Yeni Üyelik
8.
Bölüm

Kaybedecek Neyi̇m Var?

@1mielepazzoo

Bahar ile yemek yemiş karşılıklı çay içiyorduk. "Dudağına ne oldu senin?" sıkıntıyla nefes verdim. "Amaan boş ver be kızıl." Anlayışla başını salladı.

Dün gece yarısına kadar Bahar ile sohbet etmiştik. Şimdi de kahvaltı yapıp hazırlanmış evden çıkmıştık. "Al kullan dün bütün gün kendisiyleydim bir süre direksiyon başına geçmem ben." Güldüm bu haline ve anahtarı aldım.

Karargâha girmemize ramak kala Özlem Tekin Dağları Deldim şarkısını açmış ve sesi sona vermişti. Kahkaha attım. Bahar'ın askeri kimliğini nöbetçi subaya gösterdiğimde kapıyı açtı. Park yerine hızla girip tek hamlede park yaptığımda şarkı durmuştu ama Bahar avazı çıktığı kadar şarkıyı söylemeye devam ediyordu.

Otoparkta olan tüm tim arabadan inen bize bakarken Bahar hala bağırıyordu. "Of be yavrum kullandığın arabanın sağ koltuk prensesi olmayı özlemişim." Kafasına hafifçe vurdum gülerek. Yandan sırıttı. "Şşş bana bak yarın da artçın olayım diyorum." Gözlerimi güneş gözlüğümün ardından devirdim. "Günaydın beyler." Hepsi günaydın dedi. "Üsteğmen Bahar Sırdar memnun oldum arkadaşlar." Deyip bana döndü. "Ben bir albayın yanına gideyim bulurum seni." Başımı salladığımda en önden gitti koşar adım.

Hangardaydık. Fatih hariç herkes buradaydı. Çay içip beylerin aldığı poğaça böreklerden yiyorduk. Hangarın kapısı açıldı ve ceylan gibi sekerek Bahar ve ardından Fatih girdi. "İki deli bir araya gelmemeliydik belki de bu kadar sevmemeliydik." Aynı timdeydik onu anlamıştım. Yumruklarımızı tokuşturduk. "Alpay Üsteğmen'in tayini çıkmış Ankara'da kalacakmış." Koluma atılan yumrukla Bahar'a döndüm. "Siz aynı timdeydiniz ve o sağ salim Ankara'ya mı gitti?" başımla onayladım onu.

"Hassiktir lan oradan en az birkaç hasarı vardır." Yandan bir bakış attım ona. "Sen ciddisin? Tarihe geçmeli bu olay. Şok şok şok! Atlas Demir Alpay Saruhan'ı hasarsız göndermiş." Tam olarak Bahar'a döndüm. "Sen buraya benim damarıma basmaya mı geldin git tim arkadaşlarınla tanış kızıl şeytan." Yanağımdan makas aldı. "Ben Bahar arkadaşlar muharebe uzmanıyım. Bu donukla anlaşıyorsanız benimle hayli hayli anlaşırsınız." Gözlerimi devirdim. Fatih ile tanışmış olmalılar ki tek tek herkesle tanıştı.

"Bahar komutanım?" Bahar Aydın'a döndü. "Sivildeyken ve biz bizeyken Bahar yeterli abla da diyebilirsin." Faruk gülümsedi. "Bahar abla senin gözlerin ne renk?" İntikam ateşiyle yanan ben sırıttım. "Bokumun yeşili." Deyip ayağa fırladım. "Lan gel buraya o sopalarını giydireceğim sana buraya gel." Hangardan çıkıp koşmaya başladım. O da peşimden geliyordu.

Tüm tim peşimizden gülerek gelirken o kovalıyor ben kaçıyordum. "Lan Rize'nin magandası buraya gel acıtmayacağım(!)" tüm tim kahkahalarla gülerken ben kaçmaya devam ediyordum. Bahar'ın gözleri garip bir yeşildi kolay kolay yeşil olduğu anlaşılmıyordu. Bende bunu fırsata çeviriyordum. "Gel ulan buraya kıçımın kenarı!"

En sonunda üstüme atlayıp beni yere devirdiğinde gülmekten karnıma ağrılar girmişti. "Ne renk lan benim gözlerim?" sırıttım. "Vallahi boğarım seni." Pes edercesine iki elimi havaya kaldırdım. Üstümden kalktı. Uzattığı elini tutup kalktım.

Hangara giderken harekât merkezinden çağrılmıştık. Hızla harekât merkezine girip yerlerimizi aldık. Albay girdiğinde ayağa kalktık. "Rahat Zehir." Yerlerimize oturduk. "Meskûn Mahal operasyonu olacak. Şemdinli'de bir mahallede provokasyonlar başlamış durumda terör destekli. PÖH ile ortak çalışacaksınız. Hazırlanıp PÖH binasına gideceksiniz." Ayağa kalktığında bizde kalktık ve selam durduk.

