@1kulkedisi
|
Vazgeçmediğim bir kurgu, vazgeçmiyorum çünkü kalemimden dökülen her yazı her karakter kıymetli. Ben onlara sahip çıktım. Sıra sizde🤍
Başlama tarihini buraya periler🧚🏼♂️
Bölüm Bir- Kelebekler Vadisi
Göğsümün içi darmadağınıktı.
Kimsesizliğimin sebep olduğu, ruhumda hayatın bıraktığı derin izler vardı. Ben annemin karnındayken bile kimsesizdim ve bu kimsesizliği ben istememiştim. Büyümüştüm fakat kimsesizliğim hala olduğu yerden bana ben hep burdayım diyordu.
Bu hayatta yalnızca kimsesizliğim beni bırakmamıştı.
Gözlerim acıyla sızlıyordu fakat onları, eşsiz gökyüzünün sunduğu manzaradan mahrum etmek istemedim, usulca açtım gözlerimi. Gecenin süsü olan milyarlarca yıldızdan bir kısmıyla karşılaştım. Bu bile kimsesiz yanımı avutuyor, bir anlık bile olsa bana her şeyi unutturuyordu.
Yıldızlara bakınca o eşsiz büyüden kimsesizliğimi bir anlık bile olsa unutuyordum.
Çünkü küçükken annemden isteyemediklerini yıldız kaydığında gökyüzünden istiyordum.
En çok babamı istemiştim ve gökyüzü hala onu bana getirmemişti.
Gözlerim doldu, yüreğim acıyla sızladı.
Sigarımın bittiğini fark ettiğimde oturduğumun kaldırımın üzerinde sigaramı söndürdüm ve ayağa kalktım. İzmariti gelişi güzel bir yere fırlattım ve ellerimin üşüdüğünü hissettim. Bir anda beni evde bekleyen annem aklıma gelince kolumdaki saate baktığımda yerimde mıhladım. Annemin eve gelmem için tembihlediği saat çoktan geçmişti ve bana vereceği ceza eminim ki hazırdı. Alışmıştım ve eskisi kadar annemden korkmuyordum.
Küçükken ondan korktuğum zamanlarla çatı katına gider soluksuz bir şekilde orda dururdum. Annem ise aşağılayıcı hakaretlerine devam eder, bir müddet sonra beni aramayı bırakıp uyurdu.
Bir annenin çocuğuna uygulayacağı en büyük şiddet onu dövmesi değil aksine onu yok sayıp onu aşağılamasıydı.
Ve belki de evladını hiçbir zaman sevmemesiydi.
Annem ruhumu öldürüp beni bir hiçliğe bırakmıştı. Sevginin şefkatin ve merhametin olmadığı izbe bir yoksulluğa…
Hava bir ceset kadar soğuktu fakat ben sakin adımlarla evin yolunu yarılarken hâlâ kafamın içini savaş alanına çeviren çirkin düşüncelerle cebelleşiyordum .
Aldırmıyordum tenimi ısıran soğuğa çünkü annemin cezaları kadar üşütmüyordu bedenimi…
Evimizin olduğu sokak tenhaydı, tek bir insan bile yoktu. Kapının önüne geldiğim zaman burukça gülümsedim. Cebimdeki anahtarı çıkarıp kapıyı açacağım sırada kapı gürültüyle açıldı. Kafamı yavaşça kaldırıp sertce yutkundum ve annemin tiksinen bakışları ile karşılaştım.
"Neredesin sen?" dedi soğuk bir sesle. Kapının arkasından geriye doğru çekilip içeri girmem için müsade etti. Ardından kapıyı kapatıp tamamen bana doğru döndü.
"Hiç." Dedim umursamaz bir tavırla. "Sadece dolanıyordum anne."
"Sadece dolanıyordun öyle mi?"
Sesi her zamanki gibi sertti. Cevap vermeyip sadece başımı sallamakla yetindim. Cesaret edip başımı yukarı kaldırdığımda ise annemle göz göze geldik. Gözleri onunla aynı olan ela gözlerime değerken derince bir nefes aldı. Bakışları ruhumu yaralıyordu ve bunun ona yetmeyeceğini biliyordum. Gözlerimi başka yöne çevirip bakışmamızı kestiğimde odama gitmek için yeltendim fakat kolumdan sertçe tutulup yere fırlatılmam bir oldu.
Yere düşmenin verdiği korkuyla çığlık attım. Başımı kaldırıp anneme baktığımda üzerime avına sinsice gelen bir aslan bakıyordu.
"Anne ne yapıyorsun?" Dedim titrek bir sesle. Titrek sesim göz pınarlarımı devreye sokmuştu. Gözyaşlarımın akması an meselesiydi. "Anne beni neden incitiyorsun, kes şunu! ”
Beni dinlemedi ve tam önümde bitip hasta gibi gülümsedi. O zaten hasta diye haykırdı içimden bir ses.
