydim de sen yaşasaydın,ben öleyim annem! Ben bu acıyla nasıl yaşarım annem!"

 

Onların yanından ayrıldıktan sonra reyhanı bulmuştuk çalıştığı hastaneye gitmiştik. Bizi formalar içinde gördüğünde o da anlamıştı.

 

"Başınız sağolsun" dedi Melike. Yanımızda duran sandalyeye çöktü güçsüzce melikede yanına oturdu.

 

" turgut benden son bir isteği vardı onu söylememiş ama şehit olmasaydı söyleyecekti seni çok seviyormuş reyhan'a onu çok sevdiğimi söyleyin çok güzel bir hayat yaşamasını istediğimi de söyleyeyim yaşasın gelsin eğlensin eğlensin kendi gibi çok güzel çocuklar yapsın hayatı boyunca mutlu olsun" dedi Melike. O acıyla karşısına bakıyordu.

 

" nasıl yapayım dedi acıyla imleyerek ben onsuz nasıl güzel bir hayat yaşayayım? ben ondan başkasına nasıl bakayım? ben onunla kurdum hayalleri dolu hayatım nasıl olumsuz yaşayayım?" Dedi.

 

Daha fazla yanında kalmadı Melike ve bana baktı kafamı salladım ve Reyhanin yanından ayrıldık.

 

Ali'nin ailesine haber vermeye gittmiştik.

 

"Hissetim ben bu görevde" dedi annesi acıyla ağlarken.

 

Ali'nin ailesi benim memleketimde yani Adana'da yaşıyordu onunda Fuat ve turgut'un yanına gömek istemiştik yani İstanbul'a annesini ikna etmeye çalışıyordu Melike en sonunda kabul etmişti.

 

En son olarak fuatın evine gidip haber vermiştik.

 

Üçünün de mezarını yan yanaydı. Yanlarındaki üç mezarında kendimiz için satın almıştık.

 

Vural çok kötü olduğu için hastanede kalıyordu.

 

Düz tabutlarında, onların kahramanlıklarına yakışacak bir törenle defnedilmişlerdi.

 

Aileleri çok acı çekiyordu,bu acının tarifi yoktu. Kaç saat sürdü bilmiyordum ama onların acısını seyretmek acımı körüklediğini biliyordum.

 

***

"Rahat!" Korgeneralin emriyle elimi indirdim. "Otur yüzbaşı" "sizde oturun asker" dediğinde Melike ve Vural korgeneralin işaret ettiği koltuğu gösterdi. Adını çok duymuştum ama bu zamana kadar hiç karşı karşıya gelememiştim. Heybetli ve güçlü bir adamdı. Saçlarında kırlar olmasına rağmen bedeni hala fazla sağlam duruyordu.

 

"Emredersiniz!" Demiştik üçümüzde.

 

"Gara dağındaki görevi layığıyla yerini getirdiğinizi duydum."

 

"Diğer kahramanlar sayesinde" dedi hemen Vural.

 

"Yaralıymışsınız ama dinlenmek için vakit ayırmıyormuşsunuz çok mu aşıksınız işinize"

 

" vatanımızda aşığız" dedi melike.

 

"Güzel madem öyle rusça ingilizce arapça kürtçe almanca dillerini iyi biliyormuşsunuz"

 

"Biliyoruz" dedim.

 

"Birkaç hafta sonra üçünüzü bir göreve göndereceğim bu süreçte yaralarınız iyileşir" elindeki dosyayı bana uzattı "ama bu görev dağa çıkmaya benzemez' bakışlarıyla dosyayı işaret ettiğinde açtım.

 

Melike ve vural yanıma gelerek dosyaya baktım ilk sayfada bir adamın fotoğrafı bilgileri vardı bu adam benim tanıdığım bir kişiydi.

 

" levent çevik öztürk diye bir adam" dedi korgeneral.

 

Onu tanıdığımı belli etmedim ve korgenerali dilmeye koyuldum.

 

"Şu an nerede biliyor musun?" dedi ve önümdeki dosyayı bir sayfa çevirdi "rusya'da ve dünyanın en büyük örgütlerinden biri olan rusya'nın yeraltı mafyasının sahibi olarak etrafın borusunu öttürüyor hedefimizi bu adamı türkiye'ye getirmek ama ulaşılması kolay bir adam değil senin oluşturduğun bir timle rusya'ya göndereceğim rusya'nın sizden haberi olacak ama oradan sizi rusya askeri sanılmalı ki dikkat çekmeyin. Ayrıca Rusya bu adamı isteyecek siz onlardan önce davranacak ve onu buraya getireceksiniz."

 

"Emredersiniz!" Dedik üçümüzde.

 

"Ayrıca son 3 yıldır aldığımız bilgiye göre yanında bir kadın varmış be onunla bu işleri yürtüyormuş kadının fotoğrafı yok çok gizli çalıştığı için yüzünü daha görmedik onuda buraya istyorum ikiside canlı bir şekilde burda olucak" dedi.

 

Başımı olumluca salladım

Bu sefer leventen intikamımı alıcaktım eğer o olmasaydı 3 yıl önce onlara olmicaktı evin ölümündeki en büyük pay levneti.

 

"Onu canlı istyorum,hatta kılına bir zarar gelmeyecek sandığımzdan daha çok bilgisi var ve Rusya'nın yada bir başka devletin eline düşmeyecek. Anlaşıldı mı?"

 

"Anlaşıldı!"

 

"Güzel hazırlanmaya başlayın! Zorlu bir görev sizi bekliyor Bakışlarını kapıya işaret edince ayağa kalktık "dosayayı da al!" Dosyayı alıp odadan çıktım.

 

"Baya yakışıklıymış" dedi Melike.

 

"Yakışıklı olsa nolur karşsinda şanlı türk askeri var kaçması zor" dedi Vural.

 

"O değilde ben yanında çalışan kadını merak ettim" dedi Melike.

 

"Zorlu, uğraştırıcı ve merak dolusu bir görev bizi bekliyor" dedim.

 

"Biz bordo bereliyiz karşımızda kimse duramaz" dedi Vural.

 

Başımı iki yana sallayıp güldüm ve dosyaya baktım.

Bu sefer seni bulmam için kendi ayağınla bana geldin levent..

 

Bu bölüm nasıldı yorum yapmayı unutmayın.

 

Loading...
0%