(Bir Saat Sonra)

Üstümüzde siyah pantolonlar siyah tişörtler vardı. Bahar kızıl saçlarını sımsıkı örmüştü. Bende sıkıca bağlamıştım. Beylikler ve kasaturalar bacaklarımızda siyah yelekler üstümüzdeydi. PÖH başkomiser Fatih ile konuşurken diğerleri hazırlık yapıyordu. Ben ve Bahar'da haritaya bakıyorduk.

"Aklına bir şey takıldı." Bahar'ın sesi ile derin bir nefes aldım. "Durduk yere meskûn mahal yapacak değiller Bahar. Bir şeyi amaçlıyorlar ama neyi?" kaşlarım çatılırken PÖH başkomisere döndüm. "Herhangi resmi bir ziyaret olacak mı bugün okullara hastanelere? Vali belediye başkanı herhangi bir siyasi lider milletvekili?" PÖH başkomiser kaşlarını çattı. "Hayır istihbarat gelir gelmez herkesi bilgilendirdik ve korumaları arttırdık. Okullar boşaltıldı. Hastanelerdeki güvenlik arttırıldı." Başımı salladım. Neydi dertleri o zaman?

Herkes haritanın etrafında toplanmıştı. "Dağılarak ilerleyeceğiz fazlasıyla şahine ihtiyacımız olacak." Fatih'in sesi ile PÖH'den iki kişi bizden de Akif öne çıktı. "Üç iyidir. Geri kalanlarımız ikişerli dağılarak ilerleyeceğiz." Fatih ile göz göze geldik. "Komutanım yoğunlaştıkları bölgeler var orada en az dörderli olmamız lazım ki bastırabilelim."

Gerekli her şeyi konuşup tam teçhizat hazırlanmış ve ejderlerle yola çıkmıştık. Güneş gözlüğümü çıkarıp yakama astım. Bahar da silahının namlusunu öpüyordu. Omuz attı. Yandan ne var dercesine baktım. "Özlemişim." "Meskûn mahali mi?" gözlerini devirdi. "Emin ol saçma sapan her gün beyaz yaka takılıp evraklarla uğraşmaktansa meskûn mahali tercih ederim." Hafifçe sırıttım.

Ejder durduğunda gözlüğümü gözüme takıp hızla indim. Herkes gideceği yeri biliyordu. Ben Fatihleydim. Temkinli bir şekilde ilerliyorduk. Gördüğüm keskin nişancı ile Fatih'in ensesinden tutuğum gibi üstüme çektim ve kendimi geriye attım. "Dikkat!" yutkundu. Telsimizin mandalına bastım. "Mahalle3 Mahalle9 sokağın başında keskin nişancı var. Fazlası olabilir." "Anlaşıldı hallediyorum sıkın dişinizi."

"Sağ ol..." yutkundum. Aldığım parfüm kokusu ile kaşlarım havaya kalktı. "Göreve gelirken ciddi ciddi parfüm mü sıktın sen?" kaşlarını çattı. "Üstüme sinmiştir." Başımı salladım. "Temiz dikkatli olun." Kulaklıktan gelen ses ile kendimize gelmiştik. Önce o kalkmış ardından ben kalkmıştım ve devam etmiştik.

Dürbünden yan tarafı kontrol ettim. Elimi kaldırıp üç yaptım. İkisi sağda biri solda... Anladığını belirtircesine omzuma vurdu. Aynı anda indirdiğimizde devam ettik. Ara sokaktan PÖH Başkomiser ve komiser çıktı karşımıza. Meydana ilerliyorduk. Yoğun çatışıyorduk ama üstesinden gelirdik evelallah.

(İki Saat Sonra)

"Bitmiyor anasını satayım ne lan bu tavşan gibi ürüyorlar!" Fatih'in sert sesi ile bir el ateş edip mevziime indim. Şarjör değiştirecektim. "Bu işte bir iş var amaçları biz değiliz bir dertleri var bu şerefsizlerin." Şarjörümü takıp tekrar ateş etmeye başladım.

"Komutanım buraya gelseniz iyi olur." Fatih kaşlarını çattı. "Ne oldu Edip?" derin bir nefes aldığını işittim Edip'in. "Komutanım sadece gelin camiinin arkasındaki evdeyiz." Kararsızlıkla bana baktı. "Git sen ben tek başıma yeterim bunlara PÖH de burada." Başını salladı. Koruma ateşi açtığımda hızla çıktı buradan.