Annem elini kaldırıp yüzüme indireceği sırada ellerimi önüme kalkan yapıp yüzümü korudum fakat sert tokatı daha önce iz bıraktığı, morarmış kollarımın üzerine geldi. Acıyla inlediğimde gözyaşlarımı daha fazla tutamadım ve ağlamaya başladım.
"Bu evden defolup gideceksin ve asla bu eve adımını atmayacaksın. Kimin altına girdiysen onun yanına gideceksin anladın mı? Baban gibisin, sürekli hatalar yapıyorsun."
Söylediği kelimelerle kalbim acıyla teklerken yaptığı ima beni hem kırmış hem de kızdırmıştı. İlk defa böyle cümleler kuruyordu. Ağlamam söylediği cümleyle çoktan kesilmişti ve yerini iç çekişlere bırakmıştı. Yerden destek alıp ayağa kalktıgımda annem bir adım geri gitti tiksinirmiş gibi bakıyordu.
"Sen ne dediğinin farkında mısın anne? Kızına yaptığın iğrenç imanın farkında mısın?" Diyip, ilk defa anneme duyduğum sinirle soludum.
Başka zaman olsa anneme sinirlenmezdim sadece kırılırdım fakat az önce kurduğu cümleler beni bozguna uğratmıştı.
"Kendimi zor tutuyorum Kumru eşyalarını topla ve git."
"Kimden yine ve yeniden ne duydun Hayat Hanım? Kızını dinlemeden onun kararlarına saygı duymadan yine kimin söylediklerine aldandın?" Diyerek, sehpadaki vazoyu elimin tersiyle yere itip yere düşmesini sağladım. Ortamda kırılma sesi hakim olurken annem zerre etkilenmemiş gözlerini benden çekmemişti.
"Git, Kumru."
Artık daralıyordum ve vücudum karıncalanıyordu. Gözlerimin kaydığını hissettiğimde destek almak için duvara tutundum. Annem daha fazla beni görmeye tahammül edememiş olacak ki beni kolumdan tutup kapıyı gürültüyle açtı ve beni sokağa doğru fırlattı. Direnmeye çalışıyordum ama ruhum gibi bedenim de cılızdı ve annemin gücüne karşılık veremiyordum.
"Anne."
Beni dinlemeyip kapıyı yüzüme kapattığında kapıya doğru gittim ve gücümün yettiği kadar kapıyı yumruklamaya başladım.
"Anne beni daha çok kimsesiz bırakma. Ne olursun aç kapıyı!" Diyip hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.
Ne kadar süre orada ağladığımı bilmiyordum ama annem bana asla kapıyı açmamıştı. Kalbinin kapısını yıllarca bana kapattığı gibi yuvamın kapısınıda kapatmıştı.
“Ne zaman bir yuva olacak kadar masum kalabildi o ev, ne zaman orayı yuva yapacak kadar gerçek bir anne olabildi annen” dedi ruhumun derinliklerinde saklanan kalbi kırık dizleri yaralı o küçük kız.
Şimdi ise ne yapacağımı ve yolumun nereye çıkacağını bilemez bir şekilde yavaşça yürüyordum. Adımlarım yere sağlam basmıyor ve cılız bedenim yaprak gibi sallanıyordu.
Kendimi iyi hissetmiyordum.
Bakışlarım biraz ileride yanan parlak tabelaya kaydığında gözlerim kamaştı. Biraz daha dikkatli baktığımda oranın bir bar olduğunu anladım.
MEİ BAR
Etrafinda bir sürü insan vardı. Bara doğru ilerken ne yapacağım ve neden oraya gittiğim hakkında bir düşüncem yoktu. Ayaklarım beni oraya götürüyordu.
Kuruyan dudaklarımı yaladım. Çok yorgundum ve kendimi kötü hissetmeye başlamıştım. Başımın bir anda dönmesiyle nevrim tepetaklak olurken sendeledim.
Destek alacağım bir yer yoktu.
Refleksle destek almak için uzattığım elim boşluğa düşerken daha fazla dayanamadım ve yere serildim. Gözlerim bir müddet daha açık kalırken barın ordaki insanların bana baktığını bulanık bir sekilde görüyordum.
Aydınlık beni yavaşça bırakırken karanlığa teslim oldum ve gözlerimi kapattım.
🕸
Karanlık yavaşça kayboluyordu. Ve ortamdaki tanıdık olmayan sesler kulaklarıma ilişiyordu.
"Kim bu kız Çakır?" Dedi ince bir kadın sesi. Bilincim yavaş yavaş kendine gelirken gözlerimi yavaşça açtım." O pislik adamı bu kız için mi…”
"Bilmiyorum, kes sesini."