"Başkomiserim yakınlardaki sivilleri çıkardık değil mi?" PÖH başkomiser şarjörünü değiştirirken bana baktı anlık. "Çıkardık Üsteğmenim neden?" sırıttım. "Tepemin tası attı artık da." Deyip yeleğimdeki el bombalarını çıkardım. Tek tek pimlerini çekip yoğun oldukları bölgelere attım.

"Deli lan bu." PÖH'den şaşkınlık nidaları gelirken ben sırıttım.

(İki Saat Sonra)

Silahımı omuzlarıma almış iki ucundan tutuyordum. Bahar ve Edip karşıdan geliyordu. "Carteeel bir numara en büyük..." onu tamamladım. "Cehennemden çıkan çılgın Türk." O da benim gibi silahını omuzlarının üstüne almış iki ucundan tutuyordu. Yan yana gelip önümüzdeki kuçulara baktık. İki ele başını tek çizik almadan paketlemiştik.

Bahar ile yumruklarımızı tokuşturup aynı anda silahlarımızın dipçiklerini onlara geçirdik. PÖH binasına dönmüş gerekli işlemleri hallettikten sonra kendi yuvamıza dönmüştük. Tüm tim Fatih hariç dinlenme odasındaydık. "Ya ne diyeceğim akşam bildiğim canlı müzik çalan temiz bir mekân var oraya gidelim hep birlikte kafa dağıtırız mevsim öncesi ne dersiniz?" herkes onayladıktan sonra bana döndü. Yavru köpek bakışlarıyla...

"Off tamam ama sapıtırsan döverek ayıltırım." Boynuma sarıldı.

(Akşam)

Yemek yemiş ardından Bahar'ın giymem için ısrar ettiği ve yatağımın üstüne koyduğu kıyafetlere bakıyordum. Siyah kot şort siyah crop çıkarmıştı. "Ya Bahar sikerler ben bunları giymem." Bahar yarım kalan makyajı ile odama daldı. "Sana küsmemi istiyorsun sanırım?" tek kaşını havaya kaldırmıştı. Oflayarak kabullendim. Neydi suçum ya...

Üstümü giyinmiş aynaya bakmıştım. Sol baldırımdaki kurt ve kadın dövmesi bas bas ben buradayım diyordu. Sol belimde 'Aspanda Bürküt Jerde Kökbörü Bol!' yazıyordu. Oflayarak saçlarımı iki yandan balıksırtı ördüm ve uçlarına lastik tokayı taktım. Dolaptan siyah gömleğimi alıp üstüme giydim ve kollarını dirseklerime kadar katladım. Silahımı belime yerleştirip fark edilmediğinden emin oldum. Cüzdanımı ve telefonumu cebime yerleştirdim ve odamdan çıktım.

Mekâna gelene kadar kavga etmiştik. Daha doğrusu ben etmiştim o gülmüştü. "Hainin evladı bana giydirdin şu bez parçalarını sen pantolon tişört giymişsin! Hain köpek!" arabadan inip beylerin yanına geldiğimizde hala söyleniyordum o da hala gülüyordu. "İntikam soğuk yenen bir yemektir canım." Sakin olacağım sakin olacağım evet sakinim...

"Güzel olmuşsun Atlas." Edip'e döndüm "Şu hain kızıl şeytana gaz vereni tepelerim!" hepsi bıyık altından gülüyordu. Mekâna girip sahneye çok yakın olmayan bir masaya kurulduk. Garson hemen gelmiş siparişleri almaya başlamıştı. Alkolsüz mekandı o yüzden rahattık. "Ben bir narlı soda alayım." Siparişler tamamlanınca garson gitti.

Mekân kalabalıktı her zamanki gibi. Sahnede genç bir grup vardı. "Mevsim nasıl geçer sizce?" Boran hepimize yönelik sormuştu. "Bu mevsim baya hareketli olacak. Konsoloslukta çalışırken bile hareketliydi son zamanlar. Büyük şeyler dönüyormuş gibi hissediyorum." Bahar ile göz göze geldiğimizde gelen sodamdan büyük bir yudum aldım.

"Sahneye herhangi bir enstrüman için çıkmak isteyen misafirimiz var mı?" Bahar heyecanla bana döndü. "Saçmalama Bahar kaç yıl oldu." Gözlerini devirdi. "İkimizde biliyoruz unutmadığını Atlas. Hem çok özledim seni dinlemeyi bak lütfen ya." Başımı iki yana salladım hayır dercesine. "Bateri çalıyor Atlas ama..." dudaklarını büktü şimdi herkes bana bakıyordu. "Bir gün hepinizi vuracağım en başta da siz üçünüzü." Diyerek Bahar Edip ve Kenan'ı işaret etmiştim.

Ayağa kalkıp sahneye ilerledim ve çıktım. Sahnedeki genç adamla tokalaştık ve bateriye geçeceğimi söyledim. Gülümsedi. Ben ayarlamalarımı yaparken o da hangi şarkılar olabileceğini söylüyordu. "maNga'nın tüm şarkıları olur Believer olur Eye of Tiger olur. Fark etmez." Gülümsedi. "Daha sonra solo alabilir miyiz seçtiğin şarkının bateri kısımlarını çıkarıp destekleyeceğiz?" Bahar ile göz göze geldiğimizde derin bir nefes aldım. "Eye of Tiger." Başını salladı.


İ lk olarak maNga'dan Cevapsız Sorular çalmıştık. Unutmamıştım... "Şimdi solo zamanıııı!" büyük bir alkış koptu. Bizim tim alkışın başını çekmekle beraber ıslıkları kulağımı delip geçecekti. Müzik girdiğinde bende çalmaya başladım.

Sahneden indiğimde hepsi gülüyordu. "Fatih niye gelmedi bilen var mı?" "İşi varmış bir dahakine sözüm olsun dedi. Çok iyiydin bu arada." Tebessüm etmeye çalışarak oturdum.

Sohbet ederlerken benim aklım Fatih'te kalmıştı. İçimin daralması ile ayaklandım. "Nereye?" Bahar'ın kaşları çatılmıştı. "Hava alıp geleceğim." Başını salladı. Bende mekândan çıktım. Mekânın az ilerisindeki banka oturdum. Telefonum elimde arasam mı aramasam mı düşünüyordum.

Ani bir hareketle aradım. Kısa bir çalıştan sonra açıldı. "Efendim?" yakından gelen sesle kaşlarımı çattım. Erkeksi bir kıkırtı çıktı arkamı döndüm hemen. Arkamda dikiliyordu. Telefonu kapatıp ayağa kalktım. Ne diyecektim peki şimdi...

"Güzel olmuşsun." Geç de olsa dediğini idrak edebildiğimde üstüme baktım gayriihtiyari... "Bahar'ın işleri işte." Üstünde bol siyah bir gömlek ve siyah bir kot vardı. "İçeri geçelim haydi." Yanımdan geçecekken kolunu tutmak istedim. İstedim diyorum çünkü ebat farkını hesap edemediğim için elini tuttum. Ben yutkunurken o önce ellerimize baktı ardından gözlerini gözlerime çevirdi. Yavaşça çektim elimi elinden. "Ne işin vardı önemli bir şey miydi?" "Yok hayır hadi geçelim içeriye." Kaşlarım şüphe ile çatılsa da sesimi çıkarmadan peşinden girdim.

(Bir Hafta Sonra)

"Oooof... Oooof... Oooooooooof." Başımı temizlediğim tüfeğimden kaldırıp karşımda oturan ve düzenli olarak oflayan Bahar'a baktım. "Ne oflayıp duruyorsun lan karşıda dağ kalmadı." Başını kaldırdı. "Sıkılıyorum bacım sıkılıyorum. Canım dağda menemen istiyor. Kartal olup avlanmak istiyor. Gök yeleli kurt olup it çakal bırakmamak istiyor. Benim canım çakal istiyor." Elimdeki bezi bıraktım. "Allah'tan belanı da istiyor musun kardeşim?" ağlamaklı bir ses çıkarıp alnını masaya bıraktı.

Hangarın kapısı açıldığında Bahar başını kaldırmıştı. Ben ve Bahar dışında kimse yoktu zaten hangarda. "Atlas komutanım dışarıda bir beyefendi var. İsmini vermemekte ısrarcı. Ege derseniz anlayacaktır dedi." Kaşlarımı çattım. Ultra bir sıkıntı olmadıkça yüz yüze konuşmazdık onunla. "Geliyorum çardaklara alın." Çavuş giderken bende elimi beze sildim. "Kim geldi ki?" bakışımla anlayarak başını salladı.

Nizamiyenin oraya geldiğimde üstünde siyah keten pantolonu ve siyah gömleği vardı. Gözünde de güneş gözlükleri. Beni görünce doğruldu ve gözünden gözlüğünü çıkardı. "Hayırdır diyeceğim ama hayır değil belli." Derin bir nefes aldı. "Dinlenmeyeceğimiz gözlerden uzak güvenli bir yer var mı?" kaşlarım daha da çatıldı. "Ahlaz ne oluyor?" ensesini kaşıdı sertçe. "Burada olmaz Atlas. Burada olmaz." Yanaklarımı şişirdim. "Uzun sürer mi?" başını salladı evet anlamında. "On dakikaya geliyorum."

Başını salladı. Binaya girip üstümü değiştirdim. "Çağıran olursa rahatsızlandı erken çıktı de Ercü." "Emredersiniz komutanım." Çıktım binadan. Ahlaz'ın arabasına bindim hemen gazladı. "Neler ol-" "Şimdi değil."