İlk karşılaştığım şey simsiyah bir tavan olmuştu. Ortam bana yabancıydı.
"Kız kendine geldi." Dedi biri, uyandığımı farketmişti. Bakışlarımı sesin geldiği yöne çevirdiğimde gözlerimin içine düşen kahverengi gözlerle bozguna uğradım. Siyaha yakın saçları özensiz bir şekilde dağılmış, yüzü gerilmişti. Bir müddet bakıştıktan sonra gözlerini benden çekmiş ve yanındaki küt saçlı kıza dönmüştü.
"İyi misin?" Dedi, kumral olan adam. Başımı yavaşça sallayıp iyi olduğumu belirttim.
Neredeydim ben?
Ve bunlar kimdi?
"Su ister misin? " dedi, evet bu ses kahverengi gözlü adamdan çıkmıştı. Yataktan destek alıp yerimde doğruluğumda ayaklarımı yataktan aşağıya indirip zemine bastım. Sorusuna cevap vermeden yerimden kalktığımda bir anda başım döndü. Yabancı adamın bana doğru atıldığını göz ucuyla gördüm.
"Bir anda kalkarsan olacağı buydu." dedi elleri belime doğru kayıp beni tekrar yatağın üzerine bıraktığında.Bakışlarımı kaldırıp gözlerinin içine diktiğimde onunda bana baktığını farkettim. "İyi misin?"
Derin bir nefes aldım. Bu adam her kimse bana bu kadar yakın olmaması gerekiyordu. Çünkü kalbim göğsümü parçalamak ister gibi atıyordu. Bir anda gözlerim kararıp kendimi onun kollarına bıraktığımda hayal meyal beni yatağın üzerine yatırdığını ve sonra üzerimi örttüğünü hatırlıyordum.
Karanlık beni içine çekerken zihnimin kirli oyunlarıyla baş başa kalıp kendimi kabusları ızdırabına yenik düşürdüm.
🕸️
İki saattir aklımı meşgul eden soru işaretleriyle adını bile öğrenemediğim adamın evindeyim. Ne ara buraya geldiğimi hatırlamıyordum çünkü baygındım. Küt saçlı kız uyandığımda başucumda bekliyordu.
Sahi o adam kimdi ve söylediği görev neydi? Nasıl bir yere düşmüştüm? Düşündüklerim aklımı yitirmeme sebebiyet veriyordu. Fazla düşünmemem ve her şeyi akışına bırakmam lazımdı.
Ama bunu başaramıyordum.
Derin bir nefes aldım. Ciğerim işlevini kaybetmiş gibiydi, nefes almakta zorlanıyordum.
Beni evden sanki onun parçası değilmişim gibi kovan kadını, annemi düşündüm. Bunları hakedecek ne yapmıştım bilmiyordum ama o iğrenç imalarının doğruluğu asla yoktu. Kimden ne duyduğunu bilmiyordum. Ya da bu beni evden yollamak için bir bahaneydi.
Yan odamdan gelen kapı sesiyle birlikte bakışlarımı kapıya doğru çevirdim ve birkaç dakika sonra benim kaldığım odanın kapısı açıldı. Zihnimi yoran düşüncelerden bir kaçak gibi sıyrıldığımda kapının ardındaki kişiye baktım. Bu küt saçlı kızdı. Kızı biraz daha süzdüğümde kolundaki ilginç dövmeye baktım. Ne olduğunu anlamamıştım fakat hoş duruyordu.
"Ne düşünüyorsun.?" Dedi, kapıyı kapatıp , bakışlarımı bakışlarına taşıdığımda samimi bir sekilde güldü. "Umarım canını sıkmaya değmeyecek şeyler düşünmüyorsundur."
Yavaşça dudaklarım yukarı kıvrılırken küt saçlı kız yanıma doğru ilerleyip yatağa oturdu, yanağımdan yumuşak bir edayla makas aldı.
"Ha şöyle gül."dedi, sesinde samimiyetsizlik yoktu aksine tanımadığı birine karşı çok sıcaktı."Bu arada ben Selin."
Elini bana uzattığında dizlerimin üzerindeki elimi kaldırıp avuçlarımızın birleşmesini sağladım ve tekrardan ona gülümsedim.
"Bende Kumru. Memnun oldum."
Bana göz kırptığında başımı yana cevirdim ve siyahın hakim olduğu odanın içerisine bir göz attım.
"Ben buradan ne zaman gidecegim?" Dedim, düz bir sesle. "Gitmek istiyorum.
"Kumru Çakır gelsin öyle konuşalım. Olur mu güzelim?” Dediğinde yavaşça ona döndüm. Gözlerim kısılırken dudaklarımı araladım. "O kim?” diye sordum oturduğum yerden kalkarken. "Neden buradan o gelmeden çıkma lüksüm yok mu?”