"Ahlaz neredeyse Hakkari'den çıktık artık ne oluyor açıklayacak mısın?" "Atlas sus ve güven tamam mı devrem?" boynumu kütlettim sakin kızım sakin. O senin Bahar'dan sonra en güvendiğin insan sakin ol sakin ol aferin işte böyle...

Bir dağ evinde durmuştuk. "Neler oluyor?" cevap vermeden indi. Bende peşinden indim. İçeri girmişti. Bende peşinden girdim. Sandalyede bağlı bir adam vardı...

(Fatih Burak'tan)

Tim dinlenme odasındayken ben Bahar ve Edip karargâhın arkasında kalan arkası uçurum olan tepeye çıkmıştık. Üçümüzün elinde de sigaralar vardı. "Ne yapacağız Fatih?" Sigaramdan derin bir nefes çekip Edip'e döndüm. "Bilmiyorum. Bildiğim tek şey kimseye söyleyemeyecek olmamız." Kaşlarını çattılar. "O ne demek?" Bahar'ın sorusu ile derin bir nefes aldım. "Hain var bundan eminiz Atlas ve Albay dışında kimse bilmiyor." Birbirlerine baktılar.

Gecen hafta meskûn mahalde Edip ve Bahar beni bir eve çağırmıştı. Orada Akkurt timine ve Atlas'a ait birçok fotoğraf ve belge vardı. Şehitlerimiz hakkında pek bir bilgi yoktu ellerinde ama Atlas hakkında bildikleri çok şey vardı. Üstüne üstlük uzaktan da olsa çekilen fotoğrafların haddi hesabı yoktu.

"Atlas hep böyle değildi." Bahar'ın sesi ile Edip ile kısaca göz göze gelip Bahar'a döndük. "Akkurt timine atanmadan önce o kadar çok gülerdi ki... Saatlerce güldüğüne şahit oldum ben onun..." sigarasını atıp yenisini yaktı. "Herkesten çok güldü belli acı çekiyor..." burukça tebessüm ettim. "Lev Tolstoy..." Bahar gülümsedi. "Akademide aynı odada kalıyorduk. İlk senemizde her akşam biz yorgunluktan ölürken o yarım saat de olsa kitap okurdu. Hatta en sevdiği yazarlardan biri olduğunu söylerdi Tolstoy'un." Sönen sigaramın izmaritini atıp yenisini yaktım ben de.

"O benim hayatımda gördüğüm en güçlü insan beyler. O benim bu hayatta gördüğüm en dirayetli en güçlü en yıkılmak pes etmek nedir bilmeyen inatçı kişi. Arkadaşım olduğu için demiyorum onu en dipteyken gördüğüm için diyorum." Aynı anda sigaralarımızdan birer duman çektik. "Akkurt timinin başına geçtiğinde ilk başta korktu. Kendi canı için yapamam diye düşündüğünden değil. Ya askerlerime bir şey olursa diye. Ya onlara alışamazsam diye çünkü hep tek çalıştı hep yalnızdı. Sonra alıştı onlara. Kardeşim dedi abim dedi hayatının en mutlu zamanlarını Akkurt timiyle geçirdi. Sonra ondan ailesini neşesini ruhunu aldılar daha ne istiyorlar ondan anlamıyorum bir vatanı bir canı kaldı daha ne istiyorlar ondan gerçekten anlamıyorum."

Hiçbir şey diyemedik ne diyebilirdik ki haklıydı. Bir canı bir vatanı kalmıştı daha neyini alabilirlerdi ondan...

(Atlas'tan)

Saat gece on ikiye geliyordu. Eve sessizce girdiğimde kapıyı aynı sessizlikte kapattım. Ceketimi ve ayakkabılarımı çıkartıp salona girdiğimde hissettiğim insan varlığı ile elimi belime attım. O sırada lamba açıldı. Bahar Edip ve Fatih çatık kaşlarla bana bakıyorlardı. Elimi belimden çekip duruşumu düzelttim.

"Hayırdır gece gece rüyanızda beni mi gördünüz?" Bahar gözlerini devirirken Edip başını sola çevirip sabır çekti. Fatih ise gözlerini kırpmadan bana bakıyordu. "Ne var lan gece gece?" Bahar gözleriyle tekli koltuğu işaret etti. Gidip oturdum ve başımı koltuğun arkasına yasladım.

"Neden telefonlarımıza cevap vermedin?" Gözlerim kapalıyken ellerimi başımın altına koydum. "Duymadım." Bakıştıklarını hissettim ama umursamadım. "Neredeydin?" "Dışarıda." Bu sefer sabır çeken Bahar'dı. Sorguya çekiliyordum ama neden?... "Kimleydin?" Gözlerimi açıp tavana baktım. "Eski bir dostla." Üçü de aynı anda ayaklandı. "Doğru dürüst cevap ver lan!" yine mi senkronize... Hayır önceden mi çalışıyorsunuz anlamıyorum ki...

Doğrulup onlara baktım. Cebimden telefonumu çıkardım. "Şarjı bitmiş şarj etme imkânım da olmadı." Telefonumu orta sehpanın üstüne attım. Ayağa kalktım. "Kiminle ve nerede olduğuma gelecek olursak size söylersem sizi susturmak zorunda kalacağım bir yerde ve biriyleydim. Yani anlayacağınız gizli bilgi." Arkamı dönüp gidecekken geri onlara döndüm.

"Bu arada bir daha beni sorguya çekecek olduğunuz zaman bir istihbaratçı olduğumu da bir Türk askeri olduğumu da unutmayın." Arkamı dönüp iki adım atmıştım ki Fatih'in sesi ile duraksadım. "Ne zamandan beri devletin tetikçisisin sen?" kaşlarımı çattım ama dudaklarımın arasından alaylı bir gülüş çıktı başka bir tepki vermeden odama ilerledim.

Bugün izin günümdü ve ben kırk yılda bir gerçekleşen aralıklı olarak tüm gün uyuma halimdeydim. Tüm gün yatağın içinde şortlu pijama ile yarı uyur yarı uyanık bazen tam uyku halinde geçirdiğim koca bir gün... E arada beden mavi ekran veriyordu tabii...

Kapının sesi ile ucunda yattığım yataktan düşerek uyanmıştım. O da yetmezmiş gibi kafamı vurmuştum. Kapı ise alacaklı gibi çalmaya devam ediyordu. Komodinin üstündeki silahımı alıp hızla kapıya ilerledim ve delikten baktım. Mete abim mi... Silahımı belime sokuşturup kapıyı açtım. Kapıyı açmamla boynumu tutup beni sertçe duvara yaslaması bir oldu.

"Senin yüzünden! Duydun mu beni senin yüzünden!" Ne olduğunu anlamadığım gibi beni bırakması içinde uğraşmıyordum. "Senin yüzünden babam anneme boşanma davası açtı! Senin yüzünden annem hastaneye kaldırıldı dün akşam! SENİN YÜZÜNDEN!" kaşlarım çatılırken iki hamlede tutuşundan kurtuldum.

Belimden silahımı çıkarıp mermiyi yatağına sürdüm. Elini tutup silahı tutmasını sağladıktan sonra namluyu kalbimin tam üstüne sol göğsüme yasladım. "Sık lan! Sık! Sık bitir işimi şurada kalbime sıktığın yetmeyecek olursa bir tane de kafama gönder o da yetmezse şarjör tam dolu boşalt üstüme bütün şarjörü!" yutkunarak bir bana bir göğsüme dayanan tuttuğu silaha bakıyordu.

"SIK! SIK DA BİTİR İŞİMİ SİZDE KURTULUN BENDEN KURTULAYIM AMINA KOYAYIM! SIK! KAYBEDECEK HİÇBİR ŞEYİM KALMADI LAN KALMADI! BİR VATANIM KALDI BİR DE NAÇİZ BEDENİM! VATAN GERİDE KALAN MEHMETÇİĞİME EMANET GÖZÜM ARKADA DEĞİL SENDE TOPRAĞA GİRME SEBEBİM OL KURTULALIM TOPTAN! SIK METE DEMİR! SIK!" parmağını tetikten çekti ben koydum parmağımı tetiğe. Yutkundu tekrar. Sol gözümden bir damla aktı.

"Sık hadi lan... Bana bastırtma tetiğe sen bas intihar etmiş olmayayım bas tetiğe çok hafif dokun dokunda kurtar aileni hadi Mete Demir hadi!" Silahı bıraktığı gibi kapıdan koşarak çıktı. Elimde silahla kalakalmıştım öylece... Kapıyı kapatıp odama ilerledim. Silahımı emniyete alıp komodinin üstüne koydum ve yatağıma geri girip yorganı başımın üstüne kadar çekip gözlerimi kapattım.

Ertesi sabah gözlerimi sabah ezanı ile açtığımda elim sızlayan boynuma gitti. Derin bir nefes alıp yataktan çıktım. Yatağımı toplayıp banyoya girdim. Boynum mosmor olmuştu. Oflayıp üstümdekilerden kurtuldum ve buz gibi bir duş alıp çıktım. Üstüme balıkçı yaka siyah badi ve siyah kargo pantolon giyip saçlarımı havlu yardımı ile kuruttum.