“Kumrucum öyle bir şey demek istemedim”
Selin yatıştırmak için ellerini bana uzattığında ondan uzaklaştım, pencereye doğru peltek adımlarla gittim.
"Kumru anlıyorum seni. Bende ilk kez böyle bir şey yaşasaydım senin gibi bir tepki verirdim." Sesi kısık geliyordu. "Ama gerçekten seni Çakır gelmeden bırakamam.” Diyerek devam ettirdi yarım kalan cümlesini.
“Çakır kim? Buranın ağası mı!” Diye bağırdım.
Derin bir nefes alıp arkamı döndüğümde Selin'le göz göze geldik.
"Dediğim gibi..." dedi, sesi titremişti. Dolu olan gözlerine baktığımda kalbim acıyla burkuldu. Gözlerinin dolmasına ben mi sebep olmuştum? "Buradan Çakır gelmeden çıkamazsın. Ve emin ol Kumru, bazen kendin içinde bir şeylere alışmak zorunda kalırsın. Yalnızca kendin, bir başkası için değil."
Alışmak.
Asla masum bir kelime değildi.
Alışmak acıları gölgeleyen, insanları robot yapan cani bir duyguydu.
"Alışmak siktiri boktan bir duygu. Sen robot olmayı kabul etmişsin. Ben senin gibi olmayacağım." Dedim, tek nefeste söylemiştim bütün bunları. Alışmak duygusunu annem sağolsun bana çok iyi öğretmişti fakat artık bu duyguyu terketmem gerekiyordu. Çünkü annemin bana öğrettiği tek şey buydu, acıya alışmak. "Gidiyorum."
“Beni anlamak zorundasın.”
"Anlıyorum." Dedim, sesim az çıkmıştı. "Ama burada kalmak istemiyorum."
"Gidecek bir yerin yok zaten, neden bu kadar diretiyorsun." Diye bağırdı.
O an bir şey oldu, çok garip bir şeydi.
Selin'in yüzü değişmeye başladı. Gözlerimi sıkı sıkı kapattım ve tekrar açtım. Annem şuan karşımda bana en korkunç haliyle bakıyordu. Eli havadaydı ve yüzüme inecekti, canım yine yanacaktı. İrkildiğimde ellerimi kulaklarıma kapadım. Gözlerimi tekrar yumdum, annemin gitmesini her şeyin bitmesini diledim.
Aklımdaki tek ses, annemin sesiydi.
Senin gibi evlat olmaz olsun.
Birinin bana dokunduğunu hissettiğimde gözlerimi açmadan çığlık attım. Dizlerimin üzerine düştüm, bu ilk düşüşüm değildi, sonda olmayacaktı bunu biliyordum. Diğer seslere sağır olmuştum, annemin sesin kulaklarımı çınlatıyordu.
Ah benim canım kızım, bugün nasıl bir ceza istersin?
Sesler gitmiyordu, aklımı yitirmeme ramak kalmıştı.
"Dokunma bana, uzak dur benden. Dokunma!" Diye bağırıyordum. Ellerim hala kulaklarımdaydı, saçlarım ellerimin arasında inciniyordu. Ben ve bana ait olan her şey annem yüzünden inciniyordu.
Birinin ellerimi tuttuğunu hissettiğimde daha şiddetli ağlamaya başladım. Beni yakalamıştı, bana vuracaktı; beni yerleyaksan edecekti.
Ne kadar korksam bile içimde kalan son cesaret kırıntısıyla gözlerimi açtığımda bana endişeli gözlerle bakan kumral adamı gördüm.
O an gözümden yağmur gibi düşen damlalar yanağımdan süzüldü toprağına kavuşmak istercesine karşımdaki adamın yüzümdeki avuçlarının içerisine düştü.
Annemin sesi kesildi, ortam sessiz bir hal aldı. İçli bir nefes alıp titreyen ellerimle gözyaşlarımı silmeye kalkıştım fakat o buna izin vermeyerek gözyaşlarımı baş parmaklarıyla nazikçe sildi. Nefesim kesildi, kalbim zamanla birlikte durur gibi oldu. Kumral adam bana tebessüm etmedi, bana beni tanırmış gibi baktı.
Ya da durdu, ben bu anın içinde zamanla birlikte öldüm.
Ve bir kere bile doya doya anne diyemedigim kadının sesi çınladı kulaklarıma, ama bu sefer korkmadım.
Gözyaşlarını yalnızca kendin sileceksin küçük hanım. Bu acıyı yalnızca sen cekeceksin.
Bende ona gelecekten seslendim.
Hayır anne yanıldın. Bu defa ben kazandım.
Bölüm Sonu✨
İlk bölümü kısa tuttum.
Umarım beğenmişsinizdir. 🦋
×Çakır sizce Kumru'ya neden bu kadar yakın davranıyor?
|
0% |