Kahvaltı hazırladığımda Bahar uyanmış duşa girmişti. Kendime çay doldurup balkona çıktım. Yağmurluydu hava. Gözlerimi kapatıp derince soludum havayı. Arkamdaki kapının açıldığını duydum ama tepki vermedim zaten on saniye içinde yanımda durmuştu.

"Senin için endişeliyiz Atlas." Hafifçe tebessüm ettim. "Sence tehlikede olan mıyım Bahar?" burukça gülüp omuz silkti. Kızıl saçlarından öptüm.

Mutfağı toplayıp karargâha gelmiştik. Odama girip üniformamı giydim. Aynanın karşısına geçtim boynumda beş parmağın izi vardı. İşin yoksa sakla bunu şimdi... Dolabımdan üniformamın fularını alıp boynuma nizami bir şekilde bağlayıp yakamı düzelttim. Görünmüyordu.

Timin dinlenme odasına girdiğimde herkes buradaydı. "Günaydın." Tam hep bir ağızdan cevap vereceklerdi ki sert bir bakış attım. "Bir senkronize daha duyarsam hepinizi vururum ula!" durdular durdular ve kahkaha atmaya başladılar.

Sohbet muhabbet derken kapı açıldı Fatih içeri bir adım attığında hepimiz ayaklandık. "Harekât merkezine Zehir acil!" peşinden koşarak ilerledik. Albay bizi orada bekliyordu. "Oturun hemen yarım saatimiz var." Hemen oturduk. "Sınır ötesindeki Demir-Pençe harekâtını takip ediyorsunuz hepiniz. Son zamanlarda verilen kayıplardan kaynaklı olarak Özel kuvvetlerden nitelikli bir tim ve dört ayrı Jandarma Özel Harekât timi istendi Harekât komutanından. Bizden siz gideceksiniz Zehir. Yirmi dakika sonra harekât bölgesine geçmek için çıkıyorsunuz. Hazırlıklarınızı tam yapın."

Odama girip üstüme kamuflajlarımı geçirdim. Cep telefonumu çıkarıp dedemi aradım. İkinci çalışta açmıştı. "Atlas'um eyisun değul mi?" tebessüm oluştu dudaklarımda. "İyiyim dedem ben uzun süreli bir göreve gideceğim haber vermek için aradım." Bir süre sessizlik oldu. "Dede?" "Dikkat et emi?" "Merak etma sen kapatmam lazimdur vaktim azdur. Allah'a emanet ol dedem." Yutkunduğunu duydum. "Sende önce Allah'a sonra asker gardaşlaruna emanetsun." Telefonu kapattıktan sonra komple kapatıp çekmeceye koydum ve diğer telefonu alıp cebime koydum.

Silah odasına girdiğimde tüm tim buradaydı. Dolabımı açıp çantamı aldım. İçine koymam gereken her şeyi koyarken başımın yanından biri yedek tabanca uzattı. Arkama bakmama gerek yoktu Fatih olduğunu biliyordum. "No sé quién no le entregó un arma al tirador con sus propias manos. (Tetikçiye kendi elleriyle silah uzatmayanda ne bileyim.)" mırıldanmama tepki vermedi.

Tüfeğimi omzuma atıp en son çıktım odadan. Helikopter pistine geldiğimizde sıraya girdik. "Ayağınıza taş değmesin. Kılıcınız keskin yolunuz açık olsun Zehir. Sağ salim gidip sağ salim dönün!" "Emredersiniz komutanım!" Fatih bana doğru döndü. "Zehir helikopter bin!"

Helikopterde her zamanki gibi yerde oturuyordum. Yanımda Kenan vardı. Gergin duruyordu. Gülümseyip başımı ona çevirdim. "İlk harekatın mı?" bana döndü ve başını salladı. "Evet ilk. Yani korkmuyorum ama gerginim." Dizini patpatladım. "İlkler her daim gerer. İlk kurşun atışın ilk operasyonun ilk kez birini öldürmen ilk kurşun yemen ilk dibindeki kardeşini şehit vermen ilk kurtardığın masum insan ilk harekât... Daha bir sürü ilk sayarım sana bu meslekte bu işte Kenan..." ona döndüm ve tam gözlerine baktım. "Ama hiçbir ilkin önemi olmadığı gibi getirdiği duyguların da bir önemi yok çünkü hepsinden daha değerli olan üç şey var." Kaşlarını çattı. "Nasıl yani?" derin bir nefes aldım.

"Bir göğsünde taşıdığın aziz Türk Bayrağı. İki O bayrağın dalgalandığı tüm toprak bütünlüğü yani vatan. Üç ettiğin yemindeki Vatanın içindekiler. Bu üç şey bütün ilkleri de ilklerin getirdiği duyguları siker atar. Eğer öyle olmasaydı ne ben burada olurdum ne de diğer bir sürü isimsiz kahraman." Gülümsedi. "Sağ olun komutanım." Göz kırpıp pencereye döndüm.

Şırnak Jandarma Özel Harekât taburuna inmiştik. Fatih ile Tabur komutanının yanına giderken tim de yemekhaneye geçmişti. Odaya girdiğimizde selam durduk. Durduk durmasına da tanıdık yüz görmeyi beklemiyordum. O da beklemiyor olacak ki şaşkınlığını gizleyememişti.

"Rahat arkadaşlar." Biz rahata geçerken o ayağa kalktı. "Senin bıraktığın söyleniyordu." Derin bir nefes aldım. "Buradayım bırakmadım." Derin bir nefes aldı. Fatih'e döndü. "İki saat sonra Özel Harekattan gidecek dört timle beraber yola çıkacaksınız Fatih Yüzbaşı'm o zamana kadar dinlenin timinizle." Fatih başını salladı. Tam çıkacakken "Atlas Üsteğmenim siz kalın." Başımı salladım ve Fatih çıktı. Süleyman abi ayağa kalkıp yanıma geldi ve beni kollarının arasına aldı.

"Yanında olmadığım için özür dilerim Atlas." Gözlerimi sımsıkı kapattım. "Beni affedebilecek misin Süleyman abi ben koruyamadım Buket'i de diğerlerini de..." sesim titrediğinde geri çekildi. Çatık kaşlarla bana bakıyordu. "Saçma sapan konuşma la. Bilmiyor muyum ben seni bilmiyor muyuz biz seni Atlas. Kızım sen beş kurşun yedin beş... Seni de kaybediyorduk az daha ne anlatıyon sen bana." Derin bir nefes aldım.

"Git timinin yanına dinlen yola çıkana kadar bir daha da salak salak konuşma. Hadi." Başımla selam verip çıktım odasından. Yemekhaneye girdiğimde timin oturduğu masaya geçtim. Çay getirdi çavuş hemen. "Eyvallah." Arkama yaslanıp başımı geriye attım. "Hayırdır?" Bahar'ın sesi ile derin bir nefes aldım. "Düşünüyorum." "Neyi?" doğruldum ve gözlerimi ona diktim. "Evleneyim diyorum bulduğum ilk adama basarım nikah ne diyorsun?" sudan çıkmış balık gibi bakmaya başladı bana. "Neyi olacak Bahar harekâtı." Kaşlarını çattı. "Bir an ciddisin sandım Atlas." Gözlerimi devirdim. İçimdeki hisle derin bir nefes aldım. Zayiatsız atlatsaydık şu harekâtı.

(Bir Saat Sonra)

Helikopterlere binmiştik yerde en köşede oturuyordum. Tam karşımda Fatih vardı. "Düşüncelisin eğer böyle olacaksan geri dön." Başımı ona çevirdim. "Düşüncelerimi bilmeden böyle konuşmanız çok gereksiz komutanım." Tek kaşı havaya kalktı yanımda oturan Kenan'a bir işaret verdi ve yer değiştirdiler. Kulağıma yaklaştı. "Eres demasiado intrépido, soldado. (Fazla gözü karasın asker.)" İspanyolca biliyordu. Ona döndüm göz göze geldik.

"Korkmuyorsun kendini tehlikenin önüne atmaktan çekinmiyorsun damarına bastıklarında ne kaybederim demeden saldırıyorsun ve kazanana kadar da durmuyorsun. Yenilmez olduğunu sanıyorsun ama illaki vardır dokunulduğunda yıkılacağın bir zaaf." Nefes verir gibi güldüm. Ama gerçek bir gülüş değildi.

"Korkacak olsam değil burada bu tim de bu meslekte hatta bu ülkede olmazdım. Tehlikenin önüne atlamıyorum tehlikenin ta kendisiyim. Saldırmam için damarıma basmalarına gerek yok gözün üstündeki o kaşın modelini beğenmezsem arıza çıkartırım ki arızanın da merkeziyim. Her insanın bir zaafı vardır tabii dokununca yıkıldığı. Benim zaafıma dokunmakla kalmadılar zaafımı benden söküp aldılar." Boynumu kütletip yüzlerimiz arasındaki mesafeyi neredeyse sıfıra indirdim. Gözlerinin tam içine bakıyordum.

"Ne kaybederim diye düşünmeme gerek yok. Kaybedecek bir şeyim yok."

:):):)

Ve wattpad de kaldığımız yerdeyiz....

Bir sonraki bölüm ne zaman gelir bilemiyorum. Yoğun bir dönemdeyim :/

Birazdan alıntı paylaşacağım yeni bölümden bir kısmını yazdım ama bakalım...

Yorumlarda instagram sayfamda ve yeni bölümde buluşmak dileğiyle....

Loading...
0%